![İLMİN ÖNEMİ VE TALEBELERE NASİHATLER](images/default-cover.jpg)
İlim, ekmek ve su gibi temel bir ihtiyaçtır. Ahmed b. Hanbel (r.a) der ki: “Eğer ilim olmasaydı insanlar hayvan gibi olurdu.” İnsanlar ilme yiyecek ve içecekten daha fazla muhtaçtır. Çünkü insan yemeye içmeye günde iki kez ihtiyaç duyar. Ancak ilme her zaman ihtiyaç duyar.”1 Aynı zamanda ilim insanın dünya ve âhirette yüce mertebeler edinmesine vesile olur. İlim öyle yüce bir kapıdır ki, dünyevî ve uhrevî tüm sıkıntıların çözümü ondadır. Kalp ve beden hastalıklarıyla mücadele ancak ilimle olur. İnsan ilimle yücelir; cehaletle alçalır. İşte bu sebeple nerede, ne halde olursak olalım ilim talep etmeye ihtimam göstermeliyiz.
Hepimizin bildiği üzere ilim iki kısma ayrılmaktadır:
1- Dünyevî ilimler
2- Dinî ilimler
Biz bu yazımızda ilmin dinî olan kısmına odaklanmaya çalışacağız. Ancak dünyevî ilmin önemine de kısaca vurgu yapmadan geçmemeliyiz. Mustafa Mahmud der ki:
“Bir mü’min ile bir kâfir denize düşse, sadece yüzmeyi bilen kurtulur. Allah (c.c) cahilleri kayırmaz. Bundan dolayı da cahil Müslüman boğulur, yüzmeyi bilen kâfir kurtulur.”
Günümüz İslâm coğrafyasına baktığımız zaman görüyoruz ki İslâm toplumları sömürülmektedir. Ancak bu sömürünün suçlusu sadece emperyalist güçler ve İslâm düşmanları değil, belki de en az onlar kadar suçlu olan bizleriz. Son yüzyılda İslâm coğrafyası neden darmadağın ve kaynakları sömürülüyor? Osmanlı neden yıkıldı? Aradan yüzyıl geçmesine rağmen neden hâlâ insanların içinde bir umut bile yok?
Cevap basit “cehalet”…
İslâm toplumunu son yüzyılda yıkan silah yine cehaletti. Irkçılık belasına tutulmuş toplumlar Müslümanlıklarından önce ırklarını ön plana çıkarmaya başladılar. Sonuç olarak da bu cehaletleri İslâm ümmetinin üzerine kurulduğu vahdet temellerini yerle bir etti.
Hâlbuki ilme dönseler, ilim onlara Rasûlullah (s.a.s.)in “Kim hevâsına uyarak bâtıl yolda cenk eder, kavmiyetçiliğe çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, cahiliye ölümü üzere ölür.”2 sözünü hatırlatacaktı…
Sorunda burada başlıyor aslında yeterince âlimimiz yok. İlme yatırım yapmadık âlim yetişmedi. Âlim yetişmeyince feraset sahibi kimseler İslam toplumunu dizayn edemedi. Vizyonsuz, hedefsiz, hamaset yüklü davetçiler elinde başarısız ve her rüzgârda suyun üzerindeki samanlar gibi dağılan bir toplum olduk. Sonuç olarak yine bize zarar veren biz olduk. İbn Kayyim el-Cevziyye (r.a) şöyle demiştir:
“Bütün fesâdın temeli cehalet olduğu konusunda şüphe yoktur. Kulun dünyada ve âhirette başına ne kadar zarar gelirse, hepsi cehaletin neticesidir.”3
İlmin gerekliliğini idrâk ettikten sonra bu ilme ulaşma konusunda yapılması gerekenler ve izlenmesi gereken yoldan bahsedelim.
İlim öğrenirken ilk bilmemiz gereken husus, ilim öğrenme kapasitemizin ne kadar olduğudur. Her insan muhakkak bir şeyler öğrenebilir. Bazı insanların aklı ticarete yatkınken bazısının aklı ilme yatkındır. Herkes kapasitesi miktarınca öğrenir. Bu demek değildir ki çok zeki olmayan ilim öğrenemez. Öyle kimselere rastladım ki, ezberi ve anlayışı zayıf idi ancak herkesin iki saat çalıştığına beş saat, on saat çalışır ve başarırlardı. Burada önemli olan istikrar ve azimdir. Eğer iradesi zayıf ve mücadeleci değil ise o kimseyi ilme zorlamak ona zulüm olur.
Diğer bir husus istikrardır. Nicelerine rastladım ki, çok zeki idiler. Ancak sürekli hoca ve eğitim aldığı yerleri değiştirmeleri sebebiyle hiçbir şey elde edemediler. Zeki olmaları onlara ilim yolculuklarında bir fayda sağlamadı.
Bir hususta, maddiyattır. İlim öğrenen kimse geçim derdi ile uğraşırsa o ilmi öğrenmesi çok zor olur. Nicelerine de rastladım ki, bu sebeple ilmi bıraktılar. Ancak bununla beraber nicelerine de şahit oldum ki, hiç geliri yokken ilme niyet ettiler ve Allah (c.c) onları kimseye muhtaç etmedi. Bu husus niyetlerdeki ihlâs ve gayretle orantılıdır.
Bir diğer husus ise, arkadaş ve çevresinin kişiyi teşvik edip desteklemesidir. Bu en önemli hususlardandır. Arkadaşlarınla aynı akideyi paylaş! Çünkü aynı akideye sahip olmak, aynı kanı taşımaktan daha güçlüdür. Doğru çevre ve kişiye etkisi ile ilgili birçok söz nakledilmiştir;
1)Bir adam Hasan Basrî (r.a)’ye:
“Kalbimin katılığını sana şikâyet ediyorum” dedi. Hasan-ı Basrî de ona : “Öyleyse Allah’ı ananlara kalbini aç ve yaklaştır” diye tavsiyede bulundu.
2) Ebû Ali b. Kâtib (r.a) şöyle demiştir;
“Fâsıklarla sohbet hastalıktır. En kısa yoldan şifası derhal onların arkadaşlığını bırakmaktır.”
3) Ebü’l-Hasan Harakânî (r.a) şöyle demiştir:
“Nefis, unutturanı tercih eder, Ama sen hatırlatanı seç. Arkadaşların en iyisi, Allah Teâlâ’yı hatırlatandır.”
4) Mâlik bin Dinar (r.a) şöyle demiştir:
“Hayır bakımından faydalanmadığın her bir arkadaştan uzak dur...”4
5) Hz. Ömer (r.a)’in de şöyle dediği nakledilmiştir:
Sana ait olmayan bir işe karışma. Sadık olduğun kimseden başka kimseyle dostluk etme. Sadık dost ise Allah (c.c)’tan korkan kimsedir. Günahkâr kimse ile dost olma ki, ondan asiliği öğrenmeyesin. Ona sırlarını da verme. Kendi işlerinde ancak Allah (c.c)’tan korkanlardan nasihat al.
Bir diğer husus da, doğru hoca ve âlimden ders almaktır. Bu tüm hususlardan daha önemlidir. Çünkü ilim ancak doğru kimselerin elinde ilaçtır. İmam Zehebî şöyle demiştir: “Kötü âlimler, zulümde zirve olmuş yöneticileri hoş gösterirler, onlar için ya bâtılı hak gibi gösterirler ya da hakkı söyleyebilecekken susarlar.”5
Mü’min kimse, hakikatlerin gizlendiği bu karanlık zamanda gerçek âlimi gördüğünde anlar. Zira “Yıldızlar karanlıkta görünür. Gerçek âlimler de ...” Bir âlim, sünnete bağlılığı derecesinde değer görür. Eğer âlim, sünnete bağlılık konusunda gevşeklik gösteriyor ve sultanlara yaranmaya çalışıyorsa bilin ki o kimsede size öğretecek bir ilim kalmamıştır. Zira ilmini az bir paraya satmıştır. Unutma ki, İslâm, sadece İslâm’ı hoş görür.
Yine ilim talebesinin dikkat edeceği bir diğer husus, dinde bid’at çıkaran kimselerden uzak durmaktır. İlim talebesinin düsturu selefe tâbi olmaktır. Abdullah b. Mes’ûd (r.a) şöyle demiştir: “Biz uyarız; (yeni bir şey) başlatmayız. Tâbi oluruz bid’at çıkarmayız. Rivâyete sarıldığımız müddetçe de sapmayız.”
Ey ilme talip olan kardeşim! Allah (c.c) seni nereye dikerse, orada çiçeklen!
Allah’ım! İmanı bize sevdir.
Kalplerimizi imanla süsle.
Küfrü, fıskı ve isyânı bize çirkin göster.
Bizi doğruyu bulanlardan kıl!
Elhamdu lillahi Rabbi’l-âlemîn
İ’lâmü’l Muvakkı’în, (2/237-238).
İbni Mâce, Fiten, 7.
Miftâhu Dâru’s-Sa’âde, 1/87.
Ahmed b. Hanbel, Zühd, 86.
Siyer-i A’lâmu’n Nubelâ, 7/125.