02 Mayıs 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / İSLÂM AHLÂKINA UYGUN YAŞAMAK
İSLÂM AHLÂKINA UYGUN YAŞAMAK

İSLÂM AHLÂKINA UYGUN YAŞAMAK SÜLEYMAN GÜLEK

İslâm dini, Allah’ın, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) vasıtasıyla bütün insanlara gönderdiği en son ve en mükemmel dindir. İslâm’ın lügat manası; tâbi olmak, teslim olmak, bağlanmak itaat etmek, boyun eğmek (tevâzu göstermek) manalarına gelir.
Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olup itaat etmeğe dayanan bir din olması sebebiyle bu dine İslâm denmiştir. Terim anlamı ise; Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara bildirilen dünyada ve âhirette insanları mutluluğa ulaştı­racak hayat şekli, itikadî ve amelî bir nizamdır.
İslâm dini genel olarak; inanç, ibadet ve ahlâk olmak üzere üç alandan oluşur. İslâm ahlâkı, Kur’an ve Sünnetin ortaya koyduğu hayat tarzıdır. İslâm, güzel ahlâkı tamamlamak ve insani değerleri yüceltmek için gönderilmiştir.
Ahlâkî değerler, insanı insan yapan en önemli özellikler arasındadır. İslâm ahlâkı, “Neyi yapmalıyız?” sorusunun cevabını araştırır. İyi ve kötü hakkında bilgi verir. Uymak zorunda olduğumuz kuralları ve sorumluluklarımızı tanıtır. Böylece ahlâkî olarak mükemmel bir insan meydana getirmeyi gaye edinir. İslâm ahlâkı, insan davranışlarını güzelleştirmekle ilgili olduğu için gayesi itibariyle insanı doğruya ve iyiye yönlendirmeyi amaçlar. İslâm ahlâkı, insanın ahlâkî değer ve erdemleri bilmesinden ziyade bunları hayata geçirmesiyle ilgilenir.
Kur’an ve Sünnet’e göre hakkında nass bulunan konularda yükümlülüğün kaynağı dindir. “Allah ve Rasûlü bir şeye hükmedince, artık mü’min erkek ve kadınlara işlerinde bir seçme hakkı kalmaz. Her kim Allah ve Rasûlü’ne isyan ederse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”1 Hz. Peygamber, ahlâkî hükümlerin de dâhil olduğu helâlleri haram, haramları helâl saymaya yönelik bir anlaşmanın geçersiz olduğunu açıklamıştır.2 Bununla birlikte, Allah’ın hükümlerine aykırı olmamak şartıyla anne, baba, İslâmî devlet gibi başka otoriteler de vazife koyabilirler ve bunlara itaat gerekir.3
Kur’an ve Sünnet’te ahlâk ile ilgili genel hükümler yanında, birçok ahlâkî davranışlar için özel hükümler de yer almış olmakla birlikte, her şeye rağmen, hakkında hüküm bulunmayan girift meselelerle karşılaşılabileceği de hesaba katılmıştır. Hz. Peygamber, “Helâl da haram da bellidir; bu ikisi arasında ise şüpheli durumlar vardır. Şüpheli şeylerden sakınan kişi dininin şerefini korumuş olur.”4 buyurmuş ve böyle durumlarda kalp ve vicdanın verdiği hükme uymayı öğütlemiştir.
Ne var ki Kur’an ve hadislerde vicdanın hükümleri ihtiyatla karşılanmıştır. Çünkü insan nefsi, kendisine kötülük ve edepsizlikler telkin eden şeytanın baskısı altındadır.5 Ayrıca İslâmî terminolojide “hevâ” adı verilen kötü arzu ve eğilimler ile şuursuz taklit de ahlâk ve fazilet yolunun engelleri olarak gösterilmiştir.
Nitekim Kur’ân-ı Kerim kötü arzuların esiri olan insanı “hevâsını ilâh/tanrı edinen”6 şeklinde tanıtmış, öte yandan yanlış yolda olan atalarını taklitte direnenleri, “Onlar sağır, dilsiz ve kördürler; akıllarını kullanmazlar”7 ifâdesiyle eleştirirken bu arada dinî hükümlerle selim aklın hükümlerinin birbirini desteklediğine işaret etmiştir. Kur’an ve Sünnet’te faziletlerin fert ve toplum hayatına maddî ve mânevî faydaları, rezîletlerin zararları üzerinde durulmuştur. Diğer yandan, kişinin rûhî benliğinde iyiliğin meydana getirdiği sevincin, kötülüğün meydana getirdiği pişmanlık ve elemin Kur’an ve Sünnet’te büyük bir değer taşıdığı görülür. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s.), “Bir insan iyilik yaptığında sevinç, kötülük yaptığında üzüntü duyabiliyorsa, artık o gerçekten mü’mindir”8 buyurmuş, hatta iyilik (birr) ve kötülüğü (ism), kişinin vicdanında (nefs) meydana getirdiği etkilenmenin mâhiyetine göre tarif etmiştir. 9
Ancak vicdan duygusu, insanı kötülük yapması halinde kınayan bir güç (en-nefsü’l-levvâme) olabileceği gibi,10 kaskatı kesilmiş kalp11 haline dönüşerek kötülük karşısında duyarlılığını kaybetmiş bir duruma da gelebilir. Bu yüzdendir ki İslâm’da bütün ahlâkî vazifeler uhrevî müeyyideye/yaptırıma bağlanmış, 12 iyiler için cennet vaad edilmiş, kötüler cehennemle tehdit edilmiştir.
Ancak ahlâk kurallarının uygulanmasında, özellikle sosyal düzenin sağlıklı işletilmesinde genellikle sadece bu motiflere dayanan bir ahlâk tam olarak saygıya değer sayılamayacağından, Kur’an ve Sünnet’te Allah’ın en yüksek derecede sevmek,13 O’nun rızâsına lâyık olmak ve O’ndan hoşnut olmak14 temel ahlâkî motif olarak gösterilmiş, doğru inanç ve temiz yaşayışın en yüksek gâyesinin Allah rızası olduğu vurgulanmıştır.15
Ahlâklı insan güzel davranışlarla kendini geliştirip kötü davranışlardan uzak durmaya çalışan insandır. Güzel ahlâk hem insanın bizzat kendisine hem de içinde yaşadığı topluma çok büyük faydalar sağlar. Toplumsal huzur ve güvenin oluşması, insanların mutlu olması, iyi geçinme, sevgi, saygı gibi olumlu sonuçlara ancak güzel ahlâklı insanlar sayesinde ulaşılır.
Yüce Allah şöyle buyurur: “İyilik ediniz. Çünkü Allah iyilik edenleri sever.”16; “Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”17 Bu itibarla İslâm ahlâkı iyi sayılan şeylerin yapılmasını, kötü sayılan şeylerden de kaçınılmasını istemektedir. Çünkü İslâm ahlâkına göre iyilik insanı huzur ve mutluluğa, kötülük ise üzüntü ve mutsuzluğa götürürmektedir.
1. Ahlâkın Önemi ve Fazileti
İnsanın yaratılış gayesini bildirerek iki cihan mutluluğuna erişmenin şartlarını geçekleştirme, ahlâkın başta gelen gayesidir. Müslümanın temel görevi Allah’a kulluktur. Hiçbir ortak koşmadan Allah’a kulluk yapmak gerekir. Bu kulluğun esaslarını Kur’ân-ı Kerim’den; ibadetlerimizi tam anlamıyla yerine getirmeyi de Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in uygulamalarından öğrenmekteyiz.

Bu kulluk esasları içerisinde ahlâkın büyük bir yeri vardır. İnsan ahlâk sayesinde iyiye ve doğruya yönelir. İnsanın maddî ve mânevî yapısı bir âhenk içinde terbiye edilmiş olur. Kişi kendisini ahlaken iyi bir şekilde yetiştirdiği zaman, yalnız kendisini geliştirmiş ve korumuş olmaz; aynı zamanda toplumun korunmasında ve gelişmesinde de çok önemli katkılar sağlamış olur. Fertleri ve toplumları sağlam ve dürüst hale getirmek, ahlâkın gayeleri arasındadır.
İslâm, güzel ahlâk demektir. İslâm’ın gayesi insanları güzel ahlâk sahibi yaparak olgunlaştırmaktır. Bir Müslümanın değeri, ahlâkının güzelliği ile ölçülür. İslâm dini ahlâka büyük bir önem vermiştir. Huylar iyi de olur, kötü de olur. Dolayısıyla Ahlâk, güzel ve çirkin veya iyi ve kötü diye ikiye ayrılır. İslâm dini mü’minlere iyi huylara sahip olmalarını ve kötü huylarından kaçınmalarını emretmektedir. Mü’minlere düşen görev, iyi huyları benimsemek, kötü huylardan arınmaktır. Zaten İslâm dininin ihtiva ettiği hükümler dört kısma ayrılmaktadır:
1- İtikada ait hükümler,
2- Helâl, haram, mübah ve mekruha ait hükümler,
3- İbâdetlere, muâmelâta ait hükümler,
4- Ahlâka ait hükümler.18
İslâm ahlâkı sözünden Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu ahlâk anlaşılmaktadır. Ahlâkın önemini âyet ve hadisler ortaya koymaktadır.
Yüce Allah, ahlâkın önemi ve fazileti konusunda şöyle buyuruyor: “Ve Sen (Rasûlüm); büyük bir ahlâk üzerindesin”19;“İman eden ve sâlih amel işleyenler (güzel davranış segileyenler) için güzel bir gelecek ve mutluluk vardır.”20; “Kim iyi iş yaparsa faydası kendisinedir ve kim de kötülük yaparsa zararı yine kendisinedir. Sonra (ölünce) Rabbinize döndürüleceksiniz.”21
“İyilik, yüzünüzü doğu ve batıya çevirmeniz değildir, ancak; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve pey­gamberlere iman eden; çok sevdiği malını akrabalara, ye­timlere, miskinlere, yolda kalanlara, ihtiyacı olanlara ve köle­lere veren; namazı kılıp zekâtı veren, yaptıkları anlaşmalara vefâ gösteren; sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabre­denlerin iyiliğidir. Sâdık (doğru) olanlar da, muttakî olanlar da işte bunlardır.”22
“İyilik ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın; günah işlemekle, aşırı gitmekle yardımlaşmayın.”23; “O nefsini günahlardan tertemiz yapan, muhakkak kurtulup umduğuna ermiştir. Onu (günahlarla) örtüp gömen de elbette ziyana uğramıştır.”24; “Şüphesiz iman edip sâlih amellerde bulunanlara (güzel ahlâk sahibi olanlara) gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” 25
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ahlâkın önemi ve fazileti hakkında bazı hadisleri şunlardır:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Ben ancak ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim.”26; “İslâm güzel ahlâktır.”27; “Mü’minlerin iman yönünden en mükemmel olanları, ahlâkı en güzel olanlarıdır.”28; “Sizin hayırlınız, ahlâkça en güzel olanınızdır.”29; “Kıyâmet gününde mü’minlerin mizanında güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz ve herhangi bir durumda Allah Teâlâ çirkin ve kötü sözlü kimseyi sevmez.” 30
Bir grup insan gelerek Rasûlullah (s.a.s.)’e “Al-lah’a, kullarından en sevgili olan hangisidir?” dediler. Rasûlullah (s.a.s.) de: “Ahlâkı en güzel olandır” buyurdu.31; “Sizlerden kıyamet gününde en çok sevdiğim ve bana en yakın olanınız, ahlâkı en güzel olanınızdır.”32; Katâde, Zurâra’dan naklen rivâyet etti. Sa’d, mü’minlerin annesi Hz. Âişe’ye sorar: ‘Ey mü’minlerin annesi, bana Rasûlullah (s.a.s.)’in ahlâkını anlat’ Hz. Âişe; “Sen Kur’an okuyorsun, değil mi?” dedi. Ben ‘evet okuyorum’ dedim. “İşte Rasûlullah (s.a.s.)’in ahlâkı Kur’an idi” dedi.34
Peygamberimiz,“İnsanlara, güzel ahlâkla muâ-mele et.”33 buyurur. Bu ayet ve hadislerden ahlâkın önemi ve fazileti anlaşılmaktadır. 
Mü’min kişi iyi ahlâk sahibi olmaya gayret sarf etmeli, kötü huylardan, alışkanlıklardan son derece sakınmalı, kötü ahlâklı değil; iyi ahlâklı olmalıdır. Önceliklle iyi bir Müslüman olmak için güzel ahlâka sahip olmak, kötü ahlâktan uzak durmak gerekir. Ancak bununla dünya ve âhiret saadeti elde edilir.
İslâm dini iyi huylar edinmemizi, kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir. Bu nedenle ahlâk konusunda da insanlara en güzel örnek ve model şahsiyet; Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Dünya ve âhiret mutluluğu için O’nu bütün yönleriyle anlayıp örnek almaya gayret etmeliyiz.
2. İslâm Ahlâkının Kaynağı
İslâm ahlâkının asıl kaynağı Kur’an ve onun ışığında oluşan Sünnet’tir. Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle Hz. Peygamber’in ahlâkının Kur’an ahlâkı olduğunu belirtmiştir.35 Bu sebeple İslâm ahlâk düşüncesi Kur’an ve Sünnet’le başlar. Bu iki kaynak dinî ve dünyevî hayatın genel çerçevesini çizmiş, amelî kurallarını belirlemiş, böylece daha sonra fıkıh ve hadis alimleri, kelâmcılar, hatta filozoflar tarafından geliştirilecek olan ahlâk anlayışlarının temelini oluşturmuştur.36
Kısaca ifede etmek gerekirse, İslâm ahlâkının en önemli kaynağı Kur’an ve onun ışığında oluşan Sünnet’tir. Bu iki kaynak insanın insanla, insanın Allah (c.c.) ile ve çevresi ile olan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini açıklar. Allah, Kur’an’da doğruluğu, yardımlaşmayı, sabrı öğütlemiş ve bu özelliklerin iyi birer davranış olduğunu belirtmiştir. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, rüşvet yemek, iftira etmek gibi kötü davranışlardan da kaçınmamızı istemiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) de örnek davranışlarıyla bu ahlâk ilkelerinin yaşanabilir erdemler olduğunu göstermiştir. Dinimize göre iyi ve güzel olan her şey, birey ve toplum için yararlı ve gerekli olandır. Kötü ve çirkin olan şeyler zararlı ve kaçınılması gerekenlerdir.
Kur’an’da, “Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Kötülükleri, fenalık ve azgınlığı yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”37 buyrularak; ayette ihlas, doğruluk, güzel geçim, sabır, şükür, şevkat ve merhamet, tevbe, takva, iffet, hayâ, adalet, kanaat ve cömertlik gibi iyi ve yararlı davranışlar emrediliyor. Ayrıca; içki, kumar, zinâ, eşcinsellik, haksızlık, ahlâksızlık, hırsızlık, rüşvet, kıskançlık, cimrilik, israf, gıybet, dedikodu, iftira ve yalan gibi kötü davranışlar da yasaklanıyor.
Dinimiz güzel ahlâk sahibi olmamızı ve kötü huylardan da kaçınmamızı istiyor. Çünkü güzel ahlâk mutlu olmayı sağlar. İman, ibadet ve İslâm ahlâkına uygun yaşandığında ferdi, ailevi ve sosyal mutluluk söz konusudur. Dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmak istiyorsak, İslâm’ın emir ve yasaklarına, koymuş olduğu ahlâk kurallarına uymanız gerekiyor. Ne mutlu İslâmî anlayış ve yayşayış üzere olmaya özen gösterenlere!
1. Ahzâb, 33/36
2. Ebû Dâvud, “Akdıye”, 12.
3. Buhârî, “Ahkâm”, 4, 43; Müslim, “İmâre”, 34, 38.
4. Buhârî, “İman”, 39; “Büyû”, 2; Müslim, “Müsâkat”, 107, 108.
5. Bakara, 2/169
6. Furkan, 25/43; Câsiye, 45/23
7. Bakara, 2/171
8. Ahmed b. Hanbel, Müsned. c.1, s.398.
9. Müslim, “Birr”, 14, 15; Tirmizî, “Zühd”, 52.
10. Kıyâme,75/2
11. Mâide, 5/13; Zümer, 39/22
12. Kasas, 28/83-84;Tâhâ, 20/15; Mü’min, 40/17; Câsiye, 45/27
13. Bakara, 2/165
14. Mâide, 5/119
15. Tevbe, 9/72; Hadîd, 57/27; Mustafa Çağrıcı, “Ahlâk”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İst.1989, c.2, s.2.
16. Bakara 2/195
17. Casiye, 45/15
18. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, Bilmen Yay., İst. Tarihsiz, s.3-4.
19. Kalem, 68/4
20. Ra’d, 13/29
21. Câsiye, 49/15
22. Bakara, 2/177
23. Mâide, 5/2
24. Şems, 91/9-10
25. Burûc, 85/11
26. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.2, s.381.
27. Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ., İst. 2015, c.7, s.535, Hds. 7652.
28. Tirmizî, “Radâ”, 11; Ebû Dâvud, “Sünnet”, 16; İbn Mâce, “Nikâh”, 50.
29. Buhârî, “Menâkib”, 23; Müslim, “Fedâil”, 68.
30. Ebû Dâvud, “Edeb”, 8; Tirmizî; “Sılâ”, 61.
31. İmam Hafız el-Munzirî, Terğib ve Terhib, c.5, s.264, Hds. 25.
32. Tirmizî, “Sıla”, 70.
33. Tirmizî, “Birr”, 54; Dârimî, “Rikak”, 74.
34. Müslim, “Musâfirîn”, 18; Ebû Dâvud, “Tatavvu”, 26.
35. Müslim, “Müsâfirîn”, 139.
36. Mustafa Çağrıcı, “Ahlâk”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.2, s.1.
37. Nahl, 16/90

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul