"Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi. O zaman seni dost edinecektiler.
Eğer Biz, seni sapasağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) meyledecektin.
Bu durumda Biz, sana hayatında da kat kat, ölümünde de kat kat acısını tattırırdık, sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın."1
Böyle buyurdu Allah Teâlâ, "Âlemler için rahmet olarak gönderdiği"2 kulu ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e!
Kendisinden başka hak İlâh olmayan ve kulları için yeğâne hüküm koyucu Rabb Allah Azze ve Celle'nin O'na itaatın, kendisine yapılan itaat olduğunu3 beyan buyurduğu en son Nebîsi ve en son Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e bu şiddetli uyarısının sebebi ne idi?..
İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
Ümeyye b. Halef, Ebu Cehl b. Hişâm ve kureyşli bir grup Rasulullah (s.a.s.)'e gelerek:
- Ey Muhammed, gel bizim ilâhlarımızı bir kerecik meshediver (elini sür). Biz de seninle birlikte senin dinine girelim, dediler.
Rasulullah (s.a.s.), kavminin İslâm'a girmesini çok istiyordu. (Kavminin O'nu terk etmesi, O'na çok ağır gelmişti.) Tam onlara karşı yumuşadı (meyleder oldu) ki, Allah Teâlâ:
"Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşürecektiler. O zaman seni dost edinecektiler..." ayetlerini indirdi.
( İmam Celâleddin es- Suyutî diyor ki:)
- Ben derim ki, bu ayetin nüzûl sebebinde rivayet edilenlerin en sahihi bu olup isnadı ceyyiddir ve bunu destekleyen başka şahidler de var.4
İbn Merdûye Cabir b. Abdillah (r. anhuma)'dan aynısını bildirir. 5
Laik - demokratik Mekke şirk devletinin müşrik ve kâfir yöneticileri tarafından, yeğâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)'e yapılan üçüncü ve son teklifti bu!
Daha önce yapılan birinci tekliflerini Utbe b. Rabia vasıtasıyla Rasulullah (s.a.s.)'e ulaştırmışlardı.
Laik ve demokratik Mekke şirk devletinin elçisi Utbe b. Rabia, Rasulullah'a yaptığı teklifinde şöyle demişti:
- Ey kardeşimin oğlu, eğer sen bu işten, kendisiyle geldiğin şey ile mal dilersen, mallarımızdan sana mal topladık ki, malı en çok olanımız olursun. Eğer onunla şeref dilersen, seni bizim üzerimize efendi/ başkan yaptık. Öyle ki, artık sensiz bir işe kat'î karar vermeyiz. Eğer onunla saltanat murad edersen, seni bizim üzerimize Melik/Kral kıldık!
Bu teklife karşı Rasulullah (s.a.s.), "Fussilet Sûresi"nin başından on üç ayet okuyup cevaplarını vererek, tekliflerini reddetmişti.6
Müşriklerin ikinci teklifi:
- Bir yıl sen bizim ilâhlarımıza ibadet edersin, bir yıl biz senin ilâhına ibadet ederiz, dediler.
Rabbimiz Allah Teâlâ, laik - demokratik Mekke müşriklerin bu teklifini reddetmek üzere Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e "Kâfirun Sûresi"ni inzâl buyurdu.7
Daha önce iki teklifleri reddolunan laik- demokratik Mekkeli müşriklerin üçüncü teklifleri de böylece reddolunmuştu...
Dünyanın neresinde ve hangi çağda olursa olsun, esaret altındaki mü'min müslümanlara yapılacak benzeri tekliflerin cevabı, yine aynı olmalıdır... Çünkü onlar, şuurlanan ve gün geçtikçe hidayet bulanların kendilerine katılımlarıyla çoğalan muvahhid mü'minleri susturmak, sindirmek, parçalamak ve yok etmek için taviz koparmaya böylece kendilerini bitirmeye çalışmaktadır... Egemen tağutlar, bu tuzağı kurup bu oyunu oynarken, esaret altında da olsa, muvahhid mü'minler bu tuzağa düşmemeli ve bu oyuna gelmemelidir...
"Ey Muhammed, gel bizim ilâhlarımızı bir kerecik meshedivir (elini sür). Biz de seninle birlikte senin dinine girelim." teklifinin çağdaş görüntüsü, bizim ilâhlaştırdığımız önderimizin dirisine ve ölüsüne saygılı ol, onun için saygı duruşunda bulun, Millî bayramlarımızdan dolayı yaptığımız ibadet törenlerine katıl, saygı duruşlarında dur, sunak yerlerine çelenkler koy, atalarımızdan kalan ve bizlerin yaptığı yasalara tabî olup itaat et, demek olduğu malumdur…
"Önce laik-demokratik şirk dininin gereğini yap, sonra biz senin dinine gireriz! " teklifine karşı, mü'min müslümanların vereceği cevap, yegâne önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in kalî ve fiilî cevabı olmalıdır… Elbette ki bu cevab, hiç tereddüt ve şübhe etmeden net bir şekilde redd olmalıdır!.. Çünkü Rasulullah (s.a.s.)'in cevabı bu idi… Rabbimiz Allah, vahiy göndererek ayetlerinde böyle buyurdu…
"Eğer Biz, seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) meyledecektin." buyuran Rabbimiz Allah, bu tekliflerin çok câzib, insan nefsinin hoşuna giden ve insanı aldatan hususlar olduğunu beyan buyurur…
Ayet şu mânâyı gündeme getirmektedir:
"Yani, eğer Biz hak üzere sana sebat vermeyip seni korumamış olsaydık, onların hilelerine ve aldatmalarına az dahi olsa meyleder, yaklaşırdın."
Ayetteki bu mânâyı kaydeden Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî," Tefsiru'l - Münir" adlı eserinde şunları söyler:
"Bu ifade, yüce Allah'ın Peygamberini bu konuda uyarması ve harekete geçirmesi hedefine yöneliktir. Yüce Allah'ın O'na, lütfuyla sebat verdiğini, mü'minlere de lütufta bulunduğunu ifâde etmektedir. Yani sen, belki de onlarla anlaşırdın. Ancak bunu, imanındaki zayıflık dolayısıyla değil de onların hile, tuzak, aldatma ve desiselerinden kısmen de olsa emin olmak düşüncesiyle yapardın. Fakat bizim inayetimiz dolayısıyla sen, onlara meyletmedin. İşte bu, Peygamber (s.a.s.)'den onlara karşı güzel davranmak ve onların isteklerini yerine getirmek gibi bir isteğin sadır olmadığını açıkça ifâde etmektedir. Hattâ O, böyle bir noktaya yaklaşmamıştır bile.
Bu, aynı zamanda yüce Allah'ın Rasulünü desteklediğine, O'nu koruduğuna, kâfirlerin hile ve tuzaklarından esenlikle kurtardığına, Rasulullah'ın işlerini görüp gözetenin, koruyanın, O'na yardımcı olanın, O'nun gerçek velîsinin Allah olduğuna, O'nu, yarattıklarından hiç kimseye bırakmayacağına, Peygamberinin dinini kendisine düşmanlık ve O'na muhalefet edenlerin dinine üstün kılacağına açık bir delildir."8
İmam Hafız İbn Kesîr (rh.a.), meşhur tefsirinde beyan edilenlere yakın mânâda şunları kaydeder:
"Yüce Allah, Rasulü (s.a.s.)'i desteklemesini, O'na sebat vermesini, O'nu korumasını, şerlilerin şerrinden, günahkârların tuzaklarından esenliğe kavuşturduğunu, O'nun işini üstlenenin, O'na yardımcı olmayı üzerine alanın kendisi olduğunu ve Nebîsini, yarattıklarından her hangi bir kimsenin himayesine terketmeyeceğini, aksine O'nun velîsinin , koruyucusunun, yardımcısının , destekleyicisinin, zafere götürecek olanın, kendisine düşmanlık edip muhalefet eden, O'na karşı duran kimselere karşı da yeryüzünün doğularında da, batılarında da üstün getirecek olanın bizzat kendisi olduğunu haber vermektedir."9
Rabbimiz Allah Teâlâ, kulu ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e şöyle buyurur:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bu görevini yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni, insanlardan koruyacaktır. Şübhesiz Allah, kâfir olan bir topluluğu hidayete erdirmez."10
İman etmiş insan kullarına da şöyle buyurur yegâne İlâhımız Allah Azze ve Celle:
"Siz, O'na (Peygamber'e) yardım etmeseniz, Allah o'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı. İkisi mağarada olduklarında, arkadaşına şöyle diyordu: 'Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.' Böylece Allah O'na, huzur ve güvenlik duygusunu indirmişti. O'nu, sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."11
Allah, "Âlemlere rahmet olarak gönderdiği." kulu ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)'i insanlardan koruduğu ve kendisine yardım edip, gayb ordularla destekleyerek, üzerine huzur ve güvenliği indirdiği gibi, O'nun izinden giden katıksız iman edip salih amel işleyen muvahhid mü'min kullarına da yardım edeceğini, onları karanlıktan nûra çıkardığını beyan buyurmaktadır!..
"İman edenlere yardım etmek, bizim üzerimize bir haktır."12
"Allah, iman edenlerin velîsi ( dostu ve destekcisi ) dir. Onları, karanlıklardan nûra çıkarır."13
"Bunun üzerine (Yunus'un) duâsına icâbet ettik ve O'nu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız."14
Allah Teâlâ, kendisine şirksiz iman eden ve küfürsüz teslim olan, kendilerine gönderdiği Rasulüne itaat eden muvahhid kullarını böyle koruyor, yardım edip karanlıklardan nûra çıkarıyor ve dünyada da, ahirette de kurtulanlardan kılıyor... O'nun Kitabı Kur'ân'a ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)'in Sünneti'ne sarılan, böylece sapmaktan kurtulan mü'min müslümanlar, hangi çağ ve ortamda olurlarsa olsunlar, bu tavizsiz tavırlarından asla vazgeçmemeli, Allah'a tevekkül edip direnmelidirler... Önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in tavrını iyi anlamalı, yanlış anlamaları bertaraf etmelidirler...
İşte onlardan biri:
"Rasulullah (s.a.s.), Tâif'ten dönünce, el - Ahnes b. Şerik'e şu haberi gönderdi:
"Rabbimin bana verdiği Peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, beni himayene alır mısın?
el- Ahsen şöyle dedi:
- Halif, Sarih'i himayeye alamaz.15
Rasulullah (s.a.s.), elçilik yapan kişiye:
"Suheyl b. Amr'a git ve ona: Muhammed: ' Rabbimin bana verdiği Peygamberlik görevini tepliğ edip yerine getirinceye kadar, beni himayene alır mısın?' diyor, de."
Elçi , Suheyl'e gidip Rasulullah'ın söylediği şeyi aktardı.
(Suheyl şöyle dedi:)
- Âmir ibn Lueyy oğulları, Ka'b oğullarını himaye edemezler.
Elçi geri geldi ve bunu Rasulullah (s.a.s.)'e söyledi.
Rasulullah (s.a.s.):
"el - Mut'ım ibn Adiyye git ve ona şöyle söyle: 'Muhammed, sana: Rabbimin bana verdiği Peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, beni himayene alır mısın?' de." buyurdu.
el- Mut'ım:
-Evet, Himayeme girsin, dedi.
Elçi geri geldi ve Rasulullah'a haber verdi.
el - Mut'ım ibn Adiyy sabahleyin, kendisi ve oğulları silahlarını kuşanmış olarak " Mescid "e girdiler.
Ebu Cehl, el - Mut'ım'i görünce:
- Himayeci misin, yoksa tâbi misin? diye sordu.
el- Mut'ım:
-Himayeciyim, dedi.
Ebu Cehl:
-Senin himayene aldığını, biz de himayemize aldık, dedi.
Rasulullah (s.a.s.) de ( Mekke'ye mescid'e) girdi. Hacer-i Esved'e vardı. Ona, İstilâmda bulundu. İki rek'at namaz kılıp evine gitti. Bu sırada el-Mut'ım ile çocukları, O’nun etrafında dolaşıyorlardı."16
Malum olduğu gibi bu olayda, Rasulullah (s.a.s.)'in elçi göndererek, laik- demokratik Mekke şirk devletinde sözü geçerli üç kişiden kendisini himaye etmelerini talep etmiş, ikisi reddederken, birisi kabul ettiğini beyan etmişti... Bu himaye talep edişte göz ardı edilen gerçek, kendisini himaye etmesini dilediği kişilere Rasulullah (s.a.s.)'ın şart koşmasıdır!..
Rasulullah (s.a.s.), şu şartı koşarak himaye talebinde bulunuyor:
"Muhammed sana: Rabbimin bana verdiği Peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, beni himayene alır mısın?"
el - Mut'ım:
-Evet, himayeme girsin, diye kabul etti.
Böyle bir şartı kabul eden el- Mut'ım ibn Adiyy, Rasulullah (s.a.s.)'i himaye etmede çok fedakâr davranmış olduğu malumdur... Onun bu hizmetinden dolayı bir kaç yıl sonra Rasulullah (s.a.s.) kendisini anarak, çabasını takdir etmişti...
Cubeyr b. Mut'ım anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), müşriklerin Bedir'de esir alınanları hakkında:
"Eğer el- Mut'ım ibn Adiyy sağ olsaydı, sonra şu kokmuş adamlar hakkında benimle konuşup onlara şefaat etseydi, muhakkak ben bunları, el- Mut'ım'in hatırı için (fidye almaksızın) bırakırdım." buyurmuştur.17
Rasulullah (s.a.s.) himaye talebinde sunmuş olduğu şart, el- Mut'ım ibn Adiyy'in gerek inancına, gerekse laik- demokratik şirk düzenine aykırıydı... Onun inancını ve düzenini yıkacak bir şartı isteyerek kabul ediyordu... Rasulullah Muhammed (s.a.s.) ve O'ndan önceki Peygamberlerin Peygamberlik görevinin ne olduğunu beyan buyuran Rabbimiz Allah'dır:
"Andolsun, Biz her ümmete: 'Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının' (diye tebliğe etmesi için) bir Rasul gönderdik."18
Rasuller (Allah'ın salât ve selâmı üzerlerine olsun), vazifeli kılındıkları şirk toplumunda insanlara, "tağuttan kaçınıp Allah'a kulluk etmeyi" tebliğ ediyor, dolayısıyla tağutî düzenlerin yıkılıp İslâm'ın hakim olmasını gündeme getiriyorlardı...
Rasulullah (s.a.s.)'in himaye taleb şartında, el- Mut'ım ibn Adiyy'in de canıyla, malıyla korumaya çalıştığı tağutî düzenin yıkılması ve onun yerine İslâm'ın hakim kılınmasının himayesi yer alınıyordu... Buna rağmen el- Mut'ım ibn Adiyy, şartı kabul edip Rasulullah (s.a.s.)'i himayesine aldı...
Eğer Tâif dönüşü bu himaye günümüz laik-demokratik şirk devletlerinin tutumu ile kıyaslanacaksa, Rasulullah (s.a.s.)'in sunmuş olduğu ve kabul edilen şartıyla beraber gündeme getirmelidir. Aynı şartın sunulması ve tağutîler tarafından kabul görülmesiyle kıyasın doğru bir kıyas olduğu ortaya çıkmış olur... Yoksa bazı bilmezlerin, Rasulullah (s.a.s.)'in böyle bir şart sunduğunu bilmeden ya da bunu gizleyerek gündeme getirdikleri "himaye talebi" olayı doğru değildir... Bu şart olmadan bu olayı gündeme getirip günümüze uyarlamak, ya cehâletten ya da ihanetten ileri gelir... Elbette bu iki hâl de çirkinin çirkini hâllerdir ki, bir mü'min müslümanda asla olmamalıdır...
Hangi konu olursa olsun, önce iyice araştırılmalı, delilleri ve belgeleri gündeme getirilmeli, kendisine has ya da genel şartlar ortaya konulmalı ve kaidelerine riâyet edilerek kıyas yapılmalıdır... Eğer böyle davranılmaz ve ehli tarafından yapılmaz ise kıyas, bâtıl olur... Bu gün ve yaşadığımız ortamda ehli olmayanların yaptığı gibi...
Ne zaman Tağutî düzenlere bir tevhid'i tavır gündeme gelirse, laik - demokratik metodlarla hareket etmeye ve batıl yollarda yürüyerek hakka ulaşacaklarını zannedenler, hemen tâif dönüşü Rasulullah (s.a.s.), el- Mut'ım ibn Adiyy'in himayesine girişini gündeme getirip, gittikleri bâtıl yolu hak göstermeye çalışmaktadırlar... Böyle davranmakla, Sünnet'ten delil getirdiklerini ve delil ile hareket ettiklerini savunmaktadırlar... Hâlbuki böyle davranmak ile, ya cehâletlerini ya da ihanetlerini ortaya koydukları her aklını kullanabilen insan tarafından gözlenmektedir...
Güneş, balcıkla sıvanmadığı gibi, hak da bâtıl ile örtülmez... Örtmeye kalkışanlar, hep yanıldılar ve mahcup oldular... Bu konuda inâd edenler, hep saptılar, hem de saptırdılar... Böyle bir durumdan Allah'a sığınmalı, hakikatı kaynağından okuyup bilmeli ve anlatılıp uyarmalı!..
Dipnot
1) İsra, 17/73-75.
2) Enbiya, 21/107.
3) Nisa, 4/80.
4) Celâleddin es-Suyutî, Esbabu'n - Nüzû'l- Lübâbü'n- Nükûl Fî Esbâbi'n- Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst. 2015, Sh.334-335. İbn Merdûye, İbn Ebî Hâtim ve İshak'dan.
Abdulfattah el- Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doç.Dr.Salih Akdemir, Ank. 1986, Sh.241, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdeveyh'den.
5) Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr Fi't-Tefsir Bi'l-Me'sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 9, Sh. 357.
6) Bkz. İbn Hişam, İslâm Tarihi - Siret-i İbn Hişam Tercemesi, çev. Hasan Ege, İst. 1985, C. 1, Sh. 389-391.
Muhammed İbn İshâk, Siyer, çev. Sezai Özel, İst. 1991, Sh. 266-268, Md. 268.
İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi - el-Bidâye ve'n-Nihaye, çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, C. 3, Sh. 93-94.
İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, çev. Muzaffer Can, İst. 2000, C. 1, Sh. 232-234.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, C. 15, Sh. 399, Hds. 37715.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 4, Sh. 630, Hds. 3056.
7) Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya - Kerim Aytekin, İst. 1996, C. 9, Sh. 251.
Taberânî, Mu'cemu's-Sağir Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1997, C. 2, Sh. 201, Hds. 517.
Celâleddin es-Suyutî, Esbâbu'n-Nüzûl, Sh. 589.
Abdulfettah el-Kâdî, A.g.e. Sh. 430.
İmam Ebu'l-Hasen Ali b. Ahmed el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Dr. Necati Tetik - Necdet Çağıl, Erzurum, T.y. Sh. 559.
8) Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, Tefsiru'l-Münir, çev. Hamdi Arslan, Vdğ. İst. 2003, C. 8, Sh. 121.
9) İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş - M. Beşir Eryarsoy, İst. 2011, C. 6, Sh. 444.
10) Mâide, 5/67.
11) Tevbe, 9/40.
12) Rum, 30/47.
13) Bakara, 2/257.
14) Enbiya, 21/88.
15) Mütercimin Notu:
" Halif: Abduddar, Cumah, Mahzun, Adiyy, Ka'b Sehm oğullarından olana denir.
Hz. İsmail (a.s.)'ın halis ve saf soyundan gelen oğullarına, Sarih denir."
16) Abdurrahman ibnu'l-Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı - el-Vefâ Bi-Ahvâli'l-Mustafa, çev. Dr. Taceddin Uzun, Konya, 1992, Sh. 190, Hds. 292,
Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Çev. Zakir Kadiri Uyan - Ahmed Temir, İst. 1992, C. 4, Sh. 165-166.
M. Asım Köksal, İslâm Tarihi Hazret-i Muhammed ve İslâmiyet, İst. 1987, C.5, Sh.78-80.
17) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l - Humus, B.16, Hds. 46.
Kitabu'l- Mağâzî, B. 12, Hds.69.
Sünnen-i Ebu Davud, Kitabu'l- Cihad, B.120, Hds.2689.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2014, C. 9, Sh. 603, Hds. 13562.
18) Nahl, 16/36.