16 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / HAKİKATİ ARAYANLAR İÇİN
HAKİKATİ ARAYANLAR İÇİN

HAKİKATİ ARAYANLAR İÇİN MUHAMMED İSLAMOĞLU

 Ebu Umâme(r. a.) anlatıyor:
 Genç biri, Rasulullah (s.a.s.)’e gelip:
 -Ya Rasulullah, zinâ etmem için bana izin ver, dedi.
 Oradakiler, kendisine doğru dönüp:
 -Yavaş ol, yavaş ol! diyerek azarladılar.
 Rasulullah (s.a.s.), gence:
 “Yaklaş!” buyurdu.
 Genç yaklaştı.
 (Rasulullah) ona:
 “Annenin zinâ etmesi hoşuna gider mi?” diye sordu.
 Genç:
 -Hayır, vallahi, sana fedâ olayım, dedi.
 Rasulullah (s.a.s.):
 “İnsanlar da annelerinin böyle bir şey yapmasını istemez.
 Kızın için böyle bir şeyden hoşlanır mısın?” diye sordu.
 Genç:
 -Hayır, vallahi, sana fedâ olayım ya Rasulullah, diye karşılık verdi.
 Rasulullah (s.a.s.):
 “İnsanlar da kızlarının böyle bir şey yapmasını istemez.
 Kız kardeşin için böyle bir şeyden hoşlanır mısın?” buyurdu.
 Genç:
 -Hayır, vallahi, sana fedâ olayım, cevabını verdi.
 Rasulullah (s.a.s):
 “İnsanlar da kız kardeşlerinin böyle bir şey yapmasının istemez.
 Halan için böyle bir şeyden hoşlanır mısın?” diye sordu.
 Genç:
 -Hayır, vallahi, sana fedâ olayım, diye cevapladı.
 Rasulullah (s.a.s.):
 “İnsanlar da halalarının böyle bir şey yapmasını istemez.
 Teyzen için böyle bir şeyden hoşlanır mısın?” diye sordu.
 Genç:
 -Hayır, vallahi, sana fedâ olayım, karşılığını verdi.
 Rasulullah (s.a.s.):
 “İnsanlar da teyzelerinin böyle bir şey yapmasını istemezler.” buyurdu.
(Genç:
 -Ya Rasulallah, benim için duâ et, diye ricâ etti.)
 Rasulullah (s.a.s.), elini o gencin üzerine koyarak:
 “Allahım, günahını bağışla, kalbini temizle ve iffetini koru!” diye duâ etti.
 Daha sonra bu genç, böyle bir şeyle ilgilenmedi.1
 Anam-babam kendisine fedâ olsun, canımdan daha çok sevdiğim yegâne önderim ve hayat örneğim Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in insan eğitme, insana öğretme, edeb ve terbiye etmede eşsiz usûlü!
 Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’i, insan kullarına en son Nebî ve en son Rasul olarak gönderen, O’nu, “Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikir edenler için yegâne örnek kılan,”2 “Kim Rasul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur.”3 buyuran Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, O’nun ümmeti olan muvahhid müminlere düşkünlüğünü ve şefkatini şöyle beyân buyurur:
 “Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul gelmiştir.”4
 Rasulullah (s.a.s.), erkeğiyle, kadınıyla ümmetin her ferdini bu duygularla ve bu yumuşak tavırla eğitti, onlara hakikati öğretti, izzet sahibi birer şahsiyet olmaları için edeblendirip terbiyelerini en güzel bir şekilde gerçekleştirdi!
 Yegâne Rabbimiz ve kendisinden başka hüküm koyucu hak ilâh olmayan Allah Teâlâ’nın, her çeşidiyle haram kıldığı zinâyı işlemek üzere kendisinden izin isteyen ve bu çirkin günahın ne kadar ağır bir yük olduğunu bilmeyen genç sahabîsine karşıki davranışına çok dikkat edilmelidir. Allah, kendisinden razı olsun bu genç sahabî, Allah ve Rasulüne tam teslimiyetini gündeme getirmiş, fakat izin istediği konunun, izinle gerçekleşecek bir şey olmadığını bilmez bir durumdadır. Kendisine fedâ olmak istediği Rasulullah (s.a.s.), onun yegâne önderidir. O, yapacağı iş hakkında yegâne önderinden izin isteyecek kadar kendisine bağlı ve itaatkâr bir şahsiyettir. İhtiyaç sahibi çok samimî bir kişidir. Bu itaatkâr oluşundan ve samimîyetinden dolayı, önderi ve hayat örneği olan Rasulullah (s. a. s.)’e müracaat edip izin istemektedir. Bu isteğini duyan Ashab-ı Kiram’dan orada bulunanlar, onu hoş karşılamamış, bu çirkin konuda izin istemelerini yadırgamışlardır. Rasulullah (s.a.s.) onu, yanına çağırmış ve hadis-i şerifte geçtiği gibi, onun aklının alabileceği şekilde kendisine gerçeği beyân edip öğreterek edeblendirip terbiye etmiştir. Böyle bir davranış, önce oradakiler, sonra kıyamete kadar gelecek mü’min müslümanlar için ibretlik bir örnek olmuştur. Böylece, yegâne hayat nizamı İslâm’da kesin haram kılınmış olan zinânın nasıl önleneceği, insanların bu günaha karşı nasıl uyarılacağı ve eğitileceği konusunun ilkeleri de gündeme gelmiştir.
 Rasulullah (s.a.s.)’in eğitimci yönünü konu edinip, öğretim metodlarını açıklayan Abdulfettah Ebu Gudde, kaleme aldığı eserinin “Aklî Ölçülerle Konuşarak Öğretme” bölümünde naklettiğimiz hadis-i şerifi örnek göstererek şunları kaydeder:
 “Hz. Peygamber (s.a.s.)’in öğretimde kullandığı metodlardan birisi de, bazı zamanlar gerek soru sorarak, gerekse cevap vererek aklî muhakeme yoluyla öğretme yolunu tutmasıdır. Bunu yapmaktaki muradı:
a)  Bâtılı iyi gören kimsenin kalbinden bâtılı söküp atmak.
b)  Hakkı uzak bulan veya garipseyen kimsenin kalbinde hakkı yüceltmek ve yerleştirmek.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu gencin kalbinden zinâ düşüncesini konuşarak, ona muhakeme ettirerek ve aklî olarak meseleyi tartmasını sağlayarak nasıl söküp attığına bir bak! Anlayış ve idrak durumunu göz önünde bulundurarak, gencin kalbinden zinâ düşüncesini söküp atmanın en güzel yolunun bu olduğunu gördü ve zinâyı haram kılan, zinâ yapan erkek ve kadına şiddetli azabı haber veren ayetleri ona okumadı.
 Bu hadiste, durumun gerektirmesi hâlinde davetçilerin bazı zamanlarda ve bazı insanlara karşı aklî değerlendirmelere başvurmaları gerektiğine işaret vardır. Bu gencin durumunda olduğu gibi… Hz. Peygamber (s.a.s.), onun kalbindeki zinâ düşüncesini bu şekilde, aklî muhakeme ve yönlendirme ile temizlemiştir.”5
 Rabbimiz, Melikimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ zinâyı haram kılmıştır. Bu çirkin günahı işleyenler için hem dünyada, hem de âhirette ceza koymuş ve eğer devlet İslâm Devleti ve ülke de İslâm’ın hükümlerinin geçerli olduğu, dolayısıyla hadlerin uygulandığı İslâm ülkesi, yani “Daru’l-İslâm ise, şartlar oluştuğunda zinâ haddinin gerçekleşmesini emir buyurmuştur!
 “Zinâya yaklaşmayın, gerçekten o, çirkin bir hayâsızlık ve kötü bir yoldur.”6 buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ, Muvahhid mü’min kullarının özelliklerini beyân ederken şöyle buyurur:
 “Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Kim bunları yaparsa ağır bir ceza ile karşılaşır.
 Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
 Ancak tevbe eden iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka, işte onların günahlarını Allah, iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”7
 Muvahhid mü’minlerin, Rasulullah (s. a. s.)’e biat ederken “zinâ etmemek” sözünü vermelerini emir buyuran Allah Teâlâ’nın emri şöyle:
 “Ey Peygamber, mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinâ etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp uydurmamak (gayr-i meşrû olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma’ruf (iyi, güzel ve yararlı iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek gayesiyle geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağrifet iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”8
Ubâde b. Sâmit (r. a.) anlatıyor:
 Rasulullah (s.a.s.)’in etrafında sahabîlerden bir cemaat mevcûd olduğu hâlde buyurdu ki:
 “Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmamak (Allah’ın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmemek), zinâ etmemek, çocuklarınızı öldürmemek kendiliğinizden uyduracağınız bir yalanla (kimseye) iftira etmemek, hiçbir ma’rufta (iyi işte) isyan etmemek üzere bana biat ediniz (yani benimle and) içiniz.
 İçinizde sözünde duran olursa, mükafâtı Allah’ın üzerinedir.
 Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada cezalandırılırsa bu ceza, ona kefârettir.
 Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah örterse, işi Allah’a kalır. İsterse onu affeder, isterse ona ceza verir.”
 Biz de bu şart üzere Rasulullah ile biatlaştık.9
 Yegâne Rabbimiz ve kendisinden başka hükmüne razı olduğumuz hiçbir hüküm koyucu hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, mü’min müslüman kullarına, ister İslâm’ın bütün kurum ve kuruluşlarıyla egemen olduğu “Daru’l-İslâm”da olsun, ister İslâm’ın hükümlerinin yasaklanıp geçersiz kılındığı, müslümanların esaret altında kaldığı ve toprakları işgal edilip kendilerinin mahkûm edildiği “Daru’l-Harb” de olsun, her hâlükârda zinâ her türüyle haram kılınmıştır!
 “Daru’l-İslâm” da, İslâm’ın hükümlerini geçerli olup uygulandığı için zinâ edenlere cezâ olarak eğer bekâr iseler yüz değnek had vurulur, evli iseler taşlanarak recm edilip öldürülür.
 Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
 “Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah’ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın. Onlara uygulanan cezaya mü’minlerden bir grup da şahid bulunsun.”10
 Ubâde b. es-Sâmit (r. a.) rivayet eder.
 Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
 “Benden öğrenin! Benden öğrenin! Allah, onlara bir yol halketti. Bekârla bekâr (zinâ ederse) yüz değnekle bir sene sürgün. Evli ile evli (zinâ ederse) yüz değnek ve recm (var)!”11
 İslâm, insanları zinâya götürücü bütün yolları sımsıkı kapatmış ve bütün kapıları kilitlemiştir.
 Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ:
 “Mü’minlere söyle: ‘Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yaptıklarından haberdardır.
 Mü’min kadınlara da söyle: ‘Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görünenler hariç. Başörtülerini yakalarının üstüne (kapatacak şekilde) koysunlar.”12
 Huzeyfe (r.a.) rivayet eder.
 Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 “Bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Her kim Allah korkusundan dolayı onu terk edecek olursa, Azîz ve Celil olan Allah da onu, tadını kalbinde hissedeceği bir iman ile mükafâtlandırır.”13
 İslâm’da, nesil emniyetinin sağlanması ve korunması için her hâliyle haram kılınıp yasaklanan zinâ laik-demokratik ve gayr-i İslâmî   düzenlerde serbest bırakılmış, bu serbestlik yasalaştırılmış, hattâ bir sanat olarak kabul edilip bu sanatı icrâ edenler ve bundan kazanç elde edip para kazananlar, resmî vergiye tâbi tutulmuşlardır... “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” ilkesinden hareket eden düzenin yöneticileri, zinâ-fuhuş sanatından gelir elde etmeyi meslek edinenlere yer açma ruhsatı vermekte, emniyetlerini sağlamakta, sermayelik yapanları özel sağlık ekibiyle devamlı kontrol etmekte ve gelirlerinden resmî vergi almaktadırlar.
 İslâm’ın hükümlerinin geçersiz kabul edilip yasaklandığı, işgal altındaki İslâm topraklarında kurdurulan bütün gayr-i İslâmî devlet ve ülkelerde zinâ-fuhuş yasaklanmamış ve serbest kılınmıştır. Değişik isimlerle hayat süren bu düzenlerde, gerek devlet yönetiminde, gerek diğer kurum ve kuruluşlarında Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmek yasaklanmış, ilâhlaştırdıkları hevâlarına göre yasalar yapılarak uygulamaya konulmuştur. Bu korkunç zulme karşı haklı sebeplerle karşı çıkanları, “Vatan haini, terörist ve anarşist” olarak değerlendirip en ağır cezalarla cezalandırmaktadırlar. İsimleriyle, teorik ve pratikleriyle birbirlerinden bazı yönleriyle ayrılsalar da “küfür, tek millettir!”14
 Laik-demokratik ve gayr-i İslâmî bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde zinâ-fuhuş yasal olarak serbest bir şekilde yapılmakta, bunun için 125 maddelik detaylandırılmış bir tüzük hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur...
 “-31.01.1973 tarih ve 7/5786 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile değişik 30.03.1961 tarih ve 5/984 sayılı Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevî Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü”
 Bu tüzüğü, hazırladığı “Dinlenme, Eğlence, Fuhuş, Oyun, İçki Amaçlı Açılması İzne Bağlı Yerler-Açıklamalı-İçtihatlı Yasal Düzenlemeler” adlı kitabında yayınlayan “Emniyet Teşkilatı” görevlisi olan Halil Yılmaz15 yaptığı çalışmasında tüzüğün maddelerini gayeleriyle birlikte açıklamıştır.
 “Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 30.03.1976 tarih ve 1002 Esas, 979 Karar numaralı kararında fuhuş, bir kadının menfaat karşılığı veya alışkanlık suretiyle, vücudunu başkalarının cinsel zevkine teslim etmesi ve bu suretle birçok erkekle cinsel ilişkide bulunması sanatı olarak tanımlanmıştır.”16
 Bu tanımlama, fuhuşun, yani zinânın resmî tarifidir.
Aynı zamanda, “Yargıtay 5. Ceza Dairesi 11.02.1948 tarih Esas No.298, Karar No.422 ile “Kadın-erkek arasındaki geçici münasebeti kazanç vesilesi saymıştır.”17
 Tüzüğün bazı maddeleri:
 “Tarifler
 Madde 15- Başkalarının cinsî zevkini menfaat karşılığı tatmin etmeyi sanat edinen ve bunun için değişik erkeklerle münasebette bulunan kadınlara (Genel kadın) denilir.
 Genelevler
 Madde 16- Genel kadınların bir arada oturarak fuhuş yaptıkları veya bu maksat için toplandıkları yerlere (Genel ev) ismi verilir.”18
 Dördüncü Kısım
 Genel evlerin açılma şartları ve mükellefiyetler
Sağlık şartları ve bölge
Madde 46- Genel evlerin açılabilmesi için:
a)  Polis teşkilatı olmak,
b)  Hükümet veya belediye tabibi bulunmak,
c)  Bu Tüzüğün sağlık kayıt ve şartlarına ait hükümleri uygulayacak vasıtalara malik olmak veya bu hükümlerin uygulanmasını mümkün kılacak müesseselerin kurulmasını sağlamak şarttır.
Müracaat usûlü ve inceleme
 Madde 50- Genelev açmak isteyenler evvela bir dilekçe ile mahallin en büyük mülkiye amirine müracaat edecekler ve bu dilekçede Tüzük hükümlerine tamamen uyacaklarını, gerek bu hükümlere, gerekse zührevî hastalıklar ve fuhuşla mücadele komisyonu tarafından alınacak karar ve tedbirlere aykırı hareket etmeyeceklerini kabul ve taahhüt eyleyeceklerdir.”19
Kitabın açıklamalar bölümünde şunlar kaydedilmiştir:
 “Genelevlerde Güvenliğin Sağlanması
 Genelevlerin girişlerinde 24 saat esasına göre görev yapmak üzere polis noktaları bulunmaktadır. Bu yerlerde görevlendirilen personel, genelevin güvenliğinin sağlanması, geneleve giren kişilerin üst araması, genelevde suç işlenmesi durumunda olaya müdahale ederek delillerin muhafazası ve suç şüphelilerinin yakalanarak adli soruşturma yürütecek birimlere intikal ettirilmesi ile görevlendirilmektedir.”20
ONİKİNCİ  KISIM
Mali hükümler
 Alınacak ücretler
 Madde 114- Fuhuş sebebiyle bulaşan zuhrevî hastalıklarla mücadele için yapılacak masraflara karşılık olmak üzere genelev sahiplerinden her ay muayyen bir ücret alınır.
 Evlerin derecelendirilmesi
 Madde 115- Genelevler, bulundukları semt, haiz oldukları konfor, alınan vizite ücreti ve sanatı yapan kadın sayısı göz önünde tutulmak suretiyle zührevî hastalıklar ve fuhuşla mücadele komisyonları tarafından derecelendirilir.
 114. maddeye göre alınacak ücretin miktarı, birinci derecede 300-700, ikinci derecede 200-300, üçüncü derecede de 100-200 liradır.
 Ücretin tahsili
 Madde 117- Zührevî hastalıklar ve fuhuşla mücadele komisyonunca tayin edilen derecelere göre alınacak ücretler, belediye tahsildarları tarafından her ay sonunda genel ev sahiplerinden belediye gelirlerinin tahsilindeki usuller derecesinde makbuz karşılığı alınır.
Bu surette tahsil olunan paralar, zührevî hastalıklarla 

mücadele için, bütçelerindeki ödeneğe eklenmek üzere belediyeler veznelerine yatırılır.”21
 “Fuhuş Tüzüğü”nden kısa alıntıları ibret olsun ve ders alınsın diye yaptık, yoksa-haşâ-yegâne hak din ve hayat nizamı İslâm ile mukayese için değil! Çünkü asla kıyaslanmaz!
 “Artık ey basiret sahipleri ibret alın!”22
 Abdullah b. Ömer (r. anhuma) rivayet eder.
 Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 “Bir milletin içinde zinâ-fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet, bu suçun aleni olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde tâûn hastalığı ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde vukû bulmamış hastalıklar yayılır.”23
 “Öğüt alıp düşünmesini bilen bir topluluk için!”24
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vd. İst. 2014, C. 12, Sh. 130, Hds. 17218.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vd. İst. 2015, C. 5, sh. 531, Hds. 5032.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2015, C. 1, Sh. 344, Hds. 543. Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr’den.
Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî, Cemu’l-Fevâid, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2011, C.1, Sh. 133, Hds. 240.
Ahzab, 33/21.
 Nisa, 4/80.
Tevbe, 9/128.
Abdulfettah Ebu Gudde, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Eğitim Metodları, çev. Enbiya Yıldırım, İst. 2001, Sh. 85-87.
İsra, 17/32.
Furkan, 25/68-70.
Mümtehine, 60/12.
Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B. 10, Hds. 11.
Kitabu Menâkıbi’l-Ensar, B. 42, Hds. 113.
Kitabu’l-Hudud, B. 9, Hds. 13.
Kitabu’l-Ahkâm, B. 49, Hds. 70.
Kitabu’t-Tevhid, B. 32, Hds. 94.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Hudûd, B. 10, Hds. 41-43.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Hudûd, B. 33, Hds. 2603.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Hudûd, B. 12, Hds. 1465.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Biat, B. 9, Hds. 4144,4160.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 12, Sh. 118-121, 
Hds. 17201-17207.
Nur, 24/2.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Hudûd, B. 3, Hds. 12-14.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Hudûd, B. 23, Hds. 4415.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Hudûd, B. 8, Hds. 1460.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Hudûd, B. 7, Hds. 2550.
Sünen-i Dârimî, Kitabu’l-Hudûd, B. 19, Hds. 2332.
İmam Ahmed b. Hanbel Müsned, C. 12, Sh. 174-177, Hds. 17321-17327.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kûbrâ, çev. Hasan Yıldız, İst. 2011, c.6, sh.564, hds.7104-7106
Beyhakî es-Sünenü’l-Kebir, çev. Hüseyin Yıldız, vd. İst. 2017, C. 16, Sh. 158-159, Hds. 16990-16991.
Not: Hadisin şehri için bkz.
Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İst. 1983, C. 8, Sh. 348-349.
Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbn Mace, Tercemesi ve Şerhi, İst. 1983, C. 7, Sh. 149-153.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Hzr. Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, İst. 2000, C. 15, Sh. 102-107.
Nur, 24/30-31.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C.10, Sh.314, Hds.9545.
Kuzâî, Şihâbü’l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999, Sh. 79, Hds. 209.
Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vd. İst. 2015, C.10, Sh.406, Hds.2100.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, C.13, Sh.288,Hds.12946. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebir’den.
İmam Tahâvî, Tahâvî Muhtasarı-Mukayeseli Hanefî Fıkhı, çev. Dr. Soner Duman, İst. 2013, Sh. 292, Md. 939.
Yazarın hayatı ve Kitap çalışmaları için bkz.
Halil Yılmaz, Açılması İzne bağlı Yerler, Ank. 2001, Sh. VII-IX. 2.Baskı.
 Halil Yılmaz, A.g.e. Sh.71.
Melâhat Aktaş, İslâm Toplumunda ve Çağımızda Kadın, Ank.1997, Sh.142, Dipnot:35.Genişletilmiş 12.Baskı.
Halil Yılmaz, A.g.e. Sh. 178.
Not: Bu tüzük şu kitaplarda da yer almaktadır:
1-Refet Erdoğan-Mustafa Yiğit, Emniyet Teşkilatı Rehberi, Ank. 171, Sh.499-5/4. 3.Baskı
2-Emniyet Teşkilatı ve Hizmetleri Mevzuatı, Hzr. Emniyet Müdürü Kamil Koca, Tarih ve yer yok. Sh. 63-65.
Halil Yılmaz, A.g.e. Sh. 184-185.
Halil Yılmaz, A.g.e. Sh. 79.
Halil Yılmaz, A.g.e. Sh. 198-199.
Haşr, 59/2.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 22, Hds. 4019.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, C. 11, Sh. 232-233, Hds. 8667.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, C. 10, Sh. 120-121,Hds. 10066.
En’âm, 6/126.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul