29 Mart 2024 - Cuma

Şu anda buradasınız: / Eşler Arasındakı Anlaşmazlıklara İslam’ın Önerdiği Çözümler Ve İslam’a Göre Boşanmanın Eşlere Yüklediği Sorumluluklar.
Eşler Arasındakı Anlaşmazlıklara İslam’ın Önerdiği Çözümler Ve İslam’a Göre Boşanmanın Eşlere Yüklediği Sorumluluklar.

Eşler Arasındakı Anlaşmazlıklara İslam’ın Önerdiği Çözümler Ve İslam’a Göre Boşanmanın Eşlere Yüklediği Sorumluluklar. Prof. PROF. DR NACİ ASLAN

A. Evliliğin Hikmet ve Gayeleri

Evliğin hem bireysel hem de toplumsal açıdan birçok faydası bulunmaktadır. Aile olmanın hikmet ve faydalarına binaen evlilik birtakım maksatlar doğrultusunda kurulmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki Allah’ın emri olması hasebiyle evliliğin ibadet yönü de bulunmaktadır. “Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin.”1 ayeti bu emri açıkça ifade etmektedir. Peygamberimiz “Nikâh benim sünnetimdir.”2 buyurması da evliliğin bir ibadet olarak algılanmasını sağlamıştır. Klasik dönem fıkıh kitaplarında aile hukuku hemen ibadetler bölümünün akabinde yer almaktadır. Bununla evliliğin ibadet yönünün vurgulanmak istendiği söylenilebilir. 3

Evliliğin hikmet ve gayelerinden bir diğeri ise birbirlerine helal kılınan eşlerin maddi anlamda birbirlerinin ihtiyaçlarını gidermeleridir. Bu sayede eşler içlerinde bulunan arzuları harama düşmeden giderebilmektedir. “Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz.”4 ayeti birbirlerinin ihtiyaçlarını giderme konusunda aralarındaki yakınlığı ifade etmek için evlilikle bir araya gelen eşleri birer elbiseye benzetmiştir. Yine Peygamberimiz de “Kimin evlenmeye gücü yetiyorsa evlensin. Çünkü evlilik, gözü haramdan alıkoyar ve iffeti en iyi şekilde korur…”5 buyurarak evliliğin birbirlerinden faydalanan eşlerin haramdan uzak durmalarına vesile olduğunu vurgulamıştır.

Dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşabilmesi noktasında eşlere huzur ve saadet ortamı oluşturmak da evliliğin en önemli gayelerindendir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”6 buyurularak evliliğin en önemli maksadının eşler adına huzur ve saadet ortamının tesis edilmesi olduğuna dikkat çekilmiştir. Hz. Peygamberin, “Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.”7 hadisi de benzer manayı ifade etmektedir.

B. Boşamanın Tanımı, Meşruiyeti ve Çeşitleri

Arapçada boşama anlamında kullanılan talâk kelimesi sözlükte “serbest kalmak, bağı çözmek, bağdan kurtulmak” gibi anlamlara gelmektedir. Fıkhî bir terim olarak ise talâk, kurulmuş olan nikah akdinin belirli lafızlarla hemen ya da ileri bir zamanda bozulmasını, akitle kazanılan helalliğin sona erdirilmesini ifade etmektedir.8

Aile toplumların en küçük birimi olarak kabul edilmekle birlikte topluma sağladığı fayda açısından bakıldığında toplumlarda büyük bir öneme sahiptir. Sağlıklı toplumların inşası ancak sağlam temeller üzerine oturtulmuş ailelerle mümkündür. Bu minvalde Kur’an, “misakı galiz” olarak tanımladığı ailenin nikah akdi ile kurulması emretmektedir.9

Aile kurumu ne kadar önemli olursa olsun aileyi oluşturan kadın ve erkek bazen çok farkı karaktere sahip olabilmekte ve birtakım anlaşmazlıklara düşebilmektedir. Bu farklılıkların neden olduğu anlaşmazlıklar huzur ve saadet ortamı olması planlanan aile yuvasını çekilmez bir hale getirebilmektedir. İslam oluşması muhtemel olan böyle durumlara da kayıtsız kalmayıp nikahı sonlandıran bir işlem olarak talakı meşru kılmıştır. “Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle bırakmaktır…”10 ayeti boşamanın meşruiyetine ve iki ile sınırlandırıldığına işaret etmektedir. Yine “Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe, onu yeniden alması kendisine helal olmaz. Eğer bu (yeni evlendiği) kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah’ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde yeniden evlenmelerinde bir sakınca yoktur.”11 ayeti de benzer hususu vurgulamaktadır.

Peygamberimizden boşamanın hem meşruiyeti hem de uygulama şekli konusunda birçok hadis nakledilmiştir. “Allah’a helalin en sevimsizi boşamadır.”12 hadisi boşamanın Allah katında istenmeyen bir şey olsa da meşru kılındığına işaret etmektedir. Yine “Allah zevkine düşkün ve çok boşayan kişilere lanet eder”13 hadisi de boşamanın keyfi olarak değil zaruret olarak meşru kılındığına işaret etmektedir.

Boşamanın gerekli olduğu durumlarda başvurulabilecek bir çıkış yolu olduğu hususunda ulema ittifak halindedir.14 Tarafları evliliğin maksadına ulaştırmayan nikahın akdinin sonlandırılması akla ve mantığa da uygundur.

Boşama işlemi ayet ve hadisler doğrultusunda fukaha tarafından farklı şekillerde tasnif edilmiştir. Sünnete uygun olup olmaması bakımından (şekil bakımından) talak, sünnî ve bid’i olarak, üzerine hüküm bina edilmesi açısından ise ric’i ve bâin olarak iki kısma ayrılmaktadır.15 Kur’an ve sünnetin emirlerine uygun olarak ve kurallarına riayet edilerek yapılan boşamalara “sünnî boşama” denilmektedir.16 Bid’i boşama ise sünnî boşamanın aksine Kur’an ve Sünnetin esaslarına aykırı ve kurallarına riayet edilmeden yapılan boşamaları ifade etmektedir. Erkeğe yeni bir nikah ve mehir olmaksızın eşine dönebilme imkanı sunan boşamalara “ric’i boşama” denilirken, eşine geri dönebilmeyi ancak yeni bir nikah ve mehir ile mümkün kılan boşamalara ise “bâin boşama” denilmektedir.17

 Tanımdan ve tasniflerden de anlaşıldığı üzere İslam boşama hususunda da bir takım yöntem ve kaideler ortaya koymuştur. Anlaşmazlığa düzen çiftlerin ayrılmaya karar verdiklerinde bu yöntem ve kaideleri izlemeleri hem harama düşmemeleri hem de geri dönüşü pek mümkün olmayan hatalı kararlar vermemeleri açısından ayrı bir önem arz etmektedir.

C. Aile İçi Anlaşmazlıklarda İzlenecek Yollar

a. İstişare (Karşılıklı Konuşma)

İslam dini her ne kadar evliliğe bir ibadet yönü atfetmiş ve devamlılığını tavsiye etmiş olsa da eşler arasında anlaşmazlıklar olması mümkündür. Anlaşmazlıkların ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren yapılması gereken ilk şey eşlerin bir birilerini dinlemeleri ve anlamaya çalışmalarıdır. Empati yaparak gerçekleştirilen karşılıklı konuşma aradaki sorunların tespitini kolaylaştıracaktır. “Anne baba karşılıklı anlaşarak ve istişareyle çocuğu sütten kesmek isterlerse, ikisi için de bir sakınca söz konusu değildir.”18 ayeti sütten kesme ile ilgili olsa da ayetin genel manasında muhtemel sorunlar karşısında ve alınacak kararlarda eşlerin konuşup istişare ederek karara varmaları tavsiye edilmektedir. “İşleri, aralarında istişare iledir.”19 ayeti de bireysel kararlar almak yerine öncelikle karşılıklı konuşup anlaşmayı, istişareyi vurgulamaktadır. Eşler birbiri ile konuşmaya başladıklarında kendilerini haklı görmeyi bir tarafa bırakarak objektif olmaya çalışmalıdır. Ancak bu sayede ayrılığa götüren sebepler bulunup bertaraf edilebilir.

“İşlerinde onlarla istişare et. (Bir konuda) karar verdiğin zaman Allah’a tevekkül et. (Ve onu uygula. Çünkü) Allah, tevekkül edenleri sever.”20 ayeti de bir işe kalkışıldığında öncelikle konuşup istişare etmenin uygun olduğuna işaret etmektedir. Eşler arasında sorunlar ortaya çıkmaya başladığın ve dahası talâk gibi önemli bir mevzu gündeme geldiğinde de öncelikli olan eşlerin birbirleriyle istişare etmesidir.

 İslam konuşarak anlaşmayı orta yolu bulmayı tavsiye eder. Ancak taraflar konuşmalarında empati kuramayıp bencilliğe devam ettiği sürece bir sonuca varamayacaklarından onları temsil eden iki grubun sorunları konuşması gerekecektir.

b. Tahkim (Hakemlerin Uzlaştırması)

Eşler arasında ki anlaşmazlıkların artması ve eşlerin konuşarak sorunlarını çözememeleri durumunda İslam’ın boşama öncesi tavsiye ettiği bir diğer yöntem ise tahkim yöntemidir. Ayrılık öncesi ailenin kurtarılması için en yakınlarından başlamak üzere harekete geçilerek sorunların çözümü için hakemler belirlenir. Bu hususa Kur’an’da “Eğer eşlerin aralarının açılmasından endişe ederseniz, kendilerine erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı bulmak isterlerse Allah da onları uzlaştırır…”21 ayeti ile işaret edilmektedir.

Hz. Ali’nin (ö. 40/661) Hz. Fâtıma’nın (ö. 11/632) üzerine ikinci bir evlilik yapması hususunda Hz. Peygamber’in “O benden bir parçadır, onu endişelendiren beni de endişelendirir, O’nu üzen beni de üzer”22 diyerek rıza göstermemesi, kızı adına karar verdiğini göstermektedir. Bu olayı Nisâ Sûresi 35. ayeti kapsamında değerlendirmek yeterince uygun olmayabilir. Çünkü Hz. Peygamber bir taraf adına hakem kabul edilse de Hz. Ali’nin hakeminin kim olduğu bilgisine sahip değiliz. Her ne kadar bu rivayette tam manasıyla karşılıklı hakemlik uygulaması cereyan etmemiş olsa da Hz. Peygamber’in kızını temsilen ortaya koymuş olduğu tavır, anlaşmazlık durumlarında eşlerin başkaları tarafından temsil edilebileceğini göstermektedir.

Aile sırlarının ifşa olmaması adına eşlerin konuşarak anlaşmazlıklara çözüm bulup evliliği kurtarma yoluna gitmeleri öncelikli ve en isabetli yoldur. Evlilik hukukuna riayet etme ve aileyi koruma eşlerin dinî ve sosyal sorumlukları olmakla birlikte bazen tarafların bir araya gelip mantıklı bir şekilde konuşup anlaşmaları pek mümkün olmuyor. Tarafların uzlaşmada yetersiz kalmaları durumunda alanı bir miktar genişleterek yakınlarının devreye girmesi gerekmektedir. Sorunların iç yüzüne vâkıf olma, eşlerin yararını gözetme, ikna ihtimallerinin yüksek olması ve adaleti gözetme gibi birtakım nedenlerden dolayı hakemlerin eşlerin ailelerinden en yakın olanlarının tercih edilmesi daha makul olacaktır. Eşlerin ailelerinden bu görevi yapmaya ehil kişiler bulunmaz ya da adil davranmalarından endişe edilmesi durumunda sorunlara vâkıf olan aile dışındaki başka kişilerin görevlendirilmesi de mümkündür. Anlaşmazlıkların çözümü noktasında eşlerin, adil olabilecek ve daha sağlıklı düşünebilecek hakemler tarafından temsil edilerek ailenin kurtarılmaya çalışılması İslam’ın özünde olan ve tavsiye ettiği bir uygulamadır.

Oluşturulmuş olan hakem heyetlerinin de sorunu çözüp anlaşmazlıkları giderememesi durumunda tarafların ayrılması kaçınılmaz olur. Sorunlar çözülmeden, eşler ikna edilmeden sürdürülmek istenen bir evlilik, aile üyeleri için birçok meşakkatler doğuracaktır. Huzur ve saadet gayesi ile kurulan aile yuvası maksadından uzaklaşarak taraflar için zulüm olmaya başlayacaktır. Bu noktada ise ayrılık kaçınılmaz olacaktır.

c. Boşanma (Ayrılma)

Boşama işlemlerinde İslam’ın tavsiye ettiği uygulama yukarıda da kısaca açıklandığı üzere sünnete uygun olan, sünnî boşamadır. Sünni boşama yönteminin izlenmesi eşine geri dönüş imkânı sunan ric’i boşamayı da içine almaktadır. Sünnî boşamanın en önemli özelliği boşama işleminin sürece yayılıyor olmasıdır.23

Uygulaması açısından sünnî boşama, erkeğin karısını içerisinde cinsel birleşmenin bulunmadığı temizlik döneminde bir defa boşamasıdır. Her temizlik döneminde aynı şekilde bir defa boşanır ve boşama sayısı üçe ulaştığında artık kesin olarak ayrılık gerçekleşmiş olur.24 “Kadınları boşayacağınızda onları iddetlerini gözeterek boşayın.”25 ayeti bu boşama şekline işaret etmektedir. Hz. Peygamberin, oğlunun hayızlı eşini boşadığını soran Hz. Ömer’e “Ona emret karısına dönsün, karısı temizlenip hayız görünceye ve tekrar temizleninceye kadar onu nikahında tutsun. Bundan sonra dilerse onu tutar, dilerse cinsel ilişkide bulunmadan boşar. İşte Allah’ın kadınların boşanmasında gözetilmesini emrettiği iddet budur.”26 buyurması da sünnî boşama şekline işaret etmektedir.

Sünnî boşamanın en önemli hikmetlerinden biri eşlere düşünmek için uzunca bir süre sunuyor olmasıdır. Bu durum anlık öfkeye kapılıp aceleci karar vermenin önünü engellemektedir. Anlaşmazlığa düşmüş olan çiftlerin hemen ayrılmak yerine böylesi bir süreç izlemeleri hem aralarındaki sorunların çözümü için fırsat sunmakta hem de birbirinden ayrı kalmanın ne demek olduğunu daha iyi anlamalarını sağlamaktadır. Ayrılığın kesinleşip bâin talaka dönüşmesi durumunda eşlerin tekrar birbirlerine dönmeleri Kur’an’ın hükümleri çerçevesinde pek de kolay olmamaktadır.27

 

 

D. Boşanmanın Taraflara Yüklediği Sorumluluklar

İslam hukuku boşanmış olan taraflara birtakım sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumlulukları yerine getirmesi taraflar açısında hem dini hem de hukuki bir vecibedir. İddet, nafaka ve hidâne ayrılığın eşlere yüklediği sorumluluklardandır.

a. İddet

İslam hukukuna iddet, herhangi bir nedenden ötürü evliliğin sonlandırılması durumunda kadının yeni bir evlilik yapabilmesi için zorunlu olarak beklemesi gereken süreyi ifade eder.28 Kur’an’da iddet, “Boşanan kadınlar, üç ay adet beklerler…”29 ayetiyle bir sorumluluk olarak farz kılınmıştır. Boşayan erkek olduğundan iddet, yalnızca kadına has bir durum olsa da bazen erkeğin de boşadığı kadının iddetini beklemesi söz konusu olabilir. Boşadığı kadının kardeşi veya ablası, halası veya teyzesi ile evlenmek isteyen erkeğin de o boşadığı kadının iddetinin bitmesini beklemesi bu duruma örnek olarak verilebilir.

İlk bakışta iddet, kadına bir yüklenmiş bir meşakkat olarak görünse de arka planında fıtrî ve insanî olarak birçok hikmetler bulunmaktadır. Öncelikle iddetin gaye ve hikmetleri arasında kadının hamile olup olmadığının tespit edilmesi gelmektedir. Bundan daha önemlisi ise iddet, karısını ric’i talakla boşamış olan kocanın, evinde iddet bekleyen karısına yönelik ilgisinin yeniden canlanması ve tekrar evlilik hayatına sürdürebilmesi için bir imkan tanımaktadır. 30 Böylece anlık tahriklerle eşini boşayan kocanın dönüşü pek mümkün olmayan pişmanlıklar yaşamasının önüne geçilmiş olur. Bu hikmetlere ek olarak iddet, kadının huzursuzluklar sonunda ayrılıkla sonuçlanan evliliğinden dolayı dolmuş olan zihnini boşaltıp önündeki hayata umutla bakabilmesi için bir dinlenme fırsatı sunmaktadır. Tüm bu hikmetler göz önünde tutulduğunda iddet, kadın için yalnızca bir sorumluluk olarak değil ilahi bir rahmet olarak algılanmalıdır.

b. Nafaka

Evliliğin devamı niteliğinde sayılan iddet müddetince kadının nafakasının temin edilmesi zengin olsun fakir olsun koca üzerine bir vecibedir.31 Kur’an-ı Kerim’de “(Boşadığınız) Kadınları, bekleme sürelerini tamamlayıncaya kadar imkânlarınız ölçüsünde kendi oturduğunuz evin bir bölümünde oturtup geçimlerini sağlayın…”32 emriyle bu sorumluluk erkeğe yüklenmiştir. Nafakayı düşüren bir sebep olmadıkça ayrılığın kadın veya erkekten kaynaklanması arasında da bir fark yoktur. Nafakayı hak etme hususunda kadına düşen sorumluluk ise iddeti kocasının evinde ya da onun tahsis edeceği bir yerde geçirmektir. Aksi durumda naşize sayılan kadının nafaka hakkı düşer.33

Nafaka erkek üzerine kılınmış bir sorumluluktur. Bu sorumluluk boşadığı eşi hamile değil ise üç hayız dönemi ile sınırlı iken boşadığı eşinin hamile olması durumunda ise doğum yapana kadar devam etmektedir. Cumhur farkı düşünmekle birlikte Hanefiler boşamanın bâin ya da ric’i olmasına bakmaksızın kadının iddet süresi içerisinde nafaka alması gerektiği kanaatindedir.34

Nafakanın birçok hikmet ve faydaları bulunmaktadır. Bunların en mühimi kadın, adeta kendisini boşamış olan kocasına karşı yas tutarcasına iddet beklemektedir. Buna mukabil koca da az ya da çok kendisine bir müddet eşlik yapmış olan kadına karşı bir vefa örneği sergileyerek nafakasını temin etmektedir. Bu sayede ayrılıkla sonuçlanacak olan evliliğin nefretle ve husumetlerle değil hoşgörü ve anlayışla noktalanması sağlanmış olur.

c. Hidâne

Evliliklerin meyvesi olan çocuklar olası bir ayrılık durumlarında en çok mağdur olan taraf konumunda yer almaktadır. İslam hukuku bu hususa da kayıtsız kalmayıp boşanan eşlere çocuğun bakım, terbiye ve muhafaza sorumluluğunu yüklemiştir. Evlilikte eşlerin beraber yürütmüş oldukları bu vazifeyi olası bir ayrılık durumunda ise kimin yükleneceği gündeme gelmektedir. Bir çocuğun bakımını üstlenen kişi niteliği ve doğası gereği bu görevi layıkıyla yerine getirme hususunda ehil biri olmalıdır. Evlilik devam ederken bu sorumluluk hem anneye hem de babaya aittir. İşlevini kaybedip dağılmış bir ailede ise çocuğun sevgi, ilgi ve şefkatten mahrum kalmaması adına hidâne görevine anne herkesten daha layıktır.35

Kocasından boşanmış ve iddetini tamamlamış dahi olsa anne, maddi ihtiyaçlarını karşılamak adına üstlenmiş olduğu hidâne görevinden dolayı ücret alabilir. Şayet çocuğun kendine ait malı varsa bu ücret bu maldan karşılanır. Çocuğun mal varlığı bulunmadığında ise hidâne ücreti nafaka yükümlüsü tarafından ödenir. Genel itibariyle diyebiliriz ki hidâne hususunda ayrılmış çiftin her ikisine de sorumluluk yüklenmiştir.

 Sonuç

Evlilik, İslam’ın emri olduğu gibi insan fıtratında da olan bir ihtiyaçtır. Maddi ve manevi olarak ihtiyaçların karşılanması ve insanı dünya ve ahiret saadetine ulaştırması evliliğin asıl gayesidir. Bununla birlikte evlilik ve aile kurumuna toplumlar da çok büyük önem atfedilmiştir. Bu noktada İslam’ın gayesi de evliliğin sağlam temeller üzerine oturtulup aile yuvasının devamlılığının sağlamasıdır.

Aile kurmakla saadet ortamının tesis edilmesi amaçlansa da bazen tarafları bu maksattan uzaklaştıracak anlaşmazlıklar meydana gelebilmektedir. Evlilik eşler için meşakkat olmaya başladığında ise ayrılık kaçınılmaz olmaktadır. Her ne kadar talâk Allah katında sevilmeyen bir işlem olsa da zarurete binaen başvurulmasına müsaade edilmiştir. Ancak taraflar ilk anlaşmazlıkta ayrılığa başvurmak yerine İslam’ın tavsiye etmiş olduğu ayrılık öncesi çözümlere kayıtsız kalmamalıdır.

Evlilikte sorunlar baş göstermeye başladığında yapılması gereken ilk şey tarafların birbirlerini dinlemeleridir. Bazen çok büyük gibi görünen sorunlar karşıdakini anlamak maksadıyla yapılan kısa konuşmalarla bile çözülebilmektedir. Mahremiyetin dışarı taşmaması adına tarafların empati kurarak yapacakları konuşmalar ve olası bir talak durumuna dair yapacakları istişareler çok büyük önem ifade etmektedir. Ancak bazen taraflar arasındaki sorunlar o kadar büyüyor ki birbirlerini dinleyemez ve anlayamaz hale gelebiliyorlar. Böyle durumlarda ise eşlerin ailelerinden kadın ve erkeği iyi tanıyan aralarındaki sorunlara da vakıf olan hakemler vasıtasıyla sorunların çözülmeye çalışılması İslam’ın tavsiye etmiş olduğu bir diğer yöntemdir. Hakemler hem ön yargıdan uzak hem de adaleti sağlamada daha tarafsız olacağından anlaşmazlıkların giderilmesinde daha etkili olacağı muhtemeldir. Şayet hakemlerde sorunların çözümünde yetersiz kalırlarsa ayrılık kaçınılmaz olacaktır.

Boşanmaya karar veren çiftlerin İslam’ın tavsiye ettiği sünnete uygun ric’i boşama yoluna izlemeleri uygun olacaktır. Çünkü burada boşama işleminin sürece yayılıyor olması ve eşine geri dönmenin mümkün olması evliliği tekrar devam ettirebilme adına bu yöntemin isabetli olduğunu göstermektedir. Sürenin sonunda ayrılığın kesinleşmesi durumunda taraflara bazı sorumluluklar yüklenmektedir. Üç kuru’ müddetince kadının iddet beklemesi ve erkeğin bu süre zarfında kadının nafakasını temin etmesi taraflara yüklenen sorumluluklardandır. Evliliğin meyvesi olan çocukların bakım ve terbiyesi de belli ölçülerde kadın ve erkeğe yüklenmiş olan bir sorumluluktur.

* Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

 Nûr, 24/32.

İbn Mâce, Ebû ‘Abdullâh Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, es-Sunen, Dâru İhyâi’l-Kütübü’l-Arabiyye, Kâhire t.y., “Nikâh” 1.

Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed, el-Mebsût, Dârü’l-Ma’rife, Beyrut 1989, c. IV, s. 192.

Bakara 2/187.

Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahîhu’l-Buhârî el-Câmi’u’l-Müsnedü’sSahîhu’l-Muhtasar min Umûri Rasûlillahi Sallallahu Aleyhi ve sellem ve Sünenihi 

 

ve Eyyâmihi, Tahk., Muhammed Züheyr b. Nâsır el-Nâsır, Dâru Davku’n-Necât, Riyad 1998, “Nikâh” 2.

Rûm 30/21.

İbn Mâce, es-Sunen, “Nikâh” 5.

Nesefî, Ebû Hafs Necmüddin Ömer b. Muhammed b. Ahmed, Tılbetü’t-Talebe (Talibetü’t-talebe) fi’l-ıstılâhâti’l-fıkhiyye, Matbaatu Âmire, Bağdat, h. 1311, 51.

Nisâ 4/179.

Bakara 2/229.

Bakara 2/230.

İbn Mâce, es-Sunen, “Talâk”, 1.

Taberânî, Ebû’l-Kâsım Suleymân b. Ahmed eş-Şâmî, el-Mu’cemu’l-Evsat, thk.Tarık b. Ivazullah, Abdulmuhsin b. İbrahim, Daru’l-Harameyn, Kahire 1995, c. VIII, s. 24

Mâverdî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî, el-Hâvi’l-Kebîr, Daru’l-Kütübü’l-Ilmiyye, 1.Baskı, Beyrut 1999, c. X, s. 17; Zeylaî, Osmân b. Alî b. Mihcen el-Bâriî Fahruddin, Tebyînü’l-Hakâ’ik Şerhu Kenzü’d-Dekâ’ik, el-Matba’atu’l-Kübrâ el-Emîriyye, Kahire 1895, c. II, s. 196.

el-Cüveynî, İmamü’l-Haremeyn Abdülmelik b. Abdillâh b. Yûsuf , Nihâyetü’l-Matlab fî Dirâyeti’l-Mezheb, Daru’l-Minhâc, 1.Baskı, Beyrut 2007, c. XIV, s. 6.

Şirbînî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed el-Hatîb, Muğni’l-Muhtâc ilâ Ma’rifeti Me’ânî Elfâzi’l-Minhâc, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1994, c. IV, 499.

Kâsânî, Alâaddîn Ebu Bekr b. Mes‘ûd, Bedâi’u’s-Sânâi‘ fî Tertîbi’ş-Şerâi‘, Daru’l-Kütübü’l-Ilmiyye, Beyrut 1986, c. III, s. 96.

 Bakara 2/286.

Şûrâ 42/53.

Âl-i İmran 3/159.

Nisâ 4/35.

Buhâri “Nikâh”, 109.

Haddâd, Ebû Bekr b. Ali b. Muhammed ez-Zebidi, el-Cevheretü’n-Neyyire ala Muhtasari’l-Kuduri, el-Matbaatü’l-Hayriyye, Kahire 1904, c. I, s. 31.

Merğînânî, Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî, thk. Zalul Yusuf, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Lübnan t.y, c. I, s. 221.

Talâk 65/1.

Buhârî “Talak”, 2.

Kâsânî, Bedâi’u’s-sânâi‘, III:187.

Molla Hüsrev, Mehmed b. Ferâmurz b. Ali, Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi Ġureri’l-Ahkâm, Daru İhyai’l-Kütübü’l-Arabiyye, Beyrut t.y., c. I, s. 401.

Bakara 2/228.

Molla Hüsrev, Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi Ġureri’l-Ahkâm, I:402.

Haddâd, el-Cevheretü’n-Neyyire, II:85.

Talâk 65/6.

Burhânüddîn el-Buhârî, Ebi’l-Meâlî Mahmûd b. Ahmed b. Abdilazîz, el-Muhîtü’l-Burhânî fi’l-fı’hi’n-Nu’mânî, thk. Abdülkerim Sâmî el-Cündî, 1.baskı, Daru’l-Kütübü’l-Ilmiyye, Beyrut 2004, c. III, s. 519-20.

Mevsılî, Abdullāh b. Mahmûd b. Mevdûd, el-İhtiyâr li Talîli’l-Muhtâr, Matbaatü’l-Halebî, b.y.y. 1937, c. III, s. 9.

Bedreddin Aynî, Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed b. Hüseyin, el-Binâye fî Şer’i’l-Hidâye, Daru’l-Kütübü’l-Ilmiyye, Lübnan 2000, c. V, s. 644.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul