19 Nisan 2024 - Cuma

Şu anda buradasınız: / DAVET HERKESE, HİDAYET ALMAK İSTEYENE
DAVET HERKESE,  HİDAYET ALMAK İSTEYENE

DAVET HERKESE, HİDAYET ALMAK İSTEYENE RECEP ARSLAN

Peygamberlere gönderilen her din islamdır. İslam’ında zaman içinde bozulmasının altında dinin bir kısım insanların tekeline bırakılmasıdır. Zaman içinde dini kendi tekellerine alanlar, dinin sahibiymiş gibi davranmaya başladılar. Dini kendi tekellerinde görenler, topluma kendilerine koşulsuz itaat etme bakışı da verdiler. Kendi rahat ve zevkleri için siyasilere de tarih boyunca itaat etmeyi emrettiler. Ehli kitabın din adamlarının dokunulmaz, hata yapmaz, Allah adına iş yapan konumunda kabul ettikleri gibi, islam toplumunda da aynı bakışlar son yüz yılda hat safhaya çıktı. İslamı kendi tekellerinde gören, onlar olmazsa din anlaşılmaz, onlar olmazsa kurtuluş olmaz düşünen ve bunu dikte eden din adamları sınıfı oluşturulmuştur. Bu din adamı sınıfı gün geldi dinin sahibiymiş gibi davranmaya ve konuşmaya başladılar. Bu bakışta oldukları, konuştuklarına, yazdıklarına, ortaya koydukları tavırlarına yansımaktadır.

İnsanı yeryüzüne halife olarak seçen Rabbimiz, insanın bu sorumluluğunu nasıl yapacağının ölçüsünü de bildirmiştir. İnsanlar kendi akıl ve iradesine göre kural belirleyip yaşamasınlar diye hayatın her alanını düzenleyen ölçü belirlenmiştir. Rabbimiz, belirlediği bu ölçünün nasıl yaşanılacağını ve nasıl davet edileceğini de bildirmiştir. Örnek kıldığı peygamberleriyle de islam’ın nasıl yaşanılacağının şahitliğini ortaya koymuştur. Peygamberler kendilerinden din belirlememişlerdir. Dini kendi tekellerinde gibi davranmamışlar, sadece yaşama ve davet etme çabasında olmuşlardır. Rabbimiz, peygamberine ve her mü’mine hitap eden ayetinde “Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin.” (Şûrâ/52) buyurarak dinin belirleyicisi kendinin olduğunu kıyamete kadar gelecek olanlara bildirmiştir. Dinin öğrenilmesi zaruridir ve bunun için de sürekli davetçiler olmak zorundadır. Fakat bu birilerinin tekelinde olmamalıdır. Davetçi ölçü belirleyen değil, davet ettiği kimselerle beraber Rabblerinin belirlediği ölçülere uyanlardır. “Rasul Rabbinden kendisine indirilen iman etti ve mü’minler de.” “İşittik ve itaat ettik dediler.” (Bakara/285) ayeti davetçiye ve anlattıkları kişilerle beraber dine inanmaları ve yaşamaları gerektiğini bildirir.

Allah’dan başka hiç kimse kitabın sahibi ve koruyanı değildir. Son kitabın korunması insana bırakılmamıştır. Fakat yaşantısını koruma insana aittir. Dine elleriyle, dilleriyle ve batıla verdikleri destekleriyle zarar verenler, biz olmazsak Kur’an anlaşılmaz, gündemde olmaz ve yok olur, biz olmazsak ehlisünnet anlaşılmaz ve yok olur diyenler, kendilerini Kur’anın koruyucusu ilan etmişlerdir. Bunu diyen nicelerinin elinden din alınmalıdır. Elbette hakkı gereği gibi davet etmesi gerekenler meydanı boş bırakıp kendileriyle uğraşınca, din dünyevileşenlere, bid’at ve hurafecilere kaldı. Mü’minlere de sadece onları kınamak kalmamalıdır. Değerinize sahip çıkmazsanız, birileri şirk ve küfürleriyle o değeri kirletirler. Kur’an Rabbimizin korumasındadır, aslında şirk, küfür ve haramlarla kirletilenler islamın yaşantısı olan hayatlardır.

Dinin bozulmasıyla şirk toplumlarının ortaya çıkışını, Kur’an bize Nuh a.s. kavmiyle bildirir. Belki bundan önce şirk toplumunun olma ihtimali olsa da, Rabbimiz bu başlangıcı h.z. Nuh kavmiyle bildirmiştir. Rabbimiz şirk toplumunda nasıl davet yapılacağını ve bu davetin karşısında müşrik olanlarla nasıl muamele edileceğini, ilk olarak Nuh a.s. ve toplumun hayatıyla bildirmiştir. Bu anlamda h.z Nuh’un dokuz yüz elli yıllık sabırla verdiği iman üzere islamı yaşama ve davet örnekliği, binlerce yıllık tarihiyle sanki bugün gibidir.

 Kur’an’ın bildirmesiyle şirk toplumu h.z Nuh’un kavmiyle başlar. Dokuz yüz elli yıllık dile kolay sabırla verilen h.z. Nuh’un daveti, kıyamete kadar gelecek bütün mü’min davetçilere güzel bir örnekliktir. H.z. Nuh, dokuz yüz elli yıl Allah’ın sıfatlarını insana vererek şirk koşan ve Allah’ın hükümlerinin üstüne kendi yasalarını, hâkimiyetinin üstüne kendi hâkimiyetlerini geçirerek küfre düşen topluma ne anlattı. Nuh toplumu da, hayatlarının sevk ve idaresi konusunda Allah’ın iradesine göre değil de, hayatımızın sevk ve idaresinde hâkimiyet bize aittir dediler. Böyle diyen bir toplumda, dokuz elli yıl sabırla yapılan davet ve davetin içeriği. Dokuz yüz elli yılda geçse aynı şeyleri söyleme sabrı. Bunun söylemesi dile kolaydır.

H.z Nuh kavmine dokuz yüz elli yıl neleri bildirdi.

“.. Ey kavmim! Allah’a itaat edin. Sizin için ondan başka ilah yoktur. ..” (Araf/59) Hayatın tüm alanlarında itaat edip övülecek ve sevilecek tek ilah Allah’dır. İtaat eden, hâkimiyetini kabul edip uyan, teslim olan, onu ilah kabul etmiştir. Bu itaat ve teslimiyet de ibadettir. H.z. Nuh, kavmine dokuz yüz elli yıl bunu tekrar etti. Çünkü kavmi de o kadar yıl iman etmemişlerdi. Yani davet iman edinceye veya helak oluncaya kadardır. Allah’ı isim ve sıfatlarıyla birlemeye çağıran h.z. Nuh’a kavminin ileri gelen büyükleri, siyasi ve din adına söz sahibi olanlar dediler ki. “Kavminin büyükleri ona şöyle cevap verdiler. Biz seni cidden apaçık sapıklık içinde görüyoruz.” (Araf/60) Belki insanlık tarihinin başına yakın bir zamandan bugüne değişmeyen söz. Hakkı söyleyene, Allah’ı birlemeye çağırana söylenen sözler aynı. Bugünde Allah’dan başka itaat ettiğiniz ilahları ve sevk ve idare edip yöneten rableri reddedin diyenlere sapık, fitneci denilmekte. Bunlarda din adamı ve siyasiler, yani toplumun bugünkü büyükleridir.

 Yine, hakkı bildiren h.z. Nuh’a, sen bunu nereden getirdin, biz bunu büyüklerimizden duymadık dediler. “Biz bunu evvelki atalarımızdan duymadık.” (Mü’minun/24) Bugünkülerde, siz bunu nereden çıkarıyorsunuz, biz bunları sizden başkasından duymadık demektedirler. Yine kavmi Nuh’a “O, ancak kendisinde cinnet bulunan bir adamdır.” (Mü’minun/25) Hakkı davet edenler karşısında aciz kalanların dünden bugüne tavır ve sarf ettikleri sözler aynıdır. Şirk, müşrik, küfür ve kâfir dünden bugüne aynı olduğu gibi, içinde olanlarında söz ve tavırları aynı olacaktır. Çünkü şirkin ve küfrün ne olduğunu Rabbimiz kitabında bildirmiştir. Küfür ve şirk ölçüsünü belirlemeyi insana bırakmamıştır. İmanın ve İslam’ın da!

Davetçinin bakış ve beklentisi.

“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin Rabbine aittir.” (Şuara/109) Daveti almak istemeyene, itiraz edene, benim beklentim sizden ve elindekilere değil, alemlerin Rabbindendir. Bu bakış peygamber bakış ve beklentisidir. Karşılığını Rabbinden bekleyen davetçiye ahirette bu amelin karşılığı var. Almak istemeyenin mesuliyeti kendine. Kendilerine özel muamele edilsin, ayrıcalıklı olsunlar bakışında olanların insan değer ölçüsü iman ve takva değil, dünyada mal ve makamdır. “... Arkana hep düşük kimseler takılmışken biz sana iman eder miyiz.” (Şuara/111)Dünde olduğu gibi bugün Allah’ı isim, sıfat ve fillerinde birlemek olan tevhidi anlatan ve tabi olanlara söylenen sözlerde aynı. Kendilerinden başkasını küçük görme ve basit kimseler görme müşrik toplumların bakışıdır.

 Davetçi hükmeden değil, azabı ve kurtuluş yolunu açıklayan bir haberci olduğu bakışında olmalıdır. “Gerçekten biz Nuh’u şöyle desin diye kavmine gönderdik. Haberiniz olsun, ben size azabın sebeplerini ve kurtuluşun yolunu açıklayan bir korkutucuyum.” (Hud/25) ve “Allah’dan başkasına itaat ve ibadet etmeyin. Doğrusu ben size acıklı bir günün azabından korkuyorum.” (Hud/26) Allah’a itaate davet, kur’ana göre hayatı düzenlemeye çağırmaktır. Bu hayatın tüm alanlarında hâkimiyeti Allah’a vermedir. Bu ibadet ve itaattir. Bu itaatler hükmedeni İlah yerine koymaktır.

 Daveti ve hidayet almak istemeyene, Rabbimiz de hidayette zorlama yapmaz, davetçide yapamaz. “Eğer Allah sizi saptırmayı murad ediyorsa, ben size nasihat etmek istesem de, benim nasihatim size fayda vermez. O, Rabbinizdir ve nihayet O’na döndürüleceksiniz.” (Hud/34) H.z. Nuh’un kavmine söylediği bu sözü bizimde etrafımızda hakka tabi olmak istemeyenlere söylememiz için bildirilmiştir. Siz sapıklığı tercih etmişsiniz Allah’da yolları sizin için yaratmıştır. Siz almak istenmeyince benim nasihatım size fayda vermez denilir. Davet edilene, bu seninle yaratan Rabbinin arasında bir meseledir. Hidayeti isteyecek olan sen, Hâdi olan’da Rabbin.

En yakınınıza bile fayda verememe.

“Allah kâfirlere, Nuh’un karısı ile Lut’un karısını misal yaptı. ...Onun için kocaları da onları Allah’ın gazabından zerrece kurtaramadı.” (Tahrim/10) Yine, “... Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, ey oğulcuğum! Bizimle beraber gemiye bin. Kâfirlerle beraber olma diye seslendi.” (Hud/42) Bu ayetlerde, davetçi peygamber de olsa en yakınlarına, sevdiklerine, istediğine hidayet edemeyeceğini gösterir. Davetçinin sınırı bir yere kadardır. Hidayet kul ile Rabbi arasındadır. Eşiniz ve çocuklarınız dahi olsa istediğinize istediğiniz gibi bir hayat yaşatamazsınız ve istediğiniz gibi inandıramazsınız. Her davetçi bilecek ki, istediğine ve sevdiğine hidayet edemez. Davetçinin davet zamanını ve süresini h.z. Nuh’un hayatından Rabbimiz bize bildirmektedir. Gece gündüz, gizli açık, fert ve topluca davet, yani her fırsatta davet edileceği bildirilmektedir. Davet sadece derste değil, hayatın tüm alanlarında ve her zaman yapılmalıdır. “..Ey Rabbim, ben kavmimi gece gündüz davet ettim.” “Onlara yüksek sesle davet ettim.” “Onlara hem açıktan, hem de gizli davet etim.” (Nuh/5-8-9-) Davetçi, kişi Allah’ın merhametine ulaşsın için davet eder. Almak istemeyip alay eden, dine ve davetçiye zulmedene vakti geldiğinde beddua edilir. Merhamette, beddua da hak edenedir. “... Ey Rabbim, kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma, çünkü sen onları bırakırsan senin kullarını saptırırlar ve ancak nankör (kâfir) fâcir doğururlar.” (Nuh/26-27) Kâfir ve müşriklerde inanışlarını ve yaşamlarını sonraki nesillere aktarırlar. İnatla o batıl yollarda kalırlar. Beddua edilmez diyene, sizde h.z. Nuh gibi dokuz yüz elli yıl gece gündüz, sürekli davet yapın ve dışlanın sonra beddua etmeyin. Üç beş davetle etrafına lanet okuyan bizlerin h.z. Nuh’u anlaması da zordur. Her davet edilen kabul edecek değil, davet almak isteyene fayda verir.

H.z İbrahim tek başına davetin güzel bir örneği.

 Davet önce en yakına. “... Ey babacığım, niçin, işitmez, görmez ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere itaat ediyorsun.” (Meryem/42) bugün din adına oluşturulan veli, gavs ve kutupların, ölseler de, yaşasalar da görüp işittikleri, her an yardıma hazır olduklarına inanılır. Dünde bugünde bu bakışlar nice inanışlarda ve topluluklarda aynıdır. Her dönemin hatalığı, Allah’dan başka itaat edilen sahte ilahlar edinme. “Bir zamanlar İbrahim babası Azer’e, sen putları kendine ilahlar mı ediniyorsun. ..” (En’am/74) Kendi üzerinde ölçü belirleyen, hüküm koyan bilip onlara itaat etme, onları sevip övme kimeyse o ilah edinilmiştir. Buda onlar yapılan ibadettir. Onların belirlediği kural ve yasaları da dindir.

 

Babaların yolu haksa tabi, batılsa terk edilir. ..Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun. Yemin ederim ki, eğer vazgeçmezsen seni taşla kovar öldürürüm. ..” (Meryem/46) Alışılan yolları terk etmek zordur. Hele birde o yol tek doğru kabul edilip, kalben de doğruluğu tasdik edilmişse, kurtulması daha da zordur. Davetçi hakkı delilleriyle ortaya koysa da akletmeleri zordur. İnananların saptıklarını düşünürler. Sizin saptığınızı düşünüp alabildiğine düşmanlık ederler, etrafından kovarlar. Babaların, ataların, yani öncekilerin bilmediğini sonrakiler öğrenince, çıkan kuşak çatışması. “Ey babacığım, gerçekten bana sana gelmeyen ilim gelmiştir. O halde bana uy da seni doğru yola ileteyim.” (Meryem/43) Davetçi mutlak hak içinde olmalı ve hak ortaya çıksın, anlaşılsın ve itaat edilsin için anlatacak ve sadece karşılığını Allah’dan bekleyecek.

Davet akletmeleri içindir.

“Nihayet o putları paramparça etti, yalnız bunların büyüğünü bıraktı ki, belki ona müracaat ederler. Dediler ki, bunu ilahlarımıza kim yaptı? Muhakkak ki o zalimlerden biridir.” (Enbiya/58-59) Her yapılan davet ve eylem insanların hakkı anlamaları için olmalıdır. H.z. İbrahim,’in amacı sadece putları kırmak değil, onların kendilerine dahi faydalarının olmadığını, itaat edilecek ilahlar olmadığını ortaya çıkartmaya çalışmıştır. Kâfirlerde kendi ilahlarını korurlarken, tek ilah olan Rabbimiz mü’minleri korur. “Dediler ki, sen mi bunu ilahlarımıza yaptın ey İbrahim ..” (Enbiya/62) Batıl sistemleri ve oluşturup yönetenler insanların desteğine ve korumasına muhtaçken, alemlerin Rabbi ise sadece koruyandır. İnsanlar binlerce yıldır koruduklarından ve yardım ettiklerinden korunma ve yardım beklerler. Batılın savunucuları da yapılan davet karşısında boş durmazlar. H.z. İbrahim toplumun hakkı anlamalarını sağlasa da, şirkin ileri gelen din adamları ve siyasiler, atalarınızın yolunu nasıl bırakırsınız ve bu fitneciye mi tabi oluyorsunuz derler ve bunda da çoğunlukla başarılı olurlar. “Sonra eski kafalarına döndüler.” (Enbiya/65) Küfrü savunanlar ilahlarını korumak için her yola başvururlar. “Biz de, ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol, dedik.” (Enbiya/69) Hak düşmanları, davetçi olan peygamberde olsa bile tabi olmak istemediklerinde yapacakları şeyin sınırı yok. Davetçiyi ateşte yapmak bile olsa.

Allah’ın mülkünde verdiği nimetlerle ona ve inananlara zulmetme. “Allah kendisine mülk verdi diye Rabbi hakkında İbrahim’le tartışanı gördün mü?” (Bakara/258) Davetçiye Allah makam, mevki, mal ve ilim verirse batılda olanların hırs ve kinleri artar. Davetçi bunu bilmelidir. Sizinle hak konusunda tartışanlara verilecek cevap. “Allah beni doğru yola iletmişken siz onun hakkında benimle çekişmeye mi kalkışıyorsunuz? Ben O’na ortak koştuğunuz şeylerden asla korkmam. ..” (En’am/80) Davetçinin hakta olmasını istemeyen, kıskanan nicelerinin yaptıkları ve sözleri aynıdır. Onlara verilecek cevap da ayette bildirilmiştir. Allah ile hâkimiyet yarıştıranlar en yakınlar olsa da bağışlanmaları için mağfiret dilenmez. “Fakat babasının Allah’a bir düşman olduğu kendisine belli olunca ondan uzaklaştı. ..” (Tevbe/114) Düşmanlık ve düşmanlıkta sınır, Allah’a yapılan düşmanlık oranındadır. Kendi halinde kâfir ve müşrik olanla, islama ve müslümanlara düşmanlık edenlere tavır aynı olmayacaktır. Hakka inatla düşmanlık edenlere merhamet edilmeyecektir.

Kendini bilmeyip akledemeyenlerin tavrı. “Kendini bilmeyenden başka kim İbrahim’in dininden yüz çevirir?...” (Bakara/130) Davetçi bilecek ki, şirk koşmayan h.z. İbrahim’in hanif dininden ancak akledemeyen, ne yaptığının farkında olmayan, aklını siyasi ve din adamlarına teslim eden den başkası yüz çevirmez. Kıyamete kadar gelecek tüm hak davetçilerine alemlerin Rabbine hayatının tüm alanlarında teslim olup müslüman olan h.z. İbrahim’in hayatında güzel bir örneklik vardır. Teslim olunan ilah ve rab kim? “Bir zamanlar İbrahim’e Rabbi, benim emrime teslim ol dedi. İbrahim, alemlerin Rabbine teslim oldum dedi.” (Bakara/131) Davet eden ve edilen isteyerek Hükmedip yöneten Rab, itaat edilip övülen İlah olarak sadece alemlerin sevk ve idare eden Rabbine teslim olmalıdır. Hayatlarına hükmeden Hâkim sadece Allah olmalıdır.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul