29 Mart 2024 - Cuma

Şu anda buradasınız: / MODERNİZMİN DEĞİŞİM ETKİSİ VE BU ETKİYE VERİLEN DİNİ CEVAPLAR
MODERNİZMİN DEĞİŞİM ETKİSİ VE BU ETKİYE VERİLEN DİNİ CEVAPLAR

MODERNİZMİN DEĞİŞİM ETKİSİ VE BU ETKİYE VERİLEN DİNİ CEVAPLAR Prof. Dr. Ejder Okumuş

Modernizmin Boyutları
Modernizm, kendisiyle birlikte düşünülmesi gereken modern, modernlik ve modernleşme birikimi ve ideolojik aygıtlarıyla geleneğin, geleneksel olanın, sünnetin, tardisyonun genel anlamda dışında özel anlamda ise karşısında konumlanan veya konumlandırılan bir olgudur. Modernizm düşüncede, felsefede, bilgide, bilimde, sanatta, estetikte, teknikte, teknolojide, sanayide, ahlakta, toplumda, ailede, dinde, eğitimde, kültürde, siyasette, ekonomide, zamanda, dünyada gelenek ve gelenekselden ayrılmayı, farklılaşmayı, hatta belki de içsel ve dışsal olarak ona karşıt, belki de düşman olmayı, en azından kendini hiyerarşik olarak gelenekten, yerleşik olandan, geleneğe göndermede bulunan şeylerden daha üstün bir statüye yerleştirmeyi; gelenek ve gelenekseli kendine yahut şimdiye, bu zamana, bu dünyaya tâbi kılmayı ifade eder.
Modernizm, anlam içeriği ve yapısı gereği doğrudan doğruya zaman ve dünya gerçekliğine dayanır. Modernizm, bu dünya ile bu zamanı esas alır ve insan ile toplumsal dünyayı, bu dünya ve bu zaman ekseninde muhatap alır. Modernizm bu dünya ve bu zaman ile tarihin veya geçmişin imkanlarını bugün, şimdi ve bu dünyanın birikimleri haline getirir ve geleceği de söz konusu birikimlerle şimdi üzerinden şekillendirmenin peşine düşer.
Modernizm ve Kapitalizm
Modernizm, kapitalizmden ayrı düşünülemeyecek bir olgudur. Elbette modernizm tek başına kapitalizmle açıklanamaz, ama kapitalizmsiz de açıklanamaz. Denilebilir ki, modernizmin ekonomideki en önemli belirleyici parametresi kapitalizmdir. Ekonomik bir ideoloji, sistem ve hayat tarzını ifade eden kapitalizm ve onun bütün toplumsal, siyasal, ailevi, dini, hukuki, ahlaki, eğitimsel, teknolojik, endüstriyel tezahürleri ve etkileri, topyekün modernizmin önemli ve ayrılmaz boyutlarıdır.
Modernizmin mütemmimi olan kapitalizm, hayatı ekonomik temelde farklı bir anlayışla kurar. Bu anlayışla kurulan hayat, ana hatlarıyla ve kabaca söylemek gerekirse, toplumda ekonomik yaklaşımın belirleyiciliği, serbest piyasa ekonomisi, bireylerin para kazanma çılgınlığı, özel mülkiyetin devleşmesi, para kazanmak için üretim, biriktirme ve tüketim çılgınlığı, zengin ve yoksul karşıtlığı, zaman ve mekan imkanlarının büyük çoğunluğunu bazı bireylere verme vs. ile konumlanır.
Modernizmin Değişim Etkisi
Modernizm, aslında büyük bir değişimin adıdır. Bu anlamda hem bir değişimin adı hem de kendisinin sebebi veya önemli bir parçası olduğu önemli değişimlerin etkenidir. Esasen dindeki dönüşümler, rasyonel düşünme, teknolojik gelişmeler, kapitalizm gibi ekonomideki başkalaşmalar, sanayileşme vs. ile doğrudan bağlantılı, hatta iç içe olan köklü değişimlerle öncelikle Batı toplumlarında kendini gösteren modernizm, modernlik ve modernleşme süreçleri, etkili olduğu bütün toplumsal dünyalarda köklü değişimlere yol açmış ve açmaya da devam etmekte olan bir fenomendir.
Modernizm, geleneği ve geleneğin birikimlerine karşı değişimi ifade eder. Modernizm kendini ya geleneğe karşıtlık içinde konumlandırır ya da geleneğin karşısına köklü değişimleri koyarak tezahür ettirir. Son tahlilde modernizm, içerdiği modernlik ve modernleşmelerle bireysel ve toplumsal hayatları değişim boyutu, etkisi ve değiştirici yönleriyle ciddi düzeylerde değiştirmiş; bu bağlamda kendisine hazırlıksız yakalananları veya dayatmalarla, emperyalizmlerle, asimilasyonlarla, propagandalarla, kültür ithalatı yahut ihracatı ile, küreselleşme süreçleriyle bir şekilde yakınlaşanları bir tür şoka maruz bırakmıştır. Bu anlamda modernizm, büyük kopuşlara yol açmıştır. Modernizm, bu kopuşlarla, birçok kültürü, medeniyeti, toplumu bağlantısızlığa, bağlanmaya, bağlamsızlığa, muallaklığa, kimliksizliğe mahkum etmiştir.
Modernlik ve modernizm, bugünün durumundan bakılırsa, bütün toplumlar, kültürler, dinler, hayat tarzları, düşünüş biçimleri üzerinde derin tesirler bırakmakta; onları köklü zaman, toplumsal değişim ve uyum problemleriyle yüz yüze getirmektedir. Geleneksel toplum ve hayat tarzına oranla oldukça yeni ve değişik bir yaşam, insan ve toplum anlayışı ve dünya görüşünü beraberinde getiren hatta dayatan modern uygarlık, başta Batı toplumları olmak üzere hemen hemen dünyanın bütün toplumlarının geleneksel yapısını, kültürünü ve dünya görüşünü derinden etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir.
Modernite, köklü uyum problemlerini beraberinde getirmiştir. Böylece modern veya sanayi ötesi yahut postmodern toplum tipine yönelmiş bulunan Batı toplumlarına nispetle aynı ölçüde sanayileşemeyen, ancak toplumsal yapıları, çok köklü ve hızlı değişim sorunları ile karşı karşıya bulunduğu için artık geleneksel kategorisinde de değerlendirilemeyecek olan diğer toplumlar da bir uyum ve uyumsuzluklar ve bunlara bağlı olarak kendini gösteren anomalilere, çelişkilere daha fazla maruz kalmışlardır. Hızlı değişim, onların geleneksel yapısını, inanç ve değerlerini daha köklü ve çarpık biçimlerde etkilemiştir.
Modernizm ve Din
Modernizm, hem bir ideoloji, akım veya din olarak hem de bir toplumsal olay olarak din ile etkileşim halinde ortaya çıkmış, gelişmiş ve bütün dünyada dinlerin de en büyük imtihanı ve hatta kötülük problemi haline gelmiştir.
Modernizm, uhrevilik, öteki dünya, hesap günü gibi inanç boyutlarıyla ve bu boyutların bağladığı düşünce, inanç ve hayat tarzlarıyla dine karşı yönleriyle kendini gösterir.
Modernlik, modernleşme ve modernizme bağlı olarak sanayileşme, modern teknolojik ve bilimsel gelişimler, sosyo-ekonomik değişimler, hızlı nüfus artışı, kentleşme, küreselleşme, modern eğitim-öğretim ve kitle iletişim ve ulaşım araçlarının dünya ölçeğinde yaygınlık ve etkinlik kazanması, toplumsal hareketliliğin eskiye oranla çok büyük ölçülerde artışı, zaman ve mekân anlayışlarındaki değişiklikler, dünyanın hemen hemen bütün toplumlarının geleneksel yapısını, organizasyonunu, kültür ve inançlarını derinden etkilemiştir. Bu etkilerle toplumların geleneksel ve kurumlaşmış dinî inanç, uygulama, teşkilat, kurum, norm, değer ve otoritelerinde çok önemli ve köklü değişiklikler gözlenmiş ve gözlenmeye de devam etmektedir. Geleneksel dine olan ilgisizlik ve sekülarizasyon, modern zamanların toplumlarının çok önemli adaptasyon meseleleri arasındadır.
Geleneksel yapıdan modern yapıya doğru yönelen ve bu çerçevede hızlı bir değişime maruz kalan toplumlarda ve özellikle de modern sanayi toplumlarında, yeni ve modern değerlerin, seküler dünya görüşü ve zihniyetlerin, geleneksel ve kurumlaşmış dinî yapılar, formlar, inançlar, örf ve adetler, norm ve değerler için olumsuz bazı önemli durumları ortaya çıkardığı söylenebilir. Bu noktada bu olumsuzlukların mutlak anlamda dini geriletip geriletmediği konusunda tartışmalar vardır.
Evrimci-modernleşmeci teorilerin önemli görüşlerinden biri, sekülerleşme ile ilgilidir. Modernist ve modernleşmecilere göre modernleşmeye paralel olarak sekülerleşme gerçekleşecek; yani din, toplumdaki etkisini gittikçe yitirecek, din modern toplumda çöküş yaşayacaktır. Günümüz sosyologları arasında bu yaklaşımın doğru olup olmadığı çok tartışılmaktadır. Şüphesiz bu yaklaşımın doğru olmadığını, dinin farklı biçimlerde kendini var kıldığını veya yeniden canlandığını öne süren sosyolog ve gözlemcilerin sayıları azımsanamayacak boyutlardadır. Gerçekten de günümüzde modernliğin veya sanayileşmenin zirvesine çıkmış olan, bilim ve teknoloji açısından çok güçlü olan toplumlarda dahi, modernleşmeci teorilerin iddialarının tersine modernleşme ile din veya bilim ve teknolojik gelişim ile din arasında mutlak anlamda ters orantılı bir ilişki olmayıp tersine dinde, dinsellikte, dindarlıkta artış gözlenmekte, dine dönüşler görülmekte ve dinî canlanmalar meydana gelebilmektedir.
Sosyolojik olarak geniş anlamda bir dünyevileşmeyi savunan sekülerleşme teorisi, bilimsel gelişme, rasyonelleşme ve modernleşme ile birlikte dinin bireysel alışkanlıklardan sosyal kurumlara varıncaya dek hayatın bütün boyutları üzerindeki etkisinin dramatik bir biçimde azaldığını veya gerilediğini öne sürmüştür. Bir tez, bir teori ve bazen bir ideoloji olarak sekülerleşme, dinin toplum hayatında gerilemesini ifade eden bir sürecin varlığını ileri sürmektedir. Bu yaklaşıma göre toplum ne kadar rasyonalize ve modernize olursa, o kadar dinden uzaklaşır, yani sekülerleşir.
Belirtilebilir ki, yalnızca toplum içinde gerçekleşen bir değişimi değil, ayrıca toplumun temel örgütlenmesinin bir değişimini de ifade eden sekülerleşme olgusu toplum üzerinde etkin bir varlık göstermişse de özellikle bu yüzyılın ortalarından itibaren bütün dünyada dinin canlandığı, dindarlık eğilimlerinde büyük artışlar olduğu gözlenmeye başlamıştır.
Modernizm ve Müslümanlar
Modernizm, ana bünyesi itibariyle kendi anavatanından olmayan, dünyalarına doğal değil yapay süreçlerle ve dayatmalarla veya zorunluluklarla sonradan dahil olduğu Müslümanları da bilhassa başlangıç temas zamanlarında yıkıcı, gerilim üretici, sarsıcı, travmatik ve dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat Müslümanlar, kendilerinden ve modernizmden kaynaklı bütün yıkıcı gelişmelere, yeni soru ve sorunlara rağmen ayakta kalma ve var olma mücadelesi vermek suretiyle inanç ve hayat tarzlarıyla yaşamaya devam etme kararlılığı göstermişlerdir.
Evrensel bir din olarak İslam, her şeye rağmen modern deneyimin mühim boyutlarında varlık göstermeyi başarmıştır. İslamî canlılık, kimi zaman büyük bir devrim biçiminde, kimi zaman hükümetler düzleminde, kimi zaman da egemen paradigmaların yönlendirme ve yönlendirilmeleri çerçevesinde ortaya çıkarak dikkate değer bir güç ve ivme kazandığını göstermiştir. İslam planında kendini gösteren canlanma, İslam dünyası ve diğer dünya ülkelerinde söz konusu olduğu gibi örneğin Türkiye’de de söz konusudur. Gerçekten de insan toplulukları için evrensel bir fenomen olarak din, Türkiye’nin toplumsal değişim ve dönüşüm stratejisi içinde hâlâ merkezî bir yer ve role sahip görünmektedir.
Değişimin durmaksızın devam etmesine ve siyasal düzlemde dinin belli alanlara hasredilmesine rağmen din, işlevsel ağırlığını ortaya koyarak muhalefet odaklarına anlam kazandırmakta, iktidarlara toplum katlarında geçerlilik sağlamakta veya halkın inanç ve pratiklerini harekete geçiren bir meşrûlaştırım mekanizması olarak varlığını sürdürmektedir.
Modernizmin Değişim Etkisine Dini Cevaplar
Modernizmin kendisine ve bireysel ve toplumsal düzlemlerde getirdiği değişime veya değişimler dizisine Batı’dan ve Batı dışından gelen dini cevapları anlamak, modernizmin anlaşılmasına yardımcı olur.
Öncelikle Batı dünyasında modernizm ve modern gelişmelerin, modern kurum ve kuruluşların, modern teknolojinin, modern sanayinin, modern siyasetin, modern ekonomik anlayış ve pratiklerin, modern ailenin, modern kültür inşalarının, seküler zihniyet ve hayat tarzı ikame etmelerin, gelenek karşıtlığının, modern ve seküler hukukun ve modern ve seküler eğitimin karşısında dindarlar söz, söylem ve eylemleriyle siyasi, entelektüel, fikri ve ilmi düzlemlerde çeşitli cevaplar üretmeye çalışmışlardır. Gerek Amerika toplumunda, gerekse diğer Batı toplumlarında bir Hristiyan canlanması olduğu, dinsellikte ve dindarlıkta bir canlanış, yükseliş veya artışın tebarüz ettiği söylenebilir. Aynı şekilde dağılan Sovyetler Birliği topraklarında yaşayan toplumlar içinde de bir dinî canlanmadan bahsedilebilir. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği’nde ateizmi yerleştirmek için birkaç kuşak boyunca gerçekleştirilen büyük çabaların başarısızlığı ortaya çıkmıştır. Afrika’da, Yahudi dünyasında, Hindistan’da, Çin ve Japonya gibi ülke toplumlarında da dinî canlanmanın varlığı bilinmektedir.
Avrupa toplumlarında dinin düşüşte olduğu, sekülerleşmenin egemen olduğu ve dindarlığın sönmeye yüz tuttuğu biçiminde görüşler olmakla birlikte, bu görüşlerin yanlışlığını gösteren durumların gerçeğe daha uygun olduğu, son çalışmalarda Avrupa’da dindarlıkta artış olduğu, hatta Avrupa’da dindarlıkta düşüş olduğu biçimindeki görüşün, geçmişte orada dinin çok daha güçlü olduğu gibi yanlış bir kanaatten kaynaklandığı ve dolayısıyla Avrupa’da bugün en azından geçmişteki kadar geçerli bir dindarlık olduğu ileri sürülmektedir. İster Roma Katolik Kilisesi’ne isterse uluslararası düzeyde dini görünüme nesnel olarak bakıldığında, muhafazakâr, geleneksel, gelenekçi, ortodoks vd. hareketlerin yükseliş yönünde seyrettiği görülür. Bu hareketlerin en belirgin özelliği, kendilerini ilerici aydınlar diye tanımlayan kişilerin baktıkları şekliyle modernleşme veya çağdaşlaşmaya karşı çıkmalarıdır. Modernizmi ve moderniteyi sorgulayan, ona mesafe koyan hareketler yükselişte iken, modernizme ve moderniteye uyum sağlamaya çalışan dinî kurum ve hareketler düşüştedirler. Bunun en canlı örneklerinden birisi Amerika Birleşik Devletleri’nde son yıllarda yaşanan orta yol Protestanlığın düşüşü karşısında Evangelicalizm’in, yani Muhafazakâr Protestanlık’ın yükselişidir. Fakat bu noktada bu gelişmeler yalnız değildir.
Bütün bu ve benzeri hususlar, modernleşme ile sekülerleşmenin birbirini takip eden veya birbirinden ayrılmaz fenomenler olduğu fikrinin yanlış olduğunu veya geçerliliğini yitirdiğini ortaya koymaktadır. En azından artık sekülerleşme karşıtlığının çağdaş dünyada sekülerleşme kadar önemli bir olay olduğu açık bir biçimde farkedilmektedir.
Aynı şekilde Sovyetler Birliği’nde İslamî bir canlanmadan İslam’a dönüşten de söz edilebilir. Dikkatli bir gözlemle Sovyetlerde İslamiyet’in, sosyalist modernizasyon tecrübesine ve sekülarizasyon süreçlerine rağmen kültürel dokunun en önemli belirleyici unsurlarından biri olduğu görülür. Sosyalizmin çökmesi, küresel trendlerin ağırlığı, serbest piyasa ekonomisinin benimsenmeye başlanması ve demokratikleşme çabaları, kimlik problemini dinî-millî bağları içerisinde gündeme getirmiştir. 1960’lardan itibaren kendini gösteren dinsel canlanmayla, İslamî prensiplerin modernizasyon ve sekülarizasyon tecrübesinden çok daha sağlam ve müreffeh bir hayat tarzı temin edeceğine inananların sayısının arttığı ve bunların sosyal hayatta etkili olmaya başladıkları tespit edilebilmiştir.
Ek olarak Kuzey Amerika’da, Avrupa’da, Afrika’da ve diğer bölgelerde de İslam dini merkezli bir canlanışın olduğu izahtan varestedir. Müslümanların çoğunlukta olduğu coğrafyalarda ise İslami bir dinamizmden söz etmek mümkündür.
Gerçekte dinî canlanmanın, modernite ve modern kültüre paralel ve de bir tepki olarak gerçekleştiğini söylemek de mümkündür. Yirminci yüzyılda dinin yeniden canlanmasının önemli bir sebebi bu noktada kendini göstermektedir: Modernizmin getirdiği kültürün, parçalayıcı, toplumsal bağı ve sosyal bütünleşmeyi tehdit edici özelliği nedeniyle insanlığın bütünleştirici, şeylere anlam kazandırıcı vb. yönlerinin de etkisiyle dine meylettiklerinden söz edilmiştir. Ayrıca modern toplumsal hayatın, birbiriyle uyuşmayan ve tatmin edilmesi mümkün olmayan arzular doğurmasının getirdiği huzursuzluğun, insanları huzur arayışına sevketmesinin de dinin yeniden canlanmasında etken olduğu söylenebilir.
Görüldüğü üzere dinî canlanma, hem İslam hem de diğer büyük dinler için geçerlidir. Bu büyük dinlerden herhangi birini benimsemeyen çoğu kişi veya grupların da özel birtakım din ve dindarlık biçimleri içinde dine yöneldiklerinin görülmekte olduğu söylenebilir.
Sonuç ve Değerlendirme
Modernizmin değişim etkisi oldukça geniş ve derindir. Kendisi de bir değişimi ifade eden modernizmin değişim etkileri bütünü, belki de insanlık tarihinin en büyük değişim dalgasını ifade etmektedir. Modernizm ve onun ikizi ya da mütemmimi olan kapitalizm, buna ek olarak birey ve toplumların hızlı değişim algısı, tüketimcilik, din ve gelenek azaltıcı durum, sekülerleşme, teknolojideki hız ve diğer gelişimler, ekonomik gelişmeler, siyaset, eğitim, hukuk ve ahlaktaki dönüşümler, ailede değişim bugün insanlığın hayati önemde bir imtihanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, modernizm ile ona bağlı olarak kendini gösteren derin ve geniş değişim dalgası, insanlık ve bilhassa din açısından salt bir ümitsizlik ve mutsuzluk, zarar ve kaybediş olarak okunmamalıdır. Modernizmin olumsuzlukları olarak kabul edilen boyutları, aynı zamanda dinde canlanışa yol açması gibi insanlık için imkan ve fırsatlar da sunmaktadır. Onlar üzerinden de bir modernizm okumaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu açıdan okuma, modernizme karşı mücadelede ve doğru cevaplar ortaya koyarak doğru eylemsellikler üretmeye yardımcı olabilir.
Bir de modernizmle yakından ilişkili ve çoğu zaman onun doğal sonucu olarak değerlendirilen sekülerleşme ve sekülerizmi doğru okumak gerekmektedir. Esasen Aydınlanma, modernizm ve modernleşme, endüstrileşme, rasyonelleşme, kentleşme ve toplumsal farklılaşma süreçleriyle birlikte din, dindarlık veya dinselliğin zayıfladığı, toplum katlarında etkisizleştiği veya toplumsal hayattaki tesirlerinin tedricen öldüğü yönündeki iddia ve teorilere ihtiyatla yaklaşmak gerekmektedir. Evrimci ilerlemeci modernleşmeci bakış açısından dini veya din-toplum ilişkilerini ele alan sosyologların çoğu, dinin belirli bir toplumda gerilememesi ve toplumdaki etkinliğini hala sürdürmesini, sosyal ve siyasal gelişmenin veya modernleşmenin başarısızlığına işaret olarak değerlendirmektedirler. Onlara göre ekonomik gelişim ve toplumsal değişim, hayatın kutsallaştırıcı unsurlardan soyutlanmasına ve din-dışı bir düşünce ve yaşam biçiminin doğmasına yol açmaktadır. Oysa bu durumlar, dinin toplumdaki nüfuzunu ortadan kaldıramamış; din ortaya koyduğu etkin tavırlarla varlığını sürdürmeye devam etmiş, dinî değerlerin yönlendiriciliği sürmüş ve giderek de artmıştır. Dinin farklı biçimlerde ortaya çıkışı ve dinî canlanma olarak ifade edilebilecek durum veya olayların sahnede yerini alışı da söz konusu düşüncenin geçerli olmadığını göstermiştir. Sekülerleşmenin toplum katında çok etkin ve yaygın olduğunu ve dolayısıyla dinin çöktüğünü veya gerilediğini ispat etmek çok da kolay görünmemektedir.
İslam ve Müslümanlar açısından konuya yaklaşıldığında, denilebilir ki Müslümanların içinde yaşadıkları zamanı doğru okumaları, Asr suresini kelimenin tam anlamıyla okuyup anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmaları ve bu surenin işaret ettiği üzere ibnu’l-vakt ve ebu’l-vakt olmaları şarttır. Müslümanlar, kendilerini ibnu’l-vakt sıfatıyla mücehhez kılıp zaman gerçekliğini önemsemek, zamanın ruhunu anlamak ve kendilerini ebu’l-vakt sıfatıyla mücehhez kılıp kendi zamanlarını kendileri üretmekle mükelleftirler. Aynı zamanda Müslümanlar, dünya tasavvurlarını, mekan yaklaşımlarını, beden ve suretle ilgili düşüncelerini gözden geçirip doğru temeller üzerinde yeniden kurmalıdırlar. Zaman, mekan, suret, iç, mana ve beden gerçekliklerini görmeden, doğru anlamadan, onlar üzerine fikir geliştirmeden ve bilim üretmeden modernizme ve onun değişim etkisiyle kendini gösteren insanlık karşıtı veya insanlığa zarar veren yönleriyle mücadelede başarı elde etmek mümkün değildir.
*Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi öğretim görevlisi

 


Daha İleri Okuma Önerileri
Attas, S. Nakib İslâm, Sekülerizm ve Geleceğin Felsefesi, Çev. M. Erol Kılıç, 2. baskı, İstanbul: İnsan Yayınları, 1995.
Attas, M. Nakib, İslâm ve Laisizm, Çev. Selahattin Ayaz, İstanbul: Pınar Yayınları, 1994.
Berger, Peter L., “Secularism in Retreat”, National İnterest, No. 46, Kış (1996/97): 5-6.
Berger, Peter L., The Capitalist Revolution, ABD: BasicBooks, 1986.
Berger, Peter L., Berger, B. ve Kellner, H., Modernleşme ve Bilinç, Çev. Cevdet Cerit, İstanbul: Pınar Yayınları, 1985.
Cahoone, Lawrence E., Modernliğin Çıkmazı, Çev. Ahmet Demirhan ve Erol Çatalbaş, İstanbul: İnsan Yayınları, 2001.
Featherstone, Mike, Postmodernizm Ve Tüketim Kültürü, Çev. Mehmet Küçük, Ayrıntı Yay., İstanbul 1996.
Gellner, Ernest, Postmodernizm, İslam ve Us, Çev. Bülent Peker, Ankara: Ümit Yayınları, 1994.
Giddens, Anthony, Modernliğin Sonuçları, Çev. Ersin Kuşdil, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1994.
Giddens, Anthony, İleri Toplumların Sınıf Yapısı, Çev. Ömer Baldık, İstanbul: Birey Yayınları, 1999.
Güngör, Erol, İslâm’ın Bugünkü Meseleleri, 8. Baskı, İstanbul: Ötüken Yayınları, 1991.
Hüseyin, Muhammed, Modernizmin İslâm Dünyasına Girişi, Çev. Sezai Özel, 2. Baskı, İstanbul: İnsan Yayınları, 2000.
Jameson, Fredric, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Mantığı, Çev. Nuri Plümer, YKY., İstanbul 1994.
Kolakowski, Leszek, Moderliğin Sonsuz Duruşması, Çev. Selahattin Ayaz, İstanbul: Pınar Yayınları, 1999.
Okumuş, Ejder, Toplumsal Değişme ve Din, 5. Baskı, İstanbul: İnsan Yayınları, 2019.
Okumuş, Ejder, Dinin Meşrulaştırma Gücü, İstanbul: Ark Kitapları Yayınları, 2005.
Okumuş, Ejder, Türkiye’nin Laikleşme Serüveninde Tanzimat, 3. Baskı, İstanbul: İnsan Yayınları, 2018.
Taylor, Charles, Modernliğin Sıkıntıları, Çev. Uğur Canbilen, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1995.
Touraine, Alain, Modernliğin Eleştirisi, Çev. Hülya Tufan, Yky., İstanbul 1994.
Turner, Bryan S., Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm, Çev. İbrahim Kapaklıkaya, İstanbul: Anka Yayınları, 2002.
Weber, Max, Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu, Çev. Zeynep Aruoba, İstanbul: Hil Yayınları, 1985.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul