
Kazakistan, normalde Türk cumhuriyetleri olması gereken ancak yaygın bir kullanımla Türkî cumhuriyetler diye isimlendiren devletler grubundan biri. Aynı zamanda Orta Asya ülkelerinden ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını ilan etmiş ülkelerden.
Çok farklı etnik unsurların bir arada yaşadığı ülke. Ancak barındırdığı etnik unsurlar içinde en büyük iki kesim Kazaklar ve Ruslardır. Rusların bu ülkeye yerleşmesi ise 1822’den itibaren Rusya Çarlığı’nın bu ülkenin topraklarını aşamalı olarak işgal etmesinden sonra başlamıştır. Sovyetler Birliği döneminde bir ara Rusların nüfus oranı Kazakların oranını geçti. Öyle ki 1960’lı yıllarda Rusların oranı %42’yi bulurken, Kazakların oranı %30’lara kadar düştü. Ancak daha sonra Rus nüfusta azalma başladı ve bu azalma bağımsızlık sonrasında daha da ivme kazandı. 2021’deki verilere göre Kazakların oranlarının %69, Rusların oranlarının ise %19 civarında olduğu tahmin ediliyordu.
Kuzey Türkistan olarak da bilinen Kazakistan geniş bir alanı içine almakla birlikte tarihte genellikle az bir nüfus yoğunluğuna sahip olmuştur.
İslâm bu ülkenin güney bölgesine 11. yüzyıldan, batı ve kuzey kesimlerine ise ancak 14. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamıştır. Kuzey bölgelerde, Rusların burayı işgal ettiği tarihlerde hâlâ eski Türk dini olan Şamanizme bağlı kalanlar vardı.
Kazakistan’da 1227’de Ak Orda Devleti diğer adıyla Orda Hanlığı kurulmuştur. Kazak Hanlığı olarak da anılan bu sultanlık adını kurucusu Orda İcin Han’dan almıştı. Zamanla güçlenmiş ve bölgede geniş bir alan üzerinde hüküm sürmeye başlamıştır.
Ancak 1509 - 1520 yılları arasında hüküm süren Kasım Han’ın oğulları arasında çıkan kavga hanlığın Küçük, Orta ve Büyük Orda diye üçe bölünmesine yol açtı. Bunlar da kendi içinde oymaklara ayrıldı ve aralarında merkezi bir otorite sağlanamadı. 17. yüzyıl ortalarında Tevke Han’ın sağladığı birlik de kısa sürdü.
Kazakistan toprakları 17. yüzyıldan itibaren Rus saldırılarına maruz kaldı ve 1822’de Orta, 1824’te Küçük, 1848’de de Büyük Orda Rus hâkimiyetini kabul etti.
Rusya 1864’te de Kazakistan topraklarının tamamını işgal ederek yönetimleri ortadan kaldırdı ve buralara kademeli bir şekilde Rusları yerleştirmeye başladı.
İşgal sonrasında Kazaklarla Ruslar arasında çeşitli çatışmalar oldu ve Kazaklar isyanlar çıkardı ama Ruslar hepsini sert bir şekilde ve kanla bastırdı.
Rusya’da çarlık yönetiminin zayıflaması üzerine Kazak ileri gelenler Alaş Orda adında ulusal bir parti kurdu. Ama hedeflediği ulusal yönetimi kuracak gücü elde edemedi ve 1919’da, Rusya’da çarlık yönetiminin yerine geçmiş olan Sovyetler’le anlaşma imzalamak zorunda kaldı.
26 Ağustos 1920’de Kırgız Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı. Sonra Kırgız adının yanlış konduğu anlaşılarak 1925’te adı Kazak Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yapıldı. 5 Aralık 1936’da da Rusya’dan ayrılarak Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla doğrudan Sovyetler Birliği’ne bağlandı.
Sovyetler’e bağlanmasından sonra yönetim büyük ölçüde Ruslarda olmuş Kazakistan Komünist Partisi idarecileri de çoğunlukla Ruslar olmuştur. Bu durum, Rusların baskıları ve etnik arındırma uygulamaları zaman zaman geniş protestolara ve eylemlere yol açmış ama hepsi kanla bastırılmıştır.
Kazakistan Komünist Partisi birinci sekreterliğine getirilen ilk Kazak kökenli kişi olan Din Muhammed Kunayev’in 16 Aralık 1986’da bu görevden alınarak yerine Rus asıllı Gennady Kolbin’in atanması halkın tepkisine ve gösterilere neden oldu.
Olaylar sonrasında komünist yönetim geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başlattıysa da bazı tavizler vermek zorunda da kaldı. Kazakistan Komünist Partisi Genel Sekreterliği’ne de 22 Haziran 1989’da Nursultan Nazarbayev’i geçirdi. O da bu makama getirilen ikinci Kazak oldu.
Sovyet yönetimi “glasnost (açıklık)” politikasına dayanarak daha önce yaptığının tersine bu olayları dünyaya duyurdu.
Kazakistan olayları diğer Sovyet cumhuriyetlerini de etkiledi. Kazakistan olaylarının üzerinden fazla zaman geçmeden bağımsızlık mücadeleleri bütün Sovyetler Birliği’ni sardı. Kazakistan’daki bağımsızlık mücadelesi de durmadı. Sonuçta Moskova yönetimi bağımsızlık kararı veren cumhuriyetlerin bu kararlarını tanımak zorunda kaldı.
Kazakistan da 21 Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan etti. 1 Aralık 1991’de gerçekleştirilen bağımsızlık sonrası ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerini de Nursultan Nazarbayev kazandı.
Sovyet döneminden kalma bir yönetici olan Nazarbayev, bölgesel ilişkilerinde bir denge politikası izlemeye, iç politikada da Türk kimliğini öne çıkaran bir ideolojik temel kurmaya çalıştı. Kendini de ulusal lider vasfıyla öne çıkararak saltanatını kalıcı hale getirmek istedi. Muhalefet edebilecek siyasi yapılanmalara fırsat vermedi. Bu tür çalışmalara girebilecekleri yakın takibe aldı. Sovyet dönemindeki istihbarat teşkilatının yapısını ve stratejisini korudu. Kendini ise adeta kutsallaştırdı.
En son başkent yapılan Astana şehrinin adını bile, kendi adını koyarak Nursultan yaptı.
Bunun yanı sıra ülke ekonomisine önemli katkıda bulunması söz konusu olan servetler adil bir şekilde dağıtılmadı. Ülkenin görünümünü değiştiren bazı yatırımlar yapılmakla birlikte halkın geniş bir kesiminin gelir düzeyinde zikre değer bir iyileşme olmadı. Bu da zengin tabaka ile çoğunluğu oluşturan halk tabanı arasında ekonomik yönden büyük bir seviye farkı oluşmasına yol açtı.
Nazarbayev’in saltanatı 2019’a kadar, yani otuz yıla yakın bir süre devam etti. 2019’da onun tek adam diktatörlüğüne karşı birtakım hareketlenmeler olması üzerine olayların fazla büyümesini önlemek amacıyla cumhurbaşkanlığından istifa etti. Ancak yerine yine kendi adamlarından Kasım Cömert Tokayev’i geçirdi. Bununla birlikte kendisi iktidardaki Nur Otan Partisi’nin liderliğini, Anayasa Konseyi üyeliğini ve Güvenlik Konseyi başkanlığını sürdürdü. Bu sıfatlarıyla yönetim üzerindeki etkisi devam etti.
Kazakistan’da 31 Aralık 2021 tarihinde hükümetin sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) fiyatlarına birden yüzde yüz zam yaparak litre fiyatını 60 tengeden 120 tengeye çıkarması ülkede protestolara neden oldu. Halk meydanlara çıkarak hükümetin kararını protesto etti.
Meydanlara çıkan kalabalıkların sadece fiyat artışlarını değil aynı zamanda hükümetin tutumunu protesto etmesi, istifasını istemesi ve siyasî özgürlüklerin genişletilmesi taleplerinde bulunması olayların bir toplumsal arka planı da olduğunu gösteriyordu.
Yönetim başlangıçta halkın gösterilerine ve protestolarına duyarsız kaldı. Sonra hükümet istifa etti. Zamların da geri çekildiği açıklandı.
Ama bir yandan da olaylar bir başka mecraya doğru çekildi. Normalde meydanlara çıkan kalabalıklarla ilgisi olmadıkları tahmin edilen birtakım gruplar şiddet eylemlerine başvurdu. Öfkeli kalabalıklara silahlar dağıtıldı. Hükümet binaları yakıldı. Bu şiddet olayları karşısında polis de şiddetini artırdı ve gerek güvenlik güçlerinden gerekse protestolara katılanlardan onlarca kişi hayatını kaybetti. Gerginlik de bütün ülkeyi sardı.
Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev ise olayları kontrol altına alma konusunda kendi imkânlarını yeterince değerlendirme ihtiyacı duymadan hemen başını Rusya’nın çektiği NATO benzeri Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ)’nü askeri müdahaleye çağırdı. Rusya bu çağrıyı değerlendirerek, söz konusu örgüte üye diğer bazı ülkelerin de askerlerini içeren bir destek gücünü Kazakistan yönetiminin yardımına gönderdi. Aradan fazla zaman geçmeden olaylar kontrol altına alındı, protesto eylemleri son buldu ve KGAÖ gücü de ülkeyi terk etti.
Yorumculara göre bu bir komploydu. Hadiselerden Rusya kârlı çıktığı için senaryosunu da onun yazdığı ve sahnelediği düşünüldü.
Ancak işin ilginç yanı, komplo yorumlarının hedefine yıllardan beri devam eden diktatörlüğün son bulmasını, ülkenin servetlerinin adil dağıtılmasını ve siyasî özgürlüklerin sağlanmasını isteyen halkın yerleştirilmesiydi.
Oysa eğer işin içinde gerçekten bir komplo varsa - ki bu mümkündür ve kuvvetle muhtemeldir – olayların seyrine bakmak ve suçu sonuçta değil sebepte aramak gerekir. Halkın tepkisi ve haklarını istemesi bir sonuçtur. Onu buna yönelten iki önemli sebep var. Biri yıllardan beri devam eden dikta rejiminden ve halkın ulusal servetten adil bir şekilde yararlanamamasından dolayı biriken öfke ve tepkidir ki bu tür öfke ve tepkiler potansiyel bir patlayıcı gibidir. Herhangi bir planla fitilinin çekilmesi patlamasına sebep olabilir. İkinci ise işte bu birikmiş öfke ve tepkinin fitilini çeken, zamansız ve zorunlu olmadığı düşünülen astronomik fiyat zammıdır ki buna karar veren de iktidarı, hâkimiyeti ellerinde tutanlardır.
Halkın tepki göstermesinden sonra yönetimin onun taleplerine olumlu yaklaşması ve erken karşılık vermesi durumunda belki hadiseler şiddet sarmalına doğru çekilmeyecekti. Ama normalde yönetim bir süre olaylara bigâne kalırken kim oldukları ve kimler tarafından yönlendirildikleri bilinmeyen birileri şiddet eylemlerine başvurarak halkın meşru tepkisini, amacının dışına çıkarmaya çalıştı. Bunu da perdenin arkasında duran birtakım karanlık güçlerin yönlendirmiş olması mümkündür ve bu karanlık güçlerin içinde devletin derin güçlerinin, istihbaratının olmadığından emin değiliz.
Biz bu olayları Mısır’daki Baltacı fitnesine benzetmeyi uygun görüyoruz. Mısır’da diktatörün koltuğu terk etmek zorunda kalmasından sonra devreye sokulan Baltacı fitnesi, Kazakistan’da çok daha hızlı bir şekilde devreye sokulmuş dolayısıyla hızlı sonuç alınmıştır.
Tokayev yönetiminin, ülkenin geleceğinin rehin verilmesi anlamına gelen müdahale çağrısı ise ciddi sorunları beraberinde getirmiş ve ülke fiili olmasa da siyasî olarak yeniden Rusya tarafından işgal edilmiştir.
Olayların son bulmasının asıl sebebi ise dış güçlerin müdahalesi değil sözünü ettiğimiz Baltacı fitnesi yüzünden, halkın bu fitneye girenlerin amaçlarının kendi amacıyla örtüşmediğini görmesi üzerine meydanlardan çekilmeyi tercih etmesidir. Protestoların amacından saptırılmasından rahatsız olan halk sahadan çekilince fitneyi yönlendirenler de adamlarını çekmiş ve olaylar kendiliğinden yatışmıştır.