Kur’ân’da pek çok âyette Allah (c.c.) mü’minlere kendi yolunda infak etmelerini (harcamalarını, vermelerini) emrediyor. “Beled ve Leyl sûreleri infak sûreleridir” dense yanlış olmaz. Bakara sûresinin 261-274. âyetlerinde uzun bir pasaj infaktan bahsediyor. Bunlardan hem infak ibadetinin nasıl yapılacağını, hem de önemini; hem de kişilere yönelik ve sosyal boyutunu anlıyoruz.
Mülk Allah’ın, infak eden de Allah’ın kendisine verdiğinden verir.
“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiç bir şefâatin olmadığı kıyâmet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın...” (Bakara, 2/254. Bir benzeri de: Fâtır, 35/29)
Müslümanın infak ettiği kendisi için âhirete yönelik ciddi bir yatırımdır. Zira âhirete intikal edecek şey iman, onun gereği sâlih ameller ve Allah yolunda yapılan harcamalardır.
“Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden (sâlihlerden) olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.” (Münâfikûn, 63/10)
Şu âyetlerde iman, takva ve infak; bunun tam tersi kendini yeterli görme, inkâr ve cimrilik arasında bir bağ kuruluyor.
“Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzeli (el-hüsnâ’yı) tasdîk ederse, Biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.
Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzeli (el-hüsnâ’yı) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. Düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.” (Leyl, 92/5-11)
Beled sûresinde geçtiği gibi hayır yoluna çıkan ‘sarp yokuşu-akabe’yi aşmak üzere darlık gününde yoksulları doyurmak, muhtaçların ihtiyacını gidermek ve Müslümanları desteklemek gibi hayır yollarına harcarsa, bunu da takva bilinci ile, yani Allah’tan korkup-sakınarak yaparsa, bir de ‘el-hüsnâ’yı-en güzel’i tasdîk ederse, kolay olan şey ona daha da kolaylaştırılır.
Böyle sorumlu davranan mü’min, hak ve hakikatte güzellik bulunduğuna inanır. Takva bilinciyle iyiyi kötüyü, fazileti rezilliği fark eder. İyilik yaptıkça güzelliklerin artacağına kabul eder. Allah yolunda zekât, sadaka, teberru, nafaka gibi yollarla cömertçe harcama yapar.
“İyi iş yapanlara daha güzeli (hüsnâ), bir de daha fazlası var. Yüzlerine ne bir leke bulaşır, ne bir zillet. Cennet ehli işte bunlardır. Orada sonsuza kadar kalacaklardır.” (Yûnus, 10/26)
“Kim çalışır bir güzellik kazanırsa ona daha fazla bir güzellik veririz.” (Şûrâ, 42/23. Bir benzeri: Necm, 53/31) gibi âyetlerle beyân edildiği gibi ihsân eden, Allah’ı görüyor gibi sadâkat ve samimiyetle güzellik yapana, yaptığı iyi işlerin ilerde artırılarak daha güzeliyle karşılığı, daha fazlasıyla ecir verileceği; sonunda en güzel âkıbete, âhiret hayatında cennete erdirileceği haber veriliyor. 1
Âyette “en güzeli (hüsnâ’yı) tasdîk ederse” geçiyor. ‘el-Hüsnâ’ kelimesi, ‘hasene’ kelimesinden türemiştir. ‘Hasene’ fiili bütün güzellikleri ve rağbet edilen şeyleri fade eder. Onu Türkçeye ‘güzelin en güzeli, en güzel, nihâi güzellik/iyilik’ diye çevirmek mümkündür.
Allah (c.c.) neyi, neleri el-hüsnâ-en güzel olarak niteliyor?
Kur’ân 17. âyette ‘el-hüsnâ’ kelimesini kullanıyor. Bu kullanışlarda ‘el-’ harf-i tarif/belirlilik takısı ile gelmesi dikkat çekici. Buradan hareketle özel ve üstün bir güzellik kasdediliyor diyebiliriz.
Güzelliğin kaynağı asıl Güzel olan Allah’tır. Öyleyse insanın kavuştuğu güzellik, ya da içindeki güzellik duygusu kendinden değil, onu Yaratan’dan ona bir bağış ve bir lütuftur.
En üstün niteliklere en mükemmel sıfatlara (Esmâu’l-Hüsnâ’ya) sahip olan Güzeller Güzeli Allah (cc) kendi Güzel olan isimlerinin tecellileri olarak bazı şeyleri kullarına verir, bazı şeyleri güzel olarak niteler, hak edenlere de en güzel sonuçları ödül olarak bağışlar.
Güzel davrananlara karşılık olarak daha güzeli var.
