12 Eylül 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / KARAMSARLIĞA DÜŞMEMEK İÇİN
KARAMSARLIĞA DÜŞMEMEK İÇİN

KARAMSARLIĞA DÜŞMEMEK İÇİN HÜSEYİN KERİM ECE

Ya da belâ ve musibete karşı nasıl teselli olabiliriz?
Müslümanlar da belâ ve musibete uğrarlar mı?
Dert, gam, kasavet, felaket, hastalık, başarısızlık ile karşılaşırlar mı?2
Zorluğa, bunalıma, strese, depresyona, psikolojik dengesizliğe düşerler mi?
Bazen eksik, yetersiz, güçsüz, imkânsızlıklar olur mu? Çok farklı denemelerden, imtihanlardan geçerler mi?
Bütün bu sorulara kocaman bir “EVET” diyoruz.
Peki Müslümanlar bunlardan dolayı karamsarlığa düşerler mi? Buna da “HAYIR” diyoruz.
Eğer bütün bunlar Allah’tan geliyorsa işte bunlara karşı onun elinde, teselli olabileceği, huzura kavuşacağı, kendini iyi hissedebileceği çeşitli imkânlar vardır. Şöyle ki:
1-Allah’tan Razı Olmak
Müslümanlar birbirlerine dua ederler: “Allah senden razı olsun.”
Şüphesiz bu güzel bir duadır. İnsan için herhalde Allah’ın kendisinden razı olması kadar büyük bir mükâfat düşünülemez.Ama bir de bunun öteki boyutunu düşünelim: Biz Allah’tan razı mıyız? O’nun bize uygun gördüklerinden, bize nimet veya nıkmet (nahoş şey, nimetin tersi) olarak verdiklerinden razı mıyız? Bizi kul olarak yaratmasından, bizi mükellef kılıp kulluktan sorumlu tutmasından razı mıyız? Tekliflerinden memnun muyuz? Gerek bedensel, gerek dünyalık açısından bize verdiklerinden razı mıyız?Yaptıklarımıza bu dünyada verdiği karşılıklardan razı mıyız? Denemek için nasip ettiği, edeceği; elem, keder, mahrumiyet, belâ, musibet, zorluk ve darlık, hastalık ve zayıflık, ihtiyarlık ve ölüm, hasret ve mahrumiyet, kapasite ve fıtrat, güç ve kuvvet gibi şeylerden ne kadar razıyız? Dilimiz “razıyım” derken, acaba kalbimiz ne diyor?
Allah’ın nasip ettiklerinden gönülden razı olmak, asla şikâyetçi olmamak, O’ndan gelen her şeye hamdetmek ve şükretmek müthiş bir moral, motivasyon, huzur ve mutluluk, teselli ve avunma sebebidir, imkânıdır.
Konuya böyle bakan bir Müslüman, bu gibi olumsuz şeyleri neden dert edinsin ki? Neden bunlar sebebiyle strese girsin, depresyona uğrasın ki? Neden ümitsiz olsun, neçin kafayı yesin ki?
Dört âyette “Onlar Allah’tan razıdırlar, Allah da onlardan razıdır” dedikleri kimlerdir?
 “Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.” (Beyyine, 98/7-8; Tevbe, 9/100; Mâide, 6/119; Mücadele, 58/22)
Zaten gerçek bir mü’min Allah’ın hükmüne ve Peygamberi’nin verdiği karara itiraz etmediği gibi, en ufak bir memnuniyetsizlik hissetmez.(Nisâ, 4/65)
2-Verenin de alanın da Allah (cc) olduğunu hatırlamak
Mü’min, verenin de O, alanın da O olduğunu unutmaması gerekir. Bugün veren yarın alabilir, bugün vermeyen yarın verebilir. Hüküm ve karar O’na aittir. O’nun hükmüne teslim olmak imandır.
Kur’an bunun açıkça bildiriyor.
“De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”(Âl-i İmrân, 3/26)
“Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.” (Zuhruf, 43/32-35)
Mesela, çocuk kaybına karşı gösterilmesi en uygun tavırla ilgili örnek:
Muâviye b. Kurre babasından şöyle nakletti: Rasûlullah (s.a.s.) bir yere oturunca, sahabeden bazıları da yanına otururlardı. Onlardan biri, daima küçük oğlunu önüne oturtarak Peygamber’i dinlerdi. Adam bir gün bu çocuğu kaybetti.
Babası bir müddet Peygamber’in meclisine gelmekten kaçındı. Peygamber onun yokluğunu görünce, “Falancayı aranızda niçin göremiyorum?” diye sordu.
“Ey Allah’ın Elçisi! Her zaman onun yanında gördüğünüz oğlu öldü” dediler.Rasûlullah o sahabeyi bulup çocuğunu sordu.Baba, yavrusunun öldüğünü söyleyince Peygamber ona başsağlığı diledi, sonra da kendisini şöyle teselli etti:
“Söyle bakalım! Vefat eden çocuğunun, yaşadığın sürece hep senin yanında bulunmasını mı yoksa yarın cennetin hangi kapısına gidersen, onun senden önce koşup kapıyı açarak “Buyur babacığım” demesini mi isterdin?” O sahabî:
“Ey Allah’ın Elçisi! Elbette onun benden önce koşup Cennetin kapısını açmasını isterdim” deyince Peygamber: “Öyleyse bu senin için (olacak)” buyurdu.3
Bir hadis rivâyeti de şöyle: “Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her Müslümanı Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle cennete koyar.”4
3-Rab ile Arayı Düzeltmek
Allah ile arası iyi olanın herkesle ve her şeyle arası iyi olur. Allah ile arası bozuk olan kimsenin herkesle ve her şeyle arası sorunludur.
Bu “her şeye” hayatın bütün nüansları, bizimli ilgili bütün oluş ve olaylar, bütün çevremiz, ilişkide olduğumuz insanlar, bütün yapıp ettiklerimiz dâhildir.
Kişi, ağız tadıyla yaşamak, huzur bulmak, dertleri, endişeleri, bunalımları, sıkıntıları vs. aza mı indirmek istiyorsa; Rabbi ile, Rabbinin kendisi için uygun gördüğü hayat ölçüleri ile barışmalıdır. Kur’an diyor ki:
“... Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez...”(Ra‘d, 13/11)
Demek ki iyi olmak da, kötü olmak da bizim kararımızla başlıyor.
Hastalıktan, bunalımdan, stresten, depresyondan ve benzeri zorluklardan kurtulmaya karar vermek, azmetmek gerekir. Yoksa Allah (c.c.) durduk yerde bir toplumda veya kişide olanları değiştirmez.
Burada kisinin iradesi, niyeti, azmi ve çalışması son derece önemlidir.
İşte diğer bir ölçü daha: Allah’ı unutan unutulur:
“(Ey mü’minler) Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fâsık kimselerin ta kendileridir.” (Haşr, 58/59)
Âdem (a.s.) ve eşi cennete yasak ağacın meyvesinden yeyince Allah (cc) onları dünyaya indirdi. Ve şöyle buyurdu:
“İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici (hidayet) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.” (Bakara, 2/38) Kim de o hidayetten yüz çevirirse, nefsine ve şeytana, tağutlara (uydurma tanrılara) uyarsa; hem sapıtır, hem de dünya ve âhiret mutluluğunu kaybeder.
Allah ile arasını açan, Allah’ın gönderdiği hayat kitabı Kur’an’dan yüz çeviren kimse; dar bir geçime, sıkıntılı, bunalımlı, huzursuz, tatminsiz (doyumsuz), sorunlu bir hayatı hak eder.
“Kim Benim zikrimden (Beni anmaktan veya Kur’an’dan) yüz çevirirse şüphesiz onun hakkı dar/sıkıntılı bir hayattır ve Biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Tâhâ, 20/124)
Allah’ı ve O’nun indirdiği hidayeti unutan kimse, başkasına zarar verir, kendisi de zarara uğrar. Başkasını rahatsız eder, kendisi de rahatsız edilir. Başkasının hakkına tecavüz eder, kendi hakkına da tecavüz edilir. Başkasını mutsuz eder, başkaları da onu mutsuz eder. Elindekiyle yetinmez. Kanaatkâr olmaz. Kanaatkâr olmayan da doymaz. Aç gözlü olur. Hiç bir dünyalıkla tatmin olmaz. Başkasının elindekine göz koyar. Dünyalıklar ve nefsin arzuları konusunda bitmeyecek bir yarışın içine girer ve asla rahata ve hak bir hedefe ulaşamaz. Yani Allah’ı anmaktan, ya da O’nun zikir olarak indirdiği Kur’an’dan, onun prensiplerinden yüz çevirenler dar ve sıkıntılı bir hayat yaşarlar. Dahası Allah’ın âyetlerinden, yani O’ndan yüz çevirenler zalim olurlar. Zalimlerin de mutlu olduğunu kimse iddia edemez.
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki biz, günahkârlara, layık oldukları cezayı veririz.” (Secde, 32/22)
4-Her Zorluktan Sonra Kolaylık Gerçeğini Unutmamak
Rabbimiz bu müjdeyi İnşirah sûresinde önce Peygamber’e, sonra Müslümanlara veriyor.
“... Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.”
 Bir müjde daha: “... Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar.” (Talak, 65/2)
“... Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.” (Talak, 65/3)
5-Ca’fer-iSâdık’ın Tavsiyelerine Kulak Vermek
Ehl-i Beyt imamlarından büyük âlim Ca‘fer-i Sâdık demiş ki:
“Hasbunallahu ve ni’me’l-vekil-Allah bana (her durumda) yeter, O ne güzel (kendisine tevekkül edilecek) vekildir” deyip de Allah’a güvenen bir kimsenin hâlâ nasıl ümitsiz olduğuna şaşarım.
“... (Takva sahipleri) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” (Âli-İmrân, 3/172-173)
Gerçek Müslüman bir zorlukla, bir elemle, bir musibetle, kendisine kötülük etmek isteyen kimselerle karşılaştığı; ya da birileri onu açlıkla, darlık ve düşmanların saldırısı, baskı ve zulüm ile korkutmaya kalkıştığı zaman o korkmaz, tereddüt etmez, cesaretini ve ümidini asla yitirmez. Sadece Allah’a dayanıp güvenir. Böyle şeyler onun imanını kuvvetlendirir.
Ca‘fer-i Sâdık yine demiş ki: “Musibetin, zorluğun içinde olduğu halde şu âyeti hatırlayıp söylemeyene de hayret ederim.:
“Zünnûn’u da (Yûnus’u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: “Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!” diye niyaz etti.” (Enbiyâ, 21/87)
Arkasından da müjde geliyor:
“Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.” (Enbiyâ, 21/88)
Olayı Kur’an’dan hatırlayalım. Yûnus (a.s.) peygamber olmasına rağmen hata yaptı ama sonra hatasını anladı, pişman oldu ve içten tevbe etti. Yaptığı hata için de “ben zalimlerden oldum” deyip kendini suçladı. Allah (c.c.) da onun duasını kabul etti ve onu içine düştüğü elemden, zor durumdan kurtardı.
Arkasından gelen âyet de bütün Müslümanlara benzer bir müjde veriyor: Musibetlerin, dertlerin problemlerin ortasında olan bir Müslüman da tıpkı Yûnus (as) gibi yaparsa Allah (cc) onu da affeder, ona da yardım eder. Hem de ummadığı yerden.
Bir başka güzel örnek de Hz. Muhammed(s.a.s.)’in hicret zamanında Sevr mağarasındaki tevekkülüdür. Hani Mekkeli müşrikler mağara yaklaştıklarında, onların ayak seslerini duyan Hz. Ebû Bekir endişeye kapıldı. Ama Peygamber (s.a.s.) ne korktu, ne çekindi. Ebû Bekir’e şöyle dedi:
“Üzülme (kederlenme) Allah bizimledir… Bunun üzerine Allah onunun üzerine ‘sekinesini-metanetini’ indirdi...”(Tevbe, 9/30)
Ca‘fer-i Sâdık başı darda olduğu halde şu âyeti hatırlamayanlara hayret edermiş.
“… Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.”(Mü’min, 40/44)
“İşlerimin sonucunu, sonuç benim hakkımda hayr mı şer mi olduğunu, benim hakkımda bir deneme mi ceza mı olduğunu her şeyimi bilen Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz O’nun hükmü, kararı, takdiri ve nasip ettiği sonuç hayrın ta kendisidir.”
Bu bir çeşit Allah’a sığınmadır, O’ndan yardım istemedir.5
Yalnız burada dikkat edilmesi gereken şey şudur: Müslüman bütün dünyalık işlerinde Allah’ın koyduğu ölçülere uymalı, üzerine düşeni yapmalı, hikmetle davranmalı, âdetullaha ve sünnetullaha (Allah’ın koyduğu yasa ve ilkelere) uymalıdır. Sonra İbrahim (as) gibi Allah’a yönelmelidir:

“İbrahim, “Ben, Rabbime (doğru) hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.” (Ankebût, 29/26)
“(Oradan kurtulan İbrahim:) “Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek” dedi.” (Saffât, 36/99. Bir benzeri;En‘âm, 6/79)
6-Sabretmek
Belâ ve musibetlere, elem ve hüzünlere, acı ve kederlere, ilâhî denemelere karşı en iyi teselli imkânının sabır olduğunu söylemeye gerek var mıdır?
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/156)
“Allah ve Rasûlü’ne itaat edin, ...Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 8/46)
“Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster...” (İnsan, 76/24)
Rasûlullah buyurdu ki:
“Mü’minin durumu ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mü’mine mahsustur. Başına sevinecek bir hal geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına sıkıntı (musibet) gelecek olursa ona da sabreder; bu da onun için hayır olur.”6
“Allah, Mü’minin vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar meşakkat, hastalık, endişe, keder, acı ve kaygı gibi musibetleri, onun günahlarına keffâret kılar.” 7
Tirmizî, Zühd/57, no: 2400-2401.
Nesâî, Cenâiz/120, no: 2090.
Buhârî, İlim/35, no: 101; Cenâiz/6, no: 1248-1251, 91, no: 1381; İ‘tisâm/9, no: 7310; Müslim, Birr/47, (150-153) no: 6696-6700; Nesâî, Cenâiz/25, no: 1874-1877; İbn Mâce, Cenâiz/57, no: 1603-1606.
Hutabu’l-Cumua ve’l-‘Iydeyn, 11’den.
Müslim, Zühd/13(64), no: 7500.
Buhârî, Merdâ/1 no: 5640-5641; Müslim, Birr/50 no: 6566.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul