- Sabır-Direniş
Kur’an’da bir ayette “ulu’l-azm” peygamberlerden söz ediyor. Onların sabırlı oluşlarını, bir anlamda direnişlerini övüyor. Onları Rasûlullah’a ve mü’minlere örnek olarak sunuyor.
İlgili âyet âhirete inanmayan müşriklerin hasımlığına, baskısına, islamî daveti engelleme çabalarına karşı sabretme ve sebat etmekle alakalı.
- Ulu’l-Azm Elçiler
İnsanlardan bazıları (hatta çoğu) ölümden sonraki dirilişi kabul etmezler. Hatta başkalarına buna inanmaya ve hazırlanmaya davet edenlerden de hoşlanmazlar. Ama inanmadıkları o gün gelecek ve onlara; “Elçilerin haber verdiği bu hayat gerçek değil miymiş?” denilecek. Onlar da, “Evet, Rabbimize andolsun, gerçekmiş” diyecekler. (Ahkaf, 46/34) Rabbimiz inkârcıların bu akibetini haber verdikten sonra Rasûlullah’a şöyle diyor:
“(Ey Elçi!) O hâlde, azim sahibi (ulu’l-azm) peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. (Azabı hak edenler) için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helâk edilir.” (Ahkaf, 46/35)
“Ulu’l-azm”; sözlükte « sabırlı, gayretli ve kararlı kimseler» demektir. Bu ifade Kur’an’da sadece bu âyette yer alıyor. Ulu’l-azm elçilere işaret eden bu âyette üç kavram dikkat çekiyor: Sabır, azim ve mîsâk...
“Sıkıntıya, belâ ve güçlüklere, denemelere, baskılara karşı direnip bunların ortadan kalkacağına inanmak” anlamındaki sabırla, “dayanıklı ve kararlı olmak” mânasındaki azim beraberdir. Bazı âyetlerde birlikte yer alıyorlar. (Âl-i İmrân, 3/186; Lokmân, 31/17; Şûrâ, 42/43)
Mîsâk ise “ağır taahhüt, kuvvetli antlaşma” demektir. Kendisiyle bağlanılan söz, yeminle pekiştirilmiş, yapılan ve mutlaka yerine getirilmesi gereken antlaşmadır (akittir). Bu bir çeşit; sözü, anlaşmayı sağlam bir bağla bağlamaktır. Yemin ve taahhüt (söz verme) ile pekiştirilmiş and vermedir.
Misak, Kur’an’da Allah ile kulları arasındaki anlaşmayı (ahidleşmeyi) de ifade etmek üzere kullanılmaktadır. O, Allah’ın insanlara bildirdiği pekiştirilmiş ahd’idir. Kur’an bazen her iki kelimeyi birlikte kullanmakta ve misâklarına uyanların ahlâklarından örnekler sunmaktadır.
“Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirirler, (misâkı) anlaşmayı bozmazlar. Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.” (Ra’d, 13/20-21)
Ulu’l-azm ne demektir? Bu sıfatla anılan peygamberler kimlerdir?
- Ulu’l-Azm/Azm Sahipleri
Azim; bir işin yerine getirilmesine kalbi kesinlikle bağlamaktır. Ya da iradede sabır ve sebat ile maksadı takip etmek ve gayret sarfetmektir.
Ulu’l-azm’; ‘ulu’s-sabır, yani sabrı olan kimse demektir. (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/231)
Onların bu şekiilde isimlendirilmesi, azimlerinin (kararlılıklarının) kuvvetli oluşu sebebiyledir. (İbn Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, 11/303)
Burada Allah (cc) nebisine hitap ederek risalet görevinin ağırlığı konusunda ve başına gelenelere karşı sebat göstermesini söylüyor. Daha önce kavimlerinden kötülük, eza ve cefa gören diğer elçiler gibi sabretmesini emrediyor. Yine kendisini uyarmak, gönderildiği kavminin onu yalanmasına karşı Allah için sabretmesini de… Tıpkı Allah’ın emri konusunda kararlı duruş sergileyen nebiler gibi.
Bu azim sahibi elçiler Allah yolunda ağır denemeler geçirdiler. Nuh, İbrahim, Musa ve onların benzerleri gibi. (İbn Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, 11/302)
«Emir Rasulullah’a yönelik. Ona kavimlerinden eziyet gören nebilere uyması emrediliyor. İbni Abbas’a göre onlar azim, görüşünde isabetli, basiretli, sağlam görüşlü idiler. Dahhâk’a göre şerefli ve azimli elçiler demektir. (Hâzin, Lubâbu’t-Te’vil, 4/137)
Âlimlerin bunların hangi peygamberler olduğu konusunda farklı görüşleri var. Kimilerine göre âyette geçen; «ulu’l-azm/azim sahibi» elçiler Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed’dir (as).
Kur’an şöyle diyor: “Hani biz peygamberlerden sağlam söz (misak) almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz, onlardan sapa sağlam bir söz almıştık.” (Ahzâb, 33/7)
Buna dayanan âlimler, ulu’l-azm peygamberlerin bunlardan ibaret olduğunu söylemiştir.
Şûrâ Sûresi’nde geçen ve söz konusu beş peygambere aynı dinin verildiğini bildiren âyet de (Şûrâ, 42/13) bu görüşü destekliyor.
Mukâtil’e göre bunlar; İbrahim, Eyyûb, İshak, Ya’kub ve Nuh’tur (as). Ona göre bu âyet Uhud Seferi zamanında indi.
Allah (cc), Rasûlüne başlarına gelen musibete sabretmesini ve kavmini, söz alınan ama kendisinde bir azim olmayan Âdem gibi (Tâhâ, 20/115) olmaya çağırmamasını emretti. Sonra, belâlara (denemelere) sabırlı –İbrahim (as) gibi- ulu’l-azm elçileri hatırlattı. Onu ateşe attılar, o ateşe karşı sabretti. Nuh kavminin yalanlamaları karşı uzun süre sabretti. O, «Ey Allahım, kavmimi bağışla, zira onlar bir şey bilmiyorlar» dedi. İshak boğazlanmaya (kurban olmaya) sabretti. Ya’kub, Yûsuf hakkındaki üzüntüsünden dolayı görme yeteneği gitti. Yûsuf kuyuya ve zindana atılmaya sabretti. Eyyûb (as), belâya (ağır bir denemeye) uğradı. (Mukatil b. Süleyman, Tefsir, 3/231)
İbn Cüreyc’e göre ise; İsmail, Ya’kub ve Eyyûb da bunlar arasındadır.
Mücâhid ve Şa’bi’den gelen görüşe göre: Bunlar din tercihi açıkça ortaya çıksın diye kafirlerle savaşmakla emrolunan elçilerdir.
Bunlar, En’am 6/83. âyette sözü edilen seçkin 18 elçi olduğu da söylenmiş.
Bazılarına göre Yunus (as) dışında bütün peygamberler azim sahibidir. Çünkü o kavmine kızıp acele ederek (kararlılık göstermeyerek) görev yerini terketmişti. Diğer elçiler böyle olmaktan nehyedildiler.
el-Hasen’e göre, büyük azim sahibi elçiler dörttür. İbrahim, Musa, Dâvud ve İsa (as)…
İbrahim’e; «Teslim ol denilince o da Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti. (Bakara 2/131) Sonra malı, çocuğu, ülkesi, canı konusunda denemeye tabi tutuldu.
Musa’ya (as) kavmi : «İşte şimdi kıstırıldık» dediler. O ise ; «Asla, muhakkak Rabbim benimledir ve bana doğru yolu gösterecektir» dedi. (Şuarâ 26/61-62)
Dâvud (as) Allah’ın kendisini denediğini sandı, af (mağfiret) dileyerek secdeye kapandı, tevbe edip Rabbine yöneldi. Allah da onu bağışladı ve ona yüksek bir makam verdi. (Sâd, 38/24-25) Kur’an onun örnek tesbihinden, adâletin ve Allah yolundaki kahramanlığından, şükründen örnekler sunuyor. (Bkz: Sâd, 38/17, 26 ; Enbiyâ, 21/79-80 ; Bakara, 2/250-251.) (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2829)
İsa (as) çok zor şartlarda, kavminin aşırı baskısında altında, ölüm tehlikesine rağmen görevini kararlılıkla sürdürdü.
İbn Zeyd ve İbn Abbas demiş ki; bütün rasûller azim sahibidir. Risâlet görevini yüklenen bir elçi yoktur ki ulu’l-azm olmasın. (İbn Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, 11/303. Hâzin, Lubâbu’t-Te’vil, 4/137. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2828) Elmalılı, bu görüşün daha isabetli olduğunu söylüyor. (Elmalılı H. Yazır, Tefsir (sad.), 7/120)
Kaldı ki peygamberler sadece adları Kur’an’da geçenler değildir. Kıssaları anlatılmayan elçiler de vardır. (Nisa, 4/164)
Sabır, Kur’an’da yirmi civarındaki âyette Rasûlullah’a, ayrıca diğer peygamberlere nisbet edilirken Âdem’de azmin, Yûnus’ta sabrın eksik olduğu belirtilir. (Tâhâ, 20/115 ; Kalem 68/48)
Bu durumda bazı âlimlerin ülü’l-azmin bütün peygamberleri kapsadığı biçimindeki yorumları isabetli görünmemektedir. (Aruçi, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 42/294-295)
Ata el-Horasinî’ye ve Mücâhid’e göre ulu’l-azm; Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (as). (İbn Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, 11/303) Bunlar aynı zamanda şeriat sahibi idiler. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2828)
Ebu’l-Âliye’ye göre büyük azim sahibi elçiler; Nuh, Hûd ve İbrahim’dir. Peygamberimize bunların dördüncüsü olmasını emretti. (Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s:1603)
İbn Cüreyc; İsmail, Ya’kub ve Eyyûb da ulu’l-azm elçiler arasındadır demiş.