“Allah güzel amel işleyenlerin ecrini zâyi etmez.” (Tevbe, 9/120; Bakara, 2/58)
“Elbette kendilerine yaptıklarının daha güzelini veririz.” (Ankebût, 29/7)
Leyl sûresinde iki defa geçen ‚ el-hüsnâ‘ farklı şekillerde anlaşılmıştır.
el-Hüsnâ’yı tasdîk etmek; yaptığı bağışların, ettiği iyiliklerin yerine Allah tarafından başkalarının verileceğini doğrulamaktır. Ya da Allah‘ın kendisine mükâfat vereceğine dair sözünü tasdîk etmektir.2
el-Hüsnâ‘ Tevhid kelimesi, ya da namaz, zekât ve oruç gibi ibadetlerdir.3
“Kim el-Hüsnâ‘yı tasdik ederse“, yani iman veya güzel hasletle, ya da İslâm milletine tâbi olmakla..4
Bu, “haslet-i hüsnâ-en güzel haslet; iman ve ihsan hasleti,
“kelime-i hüsnâ-en güzel, hakkı gösteren kelime,
“ahsen-i kavil” yani en güzel söz olan tevhid kelimesi,
millet-i hüsnâ: en güzel din ve millet, İslâm milleti,
mesube-i hüsnâ: daha güzel karşılık...
Hepsinin mânası birbirine yakın olsa da âyetlerin akışına göre bu kelimeyi, cömertlik eden, Allah için güzellik yapan ihsan sahiplerine ilerde verilecek daha güzel karşılık, âkıbet-i hüsnâ-en güzel son diye anlamak daha isabetlidir. Bu ödülleri ve karşılıkları va’deden de Kur’ân’ın hüsnâ-en güzel âyetleridir. 5
Übey b. Kâ‘b‘dan gelen bir rivâyete göre demiş ki: Peygamber‘e (s.a.s) el-hüsnâ‘dan sordum. „el-Hüsnâ cennettir“ dedi. 6 ‚el-Hüsnâ‘ kelimesi bu bağlamda İslâm‘ın inanç, ibadet, muamelât ve ahlâk ilkelerini ifade eder. Yedinci âyette geçen ve Allah‘ın cömert kulu için kolaylaştıracağı bildirilen rahatlık ve mutluluk yolunu ifade etmek üzere ‚en kolay‘ anlamına gelen ‚yüsrâ‘ kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime daha fazla iyilik yapma özelliği, fazileti olarak da açıklandı.
Buna göre insan iyilik yapmaya çalıştıkça Allah da onda iyilik iradesini güçlendirir, iyilik yollarını kolaylaştırır ve cömertlik denilen güzel haslet onun kişiliğinin ayrılmaz sıfatı hâline gelir.7 Peygamber (sav) şöyle buyurdu: „ Kulların sabaha eriştiği ve iki meleğin inerek onlardan birisinin: Allah‘ım infak edene, infak ettiğinin yerini tutacak ihsânda bulun; diğerinin: Allah‘ım cimrilik yapanın da mal varlığını telef et‘ demedikleri hiçbir gün yoktur.“8 Açıktır ki, bir kimse malını insanların iyiliği için sarf etse, herkese iyilikle davransa, hayatı fısk, fücur ve kötü ahlâktan temiz ise, alışverişte doğru ve dürüstse, kaypaklıktan uzak durur ve söz verdikten sonra caymazsa, vaadine sâdık ve vefalıysa, ihanet, zulüm ve haksızlık yapmazsa, herkese iyi muamele ederse, parmakla gösterilecek bir ahlâka sahipse; bu gibi kişiler ahlâken kötü durumdaki toplumlarda bile saygı görürler.
“İnanıp faydalı işler yapanlar için Rahman bir sevgi yaratacaktır.” (Meryem, 19/96)
Ayrıca aynı yol dünyadan âhirete kadar insan için rahat ve tatmin edici olacaktır. Bunun sonuçları da geçici değil, ebedidir.
“onu en kolay olana kolayca iletiriz” ‘Kolay yol’dan kasıt, insanın fıtratına uygun olan yoldur. O yol, insanı ve kâinatı Yaratan’ın rızasına uygundur. Bu yolda yürüyen insanın vicdanına ters olmadığı için ona zor gelmez.
Mü’min en güzel’i-el-hüsnâ’yı tasdik ederek, “Bu yol bana layıktır ve kötü yol benim için değildir” diye karar verdiği zaman; bunun yanısıra, her türlü fedakârlık göstererek, takva bilinci ile yaşayarak ispat ettiğinde; onun gerçekten Allah’tan gelen hakikati tasdîk ettiği ortaya çıkar.
Bu durumda Allah (c.c.) o kişinin bu yolda yürümesini kolaylaştırır. O zaman günah işlemesi zorlaşır, iyilik etmesi ve sevap işler yapması kolaylaşır. Karşısına haram kazanç gelirse onu fayda değil, noksanlık bilir ve ateşten elini sakınır gibi bu maldan sakınır.
İhsân ve takva sahipleri Allah’ın en güzel-el-hüsnâ dediği şeyin, tevhid kelimesinin, dünyaya nisbetle âhiretin daha güzel olduğunu tasdîk ederler. Allah’ın güzel davrananlara (muhsinlere) güzel karşılıklar vereceğine inanırlar. O yüzden güzellik ve iyilik yapmaya, Allah yolunda harcama yapmaya devam ederler. O zaman da böyle yapanlara nefse ağır gelen ibadetler, cömertlik, vermek kolaylaştırılır. Onlar kolaylıkla ibadet ederler ve bundan mutluluk duyarlar.
Namaz kılmak onun için artık zor olmaz. Tersine, namazı zamanında kılmamışsa rahatsız olur. Zekât vermek kalbini daraltmaz. Tersine, zekât verdiğinde malının arındığını hisseder. Eğer zekât vermemişse, malını, temiz olmayan mal olarak bilir. Kısaca, Allah (c.c.) ona bu yolda yürümeyi nasip eder ve onu te’yid eder. Şartları ona kolaylaştırır ve ona yardımcı olur.
Bundan önce Beled sûresinde akabe-zor geçit olarak nitelendirilmiş bulunan bu yol, burada “kolay yol” olarak söyleniyor. Bu iki durum şöyle açıklanabilir:
Allah yolunda infak, vermek, paylaşmak, yardım etmek; bunlar başlangıçta insana zor görünebilir. Cömertli ve yardım yapmaya başladığında nefsinin arzuları, başta emeller ve şeytanın vesvesesi ile mücadele etmesi gerekebilir. Zira bunlar infak yolunda birer engeldir.
Ama ne zaman insan ‘el-hüsnâ-en güzel’i tasdik ederek, Allah’ın vereceği karşılıktan emin olarak yola çıkarsa, takva bilinci ile malını, imkânlarını, sahip olduklarını Allah (c.c.) yolunda gönülden, severek harcayabilirse; o zaman o zor geçit-akabe onun için kolaylaşır.9
“en güzeli (hüsnâ’yı) tasdîk ederse” Tasdîkten maksat yalnız teorik ve sözlü bir şey değildir. Yani soyut bir şekilde ‘doğrudur’ demek yetmez. Bunun eylemle, yani samimiyetle yapılması desteklenmesi istenir. Bu tıpkı imanın esaslarını dil ile söylemek, kalp ile tasdîk etmek, amellerle uygulamak gibidir.
Buna ihsân ahlâkı dersek, bunun takva bilinciyle, yani Allah’a karşı sorumluluk anlayışıyla olması gerekir.
Zaten iman ve ibadetlerde, eylemlerde takva bilinci, ihsan ahlâkı ve samimiyet esastır. Tabii işin başı iman etmektir. İnfakla ilgili bu âyetler aynı zamanda imana vurgu yapıyor. En güzelin-el-hüsnâ’nın fiilen tasdîki, Allah için infak etmekle ve Allah’tan korkup-sakınma ile gerçekleşir. Pratikte hiç bir eseri, yansıması olmayan, sadece sözlü tasdîk ile âyette va’dedilen kolaylık herhalde ulaşmaz.
Başkaları için aşılması zor sarp bir yokuş-akabe olan hayır yolu onun için en kolay olur, hayırlı işler yapmaya muvaffak olur.
Âyetteki ‘kolay olan’, aynı zamanda cennete giden yoldur. ‘En güzel olanı’ tasdîk edip malını hayırlı işlere sarfedenler, dünyada mutluluğa kolaylıkla ulabildikleri gibi ebedî kurtuluş da onlara kolaylaştırılır.
İşte huzur içinde, ağız tadıyla yaşamak isteyenler için güzel bir reçete. İbadetten zevk almak isteyenler için güzel bir öğüt. Zorlukların üstesinden gelmek, zorluklar karşısında sabretmek isteyenler için bir müjde.
Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, kim emânet olarak verilen dünyalıkları Veren’in yoluna harcarsa, kim ‘en güzeli-el-hüsnâ’yı sözleriyle ve eylemleriyle tasdîk ederse; yollar ona açılır, zorluklar ona kolay olur, güzellikler onu bağrına basar.
Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’ân Dili (sad.), 9/258.
Bkz: Yûnus, 10/26.
Şevkânî, Fethu‘l-Kadîr, s: 1910.
Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/750.
Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 9/258.
İbn Kesîr, Muhtasar Tefsîr, 3/648.
Heyet, Kur‘an Yolu, 5/573.
Buhârî, Zekât, 27, no: 1442; Müslim, Zekât, 17(57) no: 2336.
Mevdûdî, E.Tefhîmu’l-Kur’ân, (çev.), 7/144-145.