Gençliği kutsamamak gerekir
Günümüzde gençliğin bir fetiş haline getirilmesine şahit oluyoruz. İnsanın diğer dönem ve hallerinden büsbütün ayrı bir zeminde değerlendirmek, gençliği -tıpkı çocukluk ve hatta kadınlık gibi- geleneksel değerlerden izole edilmiş, sorgulanamaz ve yapay bir konuma getirir ki bu en başta gençlere haksızlıktır. Onlara hayatın ve toplumun bütünlüğü içinde, biricikleştirmeden ya da araçsallaştırmadan Müslümanca bir yaşam teklif etmeliyiz.
Bir gence verilebilecek en güzel şey, duyarlılıktır
Her geçen gün artan şekilde gençlerin kimlikleri ve aidiyet hisleri yok ediliyor. Sorun onların sadece dinî alanda değil, hemen her değere karşı kayıtsızlaştırılmaları. Modern zaman genci için inanç gibi açıkça inançsızlığını itiraf etmek de, aksiyon gibi duygusallık da bir lüks. Her türden inanıp içselleştirme ve yüzleşmeye karşı derin bir umursamazlıktır bugün yaşayan. Elbette bunun çözümünde en çok dinin aidiyet hissi kazandıran ve kimlik inşa eden gücüne ihtiyacımız var.
Yaşayan model gençlerimiz nerede?
Günümüz davet çalışmalarında eksikliği hissedilen önemli hususlardan biri, gençlere kendi akranlarından ideal Müslüman örnekler gösteremeyişimizdir. İman psikolojisi, ne kadar sağlam teorik temellere oturmak istese de insan psikolojisi, çevresinde bunun somut örneklerini görmeye ihtiyaç duyar. Asr-ı Saadet ve sahabe devrinin numune gençleri, ne kadar etkili olsalar da bugünün popüler kültüründen, sosyal medya fenomenlerinden bir şekilde etkilenen gençler için yetersiz kalıyorlar. Onlara kendileriyle aynı dönemin şartlarını yaşayan, fakat bunları iman gücü ve ibadet disipliniyle aşabilmiş yaşayan genç örnekler gösterebilmeliyiz.
Online platformlar, cemaat ruhunu yok etmemeli
Pandemi süreciyle birlikte tüm dünyada dijitalleşmenin hızlandığı bir gerçek. Artık fizikî ortamlarımızın ve konvansiyonel alışkanlıklarımızın birçoğu yerlerini sanal mecralara bıraktı. Bunun avantajları bir yana, cemaatle namazdan sohbet meclislerine kadar feyiz ve bereketini ciddi anlamda Müslüman kardeşiyle hemhallikten alan biz Müslümanlar için kötü sonuçları var. Zira ortak mekânda ortak hadiseye şahit olmayanlar, ortak hissi paylaşamazlar. Gençlere ulaşmak için bir yandan online platformların imkânlarını kullanırken, diğer yandan onlarla haftalık sohbet halkalarını, fizikî buluşmaları istikrarla sürdürmeliyiz. Bu etkinlikler ayrıca pek çok gencin muzdarip olduğu sosyal medya bağımlılığının ve ekran saplantısının önüne geçecektir. Canlı bir sosyal çevresi ve arkadaş dayanışması olmayan gençler, sosyal medyanın tekinsiz çukuruna doğru daha çabuk çekilir.
Cihaddan aktif mücadele gücü olarak faydalanmalıyız
Biricik Önderimizin “İşin başı İslâm, direği namaz, zirvesi cihaddır” sözüyle tarif edilen davanın temsilcileri olarak, cihadı meydan savaşına (kıtâl) hasrettiğimizden beri, onun diriltici soluğunu hissedemiyoruz. Oysa Kur’an ve sünnetin sayısız nassı bize cihadın manasının itikattan fiile, kavilden hâle Müslümanın aktif mücadelede yer alması olduğunu gösteriyor. Buna en çok ihtiyaç duyan kesim, kuşkusuz cesareti ve enerjisiyle öne çıkan gençlerimizdir. Tüketim dünyasının türlü dayatmalarına karşı bir gencin direnebilmesi için aktif olmasını, sokaktaki yaşama dokunmasını, çevresiyle yoğun diyalog ve paylaşım geliştirmesini sağlamalıyız. Zararlı alışkanlıkların terk edilmesi, en etkin şekilde tersine faydalı alışkanlıklar kazanılmasına bağlıysa, Müslüman gencin en iyi savunması da atağa geçmesidir. Pasif, kendi dünyasına hapsolmuş, çevresiyle aktif bağını koparmış bir genç, bunu iyilik adına bile yapsa, adım adım iyiliği tüketmektedir. Çünkü en üstün iyilik olarak imanı içimize nüfuz ettirebilmek, onu dışımıza sirayet ettirebildiğimiz, etrafımıza mü’mince taş(ıy)abildiğimiz kadardır.
Etkileyip değiştirmek için önce etkilenip değişmeli
Genelde yaşamda etkin olmayı tek taraflı, bizim yaşamı dönüştürdüğümüz şeklinde anlarız. Oysa etkilemek için önce kendimiz etkilenmeli ve bu bizde bir dönüşüme yol açmalı. Tarihteki etkin şahsiyetlere baktığımızda, aslında bir şeylerden derinden etkilenen ve değişime açık kişiler olduklarını görürüz. Aynı şekilde gençleri etkilemek, onlardan etkilenmeye, yerleşik inanç ve kalıplarımızda onlara doğru bizde bir dönüşüme yol açmalarına bağlıdır. Onların dünyadaki değişimlerin ilk muhatapları olduğunu hesaba kattığımızda, bu durum yeniliklere karşı da esnek olmamızı ve dönüşümle zenginleşmeye açık durmamızı gerekli kılar. Yaşam nereye akıyorsa gençlik de oraya akar ve biz her şeyimizle burada; mevcut algı, yaklaşım ve tavrımızda kalmayı sürdürürsek, çağın ruhunu, gençliğin dilini ıskalamış oluruz. Nebevî davetin gençlerle ilgili sayfaları, Biricik Önderimizin dönüşüm ve adaptasyon noktasında ne kadar esnek ve cesur olduğunu bize göstermektedir. Elbette burada başarı, tevhid esaslarını araçsallaştırmadan, mekâsıdla mesâili birbirine kurban etmeden şartlara uyumu gerçekleştirebilmekte yatıyor.
Tecrübe faşizanlığına kaçmamalıyız
Gençlere sürekli akıl vermek, mütemadiyen kendini dizginlemeye, toy akıllarıyla hareket etmemeye, her daim büyüklerin öğütleri doğrultusunda, onların gölgesinde yaşamaya zorlamak, bizi tecrübe meselesini abartmaya götürür. Hâlbuki tecrübe ciddi bir rehber olduğu kadar, aynı zamanda bir engeldir. Yeni şeyler öğrenmeye ve deneyimlerinin ötesine geçmeye karşı sahibini frenler. Karşımıza çıkanlara hep geçmişin birikimiyle yaklaşırken fark etmeden önyargılar oluştururuz. Fakat hiçbir şey bir öncekinin aynısı değildir. Tecrübe bu açıdan her olayı öncekilerle eşitleme kolaycılığına götürebilir insanı. Tecrübe sahibi yaşlı insanlar, bu anlamda tecrübesiz gençlerin önünde durduklarını zannederken kimi zaman aslında orijinal bir yaklaşımın, saf bilincin, coşkun yaşamın önünde set olmaya uğraşmaktadırlar. Unutmayalım, gençler yaşlılar kadar tecrübeli, sakin ve dengeli olamazken, onlar da çok yerde gençler kadar cesur, heyecanlı ve orijinal olamazlar.
Zaaflar yok edilmez, yetenekler geliştirilir
İslâmî eğitim çalışmalarında sık düşülen bir hata, mükemmel genç yetiştirmeye odaklanmak, bunun sonucunda yetenekleriyle birlikte zaafları da aynı ölçüde derinleşmiş, vasat fertleri topluma katmaktır. Bu her şeyi aynı anda yapmaya çalışmanın doğurduğu kaostur. Burada eğitimde harcanan enerjinin çoğu boş yere gencin zaaflarını yok etmeye, eksi taraflarını iyi kılmaya çalışmakla harcanır. Gelin görün ki insanın zaafları esas itibariyle değişmez. Şekil değiştirir, belki ustaca gizlenir ama yok olmaz. Yapılması gereken, zaafları kabullenmek, dengede tutmak ve makul, hatta mazur görülmek için iyi yönleri beslemektir. Olgun insanlar zaaflarını yenmiş kişiler değil, bunların farkında olan, tevazu ve cesaretle bunları kabullenen, kaybını komplekse dönüştürüp zaman kaybetmek yerine iyi taraflarını ve yeteneklerini geliştiren kişilerdir. Sonunda bu yetenekleri ve iyi yanları hatırına zaaflarını görmezden gelir, hatta hoş görürüz. Bu sebeple gençlerin kabiliyetleri doğrultusunda yönlendirilmeye, iyi yanlarının belirlenip teşvik edilmesine, buna göre bir hedef ve meslek seçimi yapmaya ihtiyaçları vardır.