Bazılarına göre ulu’l-azm peygamlerler, kendilerinden En’am Suresi’nde bahsedilenlerdir. Bunlar da 18 tanedir. (En’am, 6/84-86) (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2828. Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s:1603)
Arkasından da şöyle deniyor: “İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: “Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır.” (En’am 6/90)
Es-Süddî bunlar altı elçidir demiş: İbrahim, Musa, Dâvud, Süleyman, İsa ve Muhammed’tir. (Hâzin, Lubâbu’t-Te’vil, 4/137)
Âyette geçen ‘min’ edatının beyan olduğunu söyleyenlere göre; ulu’l-azm›den maksat bütün peygamberlerdir. Zira hepsi de sabırlı, azimli ve sebat sahibi idiler.
Yalnızca ilgili olanı gösterme (baziyet) olduğunu söyleyenlere göre peygamberlerden azmi daha çok öne çıkan, şeriat sahibi olup onun yerleşmesinde çok çalışan, görevindeki meşakkatlere ve hasımlarının düşmanlıklarına tahammül eden elçilerdir. (Elmalılı H. Yazır, Tefsir (sad.), 7/120)
Bu sayılanlar diğer peygamberlerde sabır ve azim yoktu, ya da çok azdı demeyi gerektirmez. Kur’an’da bazı peygamberlerin bazı özellikleri daha çok ön plana çıkartılır. Kur’an Son Elçi’ye ve ümmetine sabır ve azim tavsiye edilirken geçmiş Nebîlerin ve ümmetlerinin karşılaştıkları sıkıntılara, zorluklara değinilir. (Bkz: Bakara, 2/214)
Kur’an’da adları açıkça zikredilmese de, yorumcular farklı isimler verse de, sonuçta Allah (cc) Son Elçisine onları azmini, sebatını, sabrını, her türlü zorluğa karşı direniş ahlakını örnek gösteriyor. Bu yolda, görevinde veya görevinin zorluklarında onlar gibi ol diyor.
Onun şahsında da müslümanlara aynı şeyi söylüyor.
Gerçekten azim sahibi peygamberler, şerîatlarının tebliğ ve tesisinde büyük gayret sarfetmiş, ortaya çıkan güçlüklere ve düşmanlıklara göğüs germişlerdir. Âyette, Hz. Peygamber’e bu büyük peygamberler hatırlatılıp sabırlı olması, İslâmî davetle savaşan inkârcılar hakkında acele etmemesi istenmiş. Zira Allah neyi ne zaman yapacağını iyi bilir.
Ayetin mesajını şöyle de ifade edebiliriz: «Ulu’l-azm elçiler vardı. Öyleyse Ey Elçi: Sen de sabret, yani denemeye tabi tutulduğu konularda İbrahim gibi doğru ve va’dine sadık kal. Musa’nın tevekkül ettiği Rabbe sen de tevekkül et. Dâvud gibi sen de geçmiş yanılgılarından dolayı üzül. İsa gibi zâhid ol (dünyalıkları önceleme).»
Mekkî olduğunu bu âyetinin hükmünün kaldırıldığını (mensuh olduğunu) ileri sürenler olmuş. Kurtubî de bu görüşe katılıyor. (el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2829)
Halbuki bu âyetin neshedildiğini iddia etmenin hiç bir gerekçesi yok. Âyet hem Allah’ın Rasûlüne, hem iman edenlere bu seçkin elçileri; görevlerinde, Allah yolunda yapmaları gereken çalışmalarda, İslâmî kimliği korumada örnek gösteriyor.
Bu örneklik de mü’minler açısından kıyâmete kadar devam edecektir.
Bu âyetteki her kelime zengin bir içeriğe sahiptir. Kelimelerin ve ifadelerin arkasında anlamlar, mesajlar, etkileyici öğeler, değerler ve hatırlatmalar var.
“Ey Elçi! O hâlde ulu’l-azm gibi sabret...” Bu hitap çok ağır zorluklara ve kavmininden ve mğşrik akrabalarından benzeri görülmemiş eziyet gören, beyinsizlerin alay ve hakaretlerine maruz kalan, ama bunlara azim ve sebatla direnen bir Elçi’ye yönelik... O Elçi ki kırk yaşından sonra hayatını, mesaisini, bütün ilgisini davasına adamıştı. Meşgul edecek dünyevi şeylerden soyutlanarak kendini yalnızca Allah’ın davetine adamıştı.
Ancak o yine Rabbinin yardımına ve yönlendirmesine muhtaçtı. Allah da ona irade, azim ve kararlılık sahibi peygamberler gibi olmasını emretti.
Bu ifadeler aynı zamanda Peygamber’i yüreklendirici, motive edici, teşvik edicidir. Ve sabır; yani aktif direniş çağrısından sonra teselli geliyor. (S. Kutub, fi-Zılâli’l-Kur’an, 6/3276)
“(Azabı hak edenler) için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün...”
Günü saati gelir, herkes hak ettiği karşılığı alır.