
Konuya girmeden evvel, hadis denilince muhaddislerin ne kast ettiğine bir bakalım. Seyyid Şerif Curcani (rh.a.) “et-Tarifat”ta şunları kaydetmektedir:
“Hadis ve Sünnet: Hadis “tahdis” masdarından bir isimdir. Haber vermek anlamındadır. Istılah olarak: Rasulullah (s.a.s.)’a nisbet edilen söz veya fiile veya takrire hadis denilir.
Sünnet de, lügat bakımından; yol, hal ve gidiş demektir. Istılah olarak: Rasulullah (s.a.s.)’ın günlük yaşayışında takib ettiği yol anlamında kullanılmıştır.
Hadis’in, Rasulullah (s.a.s.)’ın, hem kavlini, hem de fiilini ihtiva eden genel anlamına karşılık, Sünnet’in sadece Fiilleri ifade eden özel bir anlamı vardır.
Şu da var ki, sonraki muhaddisler, Hadis ve Sünnetin, biri diğerinin yerine kullanılan iki kelime olduğunu kabul etmişleridir.”1
Seyyid Şerif Curcani (rh.a.) de belirttiği gibi Hadis Rasulullah (s.a.s.)’den bize gelen söz,fiil ve Rasulullah’ın bir olayı susarak kabulünden meydana gelen her şeye hadis diyoruz.
Bir sözün Rasulullah (s.a.s.)’a aid olup olmadığı noktasın da bir takım kriterleri Rasulullah (s.a.s.) daha hayatta iken kendisi ortaya koymuştur. Bize mütevatir olarak gelen şu hadis bunun kanıtıdır. Hadis şöyledir:
“... Rib’î İbn Hıraş’tan ben Ali’den işittim şöyle diyordu:
Nebi (s.a.s.) dedi ki:
-Benim üzerime (ağzımdan) yalan söylemeyin. Şüphesiz kim benim üzerime(ağzımdan) yalan söylerse ateşe(cehenneme)girsin!”2
Bu hadisten dolayıdır ki, sahabenin bir çoğu Rasulullah (s.a.s.)’dan duymuş oldukları hadisleri nakletmekten bile çekindiler. Hatta Abdullah İbni Mesud’un mevkuf hadisleri incelendiğinde mutlaka bir merfu hadise denk geldiğini görürsünüz. Bu hadiste Rasulullah (s.a.s.)’ın her Müslüman’a yüklediği sorumluluğun farkında olarak hadisleri nakletmeye çalışıyor O’nun (s.a.s.) ağzından çıkmayan bir şeyi ona nisbet etmekten olabildiğine kaçınıyorlardı.
Rasulullah (s.a.s.) kendisinden bir söz nakletmenin hükmünü böyle ümmetine öğretip, O’nun adına yalanın doğuracağı hükmü de belirttikten sonra ashabına şu emri vermiştir:
“Bize İsmet İbnu'1-Fadl haber verip (dedi ki) bize Haremi b. Umâre, Şu'be'den, (o) Amr b. Süleyman'dan, (o) Abdurrahman b. Ebân b. Osman'dan, (o da) babasından (naklen) rivayet etti (ki Ebân) şöyle dedi: (Bir gün) Zeyd b. Sabit, gün ortasında Mervân İbnu'l-Hakem'in yanından çıktı. (Ebân) dedi ki, ben de (kendi kendime)
‘Bu saatte Mervân'ın yanından çıktığına göre muhakkak kendisine bir şey sormuştur.’ dedim ve gelip (bunu ona) sordum.
Evet, dedi, bana Resûlullah'dan -sallallahu aleyhi ve sellem-, buyurmuş olduğunu işittiğim bir hadis sordu, (o da şu hadistir): Allah, bizden bir hadis işitip de onu ezberleyen, (muhafaza eden), sonra da onu kendisinden daha iyi ezberleyip muhafaza edecek olana nakleden kişinin yüzünü ağartsın. Zira nice bilgi taşıyıcısı vardır ki iyi anlayışlı (fakih) değildir. Bilgiyi, kendisinden daha iyi anlayışlı olana taşıyan niceleri de vardır!”3
Bu hadisin başka tariklerin de, hadisi duyduğu gibi nakledenin Allah yüzünü ağartsın lafızları da vardır. Hadisten anlaşıldığı üzere Rasulullah (s.a.s.) ümmetine kendi sözlerini aktarma görevini yüklemekle birlikte dünyada ve ahirette yüzün ağarması içinde duyduğu gibi nakletme şartını koymuştur. İşin esasını bu iki hadis oluşturur. Bundan sonra Allah’tan korkan sahabenin hepsi Rasulullah (s.a.s.)’dan duyduklarını tam ezberlediklerinden emin olduktan sonra nakletmeleridir. Sahabenin istisna olmaksızın hepsi adil kabul edilmiştir. Ondan dolayı onların din konusunda gerek Allah’ın adına gerekse Rasulu (s.a.s.)’nun adına yalan söylemeleri mümkün değildir. Lakin onlardan sonra gelen insanlardan bazıları bu hassasiyeti onların gösterdiği ölçütte ortaya koyamadıklarından merhamet olunmuş bu ümmet Allah’ın izni ile “ilimde isnad” ölçüsünü ortaya koymuştur. Hatta Ehl-i Sünnet ulemasının nezdinde isnad dinden sayılmıştır. İmam Muslim (rh.a.) Sahihin Mukaddime bölümünde şunu nakleder:
“… Hişam’dan oda Muhammed b. Sirin’den naklen rivayet etti: Muhammed (İbni Sirin) dedi ki:
Şüphesiz ki bu ilim dindir. Öyle ise dininizi kimden aldığınıza dikkat edin!”4
İsnadın neden önemli olduğunu ise İmam Muslim Abdullah İbni Mübarekten şöyle nakletmiştir:
“... Abdan b. Osman’ı şunu söylerken işittim: Abdullah b. Mubarek’i:
“İsnad dindendir. Eğer isnad olmasa idi muhakkak her isteyen istediğini söylerdi; derken işittim”5
Büyük muhaddis ve fakih ulemamızın ortaya koyduğu bu isnad ilimi olmasa herkes bunu Rasulullah (s.a.s.) söyledi diye bilirdi. Onun içindir ki isnad, Rasulullah (s.a.s.)’dan bir söz işittiğini söyleyen kişilerin araştırılması ilmidir, diyebiliriz. Ve bu kişilerin de birbirlerini sağken görmek veya görebilme ihtimali olan bir zaman içinde birbirlerinden naklettikleri zaman muteberdir. Yani isnad olmaksızın kişinin Rasulullah (s.a.s.)’ı rüyasında görmesiyle bu sözlerin Rasulullah (s.a.s.) nisbeti olmadığı gibi sıhhati de böyle belirlenmez. Çünkü ölçü isnad olarak konulmuştur. İsnad incelemesi sonucu eğer hadisi nakledenler Müslüman, sika ve zabt ehli kişiler ise onların getirdiği haber doğru bir haber olarak kabul edilir ve onunla inanç ve fıkıh belirlenir. Eğer durum bunun tersine ise zaten haber doğruluğunu yitirmiş bir durumda olduğu için ancak yalancı ve ya hafızası kuvvetli olmadığından o duruma düşmüş gibi görünen şahısların tanıtılması amacıyla Hadis ilmi arasında yer alan Cerh ve Tadil kitaplarında bu kişiler ve sözleri yer alır.
Bundan dolayıdır ki Rasulullah (s.a.s.)’a aid olduğu söylenen her söz öncelikle isnad süzgecinden geçirilir. Eğer bunda sınıfta kalırsa zaten ileri gitmeden uydurma damgasını yer ve hadislerin Rasulullah (s.a.s.)’a aid olmadığı ve naklinin uydurma olduğunu belirtmek şartıyla yine bilgilendirmek amacıyla ve o haberlerden sakınmak amacıyla nakli caiz kabul edilmiştir. Ama hiçbir şeyde delil diye getirilemezler.
Bu temeli belirttikten sonra hadis ilmin de “Mevdu” denilen dilimize mevzu diye tercüme edilen uydurma haberin ne demek olduğunu ifade edelim. Abdulfettah Ebu Ğudde (rh.a.) kitabında şunu ifade etmiştir:
Lügatte: Vedaa'ş şey'e, yedauhû, ved'an uydurdu mânâsında kullanılır. Vedaa'r raculu'l hadis 'iftira edip yalan hadis uydurdu' mânâsındadır. Hadis mevzudur demek, uydurulmuştur, yalandır demektir. Raculün veddâ, "yalancı İftiracı" mânâsına gelir. Hadisçilerin ıstılahında mevzu hadis şudur: "Söz, fiil ve takrîr olarak Rasûlullah'tan (s.a.s.) südûr etmemiş fakat hatayla veya kasten veya da bilmeyerek veyahut da dini bozmak için ona izafe edilen hadistir." Keza Rasûlullah (s.a.s.)’dan sâdır olmadığı halde ona izafe edilen her şey mevzu hadistir. Bazıları tarifi kısa tutarak "Kasten veya hatayla olsun fark etmez, Rasûlullah (sas) adına yalan söylenen hadislerdir" diye tarif etmişlerdir.6
Abdulfettah ebu Ğudde Rasulullah (s.a.s.) aid olmayan bu sözlerin “hadis” diye tarif edilmesini de şöyle açıklamaktadır:
“Mevzu sözün hadis diye isimlendirilmesinde bir sakınca yoktur. Hafız es-Sehâvî'nin el-Makâsıdu'l Hasene fî Beyâni Kesîrin mine'l Ehâdîsi'd Dâire ale'l Elsine kitabının başında dediği gibi lügat mânâsı yönüyle o da hadistir (sözdür). Aynı zamanda uyduranın iddiasına göre araştırıp halini ortaya koymadan önce, zahiren her ne kadar ıstılâhen hadis olmasa da, hadistir. Yalan sözün hadis diye isimlendirilmesine İmam Müslim'in mukaddimesinde zikrettiği şu rivayet de şahîdlik etmektedir: Semure bin Cundeb ile el-Muğîre bin Şu'be'den (r.a.); Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Yalan olduğunu görerek (yani bilerek veya yalan olduğunu zannederek) benden bir hadis rivayet eden, iki yalancıdan biridir."Yani, bu hadisi rivayet eden kimse, yalanı ortaya atana yalanında ortak olur ve günahıyla cezasına o da katılır. Görüldüğü gibi, Rasûlullah (s.a.s.) bu hadislerinde yalan sözü hadis dîye isimlendirmiştir. Mevzu hadis bazan uyduranın kendinden uydurup Rasûlullah'a (s.a.s.) izafe etmesi şeklinde de olur. Mevzu hadislerin çoğunluğu böyledir. Bazan da uyduran kimse sahabe ve tabiînden selef~i sâlihînin veya bazı düşünürlerin sözlerini veya İsrâilî bazı haberleri vb. şeyleri alır ve bunu Rasûlullah'a (s.a.s.) nisbet eder. Uyduran kişi bazen de senedi zayıf bir hadis alır ve revaç kazandırıp kabul edilmesi için buna sahih bir sened ekler. Bazen de kişi sahabe ve başkalarının bazı doğru sözlerini hatayla veya yanılarak Rasûlullah'a(sas) izafe eder. Buna da mevzu hadis denir.7
Allah hepsinden razı olsun. Muhaddisler hadislerin sahihini, hasenini ve zayıfını derlerken birde Hadis diye uydurulmuş bir takım sözleri de gündemlerine almış bu sözlerin isnad ve metin olarak Rasulullah (s.a.s.)’a gerçekten ulaştırılıp ulaştırılmadığını araştırmaya ve ayıklamaya başlamışlardır. Asıl itibariyle isnad olmaması veya isnadın ravilerinin terk edilen kişilerden oluşması hadisi uydurma saymak için en genel yol ise de bazı hadis uyduranlar Sika ravilerden (doğru haber rivayet eden kişilerden) oluşan bir senedin altına uydurulmuş bir parça ve ek yapa bildiklerinden sahih gibi görünen metinlerin diğer kaynaklarla karşılaştırılmasını alimlerimiz yapmışlardır. Bu amaçla hadis edebiyatının alt başlıkları altında “Mevduat” kitablarını oluşturmuşlardır.
Bu kitabların bir kaçını zikredelim:
el-Makdisi(rha)(ö:507/1113) “Tezkiratu’l-Mevduat” ,el-Curkani (ö. 543/1148) “el-Ebatil ve’l-Menakir ve’s-Sıhah ve’l-Meşahir “ ,İbu’l-Cevzi(ö.597/1200) “Kitabu’l-Mevduat mine’l-Ehadisi Merfuat” ,el-Mavsili (ö.622/1225) “el-Muğni ani’l-Hıfzı ve’l-Kitab bi kavlihim lem yasıhha şey’un fi Haze’l-Bab “,es-Sağani(ö.650/1252) “Risale fi’l-Ehadisi’l-Mevdua” ,İbni Teymiyye (ö.728/1328) Risale fi Ehadisi’l-Mevdua”,İbni Kayyim(ö.751/1350)”el-Menaru’l-MUnif fi’s-Sahih ve’d-Daif”, el-Firuzabadi (ö.817/1415) Hatimetu Sifr’s-Sa’ade” es-Sahavi(ö.902/1524) “El-Makasıdu’l-Hasenet”, es-Suyuti (ö.911/1533) “el-Le’ali’l-Masnu’a fi’l-Ehadisi’l-Mevdua”,İbni Arrak(ö.963/1556) “Tenzihu’ş-Şeri’atil-Merfu’a ani’l-ahbari’ş-Şeni’ati’l-Mevdua.” Fettani(ö.986/1578)”Tezkiratu’l-mevduat fi’l Ehadis’l-Merfuat” Ali el-Kari (ö.1014/1605) “Esraru’l-Merfuat fi’l-Ahbari’l-Mevduat ve el-Mesnu’ fi Marifeti’l-Mevdu’” el-Acluni (ö.1162/1784) “Keşfu’l-Hafa’e….” Eş-Şevkani(ö.1250)1832) el-Fevaidu’l-Mecmu’a fi’l-Ehadisi’l-Mevdua” el-Leknevi(ö.1304/18886) “el-Asar’ul-Merfu’a fi’l-Ahbari’l-Mevdua’ “,el-Kavukci(ö.1305/1888) el-Lu’lu’ul-Marsu fi ma kile La asle lehu ev bi Aslihi Mevdu’”, Muhammed b. Derviş b. Muhammed el-Hut(ö.1277/1899)” Esna’l-Metalib”, Muhammed el-Beşir Zafir el-Ezheri(ö.1325/1907) “Tanziru’l-Muslimin minel-ehadisi’l-Mevdua ala Seyyidi’l-murselin. “Elbani (ö.1377/1999) “Silsiletu’l-Ahadisu’d-Daifat ve’l-Mevduat “ ve enson olarakta Dr.İbrahim Taha el-Kaysi ve Dr. Hamdi Muhammed Mudar’ın hazırladıkları Mevsuatu’l-Ahadis ve’l-Asar ed-Daifat ve’l-Mevduat” kitablarını saya biliriz. Bu son saydığımız eser 77 kaynak taranarak hazırlanmış bir ansiklopedidir.
Bu eserleri gözden geçiren Müslümanların göreceği husus şudur. Senedinde kezzab=yalancı bir ravinin bulunduğu hadislerin terk edildiğini görecektir. Mesela Makdisi (rh.a.), “Tezkiretü'l-Mevduat” eserinde böyle bir yol işlemiş ve kısaca senedden dolayı hadis diye anılan şeyin uydurma olduğunu ortaya koymuştur. Hafız el-Curkani (rh.a.) kitabında olan mevzu hadisleri ifade de bu yöntemi kullanmış ve munker,batıl ifadelerini kullanmıştır. İbni Cevzi (rh.a). de mevduaatın da uydurma olan rivayeti senediyle zikrettikten sonra, “bu sahih değildir” ifadesini kullanmaktadır. Bu da uydurma olduğuna dair, onun kullandığı terminolojidir. Geri kalan kitablarda da terminoloji aynıdır. Fakat Sağani (rh.a.)’den sonra hadislerin batıl veya mevdu olduğu ifade edildikten sonra bir de “manası sahihtir” ibaresi kullanılmaktadır. Yani hicri 600 yıllarda yaşayan bu âlimimiz farklı bir bakış açısı getirmiştir. Ondan sonra bu tabiri en çok kitabında zikreden Aliyu’l-Kari (rh.a.)’dir. Onun evvelinde bulunan es-Sahavi (rh.a.) de yer yer bu tabiri kullanmakta ise de Aliyyu’l-Kari (rh.a.) kadar kullanmamaktadır. Acluni (rh.a.)’de Aliyyu’l-Kari (rh.a.) aktarma ile bu ifadelere katıldığını göstermektedir. Aliyyu’l-Kari (rh.a.) Esrarur Merfuası, bilinen adıyla Mevduatu’l-Kubrası baz alındığında oradaki bir hadisin değerlendirmesinde İmam İbn Hacer Askalani (rh.a.)’de bu tabiri bir seferliğine kullandığı görülür. Mevzuatu’l-Kubra’da şunlar geçmektedir aktaralı:
“Ehline bir danik vermek yetmiş senelik ibadetten hayırlıdır.”
Bu uydurma hadisin altına Aliyyu’l-Kari (rh.a.) şunları kaydetmiştir:
“İbni Hacer dedi ki: Cümle yapısı olarak aslını bilmiyorum ancak o mana cihetinden sahihtir. Çünkü ehline hakkının verilmesi farzdır. O da yetmiş senelik nafile ibadetten efdaldir.8
İbn Hacer Askalani (rh.a.) söylediği uydurma hadislerin mantığa ve akla uygun olacak yönlerinin olmasıdır. Ama bu o nakledilen şeylerin uydurma olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Lakin Ondan sonra ki zamanlar içinde onun öğrencisi olan Sahavi (rh.a.)’de bu tabiri bazı hadisler için kullanmıştır. Ancak Onun öğrencisi olan Menafi(rha) onun bazı hadislerinin manası sahihtir sözüne itiraz etmiştir. Aliyyu’l-Kari (rh.a.) hadisin manasını sahihlemek için bir çok aklı önergelere getirmiştir.Şimdi söz konusu hadisi ve alimlerimizin görüşlerini nakledelim:
“Vatan sevgisi imandandır.”
Zerkeşi dedi ki: Vakıf olamadım.
Es-Seyyid Muuniddin es-Safavi dedi ki: Sabit değildir. Ve denildi ki: O,seleften bazılarının sözüdür.
Es-Sehavi dedi ki: Vakıf olamadım, Manası sahihtir.
Menafi dedi ki: Manasının sıhhatine dair olan iddia acayiptir. Vatan sevgisi ile iman arasında bir birliktelik yoktur. O reddedilir.
Menafi (rh.a.) yaptığı olay bize şunu göstermektedir ki: Mevzu hadislerin manasının sahihleşmesine dair sözlerin aklı yanından dolayı itiraz edilebilecek bir yanının olduğudur. Menafi (rh.a.) bunun imanla alakasının olmadığını söyledi. Ama Aliyyu’l-Kari (rh.a.) ise onun manasının sahihliğine dair bir çok açıklamalar getirmiştir. Son tarafını aktaralım, O diyor ki:
“… Sonra hadisin manasında zahir olan-eğer yapısı sahih ise- Vatan’dan kastın cennet olma ihtimali vardır. Çünkü O enbiyanın ilki olan Âdem (a.s.) meskenidir. O konuda ki itilaf onun orada yaratıldığı veya kâmilleşip tamamlandıktan sonra oraya girdiği ile alakalıdır. Veya ondan murad Mekke’dir. Çünkü şehirlerin anası ve âlemin kıblesidir. Veya sofilerin yolu üzere Allah Teâlâ’ya dönmektir. Çünkü o başlangıç ve dönülecek yerdir. Tıpkı Allah Teâlâ’nın kavlinin ona işaret ettiği gibi: “Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.” Veya vatan bildiğimiz şeydir. Lakin bir şart ile onun sevgisinin sebebi akraba bağları ve o beldenin fukara ve yetimlerine olan iyilik olabilir. Sonra tahkik (araştırma) onun mutlak olarak özel bir alameti olacak bir şey olmadığıdır. Bilakis galib olarak yeterli geldiğidir.
Hadiste göreceğinize dikkat edin:
“Husnu’l-Ahd (ahde güzel bağlılık) imandandır. “Arabları sevmek imandandır.” İkisiyle beraber bulunan içinde Ehli Küfranın olmasıdır. Başarı Allah’tandır.”9
Aliyyu’l-Kaari (rh.a.) kendini boşuna yormuş Çünkü neticede getirmiş olduğu şeylerin akli ihitimalleri konuşulsa ozaman söyledikleri doğrudur. Lakin bu kadar çabayı aslı olmayan bir hadis için yapmak şaşılacak bir şey!..
Hulasa söylenecek söz sonuçta şudur: Bu hadisler uydurmadır. Ve hadis ıstılahına baktığımızda manası sahihtir tabirinin hiçbir şekilde hüküm belirtmediğini görürüz. Asıl bizim vurgulamak istediğimiz şey büyük âlimlerin bu akli istidlallerini sanki o uydurma hadis sahihmiş gibi anlayan kişilerin anlayışlarının yanlışlığını ortaya koymaktır. Çünkü bu topraklarda insanlara ekran karşısında din anlatan bazı zevatın insanlar anlamadığından dolayı. Olsun canın mevzuda olsa hadistir…” dediğine şahid olunca, âlimi böyle olan bir memleketin cahillerini hiç sormamak lazım gelir…
İlginç bir yön daha zikredelim ki Aliyyu’l-Kari(rh.a.), Muvzuatu’s-Suğra denilen uydurma hadisleri topladığı eserinde bir çok yer de böyle akli istidlaller getirmeden gelen şeyin hükmünü alimlerden nakille belirtmekle yetinmiştir. Mevzuatu’l- Kubra’yı mı önce yazmış yoksa Mevzuatu’s-Suğrayı mı? Bu konu da Abdulfettah Ebu Ğudde (rh.a.) kanaatı önce Mevzuatu’l-Kubrayı telif ettiğidir.10
Ebu Ğudde (rh.a.) kanaati bizim için çok önemli olmakla birlikte bir şeyi belirtmeden geçemeyeceğiz.O da önceki ulemanın özelliği ilmi eserlerde önce ayrıntılı bir çalışma yaptıktan sonra onun özetini ortaya koymak şeklinde şekillenmiştir. Bu ihtimalden dolayı Masnu’nun sonra yazıla bileceğini düşünmekteyiz. Yine de en doğrusunu Allah bilir.
Aliyyu’l-Kari (rh.a.) “el Mesnu’a”da çok güzel bir ölçü ortaya koyar onu aktaralım:
“Hadis: Ramazan ayının son Cuma günü farz namazlardan birini kılan kimseye bu namazı, yetmiş yıla kadar ömründen geçirdiği her namaz için kefaret olur. Kesinlikle batıldır. Zira bu söz, ibadetlerden her hangi birinin, yılarca ihmal edilen bir namaz yerine geçmesi mümkün değildir.” şeklindeki icmaa’ aykırıdır. Ayrıca Nihaye’yi ve Hidaye’yi şerh eden diğer âlimlerin-hadis-nakline itibar edilmez. Çünkü bunlar muhaddis değildirler. Hadisi, hadisleri senedleriyle tahric eden imamlardan birine isnad etmiş de değildirler.”11
Aliyyu’l-Kari (rh.a.) belirttiği ölçü esastır. Yani bir şeyin aslı hadislerde senediyle bulunuyorsa velevki zayıf olsun; hadis olarak ifade edilir. Eğer sened yoksa ona hadis demek yanlıştır.
Ölçü bu olduğuna göre buradan hareketle uydurma hadislerin toplandığı kitaplarda ki manası sahihtir ifadesi o uydurma hadisin sahih olduğunu değil belki de kitabı derleyen âlimin bilgisi ölçüsünde sahih, hasen veya zayıf bir hadiste ifade edilen bir anlamı anımsattığından manası sahihtir denilmiştir. Ancak şu akıldan çıkarılmamalıdır ki hadis uyduranlar zaten sahih hadislerde ki metinlerden veya Kur’an ayetlerinin lafızlarının zahirlerinden esinlenerek bazı hadisler imal etmişlerdir. Yani asıl itibariyle uydurma hadisleri üretenlerin bazılarının çalışma kaynakları sahih gördükleri veya diğer hükümdeki hadislere benzer hadisler üretip bundan dolayı insanları ibadete Kur’an okumaya vb. ibadetlere yöneltmektir. İşte tam burada eğer biz “manası sahihtir” dersek sanki hadis usulü ilminde ki kaideler bir tarafa bırakılıp; eğer manası sahihse o zaman bu hadiste sahihtir, onucuna götürmektedir. Tabii ki işi bilmeyenler tarafından…
Sonuç olarak tekrar hatırlatmak gerekirse bir hadisin(sözün) Rasulullah (s.a.s.)’a aidiyeti ona ulaştırılan sahih, hasen veya zayıf bir senedle sabit olur. Hükümde genellikle senedle verilir. Eğer hadis imal edenler uydurma bir hadise sahih ravilerden bir sened uydurmuşlarsa o zaman metne bakılıp metin eleştirisi yapılır. Bu araştırmalarda senedi doğru olmayan ama manası doğru görüne hadisler manalarının doğru olduğuna bakılmaksızın uydurma hükmünü yerler. Manasının doğruluğu onu Rasulullah (s.a.s.) adına uydurulmuş bir söz olmaktan dışarı çıkarmaz. Rasulullah (s.a.s.) adına uydurulduğunu belirtmenin yanı onu tanıtıp o haberi rezil etmenin haricinde bir yerde kullanılmaz. Allah’a hamd olsun sahih hadisler zaten uydurmaların doğru manasına gerek bırakmayacak kadar çoktur. Uydurmanın doğru manasının araştırılmasındansa Sahih sünnetle uğraşılsa zaten kendi doğru olan bir haberin hiç şüphe götürmeyen sahih manasıyla amel edilmiş olunur. Bundan dolayı da sevab alırız inşa Allah dünyada da ahirette de yüzümüz ağarır.
(A) Seyyyi Şerif Curcani et-Tarifat/Arabça –Türkçr Terimler Sözlüğü (sf/92) çev: Arif Erkan Bahar y.
a) Buhari (1/262)K.İlm Bab: 39 Hdsno:47=hdsno:48 Zubeyr b Avvam(ra)dan şu lafızla: “Her kim benim ağzımdan yalan söylerse,cehennemdeki yerine hazırlansın.” Hdsno: 49 Şu lafızla: “-Enes(ra)’dan: Nebi (sas) dedi ki: “- Her kim bilerek benim üzerime yala söylerse cehennemdeki oturacağı yerine hazırlansın.” Hdsno: 50 şulafızla: “... Seleme İbnu’l-Ekva(ra) dan; Nebi (sas)’dan işittim şöyle diyordu: “- Benim söylemediklerimi her kim bana isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın.” Hdsno: 51 şu lafızla : “... Ebu Hureyre (ra)dan; Nebi (sas) şöyle buyurdu: “........ Bir de her kim benim ağzımdan bilerek yalan uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlansın.”
b) Muslim (1/16-25) Mukaddime bab: 2 Hdsno: 1 Ali
(ra) Hdsno: 2 Enes b Malik’(ra)’dan Hdsno:3 Ebu
Hureyre(ra)’den Hdsno: 4 Muğire(ra)’den şu lafızla: “....
Şüphesiz ki Benim üzerimden söylenen yalan başka
birinin üzerinden söylenen yalan gibi değildir. İmdi her
kim benim üzerinden yalan söylerse cehennemdeki ye
rine hazırlansın.
c) Ebu Davud(13/255)K.İlm Bab: 4 Hdsno: 3651 Ab
dullah B Zubeyr(ra) Babasından
d) Darimi(1/306-9) Mukaddime bab:25 Hdsno:237
Cabir(ra)’dan: “Kim Bile bile bana isnad ederek yalan
söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın.Hdsno:238 İbn
Abbas(ra)dan hdsno:239 Zubey b Avvam(ra)’dan
Hdsno:240 Yala b Murre(ra) dan Hdsno:241-2 Enes b
Malik(ra)’dan Hdsno: 243= Ebu Katade(ra)’dan şöyle
dedi: “Rasulullah(sas) minber üzerinde şöyle buyururken
işittim: “Ey İnsanlar! Sakın benden çok hadis rivayet et
meyin! Kim bana isnad ederek konuşursa sadece gerçeği
veya sadece doğruyu-söylesin. Kim de söylemediğim
şeyi bile bile bana isnad ederek iftira edip söylerse ce
hennemdeki yerine hazırlansın.”Hdsno:244 Enes (ra)’dan
e) Tirmizi (4/405-6) K.İlm Bab:8 Hdsno: 2796 Abdullah
b Mes’ud (ra)dan Hdsno: 2797 Ali(ra)’dan Hdsno: 2798
Enes b. Malik(ra)’dan
f) İbni Mace(1/53-57) Mukaddime Bab: 4 Hdsno: 30 Abdullah
b Mes’ud(ra) Hdsno:31 Ali (ra) Hdsno: 32 Enes (ra) Hdsno:33
Cabir (ra)’dan,Hdsno: 34 Ebu Hureyre(ra)’dan,Hdsno: 35 Ebu
Katade(ra9’dan,Hdsno: 36 Abdullah b Zubeyr(ra)’dan,Hdsno:
37 Ebu Said el Hudri(ra)dan
g) İmam Suyuti Mütevatir Hadisler(sh/25-6)Hdsno: 1
h) Bezzar Keşful Estar(1/112-1179K.İlm bab:-
Hdsno: 204 Ebi Malik Babasından,Hdsno: 205 -6 Osman
(ra)’dan,Hdsno: 207-8 Said b Zeyd(ra)dan Hdsno: 209 Şu
lafızla: “... Abdullah(dan (oda) Nebi (sas)’den: “-Kim
İnsanları saptırmak için kasten benim üzerine(Benim
ağzımda) yalan söylerse cehennemde oturacağı yere
hazırlansın.” Hdsno:210 Abdullah İbn Ömer(ra)’dan;
Nebi (sas) dedi ki: Oki Benim üzerime yalan
söyleyen kimseye ateşte bir ev yapılır. Hbdsno: 212
Enes(ra)’danHdsno:213 Halid b.Urfeteh Hdsno:214 Ebu
Hureyre(ra)’dan dediki: “Üç kişi cennetein kokusunu
alamaz: “ Babasının adından başka bir adla çağrılan,
Nebi üzerine yalan söyleyen adamınve gözlerini
(gördüğünü)yalanlayan adamın hdsno:215 İmaran
(ra)’dan Hdsno:216 Ebi Musa el-Ğafaki Hdsno: 217 Zeyd
b Erkam
i) Darekutni İlel(1/297) Hdsno:44 Ebu Bekires-Sıddık(ra)dan
j) Darekutni İlel(2/447) Hdsno:443 Ali (ra)’dan Bezzar(rha) 209
nolu hadisndeki gibidir.
k) Maksadu’l Aliye İmam Heysemi(1/62-65) K.İlm
Bab:36 Hdsno: 68 Duceyn b. Sabit el-yerbu ‘î’den
Hdsno:69 Ömer(ra)dan Hdsno:71-2 Osman b
Affan(ra)’dan Hdsno: 74 Talha b. Abdullah(ra)’dan Hdsno:
75 Said b. Zeyd(ra)dan Hdsno: 76 Halid b Urfutah
l) Musnedi İmam Şafii (4/69-71)K.Fadaili kureyş....
Bab:15 Hdsno:1808 Ebu Hureyre(ra)’dan Şu Lafızla:
“Nebi (sas)dedi ki: Kim söylemediğim şeyi üzerim(benim
ağzımdanmış gibi)söylerse cehennemdeki yerine
hazırlansın” Hdsno:1809:İbn Ömer(ra)’dan Neb i(sas)
dedi ki: “ Şüphesiz Benim üzerime yalan söyleyene
ateşte bir ev bina edilir.”Hdsno: 1810 Ebu Katade(ra)
den:”...Kim benim üzerime yalan söylerse cehennede
yanı üzerine yatacağı yere hazırlansın.”
m) Musnedi İshak B Ravuheyh(Sh/132-3) Hdsno:263 Ebu
Hureyre(ra)’dan
n) Musnedi Humeydi (2/293)Hdsno:1200 Ebu Hureyre(ra)’dan
o) Musnedi Şaşi(1/96) Hdsno: 33 Urve b Zubeyr
Zubeyr’den Mussnedi Şaşi(1/240-250)Hdsno:215 Said
b.Zeyd(ra)dan
p) Musnedi Ruyani(1/75-6)Hdsno:34Bureyde b Hasib
Musnedi Ruyani(1/138)Hdsno:146 İmran b Huseyn
Musnedi Ruyani(1/181) Hdsno: 236 Ukbe b.Amr(ra)’dan
q) İbni Hibban et-Takasim vel-Enva’(1/229-30) Hdsno:
193 Ukbe b Amr İbni Hibban et-Takasim ve’l-Enva’(2/41)
Hdsno: 897 Abdullah b Am r(r.a) 2dan dedi ki:
Rasulullah(sas)dedi ki: V eleki bir ayet dahi olsa benden
ulaştırın İsrail oğullarının sözlerinden söylemenizde
bir günah yoktur. Kim Benim üzerine kasden yalan
söylerse cehennemde oturacağı yere hazırlansın.”İbn
Hibban et-Takasim ve’l-Enva’(3/492) Hdsno:2811 Enes
b Malik(ra)’dan İbni Hibban et-Takasin Ve’l_Enva’(3/551)
Hdsno:2937 Ukbe İbn Amr(ra)’dan
r) Müsnedi İmam Azam(sh/63-659 Hdsno: 36 Hdsno:
37 Ebu Said’den Hdsno:38 Ebu Said el-Hudri’den Hdsno:
39-40 Enes B Malik(ra)’dan
s) Musnedi Şihab (1/324) Hdsno:366 Abdullah İbn Mesud
t)Ahmed b. Hanbel(3/39)Hdsno:11364 Ebu said el-
Hudri&Ahme b. Hanbel (1/405) Hdsno:3847 Ab dulah
b. Mes’ud& Ahmed b Hanbel (4/367) Hdsno:19480
Zeyd b Erkam& Ahmed b Hanbel(0/292)Hdsno:22868
Halid b. Urfutah&Ahmed b Hanbel(4/100) Hdsno:17040
Muaviye b. Ebu Sufyan&Ahmed b. Hanbel(4/155)
Hdsno:17567 Ukbe b Amr el-Cuheyni&Ahmed b.
Hanbel(4/47) Hdsno: 16620 Selem b. Ekva’&Ahmed
b. Hanbel (3/303) Hdsno:14305 Cabir Abdullah&Ahmed
b. Hanbel(2/468) Hdsno:10057 Ebu hureyre& Ahmed b
Hanbel (1/327) Hdsno:3025 Abdullah ibn Abbas&Ahmed
b Hanbel(1/130) Hdsno:1075 Ali(ra)
…(a)Darimi Musned (1/302-3) Mukaddime bab:24 hdsno: 235 &Musnedi Darimi(1/302-3)Mukaddime bab: 24: Hdsno:235 Tahkik Huseyin Selim Esed hadis için: İsnadı Sahih demiştir.&Heysemi Mevaridu’z-Zaman (1/86) K.İlim bab: - Hdsno: 72-3 İsnadının sahih olduğu belirtilmiştir.
Muslim (1/39) Mukaddime bab: 5 Hdsno:-
Muslim (1/42) Mukaddime Bab: 5 Hdsno: -
Abdulfettah Ebu Ğudde Mevzu Hadisler (sf/51) çev: Enbiya Yıldırım 2. Bsm.1997 ist İnsan y
Abdulfettah Ebu Ğudde Mevzu Hadisler (sf/52) çev: Enbiya Yıldırım 2. Bsm.1997 ist İnsan y
Esraru Merfua’ fi Ahbarur mevdua(sf/212) Tahkik: Muhammed Latif es-Sabbağ 2.bsm 1986/1406 Mektebetu’l-İslami Beyrut
Esraru Merfua’ fi Ahbarur mevdua(sf/189) Tahkik: Muhammed Latif es-Sabbağ 2.bsm 1986/1406 Mektebetu’l-İslami Beyrut
bknz. Uydurma olduğunda ittfak edilen hadisler (sf/23) çev: İbrahim Kutluay İnkılab y.&el-Mesnu! (sf/13)Muessetur’risale
Uydurma olduğunda ittifak edilen hadisler(sf/269) çev: İbrahim Kutlay İnkılab y.