
Giriş
İmam Mâlik, hem geride bıraktığı ilmî mirasla hem de yetiştirdiği talebeleriyle İslâm hukuku tarihinde önemli bir mevki elde etmiş ender şahsiyetlerden biridir. O, günümüzde İslâm dünyasının çeşitli ülkelerinde müntesibi bulunan ve dört büyük mezhepten biri kabul edilen Mâlikîlik mezhebinin kurucusudur. Hadis ve fıkıh ilminin ilk dönem kaynaklarından olan Muvatta’ vasıtasıyla İmam Mâlik, gerek fıkıh ilminin teşekkül etmesinde gerek sahih hadisin tespit edilip kayıt altına alınmasında önemli bir rol oynamıştır.
İmam Mâlik, Muvatta’ nüshaları kanalıyla ve talebelerinin telif ettiği eserler vasıtasıyla günümüze ulaşan görüşleriyle hem fıkıh hem de hadis metodolojisinin şekillenmesine öncü bir rol oynamıştır. Fıkıh usûlünün fer’i ve aslî delillerini etkin bir şekilde kullanarak, geriye önemli fıkhi miras bırakmıştır. Muvatta’da merfu hadislere, sahabe ve tâbiîn görüşlerine yer vermiş, yaşayan Sünnetin tespiti için geriye kaybolmayan ve takip edilmesi gereken bir iz bırakmıştır. Özellikle sahih ve yaşayan Sünnetin tespiti hususunda H. II. yüzyıl gibi erken bir dönemde telif ettiği eseri Muvatta’ın incelenmesinin önemi aşikârdır.
İmam Mâlik’in görüşleri İslâm Tarihi boyunca hep tartışma konusu olmuş ve meselelerin çözümünde etkili olmuştur. Fakat bununla birlikte onun görüşleri etrafında teşekkül eden Mâlikîlik ülkemizde pek tanınmamış; yapılan birkaç çalışma ise Mâlikîlik mezhebinin delili olan amel-i ehl-i Medîne’yle sınırlı kalmıştır. Söz konusu mezhebin diğer içtihad delilleri yeterince araştırılmamıştır.
A. İmam Mâlik’in Metodolojisi
İmam Mâlik rivâyet konusundaki bâzı metodlarına Muvatta’da değindiği halde, hüküm istinbât ederken takip ettiği metodu hakkında İmam Şafiî gibi ayrıca bir eser telif etmemiştir.1 Bununla birlikte, ondan naklolunan eserlerde geçen bazı ifadelerden hüküm istinbât metodunun ana hatları çıkarabilmektedir. Ayrıca kendisinden intikal eden fer’î fıkıh meselelerinden de onun istinbât metodu hakkında bir kanaate ulaşmak mümkündür.
İmam Mâlik’in, farazî meselelerin kendisine sorulmasından hoşlanmadığı bazı rivayetlerden anlaşılmaktadır. Önde gelen talebelerinden Esed b. Furat’ın derslerinde çokça farazî mesele sorması üzerine, kendisine Irak’a gitmesini tavsiye ettiği rivâyet edilmiştir.2 Onun farazî meseleler karşısındaki böylesine bir tavır sergilemesi fıkhının daha çok günlük hayatı ilgilendiren olaylarla ilgili olduğunu göstermektedir.3
İmam Mâlik, fıkhının genel kaidelerini ayrıntılı olmasa da bizzat kendisi tespit etmiştir. O, hadis ve fıkıh metodolojisinin ana kaidelerini bizzat tespit ederek sonraki dönemlerde mezhep içi farklılaşmaların oluşmasının önüne geçmiştir.4 İmam Mâlik’in Muvatta’ ve Müdevvene’de nakledilen içtihatları, hem İmam Mâlik’in metodolojisi hakkında bilgi vermekte hem de metodolojisinin genel yapısında sonraki dönemlerde keskin farklılaşmaların önüne set çekmektedir.
İmam Mâlik’in fıkıh metodolojisinde re’ye seleflerinin görüşleri arasında bir tercihte bulunmak şeklinde başvurduğu anlaşılmaktadır. Zira İmam Mâlik’ten gelen bir rivayet, Mâlik’in içtihadında re’yden kopuk olmadığını; fakat re’yden kastının seleflerinin içtihatlarından hareketle tercihte bulunmak ya da içtihatları yorumlamak olduğunu göstermektedir.5 Bu hususta onun şöyle dediği nakledilmiştir:
“Şu kitapta (Muvatta’) bulunanların çoğu re’ydir. Yemin ederim ki bunlar bana ait rey değil; ilim, fazilet ve takva sahibi üstatlarımdan duyduklarımdır. Bu üstadların sayısı çok olduğu için, bunlara re’y dedim.(…) Burada dediklerim, ilim ve fıkıh sahibi âlimlerin ittifakla kabul edip, ihtilaf etmedikleri mesâildir. ve ya dediklerim bizde halkın tatbik ettiği, hükümlerin buna göre verilegeldiği, avam-havas herkesin bildiği hükümlerdir. ‘Be’du ehli ilmi’ dediklerim, âlimlerin görüşleri içinde benim beğenip tercih ettiklerimdir. Onlardan duymadıklarıma gelince, içtihat ettim, mülâkî olduklarımın mezhepleriyle kendi re’yimi karşılaştırdım ki haktan ve Medîne ahâlisinin mezhebinden uzaklaşmış olmayayım..”6
İmam Mâlik’in metodolojisinin bir başka özelliği Kur’ân dışında kalan nakli delillerinin genelde Sünnet başlığı altında değerlendirilmesidir. Buna göre İmam Mâlik’in Sahâbe kavli ve amel-i ehl-i Medîne gibi delilleri Sünnet içinde mütalaa ettiği söylenebilir. O Kitap ve Sünnette herhangi bir delil bulunmadığı hususlarda Sahâbî kavlini Sünnet gibi değerlendirmiştir. Onun metodolojisinde Sahâbî kavli Sünnet içinde değerlendirildiği için amel edilmesi vacip olan bir delil şeklinde değerlendirilmiştir. Muvatta’da her konuya başlarken, önce merfû’ hadislere, hemen sonra mevkûf haberlere yer vermesi bunun bir göstergesidir7. Özetle İmam Mâlik’in metodolojisinde Sünnet delili çok farklı bir kullanışa sahiptir. Hatta onun bütün içtihatlarının Sünnete dayandığı bile iddia edilmiştir.8
Sünnet içinde değerlendirilen diğer kaynak olan Amel-i Ehl-i Medîne ise İmam Mâlik fıkhını diğer mezhep imamların fıkhından ayıran en önemli öğedir. Medîne ehlinin ameline verdiği özel değer sebebiyle, bu delil tamamen İmam Mâlik’e nisbet edilir olmuştur.
B. İmam Mâlik’in Fıkhında Delil Hiyerarşisi
İmam Mâlik’in delil hiyerarşisiyle ilgili Mâlikî âlimlerin farklı değerlendirmeleri olmuştur. Mâlikî âlimlerden İbnü’l-Kassâr onun usulünü dayandırdığı delilleri Kitap, Sünnet, icmâ ve kıyas9; Kâdî İyâz Kitap, Sünnet, Kitap ve mütevâtir Sünnet diye sıralamıştır.10 Bir diğer Mâlikî âlim Karâfî de İmam Mâlik’in mezhep usulünün dayandığı esasları sırasıyla Kur’an, Sünnet, icmâ-i ümmet, Medîne ehlinin icmâı, kıyas, Sahâbe görüşleri, mesâlih-i mürsele, istishâb, örf ve âdet, sedd-i zerâi‘ ve istihsan olarak sıralamıştır.11
1- Asli Deliller
İmam Mâlik, herhangi bir meselenin hükmünü istinbât ederken öncelikle Kur’ân12 ve Sünnete13 müracaat etmiştir. İmam Mâlik, hüküm istinbâtında Kitab’ı (Kur’ân) bütün delillerin önüne koymuştur.14 Zira Kur’ân İslâm fıkhının temeli ve kaynağıdır.15 O, hüküm istinbâtında Kur’ân’da yer alan ibarenin delaleti doğrultusunda hüküm vermeyi tercih etmiş; eğer bizzat aslî kaynaklarda nassın te’vil edilmesini gerektiren bir delil bulunmamışsa, nassın te’vil edilmesi mümkün olan zahirini de olduğu gibi tercih etme yoluna gitmiştir. İmam Mâlik, fer’i meselelerde nas ile zahir arasındaki farkı gözetmiş; Kur’ân’da hüküm çıkarırken aynı zamanda, mefhûm-ı muvâfakata ve mefhûm-i muhâlefete göre de hareket etmiştir.16 O Kur’ân’ı tefsir noktasında hükmün illetine yapılan tenkîh ile de amel etmiştir.
Fıkıh usûlünün aslî delillerini etkin bir şekilde kullanan İmam Mâlik, aslî deliller arasında yer alan Sünnet delilini kendi fıkıh anlayışına özgü bazı kavramlarla birlikte kullanmış ve İslâm toplumunun Sünnet anlayışını derinden etkilemiştir. İmam Mâlik’in Sünnet kavramını ele alış şekli, ilk dönem Sünnet uygulamasının değerini ortaya konulması açısından önem arz etmektedir. İmam Mâlik fiilen yaşanıyor olmayı sahih Sünneti tespit etmede bir ölçüt olarak kabul etmiştir. Yaşadığı dönemde hadis ıstılahlarının henüz belirgin hale gelmemiş olması ve hadisin tedvin sürecinin tamamlanmamış olması, Sünnetin değerini belirmede onun Sünnet anlayışını önemli hale getirmektedir.
İmam Mâlik, Muvatta’da Sünnet kavramına delâlet eden çeşitli terimler kullanır. Sünnet kavramına delâlet eden
السنة عندنا, 17
السنة التي لااختلاف فيها عندنا,18
مضت السنة,19
20السنة عندنا التي لا اختلاف فيها
gibi fıkıh sistematiğine özgü ifadeler, onun Sünnet kavramına nasıl yaklaştığını ve değerlendirdiğini göstermesi açısından dikkate değerdir.21
Birçok özgün terkibin referanslığıyla şekillenen Muvatta’daki genel Sünnet anlayışı, geleneksel Sünnet anlayışından farklıdır. Geleneksel sünnî bakış açısından Sünnet, sadece Hz. Peygamber’den (s.a.s.) gelen rivayet mahsulleri üzerine bina edilmiştir. Teamül ya da Hz. Peygamber’den (s.a.s.) sonra oluşan icmâ Sünnetin yerini alamaz. Bu anlayışa göre Sünnet ile hadis aşağı yukarı birbirinin müradifidir.22
İmam Mâlik meselenin hükmüyle ilgili Kitâb ve Sünnette herhangi bir delil bulmadığı zaman hükme ulaşmak için amel-i ehl-i Medîne çerçevesinde değerlendirilen ve Medînelilerin ittifakıyla oluşan ve sadece kendisi tarafından delil olarak kabul edilen “Medînelilerin İcmâ”ı şeklinde isimlendirilen bir icmâ’23 türüne başvurmuştur. O, “el-emru muctemeun’ aleyh” tabiriyle sık sık bu icmâdan bahsetmiştir.24 Onun Muvatta’da,
الامر المجتمع عليه عندنا 25
الامر المجتمع عليه عندنا الذي لا اختلاف فيه
gibi tabirleri kullanması onun icmâyı bir delil olarak kabul ettiğini göstermektedir.26
İmam Mâlik, المجتمع عليه عندنا الامر kavramıyla kendine özgü bir icmâ’ın tanımını vermektedir. Kaynaklarda zikredilen bilgilere göre, bu kavramı yorumlayarak icmâ’ı şu şekilde tanımlamıştır: “İcmâ, üzerinde ittifaka varılmış emirdir ki, ilim ve fıkıh ehlinin kavlinin birleştiği ve ihtilaf etmedikleri şeydir.”27 İmam Mâlik nas bulunmayan ya da nas bulunduğu halde tefsire ihtiyaç duyulan veya tahsise ihtimali olan durumlarda bu şekilde tanımladığı icmâ’a başvurmuştur.
İmam Mâlik, usûlünde genel olarak aslî delillerin sonuncusu kabul edilen kıyas deliline de müracaat etmiştir. Kıyas delilinin başvurduğu delillerin arasında kaçıncı sırada yer aldığı hususu Mâlikî uleması arasında tartışmalıdır. Bazı âlimler kıyası dördüncü, bazıları ise altıncı sırada zikretmiştir.28 Bunun yanı sıra kıyas delilinin rey başlığı atında ele alındığı da zikredilmektedir.29 Kısaca İmam Mâlik, bir meselenin hükmü hakkında Kitapta, Sünnette, Sahâbî sözünde, Medîne halkının İcmâında bir delil bulamadığı zaman mücerred rey ile içtihat etmiş ve bu içtihadında kıyası kullanmıştır.30
İmam Mâlik’e göre kıyas illet birliği sebebiyle birbirine benzeyen iki mesele hakkında aynı hükmü vermek; şartlar ve sebepler uygun olunca, birbirinin benzeri olanları, aradaki bağlayıcı sıfat dolayısıyla, birbirine bağlamaktır. Buna göre arada benzerlik tam olarak bulununca, benzerliğin gereği kadar hükümde de eşitlik sağlanmış olur.31
2 -Fer’i Deliller
Yukarıda zikrettiğimiz delillerden başka İmam Mâlik’in amel-i ehl-i Medine, Sahabe kavli, istihsân, örf ve âdet, mesâlih-u mürsele ve sedd-i zerayi delillerine de müracaat ettiğini görülmektedir.
İmam Mâlik’in içtihat usûlünde Kur’an ve Sünnetten sonra gelen en işlevsel delili amel-i ehl-i Medîne’dir.32 Birçok müellif, İmam Mâlik’in içtihat ederken dayandığı delilleri sıralarken üçüncü sırada icmâ’ın yerine amel-i ehl-i Medîne’yi zikretmesi, bu delilin icmâyı da kapsadığını gösterdiği gibi ameli ehl-i Medîne’nin kıyasa takdim edilmesi onun icmânın yerine kullanıldığını göstermektedir.33
Amel-i ehl-i Medîne’nin tanımı noktasında Mâlikî uleması arasında tam bir ittifak mevcut değildir. Mâlikî ulemasının bir kısmı, bu delilin icmâya, diğer bir kısmı da mütevâtir Sünnete delâlet ettiğini ileri sürmüştür.34 Bunun yanı sıra bu delilin sürekli devam eden nakle (المنقولات المستمر), Sahâbe ve tâbîinden varid olan Medîne icmâına, Medînelilerin geçmiş rivâyetlerine delâlet ettiği de zikredilmiştir.35
İmam Mâlik’in bir diğer fer’i delil sahabe kavlidir. Öğreniminin ve çalışmalarının ilk yıllarında Sahâbe fetvalarını, istinbât ettikleri meseleleri öğrenmeğe meraklı olması; bu merak sebebiyle Abdullah b. Ömer’in (ö. 34) fetvalarını, azadlısı Nâfî’den (ö. 117) öğrenmeğe önem vermesi Sahâbî kavlinin onun için önemli bir delil olduğunu göstermektedir.36 Nitekim onun aynı sebepten dolayı Medîne’nin yedi fâkihi olarak bilinen Fukaha-i Seb’a’dan ilim aldığı; onlara Sahâbenin fetvaları hususunda soru sorduğu, ayrıca aynı hassasiyetten dolayı Zeyd b. Sabit (ö. 45), Hz. Aişe (ö. 59) gibi sahabîlerin fetvası konusunda uzman olduğu zikredilmektedir.37
İmâm Mâlik’in metodolojisinde Sahâbî kavli, aslî delillerden ve fer’î delillerin ilki olan amel-i ehl-i Medîne’den sonra bazen altıncı sırada bazen de dördüncü sırada yer alan kıyas delilinin yerine dördüncü sırada zikredilmiştir.38 Kimi durumlarda ise müstakil bir delil olarak değil Sünnetin bir cüzü şeklinde telakki edilmiştir.39 Bu yaklaşımın bir sonucu olarak İmâm Mâlik’in metodolojisinde Sahâbî kavli amel edilmesi gerekli olan bir delil olarak değerlendirilmiştir.40
Mesâlihu’l Mürsele delilini en çok kullanan, usulünde maslahatı başlı başına bir fıkıh kaynağı olarak gören İmam Malik’e göre mesâlihu’l-mürsele, müstakil şer’i bir delildir. Zira İslâmiyet, başlı başına insanların maslahatlarını korumak, zararlı şeyleri onlardan uzak tutmak gayesini güden ve bu amacı tahakkuk ettirmek için hükümler vaz eden bir dindir. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: “O dinde size hiçbir zorluk kılmadı.”41
Maslahat prensibine itimad eden, ilk defa onu fıkıhta bir delil olarak kabul eden fakih İmam Mâlik’tir. İmam Mâlik’in şeriatın maksatlarını araştırmayı ve hükümlerinde dikkate almayı ihtiyat haline getirmesi hususunda hocası Rabiat’ur-rey’den etkilenmiştir
İstihsanın sözlük manası itibariyle, “güzel saymak, güzel bulmak” 42 anlamına geldiği göz önüne alındığında, Muvatta’da İmam Mâlik’in, ”
“Mâlik şöyle dedi: Bu konuda duyduğum en güzel şey…” şeklinde kullandığı ibarelerin istihsan deliline işaret ettiği söylenebilir.43 Bu bağlamda Kâdî İyâz, İmam Mâlik’in “ Ehl-i ilmin söylediği bazı hususlar var ki onları âlimlerin söylediği güzel şeyler olarak kabul ederim.” dediğini nakleder ki bu ibareler istihsana işaret etmektedir.44
İmam Mâlik Muvatta’da kimi durumlarda “Duyduğum en güzel hüküm budur “güzel görürüm” şeklindeki istihsana işaret eden ibarelere yer vermiştir. Söz gelimi o av bahsinde bu ibareye yer vermiştir: “Avı doğanın pençesinden veya köpeğin ağzından kurtulup, ölünceye kadar avcıdan gizlense, artık onu yemek helal olmaz. Duyduğum en güzel hüküm budur.”45
İmam Mâlik’in içtihat ederken örfe başvurduğu zikredilmekle birlikte onun bu delili ne şekilde kullanıldığı ve örnekleri hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz.46 Bununla birlikte, genel bir kaide olarak Mâlikî müçtehitlerin, diğer müçtehitler gibi nas tarafından onaylanan örfle amel ettikleri ve nas tarafından ret edilen örfle amel etmişlerdir.47 Bu bağlamda İmam Mâlik’in metodolojisinde örfün kısımlarından sayılan kavli örfün, büyük bir önem taşıdığı, akitlerin sıhhatinin amelî örften ziyade kavli örfe bağlı olduğu; kavli örfün değişmesiyle hükümlerin değişeceği ifade edilmiştir.48
İmam Mâlik’in fıkıh usûlünde dayandığı delilerden biri de seddü’z-zerâ’idir.49 Seddü’z-zerâ’i, İmam Mâlik’e göre önemli bir delildir. Hatta İmam Mâlik seddü’z zerâ’iyi çok kullandığı için kimi âlimler seddü’z zerâ’i onun mezhebinin temel özelliklerinden saymışlardır. 50 Seddü’z-zerâ’i, onun görüşleri sayesinde yayılmış ve bilinir olmuştur.51 Ondan rivayet edilen birçok fürû’ meselelerinde bu delilin onun fıkıh usûlünde önemli bir yer teşkil ettiği görülmektedir.52 Hatta Şâtıbî İmam Mâlik’in fıkhında bu delile çokça yer verdiğini, onunla amelde aşırıya gittiğini belirtmiştir.53
İmam Mâlik genel anlamda fıkıh anlayışında fıkıh usulünün feri delillerine yer vermiştir. Bunun yanında maslahat ve seddu’z-zerâi delili çokça başvurulduğu için onun fıkhının ayrıcı özelliği olmuştur. İmam Mâlik kendisine ulaşan soruları ve fetva taleplerini mümkün mertebe cevaplamaya çalışmış; bunu yaparken de İslâm dininin genel prensiplerini ve muhatabın durumunu dikkate almıştır.
Ebû Zehre, Mâlik; Hayatuhû ve Eseruhû, Kahire, 1952.
Ebû Zehre, Muhammed, Târihu’l Mezâhibu’l-İslâmî I-II, Dâru’l-Fikri’l Arabî, Beyrut, 1989.
Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî el-Hafîd, Bidâyetu’l-Müçtehid ve Nihâyetu’l-Muktesid, Müessetu’r-Risâle Nâşirûn, Beyrut, 2010.
Hacevî, Muhammed b. Hasan, Fikri’s-Sâmî (I-IV), y. y., 1335.
Hafîf, Alî, Esbâbu İhtilâfi’l-Fukahâ, Dâru’l-Fikril-Arabî, Kahire, 1999.
İbn Rüşd el-Ced, Ebî Velîd Muhammed b. Ahmed, Mukaddimâd (müddevene’nin içinde), Daru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1994.
İbnu’l-Arabî, Ebî Bekr Muhammed b. Abdullah, Ahkâmu’l-Kur’ân(I-IV), Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut.
İbnü’l-Kassâr, Ebû Hasan Ali b. Ömer, el-Mukaddime fi’l-Usûl, Beyrut, 1999.
İzmirlî, İsmâîl Hakkı, İlm-i Hilaf (sadeleştiren: Ali Duman), Malatya 2004.
Kâdî Iyâz, Musâ b. İyâd es-Sebdî, Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik li-Ma’rifeti A’lemi Mezhebi Mâlik, (I-II), Rabâd, 1965.
Kahraman, Abdullah, Fıkıh Usûlü, Rağbet Yay., İstanbul, 2010.
Karâfî, Şahabuddin Ebû’l-Abbas Ahmed b. İdris, Şerhu Tenkîhu’l-Fusûli fî İhtisâri’l-Mahsûl fi’l-Usûl, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2003.
Karaman, Hayreddin, İslâm Hukukunda İçtihat, Ankara, 1975.
Kattân, Menna’, Tarih-u Teşri’ İslâm, Riyâd, 1996.
Khalidi, Smain, “Muhteva Muvatta’i Mâlik ve Menhecuhû fi’l-Hâdis” Hadis Tetkikleri Dergisi, 2007.
Mâlik b. Enes, Ebî Abdillah, Muvatta, (Rivâyetu Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî, I-II ), Daru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut, 1997.
Razî, Fahreddin , el-Mahsûl fî İlmi Usûli’l-Fıkh, Müessetu’l Risâle baskısı. Trs.
Sehnûn b. Saîd et-Tenûhî, Müdevvenetu’l-Kübrâ, I-IV, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1994.
Şa’bân, Zekiyuddin, İslâm Hukuk İlminin Esasları, çev. İbrahim Kafi Dönmez, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2007.
Şâfiî, Muhammed b. İdrîs, el- Ümm I-XI, Thk. Rıfat Fevzi Abdulmuttalib, Beyrut, 2001.
Şalân, Abdurrahman b. Abdullah, Usûlu’l-Fıkhi’l- İmâm Mâlik(I-II), Riyâd, 2003.
Şâtıbî, Ebû İshâk İbrahîm b. Mûsâ, İ’tisâm (I-IV), Mektebetu’l-Tevhîd, trs.
Şâtıbî, Ebû İshâk İbrahîm b. Mûsâ, Muvâfakât (I-VI), Dâru’l-İbn-Affân, tsz.
Zeydan, Abdülkerim, el-Medhal lî Dirâseti’l-Şerîati’l-İslâmiyye, Dâru’l Ömer b. Hattâb, Kahire, 2001.
* Adıyaman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, celoglu23@gmail.com
Ebû Zehre, Mâlik; Hayatuhû ve Eseruhû, Kahire, 1952, s. 213.
Kâdî Iyâz, Musâ b. İyâd es-Sebdî, Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik li-Ma’rifeti A’lemi Mezhebi Mâlik, (I-II), Rabâd, 1965, II, s. 285.
Kâdî Iyâz, II, s. 285.
Hafîf, Alî, Esbâbu İhtilâfi’l-Fukahâ, Dâru’l-Fikril-Arabî, Kahire, 1999, s. 260-261.
Muvatâ’da İmam Mâlik’in re’ye meyilli olduğunu gösteren rivâyetler vardır. Bunlardan biri şu şekildedir:”Hatayla kırılan kemik hakkında Rasullah’ın miktarını belirttiği bir diyet miktarı varsa o ödenir. Fakat kemik hakkında Rasulullah’ın miktarını açıkladığı bir diyet yok ve bu hususta bir sünnet de belirlenmiş değilse diyetin miktarı içtihad ile belirlenir” Mâlik b. Enes, Ebî Abdillah, Muvatta, (Rivâyetu Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî, I-II ), Daru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut, 1997, Hadis No: 2470, II, s. 421. İmam Mâlik’e ait içtihat örnekleri için bakınız: Karaman, Hayreddin, İslâm Hukunda İçtihat, Ankara, 1975, s. 135-136.
Kâdî Iyâz, I, s. 192- 194.; Khalidi, Smain, “Muhteva Muvatta’i Mâlik ve Menhecuhû fi’l-Hâdis” Hadis Tetkikleri Dergisi, 2007, S.: 5, s. 101.
Misal olarak bkz.:Mâlik, el-Muvatta’,( Leys Rivâyeti), I, s. 6-7-8-9.
Hâfif, s. 261.
İbnü’l-Kassâr, Ebû Hasan Ali b. Ömer, el-Mukaddime fi’l-Usûl, Beyrut, 1999, s. 40
Kâdî Iyâz, Tertîbü’l-Medârik, I, s. 76, 94.
Karâfî, Şahabuddin Ebû’l-Abbas Ahmed b. İdris, Şerhu Tenkîhu’l-Fusûli fî İhtisâri’l-Mahsûl fi’l-Usûl, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2003, s. 445.
Ebû Zehre, Muhammed, Târihu’l Mezâhibu’l-İslâmî I-II, Dâru’l-Fikri’l Arabî, Beyrut, 1989, II, s. 424; Kattân,
Menna’, Tarih-u Teşri’ İslâm, Riyâd, 1996, s. 352.
Ebû Zehre, Târihu’l-Mezahibi’i-İslâm, II, 425; Kattân, s. 353.
Ebû Zehre, Târihu’l-Mezahibi’l-İslâm, II, s. 424; Kattân, s. 352.
1Ebû Zehre, Mâlik, s. 278.
Ebû Zehre, Tarîhu Mezâhibu’l-İslâm, II, s. 424; Hacevî, Muhammed b. Hasan, Fikri’s-Sâmî (I-IV), y. y., 1335, II, s. 162.
Mâlik, el-Muvatta’ , I, s. 343.
Mâlik, el-Muvatta’, II, s. 501.
Mâlik, el-Muvatta’, II, s. 264.
Mâlik, el-Muvatta’, I, s. 341.
Örnek olarak bkz. Mâlik, el-Muvatta’, I, s. 22, 247.
Şâfiî, Muhammed b. İdrîs, el- Ümm I-XI, Thk. Rıfat Fevzi Abdulmuttalib, Beyrut, 2001, VII, s. 177.
Razî, Fahreddin , el-Mahsûl fî İlmi Usûli’l-Fıkh, Müessetu’l Risâle baskısı. trs.,IV, s. 162.
Râzî, IV, s. 162; Karaman, İslâm Hukunda İçtihad, s. 134.
Bu kullanımlarla ilgili olarak baknz. Mâlik, Muvatta’(Leysî Rivâyeti), Zekât, Hadis no. 664, I, s. 336.
Kâdî Iyâz, I, s. 35; Ebû Zehre, Mâlik, s. 344.
Kâdî Iyâz, I, s. 35; Ebû Zehre, Mâlik, s. 344.
Kattân, s. 355
Karaman, İslam Hukunda İçtihad, s. 134.
Kattân, s. 355.
Ebû Zehre, Mâlik, s. 365-370.
Zeydan, Abdülkerim, el-Medhal lî Dirâseti’l-Şerîati’l-İslâmiyye, Dâru’l Ömer b. Hattâb, Kahire, 2001, s. 163.
Ebû Zehre, Târihu’l-Mezahibi’i-İslâm, II, s. 426; Kattân, s. 353.
Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî el-Hafîd, Bidâyetu’l-Müçtehid ve Nihâyetu’l-Muktesid, Müessetu’r-Risâle Nâşirûn, Beyrut, 2010, II, s. 1038-1039.
Şalân, Abdurrahman b. Abdullah, Usûlu’l-Fıkhi’l- İmâm Mâlik(I-II), Riyâd, 2003, II, s. 1037-1040; Bûsâk, I, s. 72.
Ebû Zehre, Mâlik, s. 328; Özel, s. 511.
Ebû Zehre, Mâlik, s. 328-329; Özel, “Mâlik b. Enes”, s. 511.
Ebû Zehre, Târihu’l-Mezahibi’i-İslâm, II, 427; Kattân, s. 353.
Hafîf, Esbâbu İhtilâfi’l-Fukahâ, s. 263; Karaman, İslam Hukunda İçtihad, 134.
İmâm Mâlik’in metodolojisinde Sahâbe kavli bir delil olarak bazen dördüncü sırada bazen de altıncı sırada zikredilmiştir. Geniş bilgi için bkz.: Ebû Zehre, Târihu’l-Mezahibi’i-İslâm, II, s. 427; Kattân, s. 353.
Hac, 78.
Şa’bân, Zekiyuddin, İslam Hukuk İlminin Esasları, çev. İbrahim Kafi Dönmez, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2007, s. 178; Kahraman, Abdullah, Fıkıh Usûlü, Rağbet Yay., İstanbul, 2010, s. 167.
Mâlik, el-Muvatta’, I, s. 637, 644; Sehnûn b. Saîd et-Tenûhî, Müdevvenetu’l-Kübrâ, I-IV, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1994, II, s. 252.
Kâdı İyâz, I, s. 74.
Mâlik, el-Muvatta’, Sayd, 5.
Ebû Zehre, Mâlik, s. 447; İzmirlî, İsmâîl Hakkı, İlm-i Hilaf (sadeleştiren: Ali Duman), Malatya 2004, 138; Atar, 405
Ebû Zehre, Mâlik, s. 448-49.
Şâtıbî, Ebû İshâk İbrahîm b. Mûsâ, Muvâfakât (I-VI), Dâru’l-İbn-Affân, tsz., II, s. 198; Ebû Zehre, Mâlik, s. 449; İzmirlî, s. 138.
İbn Rüşd el-Ced, Ebî Velîd Muhammed b. Ahmed, Mukaddimâd (Müddevene’nin içinde), Daru’l- Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1994, s. 39; İbnu’l-Arabî, Ebî Bekr Muhammed b. Abdullah, Ahkâmu’l-Kur’ân(I-IV), Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, II, s. 331.
İzmirlî, s. 154.
İzmirlî, s. 154.
Ebû Zehre, Tarihu Mezâhibi’l-İslâm, II, 429.
Şâtıbî, Ebû İshâk İbrahîm b. Mûsâ, İ’tisâm (I-IV), Mektebetu’l-Tevhîd, trs., II, s. 281.