
1. Nikâh/Evlenme Akdi ve Önemi
Ailenin ilk basamağı olan evlilik, fiilen nikâhla başlar. İslâm hukukunda evlenmeyi ifade etmek için “nikâh” terimi kullanılır ki nikâh, sözlükte “birleştirme, bir araya getirme; evlenme, cinsel ilişki” gibi anlamlara gelmektedir. Fıkhî terim olarak ise nikâh, dinen ve hukuken evlenmeleri mümkün olan kadınla erkek arasında, haram olabilecek yakınlaşmayı meşru hâle getirmek için şahitler huzurunda yapılan icap ve kabulden ibaret bir akittir1. Başka bir ifadeyle nikâh, birbirleriyle evlenmelerine hukuken bir engel bulunmayan bir erkekle bir kadının sürekli bir hayat ortaklığı kurmak üzere aralarını birleştiren ve bunun için karşılıklı haklar ve görevler belirleyen bağı ifade eder2. Kur’an-ı Kerim, nikâh akdini mîsâk-ı ğaliz3/çok büyük sorumluluğu olan bir söz olarak niteleyerek, onu sadece akdi yapanlar arasında bir sözleşme değil, aynı zamanda Allah’a verilen de bir söz olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu sözleşme ile taraflar arasında karı-kocalık ilişkileri meşrû hale gelmiş, mehir, nafaka, miras neseb gibi yükümlülükler ve haklar doğmuş olur. Kur’an yüze yakın âyetini aile hukuku meselelerine ayırmış; Hz. Peygamber de onu kendisinin sünneti olarak takdim etmiştir.
Nikâhın sağladığı aile, küçük bir toplum hüviyeti olması ve bu açıdan hakları ve yükümlülükleri ilgilendiren akitle doğan fıkhi yönü, neslin devamını sağlayan meşru/helal yol olması açısından dini boyutu, huzur veren özelliğiyle sıcak bir yuva ortamı olması açısından manevi ciheti olan çok yönlü bir kurumdur4. Nikâh, daha önce birbirine yabancı olan iki kişinin, birbirlerini elbise ile beden gibi uyumlu kılan muazzam bir ahenk örneğidir. Keza birbirinin kusurlarını örten, birbirini bütün olumsuzluklara karşı koruyan, sevgi ve samimiyet duygularını geliştiren, pekiştiren bir mutabakattır. Esasen nikâh, Allah’ın rızası ve Hz. Peygamberin müminlere tavsiye ettiği, bizzat uygulamalı olarak öğrettiği önemli bir sünnetidir. Bu itibarla bir yönüyle muamelât konularına, diğer yönüyle de ibadete benzer. Bunun içindir ki, bazı fakihler, aile hukuku meselelerinin incelendiği “Kitabu’n-Nikâh” bölümünü, ibadet bahisleriyle hukuk bahisleri arasına yerleştirmişlerdir5. Nikâh akdinin meydana gelebilmesi için şu unsurlar gerekmektedir6:
Cinsiyetleri ayrı iki taraf. Yani evlenme, nikâh ehliyeti taşıyan ve evlenmelerine herhangi bir engel bulunmayan bir erkek ile kadın arasında olur7.
Hayat ortaklığı. Tarafların böyle bir akde gönülden razı olmaları, onları sadece cinsel ilişkide değil, hayatın acı-tatlı her anında ortak yapmaktadır. Zaten evlilik akdinin esas konusu da budur8.
Süreklilik. Daha sonra baş gösterecek bazı sebeplerle evliliğin sona ermesi de mümkün olmakla beraber, evlilik akdinde de devamlılık esastır. Belli bir süre devam ettirilmek veya bir tecrübe devresi geçirmek maksadıyla geçici evlilik yapılamaz9.
Hukukilik. Yukarıdaki unsurların mevcudiyetine rağmen bu akit, ayrıca hukuk tarafından da tanınan bir akit olmalıdır. Bu sebeple gayr-i meşru birlikteliğe evlilik denemez. Evlilik akdinin taraflara sağladığı haklar ve karşılıklı sorumluluklar, hukuk nazarında geçerli olan nikâhta söz konusu olabilir10.
Günümüz hukuklarında evlenme akdi, nişanlıların evlenmeye yönelik isteklerinin karşılıklı
ortaya konulması ile meydana geldiği için bir medenî hukuk sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir. İslâm hukukçuları da nikâh “milk-i mut’a, yani eşlerin birbirinden istifade etmesi üzerine yapılan sözleşmedir”11 diye tarif ederken, onun akit niteliğini öne çıkarmışlardır. Bununla birlikte İslâm’ın nikâha bakışı ve fakihlerin eserlerinde nikâh hakkında söyledikleri, nikâhın basit bir akitten daha fazla bir şey olduğu izlenimini vermektedir12. Zira karşılıklı hak ve sorumluluklar yükleyen nikâh akdi şahsî ve mâlî sonuçlar doğurmaktadır. Bu sebeple İslâm hukukçuları bu sonuçlar üzerinde önemle durmuştur.
2. Günümüzde Nikâh Akdi ile İlgili Meseleler
Bu başlık altında günümüzde yaşanan nikâh akdiyle ilgili bazı sorunlara değinilmiştir.
a. Gizli Nikâh
Evliliği zinadan ayıran ölçü, akde bağlı açıklıktır. Evlilik açık ve alenî, zina ise gizli ve kapalıdır. Evliliğin açıklığı da şahitler ile sağlanır. Bir taraftan zinadan ayırt edilmesi, diğer taraftan gerektiğinde karşılıklı hakların ispatını temin gibi faydalarından dolayı hemen bütün hukuk sistemleri şahit veya ilan şartı üzerine durmuş, evliliğin gizli kalmamasını sağlayacak tedbirler almıştır13. Nitekim Hz. Peygamber, “Nikâhı ilan edin, onu mescidlerde yapın, üzerinde def vurun”14 buyurmuştur. İslâm hukuk doktrininde nikâh akdinin ilan edilmesinde ve “nikâhu’s-sır” denilen gizli nikâhın yasak olduğunda fakihlerin görüş birliği vardır. Fakat ilanın keyfiyeti hususunda görüş farklılıkları bulunmaktadır15.
Hanefiler, Şafiiler ve Hanbelilere göre gizli nikâh iki şahidin bulunmadığı nikâhtır ve batıldır. Taraflar akdin gizlenmesi hususunda anlaşmış olsalar bile nikâhın şahitler huzurunda kıyılması onu gizlilikten çıkarır. Hz. Peygamber’in def çalınmasıyla ilanını istemesi ise ek bir tedbirdir ve menduptur. Mâlikilerdeki meşhur görüşe göre ise akit esnasında şahitlerden, diğer görüşe göre şahitler dışındaki taraflardan mesela evlenen çiftler ve veliden nikâhı gizlemelerinin istenmesi halinde gizli nikâhtan söz edilir. Bu durumda zifaf vaki olmamışsa nikâh feshedilir, olmuşsa taraflar ayrılırlar (tefrik). Bu sebeple Malikiler zifaf öncesi nikâhın ilanına önem verirler. Bu mezhebe göre nikâh akdi iki şahidin huzurunda yapılır ve şahitlerden akdi gizli tutmaları istenirse akit sahih olmaz. Taraflar birbirinden ayrılırlar. Ayrıca şahitler ve taraflar cezalandırılırlar. Bu iki çift isterlerse yeni bir nikâh akdiyle alenen evlenebilirler. Diğer mezheplere göre şahitler huzurunda akdedilen ve gizlenmesi istenen nikâh geçerlidir ancak mekruhtur. Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre velinin izni alınmadan dolayısıyla veliden habersiz kıyılan nikâhı da batıl olduğunu belirtmeliyiz. Ebû Hanife de reşit kızların evliliğinde veli iznini gerekli görmese de bu evlilikten rencide olması ya da ayıplanması halinde veya zarar ortaya çıkması durumunda nikâha müdahil olacağını ve feshettirebileceğini savunmaktadır16. Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi de “akd-i nikâhın icrasından evvel keyfiyet ilan olunur”17 maddesiyle evliliğin ilan edilmesini kanunlaştırmıştır.
Nikâhta şahit bulundurma zorunluluğu ispat güvencesi yanında aleniliği de sağlama amacına yönelik bir tedbirdir. Keza velime olarak bilinen düğün ziyafetlerine başta Hz. Peygamber ve sahabe olmak üzere Müslüman toplumlarda büyük önem verilmesi evlenen çiftlerin sevinç ve mutluluklarına ortak olma yanında evlenmede aleniyeti sağlamak, nikâhın önemli bir iş olduğunu hissettirmek ve toplumsal meşruiyeti temin amacına matuftur. Nitekim nikâh diğer akitlerden farklı olarak yapısı gereği iki kişi arasında kalacak bir özellikte olmadığı gibi Kur’an’ın ifadesiyle, “güçlü bir söz” veriştir. Bundan dolayı nikâh akdinin aleniyeti son derece önemlidir18. Ayrıca bir nikâh akdinde sadece iki şahitle yetinilip etrafa duyurulmaması, geniş toplumlarda nikâhın varlığının ispatını da güçleştirmektedir. Bu sebeple olsa gerek Hz. Peygamber, “Veli ve iki adaletli şahit olmadıkça nikâh olmaz”19 buyurarak şahidin varlığına, “Nikâhı ilan edip duyurun“20 sözleriyle de ilan gerekliliğine işaret emiştir.
Günümüzde özellikle öğrenciler arasında bu tür evliliklerin yaşandığını hatta bazı ülkelerde oldukça yaygın olduğunu dikkate alırsak, gizli nikâhın İslâm’ın ruhuyla bağdaşmadığını belirtmemiz gerekir. Gizli nikâhın zina olduğunu belirten Hz. Peygamber ve sahabenin bu yöndeki uyarılarını dikkate almak gerekir. Günümüzde nikâhın sadece iki şahidin huzurunda akdedilmesi büyük bir fesada sebebiyet vermektedir. Herhangi bir sebeple nikâhın toplumdan gizlenmesi arzu ediliyorsa, evliliğin en azından tarafların aileleri tarafından bilinmesi gerekir21.
b. Eşler Arasında Denklik
Sözlükte denklik, eşitlik ve benzer olma anlamlarına gelen kefâet, bir hukuk terimi olarak “erkeğin dinî, eğitim, iktisadî ve sosyal bakımından kadına eşit olması veya kadından aşağı olmaması” şeklinde tanımlanabilir22. Kur’an’da evlilik birliğinin sağlam temeller üzerine kuruluşu ve sağlıklı işleyişini hedef alan bir dizi tedbir ve öğüt yer alırsa da kefâet konusu geçmez. Hadislerde ise konu, hukuki bir şart ve gereklilik olmaktan çok eşler arası uyumu ve ailenin devamlılığını sağlayıcı bir tavsiye ya da sosyal realitenin ifadesi olarak zikredilir. Hz. Peygamber’in “Dikkat edin kadınları ancak velileri evlendirir ve kadınlar ancak denkleriyle evlendirilebilirler”23 sözü ile, Hz. Ali’ye söylediği “Üç şey geciktirilmez. Vakti gelmiş namaz, hazır bulunan cenaze, dengi bulunan bekâr kadın”24 şeklindeki söz, kefâetin önemine işaret etmektedir.
Klasik dönem İslâm hukukçularının çoğunluğu, kendi zamanlarındaki sosyal gruplaşmayı ve aristokratik yapılanmayı da göz önüne alarak hem evlilikte uyumu sağlama hem de ilgili şahısların zarar görmesini önleme amacıyla kefâeti nikâh akdinin bağlayıcılık, sıhhat veya nefâz şartı olarak görmüş, buna bağlı olarak evlenecek erkeğin kadına denk olmaması halinde kadına veya velilerine nikâhı feshetme hakkı tanımıştır. Azınlıkta kalan ikinci grup ise bütün Müslümanların eşit olduğundan hareketle kefâetin evlilikte hukuki bir şart ve gereklilik sayılmasını doğru bulmamış, sadece evliliklerde dikkate alınmasının yararlı olacağını söylemekle yetinmiştir25.
Hukukî bir kurum olarak kefâet, evliliklerde kadın tarafından haklarını koruyucu bir şart olarak gündeme getirilir. Bunun için esas itibariyle erkeğin belli hususlarda kadına denk olması, erkeğin evleneceği kadından bu yönlerden daha aşağı bir durumda olmaması gerekir. Erkeğin kadından daha iyi bir seviyede bulunması ise kadın lehine bir durum olup denkliğe aykırı sayılmaz. Kefâetin hukuki bir şart olarak gerekip gerekmediği kadar hangi hususlarda aranacağı da fakihler arasında tartışmalıdır. Kefâet konusunda en katı davranan ve kriterlerini en geniş tutan fakihler Hanefilerdir. Bu durum biraz da onların akıl baliğ olmuş bir kadının velisinin izni olmadan da kendisini evlendirebilmesi ile yakından ilgilidir26. Hanefiler, geniş tuttukları kefâet şartına riayet edilmediğinde veliye nikâhı feshetme yetkisi tanıyarak kefâeti gözetmeyip velisinin de iznini almadan evlenen kadının bu evliliğinden velinin ve ailenin diğer fertlerinin zarar görmesini önlemek istemişlerdir. Hanefi mezhebine göre erkeğin evleneceği kadına, dindarlık, nesep, ailenin İslâm’a giriş tarihi, hürriyet, meslek ve mal konusunda denk olması gerekir. Maliki mezhebinde dindarlık, fiziki ve ruhi hastalıklardan uzak olmak gibi hususlarda denklik aranırken, Şafiî mezhebinden, nesep, dindarlık, hürriyet, meslek, fiziki ve ruhi hastalıklardan uzak olmak kefâetin şartları arasında mütalâa edilmiştir. Ahmet b. Hanbel ise dindarlık, nesep, meslek, zenginlik ve hürriyet şartlarını aramaktadır27. 1917 tarihli HAK’nin 45. Maddesi cumhurun görüşü tercih edilerek kefâet sadece mal (zenginlik) ve hırfet (meslek)te aranmıştır28.
Şunu ifade etmek gerekir ki denklik hem bizzat evlenecekler için hem de onların aileleri için kaynaşmayı ve ülfeti daha çabuk temin edecek, üstelik bunu sürekli kılacak bir unsurdur. Bunun için fakihler, kendi dönemlerinin şartları içinde eşlerin hangi yönlerden denk olmaları gerektiği üzerinde hassasiyetle durmuşlardır29. Biz günümüz açısından meseleye baktığımızda şu hususlarda denkliğin aranacağı kanaatindeyiz. 1. Dindarlık 2. Güzel ahlak 3. Ekonomik ve kültürel seviye 4. Eğitim yakınlığı 5. Yaş 6. Fiziki ve ruhi hastalıklardan uzak olmak.
Denklik meselesi evliliğin başlangıcında erkekte aranır. Erkek, kendisine denk olmayan bir kadınla evlenebilir; fakat kadın kendisine denk olmayan bir erkekle evlenemez. Evlenecek olursa velisinin feshetme hakkı vardır. Ayrıca kocanın sonradan işlerinin kötüleşmesi, başlangıçta sahip olduğu imkân ve özellikleri kaybetmesi denkliği bozmaz ve evliliği sona erdirme sebebi kılınmaz. Öte yandan denkliğin bulunmaması halinde nikâhın feshi ancak mahkeme kararıyla sonuçlandırılacağından denkliğin bulunmadığı ileri sürülerek hâkim kararı olmaksızın eşleri ayırmak caiz olmaz. Ancak kadın ve kadının velileri denklik bulunmamasına rağmen evliliğe razı olurlarsa nikâh sahih ve bağlayıcı olur30.
c. Eşinden Habersiz İkinci Evlilik
Tek eşle iktifa etmeyen erkekler resmi nikâhla evli oldukları halde eşinden, ailesinden ve toplumdan
gizli bir şekilde dinî nikâh yaparak ikinci bir hanımla daha birlikte olabilmektedir. Bu tür beraberlikler ikinci eş olan kadın için sorunları da beraberinde getirmektedir. Zira bu şekildeki evliliklerde çocuk sahibi olmak istenmemesi ve ayrılmaların daha kolay olduğu bir gerçektir. Bu tür evliliklerin daha çok ekonomik durumu iyi olan kimseler arasında görülmesi da ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur. Diğer taraftan muhtemel bir sorun karşısında kadının hakkını arayacağı merciler de bulunmamakta, pek çok kadın bu şekildeki beraberlikler yüzünden mağduriyet yaşamaktadır31.
Türk Medeni Kanunu’nda ise tek eşlilik esas olduğundan birden fazla evlilik yapmaya izin verilmez.
Bu sebeple de bazı erkekler birden fazla evlilik yapma isteklerini imam nikâhı aracılığıyla yerine getirmektedirler. İslâm hukuku açısından bu durum meşru (mubah) olmakla birlikte her erkeğin keyfine göre kullanabileceği mutlak bir hak da değildir. İlgili nasslarda/ayetlerde32, Hz. Peygamber’in bizzat kendi uygulaması33 ve doktrinde yer alan şartlar ve gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde İslâm hukukunda çok eşlilik, bireysel ve toplumsal bazı ihtiyaç ve zaruretler çerçevesinde karşılıklı rızaya dayalı olarak mubah kılınmış ahlakî ve hukukî bir kurum olmaktadır. Dolayısıyla erkekler, mevcut eşlerinin üzerine ikinci bir kadın ile evlenmek zorunda olmadıkları gibi, kadınların da ikinci bir eş olarak evli bir erkek ile evlenmeye hayır deme hakları vardır34.
İslâm hukukunda tek eşlilik teşvik edilmekle birlikte prensip olarak çok eşlilik de yasaklanmamış (Nisa, 4/3) ve erkeğin aynı anda birden fazla (en fazla dörde kadar) kadınla evlenebilmesine izin verilmiştir. İslâm hukukunda çok eşliliğin meşru olabilmesi için şu üç temel şartın bulunması gerektiğini söylemek mümkündür: 1) Eşler arasında adalete riayet etmek, 2) Eşlerin nafakasını temin edebilecek yeterli mali güce/imkâna sahip olmak, 3) Ferdi veya toplumsal ihtiyaç veya zaruretin bulunması35. Dolayısıyla çok eşliliğin meşruiyeti, belirli şartların ve bazı özel durumların bulunmasına bağlı olmakla birlikte uygulamada buna riayet edilmediği de bilinen bir gerçektir. Esasen zikredilen ayetin yorumu ve nüzul sebebi incelendiğinde, ayetin savaşlar sonucu dul kalan kadınların, yetimlerin ve diğer kadınların haklarını koruma altına almak amacını taşıdığı görülmektedir. Bu da çok kadınla evlilik ruhsatının mutlak olarak değil tarihi ve sosyal şartlara bağlı olarak ve adaleti sağlamak kaydıyla verildiğini gösterir36.
Diğer taraftan Kur’an “Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlayamazsınız. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın..37 ifadesiyle eşler arasında adaleti sağlamanın imkansızlığından bahsederek evlenilecek kadınların sayısı konusundaki prensibini ve uyulması gereken şartları belirtmiştir. Buna göre Kur’an, adaleti sağlamada en uygun olanın bir kadınla evlilik olduğunu; birden fazla evlilik yapanların, eşlere zaman ayırma, barınma, yeme içme, giyim gibi aslî ihtiyaçları gidermede bir tarafa meyledip ölçüyü kaçırmamaları gerektiğini bildirmiştir38. Bu yüzden uygulamada çok eşlilik hakkı istismar edilmeye açık bir konudur. Nitekim İslâm hukuk tarihinde, dolaylı da olsa çok eşliliğin sınırlandırılması ile ilgili ilk resmi/hukukî düzenlemeler Osmanlı’nın son dönemlerinde hazırlanan 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile yapılmıştır. 1917 tarihli Hukuk-i Aile Kararnamesi’nin yürürlükten kaldırılmasından sonra hazırlanan, ancak yürürlüğe girmeyen 1924 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi Tasarısında ise çok eşlilik uygulamasının hâkim iznine bağlanması teklif edilmiştir39.
Şunu belirtmek gerekir ki, İslâm hukukunda evlenen taraflar nikâh esnasında kendi aralarında tek evliliği şart koşabilirler. Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde de “Üzerine evlenmemek ve evlendiği surette kendisi veya ikinci kadın boş olmak şartıyla bir kadını tezevvüc ve şart mu’teberdir”40 kaidesi benimsenmiştir. Hz. Peygamber de bir baba olarak Hz. Ali’ye kızı Fatıma’nın üzerine evlenmesine müsaade etmemiştir41. Ayrıca İslâm, devlet başkanına kamu yararı gereği tarihi ve sosyal şartlara bağlı olarak, uygulanma safhasında olumsuz sonuçlar doğurması ve hakkın kötüye kullanılması nedeniyle bazı mubahları askıya alarak daraltıcı düzenlemeler yapma yetkisi vermiştir. Hz. Ömer’in ehli kitap kadınlarla evliliği yasaklaması bu uygulamaya örnektir42. Bundan dolayıdır ki tarihi süreçte çok eşliliğin kamu otoritesi tarafından denetlenmesi ve sınırlandırılması gündeme gelmiştir.
Müslüman Bayanın Gayri Müslimle Nikâhlanması
İslâm hukukuna göre evlenecek kişiler arasındaki din farkı, prensip olarak evlenme engeli olarak
edilir. Ancak Müslümanlar ile gayri müslimler arasında evlenme engeli açısından esas alınan kriter, evlenilecek gayr-i müslimin ehl-i kitap mensubu olup olmadığıdır. İslâm alimleri ehl-i kitap olan kadınlarla evliliğin mübah olduğunu ancak kadınla erkek arasında bir ayırım olduğunu ve sadece Müslüman erkeklerin, ehl-i kitap kadınlarla evlenebileceklerini, müslüman kadınların ise ehl-i kitap erkekler ile evlenmesinin yasak olduğunu ifade etmişlerdir43.
Kur’an “....-inanan hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları – zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde – size helaldir. Kim imanı inkâr ederse, şüphesiz amelleri boşa gider. O ahirette de kaybedenlerdendir”44 mealindeki ayetle iffetli olmaları şartıyla Müslümanların ehl-i kitap (Yahudi ve Hıristiyan) kadınlarıyla evlenmelerine izin vermektedir. Müctehidlerin çoğu zikredilen ayete ve Hz. Osman, Talha gibi İslâm büyüklerinin uygulamalarına dayanarak ehl-i kitap kadınlarla evlenmenin caiz olduğunu bu anlamda din farkının evlenmeye engel teşkil etmediğini ileri sürmüşlerdir45.
İslâm hukukçularına göre Müslüman bir erkeğin gayri müslim bir kadınla evlenmesine cevaz verilmesindeki hikmet; ailede erkeğin kadına üzerine yönetici olması ve nesebin yalnızca ona nisbet edilmesidir. Kadın kocasına itaat etme durumunda olacağından kocanın, İslâmiyeti kabul etmesi için kadın üzerinde tesirli olma ihtimali daha kuvvetlidir. Doğacak çocuklar da nesep yönünden babaya bağlı olacağı için çocuklara İslâmi kimlik verme de mümkün olabilecektir. Ayrıca ehl-i kitap kadınlarla evlenme İslâmiyetin yayılmasına yardımcı bir faktör olarak da kabul edilmektedir46. Kitap ehli olmayan kadınlara gelince, İslâm hukukçuları semavî bir dine mensup olmayan kadınla evlenmenin caiz olmadığını ittifakla kabul etmişlerdir. Ehl-i kitap olmayan kadın müşrik veya dinsiz kadın hükmünde olup kendisiyle evlenmek helal olmadığından böyle kadınla Müslüman erkek arasındaki din farkı, prensip olarak evlenme engeli teşkil etmektedir47.
Kur’an’da müşrik kadınlarla evlenmenin yasağını ifade eden ayetin48 hükmü gereğince Müslüman bir erkeğin putperest, Budist, ateist, inkârcı ya da materyalist kadınla evlenmesi caiz değildir. Müşrik kadınlarla evlenme yasağının hikmetine işaret eden ayet, böyle kadınların Müslüman erkekleri ateşe çağırmalarıdır. Bununla beraber Müslüman bir kadın ehl-i kitap olan gayri Müslim bir erkekle evlenmeyeceği konusunda İslâm hukukçuları ittifak halindedir49. “Ey inananlar! İnanmış bayanlar, yurtlarından hicret ederek size gelirlerse, onları inanıp inanmadıkları noktasında sınayın, gerçi Allah onların inançlarını çok iyi biliyor. Onların inandıkları için size hicret ettikleri kanaatine varırsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü bu inanmış bayanlar, artık eski kocalarına helal değildir, onlar da bu bayanlara helal değildir...”50 ayeti gereğince İslâm alimleri Müslüman kadınların ehl-i kitap erkeklerle evlenemeyeceklerine hükmetmişlerdir. Çünkü ayette açık bir şekilde Müslüman kadınların inkârcılara helal olmadığı zikredilmektedir51. Şayet helal olsalardı o takdirde inkârcılara geri çevrilmeleri yasaklanmazdı.
Hz. Peygamber’in de “Biz ehli kitabı nikâhlaya-biliriz, fakat onlar bizim kadınlarımızla evlenemezler.” şeklinde Müslüman kadınların ehli kitap erkeklerle evlenemeyeceklerini söylediği rivayet edilmektedir52. Bu nassların dışında Müslüman kadınların ehli kitap erkeklerle evlenmelerinin icmâ ile yasaklandığı ileri sürülmektedir. Nitekim Hz. Peygamber devrinden itibaren Müslüman kadınların İslam’dan başka hangi dine mensup olursa olsun gayrimüslim bir erkekle evlenemeyeceği konusunda oy birliği vardır. Ayrıca kocalık aileye reislik hakkı sağladığından mümin bir kadının hem şahsı hem de dünyaya getireceği çocukları üzerinde bir gayrimüslimin hâkimiyeti kabul edilemez görüşü üzerinde icmâ vaki olmuştur53.
Bu görüş üzerinde icma olduğu belirtilmiş ise de, son dönem araştırmacılarından bazıları bu konuda farklı düşünmektedirler. “Düşüncelerinin dayandığı deliller ise; kadın-erkek eşitliği, yani Müslüman erkek gayr-i müslim bir bayanla evlenebiliyorsa Müslüman kadının da evlenebilmesinin eşitlik gereği olduğu; konu hakkında açık hükümlü bir ayetin mevcut olmadığı; ilgili hadislerin mütevatir olmadığı; nikâhta aslolan hükmün mübahlılık olduğu; aksi bir durumun ise, sübutu ve delaleti kati naslarla sabit olabileceği; ancak konumuzla ilgili böyle bir nassın bulunmadığı şeklindedir” 54 .
Netice itibariyle şunu ifade edelim ki, din farkından dolayı kendileriyle evlenilemeyen gayri müslimler İslâm dinini kabul ederlerse, engel de ortadan kalkar55. Ancak sağlıklı bir evlilik birliği oluşturabilmek için ehl-i kitap bile olsa Müslüman olmayan bir kimseyle evliliğin ancak zorunlu ve özel şartlarda sınırlı tutulması gerektiği kanaatindeyiz.
* Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Acar, İslâm Aile Hukuku, s.20; Esen, “Kolaylık Açısından İslâm’da Nikâh”, s.57; Hasan Ali Görgülü, İslâm Hukukunda Eşler Arası Sorunlar ve Çözüm Yolları”, Fakülte Kitabevi, 1. Bsk., Isparta 2005, s.26.
Abdullah b. Ahmed İbn Kudâme, el-Muğnî, Dârü’l-Kitâbi’l-Arabi, Beyrut 1972, c:7, s.3; Çolak, İslâm Aile Hukuku, s.45; Yaman, İslâm Aile Hukuku, s.29; Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, c:1, s.222.
Nisa, 4/21.
Saffet Köse, Ailede Meşruiyet Temeli Olarak Nikâh, (Kutlu Doğum 2009, Küreselleşen Dünyada Aile Sempozyumu), TDV Yayınları, Ankara 2010, s.124.
Bünyamin Çalık, “Kur’an ve Sünnetin Aileye ve Evliliğe İlişkin Tavsiyeleri ve “Dini Nikâh” Olgusunun İslâm Hukuku Bağlamında Değerlendirilmesi”, Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (15) Bahar 2015, 115; Çolak, İslâm Aile Hukuku, s.9; Köse, “Nikâh-Hak ve Değer Bağlamında Fıkhî Bir Analiz”, s.15; Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, C:1, s.222; Mehmet Akif Aydın, “Aile” mad. DİA, İstanbul 1989, c:2, s.200.
Yaman, İslâm Aile Hukuku, s.29; Kahveci, İslâm Aile Hukuku, s.73; Çolak, İslâm Aile Hukuku, s.48.
Rûm, 30/21.
Bakara, 2/187.
Nisâ, 4/19.
Yaman, İslâm Aile Hukuku, s.30; Çolak, İslâm Aile Hukuku, s.48.
Vehbe Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, çev: Ahmet Efe ve diğerleri, c:9, yy., İstanbul 1994, s.27; Abdullah b. Mahmud Mavsılî, el-İhtiyâr li ta’lîli’l-muhtâr, Çağrı Yay., İstanbul 1980, c:3, s.81.
Çolak, İslâm Aile Hukuku, 48.
Ebû Zehra, el-Ahvalu’ş-Şahsiyye, s. 52; Kahveci, İslâm Aile Hukuku, s. 118; Esen, “Kolaylık Açısından İslâm’da Nikâh”, s. 66, 88.
Tirmizî, Nikâh, 6.
Yunus Apaydın, “Nikâh Akdinin Mahiyeti ve İmam Nikâhı Uygulaması”, Erciyes ÜSBE Dergisi, 2000, Sayı 9, s.374.
Saffet Köse, “İslam Hukukuna Göre Evlenmede Velayet”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Konya 2003, Sayı:2 , s.109; Aslan, İslâm Aile Hukuku, s.96; Esen, “Kolaylık Açısından İslâm’da Nikâh”, s.91.
HAK., mad 33; Orhan Çeker, Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi, Mehir Vakfı Yay., 5.Bsk., Konya 2017, s.30.
Kahveci, İslâm Aile Hukuku, s.119; Aslan, İslâm Aile Hukuku, s.126.
Ebû Dâvud, Nikâh, 19.
Tirmizî, Nikâh, 6.
Köse, Ailede Meşruiyet Temeli Olarak Nikâh, s. 130; Yenibaş, “Nikâhı İlan Edin” Hadisi Bağlamında Nikâhın Sosyal Yönü”, s.431.
Emine Gümüş, İslâm Hukukuna Göre Eşler Arasında Denklik, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi), 1999, s.14-15; Acar, İslâm Aile Hukuku, s. 114; Çolak, İslâm Aile Hukuku, s. 100.
Beyhâki, Sünenü’l-Kübrâ, Cilt::7, s.133.
Tirmizi, “Salat”, 13; İbn Mace, “Cenaiz”, 17.
Mevsılî, el-İhtiyâr, C:3: s.98-101; Çolak, İslâm Aile Hukuku, s.100; Gümüş, İslâm Hukukuna Göre Eşler Arasında Denklik, s.32,33,103
Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali , c:1, s. 269; Gümüş, İslâm Hukukuna Göre Eşler Arasında Denklik, s.46.
Acar, İslâm Aile Hukuku, s.119; Aslan, İslâm Aile Hukuku, s.43; Gümüş, İslâm Hukukuna Göre Eşler Arasında Denklik, s.46.
Çeker, Osmanlı Huku-ı Aile Kararnamesi, s. 32.
Yaman, İslâm Aile Hukuku, s.48.
Gümüş, İslâm Hukukuna Göre Eşler Arasında Denklik, s.106; Acar, İslâm Aile Hukuku, s.116; Çolak, İslâm Aile Hukuku, s.104.
Yenibaş, “Nikâhı İlan Edin” Hadisi Bağlamında Nikâhın Sosyal Yönü”, s.431.
Nisa 4/3,129.
Ahzâb 33/50, 51, 59; Tahrim 66/3-5.
İbrahim Yılmaz, “İslâm Hukukunda Kamu Otoritesinin Çok Eşliliği Sınırlandırması”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, (23/), 2019, s.9.
Yılmaz, İslâm Hukukunda Kamu Otoritesinin Çok Eşliliği Sınırlandırması”, s.9; Aslan, İslâm Aile Hukuku, s.79-80; Esen, “Kolaylık Açısından İslâm’da Nikâh”, s.67-69.
Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, II, DİB Yayınları, Ankara 2003, s.16.
Nisa, 4/129.
Cemil Liv, “Günümüzde İmam Nikâhına Yönelişlerin Gerekçeleri Ve Resmi Nikâh İle İmam Nikâhının Fıkhî Açıdan Karşılaştırılması” Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014, Sayı:2, s.168.
Yılmaz, “İslâm Hukukunda Kamu Otoritesinin Çok Eşliliği Sınırlandırması”, s.11.
HAK. Mad.38.
Müslim, “Fezâilü’s-Sahabe”, 15.
Buhârî, Şehâdât, 3; Talâk, 4; Müslim, Talâk, 1; Ebû Dâvûd, Talâk, 49; Liv, Günümüzde İmam Nikâhına Yönelişlerin Gerekçeleri Ve Resmi Nikâh İle İmam Nikâhının Fıkhî Açıdan Karşılaştırılması”, s.169.
Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.111-115; Şamil Dağcı, “İslâm Aile hukukunda Evlenme Engelleri II: Geçicic Evlenme Engelleri”, Ankara ÜİF Dergisi, Sayı:XLI, s.13-193; Mustafa Şentürk, “Kur’an’a Göre Ehl-i Kitâb ile Evlenme”, Dinlerde Nikâh Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı, İzmir 2012, s.179.
Mâide, 5/5.
Zuhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, c:9, s. 125; Acar, İslâm Aile Hukuku, s. 71.
Cin, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, s.113; Karaman, İslâm’da Kadın ve Aile, s. 391; Acar, İslâm Aile Hukuku, s.73.
Karaman, İslâm’da Kadın ve Aile, s.297; H.İbrahim Acar, “Evlenme Engeli Olarak Din Farkı”, Atatürk ÜİF Dergisi, 2002, Sayı:17, s.32.
Bakara, 2/221.
Acar, “Evlenme Engeli Olarak Din Farkı”, s.32.
Mümtehine, 60/10.
Çolak, İslâm Aile Hukuku, s. 82.
İbn Cerir Taberî, Cami’u’l-Beyan an Tevili Ayi’l-Kur’an, yy., ty., Cilt: IV, s:367 ; Şentürk, “Kur’an’a Göre Ehl-i Kitâb ile Evlenme”, s. 181;
Acar, “Evlenme Engeli Olarak Din Farkı”, s. 32-33.
Dalgın, “Aile Kurumunun Nikâh Aşamasıyla İlgili Fıkhi Sorunları”, s.42.
Görgülü, İslâm Hukukunda Eşler Arası Sorunlar ve Çözüm Yolları, s.62;