
“Sen öğüt verip hatırlat, çünkü gerçekten öğütle hatırlatma mü’minlere yarar sağlar.”1
Âlemlerin Rabbi Allah tarafından, kıyamete kadar bütün insanlara Rasul gönderilen2 Rasulullah Muhammed (s.a.s.) kuluna böyle buyuruyor yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ!... Rasulullah’ın vazifesi, öğüt verip hatırlatmaktır… Hak olanı beyân edip insanları hakka yöneltmektir… Onları bâtıldan alıkoymak ve uzaklaştırmaktır… Rasulullah (s.a.s.)’in izini takib eden muvahhid mü’minlerin de vazifesidir bu!..
“O (Rasul), onlara ma’rufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor.”3
“Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Rasulullah (s.a.s.) böyle davranırken, O’na katıksız iman edip Sünneti üzere yaşamaya gayret eden muvahhid mü’minler de benzeri kulluk vazifelerini gerçekleştirmeye var güçleriyle çaba harcamaktadırlar…
Yegâne hüküm sahibi İlâhımız Allah Teâlâ, muvahhid mü’min kullarının bu özelliklerini şöyle beyân buyurmaktadır:
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şübhesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”4
Nasihat ve hatırlatma mü’min olanlara fayda verir… İnsan, unutabilen bir varlıktır… Ona devamlı hatırlatmak gerek…
Rabbimiz Allah Teâlâ, kulu ve Rasulü Musa (a.s.)’a ve O’nun şahsında bütün iman eden kullarına seslenerek şöyle buyurur:
“Gerçekten Ben, Ben Allahım. Benden başka ilâh yoktur. Şu hâlde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.”5
Allah’ı zikretmek, O’nu hatırlamak ve unutmamak demek olduğu malumdur… O’na ibadet, hayatı, O’nun rızasına uygun ve O’nun hükümlerine göre düzenlemektir… Hatırlamanın zirvesi, Allah’a secde edip dosdoğru namaz kılmaktır… Unutmamak için, günde beş vakit kılınan dosdoğru namaz, kişiyi ve kişileri iman ve İslâm üzere diri tutar…
Kendisinden başka kanun koyucu hak ilâh bulunmayan Rabbimiz Allah Teâlâ hatırlatıyor:
“Şu hâlde bil, Allah’dan başka ilâh yoktur.”6
Önce ilim, yani söz konusu edilenin bilgisi… Şuur ve idrak ile ilim bir araya geldiği zaman, katıksız iman gündeme gelir… Kalbin iman tarafından tamamen ihatâ edilmesi gerçekleşir... Tahkikî imanı oluşumu tamamlanmış olur… Taklidi iman, ilimsiz ve delilsiz olarak birilerini taklid ederek inanmaktır ki böyle bir iman, kalbi mutmain etmediği için, şübheler ve zanlar meydana gelir, çok kolay bir şekilde değişime uğrar… Bundan dolayı önce zansız, şübhesiz gerçek bir ilim, sonra tahkiki iman…
“Şu hâlde bil, Allah’dan başka ilâh yoktur.” İmam Ebu Mansûr el-Mâtürîdî (rh.a.), “Te’vîlâtü’l-Kur’ân” adlı meşhur tefsirinde şöyle der:
“Bu İlâhî kelâm da iki şekilde yorumlanır.
Birincisi, bil ki olay gerçekleştiğinde, Allah’dan başka ilâh yoktur, denilir. Tıpkı şu ilâhî beyânlarda belirtildiği gibi:
“Bizi doğru yola ilet.”7
“Ey iman edenler, Allah’a iman edin.”8
İkincisi, Cenab-ı Hakk şunu söylemektedir:
Bil ki, kendisine kulluk yapılmaya lâyık olan İlâh ve gerçek mâbud, kendisinden başka İlâh olmayan Allah’dır. Çünkü Arablar, kendisine ibadet edilen mâbuda ilâh derlerdi. İşte bundan dolayı, kendisine ibadet edilmeye lâyık mâbud, Allah Teâlâ’dır. Sizin Allah’ı bırakıp kendilerine ibadet ettiğiniz ve onlara ibadet etmenizin sizi Allah’a yaklaştıracağını iddia ettiğiniz putlar değildir.
Üçüncü bir mânâ da şudur:
Cenab-ı Hakk, O’na ihlâs hâlini ve Allah’ın birliği inancını her zaman kalbine nakşetmesini ve bunu dil ile de söylemesini emretmektedir.”9
Şeyhu’l-İslâm Ebu’s-Suûd Efendi (rh.a.), “İrşâdu’l-Akli’s-Selim” adlı tefsirinde şöyle der:
“Yani, saadetin yegâne medarının Tevhid ile itaat olduğunu, bedbahtlığın medarının ise, şirk ve isyan olduğunu anladığına göre artık sen, üzerinde bulunduğun vahdaniyet ilmi ile onun gereğince amel etmekten asla ayrılma!”10
“La ilâhe illallah,” Allah’dan başka hak ilâh olmadığı gibi, O’ndan başka insan kullarının üzerinde kanun koyucu da yoktur… Yegâne yaratan ve yarattığı kulları üzerinde egemen olup onlar için kanun koyucudur… Çünkü:
“Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur.”11
“Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”12
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, her kavme ve her ümmete bir Rasul gönderdi ki onlara, Kelime-i Tevhid’i beyân etsinler, Allah’dan başka ilâh olmadığını anlatsınlar ve onların, Allah’dan başka ilâhlaştırılmış tağutları inkâr edip Allah’a iman etmelerine vesile olsunlar…13 Çünkü yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah şöyle buyurur:
“Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir.”14
Şu ayet-i kerimenin, Kelime-i Tevhid’in açılımı, yani “la ilâhe illallah”ın izahı olduğu beyân edilmiştir:
“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şübhesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır, bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”15
İhlâs ve takva kelimesi olan “La ilâhe illallah” kelimesi, şirkten arındırıp ondan kurtaran, Hakk’a davet ve şehadettir… Cinler ve insanlar, onun için yaratılmışlardır…16 Âlemlerin Rabbi Allah’ın, insan kullarına hidayet rehberi olarak gönderdiği bütün Nebîler ve Rasuller, onun için gönderilmiş ve vahiyle indirilen kitablar, onun için indirilmişlerdir…
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Senden önce hiçbir Rasul göndermedik ki ona, şunu vahyetmiş olmayalım: ‘Benden başka ilâh yoktur, öyleyse Bana ibadet edin.”17
“Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: ‘Benden başka ilâh yoktur. Şu hâlde Benden korkup sakının’ diye uyarır.”18
1- “La ilâhe illallah”, cennetin anahtarıdır.
Muaz b. Cebel (r.a.) anlatır:
Rasulullah (s.a.s.), bana:
“Cennetin anahtarları, la ilâhe illallah/Allah’dan başka ilâh yoktur şehadetidir.” buyurdu.19
Muaz b. Cebel (r.a.) bildiriyor:
Rasulullah (s.a.s.), O’nu Yemen’e gönderirken kendisine şöyle buyurdu:
“Sen, kitab ehlinden olanların yanına gideceksin ve sana cennetin anahtarlarını soracaklar. Onlara (cennetin anahtarları): Allah’dan başka ilâh olmadığına şahidlik etmektir, de.”20
Vehb b. Münebbih (rh.a.)’e:
-La ilâhe illallah cennetin anahtarı değil midir? diye soruldu.
Vehb:
-Evet, anahtarıdır, lâkin bu anahtarın muhakkak kendine mahsus birtakım dişleri vardır. Eğer sen cennetin kapısı önüne dişleri bulunan bir anahtar ile gelirsen o kapı sana açılır, yoksa kapı sana açılmaz, demiştir.21
2- “La ilâhe illallah”, takva kelimesidir:
Ubeyy b. Ka’b (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.):
“(Allah) onları takva sözü üzerinde kararlılıkla ayakta tutar.” (Fetih, 48/26) ayeti hakkında:
“La ilâhe illallah (kelimesine)!” buyurdu.22
3- “La ilâhe illallah”, ihlâs sözüdür.
Emirü’l-mü’minin İmam Osman b. Affân (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.):
“Öyle bir kelime biliyorum ki, kalbinden gelerek samimi bir şekilde bu sözü diyen bir kula cehennem haram edilir.” buyurduğunu işittim.
Ömer İbnu’l-Hattab, bunu duyunca şöyle dedi:
-Ben sana, bu sözün ne olduğunu söyleyeyim. Bu söz, Allah’ın, Muhammed (s.a.s.) ile ashabını kendisiyle aziz kıldığı ihlâs sözüdür. Yine bu söz, Allah’ın, Muhammed (s.a.s.) ile ashabından istediği takva sözüdür. O da, “La ilâhe illallah”/Allah’dan başka ilâh olmadığına şehadet etmektir.23
Iyâz el-Ensarî (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki, La ilâhe illallah öyle bir kelimedir ki, Allah nezdinde pek değerlidir. Allah katında belli bir yere sahibdir. O, öyle bir kelimedir ki, kim onu samimiyetle/ihlâsla söylerse, Allah buna karşılık onu cennete koyar. Kim de onu sahtekârca söylerse, (dünyada) canını ve malını korursa bile yarın Allah’ın huzuruna çıktığında (Allah) onu hesaba çeker.”24
4- “La ilâhe illallah”, Cehennemden kurtuluştur:
Enes (r.a.) anlatır:
Rasulullah (s.a.s.), fecr doğduğu zaman baskın yapardı. Ezanı dinletirdi. Şayet ezan sesi işitirse (baskından) vazgeçer, işitmezse baskın yapardı.
(Bir defa) “Allahu Ekber, Allahu Ekber” diyen bir adam işitti. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“Fıtrat(ı İslâm) üzere!” buyurdu.
O zât:
-Eşhedu enlâ ilâhe illallah, eşhedu enlâ ilâhe illallah, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
“Cehennemden çıktı!” buyurdu.
Müteakiben baktılar ki adamcağız, bir keçi çobanıymış.25
5- “La ilâhe illallah”, cennete giriştir:
Muaz b. Cebel (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Son sözü La ilâhe illallah olan kimse cennete gir(meyi hak et)miştir.”26
6- “La ilâhe illallah”, bağışlanmayı gerekli kılar:
Ya’lâ b. Şeddâd anlatır:
Ubâde b. es-Sâmit’in de bulunduğu ve kendisini tasdik ettiği bir ortamda, babam Şeddâd b. Evs şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.s.)’in yanındayken:
“Aranızda yabancı –yani kitab ehlinden- olan var mı?” diye sordu.
Biz:
-Hayır, ya Rasulallah, dedik.
Rasulullah (s.a.s.), kapının kapanmasını emretti ve:
“Ellerinizi kaldırıp La ilâhe illallah deyin.” buyurdu.
Bir müddet ellerimizi kaldırdık, sonra ve lâ ilâhe illallah dedik.
Rasulullah (s.a.s.) elini indirip:
“Allahım, beni bu sözle gönderdin, bu sözü emrettin ve bu söz üzere bana cenneti va’dettin. Sen sözünden dönmezsin.” buyurdu.
Sonra:
“Size müjdeler olsun! Allah, sizi bağışladı.” buyurdu.27
Nevvâs b. Sem’ân (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölürse, Allah’ın bağışlaması ona helâl olur.”28
7- “La ilâhe illallah”, en iyi iyiliktir:
Ebu Zerr (r.a.) anlatır:
Rasulullah (s.a.s.)’e:
-Ya Rasulallah, bana tavsiyede bulun! dedim.
Rasulullah (s.a.s.):
“Bir kötülük yaptığın zaman, peşinden bir iyilik yap. (Bu iyilik,) onu siler.” buyurdu.
Ben:
-Ya Rasulallah, La ilâhe illallah sözü, iyiliklerden midir? diye sordum.
Rasulallah (s.a.s.):
“İyiliklerin en üstünüdür.” cevabını verdi.29
8- “La ilâhe illallah”, öncesinde işlenmiş günahları siler:
Enes (r.a.)’dan.
Bir adam:
-Ya Rasulallah, işlemediğim ne küçük, ne de büyük hiçbir günah bırakmadım, dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
“Allah’dan başka ilâh olmadığına ve benim de Allah’ın Rasulü olduğuma şahidlik eder misin?” diye sordu.
Adam:
-Evet, cevabını verdi.
Rasulullah (s.a.s.):
“İşte bu, onların hepisinin hakkında gelir!” buyurdu.30
Ümmü Hâni’ (r.anha)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“La ilâhe illallah kelimesini hiçbir amel (faziletçe) geçemez ve bu kelime hiçbir günahı bırakmaz.”31
9- “La ilâhe illallah”, imanın tazelenmesidir:
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Rabbiniz:
-Kullarım Bana itaat etseler, geceleri onlara yağmur verir, gündüz güneşi çıkarır ve gök gürültüsünü onlara asla duyurmazdım, buyurur.”
Rasulullah (s.a.s.) yine:
“Allah hakkında hüsnü zanda bulunmak, Allah’a kulluğun güzelliğindendir.” buyurdu.
Yine Rasulullah (s.a.s.) bir defasında:
“İmanınızı tazeleyin!” buyurdu.
Ashab:
-Ya Rasulallah, imanımızı nasıl tazeleyelim? diye sordular.
Rasulullah (s.a.s.):
“Çokça la ilâhe illallah diyerek.” karşılığını verdi.32
10- “La ilâhe illallah”, Nuh (a.s.)’ın vasiyetidir:
Abdullah b. Amr (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Nuh (a.s.) vefat edeceği zaman iki oğlunu çağırıp onlara şöyle dedi:
-Size vasiyetimi açıklayacağım: Size iki şeyi emrediyor, iki şeyi de yasaklıyorum. Size şirk ve kibiri yasaklıyorum. La ilâhe illallah’ı emrediyorum. Çünkü yedi kat gök ve yedi kat yer bir kefeye, La ilâhe illallah sözü diğer kefeye konsa, La ilâhe illallah sözü ağır basardı. Yedi kat gök ve yedi kat yer, uçsuz bucaksız bir çember olsaydı ve La ilâhe illallah sözü onların üzerine konmuş olsaydı, o ikisi çöküverirlerdi. Size, Sübhânallah ve bi hamdihi’yi emrediyorum. Çünkü bu, her şeyin duâsıdır ve her şey onunla rızıklanır.”33
11- “La ilâhe illallah”, Musa (a.s.)’a Allah’ın emridir:
Ebu Said el-Hudrî (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Musa (a.s.):
-Rabbim, Seni zikretmek ve Sana duâ etmek için bir şey öğret, dedi.
Yüce Allah:
-Ey Musa, La ilâhe illallah de, buyurdu.
Musa (a.s.):
-Rabbim, amma bütün kulların bunu söylüyor, dedi.
Yüce Allah yine:
-La ilâhe illallah de, buyurdu.
Musa (a.s.):
-La ilâhe illallah! Amma bana has bir şey öğretmeni istiyorum, dedi.
Yüce Allah şöyle buyurdu:
-Ey Musa, yedi kat gök ve Benim dışımda içinde tüm bulunanlar ile yedi kat yer bir kefeye konsa, La ilâhe illallah sözü de diğer kefeye konsa, La ilâhe illallah’ın bulunduğu kefe daha ağır basardı, buyurdu.”34
12- “La ilâhe illallah”, mizânda ağır basacak:
Abdullah b. Amr b. el-As (r.a.) rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu.
“Allah, kıyamet gününde ümmetimden bir kişiyi herkesin önünde ayırıp, o kişi aleyhinde doksan dokuz dosya açacaktır. Her bir dosyanın boyu, gözün görebildiği mesafe olacaktır. Sonra kendisine şöyle soracaktır:
-Bunlardan bir şeyi reddediyor musun? Amel muhafızım katib melekler sana haksızlık yapmışlar mıdır?
O kimse:
-Hayır, ya Rabbi, diye cevab verecektir.
Sonra (Allah):
-Herhangi bir özrün var mı? buyuracak.
O kimse:
-Hayır, ya Rabbi, diye cevab verecek.
Bunun üzerine Allah şöyle buyuracak:
-Evet, yanımızda sana aid makbul bir amelin vardır ve bugün sana asla haksızlık edilmeyecektir.
Üzerinde: ‘Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve Rasulü’ yazılı bir kağıt parçası çıkarılacak ve Allah:
-Kendi tartında hazır bulun! buyuracaktır.
O kişi de diyecek ki:
-Ya Rabbi, bu tek kağıt parçası ve bu dosyalar… Nasıl olacak bu tartı işi?!
Allah da buyuracak ki:
-Bugün sana asla zulmedilmeyecek!”
Rasulullah (s.a.s.):
“Günah sicilleri (dosyaları) bir kefeye konulacak, kağıt parçası da bir kefeye konulacak. Sicillerin (dosyaların) konulduğu kefe yukarı kalkacak, kağıt parçası ağır gelecektir. Allah’ın ismi yanında hiçbir şey ağır basamaz.” buyurdu.35
13- “La ilâhe illallah”, en faziletli zikirdir.
Cabir b. Abdillah (r.anhuma)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Zikrin en faziletlisi, La ilâhe illallah ve duânın en faziletlisi, elhamdulillah’dır.”36
Yegâne Rabbimiz ve İlahımız Allah Teâlâ’nın emri gereği birbirlerimize hatırlatıcı olduk!.. Her muvahhid mü’min ferdin her şeyden önce hatırlayıp hatırlayacağı ve asla unutmayacağı hakikat: La ilâhe illallah’dır… Her nerede olursa olsun ve hangi şartlarda bulunursa bulunsun, La ilâhe illallah hakikatını en üstün olarak kabul edip, onu yücelttikçe yüceltmeyi olmazsa olmaz kulluk vazifesi olarak bilip iman eden her muvahhid mü’min, bu vazifesini asla ihmal etmeden gereği gibi yerine getirmelidir… Hak olan budur ve katıksız iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye ederler…37
Düşünen bir topluluk için.”38
Zariyat, 51/55.
Bkz. A’râf, 7/158.
A’râf, 7/157.
Tevbe, 9/71.
Taha, 20/14.
Muhammed, 47/19.
Fatiha, 1/6.
Nisa, 4/136.
Ebu Mansûr el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, çev. Prof. Dr. S. Kemal Sandıkçı, İst. 2018, c. 13, sh. 431.
Şeyhü’l İslâm Ebussuûd Efendi, Ebussuûd Tefsiri, çev. Ali Akın, İst. 2007, c. 13, sh. 5294.
A’râf, 7/54.
Yusuf, 12/40.
Rabbimiz Allah şöyle buyurdu:
“Andolsun, Biz her ümmete: ‘Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının’ (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.” Nahl, 16/36.
Bakara, 2/272.
Bakara, 2/256.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Ben, cinleri de, insanları da yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.” Zariyat, 51/56.
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak kılmasın.” Kehf, 18/110.
Enbiya, 21/25.
Nahl, 16/2.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2013, c. 1, sh. 121, Hds. 100.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2011, c. 1, sh. 39, Hds. 10. Bezzâr’dan.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, çev. Hasan Yıldız, İst. 2019, Beyhakî Külliyatı, c. 1, sh. 223, Hds. 192.
Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cenâiz, B. 1. (Bab başlığında)
Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 3, sh. 151.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, sh. 236, Hbr. 208.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 48, Hds. 3480.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 10, sh. 251, Hds. 14347.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 5, sh. 513, Hds. 3769.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, sh. 228, Hds. 200.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2012, c. 13, sh. 479. İbn Cerîr, Darakutnî, el-Efrad’da, İbn Merduye, Abdurrezzâk, Firyabî, Abd. b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim’den.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, sh. 125, Hds. 107. c. 10, sh. 252, Hds. 14348.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 2, sh. 598, Hds. 1338.
Nûreddin el-Heysemî, Sahih-i İbn Hibbân Zevâidi, çev. Hanefi Akın, İst. 2012, c. 1, sh. 45, Hds. 1-2.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 1, sh. 64, Hds. 55. Bezzâr’dan.
Sahih-i Müslim, Kitabu’s-Salât, B. 6, Hds. 9.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’s-Siyer, B. 47, Hds. 1668.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2011, c. 9, sh. 447, Hds. 10595.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cenâiz, B. 15-16, Hds. 3116.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, sh. 209, Hds. 176.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, sh. 276, Hds. 8198.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 3, sh. 347, Hds. 1885.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 10, sh. 251, Hds. 14346.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 3, sh. 349, Hds. 1887.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 1, sh. 45, Hds. 23. Taberânî ve Bezzâr’dan.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 1, sh. 47, Hds. 26. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr’den.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 10, sh. 252, Hds. 14349.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, sh. 229, Hds. 201-202.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 8, sh. 165. Bezzâr’dan.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Edeb, B. 54, Hds. 3797.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, sh. 171, Hds. 7989. c. 10, sh. 220, Hds. 14279.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 10, sh. 144-145, Hds. 7731.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 10, sh. 249, Hds. 14344.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 1, sh. 326-327, Hds. 160.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, sh. 218, Hds. 186.
İmam Ebu Muhammed Abdulhamid b. Humeyd b. Nasr el-Kissî, el-Müntehab – Abd b. Humeyd Müsnedi, çev. Serkan Ünal, Konya, 2015, sh. 547, Hds. 1151.
İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye, çev. Adem Yerinde – Halil İbrahim Kaçar, İst. 2010, c. 2, sh. 566, Hds. 2671. Ebu Bekr b. Ebî Şeybe, Müsned’den.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, c. 9, sh. 449, Hds. 10600.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, c. 9, sh. 450, Hds. 10602.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 3, sh. 435, Hds. 1979.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, sh. 217, Hds. 185.
Nûreddin el-Heysemî, Sahih-i İbn Hibbân Zevâidi, c. 2, sh. 536, Hds. 2334.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B. 17, Hds. 2776.
Sünen-i İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B. 35, Hds. 4300.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 1, sh. 187, Hds. 9. c. 3, sh. 436, Hds. 1980.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 10, sh. 250, Hds. 14345.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavât, B. 8, Hds. 3605.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Edeb, B. 55, Hds. 3800.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 3, sh. 341, Hds. 1877.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, c. 9, sh. 449, Hds. 10599.
İmam Beyhakî, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları, sh. 224, Hds. 193.
Bkz. Asr, 103/3.
Ra’d, 13/3.