
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, yalnız kendisine ibadet, yani itaat etsinler ve şirk koşmasınlar diye yarattığı insan kullarının ilki, yani ilk insan, ilk Peygamber ve ilk medeniyet kurucusu Âdem (a.s.) ve eşi Havva (r.anha) ile İblis (aleyhi lâne), dünyaya indirildiğinde kendilerine şöyle hitap edildi: “Dedik ki: ‘Oradan hepiniz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. İnkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise, onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır.”1
Muhammed Ali es-Sâbûnî, “Safvetü’t-Tefâsîr” adlı tefsirinde şunları beyân eder: “Dedik ki, hepiniz cennetten inin.’ Yüce Allah, emrini pekiştirmek ve Âdem ile soyunun ikametinin cennet olmayıp yeryüzünde olduğunu beyân etmek için ‘inin’ emrini tekrarladı. ‘Eğer Benden size bir hidayet,’ yani göndereceğim bir Peygamber ve size indireceğim bir Kitap gelir de ‘her kim hidayetime tâbi olursa, Bana iman ve itaat ederse, onlar için âhirette bir korku yoktur ve onlar üzüntü de çekmezler. İnkâr edip, indirdiğim ayetleri ve gönderdiğim Peygamberleri yalanlayanlara gelince, onlar, cehennemliktir. Orada ebedî kalacaklardır.”2
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur: “(Allah) dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz oradan inin. Artık size, Benden bir yol gösterici gelecektir. Kim Benim hidayetime uyarsa artık o, şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.”3
İmam Ebu Mansûr el-Mâturîdî (rh.a.), meşhur “Te’vîlâtü’l-Kur’ân” adlı tefsirinde bu ayet hakkında şunları kaydeder: “Hasan-ı Basrî, ikiniz birden inin emrinin Âdem ve şeytana verildiğini söylemiştir. ‘Birbirinize düşman olarak,’ yani Âdem’in zürriyetiyle İblis’in zürriyeti birbirine düşman olarak.
Hasan-ı Basrî, ‘inin’ emrini ikil yerine çoğul verildiği ayetlerde4 Âdem, Havva ve İblis kaydedildiğini ifade etmiştir.
‘el-Hubut’, “yüksek bir mekândan aşağıya doğru inmek ve alçalmak” demek değildir. O, sadece bir mekâna inmekten ibarettir. ‘İnme’ emrinin çoğul olarak verildiği ‘İhbitû ba’duküm li ba’din adüv’5 ayetinde, Âdem ve İblis’in zürriyetlerinin kastedilmiş olması da mümkündür. Bu açıklamaya göre, ‘size Benden bir hidayet geldiğinde’ geçen ‘siz’ anlamındaki ‘küm’ kelimesi ile zürriyeti kastedilmiş olur.
“Kim Benim hidayetime uyarsa artık o, şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz’, meâlindeki cümleyi şöyle yorumlamak mümkündür: Bilesiniz ki hidayetime uyan hidayete uyduğu vakit ne sapar ne de mutsuz olur’ şeklinde takdir etmek mümkündür. Yahut ona, şöyle bir anlam verilebilir: Hidayete ermesi (ezelde) takdir edildiğinde, ne sapar ne de mutsuz olur. Bir diğer ihtimal de şöyledir: Bilesiniz ki hidayetime uyan, artık ne cennete giden yoldan sapar ne de cehennemde mutsuz olur. En doğrusunu Allah bilir.”6
Yegâne İlâhımız Allah Teâlâ, isimlerin hepsini öğretip7 ilimle yeryüzüne gönderdiği ilk insan ve ilk Peygamber Âdem (a.s.)’in zürriyetini kendi hâllerine bırakmamış, onlara hidayet rehberleri olarak Nebîler, Rasuller ve Kitaplar göndererek emirlerini ve nehiylerini bildirmiş, dolayısıyla dünyada ve âhirette kurtuluş yollarını gösterip öğretmiştir...
“Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.”8 diye buyuran Rabbimiz Allah azze ve celle, insan kulları arasından seçip kendilerine vahiy edip vazifeli kıldığı Nebî ve Rasul kullarına, sahifeler ve kitaplar hâlinde emirlerini bildirmiş, Rasuller de içinde bulundukları topluma bu emirleri ulaştırmışlardır...
Allah azze ve celle, ayet-i kerimelerinde bu konuda şöyle buyurur: “Şu hâlde eğer öğüt ve hatırlatma bir yarar sağlayacaksa, öğüt verip hatırlat. Allah’tan içi titreyerek korkan öğüt alır düşünür. Mutsuz-bedbaht olan ondan kaçınır. Ki o, en büyük ateşe yollanacaktır. Sonra onun içinde o, ne ölür, ne yaşar. Doğrusu, temizlenip arınan felâh bulmuştur. Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan. Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Âhiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır. İbrahim’in ve Musa’nın sahifelerinde.”9
“Yoksa Musa’nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi? Ve vefâ eden (ahdinde duran/görevini noksansız yerine getiren) İbrahim’in (sahifelerinde) olan.”10
“Gerçek şu ki, Biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nûr olarak indirdik. Teslim olmuş Peygamberler, Yahudîlere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah’ın Kitabı’nı korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahitler olduklarından (onunla hükmederlerdi). Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanların tâ kendileridir.
Biz onda, onların üzerine yazdık (yapmalarını farz kıldık). Cana can, göze göz, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Amma kim bunu sadaka olarak bağışlarsa, o, kendisi için bir keffârettir. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanların tâ kendileridir.
Onların (Peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve O’na, içinde hidayet ve nûr bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakîler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik. İncil sahipleri, Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fâsık olanların tâ kendileridir.
Sana da (ey Muhammed,) önündeki Kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona bir şahit-gözetleyici olarak Kitab’ı (Kur’ân’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevâ (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet kılardı, ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevâlarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz insanların çoğu fâsıklardır.
Onlar, hâlâ cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’dan daha güzel olan kimdir?”11
Kendisinden başka, insan kulları üzerinde egemen ve kanun koyucu hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, bu ayetlerinde apaçık beyân buyurduğu gibi yeryüzünde ilk insan topluluğundan bugüne, bugünden kıyâmete kadar yaşayan bütün insanlara gönderdiği Rasullerle ve indirdiği Kitaplarla hükmünü, emrini, nehyini bildirmiştir... İnsan kullarının arasında, O’nun kanunlarıyla hükmedilmesini ve verilen emirlere itaat olunmasını emir buyurmuştur... Yegâne kanun koyucu Allah Teâlâ, yalnızca kendi kanunlarına/yasalarına/hükümlerine itaat etmelerini insan kullarına emir buyurmuş, yaratmanın kendisine mahsus olduğu ve bu konuda bir ortağının bulunmadığı gibi, “Emir” de yalnızca O’na ait olup, bu konuda da asla eşi, benzeri ve ortağının olmadığını apaçık bildirmiştir: “Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir.”12
Allah azze ve celle, içinde hükümleri bulunan, kendisinden önceki indirilen Tevrat ve İncil’i tasdik eden en son Kitabı Kur’ân-ı Kerim’i, vahiy ile en son Nebî ve en son Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e indirdi ve: “Sana da (ey Muhammed) önündeki Kitab(lar)ı doğrulayıcı ve ona bir şahid-gözetleyici olarak Kitab’ı (Kur’ân’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevâ (istek ve tutku)larına uyma!” buyurdu.
“Hüküm ve hükmetmek nedir?” sorusunun cevabını lügatler/sözlükler şöyle beyân ediyorlar:
Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı “Türkçe Sözlük” adlı eserde “hüküm ve hükmetmek” için şu açıklamalar yapılmıştır:
“Hüküm:
1. Yargı.
2. Egemenlik, hakimiyet.
3. Değer, aynı veya benzer nitelik.
4. Önem, geçerlilik.
5. Karar.”
Hükmetmek:
1. Egemenliği altında bulundurmak..........
4. Bir kimseye ve topluluğa sözünü geçirmek.”13
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı, “Örnekleriyle Türkçe Sözlük” adlı eserde “hüküm ve hükmetmek” kelimeleri şöyle açıklanmıştır: “Hüküm: 1.Kanunun gerektirdiği kararın verilmesi. 2. İlke, prensip.
3. Hakimiyet, emir, kumanda, sözü geçme.......
7. Gerek, icâb, iktizâ.
8. Tartışılmaz dinî kural, kaide.
9. Bir kimse, iş, konu veya herhangi bir şey hakkında verilen fikir, karar, kanaat.
10. Geçerlilik, yürürlük.
Hükmetmek:
1. Hükmü, emri, tesiri altında bulundurmak, hakim olmak, emir vermek, buyurmak.
2. (Allah hakkında) Her hususta kesin hakimiyet sahibi olmak.
3. Karar vermek, hükme varmak.”14
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı-Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı “Dini Terimler Sözlüğü” adlı eserde “hüküm” terimi şu şekilde izâh edilmiştir:
“Hüküm:
1. Karar verme, idare etme.
“Şüphesiz ki Allah size emanetleri lâyık olanlara vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletli hüküm vermenizi emreder.” (Kur’ân-ı Kerim, 4/58)
2. Her şeyi yerli yerince ve sağlam yapma.
“Allah’a yemin olsun ki, aralarındaki çelişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Kur’ân-ı Kerim, 4/65)
3. Allah’ın, sorumluluk çağına gelmiş insanların inanç, ibadet, ahlâk ve davranışlarına dair yapınız veya yapmayınız şeklindeki emirleri, yasakları.
“Hüküm ancak Allah’ındır. O, gerçeği anlatır ve hüküm verenlerin en hayırlısı O’dur.” (Kur’ân-ı Kerim, 6/57)
4.İki farklı düşünce arasında olumlu veya olumsuz yönde verilen karar.
“Aralarında hükmettiğin zaman adaletli hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri sever.” (Kur’ân-ı Kerim, 5/42)”15
Laik-demokratik ve gayr-i İslâmî Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmî kurumlarının yayınladığı sözlüklerde “hüküm ve hükmetmek” kavramları böyle beyân oldu...
Hüküm: Yargı, egemenlik, hakimiyet, emir, kumanda, sözü geçme, Allah’ın, sorumluluk çağına gelmiş insanların inanç, ibadet, ahlâk ve davranışlarına dair yapınız veya yapmayınız şeklindeki emirleri, yasakları...
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, vahiy ile indirdiği Tevrat, İncil ve Kur’ân’da, insan kullarına hükmünü beyân buyurmuş ve görevli kıldığı Rasullerine insanlar arasında bu hükümlerle hükmetmelerini buyurmuştur... Allah Teâlâ ancak kendi hükmüyle hüküm edilmesine razı olmuş, kendi hükmünün dışında hüküm edenlerden asla kabul etmeyeceğini beyân buyurmuştur... Hükmünün bütünü olan İslâm’ı tamamlamış ve ondan razı olmuştur...
“Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip razı oldum.”16 diye buyuran Allah azze ve celle: “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (benimserse) asla ondan kabul edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır.”17 buyruğu ile değişmez hakikati apaçık bir şekilde bildirmektedir...
Hayat nizamı İslâm, hak dindir... O’nun dışındaki bütün ideolojiler, bütün düzenler, bütün sistemler, bütün rejimler bâtıl dinlerdir...
Allah Teâlâ, sadece İslâm’a razıdır, çünkü O’nun katında din, İslâm’dır...18 Âlemlerin Rabbi Allah, İslâm dışı, beşerî ve tağutî hiçbir düzene, sisteme, rejime ve ideolojiye asla razı değildir... İslâm’ı, yani O’nun hükmünü bırakıp hatta yasaklayıp kendi yanlarından hükümler koyarak, onunla hükmeden ve Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin kâfirler, zalimler ve fasıkların tâ kendileri olduğunu beyân buyuran Rabbimiz Allah, insan kullarının arasında O’nun indirdiği hükümlerle hükmedilmesini ve diğerlerinin hevâlarına uyulmamasını emretmektedir!.. Mutlak yaratmak O’na ait olduğu gibi mutlak emir de O’na mahsustur!..
Peygamberlerin vârisleri olan, ilmiyle âmil, muvahhid, muttaki, mü’min müslüman İslâm âlimleri, Allah’ın razı olduğu İslâm nizamının yerine ve Allah’ın indirdiği hükümlerini bırakarak, hatta egemen oldukları beldelerde onları yasaklayarak, kendi düzenlerini hakim kılıp hevâlarından kaynaklanan hükümlerle/kanunlarla/yasalarla hükmedenlerin kâfir olduklarında ittifak etmişlerdir...19 Çağdaş Cengiz Hanlar ve onların yasalarını egemen kılan, Allah’ın hükümlerini yasaklayan ve onlarla hükmedilmesini isteyip o uğurda çalışanları cezalandıranlar, aynı hükme tâbidirler... Cahiliye hükmünü, İslâm’ın yerine ikame edenler ve İslâm’ın hükümleriyle amel edilmesini isteyerek cehd ve gayret eden muvahhid mü’minleri “vatan haini, anarşist ve terörist” olarak kabul edip cezalandıran egemenler ile onları can u gönülden destekleyenlerin hükmü, başka ne olabilir ki?!..
Bugün işgal edilen İslâm topraklarında cahiliye düzenleri egemen olup bu düzenleri ayakta tutanlar, Allah’ın indirdiği hükümleri yasaklamış, kendi hevâlarından yasalar/kanunlar koyarak, yönetimin her birimine onları hakim kılmış ve o kanunlarla yönetmektedirler... Allah’ın emir ve nehiyleriyle ilgili hükümlerinin yönetimlerine karıştırılmasını yasaklayarak, bu yasağı çiğneyenleri cezalandırarak, hatta idam ederek engellemeye çalışmaktadırlar!..
Çağdaş Hülâgûlar tarafından işgal edilen mazlum İslâm toprakları, onların yaptıkları katliamlar sonucu mü’min Müslüman kanıyla sulandı, nice yiğitler şehid edildi, nice ocaklar söndürüldü ve nice diyarlar harabe hâline getirildi... Bu vahşeti ve bu katliamları gerçekleştiren uşak yöneticiler, kendilerini İslâm’a nispet etmekten de geri durmadılar... Zindanları Müslümanlarla doldu, meydanlarda katledilen Müslümanların cesetleri üst üstüne yığıldı!.. On binlerce mazlum mü’min Müslüman ya kurşuna dizildiler ya da darağaçlarında idam edilerek Allah yolunda şehid edildiler... Bu vahşî katliamları yapanlar, Allah Teâlâ’nın: “Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevâlarına uyma.” emrinin gerçekleşmemesi için bu zulümleri yaptılar ve mazlum-mustaz’af mü’min Müslümanları katliamlara tâbi tuttular... Bu çağdaş vahşî zalimler, maddî ve manevî zulümlere her çeşidiyle devam etmektedir!..
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, görevli kıldığı Rasullerine vahyederek hükümlerini beyân buyurmuş, katından indirdiği her kitapta bunu bildirmiş, o Kitaba inanıp amel edenlere, “indirilen hükümlerle hükmetmelerini” emretmiştir... Nasıl ki, mü’min Müslümanlara namaz, zekat, oruç ve hac emredilmiş ise, bu da o emirler gibi bir emirdir!..
Kendisinden başka hak ilâh olmayan ve hükmünde ortağı bulunmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, insan kullarının yegâne Rabbi, Meliki ve İlâhıdır...20 Yarattığı insan kulları üzerinde ortaksız egemen olan O’dur... O’nun hükmü, O’nun sözü ve O’nun dilemesi geçerli olandır... Allah’ı tanımayan, O’na itaat etmeye ve O’nun hükmünden yüz çevirip hevâ ilâhının hükmüne/kanunlarına/yasalarına inanıp itaat edenler, kâfir olduklarından Allah’ın sevmedikleridir...21
İslâm’da siyaset, yani yönetim adalet üzerine kurulmuş, Allah’ın insan kulları yönetilirken, yegâne Rab ve ilâh Allah’ın hükümleriyle hükmedilir, herkese hak ettiği şeye göre muamele edilerek gerçek adalet sağlanmış olur... Hiç kimse, Allah’ın indirdiği hükümleri rafa kaldırarak hevâsından hüküm gündeme getiremez... Böyle davrandığı takdirde, dünyasını da, âhiretini de felâkete sürüklemiş olup durumuna göre kâfir, zalim ve fasıl hâline gelir... Yegâne hayat nizâmı İslâm’da siyasî adâletin olmazsa olmaz hedefi, insanları, hevâ ilâhının yasalarından ve insanın yasama yetkisinden kurtarıp bütün yasamayı Âlemlerin Rabbi Allah’a has kılmaktır... Çünkü bu hak, yalnız ve yalnız Allah’a aittir... Ve yasama konusunda hiçbir ortağı yoktur...22 Yaratan, rızık veren, hiç kimseye ve hiçbir şeye asla muhtaç olmayan, ilmiyle her şeyi kuşatıp varlıkların bütün inceliklerinden haberdar olan, her şeye güç yetiren Allah Teâlâ’dır... Yasama hakkı, hiçbir ortağı olmadan yalnızca O’nundur... Her şeyin ölçüsünü hakkıyla koyan, hükmünü beyân eden O’dur... İnsanlar için serbest ve yasak, yani helâl ve haram, faydalı ve zararlı sınırları belirleyen O’dur... Hudud koyup koyduğu hududun aşılmamasını emreden O’dur... Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin tâ kendileridir.”23 “Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse, gerçekten o, kendi nefsine zulmetmiş olur.”24
İslâm’ın âdil yönetiminde Allah’ın ve Rasulullah (s.a.s.)’in sözü geçerli, itaat ise Allah’a ve Rasulü’nedir...25 Allah ve Rasulü’ne itaat ettiği müddetçe, muvahhid mü’minlerden olan emir sahibine, yani yöneticiye itaat edilir...
Hayırlı, vasat ve şahid ümmetin sıddîkı, Rasulullah (s.a.s.)’in halifesi İmam Ebu Bekr (r.a.)’ın hilafet hutbesinde beyân ettiği hakikat, İslâm adına yöneten bütün yöneticileri bağlayıcı ve adaletin gerçekleşmesi için olmazsa olmaz bir ilkedir!.. Şöyle diyordu Rasulullah’ın halifesi İmam Ebu Bekr (r.a.): “Allah’a ve Rasulü’ne itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz. Allah’a ve Rasulü’ne isyan ettiğim zaman bana itaat etmeniz gerekmez.26
İslâm yönetimi ile cahiliye yönetimi arasındaki net çizgi budur... İslâm’da, Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e itaat edilir, cahiliyede ise insanın hevâsına, yani nefsanî istek ve tutkularına itaat edilir... Bundan dolayı, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek, küfür, zulüm ve fısktır!.. Allah’ın en sevmediği durum da budur!..
İbn Abbas (r.anhuma) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah’ın en sevmediği kişi, İslâm’a bir cahiliye âdeti sokmaya çalışan kimse ile birisinin kanını dökmek (öldürmek) için kanını haksız yere talep eden kimsedir.”27
Devlet, İslâm Devleti, ülke, İslâm ülkesi ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmedilen bir ortamda durum bu iken, yani “İslâm’a cahiliye âdeti sokmaya çalışan kimse, Allah’ın en sevmediği kişi” iken ya cahiliye her kurum ve kuruluşu ile egemen olduğu işgal edilen İslâm topraklarında şirk ve küfür yönetimlerinde seçim sonunda yer almak, sadece dünyalık geçimi gayesiyle bürokraside görevli olmak nasıl olur?!.. Böyle bir durumda olanların hükmü nedir?!.. Halktan ve devletten müstağni, yalnızca Allah’tan korkan28 İslâm ulemâsının, bu konudaki hükmü gündeme getirip insanlara apaçık ve delilleriyle beyân etmeleri gerekmez mi?..
Hangi çağda ve hangi beldede olursa olsun, yegâne hayat Kitabımız ve düstûrumuz Kur’ân-ı Kerim’i okuyup onunla inanarak amel edenler, Âlemlerin Rabbi Allah’a kul olmaya gayret ettikleri için, Allah Teâlâ tarafından yardım görür, hidayet üzere olurlar...
İbn Abbas (r.anhuma) şöyle söyler:
- Her kim Kur’ân’ı okur da içindekilerle amel ederse, yüce Allah onu, dalâletten hidayete yöneltir ve kıyâmet gününde de onu kötü bir şekilde hesaba çekilmekten uzak tutar. Zira yüce Allah şöyle buyurur: “Kim Benim hidayetime uyarsa, artık o, şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.” (Taha, 20/123)29
İkrime (rh.a.) bildiriyor: İbn Abbas (r.anhuma):
- Yüce Allah, Kur’ân okuyan kişinin dünyada dalâlete düşmemesini ve âhirette de mutsuz olmamasını garanti etmiştir, dedi ve şu ayeti okudu: “Kim Benim hidayetime uyarsa, artık o, şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.” (Taha, 20/123)30
Yegâne düstûrumuz Kur’ân-ı Kerim’in bütün hükümleriyle ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.) önderimizin uygulamasıyla egemen olduğu Tevhid toplumundaki durum budur!.. En güzel, en iyi, en hayırlı ve en insanî bir durum!.. Adaletin noksansız gündeme gelip uygulandığı, kimsenin kimseye zulmetmediği, Âlemlerin Rabbi Allah’ın hidayetine uyduklarından şaşırıp kalmadıkları ve mutsuz olmadıkları, huzur içinde yaşadıkları İslâm toplumu!.. Devlete ve ülkeye, Allah’ın indirdiği hükümler hakim olduğu için, huzur ve saadet ortamı oluşmuş. Herkes, yegâne Rabbimiz Allah’ın hükmüne boyun eğip teslim olmuş ve O’nun verdiği hakkına razı bir durumda, hayır üzere hayatına devam etmekte!..
Asla unutulmamalı!..
“Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur.”31
Bakara, 2/38-39.
Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş-Dr. Nedim Yılmaz, İst. 2016, 6. Baskı, c. 1, sh. 81.
Taha, 20/123.
Bkz. Bakara, 2/36, 38. A’râf, 7/24.
Ayet-i kerimenin meâli: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin.” Bakara, 2/36.
Ebu Mansûr el-Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, çev. Doç. Dr. İbrahim Tüfekçi, İst. 2018, c. 9, sh. 325.
Allah Teâlâ, ayet-i kerimede şöyle buyurdu: “Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere gösterip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin’ dedi.” Bakara, 2/31.
Hac, 22/75.
A’lâ, 87/9-19.
Necm, 53/36-37.
Mâide, 5/44-50.
A’râf, 7/54.
Türkçe Sözlük, Hzr. Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, vdğ. Ank. 2011, 11.Baskı, sh. 1119.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük, Hzr. Nevin Kardaş, vdğ. Ank. 1995, c. 2, sh. 1297.
Dinî Terimler Sözlüğü, Hzr. Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu, vdğ. Ank. 2009, sh. 148.
Mâide, 5/3.
Âl-i İmrân, 3/85.
Rabbimiz Allah şöyle buyurdu: “Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır.” Âl-i İmrân, 3/19.
Bkz. İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2010, c. 3, sh. 588-589.
Said Havva, el-Esâs fi’t-Tefsir, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1990, c. 4, sh. 66.
Bkz. Nas, 14/1-3.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur: “De ki: ‘Allah’a ve Rasulüne itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez.” Âl-i İmrân, 3/32.
Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: “Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.” Kehf, 18/26.
Bakar, 2/229.
Talak, 65/1.
Bkz. Nisa, 4/59.
İbn Hişam, İslâm Tarihi-Siret-i İbn Hişam Tercemesi, çev. Hasan Ege, İst. 1985, c. 4, sh. 418.
İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi-el-Bidâye ve’n-Nihâye, çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, c. 6, sh. 426.
İbnu’l-Esir, İslâm Tarihi-el-Kâmil fi’t-Tarih, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1985, c. 2, sh. 304.
İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c. 3, sh. 589, Hds. 2669. Hafız Taberânî’den.
Sahih-i Buhârî, Kitabu’d-Diyât, B. 8, Hds. 21.
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2016, c. 15, sh. 212, Hds. 16000.
Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Kulları içinde Allah’dan ancak âlim olan içleri titreyerek korkar. Şübhesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.” Fatır, 35/28.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2012, c. 12, sh. 224, Hbr. 30575.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 5, sh. 290, Hbr. 3490.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 3, sh. 64, Hbr. 1871.
Abdurrezzâk es-San’ânî, Musannef, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, c. 3, sh. 484, Hbr. 6033.
Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 6, sh. 587.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 12, sh. 224, Hbr. 30576.
Yusuf, 12/40.