09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / FİTNE KALMAYINCAYA KADAR!
FİTNE KALMAYINCAYA KADAR!

FİTNE KALMAYINCAYA KADAR! ABDULLAH DÂİ

“Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz.”1 “Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz.”2 “Allah, hiçbir nefse, ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp verecektir.”3 Böyle buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ!.. “(Bu,) Allah’ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.”4 Kullarına karşı çok merhametli Allah,5 kullarına verdiği güç-kuvvet, imkân ve nimet nisbetince kendilerini mükellef kılmış, onların kaldırabileceği kadar yük yüklemiş, güçlerini ve imkânları aşacak herhangi bir şeyle yükümlü tutmamıştır… İnsan kullarına ne emretmiş veya onlara neyi yasak kılmış ise, kulların gücü nisbetince olduğu malumdur… Bu, Allah’ın asla değişmeyen “Sünneti” gereğidir… Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, tek millet ve tek ümmet olan muvahhid mü’min müslüman kullarına, onların gücü ve imkânları dahilinde şunu emretmiştir: “(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din, Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.”6 Yegâne kanun koyucu Rabbimiz Allah Azze ve Celle, iki şeyin gerçekleşmesi için savaşmayı emrediyor: 1-(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya, 2-Din, Allah’ın oluncaya kadar. Savaş, yeryüzünde fitneyi yayıp bozgunculuk yapan ve dinin, yani egemenliğin Allah’a aîd olmasını istemeyenlere karşı yapılmalıdır… Allah’ın dinini mahkum edip beşerî ve tağutî dinleri egemen yapanlar, böylece karasıyla, deniziyle yeryüzünü ifsâd eden zalimlerin kökünün kazınması, dolayısıyla yeryüzünde yaşayanlar için huzurun ve barışın sağlanması için savaş… “İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesâd ortaya çıktı.”7 diye buyurur, kendisinden başka kanun koyucu İlâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ… Savaş, ortaya çıkarılan bu fesâdın yok olması içindir… Fitnenin yeryüzünden silinmesi, tesirinin ortadan kaldırılması ve hakimiyetine son verilmesi için savaş! Abdullah b. Abbas (r.anhuma) şöyle der: -Ayette zikredilen fitneden kasıd, şirktir!8 İbn Abbas (r.anhuma): “(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din, Allah’ın oluncaya kadar…..” ayetini açıklarken: -Fitneden kasıd, Allah’a şirk koşmaktır. Dinin de yalnızca Allah için olması, sadece Allah’ı Tevhid eden bir inancın olmasıdır, demiştir.9 Mücahid (rh.a.): “(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din, Allah’ın oluncaya kadar…..” ayetini açıklarken: -Fitneden kasıd, şirktir. Son cümlede de, müslümanların sadece kendileriyle savaş açanlara karşı savaşabileceklerini bildirmiştir.10 Katâde (rh.a.) şöyle demiş: -(Ayette geçen) fitneden kasıd, şirktir. Yani insanlar, “Lâ ilâhe illallah” diyene kadar onlarla savaş mânâsınadır ki, Rasulullah (s.a.s.) de savaşlarını hep bu uğurda yapmış, insanları bu söze davet etmiştir. Bize anlatıldığı üzere Rasulullah (s.a.s.): “Yüce Allah, insanlarla, onlar: Lâ ilâhe illallah diyene kadar savaşmamı emretti.” buyurmuştur. Ayetin sonunda bahsedilen zalimlerle, “Lâ ilâhe illallah” diyene kadar savaşın!11 İmam Taberî (rh.a.), meşhur tefsirinde şunları beyân eder: “Ortada şirk kalmayıncaya, ibadet ve taatın da putlara ve tağutlara yapılmayıp yalnız Allah’a yapılmasına kadar müşriklerle savaşın. Eğer onlar, sizinle savaşmaktan vazgeçer de sizin dininize girerlerse, hemen onlarla savaşmayı bırakınız! Zira düşmanlık, ancak Allah’a ortak koşan zalimlere karşı geçerlidir.”12 Bu savaş, şirkin egemenliğinin, puta tapıcılığın ve kullara kul olmak demek olan tağuta boyun eğip itaat etmenin son bulmasına, Tevhid dini olan İslâm’ın hakim olmasına kadar devam etmelidir… Allah Teâlâ, en son Nebî ve en son Rasul olarak gönderdiği Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’e ve kıyamete kadar nesiller boyu yaşayacak olan vasat ümmetine bu savaşı emretti!.. Abdullah b. Ömer (r.anhuma) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah’dan başka hak ilâh olmadığına ve Muhammed’in Rasulullah olduğuna şehâdet, namazı ikame, zekatı edâ edinceye kadar insanlarla savaşmak bana emrolundu. Onlar, bu işleri yapınca -İslâm’ın hakkı gereği (olan haddler) müstesnâİslâm hakkı olmak üzere canlarını ve mallarını benim elimden kurtarırlar. (Bâtınlarından dolayı olan) hesablarına gelince, o (hesabı görmek) Allah’a aiddir.”13 Enes (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Bana, insanlar, Lâ ilâhe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmak emredildi. Eğer bu sözü söylerlerse, canlarını ve mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. Ancak bu sözün hakkı müstesnâ.” -Onun hakkı nedir? diye soruldu. (Rasulullah:) “Evlendikten sonra zinâ etmek veya müslüman olduktan sonra küfre girmek veyahud bir cana kıymak ki, bu durumlarda yaptığına karşılık öldürülür.” buyurdu.14 Savaş, insanlık âleminde en büyük zulüm olan şirkin15 yok edilmesi ve şirkden dolayı necis olmuş müşriklerin16 iman ederek, Tevhid nûruyla tertemiz olana kadar devam etmelidir… İnsanlık âleminde şirk ve şirkin egemenliği var oldukça asla huzur bulamayacak ve mutlu olamayacaklardır… Yalnız ve yalnız Allah için ve Allah yolunda savaşın gayesi, ne ülkeler fethetmek ne ganimet elde etmek, ne ülkelerin servetlerine sahib olmak ve ne de insan öldürmektir… Aksine, yalnızca yeryüzünden fitneyi yok etmek, kulları, kullara kul olmaktan kurtarmak ve sadece Allah’a kul olmalarını sağlamak, İslâm davetinin önündeki engelleri kaldırıp tağutların egemenliğine son vermek, dolayısıyla insanları hür kılmaktır… Çünkü “Lâ ilâhe illallah”a iman edip, Allah’ı Tevhid etmek, her türlü kölelikten, esaretten ve sömürülmekten kurtulup gerçek hürriyete kavuşmaktır… Bu öyle bir özgürlüktür ki, yalnız Allah’a kul olmak ve itaat etmekle gerçekleşir… Bu konuda birkaç örnek… 1-Ali (b. Sehl) ile (Muhammed) b. el-Musaffa, (Hâris b. Müslim’in) şöyle dediğini rivayet ettiler: Rasulullah (s.a.s.), bizi bir seriyye ile birlikte göndermişti. Baskın yapılacak yere yaklaşınca ben, atımı (olanca hızıyla) koşturup arkadaşlarımı geçtim. Bunun (üzerine yaptığımız baskını gören) düşman askerleri, beni feryâd sesleriyle karşıladılar. Ben de onlara: -Lâ ilâhe illallah sözüyle korununuz! dedim. Onlar da (hepsi) bu kelimeyi söylediler (ve dolayısıyla müslüman oldular. Müslüman oldukları için de hem canlarını, hem de mallarını kurtarmış oldular). Bunun üzerine arkadaşlarım: -Bizi, ganimetten mahrum ettin, diye beni kına(maya başla)dılar. Rasulullah (s.a.s.)’in huzuruna gelince, benim yaptığım bu işi kendisine anlattılar. Rasulullah (s.a.s.), beni çağırdı ve yaptığım işi (çok) beğendi ve: “Şunu unutma ki: (Yüce) Allah, (bu yaptığın işten dolayı) sana (müslüman olan) o kimselerden her birine karşılık şu kadar (sevâb) yazmıştır.” Sonra Rasulullah (s.a.s.), (bana): “Sana, benden sonra (yapmaya devam edeceğin) bir vâsiyet yazacağım.” buyurdu ve (dediğini) yaptı. (Vâsiyetin) üzerini mühürleyip bana verdi.17 2-Süleyman b. Büreyde babası (Büreyde)’den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Rasulullah (s.a.s.), bir orduya veya müfrezeye kumandan tayin ettiği zaman, kendisine hasseten Allah’ın takvasını ve beraberindeki müslümanlara da hayır tavsiye eder, sonra şöyle buyururdu: “Allah yolunda besmele ile savaşın! Allah’a küfredenlerle çarpışın! Savaşın, amma ganimete hıyanette bulunmayın! Ahde vefasızlık etmeyin! Ölülerin burnunu, kulağını