Dünyevîleşme imanî, ahlâki, sosyal, ticari meselelerin bütününde, kişinin emeğini, gücünü imkânını dünyevî unsurlara yoğunlaştırması ve dini değerleri gözetmeyişi ya da çok az gözetmesi, daha doğrusu önceliği dünya değerlerine vermesidir. İnsanın kendisini dünyanın çekiciliğine kaptırması, onun esiri konumuna gelmesidir. Dünyevîleşme daha çok, dini inkâr etmeksizin dünyaya aşırı meylin olduğunu, nefsin arzuları çerçevesinde hareket etme şeklinde görülmektedir.
Dünyevîleşmnin Maddî ve Manevî Zararları
Dünyevîleşme, ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın oğlu Kabil Habil’i öldürmesi onun bu cinâyeti işlemesine sebep olmuştur. “Nihâyet nefsi (Kabil’in dünyaya aşırı düşkünlüğü) onu kardeşini (Habil’i) öldürmeye itti de onu öldürdü, bu yüzden de kaybedenlerden oldu.”1 Dünya zevkine, keyfine düşkün olmanın, dünya ve âhiretteki zararı çok büyüktür. Tarih boyu, dünya perestliği yüzünden nice kişiler, kavimler helâk olmuştur. Kur’ân-ı Kerim ibret olması için insanların dünya yaşamına, zevkine, câzibesine aldanmanın dünya ve âhiretteki zararlarını belirtmektedir. “Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının (Şuayb peygamberin kavmi) ve altüst olan şehirlerin haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık mûcizeler getirmişti. (İnanmadıkları ve peygamberlerinin gösterdikleri yoldan gitmedikleri için helâk oldular.) Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.” 2
Âyette geçen kavimlere peygamberler mûcize-lerle geldiler, fakat bu kavimler gelen peygamberleri yalanladılar, yolundan gitmediler. Dünya hayatının zevkine, keyfine kendilerini kaptırdılar Allah Teâlâ da her birini bir felâketle helâk etti. Nuh peygamber kendi kavmine gönderildi. Kavmi onu inkâr edince meşhur tufanda boğulup helâk oldular. Ad kavmine Hud peygamber gönderildi, onlar şiddetli rüzgâr ile helâk oldu. Semud kavmine Sâlih peygamber gönderildi. Onlar da depremle helâk oldular. Hz. İbrahim’in kavmi ise sinekle helâk oldu; Medyen halkına Şuayb peygamber gönderildi. Onlar ateşle helâk oldular; şehirleri alt-üst olarak helâk olan kavim ise Lut peygamberin kavmidir. Bu kavim, homoseksüellik yüzünden, helâk olmuştur.3 Bu helâk olan kavimler hevâ ve heveslerine göre yaşadıklarından dolayı, dünyervîleşmenin hazin sonu görülmektedir.
Dünyevîleşmiş kimsenin prototipi Karun’dur. Kur’an, benî İsrâil içinde yaşayan bu kimseyi, her devirde görülebilecek karakter olması açısından dikkatlerimize sunar. Musa (a.s.) zamanında yaşamış azgın bir zengin olan Karun’u örnek verir. Sözde Hz. Musa’ya iman etmişti. Fakat hırsı ve kıskançlığı yüzünden münafıklığa yeltendi. Firavunun görevlisi olarak bulundu, Hz. Musa’ya karşı zâlimlik ve taşkınlık etti. Bir taraftan serveti ile, bir taraftan da ilmiyle övünüyor, şımarıyordu. Ne var ki sonunda ne ilmi, ne serveti ona yar olmuş, azgınlığı yüzünden helâk olup gitmiştir. “Sonunda Biz onu (Karun) da sarayını da (kendisinin gücünden bildiği bütün her şeyini) yerin dibine geçirdik.”4 buyrulmaktadır. İşte bu Karun olayı, bütün insanlara örnek bir olaydır. Dolayısıyla dünyevileşmenin maddi ve manevi çok büyük zararları olmaktadır.
Dünyevîleşme Hastalığı
Dünyevîleşme hastalığına, tehlikesine Hz. Peygamber’in şu ifadesiyle çok önceden işaret ettiğini görüyoruz: “Korktuğum şeylerden birisi de benden sonra size dünya nimet ve ziynetlerinin açılmasıdır (sizin de onlara gönlünüzü kaptırmanızdır.5 Dünyevîleşme eğilimi modern insanının hayatının merkezine yerleşmiştir. Rabbimiz bildirmektedir. “Sakın kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne (malına, mülküne, servetine) gözlerini dikme (imrenme) Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir.”6 “İnkâr edenlerin (refah içerisinde) diyar diyar gezip dolaşması sakın seni aldatmasın.”7 Bu âyet-i kerime, Mekke müşrikleri hakkında nâzil olmuştur. Çünkü onlar, ticaret yapıp para kazandıkları için bolluk ve refah içinde yaşıyorlardı. Müşriklerin bu durumunu gören bazı mü’minseler: “Allah’ın düşmanları böyle bolluk ve refah içinde yaşarlarken biz ise (fakirlik) sıkıntı içerisinde zorluk çekiyoruz.” dediler. Bunun üzerine Allahu Teâlâ yukarıdaki âyet-i kerimeyi inzal buyurdu.8
Tabiî ki, bu ve benzeri âyetlerdeki ikazlarla Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şahsında bütün mü’minlere seslenilmektedir. Âyetin devamı da şöyledir: “Bu az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer cehennemdir, ne kötü bir yerdir orası! Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için Allah tarafından bir ikram olarak zemininden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.9 Mü’min kişinin zenginlik, fakirlik olayına bakış açısı âyet-i kerimede geçtiği gibi olmalıdır. Zengin, varlıklı insanların refah içinde yaşamalarının mü’min kişileri aldatmaması gerekir. Çünkü dünya yaşamı geçici bir imtihan yerinden ibarettir. Tabiî ki, mü’minler meşrû ve helâl yoldan imkânlarını arttırabilirler, zengin olabilirler; fakat gayr-i İslâmî yaşantısı olanlarınki gibi ‘mal, mülk, servet, para gelsin de nereden gelirse gelsin, helâl, haram fark etmez’ diyenler gibi değil. Mü’minlerin ölçüsü İslâm’dır. Bir şey câiz ise yapmalı, değilse terk etmelidir. “Allah dilediğine rızkı genişletir, yayar ve (dilediğine) daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile sevinip yetindiler, şımardılar. Halbuki dünya hayatı âhiret hayatının yanında basit, geçici bir faydalanmadan başka değildir.”10 “Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız (elinizdeki imkânlar) birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah’ın katındadır.”11 Allah’ın nasip ettiği mallar, imkânlar imtihan gereğidir. Önemli olan bu imtihanı iyi anlamak ve kazanmak için elinden geleni yapmaktır.
Dünyevîleşme Hastalığının Çaresi
Dünyevîleşmeden kurtulmada takip edilecek en akılcı yol dünyanın gerçek mâhiyetini kavramak, dünyaya ne kadar değer vereceğimizi sağlam bir şekilde belirleyerek dünya-âhiret dengesini kurmak, yaradılış gerçeğimizin imtihan olduğunu unutmaksızın, Kur’an ve sünnete ittibayı asıl gaye edinmektir. Bunun yanında iman ve amel dünyamızda ihya çalışmaları yapmak, takva ipine sarılmak, bilinçli ve kararlı bir şekilde nefis terbiyesine başlamak dünyevîleşme hastalığından kurtuluşta nirengi noktalardır. Dünyevîleşme fitnesine karşı ‘zühd, kanaat, tûl-i emeli azaltma, duâ, tevekkül ve ölümü hatırlama’ gibi sıfat ve davranışlar koruyucu birer faktör olarak sayılır.
Dünyevîleşme günümüz insanının en önemli sorunlarından biridir. Dünyevileşme hastalığının çaresi dünya hayatının fani olduğunu unutmayıp, Âhiret hayatını ve mahşerdeki hesabı devamlı olarak hatırda tutmaktadır. Böylece Allah’ın emrettiğini yapmak, yasak ettiklerinden kaçmak kolay olur.Yüce Allah şöyle buyurur: “Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.”12 “Bu dünya hayatı, sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat, âhiret yurdundaki hayattır. Keşke bilmiş olsalardı!”13 Bu gerçekleri bilen dünya haytının aldatıcılığına kanmaz ve meşru olmayan şeylere yönelmez. Zevkleri, cazibesi ve parlaklığıyla insanları aldatarak tuzağına düşüren dünya, insanı kendisine bağlamakta, sonunda köle ve esir haline getirmektedir. Bu açıdan dikat etmeliyiz, Allah’a iy bir kul olma gayreti içersinde olmalıyız. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Yoksa kötülük işleyen kimseler, inanıp yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar.”14 “Hiç şüphesiz, iyiler cennette, günahlara dadananlar ise yakıcı ateşler içindedir.”15 İnsanların çoğu dünya hayatını sever ve âhireti bırakırlar.16. Hâlbuki âhiret mutluluğu daha üstün, daha hayırlı, hem de ebedîdir.17 Kur’an, “Ey insanlar! Allah’ın vaadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!”18 diyerek mü’minleri uyarırken, Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Benden sonra size dünya nimetlerinin ve ziynetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum”19 demek suretiyle bu konudaki endişesini dile getirmiştir.
İnsanın bu dünyada yaşadığı hayat, onun kalıcı âhiret yurdundaki durumunu belirlemesi açısından son derece önemlidir. Zira insan, hayır ve şer adına yaptığı her şeyin karşılığını mutlaka görecektir.20 Dolayısıyla dünyevîleşme hastalığından kurtulmanın yolu; nefis terbiyesidir. Yüce Allah şöyle buyurur: “İnsan nefsi daima kötülüğü ister, kötülüğe sevk eder”21Nefis insanın en büyük ve sinsi düşmanıdır, kişiyi her türlü ahlâksızlığa ve günah olan şeylere götürerek, maddî- mânevî çok büyük zararlar vermektedir. Rabbimiz Allah (c.c.) bu gerçeği şöyle bildirmektedir: “Sana gelen her kötülük kendi nefsindendir (onun kötü arzusuna ve isteklerine uymandandır.”22
Nefsinden dolayı, basit, gereksiz şeyleri bahane eden, kavga çıkaran ve hatta cinayet işleyen nice insan vardır. Başa gelen belâların, üzücü olayların çoğu, nefsin kötü isteklerinin yerine getirilmesinden kaynaklanmaktadır. Nefsin içki, kumar, zina, hırsızlık, ahlâksızlık, haset, kin, gurur, kibir gibi isteklerine uymasından dolayı dünya ve âhirette insan perişan olmaktadır. Hevâdan (kötü arzulardan) korunmanın önemini Allah Teâlâ şöyle bildirmektedir: “Nefsini kötülüklerden arındıran mefsini terbiye eden,(koruyan) kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyana uğramıştır.”23 Hadis-i şerifler, bu açıklamaların ışığında değerlendirilmelidir.
Rasûlullah (s.a.s.) buyuruyor ki: “Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin size açılmasıdır...”24 “Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının, kadınlardan da sakının! Zira benî İsrâilin ilk fitnesi kadın yüzünden çıkmıştır.”25 “Eğer dünya Allah’ın yanında sivri sineğin kanadı kadar değer taşısaydı, tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.”26 “Kim dünyaya çok önem verirse, Allah onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti âhiret(i kazanma) ise Allah onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.”27
İnsan nefsini İslâm’ın yasaklamadığı, serbest ettiği şeylerde tatmin etmeli. Eğer nefsin istekleri ve arzuları İslâm’a uygunsa bu yerine getirilebilir, fakat bu istekler İslâm’a aykırı ise kesinlikle yerine getirilmemeli, nefsin kötü istekleriyle mücadele etmeli ki, imtihanı kazanmak mümkün olsun. Rasûlullah (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: “Allah’ım, huşû duymaz bir kalpten, kabul olmayan duâdan, faydası olmayan ilimden, doymak bilmeyen nefisten Sana sığınırım”28 diye duâda bulunmuştur. Nefsin meşrû olan isteklerini yapıp, meşrû olmayan isteklerinden korunmak için de nefisle mücadele etmek gerekir. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Mücahid nefsine karşı cihad edendir.”29 Mücahid, nefsin İslâm’a aykırı isteklerine karşı mücadele ederek ona galip gelen ve İslâm’a uygun olanı yapan kişidir.“Ama kim de, Rabbinin (huzurunda duracağı) makamından korkup (gereğini yapar) nefsini de kötü arzu ve hevesten men ederse işte muhakkak ki, cennet onun varacağı tek yerdir.”30 “Müjde, dünya hayatında ve âhirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.”31
Her kim nefsini terbiye ederek dünyevîleşmeden kendini korumaya çalışır ve dünya ve âhiret dengesini kurar ve İslâm’ın prensiplerine uygun yaşarsa, dünya ve âhirette mutlu huzurlu bir hayat yaşar! Dünyevîleşmek, Allah’ı ve âhireti unutturacak büyük bir hırsla dünyaya sarılmak, hiç yok olmayacakmış gibi dünya malına düşkün olmaktır. Dünyevî imkânları elde etmek ya da zengin olmak dünyevîleşmek değildir. Peygamberimiz, “Takva ehli kimseler için zenginliğin bir zararı yoktur”32 “İyi insan için, iyi mal ne güzeldir.”33 buyurmuştur.
Yeter ki insan elde ettiği maddî imkânların mahkûmu olmasın, Rabbimizin, “Allah ’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya bak, bu arada dünyadan da nasibini unutma, Allah sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun.”34 âyeti gereği dünya nimetlerini Allah’ın rızâsına uygun bir şekilde kullanabilsin ki, hem dünyası hem de âhireti için faydalanma olsun! Modernizm ve dünyevîleşme kıskacı karşısında kendimize çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu gün Müslümanların, dünyevîleşme ile ilgili durumlarını ciddi bir gözden geçirmeleri, kendilerinde böyle bir haslet olmasa bile, her an olacakmış gibi temkinli ve dikkatli olmaları gerekmektedir. Samimi niyetlerle başlayan birçok olumlu çabanın, dünyalık edinime karşı arzu ve isteklerin, bir gün gerçekleşmesinden sonraki gelişmelerin çetin bir imtihanla devam edeceğini hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekmektedir. Ne mutlu dünyevileşmeye karşı gereken tedbirleri almya gayret edenlere!
1. Mâide, 5/30
2. Tevbe, 9/70
3. Ankebût, 29/28-31; A’râf, 7/80-84
4. Kasas, 28/81
5. Buhari zekât 47
6. Tâhâ, 20/131
7. Âl-i İmrân, 3/196
8. Abdulfettah el-Kadi, Esbab-ı Nüzul, çev. Sâlih Akdemir, s. 94
9. Âl-i İmrân, 3/197-198
10. Ra’d, 13/26
11. Enfâl, 8/28
12. Fuasilet, 41/46
13. Ankebût, 29/64
14. Câsiye, 45/ 21
15. İnfitâr, 82/ 13-14
16. Kıyame, 75/20-21
17. A’lâ, 87/17
18. Fatır, 35/5
19. Buharî, Zekât 47; Müslim, Zekât 121-123
20. Zilzâl, 99/7-8
21. Yusuf, 12/53
22. Nisâ, 4/79
23. Şems, 91/7-10
24. Buhârî, Zekât 47, Cum’a 28; Cihad 37, Rikak 7; Müslim, Zekât 123
25. Müslim, Zikr 99; Tirmizî, Fiten 26; İbn Mâce, Fiten 19
26. İbn Mâce, Zühd 11; Tirmizî, Zühd 13
27. İbn Mâce, Zühd 1; Tirmizî, Kıyâmet 31
28. Tirmizî, Deavât 69 (3478); Nesâî, İstiâze, 2 (255)
29. Tirmizî, Cihad, 2; İbn Mâce, Cihad. 7
30. Nâziât: 79/40-41
31. Yunus 10/64
32. İbn-i Mâce, Ticaret 1
33. İbn-i Hanbel, c. 4, s. 197
34. Kasas, 48/7