Hamd Allah
(c.c.)dır. Salât ve Selam O'nun Rasulu (s.a.s.), Ashabının ve onları dost
edinenlerin üzerine olsun.
Çağımızda müslümanların
başına gelen en büyük belaların önde gelen sebeplerinden biri, yahudi ve hıristiyanlarla
müşrik topluluklara benzemek ve onların peşinden gitmektir. Hatta bu yahudi,
hıristiyan ve müşriklerin peşinden gidenlerin birçoğu için Allah Rasulü (s.a.s.)'in
şu sözü gerçekleşmiştir:
"Andolsun
ki, sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uyacaksınız. Öyle ki,
onlar keler deliğine girseler siz de gireceksiniz Dedik ki; Ey Allah'ın
Rasulü, Yahudi ve Nasranîleri mi kastediyorsunuz. Kim olacaktı? diye cevap
verdi." (Buhari ve Müslim)
Bir rivayette
de, "Onlardan birisi sokakta annesiyle fuhuş yapsa siz de bunu
yapacaksınız." (Sahih, el-Hakim) buyrulmaktadır.
Bu sapıklık,
diğer ümmetlerden intikal edip gelen bir adet halini aldı. Öyle bir hale geldik
ki, İslam'a intisab edenlerden çoğunu, küfür ehli olan insanlardan ayıramaz
olduk.
Kâfirlere
benzemenin en belirgin örneklerinden biri de; onların yılbaşılarını tanımak
ve yılbaşını hıristiyanların kutladığı günde kutlamaktır. Bu vesile ile
yılbaşı adıyla bilinen bozulmuş hıristiyanlık âdeti üzerinde bir nebze durmak
istiyoruz.
Hıristiyan
olduğunu savunan insanlar, bu 'yılbaşı' gününü kutluyorlar. Ancak onlar
hakkında Allah Teâlâ Kitab'ında şöyle buyuruyor:
"Meryem
oğlu Mesih Allah'tır, diyenler kâfir olmuşlardır." (Maide, 5/17)
"Allah üçün
üçüncüsüdür, diyenler kâfir olmuşlardır." (Maide, 5/73)
Bu insanlar
onların uydurma bayramını kutlarken, Mesih (a.s.) ve O'nun doğum anısına iftira
etmektedirler. İsa (a.s.) onların yaptıklarından berîdir ve bunların hepsini
inkar edicidir.
İşte onlar, bu
uydurma yalanlar ve bozuk inançla, Allah (c.c.)'nün hakkında hiçbir delil
indirmediği ve selim fıtratın nefret ettiği amelleri işlemektedirler.
İnsanı gerçekten
hayrette bırakan bir şey varsa, o da, toplumun hemen hemen tamamının, büyük bir
oranda yahudi ve hıristiyanları taklit etmesi, hatta onların bayramlarına
uyması ve hala müslüman olduklarını zannetmeleridir. Onlar ilericiliğin ve
uygar olmanın yahudi ve hıristiyanlara uymaktan geçtiğini zannetmektedirler.
Bu, onların dinlerinden uzaklaşmalarının ve kâfirlerin uşağı haline
gelmelerinin de tabii bir habercisidir. Oysa o din, insanoğlunun yegâne şeref
kaynağıdır.
Allah (c.c.)nin
Şeriatı dışında kalan bütün şeriatlara muhalefet etmek, onların, din, gelenek
ve bayramlarının tamamına; ayrıca yeme-içme ve giyim-kuşamlarında da onlara
aykırı davranmak, yüce dinimizin temel kurallarındandır.
Bu konudaki
birçok delilin hepsini ortaya koymaya gerek yoktur. Aksine söz konusu
delillerden birkaçı bile meselenin vahameti için kâfidir. Nasihat edenlerin çok
az olduğu günümüzde, dinimizin aslından olan nasihatleşme düsturunu da
böylelikle ihya etmiş olalım.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Sonra seni
bir Şeriat üzere kıldık. Ona uy, bilmeyenlerin hevalarına uyma. (Casiye,45/18)
Şeyhu'l İslam
Ebu'l Abbas El-Harani diyor ki:
"Burada
'bilmeyenler' sözüne, Allah'ın Şeriat'ına aykırı davranan herkes girer.
'Hevaları' kavramı içerisine de, müşriklerin işledikleri amellerin hepsi girer
ki, bu davranışları onların dinlerinin gereğidir.
"Eğer sana gelen ilimden sonra onların
hevalarına uyarsan, bil ki sen de zalimlerdensin. (Bakara,2/145)
Ehl-i Sünnet
müfessirlerinin görüş birliği vardır ki: "Bu ayet-i kerimede onların tüm
yaşantılarına muhalefetin mecburiyetine işaret vardır." demişlerdir.
Ey iman edenler! Bizi gözet demeyin, bize
bak deyiniz! (Bakara, /104)
İbn-i Kesir
(r.a.) tefsirinde bu ayet hakkında şöyle diyor:
"Allah
Azzeve Celle, bu ayetle, mü'minlerin, söz ve davranışlarında kâfirlere
benzemelerini yasaklamıştır." Çünkü Yahudiler "Raina" kelimesini
Nebi (s.a.s.)'e hakaret olsun diye kullanıyorlardı. Allah Azze ve Celle de;
mü'minleri bundan alıkoydu.
Yine İbn-i Kesir
(r.a.) tefsirinde bu ayeti şöyle açıklıyor:
"Bu ayette kâfirlere sözlerinde,
davranışlarında, bayram ve ibadetlerinde, vb. işlerinde, -müslümanlar için
meşru olmadığı halde- uyanlar için şiddetli bir tehdit ve acı bir azapla
cezalandırma uyarısı vardır."
Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
"Kim bir
kavme benzerse, o da onlardandır" (Ebu Davud)
Hadis-i Şerifte,
müslüman olmayanlara benzeyenleri şiddetle kınama vardır. Kim takva ehli ve
salih insanlara benzerse, o onlardandır. Allah korusun, kim de yahudi ve hıristiyanlara
benzerse, o da onlardandır.
Allah Rasulu (s.a.s.)
şöyle buyurmakta:
"Bizden gayrisinin
sünnetiyle amel eden bizden değildir" (Sahihu'l-Cami: 5439)
"Bizden
başkasına benzeyen bizden değildir. Yahudilere ve Hıristiyanlara benzemeyin.
Yahudilerin selamı parmaklarla, Hıristiyanların selamı avuç içiyledir."
(Sahihu'l-Cami: 5434)
Benzemenin hükmü
bile böyle olunca, tıpatıp kâfirleri izleyen, onların adetlerine sıkı sıkıya
bağlı olan, müslümanları küçümseyip onlardan uzak duranların hükmü nedir acaba?
Kim Allah Rasulü (s.a.s.)'in Sünnet'ini terk eder ve bunu başka bir sünnet,
alışkanlık, adet ile değiştirirse, İslam'a bağlı olduğunu söyleyip
müslümanların isimleriyle anılsa bile, İslam üzere değildir.
Allah Teâlâ kâfirler
geleneklerine uymayan mü'minleri şöyle över:
"Ki onlar,
yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman
onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan, 25/72)
Müfessirlerin
çoğu ayette geçen "zür" kelimesini, "müşriklerin bayramı"
olarak açıklamışlardır.
Allah Rasulü
(s.a.s.) Medine'ye geldiğinde, onların eğlendikleri iki günlerinin olduğunu
öğrendi. "Bu günler nedir?" diye sordu. Dediler ki; "Cahiliyyede
bu iki günde eğlenirdik." Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Allah
bundan daha hayırlı olanı size verdi: Kurban Bayramı ve Ramazan Bayramı."
(Ebu Davud-Sahih)
Ömer İbni Hattab (r.a.) der ki:
"Allah'ın
düşmanlarının bayramlarında sakınınız!" (Beyhaki, Sünenül-Kübra)
Allah Teâlâ
(c.c.), cehennemin ashabı olan kafirlere benzemeyip, onların amellerini
işlemememizi, büyük bir hikmet gereği olarak bize emretmiştir ki onların
sevgisi müslümanların kalplerine girmesin. Zira onlar Allah (c.c.)'nin ve
müslümanların düşmanıdırlar. Onlara işlerinde, yaşayışlarında benzerlik,
uygunluk, kalpler arasında ülfet ve yakınlığı doğurur. Bu da onlara karşı sevgi
ve aşkı beraberinde getirir.
Buraya kadar
anlatmaya çalıştığımız deliller, hakkı tanımak ve insanların çoğunun, Allah
Rasulü (s.a.d.)'in Sünnet'ini terkedip kâfirlere benzemek suretiyle içine
düştükleri sapıklığı görüp-bilmek isteyenler için yeterlidir.
Gördüğümüz
kadarıyla yılbaşı kutlamalarında hırıstiyanlara benzeyen ve buna rağmen
kendisini müslüman zanneden birçok insan türemiştir.
Hanefi âlimlerinden
Molla Aliyyü'l-Kari Rahmetullahi Aleyh diyor ki:
"Kim Nevruz
günü bir kafire bir yumurta hediye ederse, kafir olmuştur. Çünkü, bu
davranışıyla kafire; küfründe ve sapıklığında yardımcı olmuştur, onları teşvik
etmiştir veya bu hediyesiyle onlara benzemiştir.."
Yani o Nevruz
günü bir müslümana bir şey hediye ederse, kafir olmaz gibi bir anlam da çıkıyor
buradan. Ancak onlara benzemeyi niyet etmeden, böyle bir hediyeleşme
müslümanlar arasında olursa, o durum bundan müstesnadır
'Mecmau'n-Navazil'
adlı kitapta şöyle denir: Nevruz kutlamalarını gören bir müslüman, 'ne güzel
gelenek koymuşlar' dese, kafir olur. Nedenine gelince, o da küfrün ihdas
edilmesini hoş görerek, İslam'dan hoşlanmadığını açığa vurmaktır.
El-Fetava
es-Suğra'da ise şöyle deniliyor: "Kim Nevruz günü, daha önce hiç satın
almadığı birşeyi sadece Nevruz'u kutlamak için satın alırsa, kafir olur." (Fıkh-ı
Ekber Şerhi: 186) Aynı şekilde, daha önce hindi satın alıp yemeyen kimse,
sadece Yılbaşını kutlamak için satın alırsa kâfir olur.
Günümüzde kâfirlere
benzemeye verebileceğimiz örneklere gelince, şunları sıralayabiliriz: Sırf kâfirlere
benzemek için, giyim-kuşamda onları taklit etmek, evlerde de onlara benzeyerek;
ruh taşıyan şeylerin resim ve heykellerini bulundurmaktır. Özellikle hıristiyanların,
Hz. Meryem'in Hz. İsa'yı altında doğurduğuna inandıkları 'noel ağacını' evlere
taşımak, hediye olarak almak-vermek, süslemek ve yılbaşında tatil yapmak,
hediyeleşmek, tebrikleşmek asla caiz değildir. Kâfirlerin remzi, alâmetifarikası
durumunda olan her şeyin hükmü de böyledir. Onlara benzemenin en çarpıcı örneği
ise, onlara sevgi ve aşk ile bağlanmak ve müslümanlara, salih insanlara ve
takva ehline karşı nefretle, bakmaktır. Çünkü imanın en sağlam kulpu,
"Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir."
Allah'ın bu
kadar sakındırmasına ve Rasulüllah'ın bu kadar ikazına rağmen; onları çiğneyip
kafirlere benzemenin ahiret hayatında sana ne külfetler getireceğini düşünmemiz gerekmektedir. Allah ve Rasulü'nün
seni nasıl karşılayacağını göz önüne almanızı hatırlatmak isteriz.
Oysa Allah Teala
(c.c.), dinden sapmış düşmanlarına sevgi beslemeyi yasaklamıştır:
"(Ey
Muhammed), Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir toplumun, 'babaları, oğulları,
kardeşleri yahut akrabaları da olsa' Allaha ve Rasulüne düşman olanlarla
dostluk ettiğini göremezsin..." (Mücadele, 22)
Gayr-ı
Müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi
hareket etmek dinimizce bid'at (Küfür Olan Bid'at) kabul edilir.
Nitekim cahil
müslümanlardan birçoğu hıristiyanların en büyük bayramı olan Paskalya'da ve
Noel (yılbaşı)de ateş yakmak, kadayıf ve mum gibi şeyler hazırlamak suretiyle
Hıristiyanlara katılır, yaptıklarını yapmaya özenirler.
Paskalya
töreninde yumurta boyamak, çörek yapmak, tütsü satın almak, bebek, kadın ve
çocukların kına yakınması, yeni giysiler satın alınması ve buna benzer hıristiyanların
kendilerince kutsal addedilen günlerde yapılan diğer şeyler. Gayr-ı Müslimlerin
kutsal addettiği gün ve bayramların adedi pek çoktur. Bunları araştırmak ve
tanımaya çalışmak müslümana vazife değildir. Onlar tarafından hürmet
gösterilmesi sebebiyle yaptıklarından her hangi birini veya böyle günlerden bir
günü veya bir yeri tanıması ona kafidir. Çünkü bunların İslam dininde yeri
yoktur.
Böyle günlerde
Allah'a ve Resûlüne inanan kimsenin alması gereken tavır İslamın tasvip
etmediği herhangi bir davranışta bulunmaması, aksine normal günlerden biriymiş
gibi değerlendirmesidir.
Çoğu insanlar
tarafından Hz. İsa (a.s.)ın doğum günü zannıyla yılbaşına yakın günlerde
yapılan ateş yakmak (hususi) yemekler hazırlamak, mum satın almak v.b.
şeyler... İşte böyle günlerde (bu günler için) yapılanların tamamı dinen nahoş
kabul edilmiş adetlerdendir. Zira bu nevi doğum zamanlarının bir eğlence vakti
olarak tayin edilmesi hıristiyanların geleneği, onların ibadetidir. Böylesi
hareketlerin İslam dininde bir yeri olmadığı gibi, selef devrinde yaşanmış
milatla ilgili bir olaya da tesadüf edilememiştir. Bunun kaynağı hıristiyanlara
dayanır.
İsa (a.s.)nın
doğumunu (noel) kutlamak maksadıyla ortaya konan, söz konusu bu hareketlerin
adet haline gelmesindeki tabiî sebeplerin kalkışı da dikkate alınması gereken
bir husustur.
Mesela miladın
tesadüf ettiği kış mevsiminin, esasen ateş yakmaya uygun bir zaman olduğu
düşünülürse, ateş yakma işleminin gelenek haline gelmesindeki tabiî sebep
ortaya çıkmış olur.
Diğer yandan hıristiyanlar
inanırlar ki Yahya (a.s.). İsa (a.s.)yı doğumundan bir müddet sonra vaftiz
suyunda vaftiz etmiştir. Bundan dolayı onlar, yani hıristiyanlar bu vakitte
vaftiz olunurlar ve bunu vaftiz töreni diye isimlendirirler.
Müslüman
cahillerden birçoğu bu vakitte çocuklarını hamama sokarak bunun çocuğa faydalı
olacağını sanırlar. Hâlbuki bu tür davranışlar haram kılınmış, en çirkin
münkerattan olup, hıristiyanlara has adetlerdir.
Allah Teâlâ mevzu ile ilgili olarak Resulüne
şöyle hitap buyurur:
"Sonra seni
din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine
uyma. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiç bir fayda veremezler. Doğrusu zalimler
birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takva sahiplerinin dostudur." 1
Bilmeyenlerin,
hakiki ilimden yoksun kalmış olanların arzu ve istekleri boş şeylerden
ibarettir. Nefsinin heva ve heveslerine uyduğu yerde âlimin cahile tabi olması,
onun yaptığını yapması doğru olmaz.
Allah (c.c.) yine
Peygamberine hitaben şunları buyurur:
"Sana gelen
ilimden sonra bilfarz onların arzularına uyacak olursan, an dolsun ki,
Allah'dan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır."2
Bu ayetle
Peygambere bu şekilde hitap edilirse, ya peki cahillerin peşinden yürüyenlerin,
kâfirlerin izinden gidenlerin, Allah ve Resulünün müsaade buyurmadığı konularda
küffarın yaptığını yapanların, kendilerinin bile üzerinde çekişme içerisinde
oldukları dinleri ve dindaşlarıyla ilgili hususlarda onlara tabi olanların
halleri nice olur.
Manevi
ilimlerden nasipsiz kalmış bir çok müslümanın kafirlere ait gün ve
bayramlardaki onlara benzeme gayretlerine günümüzde üzülerek şahit olmaktayız.
Oysa Nebi (s.a.s.) efendimizin mevzu ile ilgili birçok açıklama ve tavsiyeleri
mevcuttur.
O (s.a.s.) bir
hadisi şeriflerinde şöyle buyururlar:
"Kıyamet
günü insanların azab bakımından en şiddetlisi, Allah'ın kendisini ilmiyle
faydalandırmadığı âlimdir."3
Onlarla aynı
gayeyi, aynı amacı paylaşmasa bile müslümanın onlara benzemesi özenmesi İbn
Ömer'in Rasûlullah (s.a.)dan naklettiği delille haramdır.
"Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye
çalışırsa o, onlardandır."4
Amr b. Şuaybin babasından, onun da dedesinden
yaptığı rivayete göre Rasulullah (s.a.s.) efendimiz.
"Bizden başkasına benzemeye çalışan,
bizden değildir"5 buyururlar.
Dolayısıyla yahudi ve hıristiyanlar bizden
olmadıklarına göre onlara benzemeye özenmemeliyiz.
Ebu Hüreyrenin naklettiği bir hadiste
Peygamber (s.a.s.) şu şekilde buyurur:
"Yahudi ve hıristiyanlara benzemeye
özenmeyiniz."6
Ebu Hüreyrenin rivayet ettiği başka bir
hadiste de Nebi (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:
"Ağarmış
saçı (boyamak suretiyle rengini) değiştirin ve Yahudilere benzemeyin!"7
Buhari ve Müslimin
İbn Ömer'den ortaklaşa naklettikleri bir hadiste ise Peygamber (s.a.s.) şunları
buyurur:
"Müşriklere
muhalefet ediniz. Bıyıkları kazıyınız, sakalları koyuveriniz.8
Görüldüğü gibi
Peygamber (s.a.s) mutlak olarak müşriklere benzememeyi, onlara muhalefeti
emretmektedir.
Ömer b.
el-Hattab bu meydanda müminlere şöyle tavsiyede bulunur:
"Müşriklerle
sıkı ilişkiler içersine girmekten ve kiliselerindeyken yanlarına gitmekten
sakının."
Rivayetlere göre
Hz. Ömer müslüman beldelerinde törenlerini açıktan yapmamalarını onlara şart
koşmuştur. Müşriklere tören ve geleneklerini (başkalarını etkileyecek şekilde)
açıktan icra etmeleri yasaklanmışken müslüman nasıl olur da onların
yaptıklarını yapar? Diğer taraftan Müslümanların onlara benzeme gayretleri,
tören ve bayramların açıktan yapılması konusundaki onların arzu ve
cesaretlerini arttırmıştır. Hâlbuki müşriklerin söz konusu törenlerini alenen
yürütmekten men edilişlerindeki sebep, bunların bozulmaya yol açabileceği, yani
müslümanlar üzerinde kötü tesir bırakabileceği endişesinden kaynaklanmıştır.
Çünkü bu tip adet ve gelenekler ya bir masiyet ya da bir küfrün sembolü
mesabesindedir. Müslüman ise bu hareketlerin tamamından men edilmiştir.
Ömer b.
el-Hattâb şunları söyler:
"Dinleriyle
ilgili konularda Allah düşmanlarından uzak durun. Zira Allah'ın gazabı onların
üzerine iner."
Kutsal
günlerinde (onların yaptıklarını yaparak) onlara refakat etmek gazabullaha
sebep olur. Çünkü böylesi adet ve hareketler ya onlarca sonradan icad edilmiş
(uydurulmuş) ya da işlerliği kaldırılmış (mensuh) hükümlerden ibarettir. Hakiki
ilimse bunların hiç birini benimsemez. Nitekim onlarca kutsal gün ve
zamanlarındaki yaptıklarını yaparak onlara benzemek helal değildir. Diğer
yandan böyle konularda onlara benzeyen müslüman yardım ve tasvip görmez,
bilakis ondan nehyedilir.
Nitekim suyunu
sıkarak şarap yapan kimseye üzüm satmak helal olmaz. Törenler için davet alan
kimse davete icabet etmez. Adet olmadığı halde böyle günlerde hediye veren
müslümanın, bu çeşit davranışında kâfirlere benzeme söz konusu olduğu için hediyesi
kabul edilmez.
Bilinmelidir ki
küffara benzememe konusunda hassasiyet göstermek Allah'ın bir emridir. Zira
küfür demek kalbin hasta düşmesi demektir. Belki daha da kötüdür. Kalp
sıhhatini yitirdiği zaman, hiç bir organ huzur bulmaz. Her şeyin sıhhat ve
dirliği ancak o şey için kalp vazifesi gören unsurun sıhhat ve salahıyla mümkün
olur.
Kâfirin bütün
işleri ya bozuktur (hakikatten uzak) ya da noksandır. Rabbimizin hoşnut ve razı
olduğu nimetlerin en yücesi, her hayrın esası, özü olan İslam nimetine karşı
Allah'a hamdü senalar olsun. Durum böyle iken, dinimize göre hükmü yürürlükten
kaldırılmış (mensuh) olan hususlarda onlarla beraber olmak (ayrı düşünüp aynı
hareket etmek) hemen ifade etmek gerekir ki çok çirkin bir şeydir. Bundan da
çirkin olanı ibadet ve adet nevinden uydurdukları asılsız şeylerdir.
Müslümanların
dinde olmayan bir şeyi ortaya çıkarmaları mutlak bir çirkinlik olarak
değerlendirilirken, Allah ve Resûlünün emretmediği bilakis küffarın
kafalarından uydurduğu konularda onlarla beraber olmak, onlara muvafakat
etmek...
Bu akılların
almayacağı, zihinlerin kabullenemeyeceği en büyük çirkinlik ve
kötülüklerdendir. Müslümanın ibadet ve adet adına onlara benzeterek yaptığı her
şey bidattir ve münkerattandır.
Allah Teâlâ, onların
bayram ve törenlerine iştirak etmeyen ve bu günlerde yaptıklarını yapmayanları
şu kelamıyla methetmiş ve övmüştür.
"Onlar ki, yalana
şahitlik etmezler..."9
İslam
âlimlerinden Mücahit, ed-Dahhak ve er-Rebi b. Enes ayette geçen "ezzür
yalan" kelimesinden murad, müşriklerin kendilerince kutsal addettikleri
gün ve bayramlar törenlerdir, derler.
İbn Şirin de
"zür" den kastedilen şeyin Paskalya'dan önceki pazar günü (hıristiyan
bayramı) olduğunu söyler.
Konuyla ilgili
olarak Rasûlullah (s.a.s)ın daha önce geçen şu iki hadisini tekrar edelim:
"Müşriklere muhalefet ediniz."
"Kim bir
kavme benzerse, onlardan olur."
Bilinmelidir ki
selef-i sabıkin (salihin) devrinde müslümanlardan bu tür rezaletlerden herhangi
birini yapan veya bunlar gibi hareket eden kimse olmamıştır.
Zaten hakiki
mümin selef-i salihinin yoluna sülük eden, Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed
(s.a.s.)in izinden yürüyen, nebilerden, siddîklardan şehidlerden, salihlerden
Allah'ın kendilerine in'amda bulunduğu kimselere uyan kişidir. İhsan ve
keremiyle Allah bizi o müminlerden kılsın. Zira O, cömerttir, kerem sahibidir.
Kişi kafirlere
benzeme konusunda hataya düşen cahillerin çokluğuna, gafil âlimlere ve
hareketlerine bakıp aldanmasın.
Büyük âlim
el-Fudayl b. lyaz (r.a.) şunları söylemiş:
"Yolcuları
az da olsa sen hak yoldan ayrılma.
Rağbet edeni
çok da olsa kötü yola sapma."
Ya Rab sen cömertsin ve kerem sahibisin.
İhsanın ve kereminle bizleri hidayete ermiş ve salih kullarının yoluna girmiş
kimselerden kıl.
Bizleri helak
olmuş, küffarın yoluna dalmış kullarından eyleme.
Enes b. Malik
(r.a.)den rivayete göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke-i Mükerremeden Medine-i
Münevvereye hicret ettiği zaman, Medinelilerin eğlenip oynadıkları iki günleri
vardı. Peygamberimiz (s.a.s.):
-Bu günler ne oluyor, neyin nesidir? diye
sorduğunda, Medineliler:
- Biz cahiliyet
devrinde bu günlerde eğlenip oynardık, Yâ Resûlellah! Dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.):
- Muhakkak Allah
size o iki gün yerine, onlardan daha hayırlı iki bayramı lütuf olarak
vermiştir. Biri Fıtır (Ramazan) bayramı, diğeri Kurban bayramıdır. (Ebu Davud;
Salat: 239, Nesai; İdeyn:1, Hakim Müstedrek; 1/294, A.b.Hanbel; 3/103, 178,
235, 250) buyurdular. O günden beri kutlana gelen bu iki bayram müslüman
milletlerin aynı zamanda milli bayramları yerine de geçmiştir.
İslâm dini, her
bir medeni müessesesinde istiklaliyeti, orijinaliteyi esas alması yönüyle bu
cahiliye adetini de kaldırıp, bütün müminlere ilahî menşeli iki bayram
getirmiştir. Bayramların daha hayırlı olanlarla değiştirilmesi ayrı bir
ehemmiyet taşır. Böylece o günlerin kutlanış ve o günlerdeki eğlence tarzı
kökten değiştirilmiş oluyor. Resûlullah (s.a.s.) eski kutlamadan ayrı olarak
İslamî bir kutlama meşrû kılmıştır. Böylece müminlerin eğlencesi de bayramı da
İslami olmuştur. Müminlerin bayramı ibadetle başlar. Zira hakiki sevinç
ibadetledir.
Bu hadis-i
şeriften anlaşılıyor ki: Müslümanların İslam dışı diğer bayramları kutlaması,
bunlara iştirak etmesi ve Allahın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara
uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlama günlerini; müslümanların da bayram
olarak kabul etmesi, küfre destek olmaktan başka bir manâ ifade etmez. İslâm
dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmek, dinî merasimlerinden
bir şeye muvafakat etmek, örf ve adetlerini güzel görmek kişinin iman
dairesinden çıkıp mürted olmasına sebep olur. Binaenaleyh, noel gününde,
hristiyanların diğer bayram günlerinde onlara uymak gayesi ile, onların
yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve
pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler küfrü gerektirir.
Ondan sakınmak gerekir... (İbn-i Nüceym, el-Bahrur-Raik, 5/133, el-Fetâva
el-Hindiye, 2/296)
Abone olmak için tıklayınız.