kesmeyin! Çocukları öldürmeyin!”18 3-Abdullah b. Ömer (r. anhuma) şöyle der: -Rasulullah (s.a.s.)’in katıldığı savaşlardan birinde, bir kadın öldürülmüş olarak bulundu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), kadınlarla çocukların öldürülmesini yassak etti.19 4-Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Öldürme yöntemi yönünden insanların en iffetlisi (merhametlisi), iman sahibleridir.”20 5-Yahya b. Said anlatır: Ebu Bekr es-Sıddık, Şam taraflarına bir ordu gönderdi. Kendisi de (kumandan) Yezid b. Ebî Süfyan ile beraber yürüyerek uğurlamaya çıktı. Yezid, bu ordunun dörtte birine kumandanlık yapıyordu. Denildiğine göre Yezid, Ebu Bekr’e: -Ya sen de binersin ya da ben inerim! dedi. Ebu Bekr: -Sen inme, ben de binmeyeceğim. Çünkü Allah yolunda her adımım karşılığında ben sevab alıyorum, dedi. Sonra O’na, şunları söyledi: -Sen, kendilerini Allah’a adadıklarını iddia eden zâhidler (keşişler) göreceksin, onları ibadetleriyle başbaşa bırak. Başlarının ortalarını tıraş etmiş başka bir grup daha (insanları, İslâm’a karşı savaşa çağıran Şenmaslar) göreceksin, onları kılıçtan geçir. Sana on şey tavsiye ediyorum: Kadınları, çocukları ve yaşlı ihtiyarları öldürme! Meyve veren ağaçları kesme, mamur yerleri tahrib etme! Koyun ve develeri, sadece yemek için kes. Arıları yakma, onları parçalama! Ganimete ihanet etme! Korkaklık gösterme!21 Bu örnekler bize, “Fî Sebilillah” ve “İ’lâ-yi Kelimetullah” için yapılan haklı savaşın ahlâk yapısını beyân etmektedir… Yalnızca Rabbimiz Allah’a itaat edip emrini yerine getirmek gayesiyle “Allah yolunda” ve “Allah’ın kelimesini yüceltmek” için, Allah’ın yolunda engel olanlar ve İslâm’ın egemen olmasını önlemeye çalışanlarla ölçüsüne riâyet ederek savaşılması, her mükellef olan muvahhid mü’min için bir kulluk vazifesidir… İslâm, hem akîdedir, hem ameldir… İslâm, hem ülkedir, hem devlettir… İslâm, hem siyasettir, hem yargıdır… İslâm, hem ekonomidir, hem eğitimdir… Özetle İslâm, hayattır ve hayatın her şeyidir… Bir ülkede İslâm hayata hâkim olmaz ise, o ülkede yaşamaya çaba gösteren Müslümanların hayatı, izzetlerine yakışan hayat değildir… Mü’min müslümanlar, “en büyük zulüm olan şirkin” ve “en korkunç zalim olan müşriklerin” egemen oldukları bir beldede asla rahat olamaz ve huzur içinde yaşayamazlar… Ayet-i Kerimede Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ’nın beyân buyurduğu fitne , yani en büyük zulüm olan şirk, yeryüzünden silinip yok edilmedikçe ve Tevhid dini İslâm, hayata egemen olmadıkça muvahhid mü’min müslümanlar asla rahat yüzü göremezler… Çünkü vatanları, korkunç zalimler olan müşrik tağutlar tarafından işgal edilmiş, şirk hükümleri ile hükmedilmekte, Allah’ın haram kıldıkları yasal olarak serbest ve Allah’ın helâl kıldıkları ise, yine yasal olarak yasaklanan bir esaret hayatında mü’min müslümanlar nasıl rahat edebilirler?.. Bu apaçık hakikattan dolayı Rabbimiz Allah Teâlâ: “(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din, Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın…..” buyurmaktadır. İmam Taberî (rh.a.) şunu beyân eder: “Ayette zikredilen ‘Din’ kelimesinden maksad, Allah’ın emir ve yasaklarına itaat etmektir. Bu izaha göre ayetin baş tarafının mânası şöyledir: ‘Ey mü’minler, yeryüzünde Allah’a ortak koşma, inkâra düşme fitnesi sona erinceye kadar ve yalnız Allah’a kulluk edip, Lâ ilâhe illallah deninceye kadar kâfirlerle savaşın.”22 Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.), “Hak Dini Kur’ân Dili” adlı tefsirinde “Din” kelimesini şöyle açıklar: “Din kelimesi Arab dilinde, ceza, hesab, kaza (hüküm verme), siyaset, itaat etme, âdet, durum, kahır, nihayet bütün bunlarla ilgili ve hepsinin üzerinde kurulduğu ve hepsinin ölçüsü olan millet ve şeriat mânâlarına gelir.”23 Din, İslâm’dır… İslâm’dan başka hak din yoktur… İslâm’dan başka kendilerini din olarak beyân etmeye çalışan bütün inançlar, felsefeler, doktrinler ve ideolojilerin hepsi bâtıl olup insan haysiyetine ve fıtratına aykırıdır… Yalnızca Allah’a ibadet, yani itaat etsinler ve asla şirk koşmasınlar diye yaratılan insanların, maddî ve mânevî tabiatına, fıtratına ve hayatına uygun olan sadece İslâm’dır, başkası değil!.. İnsan, İslâm fıtratı üzerine yaratılmış ve ancak İslâm ile huzur bulup mutlu olur… İslâm, insanlık âleminin barışıdır, huzurudur, sağlığıdır ve mutluluğudur… Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Öyleyse sen yüzünü, Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir ki, insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”24 Bu bilmemezlik, bu cehâlet, bu gaflet ve bu reddedip inkâr etmeden dolayı korkunç bir sapıklığın içine düşmüş, Allah’ın hak dinini bırakıp bâtıl dinlere sarılmışlardır… “Peki onlar, Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerden ve yerde her ne varsa –istese de, istemese de- O’na teslim olmuşlar ve O’na döndürülmektedirler.”25 “Hiç şübhesiz din, Allah katında İslâm’dır.”26 “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (benimserse) asla ondan kabul edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır.”27 buyruldu. İnsanların yegâne yaratanı, Rabbi, Meliki ve İlâhı Allah Teâlâ’nın razı olduğu din, kemâle erdirdiği, tamamlanmış nimeti olan İslâm’dır: “Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip razı oldum.”28 buyuran Allah Azze ve Celle din, hem iman, hem itaat ve hem de amel olduğunu şu ayetlerinde beyân buyurur: “Eğer onlar tevbe (iman) edip namazı kılarlarsa ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.”29 “De ki: ‘Ben, dini yalnızca O’na hâlis kılarak Allah’a ibadet etmekle emrolundum. Ve ben, müslümanların ilki olmakla da emrolundum.”30 “Şübhesiz, sana bu Kitab’ı hak ile indirdik. Öyleyse sen de dini yalnızca O’na hâlis kılarak Allah’a ibadet et.”31 “Allah dedi ki: ‘İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek bir ilâhtır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun.’ Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İtaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O’nundur. Böyleyken Allah’dan başkasından mı korkuyorsunuz?”32 Yegâne hayat önderimiz ve örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), hak din olarak İslâm’a razı olup, onun dışındaki bütün bâtıl dinleri reddeden muvahhid mü’minlerin mükâfatını hadislerinde beyân buyurmuştur!.. Abbas b. Abdulmuttalib (r.a.) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “İmanın tadını, Rabb olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, Peygamber olarak da Muhammed’e razı olan almıştır.”33 Ebu Said el-Hudrî (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.s.): “Ya Ebâ Said, her kim Rabb olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, Peygamber olarak da Muhammed’e razı olursa, o kimseye cennet vâcibdir.” buyurmuş, Ebu Said buna şaşmış ve: -Bunları bana tekrarla ya Rasulallah! demiş. O da tekrarlamış. Sonra: “Başka bir şey var ki, onunla cennette bir kul yüz derece yükseltilir. Her iki derecenin arası, yerle gök arası gibidir.” buyurmuş. Ebu Said: -Nedir o, ya Rasulallah? diye sormuş. (Rasulullah:) “Allah yolunda cihaddır! Allah yolunda cihaddır!” buyurmuşlar.34 Yeryüzünden fitnenin, yani her tür şirkin yok edilmesi ve yeryüzüne egemen olan dinin, Allah’ın dini olan İslâm’ın olması için, İslâm’a ve mü’min müslümanlara savaş açan Allah düşmanları müşrik-kâfirlerle savaşmayı emreden Rabbimiz Allah Teâlâ’nıın, bu emri konusunda İslâm âlimlerinden müfessirler şunları beyân etmişlerdir!.. Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî el-Cessas (rh.a.), “Ahkâmu’l-Kur’ân” adlı tefsirinde şöyle der: “Hiçbir fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın’ ayeti, küfürden vazgeçmelerine kadar kâfirlerle savaşmayı farz kılmaktadır. İbn Abbas, Katâde, Mücahid ve Rebi b. Enes dediler ki: -Bu ayette geçen fitne kelimesi ile şirk kasdedilmiştir. Denildi ki: Küfür hâline fitne denmiştir. Çünkü fitnenin insanı helâka sürükleyişi gibi, küfür hâli de insanı helâka sürükler. Şöyle diyenler de olmuştur: Fitne, denemek ve sınamaktır. Deneme ve sınama bakımından küfür hâli, insanın içindeki fesâd ve kötülüğü açığa vurmasıdır. Din kelimesine gelince, bu, taat ve ibadette bulunarak insanın Allah’a boyun eğmesidir. Terim olarak din, sürekli bir âdet hâline getirerek, onur ve üstünlük sahibi Allah’a boyun eğip teslim olmaktır. Ayette geçen Allah’ın dininden maksad da İslâm’dır.”35 İmam el-Beğavî (rh.a.), “Meâlimu’t-Tenzîl” adlı meşhur tefsirinde konu ile ilgili şunları söyler: “Müşriklerle savaşın. Buradaki fitneden kasıd şirktir. Onlar, İslâm’a girinceye kadar onlarla savaşın demektir. Bir putperestten, İslâm’a girmesi dışında bir şey kabul edilmez, eğer girmezse öldürülür. Ayetteki ‘ed-Din’ kelimesi, itaati ve ibadeti ifade eder. Yani, itaat ve ibadet sadece Allah’a yöneltilinceye ve O’ndan başkasına ibadet edilmez oluncaya kadar savaşın denmiştir.”36 İmam Ebu Mansûr el-Mâtürîdî (rh.a.), “Te’vîlâtü’lKur’ân” adlı tefsirinde şunları beyân eder: “Yeryüzünde şirk ve baskı kalkıncaya kadar onlarla savaşın.’ İslâmiyet’i benimsemeleri için kâfirlerle savaşmakla emrolunduk. Eğer denilirse ki: Dış görünüşü itibariyle aklen güzel olmayan kâfirleri öldürme fiilinin hikmeti nedir? Buna, şöyle cevab verilir: Kendileriyle müslüman olmaları için savaşırız. İslâmiyet’e karşı diretmedikçe onları öldürmeyiz. Onların diretmesi, bizim de mukabelede bulunmamamız hâlinde ebediyen müslüman olmazlar. Bu sebebledir ki, onları öldürürüz. Bu tür öldürmede şirk fitnesinin ortadan kalkma sonucu vardır. Yeryüzünde şirk ve baskı kalkıncaya kadar onlarla savaşın. Yani, şirk sebebiyle ortaya çıkacak fitne kalkıncaya kadar. Bazıları şöyle demiştir: Buradaki fitne kavramı, azab demektir. Buna göre anlam, inkârcıların müslümanlara işkence uygulamaya güç yetiremeyeceği zamana kadar kendileriyle savaşın. Ve kulluk, sadece Allah’a yönelinceye kadar. Yani, yeryüzünün dini şirk değil, Allah’ın dini oluncaya kadar. Buradaki din, hükümranlık demektir.”37 “Hükümranlık: Egemenlik.”38 “Aklını kullanan bir toplum için!”39 1. En’âm, 6/152. 2. Mü’minun, 23/62. 3. Talak, 65/7. 4. Fetih, 48/23. 5. Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ: “Gerçekten O, size karşı merhametli olandır.” İsra, 17/66. “Şübhesiz Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.” Bakara, 2/143. Tevbe, 9/117. 6. Bakara, 2/193. 7. Rum, 30/41. 8. Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2017, c. 2, sh. 285. Ebu’t-Tahir Mecdüddin Muhammed b. Yakub b. Muham med Firuzâbâdî, Tenvîrü’l-Mikbâs Min Tefsîri İbn Abbâs, çev. Cevher Caduk, İst. 2016, c. 1, sh. 214. 9. Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t Tefsîr bi’lMe’sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, c. 2, sh. 281. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim’den. 10. Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 2, sh. 281. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr’den. 11. Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 2, sh. 281- 282. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve enNehhâs, “en-Nasîh”den. 12. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya – Kerim Aytekin, İst. 1996, c. 1, sh. 459. 13. Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B. 16, Hds. 18. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 8, Hds. 36. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B. 1, Hds. 2733-2735. Sünen-i Nesâî, Kitabu Tahrimu’d-Dem, B. 1, Hds. 3954-3969. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 1, Hds. 3927-3928. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2013, c. 1, sh. 268-275, Hds. 317-332. 14. Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2015, c. 1, sh. 64, Hds. 54. Taberânî, elMu’cemu’l-Evsat’tan. 15. ”Hani Lukman oğluna –öğüt vererek- demişti ki: ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şübhesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” Lokman, 31/13. 16. Rabbimiz Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler. Öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” Tevbe, 9/28. 17. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B. 100-101, Hds. 5080. 18. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B. 2, Hds. 3. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Siyer, B. 47, Hds. 1666. Kitabu’d-Diyât, B. 14, Hds. 1429. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Cihad, B. 38, Hds. 2858. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 9, sh. 366, Hds. 13173. İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, c. 8, sh. 23, Hds. 8532. İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’l-Cihad, Hds. 11. 19. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B. 8, Hbr. 24-25. Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B. 146, Hbr. 218-219. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 111, Hbr. 2668. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Cihad, B. 30, Hbr. 2841. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Siyer, B. 19, Hbr. 1617. Sünen-i Dârimî, Kitabu’s-Siyer, B. 25, Hbr. 2465. İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’l-Cihad, Hbr. 9. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 9, sh. 427-429, Hbr. 13278-13285. 20. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 110, Hds. 2666. Sünen-i İbn Mace, Kitabu’d-Diyet, B. 30, Hds. 2681-2682. 21. İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’l-Cihad, Hbr. 10. 22. et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 1, sh. 459. 23. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Diili, İst. T.y. c. 1, sh. 88. (Yenda Yayınları) Sadeleşmiş nüsha, c. 1, sh. 91. (Azim Yayınları) 24. Rum, 30/30. 25. Âl-i İmrân, 3/83.26. Âl-i İmrân, 3/19. 27. Âl-i İmrân, 3/85. 28. Mâide, 5/3. 29. Tevbe, 9/11. 30. Zümer, 39/11-12. 31. Zümer, 39/2. 32. Nahl, 16/51-52. 33. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 11, Hds. 56. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B. 10, Hds. 2758. 34. Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmâre, B. 31, Hds. 116. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Vitr, B. 26, Hds. 1529. Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Cihad, B. 18, Hds. 3117. Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 3, sh. 402, Hds. 1947. 35. Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî el-Cessas, Ahkâmu’lKur’ân, çev. Mehmet Keskin, İst. 2018, c. 2, sh. 185-186. 36. Ebu Muhammed Muhyissünne el-Huseyn b. Mes’ud b. Muhammed el-Ferrâ el-Beğavî, Beğavî Tefsiri, çev. Nurgül Özdemir – Ayşegül Özdemir, İst. 2018, c. 1, sh. 299. 37. Ebu Mansûr el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, çev. Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, İst. 2015, c. 1, sh. 407-408. 38. Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, vdğ. Türkçe Sözlük, Ank. 2011, sh. 1120. (Türk Dil Kurumu Yayınları) 39. Ra’d, 13/4

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul