
İmam Ebû Hanîfe’nin önde gelen talebelerinden ve Hanefî mezhebinin kurucu imamlarından olan İmam Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî, yaşadığı dönem ve coğrafya itibariyle İslâmî İlimler’in en yoğun biçimde tedvîn ve tasnîf edildiği hicrî ikinci asırda hayat sürmüş bir şahsiyettir. Hicrî 132-189, miladî 749-805 yılları arasında Irak bölgesindeyaşayan İmam Muhammed, İmam Ebû Hanîfe’nin ders halkasına geldiğinde (146/763) henüz 14 yaşında bir delikanlıydı. İmam Ebû Hanîfe’nin 150/767 yılındaki vefatına kadar, aralıksız onun derslerine katılan İmam Muhammed, üstadının vefatından sonra bir müddet en kıdemli talebesi Züfer’in (ö. 158/775) derslerine, akabinde Ebû Yûsuf’un (ö. 182/798) ders halkasına devam etti. İmam Muhammed Hanefî mezhebinin ilk imamlarından sadece fıkıh değil, hadis ilmi de tahsil etmişti. Hocası Ebû Hanîfe’den işittiği hadislerden oluşan Kitâbu’l-Âsâr esasen hocasının hadis bilgisi kadar, İmam Muhammed’in hadise olan ilgisini de göstermektedir. Esasen yaşadığı dönem itibariyle İslâmî ilimler’le uğraşan, hele fıkıh gibi problemlere çözüm üreten bir ilim dalında derinleşen bir âlimin hadisten müstağni kalması düşünülemez. Nitekim İmam Muhammed kendisinden nakledilen bir sözde babasından miras kalan otuz bin dirhemin yarısını nahiv ve şiir, yarısını da hadis ve fıkıh tahsili uğrunda harcadığını ifade etmiştir.1
İmam Muhammed döneminin ilim geleneğine uygun bir şekilde fıkıhtaki hocaları dışında Süfyân-ı Sevrî (Kûfe), Şu’be b. el-Haccac (Basra), Rabî b. Sabîh (Basra), Saîd b. Ebî Arûbe (Basra) gibi kendi bölgesindeki ulemâdan hadis tahsil ettiği gibi, Irak bölgesi dışında kalan Evzâî (Şam), Süfyân b. Uyeyne (Mekke), İbn Ebî Zi’b (Medine), İbn Cüreyc (Mekke), Abdullah b. el-Mübârek (Horasan) gibi meşhur âlimlerden de hadis tahsil etmiştir. İmam Muhammed’in Irak dışında kendisinden hadis tahsil ettiği hocaları içinde en meşhur ve önemli isim hiç şüphesiz İmam Mâlik’tir. (ö. 179/795).2
İmam Muhammed muhaddislerin geleneği, bir anlamda sünneti olan hadis tahsili için seyahate çıkma (er-rıhle fî talebi’l-hadîs) geleneğine uymuş ve dönemin şöhretli âlimi İmam Mâlik’in yanına Medîne’ye giderek 3 yıl boyunca ondan hadis okumuştur. İmam Muhammed’in Medîne’ye ne zaman gittiği tam olarak bilinmese de hicrî 160/177 yılından sonra olduğu tahmin edilebilir. İmam Muhammed muhtemelen 158/774’te vefat eden İmam Züfer ve aynı dönemlerde İmam Ebû Yûsuf’tan hocası Ebû Hanîfe’nin ilmî mirasına dair tahsilini tamamlamış ve mezhebin en önemli eserlerinden olan el-Asl’ı tasnif etmiş olmalıdır. Hanefî mezhebinde Kütübüzâhiri’r-rivâye diye bilinen mezhebin en temel ve ilk fıkıh metinleri İmam Muhammed’in kaleminden çıkmış olup, o bu yüzden mezhebin müdevvini olarak tanınmıştır. İşbu el-Asl, Kütübüzâhiri’r-rivâye denilen altı temel kitabın en önemli halkasını oluşturmakta olup bu silsilede tasnif ettiği ilk eser olarak bilinmektedir.3 Neticede İmam Muhammed o dönemde Irak ehli, Kûfe ehli ya da ehl-i rey olarak tanınan Ebû Hanîfe ve ashâbının birikimini elde etmiş bir şekilde Medine’ye gelmiş ve burada başta İmam Mâlik olmak üzere devrin Medîne ulemâsından istifade etmiş olmaktadır.
Kaynaklarımızda yer alan rivayetlere göre İmam Muhammed’in İmam Mâlik’ten hadis tahsili konusunda bizzat şöyle dediği menkûldür: “Mâlik’in yanında üç yıl boyunca bulundum ve ondan 700 küsur hadisi lafzen işittim.”4 Burada “lafzen işittim” ibaresi “bizzat onun ağzından işittim, telaffuz ettiği/okuduğu hadisleri duydum” manasına gelmektedir. Bu noktada şu hususu unutmamak gerekir: Hadis tarihi ve usûlünde malum olduğu üzere İmam Mâlik hadis okuturken genellikle arz ve kıraat yöntemini kullanırdı, yani hadisi kendisi okumaz, talebe okur, hoca dinler vaziyette bulunurdu. İmam Muhammed’in üç yıl boyunca ondan 700 civarında hadisi bizzat hocasının ağzından işitmiş olması hadis ilmi açısından bir ayrıcalık teşkil etmektedir. Çünkü semâ (bizzat hocanın ağzından hadis işiterek hadis tahsil etme) yöntemi hadis alma yollarının en üstünü kabul edilir. Bu aynı zamanda İmam Mâlik’in İmam Muhammed’e olan özel ilgisinin ve ona ayrıcalık göstermesinin bir alameti de sayılabilir. Nitekim rivayete göre İmam Mâlik bir gün yanında ashâb-ı hadisin de bulunduğu bir mecliste “şark tarafından şu genç gibi gayesi olan biri gelmiyor” diyerek İmam Muhammed’e işaret etmiştir.5 İmam Muhammed de daha sonra hocasının kitabı Muvatta’ı rivayet ederken kitab içindeki rivayetlere hep “Ahbaranâ Mâlik” yani “Mâlik bize haber verdi” demek suretiyle semâ sıygası kullanarak başlamıştır. Bu da onun bu ilmî seyahati esnasında hocası Mâlik’ten kitabı Muvatta’ın tamamını kıraat yöntemiyle değil, semâ yani bizzat hocanın ağzından işitmek suretiyle aldığını göstermektedir. Nitekim İmam Mâlik’in Muvatta’ını kendisine en son okuyanlardan olan Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî -ki bugün elimizdeki Muvatta nüshaları onun rivayetidir- nüshasında rivayetler “an Mâlik” yani “Mâlik’ten” şeklinde semâa delaleti açık olmayan bir yolla, an’anetarîkiyle nakledilmiştir ki, kanaatimizce bu kitabın büyük ihtimalle kıraat yoluyla alındığını ifade etmektedir. Bu da Muvatta’ın İmam Muhammed rivayetinin ayrıcalıklarından biri olarak kabul edilebilir.
Neticede İmam Muhammed Medîne’ye yaptığı üç yıllık ilmî seyahatini tamamlamış ve İmam Mâlik dışında Medîne ulemasından da istifade etmiştir. Ayrıca İmam Muhammed gibi mütecessis bir âlimin gerek hac, gerek umre ve gerekse ilmî ziyaretler için merkez konumunda olan Medîne’ye İslâm dünyasının her tarafından gelen ulemâ ile görüşüp bilgi alışverişinde bulunduğunu tahmin etmek zor değildir. İmam Muhammed’in bu ilmî seyahatinin iki önemli sonucu ve semeresi olmuştur:
1-Muvatta rivayeti
2-el-Hücce alâEhli’l-Medîne.
Muvatta’ın İmam Muhammed eş-Şeybânî Rivayeti
Malum olduğu üzere İmam Mâlik’in Muvatta adlı meşhur eserinin on altı farklı rivayet ve nüshası bulunmaktadır. Hindistanlı âlim Abdülaziz Dihlevî bunları Bustânu’l-muhaddisîn adlı eserinde ayrı ayrı tanıtır.6 Hadis müdevvenâtının ilk örneklerinden olan Muvatta’ı musannifinden muhtelif zamanlarda okuyup istinsah ve rivayet eden ilim taliplerinden biri de yukarıda işaret olunduğu üzere İmam Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî olmuştur. İmam Muhammed İmam Mâlik’in yanındaki tahsilini tamamladıktan sonra memleketi Irak bölgesine dönmüş ve Hicaz’da elde ettiği hadis ve fıkıh birikimini kendi bilgi ve birikimi ile harmanlayıp dönemin iki temel yaklaşımını Hicaz ve Irak ehlinin görüşlerini mukayeseli bir şekilde incelemeye başlamıştır. İmam Muhammed bu tetkîkâtında genellikle İmam Ebû Hanîfe’nin yaklaşım ve usullerini takip etse de bazı durumlarda geniş hadis tahsilinin de etkisiyle farklı tercih ve içtihadlarda bulunabilmiştir.
İmam Muhammed’in Hicaz dönüşü tedris hayatında hocası Mâlik’ten aldığı Muvatta nüshasının rivayeti önemli bir yer tutar. Rivayete göre İmam Muhammed Medîne’den döndükten sonra hocası Mâlik’ten rivayette bulunduğu zamanlar, muhtemelen Muvatta’ını okuttuğu vakitlerde ders halkası öğrenciyle dolup taşar, diğer zamanlarda ise öğrenci sayısı azalırdı.7 Muvatta’ın İmam Muhammed rivayeti bu şekilde nesilden nesile intikal ederek günümüze kadar ulaşmış ve Muvatta rivayetleri içinde özel bir yer edinmiş, tarih boyunca üzerine şerh ve hâşiyeler yazılmış, medreselerde okutulmuştur. Günümüzde de halen Hind Altkıtası’ndaki medreselerde okutulup üzerinde çalışılmaktadır. Eser üzerinde meşhur Hindistanlı âlim Abdülhay el-Leknevî’ninet-Ta’lîku’l-mümeccedalâ Muvattai Muhammed adlı üç ciltlik kısa bir şerhi bulunmaktadır.8
Muvatta’ın İmam Muhammed versiyonunun en önemli özelliklerinden biri, sadece İmam Mâlik’ten gelen rivayetleri değil, İmam Muhammed’in diğer hocalarından aldığı bazı hadisleri de naklediyor olmasıdır. Bu da İmam Muhammed’in fıkıhçı kimliğinden ve müçtehidâne tavrından kaynaklanmaktadır. İmam Muhammed hocası Mâlik’in Muvatta’ını nakilde sırf nakilci gibi davranmamış, yani hocasının kitabını aynen nakille yetinmemiş, bilakis fikrine katılmadığı hususlarda hocasının nakillerinden sonra kendi görüşünün dayandığı delilleri farklı hocalarından aldığı hadislerle ortaya koymuştur. Yaptığı bu nakilleri de hadis ilminin kuralları dairesinde senedli rivayetler şeklinde Muvatta nüshasına eklemiştir. Böylece Muvatta’ın İmam Muhammed rivayeti sadece bir nüsha nakli olmaktan çıkıp müstakil bir kitap hüviyeti kazanmıştır. Bundan dolayı bu nüsha asırlar boyunca Muvatta-ı Muhammed yani İmam Muhammed Muvatta’ı diye tanınmıştır. Halbuki kitap özü itibariyle İmam Mâlik’in Muvatta’ı olup yapılan işlem kitabın mukayeseli ve karşılıklı görüş ve delillerin zikriyle zenginleştirilerek naklinden ibarettir. Bu sebeple kanaatimizce İmam Muhammed’in Muvatta nüshasını mukayeseli hadis kitabı olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Burada önemli olan İmam Muhammed’in hocasının naklettiği hadisleri delil almadığında, onları almayış gerekçesini beyan etmesi ve müdellel konuşmasıdır. Bu yönüyle eser türünün ilk örneklerindendir. Eserde Leknevî’nin sayımına göre merfû, mevkûf ve maktû rivayetlerden oluşan toplam 1180 hadis bulunmakta olup, bunların 1005 tanesi Mâlik’ten, 175 tanesi diğer hocalarından nakledilmiştir.9
İmam Muhammed ve el-Hüccealâ Ehli’l-Medîne’si
İmam Muhammed’in üç yıllık Medîne seyahatinin ikinci önemli semeresi el-Hüccealâ Ehli’l-Medîne adlı eseri olmuştur. el-Hücce adından da anlaşılacağı üzere İmam Muhammed’in ve bağlı olduğu ilim ve fıkıh geleneğinin Medîne ulemasına karşı hüccetlerini, görüşlerinin dayanaklarını ihtiva etmektedir. İmam Muhammed Medîne’den döndükten sonra başta İmam Mâlik olmak üzere Medîne ulemâsının fıkhî görüş, delil ve tercihlerini bu kitabında kendi fıkhî birikim ve geleneği ile karşılaştırmış, fıkıh babları sistematiği içinde konu konu fıkhî meseleleri teker teker ele alarak başta hocası Ebû Hanîfe’nin görüşleriyle Mâlik ve diğer MedîneEhli’nin görüşlerini mukayeseli ve müdellel bir şekilde tartışmıştır. İmam Muhammed bu kitabında da naklettiği hadisleri hadis ilminin kuralları dairesinde senedli olarak zikretmiş ve karşı tarafın delillerini de zikrederek değerlendirmeye tabi tutmuştur. Bu haliyle el-Hücce mezhepler arası mukayeseli ve müdellel fıkıh kitaplarının da ilk örneğini teşkil etmektedir.
el-Hüccealâ Ehli’l-Medîne adlı eserin dikkat çeken diğer bir özelliği, hicrî ikinci asırdaki Ehl-i rey-Ehl-i hadis tartışmalarına da ışık tutmasıdır. İmam Muhammed’in bu eserde döneminin Ehl-i hadis ulemâsını teşkil eden Medîne Ehli’ne ciddî eleştirilerde bulunduğu görülür. Özellikle ashâb-ı hadis olarak bilindiği halde naklettiği hadisi almayan Medîne Ehli İmam Muhammed tarafından tutarsızlıkla suçlanmış, reycilikle suçlanan Kûfe Ehli’nin ise aslında ne kadar hadis ve rivayetlere bağlı olduğu bu eserde ispatlanmaya çalışılmıştır. el-Hücce ayrıca ihtilâfu’l-ulemâyani ulemânın ihtilaf ettiği fıkhî konu ve görüşler yanında ihtilâfu’l-hadis yani hadisler arasında görülen ihtilaf ve teâruzlar ile bunların çözüm yolları konusunda da çok erken dönemden bize intikal eden en eski ve orijinal kaynaklardan birini teşkil etmektedir.Hicrî ikinci asır gibi erken bir dönemden günümüze kadar ulaşan, fıkıh kadar hadis ilmi için de önem ve değer taşıyan el-Hüccealâ Ehli’l-Medîne dört cilt halinde neşredilmiştir.10
Sonuç olarak İmam Muhammed tecessüs sahibi ve gayretli bir ilim talibi olarak hocası Ebû Hanîfe’den aldığı fıkıh ve hadis bilgisiyle, İmam Mâlik’ten aldığı hadis ve fıkıh birikimini mukayese edip değerlendirmiş, bunun sonucunda hadiste Ebû Hanîfe’den naklettiği Kitâbu’l-Âsâr, fıkıhta Kütübüzâhiri’r-rivâye gibi zengin ve orijinal bir külliyat, Mâlik’ten naklettiği mukayeseli hadis kitabı Muvatta Nüshası ile el-Hüccealâ Ehli’l-Medîne gibi muazzam bir mukayeseli fıkıh kitabı bugünün tabiriyle fıkh-ı mukâren eseri ortaya çıkmıştır. İmam Muhammed’in başta hocası Ebû Hanîfe ve Mâlik olmak üzere istifade ettiği bütün hocalarının görüşlerini nakille yetinmeyip onların görüşlerini değerlendirmesi ve gerektiğinde onları almayıp karşı delillerini takdim etmesi ise onun tahkîkî bir anlayışla hareket ettiğini gösteren müçtehidâne tavrının bir sonucudur.
İmam Muhammed Kûfe dışında Bağdat’ta bulunmuş, bir müddet ünlü Abbâsî Halifesi Hârun Reşîd’in (ö. 193/809) Rakka kadılığınıda yapmıştır. Halifeyle birlikte başkadı (kâdi’l-kudât) olarak gittiği Rey (Tahran yakınları) şehrinde ünlü nahiv âlimi Kisâî ile aynı gün vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir (189/805). Halife üzüntüsünü ifade etmek üzere “Bugün fıkıh ve nahvi Rey şehrine defnettik” demiştir. 11 Radiyallâhu anhum ecmaîn.
*Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Hadis Anabilim Dalı
Saymerî, AhbâruEbîHanîfe ve ashâbih, nşr. Ebu’l-Vefâ el-Efğânî, Beyrut 1985, s. 129.
İmam Muhammed’in hoca ve talebeleri hakkındabk. Kevserî, Bulûğu’l-emânî fî sîreti’l-İmam Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî, Karaçi 1403; Özşenel, Hadis-Rey Tartışmaları, İstanbul 2017, s. 173-175.
Bk. Abdülhay el-Leknevî, el-Fevâidu’l-behiyye fî terâcimi’l-Hanefiyye, Karaçits., s. 163.
İbnEbi’l-Avvâm, FadâiluEbîHanîfe ve ahbâruhû ve menâkıbuhû, thk. Latîfurrahman el-Behricâî el-Kâsımî, Mekke 2010, s. 364; Leknevî, Fevâid, s. 163.
İbnEbi’l-Avvâm, FadâiluEbîHanîfe, s. 364.
Bk. Türkçe trc. Ali Osman Koçkuzu, Ankara 1986, s. 17-64.
İbnEbi’l-Avvâm, FadâiluEbîHanîfe, s. 364; Zehebî, Menâkıbu’l-İmam EbîHanîfe ve sâhibeyhiEbîYûsuf ve Muhammed b. el-Hasen, nşr. M. Zâhid el-Kevserî-Ebu’l-Vefâ el-Efğânî, Beyrut 1408, s. 85.
Thk. Takiyyuddin en-Nedvî, Bombay-Dimeşk 1991.
Bk. Leknevî, Ta’lîk, I, 141.
Thk. Mehdî Hasan Şahcihanpûrî, Lahor 1981.
Saymerî, AhbâruEbîHanîfe, s. 131.