
Her vicdan sahibi Müslümanın ve cennetin en güzel yeri olan Firdevs cennetini arzulayan her müminin hayalidir şehadet ile buluşmak.
Peygamberimiz: “Bir Müslüman hayatında bir kez olsun gaza etmemiş olarak veya şehid olmayı istemeden ölürse, cahiliye ölümlerinden bir ölüm üzerine ölmüş olur” derken bize neyi anlatıyordu?
Herkes ben şehid olmak istiyorum derken acaba hiç kendimize soruyor muyuz nasıl olacak bu diye?
Peki, şehid kimdir? Ne yapar şehid? Nasıl yaşadı da Allah azze ve celle ona bu büyük ikramı ile mükâfatlandırdı.
Şehadet ile ilk kez Hz. Habil ile tanıştı insanoğlu. Adalet ile yaşayan Habil, ağabeyi tarafından katledilerek ilk şehid olurken, ağabeyi Kabil’de ilk katil olmuştu. Bir şehid var ise mutlaka bir katilde vardır. Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ümmeti olarak o kadar çok zalimlerle mücadele etmek zorunda kaldık ki bu mücadelede birçok şehid kazandık. Kazandık diyorum çünkü biz Rabbimizin rızasına uygun iş yaptığımız sürece hiçbir zaman kaybeden tarafta olmayacağız. Mücadele ettiğimiz sürece biz her zaman kazanan taraf olacağız. İster gazi, ister şehid, istersek sağ olalım kazanan hep biz olacağız.
Peki, nasıl mücadele edeceğiz?
“İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. (Araf-16)” İblis açıkça bize nerede karşımıza çıkacağını söylerken bizim İblis ve onun emrini yerine getiren zalimlerle mücadele ederken mücadele yöntemlerini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Eğer biz doğru yolda isek İblis ve onun dostları ile karşılaşmamız kaçınılmazdır.
Biz Rabbimizin ayetlerinden ve peygamberin hayatından mücadelenin tek yönlü olmadığını, çok yönlü olduğunu öğrendik. Çünkü iblis ve dostları bize sağdan, soldan, önümüzden ve arkamızdan her yerden çeşitli hileler ile saldırıyorlar. Yeri geldiğinde elimizle ve dilimizle her türlü meşru yol ile Rabbimizin rızasına uygun mücadele etmekten geri durmamalıyız. Bazen bir okul sırasında, bazen çalıştığımız iş yerinde, bazen bulunduğumuz cemiyet içerisinde, bazen aile içerisinde davet çalışmaları yaparak mücadele edeceğiz. Bazen muhacirlere ensarlık ederek misafirlerimize sahip çıkacağız. Bazen şehidlerin emanetlerine sahip çıkarak ailesini kimseye muhtaç etmeyerek mücadele edeceğiz. Cephede bizlerin yapamadığını yaparak sevdiklerini, malını, işini ve vatanını terk ederek binlerce km uzakta, bazen aç, bazen hasta, bazen kalbine anne, baba, eş, evlat aile sevgisi düşmesine rağmen gözünü kırpmadan mazlumlar için mücadele eden mücahidlerin ailesine sahip çıkacağız. Elindeki silahın mermisini sen vermediğin sürece atacak mermisi kalmadığında bunun hesabı bizden sorulacağını unutmamalıyız. Herkes zengin olmayabilir. Allah kimsenin verdiği rakamın çokluğuna bakmaz. Bütün birikimin 100 lira ise onu infak ettiğinde malının %1’i 100 milyara denk gelen bir zenginden daha çok ecir alabilirsin.
Allah azze ve celle bizlere malımızla, canımızla cihad etmemizi emrediyor. Kimimiz malı ile Allah’ın dinine yardım ederken, kimimiz de bedenen mücadele edeceğiz. Kimimizde mücadele edene engel olmayarak mücadeleye destek vereceğiz.
Çoğu zaman çok ince bir ayrıntıyı kaçırıyoruz. Allah azze ve celle herkese kendi rızası için yapabileceği işleri çıkarmıyor. Karşımıza böyle bir imkân çıktığında ise çoğu zaman kaçırıyoruz bu fırsatı. O zaman yapmamız gereken bu fırsatların çıkması için çalışmak, bu nimeti hak etmek ve bu fırsatları kaçırmamak.
Yüzbinlerce şehide sahip olan bir dinin mensubu olarak bizlere şehadet yolunda binlerce meşale oldu şehidlerimiz. Şehidler ne yaptılar da Allah azze ve celle onlara şehadet nimetini verdi? Nasıl yaşadılar da şehid olarak canlarını teslim ettiler. O zaman şehidlerin hayatlarına bakmalı, onların hayatlarını okumalı ve yakınları ile görüşmeliyiz. O zaman daha yakından şahid oluruz şahidliklerine…
Allah azze ve celle şöyle emrediyor bize:
“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. Onlardan kimi (Allah yolunda şehid edilmek suretiyle) adağını yerine getirdi, kimi de (şehid olmayı) beklemektedir. (ahidlerinde) hiçbir değişiklik yapmamışlardır. (Ahzab-23)
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi şu halkı zalim olan kentten çıkar. Bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver” diyen, zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz ?” (Nisa-75)
“İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler de Tağut (azıtkan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa-76)
Allah azze ve celle bizlere kardeşlik hukuku ile kardeşlerimizin dertleri ile dertlenmeyi emrediyor. Kendi içimizde ve dünyanın dört bir yanında zulüm gören, ezilen, hor görülen kardeşlerimiz yardım edin diye yalvarırken bizim derdimizin olmaması mümkün değil. Ancak derdi olan, dert edinir ve mücadele eder. Bazen cemiyet olarak, bazen de fert olarak Allah azze ve cellenin emrettiği şekilde ve Peygamberin yaptığı şekilde mücadele edeceğiz. Biz ancak ve ancak mücadele ile sorumluyuz. Zafer ve şehadet ise ancak Rabbimizin muradı ile olur. Biz sadece mücadele edip etmediğimizin hesabını vereceğiz.
Şehidlerin olmazsa olmaz nişanıdır; Pazartesi-Perşembe oruçları. Şehidler buna çok dikkat ederlerdi. Oruç tuttuğumuz sürece şehadet aklımızdan çıkmaz. Bize bu oruçları ne için tuttuğumuzu hatırlatır sürekli. Gece namazları vardı şehidlerin. Herkesin yattığı vakitte kalkıp, karanlıklar içinde Rabbimiz ile baş başa, sevdiğimiz ile baş başa olmanın verdiği mutluluğu diğer nafile namazlarda alamazdık. Çünkü gece namazlarında secdede mazlumlar için yeteri kadar mücadele edemediğinden dolayı şehadet arzusu ile dökülen gözyaşlarıvardı şehidlerin. Sabah çalıştığı işe giderken yolda gördüğü insanlara üzülürdü şehidler. İnsanların düştüğü bataklıkta onlara ulaşamıyor olmak kahrederdi şehidi. Saatlerce çalışıp gününün 3/2’sini sadece geçim için ayırdığına da üzülürdü şehid. İslami çalışmalara vakit ayıramadığı için üzülürdü şehid. Bir davası vardı onun, çünkü o bir dava adamıydı.
Akşam haberlerinde zalimlerin zulmü altında olan kardeşlerinin gözyaşı aktıkça duramazdı yerinde şehid. Çekilirdi kuytu bir köşeye ve gözyaşları akıtırdı. Ama kadınlar gibi değildi ağlaması. Bir şeyler yapmasına vesile olan gözyaşlarıydı bu gözyaşı damlaları. Her bir damla bir mermi olacaktı zalimin üstüne. Bombalarla parçalanan çocukları gördükçe kendi çocukları gelirdi aklına. Onlara sarılmaktan korkardı aklına geldikçe. Cansız çocuk bedenleri gelirdi aklına ve sarılamazdı çocuklarına. Kendi çocuklarından ayırmazdı kardeşlerinin çocuklarını.
Kardeşinin acısını yüreğinde hisseder ve aynı acılarla karşılaşmamak için ailesini, eşini ve çocuklarını ümmetin amaçsız bir mensubu gibi değil bir fedaisi gibi yetiştirmek için uğraşırdı şehid. Bir iş yapılacağı zaman bakmazdı sağına soluna kim yapacak diye. Kimse görevi almadan atılırdı öne “ben yaparım” diye. Kaçırmak istemezdi önüne çıkan fırsatları. Çünkü mücadele ettikçe şehadete adım adım yaklaştığını hissediyordu. Lezzet veriyordu mücadele etmek ve Rabbi için yorulmak. Daha çok çalışıyordu şehid, daha fazla infak edebilmek için. Onun çok çalışması dünyalık için değildi. Soğuktan üşüyen kardeşlerine bir battaniye, zalime atacak mermisi kalmayan kardeşinin silahına bir mermi, ümmete emanet olan yetimlere bir ayakkabı alabilmek içindi bütün uğraşması. Mücadele etmenin kolay olmadığını öğrenmişti şehidlerden. Yasirlerin, Sümeyyelerin, Hamzaların, Hüseyinlerin makamı ile aynı yerde olmak kolay değildi. Çok çalışması gerektiğini biliyordu. Kimi zaman ailesi, kimi zaman patronu, kimi zaman öğretmeni, kimi zamanda hoca bildikleri engel olacaktı ona. Bazen hastalanacak, bazen parasız kalacak, bazen de eziyet görecekti. Ama pes etmek yoktu bu yolda. İblis söylemişti Rabbinin dosdoğru yolunda onun karşısında olacağını. İblis’in hileleri ile karşılaştıkça doğru yolda olduğunu hatırlıyor ve mücadele azmi artıyordu şehidin.
Mücadele ederken bazen işinden, bazen okulundan, bazen ailesinden kovuluyordu şehid. Hayatı boyunca çok badireler atlatıyor ama vazgeçmiyordu mücadeleden. Şu kısa dünya hayatı ona lezzet vermiyordu. Biliyordu gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu. Zalimlerin o kadar çok hilesi ile karşılaşmıştı ki edindiği tecrübeler için çok bedel ödemişti şehid yaşarken daha. Elbette ödediği bedellerin karşılığını sadece Rabbinden bekliyordu. Hiç bir zaman ümidini yitirmeden mükâfatını bekledi şehid.
Şehid olmak için sadece savaş bölgesinde olmadan da şehadete kavuşacağını biliyordu şehid. Öyle ki şehadet yetimler için çalışırken bir uçak kazasında, Gençleri bataklıktan kurtarmak için koştururken Fatih caminin bahçesinde, Diyarbakır’ın hain dolu sokaklarında ihtiyaç sahiplerine yardım ederken, Mavi Marmara’da kardeşlerine ulaşmak için bulabiliyordu onu. Fakat mücadele etmeden gelmiyordu şehadet. Adım atmak gerekiyordu. Kalkıp yürümesi gerekiyordu. Bazen düşecek olsa bile, bu yolun zor olduğunu ve yürümesinin gerektiğini biliyordu. Fakat her zaman şehadete kavuşamamanın hüznü vardı yüzlerinde. Bunu görmek için şehidlerin resimlerine bakmak yeterliydi. Firdevs cenneti ile buluşma isteği onları her zaman dinç tutsa da şehadete ulaşamamanın hüznü vardı yüzlerinde. Bunun içinde gece gündüz çalışmak gerekiyordu.
Peygamberimiz: “Bir mücahidin öldürdüğü kâfir ile ahirette aynı yerde bulunması Allah’ın hoşuna gitmez.” Buyuran peygamberimizin bu müjdesine nail olmak için cephe hattında olmanın önemini ve mükâfatını öğrenmiş oluyoruz.
Birçok mücadele etme yöntemi olmasına rağmen kıt’al’in bütün mücadele yöntemleri arasında en zor olanı ve en çok bedel ödeyeceği yöntem olduğunu biliyordu. Ama şehadete en yakın olanın da kıt’al olduğunu biliyordu.
Kıt’al neydi peki?
Kıt’al dert sahibi olmaktır. Kıt’al derdin çözümü için oturduğun yerden kalkıp hareket etmektir. Kıt’al sevdiklerini arkada bırakarak hicret etmekti. Kıt’al bazen bir mermi atamadan yolda şehid olmaktı, bazen de onlarca yıl zindanda kalıp işkence görmekti.
İnsanlar için Allah yolunda canını ortaya koyarak kardeşlerinin yardımına binlerce km gitmek kolay bir amel gibi gözüküyor olabilir. Fakat Allah katında amellerin en faziletlisidir cihad etmek. Kıt’al bütün sulh yolları tükendiğinde yapacak bir şey kalmayınca kan dökmekti. Müslümanlar çok da meraklı değildir bataklığa düşmüş olmasına rağmen, kendisini öldürmeye yeltenen birini öldürmeye. Biz de isterdik ki tövbe etsin ve kardeşimiz olsun. Ama azgınlığı ve İblis’in yolundan gidip Allah azze ve celle’nin dinine savaş açıp zulmetmeye devam etmesi bizi buna mecbur ediyor.
Uçakların mevzileri bombalaması, havan mermileri yanına düşmesi, tüfek mermilerinin kardeşini şehid etmesi, açlık, soğuk, uzun süren savaş, ölümle her an burun buruna olmak, atacak mermi bulamamak, sevdiklerinin özlemi hiç de kolay değildi. Bulunduğumuz yerden mücahidleri eleştirmek ve akıl vermek çok kolay gelebilir bizlere. O kadar çok tecrübe edindi ki ümmet, mücadele ederken artık akıl verenden çok elimizden tutacak ve bizimle yürüyecek kardeşlerimize ihtiyacımız var. İşte Suriye yanı başımızda ve binlerce şehidi, gazisi ile yakından şahid oluyoruz.
Suriye’de yemek yerken kaldığımız evin yanına bomba düştüğü zaman anlamıştım kıt’al’in ne kadar zor olduğunu. Ben ölüme bu kadar yaklaşmanın tedirginliğini yaşarken Suriyeli mücahidler soğukkanlılıkla ellerinde silahları ile dışarı çıkmışlardı. Ben atılan havan toplarından sabaha kadar uyuyamazken onlar rahatlıkla uykuya dalmışlardı. Yıllarca özlemini çektiğimiz cihad’ın lezzetini mücahidler ile birlikte kalarak hissediyor olmak benim mücadele azmimi daha da artırmıştı.
O gece bir karar vermiştim bende. “Herkes elinden gelenin en iyisi yaparak mücadele etmelidir.”
Çalışan esnaf ve işçiler yeri geldiğinde mallarıyla, yeri geldiğinde bedeni ile mücadele etmeliydi, öğrenciler okul sıralarında arkadaşlarını davet etmeliydi bu dine, kadınlarımız kendilerini yetiştirerek, evlatlarını İslam’a hizmet edecek şekilde yetiştirerek ve kocasına destek çıkarak mücadele edecekti. Meclislerde imkân buldukça hocalar çiçek, böcek yerine mücadele etmeyi anlatarak bu mücadeleye destek vermelidir. Elinde kalemi olan kalemini bir kılıç gibi hiç elinden düşürmeden kullanmalıdır. Kamerası ile çekim yapan bir gazeteci kör olmamalıdır olaylara. Ümmetin gören gözü olmalıdır. Bazen bir esnafa yapılan mücadeleyi anlatarak destek vermesine vesile olursun. Kısacası herkes bulunduğu yerden mücadele etmeli ve ettirmelidir. Mücadele ruhu dinç tutuldukça şehidin yaşantısı gibi bir yaşantı yaşamış oluruz.
Takvalı, ağırbaşlı, tevazu sahibi, dertli, sabırlı, mücadele etmekten bıkmayan bir yapısı vardır şehid adayının. Biz şehid gibi yaşamaya devam edersek Rabbimizin mükâfatı şehadet kaçınılmazdır.
Şehid adaylarının dikkat etmesi gereken bazı konuları aklımızdan çıkarmamalıyız. Şehadet isteği her müminin kalbinin en derin yerinde olmasına rağmen bu mükâfata ulaşabilmek için Rabbimizin huzuruna heybemiz dolu gitmeliyiz. Ben şehid olacağım diyerek tedbiri elden bırakmadan mücadeleye devam etmeliyiz. Bir Müslümanın kanı binlerce zalimin kanından daha değerlidir. Biz mazlumlara yapılan zulmü durdurmak için yola çıktıysak önceliğimiz zulmün durdurulması olmalıdır. Şehadet ise ancak ve ancak bu salih amellerin bir mükâfatıdır. Eğer bir Müslüman şehid oluyorsa şehadeti arkada kalanlara bir meşale bir yol olmalıdır, zalimlere çok ciddi zaiyat vermiş olmalıdır. Şehadeti, yeniden yeşermek için bekleyen tohumların filizlenmesi için bir su vazifesi olarak görmelidir. Şehid öyle bir düşünceye sahiptir ki şehid olmak için “Rabbim beni öyle bir şehid etki bedenim paramparça olsun ve kardeşlerime yük olmasın.” diye dua ederek samimiyetini bizlere öğretmiştir.
Allah azze ve celle bizleri dünya sürgününden kurtarıp dert edinmeyi ve derman bulmak için mücadele etmeyi nasip etsin. Âmin.