
Modern İslâmcılık, mealcilik veya başka bir deyişle demokratik medeni İslâm gibi felsefi kavramlar, belli bir projenin ön hazırlığıdır. Asıl proje ise, oryantalistlerin İslâm üzerine plânladıklarıkültürel tahribat ve sonuç olarak İslâm’ın tahrifatıdır.
Bu durum, Batı’nın İslâm’ı “içten çökertme” amacıyla güdümlediği gizli bir silahtır. Bu plânın bir uzantısı olan meâlcilik ve sünnet inkârcılığı, son günlerde Kur’ân’a dahi el uzatma cüretine yeltenmeye kadar varmıştır. Zaten plânın son aşamasının Kur’an olduğu herkesçe malumdur.
Sinsi plânın içimizdeki uzantıları, bu muharebede biraz aceleci davranarak kendilerini meydana attılar. İşin bir başka ilginç yönü, plânın teorisyenlerinden birinin felsefeci olmasıdır. Söz konusu zat Arapçayı bilmediği gibi, Kur’an etimolojisini ve İslâm literatürünü de bilmez. Bu İslâm tahripçileri ordusu son günlerde Kur’an’ın en büyük mucizelerinden olan Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Meryem (a.s.) kıssalarına el attılar.
Bahse aldığımız fitne ordusundan bazıları guruptan bağımsız çalışıyor. Örneğin bu bağımsız hareket edenlerden biri, hac ibadetinin vardiya halinde aylara taksim edilmesi gerektiğini düşünüyor, çünkü bu akımın peygamberi akıllarıdır. Akıl onların dininde mutlak otorite sahibidir.
Gündem ettiğimiz bu tür kimseler, topluma adeta peygambersiz bir din tasavvuru oluşturma çabasındalar. Hâl böyle olunca kendi yorumlarını Kur’ân’a istedikleri şekilde söyletebiliyorlar. Nitekim Hıristiyanlarda aynısını İncil’e yaptılar. Yani bu modern çağdaş ilahiyatçıların tahayyül ettikleri İslâm, herkesin istek vearzularına uygun yorumlamaya müsait, her batıl inanca saygılı,“barışçıl”, modern ve demokratik bir İslâm’dır. Dolayısıyla Selefi Salihin’in İslâm’ı yaşama metodu onlara göre çok geride kalmıştır.
Sünnet tahripçileri, yazdıkları birkaç mesnetsiz kitap ile kendilerine oldukça büyük bir kariyer biçmişlerdir. Hâlbuki onların kitaplarına bakıldığında, dipnotlarında güçlü bir kaynak görmek mümkün değildir. Bu sünnet inkârcıların iddiaları tıpkı bir örümcek ağı kadar zayıf ve mesnetsizdir. Bu beyinsel engelliler, kaprisli yapıları nedeniyle iddialarında zaman zaman ölçüyü kaçırıyorlar.
“Bizim ölçümüz Kur’ân’dır, hadisi Kur’an’a arz edelim. Kur’ân kabul ederse bizde ederiz.”söylemiyle kendilerin Abdullah ibn Abbas rolü biçerek aslında ne kadar alçaldıklarını gösteriyorlar. Heyhat heyhat! Keşke içinde oldukları cehalet girdabından haberleri olsalardıda kendi öz benliklerini öğrenebilseydiler.
Dikkat çeken başka bir husus ise bu gibi gruplarda İslâm’dan bahsedilince kaynak olarak sadece Kur’an’ı referans göstermeleridir. Örneğin Kur’an halkaları, Kur’an dersleri vurgularıyla sünneti unutturmaya çalışıyorlar. Son günlerde Kur’an ayetlerinin zahiri anlamlarını evirip çevirip kendi düşüncelerine göre tevil etmeye başladılar.
Örneğin Âdem (a.s.)’ın kıssasında yaratılışın nasıl ve ne şekilde başladığı açık bir fermanla dokuz surede geçiyor. Bu ayetlerden bariz bir misal verirsek,
“Hani Rabbin meleklere demişti ben kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.” (Hicr, 28.)
Bunun gibi dokuz surede benzer şekillerde yaratılışa vurgu yapılıyor. Bu bir ilahi mucizedir. Hz. Âdem bir anne ve babadan değil, topraktan yaratılmıştır.Bu büyük mucize sadeceKur’ân’a mahsus değildir.İlahi kitaplardan Tevrat’ta Sefer-ü Tekvin’de 7/26, 25-15/2, 33-4/3’de bu konugeçiyor.Zerdüştlerin kutsal kitabı olan Avesta’daveSabiinler’in kutsal kitabı olan GenzaRebba’da da Âdem’in topraktan yaratıldığına dair net vurgular var.
Hz. İsa (a.s) iseÂdem’den sonra Allah’ın beşer üzerindeki ikinci mucizesidir. Kur’an’daaçık fermanla Allah (c.c)şöyle buyurmuştur:
“Ey ehl-i kitap! dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih Allah’ın peygamberi, Onun Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur.”(Nisa, 171)
İkinci bir ayet ise şu şekildedir:
“Allah katında İsa örneği, Allah’ın topraktan yarattıktan sonra ol demesi ile oluveren Âdem örneği gibidir.”(Âli İmrân, 59. )
Yani her iki ayetten anlaşılacağı üzere bu olağanüstü şahsiyet, erkek spermi olmadan oluşu vermiştir. Hadis düşmanları mealciler bu ayete karşı koyarak, Hz. Meryem’in çift cinsiyetli bir insan olduğu yaftasını ortaya attılar. Sanki ellerinde iki bin yıllık bir “adli rapor” varmış gibi, bu denli keskin yorumlarla, bu denli net konuşabilmektedirler. Bunların ayetlere karşı gelmelerine verilebilecek üçüncü örnek ise miras konusunda nazil olmuş Nisa Suresi 11. Âyet’tir.
“Çocuklarınızın mirastaki durumu hakkında Allah size şöyle emir buyuruyor; erkeğe iki dişinin hissesi kadardır.”
Bu âyetin hükmüne karşı gelen (sözde) medeni mealcilar şöyle diyorlar: “Kadın mirasta erkekle eşittir.” Yani demek oluyor ki bu yerli oryantalistlerkadın hukuku hususunda Allah’tan daha insaflı ve adiller. (Haşa sümme haşa) başka bir hususa ise şu âyetle bakalım;
“Hac bilinen aylardır, her kim o aylarda kendisine haccı farz ederse artık hacda kadına yaklaşmak günah işlemek ve tartışma yoktur.”
Bakara Suresi 197. Ayetten anlaşılan hac farizası belli aylarda eda edilir. Bu hüküm bütün İslâm mezheplerinde icmaidir. Bu oryantalist hadis inkârcıları ise, hac farizasının senenin aylarına taksim edilmesi gerektiğini söylüyorlar. İddiaları ise (sözde)izdiham ve can kaybının önlenmesi imiş(!)
Verdiğimiz örneklerde görülebileceği üzere, bahse konu ettiğimiz bu tür kimseler, ilahi hükümlerihadsiz bir cüretle tahrif etmeye çalışıyorlar. İslâm’da bunun hükmü kesinlikle küfürdür.
Allah’ın Selamı hidayete tabii olanların üzerine olsun…