20 Mart 2023 - Pazartesi

Şu anda buradasınız: / YILBAŞINI KUTLAMAK VE ALTERNATİF BİDATLARA SARILMAK
YILBAŞINI KUTLAMAK VE ALTERNATİF BİDATLARA SARILMAK

YILBAŞINI KUTLAMAK VE ALTERNATİF BİDATLARA SARILMAK HALİL KARA

Hamd Allah (c.c.)’dır. Salât ve Selam O'nun Rasulu (s.a.s.), Ashabının ve onları dost edinenlerin üzerine olsun.

 

Çağımızda müslümanların başına gelen en büyük belaların önde gelen sebeplerinden biri, yahudi ve hıristiyanlarla müşrik topluluklara benzemek ve onların peşinden gitmektir. Hatta bu yahudi, hıristiyan ve müşriklerin peşinden gidenlerin birçoğu için Allah Rasulü (s.a.s.)'in şu sözü gerçekleşmiştir:

 

"Andolsun ki, sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uyacaksınız. Öyle ki, onlar keler deliğine girseler siz de gireceksiniz Dedik ki; ‘Ey Allah'ın Rasulü, Yahudi ve Nasranîleri mi kastediyorsunuz. Kim olacaktı?’ diye cevap verdi." (Buhari ve Müslim)

 

Bir rivayette de, "Onlardan birisi sokakta annesiyle fuhuş yapsa siz de bunu yapacaksınız." (Sahih, el-Hakim) buyrulmaktadır.

 

Bu sapıklık, diğer ümmetlerden intikal edip gelen bir adet halini aldı. Öyle bir hale geldik ki, İslam'a intisab edenlerden çoğunu, küfür ehli olan insanlardan ayıramaz olduk.

 

Kâfirlere benzemenin en belirgin örneklerinden biri de; onların “yılbaşı”larını tanımak ve yılbaşını hıristiyanların kutladığı günde kutlamaktır. Bu vesile ile ‘yılbaşı’ adıyla bilinen bozulmuş hıristiyanlık âdeti üzerinde bir nebze durmak istiyoruz.

 

Hıristiyan olduğunu savunan insanlar, bu 'yılbaşı' gününü kutluyorlar. Ancak onlar hakkında Allah Teâlâ Kitab'ında şöyle buyuruyor:

 

 

 

"Meryem oğlu Mesih Allah'tır, diyenler kâfir olmuşlardır." (Maide, 5/17)

 

"Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kâfir olmuşlardır." (Maide, 5/73)

 

Bu insanlar onların uydurma bayramını kutlarken, Mesih (a.s.) ve O'nun doğum anısına iftira etmektedirler. İsa (a.s.) onların yaptıklarından berîdir ve bunların hepsini inkar edicidir.

 

İşte onlar, bu uydurma yalanlar ve bozuk inançla, Allah (c.c.)'nün hakkında hiçbir delil indirmediği ve selim fıtratın nefret ettiği amelleri işlemektedirler.

 

İnsanı gerçekten hayrette bırakan bir şey varsa, o da, toplumun hemen hemen tamamının, büyük bir oranda yahudi ve hıristiyanları taklit etmesi, hatta onların bayramlarına uyması ve hala müslüman olduklarını zannetmeleridir. Onlar ilericiliğin ve uygar olmanın yahudi ve hıristiyanlara uymaktan geçtiğini zannetmektedirler. Bu, onların dinlerinden uzaklaşmalarının ve kâfirlerin uşağı haline gelmelerinin de tabii bir habercisidir. Oysa o din, insanoğlunun yegâne şeref kaynağıdır.

 

Allah (c.c.)’nin Şeriatı dışında kalan bütün şeriatlara muhalefet etmek, onların, din, gelenek ve bayramlarının tamamına; ayrıca yeme-içme ve giyim-kuşamlarında da onlara aykırı davranmak, yüce dinimizin temel kurallarındandır.

 

Bu konudaki birçok delilin hepsini ortaya koymaya gerek yoktur. Aksine söz konusu delillerden birkaçı bile meselenin vahameti için kâfidir. Nasihat edenlerin çok az olduğu günümüzde, dinimizin aslından olan nasihatleşme düsturunu da böylelikle ihya etmiş olalım.

 

 Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Sonra seni bir Şeriat üzere kıldık. Ona uy, bilmeyenlerin hevalarına uyma.” (Casiye,45/18)

Şeyhu'l İslam Ebu'l Abbas El-Harani diyor ki:

"Burada 'bilmeyenler' sözüne, Allah'ın Şeriat'ına aykırı davranan herkes girer. 'Hevaları' kavramı içerisine de, müşriklerin işledikleri amellerin hepsi girer ki, bu davranışları onların dinlerinin gereğidir.”

 

 "Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, bil ki sen de zalimlerdensin.” (Bakara,2/145)

 

Ehl-i Sünnet müfessirlerinin görüş birliği vardır ki: "Bu ayet-i kerimede onların tüm yaşantılarına muhalefetin mecburiyetine işaret vardır." demişlerdir.

 

 “Ey iman edenler! ‘Bizi gözet’ demeyin, ‘bize bak’ deyiniz!” (Bakara, ‘/104)

 

İbn-i Kesir (r.a.) tefsirinde bu ayet hakkında şöyle diyor:

"Allah Azzeve Celle, bu ayetle, mü'minlerin, söz ve davranışlarında kâfirlere benzemelerini yasaklamıştır." Çünkü Yahudiler "Raina" kelimesini Nebi (s.a.s.)'e hakaret olsun diye kullanıyorlardı. Allah Azze ve Celle de; mü'minleri bundan alıkoydu.”

 

Yine İbn-i Kesir (r.a.) tefsirinde bu ayeti şöyle açıklıyor:

 

 "Bu ayette kâfirlere sözlerinde, davranışlarında, bayram ve ibadetlerinde, vb. işlerinde, -müslümanlar için meşru olmadığı halde- uyanlar için şiddetli bir tehdit ve acı bir azapla cezalandırma uyarısı vardır."

 

 Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyuruyor:

"Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır" (Ebu Davud)

Hadis-i Şerifte, müslüman olmayanlara benzeyenleri şiddetle kınama vardır. Kim takva ehli ve salih insanlara benzerse, o onlardandır. Allah korusun, kim de yahudi ve hıristiyanlara benzerse, o da onlardandır.

 

Allah Rasulu (s.a.s.) şöyle buyurmakta:

 

"Bizden gayrisinin sünnetiyle amel eden bizden değildir" (Sahihu'l-Cami: 5439)

 

"Bizden başkasına benzeyen bizden değildir. Yahudilere ve Hıristiyanlara benzemeyin. Yahudilerin selamı parmaklarla, Hıristiyanların selamı avuç içiyledir." (Sahihu'l-Cami: 5434)

 

Benzemenin hükmü bile böyle olunca, tıpatıp kâfirleri izleyen, onların adetlerine sıkı sıkıya bağlı olan, müslümanları küçümseyip onlardan uzak duranların hükmü nedir acaba? Kim Allah Rasulü (s.a.s.)'in Sünnet'ini terk eder ve bunu başka bir sünnet, alışkanlık, adet ile değiştirirse, İslam'a bağlı olduğunu söyleyip müslümanların isimleriyle anılsa bile, İslam üzere değildir.

 

Allah Teâlâ kâfirler geleneklerine uymayan mü'minleri şöyle över:

"Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan, 25/72)

 

Müfessirlerin çoğu ayette geçen "zür" kelimesini, "müşriklerin bayramı" olarak açıklamışlardır.

Allah Rasulü (s.a.s.) Medine'ye geldiğinde, onların eğlendikleri iki günlerinin olduğunu öğrendi. "Bu günler nedir?" diye sordu. Dediler ki; "Cahiliyyede bu iki günde eğlenirdik." Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Allah bundan daha hayırlı olanı size verdi: Kurban Bayramı ve Ramazan Bayramı." (Ebu Davud-Sahih)

 

 Ömer İbni Hattab (r.a.) der ki:

"Allah'ın düşmanlarının bayramlarında sakınınız!" (Beyhaki, Sünenü’l-Kübra)

 

Allah Teâlâ (c.c.), cehennemin ashabı olan kafirlere benzemeyip, onların amellerini işlemememizi, büyük bir hikmet gereği olarak bize emretmiştir ki onların sevgisi müslümanların kalplerine girmesin. Zira onlar Allah (c.c.)'nin ve müslümanların düşmanıdırlar. Onlara işlerinde, yaşayışlarında benzerlik, uygunluk, kalpler arasında ülfet ve yakınlığı doğurur. Bu da onlara karşı sevgi ve aşkı beraberinde getirir.

 

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız deliller, hakkı tanımak ve insanların çoğunun, Allah Rasulü (s.a.d.)'in Sünnet'ini terkedip kâfirlere benzemek suretiyle içine düştükleri sapıklığı görüp-bilmek isteyenler için yeterlidir.

 

Gördüğümüz kadarıyla yılbaşı kutlamalarında hırıstiyanlara benzeyen ve buna rağmen kendisini müslüman zanneden birçok insan türemiştir.

Hanefi âlimlerinden Molla Aliyyü'l-Kari Rahmetullahi Aleyh diyor ki:

"Kim Nevruz günü bir kafire bir yumurta hediye ederse, kafir olmuştur. Çünkü, bu davranışıyla kafire; küfründe ve sapıklığında yardımcı olmuştur, onları teşvik etmiştir veya bu hediyesiyle onlara benzemiştir.."

Yani o Nevruz günü bir müslümana bir şey hediye ederse, kafir olmaz gibi bir anlam da çıkıyor buradan. Ancak onlara benzemeyi niyet etmeden, böyle bir hediyeleşme müslümanlar arasında olursa, o durum bundan müstesnadır…

'Mecmau'n-Navazil' adlı kitapta şöyle denir: Nevruz kutlamalarını gören bir müslüman, 'ne güzel gelenek koymuşlar' dese, kafir olur. Nedenine gelince, o da küfrün ihdas edilmesini hoş görerek, İslam'dan hoşlanmadığını açığa vurmaktır.

 

El-Fetava es-Suğra'da ise şöyle deniliyor: "Kim Nevruz günü, daha önce hiç satın almadığı birşeyi sadece Nevruz'u kutlamak için satın alırsa, kafir olur." (Fıkh-ı Ekber Şerhi: 186) Aynı şekilde, daha önce hindi satın alıp yemeyen kimse, sadece Yılbaşını kutlamak için satın alırsa kâfir olur.

 

Günümüzde kâfirlere benzemeye verebileceğimiz örneklere gelince, şunları sıralayabiliriz: Sırf kâfirlere benzemek için, giyim-kuşamda onları taklit etmek, evlerde de onlara benzeyerek; ruh taşıyan şeylerin resim ve heykellerini bulundurmaktır. Özellikle hıristiyanların, Hz. Meryem'in Hz. İsa'yı altında doğurduğuna inandıkları 'noel ağacını' evlere taşımak, hediye olarak almak-vermek, süslemek ve yılbaşında tatil yapmak, hediyeleşmek, tebrikleşmek asla caiz değildir. Kâfirlerin remzi, alâmetifarikası durumunda olan her şeyin hükmü de böyledir. Onlara benzemenin en çarpıcı örneği ise, onlara sevgi ve aşk ile bağlanmak ve müslümanlara, salih insanlara ve takva ehline karşı nefretle, bakmaktır. Çünkü imanın en sağlam kulpu, "Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir."

 

Allah'ın bu kadar sakındırmasına ve Rasulüllah'ın bu kadar ikazına rağmen; onları çiğneyip kafirlere benzemenin ahiret hayatında sana ne külfetler getireceğini  düşünmemiz gerekmektedir. Allah ve Rasulü'nün seni nasıl karşılayacağını göz önüne almanızı hatırlatmak isteriz.

 

Oysa Allah Teala (c.c.), dinden sapmış düşmanlarına sevgi beslemeyi yasaklamıştır:

"(Ey Muhammed), Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir toplumun, 'babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa' Allah’a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin..." (Mücadele, 22)

 

Gayr-ı Müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi hareket etmek dinimizce bid'at (Küfür Olan Bid'at) kabul edilir.

 

Nitekim cahil müslümanlardan birçoğu hıristiyanların en büyük bayramı olan Paskalya'da ve Noel (yılbaşı)de ateş yakmak, kadayıf ve mum gibi şeyler hazırlamak suretiyle Hıristiyanlara katılır, yaptıklarını yapmaya özenirler.

 

Paskalya töreninde yumurta boyamak, çörek yapmak, tütsü satın almak, bebek, kadın ve çocukların kına yakınması, yeni giysiler satın alınması ve buna benzer hıristiyanların kendilerince kutsal addedilen günlerde yapılan diğer şeyler. Gayr-ı Müslimlerin kutsal addettiği gün ve bayramların adedi pek çoktur. Bunları araştırmak ve tanımaya çalışmak müslümana vazife değildir. Onlar tarafından hürmet gösterilmesi sebebiyle yaptıklarından her hangi birini veya böyle günlerden bir günü veya bir yeri tanıması ona kafidir. Çünkü bunların İslam dininde yeri yoktur.

 

Böyle günlerde Allah'a ve Resûlüne inanan kimsenin alması gereken tavır İslamın tasvip etmediği herhangi bir davranışta bulunmaması, aksine normal günlerden biriymiş gibi değerlendirmesidir.

 

Çoğu insanlar tarafından Hz. İsa (a.s.)’ın doğum günü zannıyla yılbaşına yakın günlerde yapılan ateş yakmak (hususi) yemekler hazırlamak, mum satın almak v.b. şeyler... İşte böyle günlerde (bu günler için) yapılanların tamamı dinen nahoş kabul edilmiş adetlerdendir. Zira bu nevi doğum zamanlarının bir eğlence vakti olarak tayin edilmesi hıristiyanların geleneği, onların ibadetidir. Böylesi hareketlerin İslam dininde bir yeri olmadığı gibi, selef devrinde yaşanmış milatla ilgili bir olaya da tesadüf edilememiştir. Bunun kaynağı hıristiyanlara dayanır.

 

İsa (a.s.)’nın doğumunu (noel) kutlamak maksadıyla ortaya konan, söz konusu bu hareketlerin adet haline gelmesindeki tabiî sebeplerin kalkışı da dikkate alınması gereken bir husustur.

 

Mesela miladın tesadüf ettiği kış mevsiminin, esasen ateş yakmaya uygun bir zaman olduğu düşünülürse, ateş yakma işleminin gelenek haline gelmesindeki tabiî sebep ortaya çıkmış olur.

 

Diğer yandan hıristiyanlar inanırlar ki Yahya (a.s.). İsa (a.s.)’yı doğumundan bir müddet sonra vaftiz suyunda vaftiz etmiştir. Bundan dolayı onlar, yani hıristiyanlar bu vakitte vaftiz olunurlar ve bunu vaftiz töreni diye isimlendirirler.

 

Müslüman cahillerden birçoğu bu vakitte çocuklarını hamama sokarak bunun çocuğa faydalı olacağını sanırlar. Hâlbuki bu tür davranışlar haram kılınmış, en çirkin münkerattan olup, hıristiyanlara has adetlerdir.

 

 Allah Teâlâ mevzu ile ilgili olarak Resulüne şöyle hitap buyurur:

 

"Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiç bir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takva sahiplerinin dostudur." 1

 

Bilmeyenlerin, hakiki ilimden yoksun kalmış olanların arzu ve istekleri boş şeylerden ibarettir. Nefsinin heva ve heveslerine uyduğu yerde âlimin cahile tabi olması, onun yaptığını yapması doğru olmaz.

 

Allah (c.c.) yine Peygamberine hitaben şunları buyurur:

 

"Sana gelen ilimden sonra bilfarz onların arzularına uyacak olursan, an dolsun ki, Allah'dan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır."2

 

Bu ayetle Peygambere bu şekilde hitap edilirse, ya peki cahillerin peşinden yürüyenlerin, kâfirlerin izinden gidenlerin, Allah ve Resulünün müsaade buyurmadığı konularda küffarın yaptığını yapanların, kendilerinin bile üzerinde çekişme içerisinde oldukları dinleri ve dindaşlarıyla ilgili hususlarda onlara tabi olanların halleri nice olur.

 

Manevi ilimlerden nasipsiz kalmış bir çok müslümanın kafirlere ait gün ve bayramlardaki onlara benzeme gayretlerine günümüzde üzülerek şahit olmaktayız. Oysa Nebi (s.a.s.) efendimizin mevzu ile ilgili birçok açıklama ve tavsiyeleri mevcuttur.

O (s.a.s.) bir hadisi şeriflerinde  şöyle buyururlar:

 

"Kıyamet günü insanların azab bakımından en şiddetlisi, Allah'ın kendisini ilmiyle faydalandırmadığı âlimdir."3

 

Onlarla aynı gayeyi, aynı amacı paylaşmasa bile müslümanın onlara benzemesi özenmesi İbn Ömer'in Rasûlullah (s.a.)dan naklettiği delille haramdır.

 

 "Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır."4

 

 Amr b. Şuaybin babasından, onun da dedesinden yaptığı rivayete göre Rasulullah (s.a.s.) efendimiz.

 

 "Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir"5 buyururlar.

 

 Dolayısıyla yahudi ve hıristiyanlar bizden olmadıklarına göre onlara benzemeye özenmemeliyiz.

 

  Ebu Hüreyre’nin naklettiği bir hadiste Peygamber (s.a.s.) şu şekilde buyurur:

 

 

 

 "Yahudi ve hıristiyanlara benzemeye özenmeyiniz."6

 

 

 Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği başka bir hadiste de Nebi (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:

 

 

"Ağarmış saçı (boyamak suretiyle rengini) değiştirin ve Yahudilere benzemeyin!"7

 

 

Buhari ve Müslim’in İbn Ömer'den ortaklaşa naklettikleri bir hadiste ise Peygamber (s.a.s.) şunları buyurur:

 

 

"Müşriklere muhalefet ediniz. Bıyıkları kazıyınız, sakalları koyuveriniz.”8

 

 

Görüldüğü gibi Peygamber (s.a.s) mutlak olarak müşriklere benzememeyi, onlara muhalefeti emretmektedir.

 

 

Ömer b. el-Hattab bu meydanda müminlere şöyle tavsiyede bulunur:

 

 

"Müşriklerle sıkı ilişkiler içersine girmekten ve kiliselerindeyken yanlarına gitmekten sakının."

 

 

Rivayetlere göre Hz. Ömer müslüman beldelerinde törenlerini açıktan yapmamalarını onlara şart koşmuştur. Müşriklere tören ve geleneklerini (başkalarını etkileyecek şekilde) açıktan icra etmeleri yasaklanmışken müslüman nasıl olur da onların yaptıklarını yapar? Diğer taraftan Müslümanların onlara benzeme gayretleri, tören ve bayramların açıktan yapılması konusundaki onların arzu ve cesaretlerini arttırmıştır. Hâlbuki müşriklerin söz konusu törenlerini alenen yürütmekten men edilişlerindeki sebep, bunların bozulmaya yol açabileceği, yani müslümanlar üzerinde kötü tesir bırakabileceği endişesinden kaynaklanmıştır. Çünkü bu tip adet ve gelenekler ya bir masiyet ya da bir küfrün sembolü mesabesindedir. Müslüman ise bu hareketlerin tamamından men edilmiştir.

 

 

Ömer b. el-Hattâb şunları söyler:

 

 

"Dinleriyle ilgili konularda Allah düşmanlarından uzak durun. Zira Allah'ın gazabı onların üzerine iner."

 

 

Kutsal günlerinde (onların yaptıklarını yaparak) onlara refakat etmek gazabullaha sebep olur. Çünkü böylesi adet ve hareketler ya onlarca sonradan icad edilmiş (uydurulmuş) ya da işlerliği kaldırılmış (mensuh) hükümlerden ibarettir. Hakiki ilimse bunların hiç birini benimsemez. Nitekim onlarca kutsal gün ve zamanlarındaki yaptıklarını yaparak onlara benzemek helal değildir. Diğer yandan böyle konularda onlara benzeyen müslüman yardım ve tasvip görmez, bilakis ondan nehyedilir.

 

 

Nitekim suyunu sıkarak şarap yapan kimseye üzüm satmak helal olmaz. Törenler için davet alan kimse davete icabet etmez. Adet olmadığı halde böyle günlerde hediye veren müslümanın, bu çeşit davranışında kâfirlere benzeme söz konusu olduğu için hediyesi kabul edilmez.

 

 

Bilinmelidir ki küffara benzememe konusunda hassasiyet göstermek Allah'ın bir emridir. Zira küfür demek kalbin hasta düşmesi demektir. Belki daha da kötüdür. Kalp sıhhatini yitirdiği zaman, hiç bir organ huzur bulmaz. Her şeyin sıhhat ve dirliği ancak o şey için kalp vazifesi gören unsurun sıhhat ve salahıyla mümkün olur.

 

 

Kâfirin bütün işleri ya bozuktur (hakikatten uzak) ya da noksandır. Rabbimizin hoşnut ve razı olduğu nimetlerin en yücesi, her hayrın esası, özü olan İslam nimetine karşı Allah'a hamdü senalar olsun. Durum böyle iken, dinimize göre hükmü yürürlükten kaldırılmış (mensuh) olan hususlarda onlarla beraber olmak (ayrı düşünüp aynı hareket etmek) hemen ifade etmek gerekir ki çok çirkin bir şeydir. Bundan da çirkin olanı ibadet ve adet nevinden uydurdukları asılsız şeylerdir.

 

 

Müslümanların dinde olmayan bir şeyi ortaya çıkarmaları mutlak bir çirkinlik olarak değerlendirilirken, Allah ve Resûlünün emretmediği bilakis küffarın kafalarından uydurduğu konularda onlarla beraber olmak, onlara muvafakat etmek...

 

 

Bu akılların almayacağı, zihinlerin kabullenemeyeceği en büyük çirkinlik ve kötülüklerdendir. Müslümanın ibadet ve adet adına onlara benzeterek yaptığı her şey bidattir ve münkerattandır.

 

 

Allah Teâlâ, onların bayram ve törenlerine iştirak etmeyen ve bu günlerde yaptıklarını yapmayanları şu kelamıyla methetmiş ve övmüştür.

 

 

"Onlar ki, yalana şahitlik etmezler..."9

 

 

İslam âlimlerinden Mücahit, ed-Dahhak ve er-Rebi b. Enes ayette geçen "ezzür yalan" kelimesinden murad, müşriklerin kendilerince kutsal addettikleri gün ve bayramlar törenlerdir, derler.

 

 

İbn Şirin de "zür" den kastedilen şeyin Paskalya'dan önceki pazar günü (hıristiyan bayramı) olduğunu söyler.

 

 

Konuyla ilgili olarak Rasûlullah (s.a.s)’ın daha önce geçen şu iki hadisini tekrar edelim:

 

 

 

 "Müşriklere muhalefet ediniz."

 

"Kim bir kavme benzerse, onlardan olur."

 

 

Bilinmelidir ki selef-i sabıkin (salihin) devrinde müslümanlardan bu tür rezaletlerden herhangi birini yapan veya bunlar gibi hareket eden kimse olmamıştır.

 

 

Zaten hakiki mümin selef-i salihinin yoluna sülük eden, Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’in izinden yürüyen, nebilerden, siddîklardan şehidlerden, salihlerden Allah'ın kendilerine in'amda bulunduğu kimselere uyan kişidir. İhsan ve keremiyle Allah bizi o müminlerden kılsın. Zira O, cömerttir, kerem sahibidir.

 

 

Kişi kafirlere benzeme konusunda hataya düşen cahillerin çokluğuna, gafil âlimlere ve hareketlerine bakıp aldanmasın.

 

 

Büyük âlim el-Fudayl b. lyaz (r.a.) şunları söylemiş:

 

 

"Yolcuları az da olsa sen hak yoldan ayrılma.”

 

“ Rağbet edeni çok da olsa kötü yola sapma."

 

 

 Ya Rab sen cömertsin ve kerem sahibisin. İhsanın ve kereminle bizleri hidayete ermiş ve salih kullarının yoluna girmiş kimselerden kıl.

 

 

Bizleri helak olmuş, küffarın yoluna dalmış kullarından eyleme.

 

Enes b. Malik (r.a.)den rivayete göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret ettiği zaman, Medinelilerin eğlenip oynadıkları iki günleri vardı. Peygamberimiz (s.a.s.):

 

 -Bu günler ne oluyor, neyin nesidir? diye sorduğunda, Medineliler:

 

- Biz cahiliyet devrinde bu günlerde eğlenip oynardık, Yâ Resûlellah! Dediler.

 

 Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.):

 

 

 

- Muhakkak Allah size o iki gün yerine, onlardan daha hayırlı iki bayramı lütuf olarak vermiştir. Biri Fıtır (Ramazan) bayramı, diğeri Kurban bayramıdır. (Ebu Davud; Salat: 239, Nesai; İdeyn:1, Hakim Müstedrek; 1/294, A.b.Hanbel; 3/103, 178, 235, 250) buyurdular. O günden beri kutlana gelen bu iki bayram müslüman milletlerin aynı zamanda milli bayramları yerine de geçmiştir.

 

 

İslâm dini, her bir medeni müessesesinde istiklaliyeti, orijinaliteyi esas alması yönüyle bu cahiliye adetini de kaldırıp, bütün mü’minlere ilahî menşeli iki bayram getirmiştir. Bayramların daha hayırlı olanlarla değiştirilmesi ayrı bir ehemmiyet taşır. Böylece o günlerin kutlanış ve o günlerdeki eğlence tarzı kökten değiştirilmiş oluyor. Resûlullah (s.a.s.) eski kutlamadan ayrı olarak İslamî bir kutlama meşrû kılmıştır. Böylece mü’minlerin eğlencesi de bayramı da İslami olmuştur. Mü’minlerin bayramı ibadetle başlar. Zira hakiki sevinç ibadetledir.

 

 

 

Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki: Müslümanların İslam dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve Allah’ın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlama günlerini; müslümanların da bayram olarak kabul etmesi, küfre destek olmaktan başka bir manâ ifade etmez. İslâm dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmek, dinî merasimlerinden bir şeye muvafakat etmek, örf ve adetlerini güzel görmek kişinin iman dairesinden çıkıp mürted olmasına sebep olur. Binaenaleyh, noel gününde, hristiyanların diğer bayram günlerinde onlara uymak gayesi ile, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler küfrü gerektirir. Ondan sakınmak gerekir... (İbn-i Nüceym, el-Bahru’r-Raik, 5/133, el-Fetâva el-Hindiye, 2/296)

 

 

Abone olmak için tıklayınız.

-->
logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul