09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / İLÂHÎ UYARI!
İLÂHÎ UYARI!

İLÂHÎ UYARI! ABDULLAH DÂİ

“Elif, Lâm, Mîm, Sâd.
(Bu,) bir Kitab’dır ki, onunla uyarman için ve mü’minlere bir öğüt olmak üzere sana indirildi. Öyleyse bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
Rabbinizden size indirilene uyun, O’ndan başka velîlere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz.”1
Böyle buyurdu, insanların yegâne Rabbi, Meliki ve İlâhı âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ!..
Allah’tan başka kanun koyucu hak ilâh yoktur... İnsan kulları üzerinde ortağı ve benzeri olmadan tek kanun koyucu Allah Azze ve Celle’dir... Kim ki veya kimler ki, Allah’ın hükümleriyle hükmetmez, o hükümlerle hükmedilmeyi yasaklar ve onların yerine ilâhlaştırdığı hevâsından hükümler koyar, egemen olduğu beldelerde yönettiği halkın üzerinde kanun koyucu olduğunu ilân eder ve yönettiği halk kitleleri buna rıza gösterir, kabul ederse, onu veya onları, Allah’tan başka rabler ya da ilâhlar edinmiş olurlar...2
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, insan kullarının yeryüzündeki hayatlarında kendisine tâbi olup hayatı ona göre düzenlemeleri için katından bir Kitap indirdi... İnsan kullarına gönderdiği en son Kitabı Kur’ân-ı Kerim’i, en son Nebî ve en son Rasûl olan kulu ve Rasûlü Muhammed (s.a.s.)’e vahyetti...
“(Bu,) bir Kitab’dır ki......” buyurdu.
Diğer âyetlerinde insan kullarına son mesajı olan “Kitab’ı”, yani “Kur’ân’ı” şöyle beyân buyurdu:
“Bu, kendisinde hiçbir şüphe olmayan, müttakîler için yol gösterici bir Kitab’dır.”3
“Kendinde şüphe olmayan bu Kitab’ın indirilişi, âlemlerin Rabbi tarafındandır.”4
“(Kur’ân) güçlü ve üstün olan, esirgeyen (Allah)’ın indirmesidir.”5
“Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından bir indirmedir.”6
“Gerçekten o (Kur’ân), âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.”7
“Bâtıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur’ân,) hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)’tan indirilmiştir.”8
“(Bu) Kitab’ın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah (katın)dandır.
Şübhesiz, sana bu Kitab’ı hak ile indirdik. Öyleyse sen de dini yalnızca O’na hâlis kılarak Allah’a ibadet et.”9
“Gerçek şu ki, Kur’ân’ı senin üzerine safhalar hâlinde bir indirme tarzıyla (tenzil) indiren Biziz, Biz.”10
Hakk’tan gelen ve hak olan bu Kitab, âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını beyân etmekte olup, muvahhid mü’min Müslümanların hayat Kitabı’dır... Onların hayatı, bu Kitab ile düzenlenmeli ve bu Kitab’dan başka Kitablara uyulmamalıdır!..
“Onunla uyarman için......”
Asla şirk koşmadan, yalnız ve yalnız Allah’a ibadet, yani itaat etmek gayesiyle yaratılan insanlar, bu Kitab ile uyarılacak ve bu Kitab, onlara dosdoğru yol üzere hayat rehberi olacaktır...
Yegâne kanun koyucu Rabbimiz Allah, bu konuda diğer âyetlerde şöyle buyurur:
“Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildi).”11
“İşte bu (Kur’ân), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz Kutlu Kitab’dır. Âhirete iman edenler buna inanırlar. Onlar, namazlarını (özenle) koruyanlardır.”12
“(Musa’ya) seslendiğimiz zaman da sen Tûr’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin). Umulur ki öğüt alıp düşünürler diye.”13
“Yoksa onlar: ‘Bunu uydurdu’ mu diyorlar? Hayır, o, Rabbinden olan bir haktır. Senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik). Umulur ki hidâyet bulurlar.”14
“İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’ân vahyettik. Şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içindedirler.”15
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûlullah Muhammed (s.a.s.) , insanları Kur’ân ile uyardı ve hidâyet yolunu gösterdi, onlara rehberlik yaptı... Öğütten anlayıp payını alacaklara öğüt verdi... Öğüdü dinleyip ona uyacaklar, katıksız iman eden mü’minlerdir...
“Mü’minlere bir öğüt olmak üzere.......”
Hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in baştan başa bir hikmet ve bir öğüt olduğu mâlûmdur... Elbette anlayıp idrâk edenler ve öğüdü dinleyip itaat edenler içindir!..
Şöyle buyurdu Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Ta, Ha.
Biz, sana bu Kur’ân’ı güçlük çekmen için indirmedik.
İçi titreyerek korku duyanlara ancak öğütle hatırlatma (olsun diye indirdik).”16
“Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.”17
“Biz, O’na (Rasûl’e) şiir öğretmedik, (bu,) O’na yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitab), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’ân’dır.”18
“(Bu Kur’ân) âyetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitabdır.”19
“O (Kur’ân) âlemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dır.
Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz.”20
“Sen, öğüt verip hatırlat. Çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü’minlere yarar sağlar.”21
“Şu hâlde sen, öğüt verip hatırlat. Çünkü sen, Rabbinin nimetiyle ne kâhinsin, ne mecnun.”22
“Andolsun, Biz Kur’ân’ı zikir (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı?”23
“Oysa o (Kur’ân), âlemlere bir zikir (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.”24
“Çünkü o (Kur’ân, Allah’tan sakınan) müttakîler için bir öğüttür.”25
“Şüphesiz bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.”26
“Gerçek (şu ki) o (Kur’ân), elbette bir öğüttür.
Artık kim dilerse, öğüt alıp düşünür.”27
“Hayır, çünkü o (Kur’ân) bir öğüttür.
Artık dileyen, onu düşünüp öğüt alır.”28
“O (Kur’ân), âlemler için yalnızca bir zikirdir (öğüttür).
Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için.”29
“Şu hâlde, eğer öğüt ve hatırlatma bir yarar sağlayacaksa, öğüt verip hatırlat.”30
Yalnızca kendisine ibadet, yani itaat etsinler, şirk koşmasınlar, öğüt dinleyip faydalansınlar, hem dünyada izzet bulup kurtulsunlar, hem de âhirette cennetlik olup cehennem azabından kurtulsunlar diye insan kullarına öğüt veren Rabbimiz Allah Azze ve Celle böyle buyurmaktadır!
“Fakat öğüt alıp düşünen var mı?”
Âyet-i kerime devam ediyor:
“Öyleyse bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.”
Müşrikler ve kâfirler, âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûlullah (s.a.s.)’in İslâm’a dâvet edişini reddettikleri, O’na ve Allah’tan gelen vahye karşı çirkin sözler söyleyip karşı koyduklarından dolayı çok rahatsız olup sıkıntıya düşen Rasûlullah (s.a.s.)’i teselli eden Rabbimiz Allah Teâlâ şunları beyân buyurmaktadır:
“Şimdi onların: ‘Ona bir hazine indirmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?’ demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen, yalnızca bir uyarıcısın. Allah her şeye vekildir.”31
“Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.”32
“Şimdi onlar, bu söze (Kur’ân’a) inanmayacak olurlarsa sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin (öyle mi)?”33
“Onlar mü’min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi)?”34
Rabb olarak kendisine razı olduğumuz yegâne İlâhımız Allah Azze ve Celle, bu beyândan sonra şöyle buyurur:
“Rabbinizden size indirilene uyun, O’ndan başka velîlere uymayın.......”
“Allah, iman edenlerin velîsi (dostu ve destekleyicisi)dir. Onları karanlıklardan nûra çıkarır.”35
“Kâfirler, Beni bırakıp kullarımı velîler edindiklerini mi sandılar? Gerçekten Biz cehennemi kâfirler için bir durak olarak hazırlamışız.”36
“Allah’ın dışında başka velîler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir, bir bilselerdi.”37
“Allah’ın dışında birtakım velîler edinenler ise, Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen, onların üzerinde bir vekil değilsin.”38
“Arkalarından cehennem (onları izlemektedir). Kazandıkları şeyler, onlara hiçbir yarar sağlamaz. Allah’tan başka edindikleri velîler de. Onlar için büyük bir azap vardır.”39
Ve buyurur ki Rabbimiz Allah:
“Ne az öğüt alıyorsunuz!”
“Ne kadar az düşünüp öğüt alıyorsunuz.”40
Bu hakikatlerin açıklamasından sonra Rabbimiz Allah Teâlâ, değişmez bir “Sünnetullah”ı beyân buyurur:
“Biz hangi memlekete bir Peygamber gönderdiysek, onun halkı yalvarıp yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.
Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: ‘Atalarımıza da (bazan) şiddetli sıkıntılar (bazan da) refâh ve genişlik dokunmuştu’ dediler. Bunun üzerine Biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansızın kıskıvrak yakalayıverdik.”41
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın değişmez sünneti âyette beyân olunmuştur... Rabbimiz Allah, kendisinden gafil olan beldelerdeki insan kullarına, kendisini ve hayat nizâmını hatırlatan Rasûllerini gönderir... En son Rasûl ve en son Nebî Rasûlullah Muhammed (s.a.s.)’den sonra Peygamberlerin ve yeryüzünün vârisleri olan muvahhid mü’minlerin, tebliğ ve dâvet vazifesini devam ettirdikleri malumdur... O beldeye gönderilen Rasûl veya vârisleri, belde halkına Allah’ı hatırlatıp O’nun nizamına göre hayatın tanzimini anlatmaktadırlar... Bölge halkı, hakkı inkâr edip bâtıl üzere devam edince, Allah Teâlâ, onların kendilerine gelmeleri, gaflet uykusundan uyanmaları ve yegâne Rabbleri Allah’a yalvarıp yakarmaları için onlara yoksulluk, kıtlık, belâ, musibet ve hastalık verir... Bu sıkıntıları, ancak veren kaldırıp giderir... Bundan dolayı insanlar, Allah’a döner, O’nun yegâne Rabb ve İlâh olduğunu tasdik eder, O’ndan başka güç ve sahibinin olmadığına inanıp itiraf ederek O’na yalvarıp yakarırlar... Bu sıkıntılı imtihanlarının bitmesi için Allah’a duâ edip affedilmelerini talep ederler...
Kendilerine bu sıkıntılar ve bu darlıklar verilenler, bu imtihanın gereğini yerine getirmeyince, yani yegâne Rabbleri Allah Teâlâ’ya dönüp şirksiz iman ederek yalvarıp yakarmayı gerçekleştirmeyince, onları darlıkla imtihan eden Allah, bu sefer bollukla imtihan etmektedir... Bu iki imtihanın gereği yapılmayınca, isyan, tuğyan ve her yönüyle azgınlıklar gündeme gelince Allah Teâlâ, o belde halkını ânsızın, kıskıvrak yakalar ve büyük bir azap ile cezalandırır...
İmam İbn Kesîr (rh.a.), meşhur tefsirinde şunları beyân eder:
“Allah Teâlâ buyuruyor ki: Biz onları, yalvarmaları ve Allah’a dönmeleri için hem onunla, hem bununla sınadık. Fakat ne o fayda verdi, ne bu. Onları yaptıklarından ne o engelledi ne bu. Bilakis: ‘Bizim başımıza gelen hastalık ve fakirlik, sonra genişlik, eskiden atalarımızın başına gelenler gibidir. Bunlar böyledir. Bazen iyilikler, bazen felâketler gelir.’ dediler.
Allah’ın kendileri hakkındaki emrinin farkına varmadılar. Her ikisinin de sınav olduğunu hissetmediler. Genişlikte Allah’a şükreden, sıkıntılı durumlarda sabreden mü’minler ise onlardan farklıdır.”42
Süheyb (r.a.) rivâyet eder.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Mü’minin işine şaşarım. Gerçekten onun bütün işleri hayırdır. Bu, mü’minden başka hiçbir kimsede yoktur. Kendisine varlık isâbet ederse, şükreder. Bu, onun için hayır olur. Darlık isâbet ederse sabreyler. Bu da onun için hayır olur.”43
İmtihan sahası olan yeryüzünde katıksız iman eden muvahhid mü’minlerin değişmez karakterleri budur... Onlar, varlıkta da darlıkta da Rabbleri Allah’a kulluklarına bütün samimiyetleriyle devam eder ve bulundukları hâlin gereğini yaparlar!..
Allah Azze ve Celle’nin istediği ve razı olduğu budur, yani samimi kulluk!..
Ve şöyle buyurdu yegâne İlâhımız Allah:
“Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık. Ancak onlar yalanladılar, Biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.”44
“Eğer gerçekten iman edip sakınsalardı, Allah katındaki sevâb(ları) gerçekten daha hayırlı olurdu, bir bilselerdi.”45
“İşte bununla, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere öğüt verilir. Kim Allah’tan korkup sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir.
Ve onu, hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.”46
Bütün yeryüzündeki beldeler Allah’a ait ve orada yaşayan insan kullar da Allah’ın kullarıdır... Bu değişmez “Sünnetullah” hepsi için geçerlidir... Bütün zamanlar, mekânlar ve insanlar bu Sünnetullah’a tâbidirler... Bunda herhangi bir değişme olmaz!..
Rabbimiz Allah, isyanda ve tuğyanda devam eden uyarılmış ülkeler halkına göndereceği zorlu azabının vaktini beyân etmektedir:
“O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?
Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?”47
“Biz, nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirken Bizim zorlu azabımız onlara geliverdi.
Zorlu azabımız onlara gelince, yakarabildikleri: ‘Biz, gerçekten zulme sapanlardandık’ demelerinden başka olmadı.”48
“Andolsun, senden önceki ümmetlere (Peygamberler) gönderdik de onları dayanılmaz zorluk (yoksulluk) ve sıkıntılarla çevirdik. Umulur ki yalvarırlar diye.
Onlara zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Amma onların kalpleri katılaştı ve şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici (süslü) gösterdi.”49
“Onlar, Allah’ın tuzağından güvende mi idiler? Allah’ın bir tuzak kurmasından, hüsrâna uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz.”50
“Onlar (inanmayanlar), bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kuranların en hayırlısıdır.”51
“Kim hidâyete ererse, kendi nefsi için hidâyete erer. Kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir (uyarıcı) Rasûl gönderinceye kadar (hiçbir topluma) azap edecek değiliz.”52
“Asr-ı Saadet”ten bir örnek:
Mesrûk (rh.a.) nakleder.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) şöyle dedi:
-Şüphesiz Allah, Muhammed’i Peygamber göndermiş ve Ona şöyle demesini beyân buyurmuştur:
“De ki: ‘Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim.”53
Şüphesiz Rasûlullah, Kureyş’in kendisine karşı inat ve isyanda ileri gitmek istediklerini görünce:
“Allah’ım, bunlara karşı bana Yûsuf’un yedi yılı gibi yedi kıtlık yılı ile yardım et!” diye duâ etti.
Akabinde onları, bilinen o kıtlık yılı yakaladı. O kıtlık, her şeyi giderip yok etti. Hatta müşrikler, kemikleri ve derileri yediler. –Râvilerden biri şöyle dedi:- Nihâyet onlar derileri ve ölmüş hayvanları yediler. Yerden duman şekli gibi bir şey çıkmaya başladı.
Bunun üzerine Ebû Süfyân, Rasûlullah (s.a.s.)’e geldi de:
-“Ya Muhammed, sen, Allah’a itaati ve hısımlarla ilgiyi emredip duruyorsun. Şüphesiz kavmin helâk olmuştur. Onlardan bu azabı açıp kaldırması için Allah’a duâ et!” ricasında bulundu.
Rasûlullah da duâ etti.54
İmam Ahmed b. Hanbel (rh.a.)’in “Müsned”indeki rivâyette:
Sonra da:
“Allah’ım, eğer tekrar eski hâllerine dönerlerse, bu belâyı onlara tekrar ver!” diye duâ etti.55
Rasûlullah (s.a.s.)’e:
-Eğer azabı onlardan kaldırırsan, eski hâllerine geri dönerler, denildi.
Buna rağmen Rasûlullah (s.a.s.) duâ edince Allah, onlardan bu durumu kaldırdı ve onlar da eski hâllerine döndüler.
Allah da, Bedir günü onlardan intikam aldı.”56
İşte böyle!..
Rabbimiz Allah Teâlâ, kullarını uyarıyor:
“Andolsun, sizden önceki nesilleri, Rasûlleri kendilerine apaçık deliller getirdiği hâlde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte Biz, suçlu günahkâr olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.”57

“Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz, sizi yerleşik kıldığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık. Gökten üzerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Amma günahları nedeniyle Biz, onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşâ edip) var ettik.”58
“(Bütün bunlar,) sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirme(ye veya ortaya çıkarmaya yetmez) mi? Eğer Biz, dilemiş olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isâbet ettirirdik ve kalplerine damgalar vururduk da onlar, böylelikle işitmeyenler olurlardı.
İşte bu ülkeler, sana onların haberlerinden aktarmalar yapıyoruz. Gerçekten, onlara Rasûller apaçık belgelerle gelmişlerdi. Amma daha önceden yalanlamaları nedeniyle iman eder olmadılar. İşte Allah, inkâr edenlerin kalplerini böyle damgalar.
Onların çoğunda verdikleri söze bağlılık görmedik, amma onların çoğunu fasıklar (yoldan çıkanlar) olarak gördük.”59
Allah’a karşı tuğyan eden tâğûtların ve onlara taraftar olanların günahkâr elleriyle yaptıkları ifsâddan dolayı, yeryüzünü saran salgın hastalıklar, depremler ve savaşlar gibi felâketler, insanların gaflet uykusundan uyanmasına yetmez mi?
A’râf, 7/1-3.
Bkz. Tevbe, 9/31. âyete ve bu konudaki önderimiz Rasûlullah (s.a.s.)’in hadisine!
Bakara, 2/2.
Secde, 32/2.
Yâsîn, 36/5.
Taha, 20/4.
Şu‘arâ, 26/192.
Fussilet, 41/42.
Zümer, 39/1-2; Mü’min, 40/2; Câsiye, 45/2; Ahkâf, 46/2.
İnsan, 76/23.
Yâsîn, 36/6.
En’âm, 6/92.
Kasas, 28/46.
Secde, 32/3.
Şûrâ, 42/7.
Taha, 20/1-3.
Ankebût, 29/51.
Yâsîn, 36/69.
Sâd, 38/29.
Sâd, 38/87-88.
Zâriyât, 51/55.
Tûr, 52/29.
Kamer, 54/17,22,32,40.
Kalem, 68/52.
Hâkka, 69/48.
Müzzemmil, 73/19.
Müddessir, 74/54-55.
Abese, 80/11-12.
Tekvir, 81/27-28.
A’lâ, 87/9.
Hûd, 11/12.
Hicr, 15/97.
Kehf, 18/6.
Şu‘âra, 26/3.
Bakara, 2/257.
Kehf, 18/102.
Ankebût, 29/41.
Şûrâ, 42/6.
Câsiye, 45/10.
Neml, 27/62. Hâkka, 69/42.
A’râf, 7/94-95.
İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2011, c. 4, sh. 450.
Sahîh-i Müslim, Kitabü’z-Zühd, B. 13, Hds. 64.
Sünen-i Dârîmî, Kitabu’r-Rikâk, B. 61, Hds. 2780.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2013, c. 1, sh. 344-345, Hds. 461-464.
A’râf, 7/96.
Bakara, 2/103.
Talak, 65/2-3.
A’râf, 7/97-98.
A’râf, 7/4-5.
En’âm, 6/42-43.
A’râf, 7/99.
Âl-i İmrân, 3/54.
İsrâ, 17/15.
Sâd, 38/86.
Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’t-Tefsîr, B. 268, Hds. 347.
Kitabu’l-İstiska, B. 2, Hds. 3.
Sahîh-i Müslim, Kitâbu Sıfati’l-Münafikun, B. 7, Hds. 39.
Sünen-i Tirmizî, Kitâbu Tefsîru’l-Kur’ân, B. 45, Hds. 3469.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, c. 15, sh. 192, Hds. 21811.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2011, c. 10, sh. 192-193, Hds. 11138.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 15, sh. 192, Hds. 21811.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 15, sh. 190-191, Hds. 21810.
Yûnus, 10/13.
En’âm, 6/6.
A’râf, 7/100-102.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul