Türkçe, yazılı kaynaklarla takip edilebildiği ilk dönemden Karahanlı Türkçesi dönemine kadar doğal gelişimini tek yazı dili olarak sürdürmüştür. Bu dönemde Harezm bölgesinde Harezm Türkçesi diye adlandırılan yeni bir yazı dili ortaya çıkmış, bu yeni yazı dili ile Türkçe aynı anda ikinci bir yazı diline kavuşmuştur. Ergenekon vadisinden çıkıp önce Harezm bölgesine, daha sonra Anadolu’ya geçen Oğuzlar, burada kendileriyle birlikte getirdikleri Doğu Türkçesi yazı dilini değiştirip konuşma dillerini yazı dili haline getirerek üçüncü bir yazı dili oluşturmuştur. Bu yazı dilini oluşturan değişim ve dönüşüm süreci belirli bir zaman diliminde gerçekleştiğinden Doğu Türkçesi imlâ geleneği, yeni oluşan Oğuz yazı dilinde bir süre etkisini sürdürmüştür. Bu sebeple söz konusu geçiş sürecini oluşturan XI-XII. yüzyıllar Selçuklu dönemi Türkçesinde Doğu Türkçesi ile Oğuz Türkçesi özelliklerinin bir arada görüldüğü bir dönem yaşanmış, bu durum söz konusu dönemde yazılan eserlere de yansımıştır. XIII. yüzyıldan itibaren Doğu Türkçesi etkileri tamamen ortadan kalkmış ve Oğuz Türkçesi özellikleri Anadolu’da oluşan bu yeni yazı diline tamamen hâkim olmuştur.
Karahanlılar döneminde İslam ile tanışan Türkler, İslam kültürünü bütün kurumlarıyla hızla benimseyerek söz konusu kültürü kendi kültürleriyle birleştirip kurdukları güçlü devletlerle İslam’a hizmet etmiş, nitekim Selçuklu ve Osmanlı devletleri zamanında İslam’ın bayraktarı hâline gelmiştir. Bu süreçte doğal olarak dilleri de İslam medeniyetinin iki büyük dili olan Arapça ve Farsçadan etkilenmiş, bu dillerle kelime alışverişinde bulunmuştur. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletleri zamanında Arapçanın bilim dili, Farsçanın resmî dil, Türkçenin konuşma dili olarak kullanılması, Türkçede Arapça ve Farsça etkisinin artmasına sebep olmuşsa da Osmanlı Devleti’nde Türkçenin resmi dil olması, Türkçeyi yeniden ön plana çıkarıp imparatorluk dili olmasını sağlamıştır. Böylece başta İslamî terminoloji olmak üzere Arapça ve Farsça unsurları bünyesine alan Türkçe, özellikle Osmanlı Devleti zamanında bir milletin dili olmanın yanı sıra İslam medeniyetinin üç büyük dilinden biri haline gelmiştir. İslam medeniyetinin bayraktarı olan Osmanlı Devleti’nin dilinin başta İslamî terminoloji olmak üzere bir kısım Arapça ve Farsça unsurları taşıması, doğal karşılanmış, zaman zaman süslü anlatımı benimseyen sanatçılar aracılığıyla aşırıya kaçıldığı da olmuştur. Ancak genel olarak üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk dili olmanın ötesine pek geçilmemiştir.
Türkçedeki aşırılıklardan kaynaklı gereksiz Arapça ve Farsça kelime ve gramer unsurlarını atma, yerine halk arasında yaşayan Türkçeyi kullanma eğilimi, ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi ile başlamıştır. Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti dönemlerinde dilde aşırılığa kaçan yaklaşımlar, bu eğilimin hızını kesememiş, aksine önemini artırarak bir akıma dönüşmesini sağlamıştır. Nitekim söz konusu eğilim, Milli Edebiyat döneminde Genç Kalemler dergisinde başlatılan “Yeni Lisan” hareketiyle hız kazanıp Türkçenin doğal seyri içinde sadeleşmesini hedefleyen bir akım haline gelmiştir. Sadeleşmenin dilin doğal seyri içerisinde olmasını savunan Yeni Lisancılar, Türkçe yazı dilinin havasın kullandığı “süslü Türkçe” değil, “halk arasında yaşayan Türkçe” olması gerektiğini savunmuş ve eserlerinde halk arasında yaşayan Türkçeyi kullanmışlardır. Halk arasında kullanılan alıntı kelimelerin artık Türkçenin malı olduğunu ve bunların dilden atılmasının doğru olmadığını ifade ederek Türkçenin doğal gelişim seyri içerisinde sadeleşmesinin daha doğru olduğunu, dilin doğal gelişimine müdahalenin dile zarar vereceğini çeşitli mecralarda dile getirmişlerdir.
1930’larda “Dil İnkılâbı”nı başlatan Atatürk, yakın çevresinin etkisiyle 1932-1935 yılları arasında dili sadeleştirme çalışması başlatmıştır. Bu kapsamda başta Arapça ve Farsça olmak üzere dildeki bütün yabancı kelimelerin atılarak yerlerine Türkçe kelime türetilmesi esasına dayanan bir sadeleştirme yoluna gidilmiştir. Ancak zamanla bu girişimin ehliyetsiz kişilerce tasfiyeciliğe dönüştürülerek dili çıkmaza soktuğunu fark eden Atatürk, “tabii yol” dediği “halk arasında yaşayan Türkçe”ye dönerek bu girişimden vazgeçmiştir.2 Böylece Türkçenin doğal gelişim seyri içerisinde sadeleşmesi sekteye uğramadan kendi doğal yapı ve işleyişiyle gelişip zenginleşmesinin yolu açılmıştır. Fakat bu durum uzun sürmemiş, Atatürk’ün ölümünden sonra başta Arapça ve Farsça olmak üzere dildeki bütün yabancı kelimelerin atılarak yerlerine Türkçe kelime türetilmesi esasına dayanan dili sadeleştirme faaliyetleri tekrar başlatılmıştır.
Türkçenin sadeleştirilmesi için öncelikle Türkçedeki bütün yabancı kelimeler atılacak yerlerine Türkçe kök ve gövdelerden yeni kelimeler türetilecekti. Söz konusu karşılıklar türetilirken ayrıca genel dilden, tarihî metinlerden, çağdaş Türk lehçelerinden ve ağızlardan kelime aktarma, örnekseme ve kelime birleştirme gibi çeşitli yollarla yeni kelimeler türetilerek Türkçenin kelime dağarcığını zenginleştirme yoluna gidilecekti. Sadeleştirme çalışmaları Türk Dil Kurumu, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafından yürütülecek, bütün kamu kurumları ile başta basın yayın kuruluşları olmak üzere ilgili özel kuruluşlar tarafından da desteklenecek ve yeni türetilen kelimelerin tutunması için herkes elinden gelen bütün gayreti gösterecekti. Ancak 1940-1980 döneminde yeniden başlatılan sadeleştirme faaliyetleri, ilmî temellere oturtulmadan dilin tabiatına aykırı bir şekilde yürütüldüğünden bir süre sonra hedefinden saparak tasfiyeciliğe hatta yer yer uydurmacılığa dönüşmüş, Türkçede birtakım tahribatlara yol açmıştır.
1940-1980 döneminde yeniden başlatılan sadeleştirme faaliyetlerinde dışardan yapay müdahalelerle Türkçenin doğal gelişim seyrine yön ve şekil verme yöntemi seçilmiş, dilin doğal gelişim süreci sekteye uğratılmıştır. Söz konusu sadeleştirme, çoğu zaman dil uzmanları yerine başta siyasetçi, tıp doktoru, asker, diplomat, iktisatçı, mühendis, hukukçu, gazeteci gibi çok değişik meslek mensupları tarafından yürütülmüştür. Ehil olmayan kişilerce siyasî emellerle sağlam bir zemine oturtulmadan yapılan sadeleştirme çalışmaları ilmî yöntemlere aykırı bir şekilde yapıldığı için yediden yetmişe, yetkili yetkisiz isteyen herkes keyfî olarak yeni kelime türetmeye yönelmiş; kendisini bu konuda yetkili görmüştür. Öyle ki, ilk ve orta öğretim kurumlarında “Öz Türkçe” kolları kurularak henüz temel gramer bilgilerini bile tam almamış öğrenciler bile kelime türetmeye ve türetilen kelimeleri kullanmaya teşvik edilmiştir.3 Dolayısıyla sadeleştirme yapılırken, çoğu zaman bilimsel hareket edilmemiş, bu kapsamdaki faaliyetler Türkçenin dil bilgisinden yoksun kişiler tarafından bilimsel mecralar yerine günlük siyasî gazete sütunlarında sürdürülmüştür.
Türkçe eklemeli bir dil olduğundan yeni kelime türetmeye çok elverişlidir. Kelime türetme mekanik bir iş olmadığından bir kök veya gövdeye herhangi bir ek getirilerek yeni kelime türetilemez. İsim ve fiil kökleri olarak ikiye ayrılan kelime kökleri, niteliğine uygun yapım ekleri alarak yeni kelimeler türetir. Zira yapım ekleri de isim kök veya gövdelerine getirilebilen yapım ekleri ve fiil kök veya gövdelerine getirilebilen yapım ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Ayrıca türettikleri kelimenin isim ya da fiil oluşuna göre de ikiye ayrılan yapım ekleri, isimden isim yapan ekler, isimden fiil yapan ekler; fiilden isim yapan ekler, fiilden fiil yapan ekler olmak üzere dörde ayrılır. Mesela fiil köküne getirilmesi gereken ek, isim köküne; isim köküne getirilmesi gereken ek, fiil köküne getirilemez. Ayrıca kelime türetmede eklerin işlevleri de çok önemlidir. Farklı işlevleri olan her bir ekin birden fazla işlevi de olabilir. Bu sebeple yapım eklerinin özellik ve işlevlerinin çok iyi tespit edilmesi ve yeni kelimeler türetilirken bunlara dikkat edilmelidir4. Dikkat edilmediği takdirde türetilen kelimeler yanlış ve uydurma olur. Sadeleştirme çalışmaları esnasında zaman zaman bu hususlar göz önünde bulundurulmamış, Türkçenin dil kuralları, kelime kök ve gövdelerinin anlamları ile eklerin işlev ve özellikleri dikkate alınmadan Türkçenin gramer yapısına uymayan birçok kelime türetilmiştir. Türkçenin dil özellikleri göz ardı edilerek yanlış türetilen bu kelimelerin önemli bir kısmı tutunamayarak unutulmuş, bir kısmı ise, ders kitapları ve basın yoluyla yaygınlaşarak dil hafızasında yerini almıştır. Yapı, anlam ve kuruluş bakımından Türkçenin kurallarına uymayan bu kelimeler, çoğaldıkça dilde düzensizliğe ve kavram kargaşasına yol açmış, günümüzde Türkçenin öğrenimi ve öğretimini zorlaştıran kuraldışı örnekler oluşturmuştur.
Cumhuriyet döneminde yapılan dili sadeleştirme çalışmalarıyla Türkçe sadeleştirilerek zenginleştirilmek istenirken zaman zaman Türkçenin dil kuralları, kelime kök ve gövdelerinin anlamları ile eklerin işlev ve özellikleri dikkate alınmadığından Türkçenin gramer yapısına uymayan birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir.
1. Türkçenin dil kurallarına göre fiil kök ve gövdelerine gelen yapım ekleri isim kök ve gövdelerine getirilemez. Ancak Cumhuriyet döneminde yapılan dili sadeleştirme çalışmalarında bu kural her zaman göz önünde bulundurulmamış, zaman zaman fiil kök ve gövdelerine gelen yapım ekleri isim kök ve gövdelerine getirilerek yanlış kelimeler türetilmiştir. Söz gelimi, fiil kök ve gövdelerinden sıfat ve isim türeten “GA (-ga/-ge, -ka/-ke)” eki, “genelge, çizelge gibi; dönüşlü fiil gövdelerine gelerek onlardan isim türeten işlek bir yapım eki olan “-ç/-nç” eki, “ilginç” gibi; “-GI/-GU (-gı/-gi, -kı/-ki, -gu/-gü, -ku/-kü)” eki zor-gu “istibdat”, son-gu “ecel” öz-gü” gibi; genellikle tek heceli, bazen de iki heceli fiillerden isim yapan işlek bir yapım eki olan “-m/ -Um/-Im (-m, -ım/-im, -um/-üm) eki, birim, bağ+ım “tabiiyet” ortam, toplum, deneyim” gibi; Türkiye Türkçesinde sınırlı örnekleri olan “-t /-It/-Ut (-t, -ıt/-it, -ut/-üt)” eki, “somut, örgüt, karşıt, yanıt, bağıt” gibi; Türkçede fiil kök ve gövdelerinden isim türeten “-mA (-ma/-me)” eki, “tepki” ismine getirilerek fizik alanında terim olarak kullanılan “tepkime (reaksiyon)” gibi, fiil kök ve gövdelerinden genellikle alet isimleri türeten “-ç/-Iç (-ç, -ıç/-iç)” eki, “orta-ç, ara-ç” gibi bazı kelimelerde isim kök ve gövdelerine getirilerek birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir.
2. Türkçenin dil kurallarına göre isim kök ve gövdelerine gelen yapım ekleri, fiil kök ve gövdelerine getirilemez. Ancak Cumhuriyet döneminde yapılan dili sadeleştirme çalışmalarında diğer birçok dil kuralı gibi bu kural da zaman zaman ihlal edilerek birtakım yanlış kelimeler türetilmiştir. Söz gelimi, isimden fiil türeten “+a-” eki ile fiilden isim türeten “-gI” ekinin kaynaşmasıyla oluşmuş birleşik bir yapım eki olan “+AğI (+ağı <+a-ğı/+eği <+e-ği)” eki, isim köklerinin yanı sıra bazı fiil köklerine de getirilerek onlardan ol-ay, yat-ay, yap-ay, düş-ey, bük-ey gibi; Arapça “-î” nispet ekinin yerini tutmak üzere Latin kökenli olan Fransızca “+Aĺ” “nispet bildirme, ait olma” ekinin Türkçeye uyarlanmasıyla dilimize geçen “+sAl (+sal/+sel)” eki, isim kök ve gövdelerinin yanı sıra fiil kök ve gövdelerine de getirilerek onlardan eğit-sel, gör-sel, işit-sel, öğret-sel, düşün-sel gibi; Farsçadan Türkçeye geçen bir yapım eki olan “+CA (+ca/+ce, +ça/+çe)” eki, isimden isim yapma eki olmasına rağmen bazen fiil köklerine getirilerek “gerekçe” gibi; Türkçeye Cermen dillerinden geçen ve “ism-i fail, yapıcı kişi” anlamı taşıyan “+mAn” eki, fark gözetilmeksizin isim ve fiil tabanlarına getirilerek onlardan “uzman, denetmen, yönetmen, öğretmen, yazman, çevirmen, danışman, seçmen gibi; isim kök ve gövdelerine gelen Moğolca “+tay” eki, “danıştay, sayıştay, çalıştay” gibi kelimelerde fiil ve kök ve gövdelerine getirilerek Türkçenin dil kurallarına aykırı birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir.
3. Cumhuriyet döneminde Türkçeyi sadeleştirmek için bir yandan başta Arapça ve Farsça kelimeler olmak üzere dildeki bütün yabancı unsurların atılması savunulurken diğer yandan “öz Türkçe” kelime türetmek için yabancı dillere ait kök ve ekler kullanılmıştır. Söz gelimi, küçültme anlamında isimden isim yapan Farsça “+CA (+ca/+ce, +ça/+çe)” eki ile ilçe, tümce, dilekçe gibi; eklendiği kelimelere “köşe” anlamı veren Fransızca “göne” (< Yunanca “gonia”) kök-eki ile “üçgen, beşgen, altıgen” gibi; eklendiği kelimelere “kişi ve yapıcı kişi” anlamı veren Cermen dillerine ait “-mAn( 4. Türkçeyi sadeleştirme çalışmaları sırasında Türkçede olmayan ya da Türkiye Türkçesinde kullanılmayan bazı kök ve gövdelerden birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir. Söz gelimi, Türkiye Türkçesinde kullanılmayan “duyar-, yöner-” gövdelerinden “duyarga, yönerge” gibi; “bası(n), ödü(n), göne(n)-”gövdelerinden “basınç, ödünç, gönenç” gibi; “bağım” gövdesinden “bağımlı, bağımsız, bağımsızlık” gibi, “zorun” gövdesinden “zorunlu, zorunluluk” gibi; “gere-, göre-” gövdelerden “gereç, görev” gibi birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir. Ayrıca fiilden isim türeten “-n/ -In/-Un (-n, -ın/-in, -un/-ün)” ekiyle türetilen “ürün, uzun, yoğun, düzen, talan” gibi bazı kelimelerde de kökler açık değildir.
5. Türkçenin sadeleştirilmesi çalışmaları kapsamında türetilen kelimelerin bir kısmı anlamca yetersiz ya da yanlıştır. Söz gelimi, Fransızca “image” kelimesinden “a” sesinin atılmasıyla yapılmış taklit bir kelime olan “imge” kelimesi, “hayal, tasavvur” anlamını; Türkçede olmayan “+em” şeklindeki bir isimden isim yapım ekinden türetilen “önem” kelimesi, “ehemmiyet” anlamını; Türkçede olmayan “+gür” şeklindeki isimden isim yapım ekiyle türetilen “özgür, özgürlük” kelimeleri, “hür, hürriyet” anlamını; Türkçede olmayan “+et” şeklinde bir isimden isim yapım ekiyle türetilen “özet” kelimesi, “sözün kısası” anlamını; yapım eki yerine çekim eki olan ayrılma hali ekiyle hatalı bir şekilde türetilen “neden” kelimesi, “sebep” anlamını, “tutku” kelimesi “ihtiras” anlamını tam olarak karşılamadığı için bu ve benzeri kelimeler şekilce oldukları gibi anlamca da eksik veya yanlıştır.
6. Cumhuriyet dönemindeki dili sadeleştirme çalışmalarında ayrı yapım ekleriyle aynı anlamda birtakım kelimeler türetilmiştir. Söz gelimi, bu dönemde fiilden sıfat ve isim yapan “-Aç (-aç/-eç)” ekiyle “güleç, kaldıraç, büyüteç, tıkaç, süreç” gibi birçok yeni kelime yapılmıştır: Ancak “-Aç” eki ile türetilen bu kelimelerin yanı sıra bu ekle aynı ya da çok yakın işlevleri olan “-Icı/-Ucu” fiilden isim yapım ekiyle de aynı anlama gelen: yükselteç/yükseltici, donduraç/dondurucu, büyüteç/büyütücü gibi birtakım kelimeler türetilmiştir. İki ayrı yapım ekiyle aynı anlamda kelimeler türetilmesi dilde karışıklığa yol açmış, böylece aynı kavramın birden çok karşılığı oluşmuştur.
7. Türkçenin sadeleştirilmesi çalışmalarında bazı yapım ekleri esas işlevlerinin dışında kullanılarak birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir. Söz gelimi, işlevleri ve anlam sınırları pek belirgin olmadığı halde genellikle “bir kılışın ürünü ismi” yapma işlevi taşıyan “kısıl, amul, tükel inal” gibi sınırlı sayıda kelimede yaşayan “-Il/-Ul (-ıl/-il, -ul/-ül)” eki, esas işlevinin dışında kullanılarak “şart” anlamında “koşul” kelimesi, işlek olmayan bir fiilden isim yapım eki olan ve “saklambaç, dolambaç, yırtmaç” gibi genellikle yapılış şeklini ve tarzını ifade eden isimler türeten “-mAç/-baç (-maç/-meç, -baç) eki, esas işlevinin dışında kullanılarak genellikle Fransızca “-eur” eki taşıyan “soğutmaç “soğutucu alet” almaç “ahize, reseptör”, eğmeç “kavis”, sarmaç “ambalaj”, sıkmaç “kompresör” gibi bazı yabancı araç isimlerinin Türkçeleştirilmesinde yanlış bir şekilde kullanılmıştır. Hâlbuki Fransızca “-eur” eki taşıyan kelimeler, aynı işlevde kullanılan Türkçe “-IcI/-UcU” eki ile karşılanabilecekken işlevi “eur” ekini karşılamayan “-mAç” eki kullanılarak kelime türetme yoluna gidilmiştir.
8. Cumhuriyet döneminde dil sadeleştirilmeye çalışılırken Türkçede olmayan bazı uydurma yapım ekleriyle birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir. Söz gelimi, Türkçede olmayan “+em” şeklinde bir isimden isim yapım ekiyle “önem” kelimesi, Türkçede olmayan “+et” şeklinde bir isimden isim yapım ekiyle “özet” kelimesi, Türkçede olmayan “-gar” şeklinde bir yapım ekiyle “uygar” kelimesi, Türkçede olmayan “+gür” şeklinde bir isimden isim yapım ekiyle “özgür” kelimesi gibi birtakım yanlış türetilmiştir. Türkçede olmayan uydurma eklerle türetilen bu ve benzeri kelimeler yapıca olduğu gibi mefhum ve anlam bakımından yanlıştır.
9. Cumhuriyet dönemindeki dili sadeleştirme çalışmaları kapsamında türetilen bazı kelimeler Batı dillerine ait kelimelerin bozma şekilleri olan taklit kelimelerden oluşmaktadır. Söz gelimi, “imge” kelimesinin “iz, işaret” anlamındaki “im” kökü ile +GA ekinden oluştuğu iddia edilse de bu kelime, Fransızca “image” kelimesinden “a” sesinin atılmasıyla yapılmış; “boyut” kelimesi, “-t /-It/-Ut(-t, -ıt/-it, -ut/-üt) fiilden isim yapım ekiyle türetilmiş görüntüsü verse de bu kelime Arapça “bu’ud” kelimesine benzetilerek yapılmış; “bülten” ve “belleten” kelimeleri, fiil kök ve gövdelerinden sıfat türeten “-An (-an/-en)” ekiyle yapılmış görüntüsü verse de Fransızca “bulletin” kelimesine benzetilerek hatalı yapılmış birer taklit kelimedir.
10. Türkçede “ilkin, sıradan, yazın” gibi bazı kelimelerde kalıplaşma yoluyla yeni kelimeler oluşmuşsa da çekim ekleriyle kelime türetilmez. Buna rağmen Cumhuriyet dönemindeki Türkçeyi sadeleştirme çalışmalarında bazı kelimeler çekim ekleriyle türetilmiştir. Söz gelimi, günümüzde kullanımı neredeyse yerine kullanıldığı “sebep” kelimesinden daha yaygın olan “neden” kelimesi, ismin ayrılma hâli ekiyle; “hürriyet” kelimesine karşılık olarak kullanılan “bağımsızlık” kelimesinin kökü olan “bağım” gövdesi, “bağ” ismine getirilen “-ım” eki, iyelik birinci teklik kişi ekiyle; Farsça olan “zor” kelimesinden türetilen “zorun” gövdesi, “yazın, kışın” gibi kelimelerde kullanılan ek izlenimi verse de iyelik ikinci teklik kişi eki yapım eki gibi değerlendirilerek hatalı bir şekilde oluşturulmuştur. Dolayısıyla bu ve benzeri kelimelerle bu kelimelerden türetilen kelimeler yapı bakımından hatalıdır.
11. Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk lehçelerinden bazı ekler alınıp işlevleri değiştirilerek yeni kelime yapımında kullanılmıştır. Söz gelimi, isimden fiil türeten “+A-” eki ile fiilden isim türeten “-gI” ekinin kaynaşmasıyla oluşan ve isim kök ve gövdelerinden “yapağı, buzağı, güveği” gibi isim ve sıfatlar türeten “+AğI (+ağı <+a-ğı/+eği <+e-ği)” ekinin kuzey lehçelerinde ve Özbek Türkçesinde aldığı “-Av” şekli ile “bilev, kılav, bukav, buzav” gibi farklı işlevde kelimeler türetilmiştir. Aynı şekilde Kazan-Tatar Türkçesinde isim fiil yani mastar eki olan “-gü” ekinden gelen ve Türkiye Türkçesinde “-v” şeklinde kullanılan yapım ekinin “fiilin sonucu, fiilin sonucunda ortaya çıkan ürün” şeklindeki esas işlevi göz ardı edilerek bu ek ile Türkiye Türkçesinde “saylav, söylev, ödev, sınav, görev” gibi değişik anlamlarda birtakım hatalı kelimeler türetilmiştir.
12. Cumhuriyet döneminde Türkçe sadeleştirilirken bir yandan dildeki bütün yabancı unsurların atılması savunulurken diğer yandan “öz Türkçe” kelime türetmek için yabancı kök ve ekleri kullanma çelişkisine düşülmüştür. Yukarıda zikredildiği üzere nasıl bazı yeni türetilen bazı kelimeler yabancı dillere ait eklerle türetildiği gibi bazı kelimeler de yabancı dillere ait kökler kullanılarak türetilmiştir. Söz gelimi, “rastlantı” kelimesinin kökü, “rast”, “zorgu” ve “zorunlu” kelimesinin kökü olan “zor” kelimesi Farsça; “saptama” kelimesinin kökü olan “sabt” kelimesi Arapça, “onurlu, onursuz” kelimelerinin kökü olan “onur” kelimesi Fransızcadır. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Aslında ihtiyaç halinde Türkçeye yerleşmiş yabancı kelime kök ve gövdelerinden Türkçe eklerle yeni kelimeler türetilebilir. Ancak ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın dildeki bütün yabancı kelimeleri atıp yerine “öz Türkçe” kelime türetme esasına dayanan bir sadeleştirme faaliyeti yürütüldüğünde yabancı kelime kök ve gövdelerini kullanarak kelime türetmek büyük bir kusura dönüşür ve bu şekilde türetilen kelimeler hatalı türetilmiş olur.
13. Türkçenin sadeleştirilmesi kapsamında türetilen bazı kelimeler şekil, ses özellikleri ve anlam bakımından birbirine çok yakındır: basın-basım, yayın-yayım, yazın-yazım, soyut-somut gibi. Aralarında şekil ve anlamca yakınlık bulunan bu tür kelimeler, ortak ses özelliklerinden dolayı karışıklığa sebep olduğundan türetilme şekilleri doğru da olsa anlam ve anlatım karışıklığına yol açtıkları için söz konusu kelimeler hatalıdır.
14. Türkçenin sadeleştirilmesi çalışmaları sırasında az da olsa çok şekilli eklerden Türkçenin temel kurallarından biri olan kalınlık incelik uyumuna aykırı bazı kelimeler türetilmiştir. Bu tür hatalı kelimeler genellikle tutunamamış fakat bu tür kelimelerden biri olan “kuzey” kelimesi, yaygınlaşarak dil hafızasında yerini almıştır.
15. Türkçenin sadeleştirilmesi çalışmaları sırasında bazı ekler değiştirilerek yeni kelime yapımında kullanılmıştır. Söz gelimi, genellikle geçişli ve bazen de geçişsiz fiil kök ve gövdelerine gelerek onlardan isim ve sıfat türeten “ -IcI/UcU” eki, “dilenci, öğrenci” gibi bazı kelimelere /I/ sesi, düşürülerek “-cI” şeklinde getirilmiştir. Ekteki /I/ sesi, doğal gelişim süreci yerine doğrudan müdahale ile düşürüldüğünden bu kelimelerin “-IcI/-UcU” eki ile türetilen diğer kelimelerle benzerliği ve anlam yakınlığı kalmamıştır. Dolayısıyla isimden isim yapan “+CI” ekiyle yapılmış görüntüsü veren söz konusu kelimeler, türetildikleri ek sebebiyle olmasa da türetilme şekilleri bakımından hatalı kelimelerdir.
16. Türkçenin sadeleştirilmesi çalışmaları sırasında yeni türetilen kelimelerin hangi kavramın veya neyin karşılığı olduğu açıkça bilinemediğinden aynı kelime, birden çok kavram veya nesnenin karşılığı olarak kullanılmıştır. Söz gelimi, “fırsat, imkân, ihtimal, hak, yetki, seçenek, çare, çıkış yolu, çözüm” gibi birçok kelime için “şans” kelimesi; “söyleyiş, telâffuz, ifade tarzı, üslûp, klişeleşmiş söz” kelimeleri için “söylem” kelimesi; “vehim, vesvese, işkil, şüphe, tereddüt, endişe, korku” kelimeleri için “kuşku” kelimesi, “şeref, haysiyet, gurur, kibir, itibar, izzetinefis” kelimeleri için Fransızca “honneur-onör”den Türkçeleştirilen “onur” kelimesi kullanılmaktadır. Bu durum, Türkçeyi zenginleştirmek yerine kelime dağarcığı bakımından çok fakirleştirmiştir.
17. Türkiye Türkçesinde bilinçsizlik, kararsızlık ve keyfiliklerden dolayı bir kavram için birden çok terim adı kullanımından kaynaklanan bir terim kalabalığı sorunu yaşanmaktadır. Söz gelimi “ünsüz” kavramını karşılamak için “sâmit, sessiz, sessiz harf, konsonant, konson, seslendeş, abanık, ünsüz, engel fonemi, ünsüz ses, sesdeş, ündeş” olmak üzere on iki farklı terim; “ötümsüz ünsüz” kavramı için “sâmiti gayr-i tannân, çınlamsızlar, tonsuz konsonant, konson, katı sessiz, sert sessiz ünsüz, sesdeş, çetin abanık, ötümsüz abanık, üflek abanık, titremesiz, sedasız konsonant, sessiz fonem, tonsuz katı konson, süreksiz ünsüz, kapantılılar, süreksizler, ötümsüz ünsüz, ünsüz sesdeş, tonsuzlar, titreşimsiz, çınlamazlar” olmak üzere tam 23 farklı terim kullanılmaktadır. Gün geçtikçe büyüyen bu sorun, hemen her terim için söz konusu olduğu için örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu kalabalığı oluşturan terimlerin büyük çoğunluğu Türkçenin sadeleştirilmesi çalışmaları sırasında türetilmiş, ders kitapları vasıtasıyla yaygınlaştırılarak adeta bir terim kargaşası oluşturulmuştur. Diğer sorunlara göre Türkçe dilbilgisi çalışmalarına daha çok zarar veren terim kalabalığı, istenilen nitelikte bir Türkçe öğretimi yapılamamasının önündeki en büyük engellerden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
Sonuç olarak dili sadeleştirme, ehil kişilerce o dilin ses, yapı ve anlam özellikleri göz önünde bulundurularak planlı, programlı bir şekilde bilimsel temellere oturtularak yapılmadığı takdirde yeni türetilen kelime ve terimler, dile fayda sağlamak yerine zarar verir. Menfi sonuçlarla karşılaşmamak için geçmişte yaşanan tecrübelerin iyi irdelenerek olumlu ve olumsuz sonuçlarının iyi tahlil edilmesi ve bu tahlillerden birtakım dersler çıkarılması gerekir. Cumhuriyet döneminde yapılan dili sadeleştirme çalışmalarıyla Türkçe sadeleştirilerek zenginleştirilmek istenirken zaman zaman Türkçenin dil kuralları, kelime kök ve gövdelerinin anlamları ile eklerin işlev ve özellikleri dikkate alınmadığından Türkçenin gramer yapısına uymayan birtakım kelimeler türetilmiştir. Söz konusu hatalı kelimeler dilde kavram kargaşasına yol açmış, ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın dilden atılan bütün yabancı kelimelerin yerine yeni kelimeler türetilemeyince de bu kargaşa katlanarak beraberinde anlam ve anlatım zayıflığını getirmiştir. Bu durum, yeni kuşakların düşünce kabiliyetlerinin azalmasına ve zihinlerinde pek çok kavramın yer edinmesi imkânının ortadan kalkmasına sebep olmuştur. Söz konusu anlam ve anlatım boşluğunu da Batı dillerine ait kelime, terim ve ifade şekilleri doldurmaya başlayınca dilde yeni bir yabancılaşmaya kapı aralanmıştır.
Sadeleştirme çalışmalarında bilime, dilin doğal seyrine gereken önem verilmediğinden yüzyıllardan beri Türkçeye yerleşerek Türkçenin malı olmuş, kavram alanları belli Arapça ve Farsça kelimeler, ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın dilden atılmış; yerine, çağrışımları ve anlam sınırları belirsiz, neyin karşılığı olduğu tam olarak bilinmeyen yeni kelimeler türetilmiştir. Yeni türetilen kelimeler, toplum hafızasındaki mefhumları tam olarak karşılayamadığı için, atılan kelimelerin önemli bir kısmına yeni karşılıklar bulunamamış, bunların yerine türetilenlerin de önemli bir kısmı yaşamamıştır. Yeni türetilen kelimeler atılan kelimelerin yerini tutamayınca ortaya büyük bir boşluk çıkmış, bu boşluk başta Fransızca ve İngilizce olmak üzere Batı dillerinden alınan kelimelerle doldurulmuş, böylece günümüzde Türkçede yaşanan Batı kaynaklı dillerin istilasına kapı aralanmıştır. Ayrıca ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın büyük çoğunluğu İslam medeniyetinin taşıyıcısı olan Arapça ve Farsça kelimelerin dilden atılması yeni neslin İslam medeniyetini tanımasına, özümsemesine engel olmuş ve yeni kuşakların geçmişle bağını olabildiğince zayıflatmıştır. Böylece dilde yaşanan fakirleşme, kültürde de büyük bir fakirleşmeye sebep olmuştur.
Türkçenin dil özellikleri göz ardı edilerek hatalı bir şekilde türetilen kelime ve terimlerin önemli bir kısmı tutunamayarak unutulmuş, bir kısmı ise, ders kitapları ve basın yoluyla yaygınlaşarak dil hafızasında yerini almıştır. Yapı, kuruluş ve anlam bakımından Türkçenin kurallarına uymayan bu kelime ve terimler, çoğaldıkça dilde düzensizliğe ve kavram kargaşasına yol açmış, günümüzde Türkçenin öğrenimi ve öğretimini zorlaştıran birtakım kuraldışı örnekler oluşturmuştur. Bu kargaşanın artarak devam etmemesi için öncelikle söz konusu kural dışı örneklerin sayısı artırılmamalı, Türkçenin dil kurallarına aykırı bir şekilde türetildiği halde yaygınlaşarak dil hafızasına yerleşen kelime ve terimler birer galat sayılmalı ve başta ders kitapları ve dilbilgisi kitaplarında olmak üzere mümkün olduğunca kullanılmamalıdır. Yaşayan Türkçe esas alınıp halk arasında kullanılan, etrafında mecaz ve deyimler oluşan yabancı kelimeler Türkçeleşmiş sayılarak muhafaza edilmeli, Türkçede karşılığı olan gereksiz yabancı kelimeler atılmalıdır. Toplumun yeni tanıştığı kavramları Türkçe karşılamak için geçmişte yaşanan tecrübelerin ışığında ehil kişiler tarafından dilin öz kaynakları değerlendirilerek yeni kelime ve terimler türetilmelidir. Yeni kelime ve terimler türetilirken Türkçenin ses, yapı ve anlam özellikleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde yeni türetilen kelime ve terimler dile yarar sağlamaktan çok zarar verir.
ACAR, İsmail (2000) Türkçecilik Çalışmaları Açısından Bugünkü Türkiye Türkçesi, Balıkesir.
AĞAKAY, M. Ali (1962) “Örnekseme Üzerine” Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, Ekim 1962, C: XII, S: 133, Ankara s. 12-13.
AKSAN, Doğan (1989), “Kavram Alanı-Kelime Ailesi İlişkileri ve Türk Yazı Dilinin Eskiliği Üzerine”, TDAY Belleten 1971, Türk Dil Kurumu, Ankara, s.253-262.
AKSAN, Doğan (1999), Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin Yayınları, Ankara.
ARAT, R. Rahmeti (1955) “Türkçede Kelime ve Eklerin Yapısı”, (Nisan 1955, C: IV, S: 43, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi). Ankara, s. 396-401.
ATALAY, Besim (1941) Türk Dilinde Ekler ve Kökler Üzerine Bir Deneme, TDK Yayınları, Ankara.
ATAY, Falih Rıfkı (1980) Çankaya, İstanbul.
BANGUOĞLU, Tahsin (1941) “Türkçede Kelime Teşkili”, DB I, İstanbul.
BANGUOĞLU, Tahsin (2000) Türkçenin Grameri, TDK Yayınları, 6.Baskı, Ankara.
BULAK, Şahap (2012) “Kelime Türetme ve Bir Kelime Türetme Önerisi: Çaysa- Üzerine” The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Volume 5 Issue 1, s. 63-74.
BULAK, Şahap (2013) “Türkçenin Sadeleştirilmesinde Yanlış Ek Kullanımı veya Eklerin Yanlış Kullanılması” The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Volume 6 Issue 3, s. 57-76, March 2013.
BULAK, Şahap (2017) “Türkçe Öğretiminde Terim Sorunu” Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Bilgi Şöleni, Atatürk Üniversitesi, 12-14 Mayıs 2017, Erzurum.
CAFEROĞLU, Ahmet (1973) “Türkçe Türetme Ekleri Üzerine Bir Çalışma», HSBBD V, 1, s.47-56.
CİN, Recai (1971), Kavramlar Dizini, Türk Dil Kurumu, Ankara.
ÇOLPAN, Yılmaz (1963) Ataç’ın Sözcükleri, TDK Yayınları, Ankara.
DEMİRCAN, Ömer (1977) Türkiye Türkçesinde Kök- Ek Bileşmeleri, TDK Yayınları, Ankara.
DİZDAROĞLU, Hikmet (1962) Türkçede Sözcük Yapma Yolları, TDK Yayınları, Ankara.
ERGİN, Muharrem (1993) Türk Dil Bilgisi, Bayrak Yayınları, 20. Baskı, İstanbul.
GÜLSEVİN, Gürer (1997) Eski Anadolu Türkçesinde Ekler, TDK Yayınları, Ankara.
GÜLSEVİN, Gürer (2006) ‘Dil Kirliliği Sorunu’, Türkçenin Çağdaş Sorunları, Divan Yayınevi, İstanbul.
HACIEMİNOĞLU, Necmettin (2015) Türkçenin Karanlık Günleri, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul.
HATİPOĞLU, Vecihe (1974) Türkçenin Ekleri, TDK Yayınları, Ankara, s. 173.
İNAN, Âfet (1959) Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara.
KORKMAZ, Zeynep (1985) “Dil İnkılâbının Sadeleşme ve Türkçeleşme Akımları Arasındaki Yeri”, Türk Dili, Mayıs 1985, sayı: 401, s. 1-32.
KORKMAZ, Zeynep (1993) “Bilinçli Dil Sevgisi ve ‘Eleştirel Düşünce’ Üzerine”, Türk Dili Dergisi 1993 sayı: 501 Ankara, s. 387-392.
KORKMAZ, Zeynep (1995) “Köktürkçede İsimden Fiil Türeten Ekler ve Köken Yapıları üzerine”, TDÜA I, TDK Yayınları, Ankara, s. 188-194.
KORKMAZ, Zeynep (2000) Türkçe ‘de Eklerin Kullanılış Şekilleri ve Ek Kalıplaşması Olayları, 4. Baskı, TDK Yayınları, Ankara, s. 92.
KORKMAZ, Zeynep (2003) Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), TDK Yayınları, Ankara.
KÖSEARİF, Fuat (1945) “Ekler ve Takılar”, TDAY-B, Seri: III, Sayı: 4 -5, Kasım 1945, TDK Yay., Ankara, s. 343-352.
LEVEND, Agâh Sırrı (1972) Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK Yayınları. Ankara.
MANSUROĞLU, Mecdut (1960) “Türkiye Türkçesinde Söz Yapımı Üzerine Bazı Notlar”, TDED, İÜ Edebiyat Fak. Yayınları, İstanbul, c. 10, s. 1-2, s. 5.
ÖKSÜZ, Yusuf Ziya (1995) Türkçenin Sadeleşme Tarihi Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi, Ankara.
ÖZDEMİR, Emin (1969) Dil Devrimimiz, TDK Yayınları, 2. Baskı, Ankara.
TAŞKIRAN, Celal (2001) “Türkçenin Ekleri”, ÇTD, Dil Derneği Yayınları, Ankara, c. 14, s. 163, s. 309.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (1976) Tarih Boyunca Türkçecilik Cereyanı, Türk Dünyası El Kitabı, TKAE Ankara.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (2008) Türkçemiz ve Uydurmacılık, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
ZÜLFİKAR, Hamza (1991) Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları, TDK Yayınları, Ankara.
Bu makale Yazarlar Birliği, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği ve Yunus Emre Enstitüsü tarafından 26-27 Kasım 2021 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen “Yunus Emre ve Türkçe Yılı Münasebetiyle Türkçe Şurası”nda sunulan sözlü bildirinin geniş özetinden oluşmaktadır. Geniş bilgi için söz konusu bildiri metnine bakınız.
** Doç. Dr. Siirt Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
Atay, 1980: 477; İnan, 1973, c: 2.
Hacıeminoğlu 2015: 61.
Bulak 2013: 62; Timurtaş, 2008: 128.