Giriş
Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî (164-241), hadis ilmiyle alakalı telif ettiği eserleri, râviler hakkında yaptığı cerh ve ta‘dîl değerlendirmeleri, fetva verirken takip ettiği usul ve itikat alanındaki yaklaşımı ile tam anlamıyla bir ehl-i hadîstir. Bütün hayatı hadis eğitimi, hadis rivayeti, sünnete ittiba, bidattan sakınma, râvileri tanıma ve hadis merkezli fetvalar verme ile geçmiştir. Onun inancına göre Kıyamet’e kadar hakkı savunacak olan ve yetmiş üç fırka hadisinde zikri geçen fırkay-ı nâciye olsa olsa ehl-i hadîstir2. Bu sebeple dinden sapma olarak gördüğü ehl-i bidat gruplarla mücadele etmiş, onlara karşı reddiyeler yazmış ve inandığı değerler uğruna ağır işkencelere tahammül etmiştir. Hadis ilmine yaptığı katkılar ve hadis merkezli fıkıhçılığı yüzünden selefi ve akranı pek çok önemli muhaddisten daha fakih sayılmış; aklına, hafızasına ve bilgisine övgüler dizilmiştir3. “Güvenilir (sika), doğru sözlü (sadûk), çok hadis bilen (kesîrü’l-hadîs) sağlam bir hadisçi (sebt)” olarak nitelenmiştir4. İşte bu yazıda Ahmed b. Hanbel’in hadisçiliği, ana hatlarıyla izah edilmeye çalışılacaktır.
I- Ahmed b. Hanbel’in Hadis Eğitimi ve İlmî Kişiliği
Hicri 179 senesinde yani 14-15 yaşlarında iken hadis ilmine yöneldiği nakledilmiştir. İçlerinde Hüşeym b. Beşîr, Mu‘temir b. Süleymân et-Teymî, Süfyân b. ‘Uyeyne, Yahyâ b. Ebî Zâide, Ğunder, Vekî‘ b. el-Cerrâh, Yahyâ b. Sa‘îd el-Kattân, Abdurrahmân b. el-Mehdî ve Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî gibi büyük hadis ve fıkıh âlimlerinin de bulunduğu yüzlerce ilim adamından dersler almıştır. Müsned adlı büyük hadis eserinde kendisinden rivayette bulunduğu hocalarının sayısı 280 civarındadır5.
179 senesinde ilk defa Hüşeym b. Beşîr’den hadis öğrenmeye başlamıştır. Kendisinden aktarıldığına göre ondan 3000’den fazla hadis almıştır. Nakledildiğine göre Ahmed (19-)20 yaşında iken Hocası Hüşeym vefat ettiğinde ondan öğrendiği hadisleri ezberlemekte idi. Hocası Hüşeym vefat edince 183 senesinde Kûfe’ye gitmiştir. Orada bir müddet yalnız kalmıştır. Kitaplarını içine koyduğu torbasını kendisine yastık yapmıştır. Vekî‘ b. el-Cerrâh ile birlikte Süfyân es-Sevrî’nin rivayet ettiği hadisleri müzâkere etmiştir. Bu dönemde hocalarının rivayet ettiği hadisleri hemen ezberleyip ders sonrasında kendisine soranlara onları imlâ ettirmiştir. Hocası Vekî‘’in hadis kitaplarını bütünüyle ezberlemiştir. Öyle ki oğluna kitaptaki hadislerin isnad ve metinlerini kendisine sorabileceğini ifade etmiştir. Neticede Vekî‘ ve Hafs b. Ğıyâs tarafından Kûfe’de benzeri yaşamamış bir âlim olarak tavsif edilmiştir. 186 yılında Basra’ya yolculuk yapmış ve orada Yahyâ b. Sa‘îd el-Kattân’a öğrenci olmuştur. Hocasından izzet-i ikram gören Ahmed b. Hanbel’in Basra’dan ayrılışı Yahyâ el-Kattân’a ağır gelmiştir. 187 yılında ise Süfyân b. ‘Uyeyne’ye öğrenci olmuştur. Üçü yaya olmak üzere beş defa hac yapmıştır. İbrâhim b. Sa‘d’dan levhalar halinde hadisler yazmıştır. Abdurrahmân b. el-Mehdî ile birlikte Vekî‘ b. el-Cerrâh’ın diğer hadis âlimlerinin rivayetleriyle uyumsuzluk gösteren aktarımlarını incelemiş ve bunların altmış küsur olduğunu tespit etmiştir. 199 senesinde Musannef adlı büyük hadis kitabının müellifi Abdurrezzâk b. Hemmâm’dan dersler almıştır. Ancak kırklı yaşlarında evlenebilmiştir6. Anlaşıldığı kadarıyla Ahmed b. Hanbel’in neredeyse bütün eğitim hayatı hadisler etrafında şekillenmiştir. Hocalarından binlerce rivayeti okumuş, kaydetmiş, değerlendirmiş, kendi öğrencilerine aktarmış ve kitaplarında kullanmıştır.
Ahmed b. Hanbel hadislerin yalnızca rivayetiyle meşgul olmamış onların fıkhına da yönelmiştir. İshâk b. Râhûye’den aktarıldığına göre kendisi, Ahmed b. Hanbel ve Yahyâ b. Ma‘în ile ilim müzâkesinde bulunduklarını, onlara hadislerin fıkhı ve yorumu hakkında sorular sorduğunu ve yalnızca Ahmed b. Hanbel’den cevap alabildiğini ifade etmiştir. Ahmed b. Hanbel, fıkıhta en önemli katkıyı İmam Şâfiî’den gördüklerini şöyle belirtmiştir: “Biz mücmeli müfesserden ve hadisin nâsihini mensûhundan nasıl ayıracağımızı Şâfiî’den aldığımız derslerde öğrendik”7. Hatta Ahmed b. Hanbel’in ehl-i hadis fıkhını öğrenmesi yanında ehl-i reye ait kitapları da yazdığı ve fakat onlara değer vermediği nakledilmiştir. Bu arada belirtmek gerekir ki Ahmed b. Hanbel, ehl-i insaf bir âlim olarak bilmediği konularda muhataplarını konunun uzmanlarına yönlendirmiş, hadisler hakkında bilgisizce konuşmaktan imtina etmiştir. Mesela garîbü’l-hadîs (hadis metinlerindeki nadir kullanımlı kelimeler bilgisi) ile alakalı sorular geldiğinde “Bunu garîbü’l-hadîs uzmanlarına sorunuz! Ben Resûlullah’ın sözü hakkında zannımla söz söyleyip yanılmak istemem” demiştir8. Bu hassasiyeti sebebiyle olsa gerek sorulara sık sık “Bilmiyorum” diye cevap verdiği de aktarılmıştır9. Hadisler hakkındaki bir başka hassasiyeti de onları ezberlemiş olmasına rağmen rivayet ederken mutlaka yazılı nüshalardan istifade etmiş olmasıdır. Çok az miktarda hadis dışında bütün rivayetlerini yazılı metinlerden yaptığı aktarılmıştır10.
Ahmed b. Hanbel’in ilmî şahsiyetinden bahsedilirken onun mihne sırasındaki sağlam duruşundan da söz etmek gerekir. Hicrî 218 ile 237 yılları arasında Me’mun, Mu‘tasım-Billah ve Vâsık adlı Abbâsî halifeleri döneminde ehl-i hadîs ulemâsının halku’l-Kur’ân (Kur’ân’ın yaratılmışlığı) konusunda sorgulanıp bunu kabul etmeyenlere eziyet edilmesine “mihne” denilir. Me’mun, Bağdat valisine mektup yazarak bazı hadisçilerin sorgulanmasını emretmiştir. Ardından ikinci bir mektupla başka hadisçilerin de sorguya çekilmesini istemiştir. Ahmed b. Hanbel, Kur’ân’ın mahlûk olduğunu kabul etmemiştir. Çünkü Kur’ân Allah’ın kelamıdır. Allah’ın kelamı da Allah’tan ayrı bir şey değildir. Allah’a ait hiçbir şey de yaratılmış değildir. Ahmed b. Hanbel gösterdiği direnç sebebiyle zincire vurulmuş ve hapse atılmıştır11. Halbuki aynı dönemde pek çok hadisçi resmî otoriteye boyun eğmiş ve dikte edilen görüşü kabul etmiştir. Ahmed b. Hanbel ise inandığı değerler uğruna işkenceye katlanmayı yeğlemiştir. Bu da kendisine halk nazarında itibar getirmiştir. Mihne, Mısır, Kûfe, Medîne, Basra ve Dımeşk’te de uygulanmıştır. Halife Mütevekkil, 234 yılında halku’l-Kur’ân tartışmalarını yasaklamış; başkadı İbn Ebî Duad da 237 yılında görevinden azledilmiştir. Böylece mihne mahkumları serbest bırakılmıştır.
II- Hadis Rivayetinde İsnadı Önemsemesi
Hadisçilerin aslî görevi Hz. Peygamber’e izafe edilen rivayetlerin sahih olanları ile olmayanlarını birbirinden ayırmaktır. Bunun için usûl-i hadîs denilen kurallar manzûmesini oluşturmuşlardır. Hadisçilerin hadis usûlü büyük oranda isnad üzerine kuruludur. İsnad, hadis ilminin aslî konusudur. Hatta hadis eserleri hadis metninden daha fazla isnad içerir ve hadisçiler hadis metninden daha çok isnad hakkında konuşmuş ve yazmıştır dense yeridir. Hasılı isnad, hadis ilminin temelidir ve hadisler için isnad vazgeçilmezdir.
Ahmed b. Hanbel de telif ettiği eserlerinde isnad kullanımına özen göstermiştir. Müsned adlı devasa çalışmasında rivayet ettiği otuz bine yakın hadisin tamamının isnadını büyük bir titizlikle kaydetmiştir. Zaten müsned türünde ale’r-ricâl (hadislerin râvi adına göre sıralandığı) bir eser oluşturması da aslında isnada büyük ilgisi olduğunun açık delilidir. Aslında benzer yaklaşımını ez-Zühd ve el-Eşribe adlı çalışmalarında da sergilemiştir. İsnadların âli / kısa olması ise onun değerini artıran bir husustur. Âli isnad için çalışmalarda bulunmak Ahmed b. Hanbel tarafından şöyle değerlendirilmiştir: “Âli isnad arayışı geçmiş ulemanın sünnetidir”12. İsnadın tam olması gerektiğine ilişki hassasiyeti muhtemelen hocası İmam Şâfiî’den almıştır. Ebû Dâvud es-Sicistânî bunu şöyle ifade etmiştir: “Mürsel / isnadında eksiklik bulunan rivayetleri geçmişte Süfyân es-Sevrî, Mâlik b. Enes ve Evzâ‘î gibi âlimler delil olarak kullanmıştır. Şâfiî buna ilk itiraz edendir. Ahmed b. Hanbel ve başkaları bu hususta Şâfiî’nin yolundan gitmişlerdir”13. Ahmed b. Hanbel hadislerin isnadında inkıta / kopukluk olmasını problem olarak gördüğü gibi râvilerin rivayette münferit / tek kalmalarını da sorun olarak telakki etmiştir. Ferd / ğarib hadisler hakkında şöyle demeyi itiyad edindiği aktarılmıştır: “Bu ğarib hadisleri yazmayınız. Bunlar münker / bilinmeyen rivayetlerdir. Çoğunluğu da zayıf râvilerdendir”14. Elbette bu sözüyle bütün ferd hadislerin zayıf olduğunu kastetmemekle birlikte Ahmed b. Hanbel ferd hadislerin genel yapısı hakkında önemli bir tespitte bulunmuş olmaktadır.
III- Cerh ve Ta‘dîl İlmindeki Yeri
İsnad, hadis ilminin temeli olunca cerh ve ta‘dîl de bu ilmin en önemli alanlarından biri sayılmıştır. Hadis âlimleri hadis nakleden bütün râvileri ayrı ayrı ele almış, her birini mümkün olan en ayrıntılı şekilde incelemiş ve farklı amaçlarla yazılmış rical (râvi) eserlerinde tek tek kaydetmiştir. Cerh ve ta‘dîl ilminde bazı hadis âlimleri diğerlerine nazaran ön plana çıkmıştır ki Ahmed b. Hanbel de bu alanın otoritelerinden biri sayılmıştır.
Ahmed b. Hanbel, hakeden râvilerin cerh edilmesini ilmî anlamda gerekli görmüştür. Bunun gıybet olduğunu düşünenlere karşı çıkmıştır. Bilakis râvilerin gerektiğinde cerh edilmesinin dine sahip çıkmak (nasihat) ve sahih hadis ile zayıfı birbirinden ayırmanın yolu olduğunu söylemiştir15.
Ahmed b. Hanbel’in hadis uyduran ravilere karşı müsamahasız olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki bir kez olsun hadis uyduran kimse daha sonra tevbe etmiş olsa bile kendisinden hadis alınamayacağını “Tevbesi kendisi ile Allah azze ve celle arasındadır. Ondan kesinlikle hadis öğrenilip yazılmaz” diyerek ifade etmiştir16. Bununla birlikte hadis uydurmayan ve bidat sayılan fikirlerini yaymayan râvilere karşı nispeten17 mutedil yaklaştığı görülmektedir. Kaderiyye ya da Mürcie mezheplerine mensup bidat ehli râvilerden hadis öğrenilip yazılır mı sorusuna “İnsanları mezhebine davet eden biri değilse bu tür râvilerden hadis yazılır” cevabını vermiştir18. Ahmed b. Hanbel’in râvilere yönelik eleştirilerinden biri de hadis naklinin para karşılığı yapılmasıdır. Kendisine para alarak hadis nakledenler sorulduğunda onlardan hadis yazılamayacağını ifade etmiştir19.
Ahmed b. Hanbel’in eserlerinden biri doğrudan râviler hakkındaki kanaatlerini içeren el-‘İlel ve ma‘rifetü’r-ricâl’dir. Bu eserde râviler hakkında kendisine sorulan sorulara verdiği kısa kısa cevaplar kaydedilmiştir. Kimi râvilerin zayıflığına kimilerinin ise güvenilirliğine işaret etmiştir. Eser aynı zamanda bazı hadislerde tespit ettiği inkıta / isnadda kopukluk, şüzûz ve nekâret / hadisin ehlince bilinir olmaması, tashif ve tahrif / hadislerdeki harf ve hareke hataları gibi kusurları (ilel) da muhtevidir. Yani bu çalışma hem ‘ilel hem cerh ve ta‘dîl sahalarını birlikte ilgilendirmektedir. Ahmed b. Hanbel’in bu kitabı kendisinden sonra yazılan pek çok esere kaynaklık etmiştir. Onun râvilere yönelik değerlendirmeleri Suâlâtu Ebî Dâvûd li’l-İmâm Ahmed b. Hanbel fî cerhi’r-ruvât ve ta‘dîlihim (thk. Ziyâd Muhammed Mansûr, Medine: Mektebetü’l-Ulûm ve’l-Hikem, 1414) adlı eserde ve yine Min suâlâti Ebî Bekr Ahmed b. Muhammed b. Hâni’ el-Esrem Ebâ Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (thk. Âmir Hasan Sabri, Beyrut: Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, 2004) adlı kitapta kaydedilmiştir. Ahmed b. Hanbel’in râviler hakkındaki görüşleri Mevsû’atü akvâli’l-İmâm Ahmed b. Hanbel fî ricâli’l-hadîs ve’ ilelihî (nşr. Ebü’l-Meâtî en-Nûrî v.dğr., I-IV, Beyrut 1417/1997) adlı eser de toplanmıştır20. Hasılı anlaşılmaktadır ki Ahmed b. Hanbel cerh ve ta‘dîl konusunda bir başvuru kaynağıdır.
IV- Ahmed b. Hanbel’in Hadis Kitapları
Ahmed b. Hanbel hadis ilmiyle alakalı pek çok eser te’lif etmiştir. Hiç şüphesiz bunların en önemlisi Müsned’dir; ancak bu onun yegane kitabı değildir. Yukarıda ismi zikredilen ve râviler ile hadislerin illetleri hakkındaki kanaatlerini içeren bir eseri bulunmaktadır. Bundan başka ez-Zühd, el-Vera, Fedâilü’s-sahâbe, el-Mesâil, es-Salât, el-Eşribe, er-Red ale’z-zenâdıka ve’l-Cehmiyye, el-Akîde, Fezâilü Alî, Ahkâmü’n-nisâ ve et-Tereccül gibi muhtelif mevzularda çalışmaları da bulunmaktadır21.
Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i 900’e yakın sahâbîden gelen 27.600 civarında hadis içermektedir. Kitapta önce aşere-i mübeşşerenin (cennetle müjdelenen on sahâbî), aşere-i mübeşşereyi takip edenlerin, Ehl-i beyt’in, Hâşimoğulları’nın, sahâbeden çok hadis rivayet edenlerin, Mekkelilerin, Medînelilerin, Kûfelilerin, Basralıların, Ensarın, Şamlıların, ümmehâtü’l-mü’minîn ile diğer kadın sahâbîlerin rivayetleri ayrı bölümler halinde sıralanmıştır. Kitapta sahîh hadisler yanında zayıf rivayetler de mevcuttur. Çok olmamakla birlikte uydurma haberlerin olduğu da söylenmiştir:
فَفِيْهِ جُمْلَةٌ مِنَ الأَحَادِيْثِ الضَّعِيفَةِ مِمَّا يَسُوغُ نَقلُهَا، وَلاَ يَجِبُ الاحْتِجَاجُ بِهَا، وَفِيْهِ أَحَادِيْثُ مَعْدُوْدَةٌ شِبْهُ مَوْضُوْعَةٍ، وَلَكِنَّهَا قَطْرَةٌ فِي بَحرٍ.
“Eserde rivayeti câiz olan ancak delil getirilmesi uygun bulunmayan bir miktar zayıf hadis vardır. Yine sınırlı sayıda uydurmaya benzer rivayetler de vardır. Bunlar denizde bir damla kadardır”22.
İbn Hacer el-Askalânî, uydurma olduğu söylenen hadislerin uydurma olmadıklarını göstermek maksadıyla el-Kavlü’l-müsedded fi’z-zebbi an Müsnedi Ahmed adlı risâlesini yazmıştır. Ahmed b. Abdirrahman es-Sâ‘âtî el-Fethu’r-rabbânî adlı eserde Müsned’i ale’l-ebvâb tasnife tabi tutmuştur. Müsned’in kaynakları arasında Abdurrezzak b. Hemmâm (yaklaşık 3000 defa), Vekî (yaklaşık 1900 defa), Muhammed b. Ca‘fer (takriben 1750 defa) ve Affan b. Müslim (takriben 2099 defa) sayılabilir.
V- Zayıf Hadisle Amel Meselesi
Hadisler birer âhâd rivayet olmaları hasebiyle doğru olma ihtimalleri bulunduğu gibi yanlış, eksik ve hatta yalan olma ihtimalleri de vardır. Hadisçiler ömürlerini rivayetlerin ne ölçüde Resûlullah’a ait sayılabileceğini tespit etmek üzere çalışmakla geçirmişlerdir. Hadislere sahih, hasen ve zayıf gibi hükümler vererek Hz. Peygamber’e aidiyet ihtimalinin derecesini ifade etmişlerdir. Örneğin zayıf hadis dediklerinde hadiste aradıkları kriterler ölçüsünde söz konusu rivayetin Resûlullah’a ait olma ihtimalinin zaafiyetine işaret etmiş olmaktadırlar.
İslâm âlimleri zayıf saydıkları rivayetlerin itikat, hukuk ve ahlak gibi dînî konularda delil olarak kullanılıp kullanılamayacağı meselesinde birbirlerinden farklı tavırlar sergilemişlerdir. Kimisi zayıf hadislerle her konuda amel edilir derken, kimisi hiçbirinde amel edilmez diyebilmiştir. Bazıları ise dînî konular arasında fark gözetip nispeten önemsiz meselelerde zayıf hadisle amel edilir derken, önemli meselelerde amel edilmez hükmü vermiştir. Bu konuda görüşleri nakledilenlerden biri de Ahmed b. Hanbel’dir. Ahmed b. Hanbel’e isnad edilen ve ehlince meşhur olan bir söze göre o, helal, haram, sünen (sünnetler) ve ahkam (fıkhî hükümler) konusundaki rivayetlerde sıkı dururken, fedâil-i a‘mâl (amellerin fazilet dereceleri) hakkındaki rivayetlerde nispeten müsamahakar yaklaştıklarını söylemiştir23. Bununla birlikte onun zayıf hadislerle mutlak olarak amel edilebileceğini düşündüğü de nakledilmiştir. Fakat zayıf hadis saydıklarının aslında daha sonra hasen denilen hadisler olduğu ve ilgili konuda zayıf rivayetten başka bir delil olmamasını aradığı da ifade edilmiştir24. Hatta ona göre içtihatla varılacak kişisel rey ile amel etmektense nakledilmiş zayıf hadisle amel etmenin daha iyi olduğu aktarılmıştır25. Bütün bu bilgilere rağmen ehlince malum olan hakikat şudur ki hemen hemen bütün ulemamız ve mezheplerimiz görüşlerini savunurken zayıf hadislerden istifade etmişlerdir.
VI- İtikadda Haber-i Vâhidleri Kullanması
Hz. Peygamber’e ait bilgilerin sonraki nesillere aktarımı iki şekilde olmaktadır. Bunlardan ilkine göre bilgi aktarımı nesilden nesile büyük insan toplulukları tarafından yapılmaktadır ki buna “tevâtür” denilir. Mütevâtir bir bilginin doğruluğu kesindir, inanılması zorunludur ve yalanlanması imkânsızdır. İkinci aktarım şekli ise bireylerin kendi aralarındaki bilgi paylaşımıdır. Bu tür haberlerin nakli kişiden kişiye olduğu için doğruluğu kesin olmayıp kabûlü de zorunlu değildir. Bunlara “haber-i vâhid” adı verilir. İşte hadisler, râvilerce aktarılmış metinler olup mütevâtir değil haber-i vâhiddir. Bu sebeple onların, kesin bilgi kaynaklarına dayanması zorunlu olan itikâdî meselelerde delil olarak ileri sürülüp sürülemeyeceği ilim adamları arasında tartışılmıştır26. Fakat ehl-i hadîsin eserlerine bakıldığında anlaşılmaktadır ki itikâdî konularda ancak kesin bilgi veren delillerin kullanılabileceği, diğer bir deyişle haber-i vâhidlerin itikâdî konularda delil olup olamayacağı meselesi hadisçileri pek ilgilendirmemektedir. Hadisçiler haber-i vâhidlerin bilgi değeri tartışmalarına iltifat etmemiş, mümkün olan en üst seviyede hadisleri delil olarak kullanma eğilimi göstermişlerdir. Ahmed b. Hanbel de itikâdî konulardaki düşüncelerini yazdığı Usûlü’s-sünne adlı eserinde pek çok hadisi delil olarak kullanmış ya da hadislere dayanan itikâdî esasları sıralamıştır. Mesela hayrıyla şerriyle kadere inanmaya vurgu yaptıktan sonra bu konudaki hadisleri tasdik etmek gerektiğini ifade etmiştir27. Ona göre hadisler söz konusu olduğunda kıyas, akıl ve sorgulama düşünülemez. Müslümanlara düşen tasdik edip inanmaktır. Benzer bir durum ru’yetullah (Allah’ın görülebilmesi) ile alakalı hadisler için de geçerlidir. Bir kimse bu tür hadisleri yadırgasa bile tek bir harfini dahi inkâr etmemelidir. Ona göre hadislerle sâbit itikâdî konularda cedele (tartışmaya) girmeden hadislere iman etmek gerekir28. Hadisleri zâhirî anlamları üzere olduğu gibi kabul etmek icap eder. Onlar hakkında yorumlar yapmak bidattır29. Bir hadis sahih ise yorumu bilinemese de ona teslim olunur, onun hakkında konuşulmaz, başkalarıyla mücadele edilmez, hadis olduğu gibi kabul edilir ve ancak ondan daha sağlam başka bir delile dayanılarak reddedilebilir30. Hasılı Ahmed b. Hanbel için bir hadislerin haber-i vâhid olması inanç esaslarını onlara dayandırmaya engel değildir. Müslümanlar hadislere inanmak ve teslim olmak zorundadır. Fakat şunu belirtmek gerekir ki epistemolojik açıdan kabulü zorunlu olmayan bilgi kaynaklarına dayanan inanç esaslarının bütün ümmetçe ve hatta insanlıkça onaylanmasını beklemek imkansızdır ve zaten de hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.
VII- Ahmed b. Hanbel’in Hadis Merkezli Fetva Usulü
Hanbeli bir âlim olan İbn Kayyım el-Cevziyye, Ahmed b. Hanbel’in fetva usûlünü özetle şöyle ifade etmiştir: Ahmed b. Hanbel, ehl-i sünnetin imamıdır. Hadislerin yazılması dışında kendi görüşlerinin kaydedilmesinden hiç hoşlanmazdı. Buna rağmen Allah’ın lütfuyla görüşleri nakledildi. Fetvaları sahabe fetvalarıyla tam anlamıyla uyumludur. Hepsi aynı ışık kaynağından çıkmış gibidir. Sahabe görüşlerini mürsel hadislere tercih ederdi. Fetvaları beş esasa dayanmaktaydı:
1- Naslar: Nas varsa onunla fetva verir ve kim olursa olsun nassa muhalefet edene iltifat etmezdi. Sahih hadis varken ne ameli, ne reyi, ne kıyası, ne sahâbî sözünü ve ne de muhalif görüşün bilinmemesi şeklinde ortaya çıkan ve sahih hadise takdim edilen icmayı öncelerdi. Muhalif görüşün bilinmediği iddiasıyla icma oluştuğunun söylenmesini ve bir de bunun sahih hadise takdim edilmesini reddederdi.
2- Sahâbe fetvaları: Sahabîlerden birinin fetvasını biliyor ve ona aykırı görüş bilmiyorsa onunla amel ederdi. Bu tür sahâbî fetvalarına ne ameli, ne reyi ne de kıyası takdim ederdi.
3- Sahâbe ihtilaf ederse fetvalarından birini tercih: Sahâbe ihtilaf ederse yine onların görüşleri dışına çıkmaz ve Kitap ve Sünnet’e en yakın gördüğünü öncelerdi. Tercihte bulunamazsa görüşleri nakledip kendisi fetva vermezdi.
4- Mürsel hadisler: Eğer bir konuda zayıf ve mürsel hadise aykırı bir üst delil yoksa kıyas yerine hadisi tercih ederdi. Burada zayıf hadisten maksat aşırı zayıf (münker ve batıl) olmayan hadislerdir. O, hadisleri sahih, hasen ve zayıf şeklinde değil sahih ve zayıf şeklinde ayırırdı. Zayıf hadisin de mertebeleri olduğuna inanırdı. Eğer bir konuda zayıf hadise aykırı sahih hadis, sahabe sözü, icma yoksa kıyas yerine zayıf hadisle ameli tercih ederdi.
5- Zaruret sebebiyle kıyas: Eğer bir konuda hiçbir delil yoksa zarureten kıyasa başvururdu.
Seleften görüş olmayan konularda fetva vermekten hiç hoşlanmazdı. Ehl-i hadis fakihlere ve İmam Mâlik’in öğrencilerine fetva için yönlendirmelerde bulunurdu. Hadislere uymayanların fetvalarından sakındırırdı31. Hasılı İmam Ahmed b. Hanbel’in fıkhında hadisler en üst seviyede belirleyici rol oynamaktaydı.
Sonuç
Ahmed b. Hanbel ehl-i hadîs ulemamızın en önemli temsilcilerinden biridir. Bütün hayatı hadis öğrenimi ve öğretimi ile geçmiş, itikadını ve fetvalarını hadisler etrafında şekillendirmiş, hadislerin illetleri, râvileri ve sıhhat durumlarıyla uğraşmış, yaklaşık 30.000 hadisten müteşekkil devasa Müsned adlı eserini te’lif etmiştir. Hasılı bütün ömrü Resûlullah’a nispet edilmiş sözlerle ve sünnetlerle geçmiş; hadis ilmine hizmet ederek, insanları bidat gördüğü anlayışlardan sakındırarak, ehl-i bidat saydığı gruplarla mücadele ederek, İslâm’ın sâfiyetini ve orijinalitesini korumaya çalışarak ömrünü tüketmiştir. İnandığı değerler uğruna işkencelere tahammül edip iktidarın zorla dikte ettiği fikirleri kabule yanaşmamıştır. Böylece hadis ilminin zirve şahsiyetlerinden biri olmuş ve asırlardır hayırla yad edilmiştir.
Kaynakça
Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillah eş-Şeybânî (ö. 241), Usûlü’s-sünne, Suûdiyye: Dâru’l-Menâr, 1411.
Ebu Abdillah Şemsüddin İbn Kayyım el-Cevziyye (ö. 751), İ‘lâmü’l-muvakkı‘în an Rabbi’l-âlemîn, I-IV, (thk. Muhammed Abdusselam İbrahim), Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1991.
Ebû Dâvûd, Süleymân b. Eş‘as es-Sicistânî (ö. 275), Risâletü Ebî Dâvûd ilâ Ehl-i Mekke ve ğayrihim fî vasfi Sünenihî, (thk. Muhammed es-Sabbâğ), Beyrut: Dâru’l-Arabiyye, ths.
Ebû Ya‘lâ Muhammed b. el-Hüseyn (ö. 458), el-Udde fî usûli’l-fıkh, I-V, (thk. Ahmed b. Ali el-Mübârekî), 1990.
Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali (ö. 463), el-Câmi‘ li ahlâki’r-râvî ve âdâbi’s-sâmi‘, (thk. Mahmûd Tahhân), Riyad: Mektebetü’l-Maârif, ths.
Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali (ö. 463), el-Fakîh ve’l-mütefakkih, I-II, (thk. Ebû Abdirrahmân Âdil b. Yûsuf el-Ğırâzî), Suûdiyye: Dâr İbni’l-Cevzî, 1421.
Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali (ö. 463), el-Kifâye fî ‘ilmi’r-rivâye, (thk. İbrahim Hamdi el-Medenî ve dğr.), Medine: el-Mektebetü’l-İlmiyye, ths.
Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekr Ahmed b. Ali (ö. 463), Şerefü ashâbi’l-hadîs, (thk. Muhammed Saîd Hatîboğlu), Ankara: Dâr İhyâi’s-Sünneti’n-Nebeviyye, ths.
Hayreddin Yücesoy, “Mihne”, DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/mihne (08.10.2019).
İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed er-Râzî (ö. 327), el-Cerh ve’t-ta‘dîl, I-IX, Beyrut: Dâr İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, 1952.
İbn Recep el-Hanbelî, Zeynüddîn Abdurrahmân b. Ahmed (ö. 795), Şerhu ‘İleli’t-Tirmizî, (thk. Hemmâm Abdurrahîm Saîd), Zerkâ: Mektebetü’l-Menâr, 1987.
İbn Sa‘d, Ebû Abdillah Muhammed b. Sa‘d el-Basrî (ö. 230), et-Tabakâtü’l-kübrâ, I-VIII, (thk. Muhammed Abdulkâdir Atâ), Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1990.
İbnü’s-Salâh, Ebû Amr Osmân b. Abdirrahmân eş-Şehrezûrî (ö. 643), Ma‘rifetü envâ‘i ulûmi’l-hadîs, (thk. Abdullatîf el-Hemîm ve dğr.), Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2002.
İbrahim Hatiboğlu, “Ricâlü’l-hadîs”, DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/ricalul-hadis (07.10.2019)
Ramazan Özmen, “Ahmed b. Hanbel ve Zayıf Hadis’le Amel Meselesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi [Van İlahiyat Dergisi = Van Journal of Divinity], 2017, cilt: V, sayı: 6, s. 1-15.
Suyûtî, Celâlüddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr (ö. 911), Tedrîbü’r-râvi fî şerhi Takrîbi’n-Nevâvî, I-II, (thk. Ebû Kuteybe Nazar Muhammed el-Fâryâbî), Dâr Taybe, ths.
Yaşar Kandemir, “Ahmed b. Hanbel”, DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-b-hanbel#1 (07.10.2019)
Zehebî, Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed (ö. 748), Siyerü A‘lâmi’n-nübelâ, I-XXV, (thk. Şu‘ayb el-Arnavût ve dğr.), Müessesetü’r-Risâle, 1985.
*Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, iaktepe@erzincan.edu.tr
Hatîb el-Bağdâdî, Şerefü ashâbi’l-hadîs, s. 24, 27.
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, I, 297.
İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, VII, 253.
Zehebî, Siyerü a‘lâmi’n-nübelâ, XI, 181.
Zehebî, Siyerü a‘lâmi’n-nübelâ, XI, 177-190.
İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 381.
İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 376.
Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, II, 371.
Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmi‘ li ahlâki’r-râvî, II, 12-13.
Ayrıntılı bilgi için bk. Hayreddin Yücesoy, “Mihne”, DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/mihne (08.10.2019).
İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 363.
Ebû Dâvûd, Risâle ilâ Ehl-i Mekke, s. 24.
İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 374.
İbn Recep el-Hanbelî, Şerhu ‘İleli’t-Tirmizî, s. 350.
Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, s. 117.
Ehl-i reyden hadis rivayet edilmeyeceğini ifade etmiştir. Bk. Ahmed b. Hanbel, el-‘lel ve ma‘rifetü’r-ricâl, II, 102.
Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, s. 128.
Ebû Ya‘lâ, el-Udde fî usûli’l-fıkh, III, 954.
İbrahim Hatiboğlu, “Ricâlü’l-hadîs”, DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/ricalul-hadis (07.10.2019)
Bk. Yaşar Kandemir, “Ahmed b. Hanbel”, DİA, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-b-hanbel#1 (07.10.2019)
Zehebî, Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ, XI, 329.
Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, s. 134.
Ramazan Özmen, “Ahmed b. Hanbel ve Zayıf Hadis’le Amel Meselesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi [Van İlahiyat Dergisi = Van Journal of Divinity], 2017, cilt: V, sayı: 6, s. 1-15. Gariptir ki zayıf hadislerle amel edilemeyeceğini düşündüğü de söylenmiştir. Bu da literatürümüzde ulemaya nispet edilen görüşlerin iyi incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Suyûtî, Tedrîbü’r-râvi, I, 183-184.
Ayrıntılı bilgi için bk. Mehmet Özşenel, “İtikadi Konularda Haber-i Vâhidin Delil Olma Meselesi ve Kevserî’nin Konuya Bakışı”, Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 2014, cilt: XIX, sayı: 37 (2), s. 169-187.
Ahmed b. Hanbel, Usûlü’s-sünne, s. 17.
Ahmed b. Hanbel, Usûlü’s-sünne, s. 18-21.
Ahmed b. Hanbel, Usûlü’s-sünne, s. 24.
Ahmed b. Hanbel, Usûlü’s-sünne, s. 58
İbn Kayyım el-Cevziyye, İ‘lamü’l-muvakkı‘în, I, 23-27.