18 Nisan 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / İYİLERİN, İYİLİK DUÂSI
İYİLERİN, İYİLİK DUÂSI

İYİLERİN, İYİLİK DUÂSI MUHAMMED İSLAMOĞLU

 Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır:
 Rasulullah (s.a.s.)’in en çok okuduğu duâ:
 “Allahım, Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru.” Duâsı idi.1
 (Hadisin ravisi) dedi ki:
 - Enes de, bir duâ yapmak istediği zaman bu duâyı yapardı. Herhangi bir duâ yapmak istediği zaman, duâsının arasına bunu da katardı.2
 “Mü’minlere şevkatli ve esirgeyici olan bir Rasul...”3 “Marufu (iyiliği) emreden, münkeri (kötülüğü) yasaklayana, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılan” bir Rasul, Rasulullah Muhammed (s.a.s.), bu duâyı çokça yaptığı gibi, “Ka’be’yi tavaf ederken,” “Rükn-ü Yemâni” ile “Hacer-i Esved” arasında da bu duâyı yapardı...5
 Merhamet olunmuş, vasat, şahid ve hayırllı ümmetin müçtehid âlimlerinden İmam Hasan el-Basrî (rh.a.):
 “Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver ve âhirette de iyilik (ver).” Duâsı hakkında şöyle demiştir:
 - Dünyada iyilik, ilim ve ibadettir. Âhirette iyilik ise cennettir!6
 Allâme İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.), “Fethu’l-Bârî” adlı meşhur Sahih-i Buhârî şerhinde şu hadis için şunları kaydeder:
 “Kadî İyâz (rh.a.), bu hadisle ilgili şu açıklamayı verir:
 Hz. Peygamber’in bu ayeti duâ niyetiyle çokça okuması onun, dünya ve âhiretle ilgili yapılacak duâların anlamlarını kapsaması sebebiyledir. Bu duâda taleb edilen iyilik, nimet demektir. Hz. Peygamber, dünya ve âhiret nimetlerini ve cehennem azabından korunması niyaz etmiştir. Biz de Allah’dan aynı şeyi niyaz ediyoruz.
 Selef âlimlerinin, bu duâ metninde geçen ‘hasene’ kelimesiyle ilgili pek çok yorumu vardır.
 Muhammed İbn Ka’b el-Kurazî şöyle der:
 - Salih zevce hasene cinsindendir.
 Süfyan es-Sevrî (rh.a.) şöyle demiş:
 - Dünyadaki hasene, temiz rızık ve ilimdir. Âhiretteki hasene ise cennettir.
 Atiyye ise şöyle der:
 - Dünyada ilim ve onunla amel, âhirette ise hesabın kolaylaştırılıp cennete dahil edilmektir.
 Ayrıca Arasat’taki büyük korkudan emin olmak ve hesabın kolaylaştırılması gibi uhrevî nimetler de bu cümledendir.
 Cehennem azabından korunmaya gelince, burada kaydedilen haramlardan kaçınıp şübheli şeyleri terketmek gibi azabdan koruyacak şeyler konusunda yapılan İlâhî yardımdır.”7
 Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 “İnsanlardan öylesi vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada ver’ der. Onun âhirette nâsibi yoktur.
 Onlardan öylesi de vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru’ der.
 İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir.”8
 Nefislerine zulmeden gafil ve cahil insanlar Rableri Allah’dan sadece dünyalık isterler... Bu isteklerine kavuşmak için her türlü zulmü yapar ve her çeşit kötülüğü işlerler... Çünkü onların âhiret algısı yok ve hesab günü korkusu taşımamaktalar. Onun için Rabbimiz Allah:
 “Onun âhirette nâsibi yoktur.” Buyurdu ve onların durumunu şöyle beyân etti:
 “Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini tastamam öderiz ve onlar, bunda hiçbir noksanlığa uğratılmazlar.
 İşte bunların âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.”9
 “Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız. Ona, kınanmış ve kovulmuş olarak girer”10
 Âhiret kaygısı ve hesab günü korkusu olmayan hevâ ehlinin durumu, ayet-i kerimelerde beyân edildiği gibidir...
 Katıksız iman eden muvahhid mü’minler, hevâ olanı, fâni olana tercih etmiş, emrolundukları gibi inanıp amel işlemeye gayret göstermiş, dünya ve âhiret dengesini en güzel bir şekilde ölçüsüne uygun gündeme getirmiş ve yegâne Rabbleri Allah’a duâ ederek dileklerini sunmuşlardır:
 “Rabbimiz, biz: ‘ Rabbinize iman edin’ diye imana çağırıda bulunan bir çağrıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahımızı bağışla kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.”11
 “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalblermizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şübhesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.”12
 Dünyada kalacak kadar, âhirette olacak kadar dünya ve âhiret dengesini sağlayan iman ehli şahsiyetler, dünyada da iyilik ister, âhirette de ve cehennem ateşinin azabından kurtulmayı arzular...
 “Bu, akıllı mü’mindir. Bu duâ, bütün hayırları toplar, bütün şerleri de uzaklaştırır. Çünkü dünyadaki hasene (hayır/iyilik), sıhhat, afiyet, iyi bir ev, güzel bir eş, bol rızık ve daha birçok iyi şeyleri kapsar. Âhiretteki hasene (hayır/iyilik) de, büyük korkudan emin olma, hesabı kolay verme, cennete girme, Allah’ın cemalini görme ve benzeri hayırları kapsar.”13
 Rabbimiz, Melikimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, emrettiği gibi dosdoğru olmaya çalışan, iman edip salih amel işleyen muvahhid kulların hallerini şöyle beyân buyurur:
 “Kim âhireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerin çabası şükre şayandır.
 Hepsine, onlara da, bunlara da Rabbinin ihsânından arttırarak veririz. Rabbinin ihsânı kesilmiş değildir.
 Onlardan kimini, kimine nasıl üstten tuttuğumuzu gör. Muhakkak âhiret, dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.”14
 Dünyada da, âhirette de hasene isteyenler, bu isteklerine ulaşabilmeleri için üzerlerine düşen kulluk görevlerini hakkıyla, yani Kur’ân’da ve Sünnet’te beyân edildiği gibi yerine getirmeye gayret göstermelidirler...
 İmam İbn Kesîr (rh.a.), “Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim” isimli meşhur tefsirinde, ayeti tefsir ederken şunları beyân eder:
 “Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru” duâsı, dünyevi her güzelliği toplamakta, her türlü şerri de bertaraf etmektedir. Çünkü dünyadaki iyilik, müfessirlerin ifadelerinde geçen afiyet, geniş ev, iyi eş, bol rızık, faydalı ilim, salih amel, hızlı ulaşım vasıtası, iyilikle yad edilme ve benzeri tüm dünyevi faydaları ve arzulanan nimetleri kapsamaktadır. Bunlar arasında hiçbir çelişki yoktur. Çünkü hepsi de, dünyanın iyilikleri kapsamında yer alır.
 Âhiretteki iyiliğin zirvesi ise, cennete girmek ve onun sonucu mahşerdeki en korkunç ânlarda kendini güvende ve rahat hissetmek, hesabın kolay görülmesi gibi uhrevî güzelliklerdir.
 Cehennemden kurtulmak ise, dünyada buna vesile olacak haramlardan ve günahlardan kaçınma, şübheleri ve haramları terk etme gibi şeylerin kula kolaylaştırılmasıyla gerçekleşir.
 Kasım Ebu Abdurrahman der ki:
 - Kime şükreden bir Kalb, zikreden bir dil ve sabreden bir beden verilmiştir, ona, dünyada iyilik ve âhirette iyilik verilmiş, cehennem azabından da korunmuştur. Bu yüzden, hadislerde bu duâya teşvik edilmiştir.”15
 Abdullah er-Rûmî anlatır:
 Enes b. Mâlik (r.a.)’ın yanındayken adamın biri, O’na:
 - Ey Ebu Hamza, biz kardeşlerine duâ etmeni istiyoruz, dedi.
 Enes:
 - Allah’ım, bizleri bağışla, bize merhamet et. Hem dünyada, hem de âhirette bizlere iyilik ver ve cehennem azabından bizleri koru, diye duâ etti.
 Adamlar:
 - Ey Ebu Hamza, biraz daha et, dediler.
 Enes:
 - Hasbunallah, ey Ebu Falan, şayet bu istediğimiz bize verilecek olsa, zaten dünya ve âhiretteki tüm hayırları elde etmiş oluruz, karşılığını verdi.16
 “İyilik ve takva konusunda yardımlaşın”17 buyurur Allah Teâlâ!..
 Muvahhid mü’minlerin dünyada istediği iyilik ne idi?..
 Rabbimiz Allah, iyiliği şöyle beyân buyurur:
 “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Amma iyilik, Allah’a, âhiret gününe Meleklere, Kitab’a ve Peygamberlere iman eden, mala olan sevgisine rağmen onu, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefâ gösterenler ile zorda hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler (in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, sadık olanlardır ve muttakî olanlar da bunlardır.”18
Âlemlerin Rabbi ve kendisinden başka hüküm koyucu hak ilâh olmayan Allah Teâlâ’dan iyilik dileyenler, iyi olup iyilik işlemeleri gerekir ki, iyiliği hakketsinler!.. İyiliğin ne olduğu beyân buyrulmuştur... Gerek akide konusunda, gerekse amel konusunda iyilere yakışan iyilikler açıklanmış ve iyi şahsiyet olmak isteyenlere yapmaları için sunulmuştur... Onlar, her hâllerinde iyi olmaya devam ettikçe, yani salih olup salih ameller işledikçe, dünyada da, âhirette de ulaşılmış olur...
Duâ, kalbde tasavvur edilir, dilde ikrar gündeme gelir, hâl ile gereğini yapılmasına çalışılır ve bütün bunlar için yegâne Rabb Allah’dan yardım dilenir... Allah Teâlâ’nın yaratması, dilemesi ve yardımı olmadan hiçbir şey gerçekleşmez!..
Âlemlerin Rabbi Allah’dan, dünyada ve âhirette hasene isteyip cehennem ateşinden korunmayı dileyen mü’min müslümanlar, duânın şartına riâyet etmekle mükelleftirler... Kendilerinden istenen kulluğu, emrolundukları şekilde yerine getirenler, en güzel karşılıkla karşılanırlar...
 Dünyada ve âhirette iyilik isteyip, “Rabbimiz, bizi ateşin, yani cehennem azabından koru” diye duâ eden katıksız iman sahibi muvahhid bir müslüman, kendisine emredilen vazifesini yerine getirmelidir... O, vazifesini yapmalıdır ki, karşılığını bulabilsin...
 İşte vazifesi:
 “Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah, kendilerine neyi emretmişse, ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.”19
 Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, “Tefsirû’l Münir” adlı eserinde şunları kaydetmiştir:
 “Yani, ey Allah’ı ve Peygamberini tasdik edenler, kendinizi terbiye edin, ateşten korunacak tedbirler alın. Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasakladıklarını yapmamak sûretiyle bu tedbirleri gerçekleştirin. Aile efradınızı eğitin, onlara Allah’a itaat etmelerini emredin, O’na karşı isyan sayılacak şeyleri onlara yasaklayın. Onlara nasihat edin, terbiye edin ki, normal ateşin odunla tutuşturulması gibi, insanlarla ve taşlarla tutuşturulan o korkunç ateşe girmeyesiniz.”20
Rabbimiz Allah, bu konuda şöyle buyurur:
 “En yakın hısımlarını uyar!”21
 “Ehline namazı emret ve onda kararlı davran.”22
“Ateşten korumayı istemek, haramlardan kaçınmak, şübheli şeylerden uzaklaşmak gibi daha dünyada gerçekleştirilmesi gereken sebebleri de içine alır. O hâlde ‘bizi ateşin azabından koru’ diye duâ eden bir kimse, aynı zamanda dünyada iken haramlardan kaçınma konusunda Allah’a duâ etmiş olur.”23
Her şeyden önce insanı ebedî cehennem ateşine müstahak eden, en büyük günah olan şirk ve küfürden korunmalı, sonra yine ateşi hak eden diğer haram olan şeylerden uzak durulması gerekir… Kadın olsun, erkek olsun, her mü’min müslümanın bunlara dikkat etmesi, üzerlerindeki kulluk görevlerindendir...
 Dünya hayatında, Allah’dan hasene, yani iyilik isteyen, katıksız iman sahibi, salih ameller işleyen, takvalı olmaya çalışan, haramlardan kaçınma helâl olan şeylerle hayatını devam ettiren birisi olmalıdır... Böyle olunca ve böyle olan sadıklarla beraberliğini devam ettirince, dünyada istediği iyiliğe kavuşması, Rabbi Allah’ın ona bir lütfu ve bir rahmeti gereği olarak gerçekleşir...
 Allah’dan sağlık, selâmet ve afiyet dilemelidir... muvahhid mü’minlerle kardeş olmalı, birbirlerinin velîleri olarak, hep beraber Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalı, dağılmamalı ve parça parça olmalıdırlar... Dünya ve âhirette afiyet içinde olmayı dilemek, dünya ve âhiret iyiliğine kavuşmayı istemek demektir ki, bunun için emrolunan gibi hareket etmek gerekir...
 İbretlik bir olay!
 Enes (r.a.) anlatıyor:
 Rasulullah (s.a.s.), müslümanlardan zayıflamış da kuş yavrusu gibi olmuş bir zâtı ziyaret etti.
 Rasulullah (s.a.s.), ona:
 “Allah’a bir şeyle duâ ediyor yahud O’ndan bir şey istiyor muydun?” diye sordu.
 O zât:
 - Evet! Allah’ım, bana âhirette ne ile ceza vereceksen, onu bana dünyada peşin ver, diyordum, diye cevab verdi.
 Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
 “Subhânallah! Sen, buna takat getiremezsin-yahud senin buna gücün yetmez.
 Allahım, bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru! deseydin ya!” buyurdu.
 Sonra Allah’a, onun için duâ etti. Allah da ona şifâ verdi.24
 Abdullah b. Büreyde (r.a.)’dan.
 Rasulullah (s.a.s.), musibete uğramış birini gördü. Ona:
 “Zannedersem sen, Rabbinden sana verilecek cezanın hemen (dünyada) verilmesini istedin.” buyurdu.
 O kimse:
 - Evet, cevabını verdi.
 Rasulullah (s.a.s.):
 “Niçin Rabbinden afiyet istemedin ve:
 Rabbimiz, bize dünya da, âhirette de iyilik ver. Ve bizi cehennem azabından koru, demedin?” buyurdu.25
 Meşhur İslam âlimlerinden İmam Nevevî (rh.a.)’in bu konudaki tesbitleri şöyle:
 “Hadis-i şeriften şu hükümler anlaşılmaktadır:
1- (Âhiretteki) cezanın dünyada âcilen verilmesi için duâ etmek yasaklanmıştır.
2- ‘Allah’ım bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi ateşin azabından koru’ duâsını yapmak, faziletli bir duâdır.
3- ‘Subhânallah’ diyerek, hayretini ifade etmek câizdir.
4- Hasta ziyaretine gitmek, hastaya duâ etmek mustahabdır.
5- Usanmamak, öfkelenmemek hattâbazı hâllerde şikâyet etmemek için belâyı temennî etmek mekruhtur.
Dünyada iyiliğin açıklamasıyla ilgili en güçlü görüş, ibadet ve afiyettir. Âhirette de cennet ve mağfirettir. İyiliğin, dünya ve âhiret nimetleri demek olduğu da söylenmiştir.”26
Dünyada da iyilik, âhirette de iyilik isteyip, cehennem ateşinin azabından korunmayı Rabbi Allah’dan dileyen ve bu duâsına bütün muvahhid mü’min müslümanlar için yapan katıksız iman ehli izzetli şahsiyet duânın ibadet olduğunun şuurunda olup, Allah’ın duâları, şartlarına uygun yapılmadığında kabul edeceğinin inancındadır...
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kullarım, Beni, senden soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana duâ ettiği zaman duâ edenin duâsına cevab veririm. Öyleyse onlar da Benim çağrıma cevab versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşâd (doğru yolu bulmuş) olurlar.”27
“Rabbimiz dedi ki: ‘ Bana duâ edin, size icâbet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler, cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.”28
Rabbi Allah’ı Tevhid eden, O’na razı olduğu şekilde iman edip örneği ve önderi Rasulullah (s.a.s.)’in öğrettiği şekilde salih ameller işleyerek Sünnet üzere yaşamaya gayret eden muvahhid mü’minlerin duâsı:
 “Biz, yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz.
 Bizi doğru yola ilet.
 Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna.”29
Sahih-i Buhârî, Kitabu’l - Daavât, B. 55, Hds. 82.
Kitabbu’l – Tefsir, B. 32, Hds. 47.
Sahih-i Müslim, Kitabu’z – Zikr, B. 9, Hds. 26-27.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l – Vitr, B. 26, Hds. 1519.
İmam Buhârî, Edebû’l – Müfred, B. 288, Hds. 677.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2011, C. 11, Sh. 595, Hds. 29951.
İmam Nesâî, Hadisler Işığında Günlük Hayat – Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyle, çev. Mehmet Yolcu, İst. 1996, C. 2, Sh. 349, Hds. 1056.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, C. 10, Sh. 502-505, Hds. 14848-14854.
İmam Nesâî, es-Sûnenü’l-Kübrâ, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2011, C. 9, Sh. 569-570, Hds. 10826, 10828.
Sahih-i Müslim, Kitabu’z Zikr, B. 9, Hds. 26’nın devamında
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 10, Sh. 502, Hds. 14848’in devamında
Tevbe, 9/128.
A’râf, 7/157.
Abdullah b. es-Sâib (r.a.) anlatıyor:
Ben, Rasulullah (s.a.s.)’i iki rükûn (Rükn-ü Yemânî ile Hacer-i Esved) arasında:
“Rabbimiz, bize dünyada da, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.” diye duâ ederken işittim.
Sûnen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Menâsik, b. 51, Hds. 1892.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 8, Sh. 480, Hds. 11840-11842.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn Çev. 
M.Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 3, Sh. 211, Hds. 1716.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavât, B. 72, Hbr. 3488.
İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî-Muhtasar, çev. M.Beşir Ersarsoy, Vdğ. İst. 2008, C. 12, Sh. 497.
Ayrıca bkz. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Hzr. Necati Yeniel, Vdğ. İst. 1988, C. 6, Sh. 18-19.
Bakara, 2/200-202.
Hud, 11/15-16.
İsra, 17/18.
Âl-i İmrân, 3/193.
Âl-i İmrân, 3/8.
Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâs’ır, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş-Dr. Nedim Yılmaz, İst. 2016, C. 1, Sh. 234. (6.Basım)
İsra, 17/19-21.
İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2010, C. 2, Sh. 114.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, C. 12, Sh. 102, Hbr. 30216.
İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 279, Hbr. 633.
Celâeddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr Fi’t-Tefsir Bi’l-Me’sûr, çev. Hüseyin Yıldız. İst. 2012, C. 2, Sh. 386. İbn Ebî Hâtim’den.
Mâide, 5/2.
Bakara, 2/177.
Tahrim, 66/6.
Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, Tefsirü’l-Münir, çev. Hamdi Arslan, Vdğ. İst. 2003, C. 14, Sh. 555.
Şuara, 26/214.
Taha, 20/132.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Hzr. Necati Yeniel, Vdğ. İst. 1988, C. 6, Sh. 19.
Sahih-i Müslim, Kitabü’z-Zikr, B. 7, Hds. 23-24.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavât, B. 71, Hds. 3716.
İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 302, Hds. 728.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 10, Sh. 503, Hds. 14849.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, C. 11, Sh. 595, Hds. 29952.
İmam Nesâî, Hadisler Işığında Günlük Hayat, C. 2, Sh. 347-348, Hds. 1053-1055.
Ebu Muaym el-Isbehânî, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakatu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2015, C. 12, Sh. 278, Hds. 4215
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, C. 9, Sh. 568-569, Hds. 10825, 10827.
Taberânî, Mu’cemu’s-Sağîr Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1997. C. 2, Sh. 287, Hds. 590.
İmam Muhyeddin en-NevevÎ, Sahih-i Müslim Şerhi-el-Minhâc, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2014, B. 11, Sh. 92.
Bakara, 2/186.
Mü’min, 40/60.
Fatiha, 1/5-7.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul