
Osmanlı devletinin yıkılıp halifeliğin kaldırıldığı yıllarda, Şuaybel-Arnavut Hoca’nın babası Muharrem el-Arnavut İslami daha iyi yaşama kaygısıyla,1 bulunduğun topraklarından hicret ederek, Şam topraklarının faziletine dair,2 hadislerinde etkisiyle Şam’a hicret eder. Muharrem el-Arnavut bu hicretinde Nasruddin Elbani (rh.a.) babası Nuh Necati Elbani ile hareket eder 1926 senensin de ailelerini de alarak Şam’a yerleşirler.3
Şuaybel-Arnavut hocanın babası salih bir insan, ilmi seven Allah’ın yüklediği sorumlulukları en güzel şekilde yerine getiren biri olarak tanınmıştır. Muharrem el-Arnavut İki kez evlenmiştir. Birinci eşi vefat ettikten sonra ilk eşinin kız kardeşiyle evlenir. Şuayb hocada bu kadından dünyayagelir. Doğum tarihi olarak kendisi annesinin ifadesiyle: “Üzümlerin olgunlaştığı zamanda, yani “1928 yılının Ağustos ayında dünyaya gelir.”4 Şuaybel-Arnavut annesinin Saliha bir kadın olduğunu, çok güzel sesinin olduğunu ezberinden çok tatlı bir şekilde Kur’an okuduğunu ifade etmiştir.5 Şuaybel-Arnavut babasının 1976 veya 1977 senesinde Şam da vefat ettiğini belirtmesine karşın annesinin vefat tarihine dair bir şey söylememiştir.6
Şam’da ki Hayatı
Bu güzel insanların salih evladı Şuaybel-Arnavut çocukluk dönemde kendisinin yaşıtı olan her çocuk gibi ilkokula giderek eğitim hayatına başlar. Daha sonraları beşinci sınıfta iken ilk okul hocasının kendisini çok ağır bir şekilde dövmesi üzerine babasına okula gitmeyeceğini söyler ve bundan sonra devletin okullarında eğitim almaz.7 Yani Şuaybel-Arnavut (rh.a) çağdaş eğitim kurumlarının değil, İslami eğitim kurumlarının yetiştirdiği büyük bir şahsiyettir. O dönemlerde İslam Medeniyeti’nin eseri olarak devam ede gelen medrese ve mescid derslerinde yetişir. Bu derslerin temel özeliği öğrencinin istediği dersi seçe bilmesiydi,8 işte böyle bir ortamda Sarf, Nahiv, Belağat, Edebiyat gibi dersler aldı. Bu eğitim sisteminin faydası şudur ki kişinin ilgi duyduğu derse daha bir iştahlı çalışmasını sağlamasıdır. Şuaybel-Arnavut, 10-11 yaşlarında ilkokulu terk ettikten sonra 17-18 yaşlarında medreseye kayıt oluncaya kadar Suleyman Gavci Elbani’den 1.5 yıl akşamla yatsı arasında, Şuran Bulalî’nin “Merakı’l-Felah”ınıTahtavi şerhiyle birlikte okudu.9 Elbani (rh.a.) babası Nuh Necati Elbani’nin yanında üç yıl genellikle ikindi ile akşam arasında yapılan derslerde “Kitabu’l-Kuduri”yi okudu bu hocada ki eğitimini tamamladıktan sonra Arif Düveci adındaki şahıstan üç yıl kadar “Kavaidu’l-Luğati’l-Arabiyye” adındaki eseri okudu. Ayriyeten bu hocanın yanında “Kenzul’hakaik fi Şerhi kenzi’d-Dekaik” adlı Hanifi fıkhına aid eseri okudu.10 Edib Kellas’dan Arabça dersi alması –Suleyman Gavci hocadan dersini alıp bitirdikten sonra bu hocadan Arabça Nahiv dersleri aldı. Ama Şuayb hocanın babası onun yatsıdan önce evde olmasını istediğinden dolayı bu hocanın derslerine katılması mümkün değildi ama ondaki ilmi öğrenme azmi bakın ona ne yaptırmış o diyor ki:
“… babam da yatsı namazından sonra beş dakika bile olsa eve geç gelmeme razı olmaz ve beni hesaba çekerdi. Fakat ben ne yaptım? İhtiyaç sahibi şartları zorlar. Hocam Şeyh Suleyman Elbani’den akşamla yatsı arasında okuyordum. Mescidden çıkıp yatsıya Benu Umeyye Mescidi’ne gidiyordum. Namazdan sonra ismi Edib Kellas olan bu hocaya geldim ve halimi arz ettim. Siz bu çocukları okutuyorsunuz. Benim durumum da şu şekil de. Yanınızda okumak istiyorum ancak yatsı namazından sonra mutlaka ailemin yanında olmam gerekiyor. Yoksa babam yapacağını yapar. Bana: ‘Tamam.’ Dedi. Sizler Kameriyye’de oturuyorsunuz. Bizim ev size yakın. Evime kadara sizinle beraber yürüyeyim, yolda bana ders verin. İkinci gün ben size dersi vereyim. Aynı zamanda bana pratik yaptırın. Ben bazı yazıları irab edeyim, siz de bunları gündüz kontrol edin ve yatsıdan sonra bana verin. Ve böylece sekiz aydan fazla Umeyye Mescidi ile Kamerî mescidi arasında yolda ders yaptık.”11
İşte Şuaybel-Arnavut hocanın ilim hırsı böyleydi. Bu takdir edilecek bir yan olmakla birlikte, ona ders vermeyi kabul eden hocayı da takdir etmek gereklidir. Bize çalışmak için mekânın vb.şeylerin önemli olmadığını ifade etmişlerdir.
Bundan sonraki zaman içerisinde Şuaybel-Arnavut babasını ikna ederek 9-10 yıl sürecek bir medrese hayatına dahil olacaktır. Buradaki eğitimin kalitesinden ve zorluğundan bahisle şöyle der:
“İmtihan bu hocanın yanında zordu. O vakitler her şey sadece sözlü imtihanla yapılırdı. Bu şekilde kendini ortaya koyuyordun. Diyelim tefsir dersimiz vardı, Hocamız mesele dersini verdiği:
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللّهِ وَبِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ
Ayetini sorardı: “kelimelerin ve cümlelerin tamamının irabını yap, manalarını açıkla, esbab-ı nüzulü söyle, beyan ilmi açısından burada bulunan hususları ortaya koy, ayetin manalarından istinbat edilen fıkhî hükümler nelerdir veya fakihler ne tür hükümler çıkarmışlardır, belirt?”12
İşte bu medresede kendisinden istifade ettiği hocası Muhammed Salih Farfur adındaki kişidir. Şuayb Hocanın Cuma günleri hariç sabah ve yatsı namazından sonra bu hocasından okuduğu bazı kitaplar şunlardır: “Tedribu’r-Ravi,Tefsiru’n-Nesefi,Usule dair Şerhu’l-Menar,Sahih-i Muslim,Buhari şerhi Ummdetu’l-Kari, el-Belağatu’l-Vadıh,Şerhuİbn Akil,Abdulkahir el-Curcanî’ninEsraru’l-Belağa’sı ile Delailu’l,İcaz’ı,Haşiyetuİbn Abidin’in üç ve ya dört cildi, Mevsilî'’in İhtiyar’ı,İbrahim el-Bacurî’ninŞerhucevhereti’t-Tevhid’iSeyyid Şerif el-Curcanî’ninŞerhuFeraiz-i Curcaniyye’si, Haşiyetu’t-Tahavi ala MerakilFelah,el-Mantıku’s-Surî”13
Şuaybel-Arnavut bu şekil de devam edegelen bir 15 senelik eğitimin ardından 1955’de kurulan el-Ezher Üniversitesi’nin Şam’daki kolu olan Ma’hedu’l-Fethi’l-İslam da iki senelik bir sure zarfında hocalıkyapar. Oradan sonra 1959 yılına kadarda el-Ma’hedu’l-Arabi el-İslam’da dersler verir.
Şuaybel-Arnavut’un Mezhebi ve Mezheplere Bakışı
Şuaybel-Arnavut (rh.a) takib ettiği mezheb ve mezheb içindeki konumunu şöyle ifade etmektedir:
“Ben hala Hanifiyim ve bunu kendim için bir şeref payesi olarak görmekteyim. Lakin ben bunu delilin kuvvetliliği esasına göre benimseyenlerdenim. Yani müttebibir Hanifiyim, mukallid değilim. Ele aldığım meseleleri her zaman delilin kuvvetliliğine göre ortaya koyarım. Hadisle ilgili olarak tarafsız ve bilimsel bir gözle inceleme yaparım. Bunun Ebu Hanife’nin, Muhammed b. Hasan, Şafii, Malik veya Ahmed’in görüşüne muvafık olup olmadığını göz önünde bulundurmam, zira benim benimsediğim bir yöntemim var.”14
Bunun yanında şunu da dili getirmiştir: “Örneğin ben, Sunenu’t-Tirmizi ve ya Sunenu Ebi Davud üzerinde çalışırken, Tirmizi, Ebu Davud veya bir başkası ne demiş diye bakmam. Keza Ebu Hanife’yi, Şafii’yi, Malik’i keza Ahmed’i ne de hadisi düşünürüm. Lakin bitirdikten sonra, hadisin Ebu Hanife’nin görüşünü teyit ettiğini gördüğümde ferahladığım olur. Çünkü ben bu adamı sevmekteyim…”15 (Enbiya Yıldırım A.g.e sf:115)
Şuayb Hoca Hidaye’ye talik çalışması hakkında da şunları demiştir: “…Bu çalışmamdaki talikatımla Hanefi mezhebine hizmet etmeyi istedim. Bu eseri oku ve bundaki sahihi zayıfı tecrübe et,gör.Sonra bunları diğer mezheplerle ve yöneltilen suçlamalarla karşılaştır.Bu şekilde bir kitab yazarak Ebu Hanife’yi suçlayanlara cevap verme imkanı da olur.”16
Şuaybel-Arnavut diğer mezhep uleması ile ilgili olarak da şunları söylemektedir:
“Benim nezdimde, içtihadı bir meselede dört imamın değerlendirmeleri yoksa onların dışında birinin görüşünün alınmasında bir mani yoktur. Ancak bir meselede ittifak ettiklerinde onlara muhalif bir görüşü almam-zaruret durumu yoksa-zordur. İhtilaf ettiklerini ise zenginlik olarak görürüm…”17
Şunu da söylemektedir: “Fakat ihtisas yapan araştırmacı kimse bu dört imamdan müstağni kalamaz, onları ihmal edemez…”18
Ve bir muhaddisin de müctehid bir fakihe tabi olmasını ifade babında şunları demiştir:
“Muhaddislerin hayat öykülerini araştırdığın zaman onların çoğunlukla bir mezheb imamını taklid ettiklerini görürsün…”19 Ve der ki: “İşte sana Yahya b. Main. Hanifi mezhebindendir. İşte Yahya b. Said el-Kattan, O da Hanifi. Keza Şu’be, isabetli görüşleri olan bir sayısı çok fazla idi. Ebu Hanife’nin mezhebine muntesib hadisçileri öğrenmek istersen sayılarının 200 civarında olduğunu görürsün...”20
Onun Elbani (rh.a.)’ye kızmasıda dört Mezheb imamına tabi olmamasıdır.21
Şuayb el-Arnavut Nezdinde Fakih ve Muhaddis Ayırımı
Şuaybel-Arnavut (rh.a) muhaddis ile fakih olanın konumu onun gözünde şöyledir:
“Pek çok insanın söylediği gibi, hadisçilerin yaptıkları iş eczacıların işine benzer. Fakihler ise bu bağlamda doktora benzemektedir. Bu nedenle hadisçilerden ne beklememiz gerektiğini iyi bilmemiz gerekmektedir.”22
Muhaddis ve fakih arasında farkı ise şöyle ifade eder:
“Elbette onlar hadisleri anlıyorlardı; ancak müctehidlerin Kur’an ve hadisi anlayıp istinbat etmeleri ile bu anlama arasında büyük fark vardır. Fakihe göre hadisçide bu yön o derece güçlü değildir. Hatta sana şunu söyleyeyim: Muhaddislerin fakih olanları da-….-çoğunlukla hadisler alanında fakihtirler.Yani bunlarda fıkhu’l-Hadis vardır. Mesela Buhari’de ağırlıklı olan durum budur, kıyası az kullanmıştır. Dolayısıyla senin Sahihu’l-Buhari’den her şeyi dört dörtlük bir fıkıh çıkarman, Buhari’yi her şeyi tam bir fakih olarak ortaya koyman mümkün değildir. Fakat Ebu Hanife, Malik ve Şafii’ye hatta Ahmed’in öğrencilerine geldiğinde, fıkhi açıdan ibadetleri, muamelatı, ahval-i Şahsiyyeyi velhasıl bütün İslam fıkhını kapsayan mütekamil bir yapıyla karşı karşıya kalırsın. Hadiste fakih olanları okuduğunda ise, onların fıkhının insanların çoğunun hadislerden anladıkları manayı pek geçmediğini görürsün. Bundan dolayı müctehid, sadece kıyas bilgisiyle mütekamil bir metot koyar. Biri gelip Ahkamu’l-Kur’an veya Ahkamu’l-Hadis diyebilir, fakat bu ifade fıkıh denince akla gelen o mütekamil sistemi karşılayamaz. (…) İşte fakihle muhaddis arasındaki fark budur. Muhaddis rivayetle yetinir; fakih ise istinbat eder. Her meselenin çözüm yolunu bulur Bu nedenle bir insanın sadece hadisle yetinip başka hiçbir şeye bakmadan bir şeyler demesi asla caiz olmaz.”23
Hatta o hadis ilminde derinleşmeyi fıkıhta derinleşmeye bağlayarak şöyle der:
“… Aynı şekilde nasları anlamada, çözümlemede ve yorumlamada kendisini destekleyecek fıkhi ve akli meleke ancak İslam fıkhında derinleşmesi ve uzun zaman harcaması ile oluşur…”24
İşte Şuayb hoca iyi bir muhaddis olmak için 15 yıl fıkıh eğitimi almış ve şunları ifade etmiştir:
“… Ben hadis ilmine başlamadan önce 15 yıldan fazla fıkıh eğitimi almamış olsaydım, fıkıhta bu derece güçlü olmazdım. Zira ben, hadis ilmine başladığımda ilk ilimleri iyice öğrenmiştim. Bu nedenle Kur’an, sünnet, kıyas, icma, mesalih-i mursele ve diğer her şey arasında bir karşılaştırma ve değerlendirme yapabiliyorum. Bana sorulan sorulara vermiş olduğum fetvalarda bütün bu bahsettiklerimden istifade etmekteyim. Fakat hadisçilere bakacak olursan, onların çabalarını, dinin ikinci kaynağı olan sünneti istifade etmeleri için insanlara takdim etmeye hasrettiklerini görürsün. Bu nedenle onlar eczacıdır. Fakihler ise bunların konularını belirleyen, nerelerde kullanılacağını tayin eden ve ölçeklerini ayarlayan insanlardır…”25
Şuayb el-Arnavuti’nin Hadis Tahkikinde ki Konumu
Şuaybel-Arnavut (rh.a.) hadis tahkikindeki mevkini Elbani (rh.a.) ile aralarında geçen bir olay üzerine şöyle ifade etmiştir:
“Ona dedim ki: “Kardeşim! Sen de müctehidsin, ben de. Ben kendi görüşümü benimsiyorum. Sen benim görüşümün böyle olduğunu yaz, ben de senin görüşünün öyle olduğunu yazayım. Bu yeterli…”26
Metodunu ve uygulamasını da anlatırken şunları söylemektedir:
“Esasında yöntem olarak temel de fark yok. Geçmiş ulemanın belirlediği çerçeve içerisinde kendimize bir metot belirledik… Dolayısıyla bu yöntemi ben icat ettim diyemem… Takip ettiğim metotla önceki âlimlere muhalefet ettiğim de muvafakat ettiğim de olmaktadır. Muhalefet ettiğimde muvafakat ettiğimde de bunu belirtiyorum. Yani bağımsız şahsiyetleriz taklidi kabul etmiyoruz. Üzerinde içtima edilen, doğruluğu üzerinde anlaşılan kaidelere muhalefet etmiyoruz elbette, ancak uygulama alanında geçmiş bilginlerimize muhalefet edebiliyoruz.”27
Bu sözler onun tahkikte kendine has metodu olan bir muctehid olduğunu gösterir. Bunun kanıtıda yaptığı çalışmalardır.
Şuayb el-Arnavut (rh.a.) Tahkike Başlama Sebebi
Şuayb hoca tahkike başlama sebebini şöyle izah eder:
“Benim bilinçlendiğim zamanlar hadis bilim dalı dağınık durumdaydı, ilim ehlinden çoğu hadisi bilmiyordu. Zayıf hadisler, dillerde ve kitaplarda bolca kullanılmaktaydı. Ben bu eksiklikten dolayı her zaman içimde bir acı hissediyordum. Cahil insanlar bir tarafa, âlim kimselerin de bunları kullandıklarını görüyordum. Kendi kendime Bu Allah’ın kitabından sonra ikinci kaynaktır.”dedim. Niçin sahih ile zayıfların ve mevzuların birbirinden ayrışacağı,bunun insanlara özelliklede alim olmayanlara sunulacağı,anlamak ve öğrenmek istediklerinde sahih hadisleri bir arada bulacakları bir hizmet yapılmasın ki?!”28
İşte aynı gerekçe ile kitapların tahkik edilmesinin gerekliliğine vurgu yapar.29
Şuayb el-Arnavut (rh.a.) Tahkikinin Özellikleri
Şuayb el-Arnavut (rh.a.) tahkiklerinin iyi olabilmesi için yazı çeşitlerine çalışmıştır.30 Bu özellik İslam Dünyasının farklı Kütüphanelerinde yer alan elyazması eserleri her hattatın kendisinin benimsediği yazı şeklinin okunmasında kolaylık sağlayacağı bir özellikti. Çünkü eğer yazma eserdeki hattı çözemez veya yanlış biçimlendirirseniz manayı bozabilir tahrif oluştura bilirsiniz.
Şuayb Hoca bir eseri tahkik etme kararı aldığında onunla ilgili çeşitli kütüphanelerdeki yazmalarına ulaşır. Yazmalarda da en sağlam senedli gelen ve kaynağa en yakın nüshayı esas alırdı.31
Şuaybel-Arnavut Beğavi (rh.a.) Şerhu’s-Sunne’sini tahkik ederken esas aldığı nüsha İstanbul Fatih kütüphanesinden aldığı nüshayı esas nüsha kabul etmiştir32
Bu çalışmasında İstanbul nüshasının haricinde Yemen den. Mekke’den, Haleb’den 3 nüsha olmak üzere toplamda 6 nüsha üzerine tahkik çalışmasını bina etmiştir.
Ahmedb.Hanbel (rh.a.) Musned’ini tahkik ederken 9 tam nüsha üzerine çalışmıştır. Parça ve ona aid kısımları eksik olanları saymaya gerek yok…33
Tahkiklerinde titizlikle çalışmıştır. Kendisi tahkikleriyle ilgili olarak şunları söylemektedir:
“…. Bununla birlikte hiçbir zaman, ne geçmişte ne şimdilerde, tahkiklerimizde mütesahil davranmadık…”34
Tahkik çalışmalarında metnin orjinal nüshasıyla oynamaz, bunu şöyle ifade etmiştir:
“Bizler müellifin yazdıklarından bir tek kelimeyi bile çıkarmayız. Böyle bir şey düşünülmez. Lakin müellif bir hataya düşmüşse bunu dipnotta belirtiriz.”35
Zaten Şuayb hocanın şahsiyeti karekteri bunun yapmayacak kadar yücedir.
Şuayb Hoca üzerinde çalışması, emeği olmadığı bir kitaba tahkikçi olarak ismini yazdırmaz. Bu bağlamda şunları söylemektedir:
“… Fakat ben birinin, çalışmadığım bir kitaba adımın konmasına müsaade etmem. Bu nedenle yayınevini çok açık bir şekilde uyardım: “Bana, kitap satmaz endişesiyle çalışmadığım bir kitaba adımın konulmasına asla rıza göstermem” Bunun bir olumsuz tarafı da, o kitapta olabilecek hataların benden bilinmesidir.”36
Şuayb hoca çalışmadığı kitaba adının yazılmasına izin vermediği gibi emeği olmadığı halde başkalarınında adlarını çalışma yapmadıkları kitaplara yazdırmalarına kızar. Bu bağlamda Huseyin Selim Eseded-Dareni’ye kızar37 Şerhus Sunne ‘de tahkikte hiçbir katkısı ol(a)mayan Muhammed Zuheyr eş-Şavîş’ekızar. Bir de Ebil İzz el-Hanifi (rh.a) Şerhu’l-Akideti’t-Tahaviye’ kitabının tahkikinde kendi ismi ile Abdullah Muhsin et-Turki’nin adının yazılmasına kızar.38 Çünkü tahkik anlamında bu kitaba hiçbir katkısı yoktur.
Şuayb Hoca bu kızgınlığın sebebinide şöyle ifade eder:
“Geçmişte başka kitaplarda çalıştım. İsmimin zikredilmesi hususunda talibkar olmadım. Öğrencilerimden pek çoğu bunları bilmektedir. İhlâslı kul için kitabın kendi adıyla veya bir başkasının adıyla çıkması pek mühim değildir. Ama başkalarının emeklerini sahiplenmeye çalışanlar olursa, bunları insanlara belirtmek ve durumlarını açıklamak, bu çalışma onun eseri değildir demek görevimizdir. Çünkü Hz.Peygamber: “kendisinin elde etmediğini sahiplenen kişi, yalanın iki elbisesini giyen kimse gibidir”39 buyurmuştur. Çünkü bu kişi haksızlık etmektedir.40
Şuayb el-Arnavut tek başına yaptığı tahkikler olduğu gibi genelde bir tahkik ekibinin başında bulunur. Lakin ekiptekilerin yetiştirilmesi tamamen Şuayb hocaya aittir. O bu konuda şunları söylemektedir: “Benim ilk yaptığım iş, metodumu anlayacak talebeler yetiştirmek, bir ekol oluşturmak ve ortaya bir yöntem koyabilmek olmuştur. Onlar bu çalışmamda bana yardım edebilecek durumdadırlar, metodumda beni takib etmektedirler. Kendilerini ispat etmişlerdir. Hatta bu iş onlara tevdi edilecek kadar birikimleri vardır. Bunlar bana göre talebedir, hakikatte her biri hocadır, azametli çalışmaları vardır. Ekibim çalışmalarımda bana yardımcı olmaktadır. Bu olmasaydı, ben onları yetiştirmemiş olsaydım, hadis, tarih ve diğer alanlarla ilgili olarak o kadar cildi neşredemezdim. Bu yöntemi öğretemem elbette bir iki günlük bir iş değil. Üzerinde çok yoruldum. Yetiştirdiklerimden 7-8 tanesi benimle on yıldan fazla çalıştı...”41
Şuayb hocanın bu şekilde tahkiklendirdiği kitaplardan bazılarının isimleri şunlardır:
"Şerhu's-Sunne, Beğavi, Ravdatu't-Talibin, Nevevi, Muhezzeb el-Eğânî, İbnManzur, El-Mubdi' fî şerhi'l-Mukni', İbnMuflih el-Hanbeli, Zadu'l-Mesir fi İlmi't-Tefsir, İbnCevzi, MetalibuUli'n-Nuha fi Şerhi Ğayeti'l-Munteha, El-Kâfi fi fıkhı'l-İmam el-MubeccelAhmed b. Hanbel, İbnKudame, Menaru's-Sebil fi Şerhi'd-Delil, İbn Davyan, El-Menazilve't-Teyyar, Usâme b. Munkız, MusneduEbiBekrMervezi, SiyeruA'lami'n-NubelaZehebi, El-İhsan fi Takribi Sahihi İbnHibban, Bi-Tertibi'l-Emir AlauddinFaris, Sunenu'n-Nesai el-Kubra, El-Avasımve'l-Kavasım fi'z-zebbi an sunnetiebi'l-Kasım, İbn Vezir, Sunenu't-Tirmizi, Sunenu'd-Darakutni, Zadu'l-Mead fi HadyiHayri'l-İbadİbn Kayyım, Abdulkadir ile birlikte, 5 cilt Tarihu'l-İslam, Zehebi, Et-Ta'liku'l-MumeccedŞerhuMuvattai MuhammedEbu'l-Hasenat el-Leknevi, Musnedul-İmam Ahmed, El-Adabu'ş-Şeriyyeve'l-Men'u'l-Meriyye, İbnMuflih el-Hanbeli, Tabakatu'l-Kurra, ez-Zehebi, Şerhu'l-Akide et-TahaviyyeİbnEbi'l-İzz, Riyadu's-Salihin İmamNevevi, El-Merasîl Ebu Davud"
Şuayb el-Arnavut (rh.a.) Müsteşriklerle İlgili Görüşleri
Bu konuda Şuayb (rh.a.) aktarılan benim en çok hoşuma giden şu sözü aktarmak isterim:
“İnsan işe kendi dinini yabancılardan öğrenmekle başlamamalıdır.”42 Yine Şuayb hoca şunları söylemektedir:
“Âlimlerimizin kitaplarını veya güvenilir eserleri okumadan, müsteşriklerin çalışmalarını okumaya yönelirsek mutlaka etkileniriz. Çünkü boş kalp bir fikirle karşılaştığı zaman, o fikir orada yer eder ve kişiyi farkında olmadan yanlışa sürükler.”43
Şuayb hoca müsteşriklerin hadise hüküm vermesini kabul etmez ve şöyle der:
“…Falan müsteşrik böyle demiş, şöyle değerlendirmiş”gibi sözlere hiçbir değer verilmemesi icap eder. Zira bunların niyeti ellerinden geldiğince hakikate ulaşmak değil, bu dini ifsat etmektir.”44
İşte müsteşriklerin ve onların sözcülerinin niyetini ortaya koyan bu söylemler çok önemlidir. Çünkü Şuayb hoca hadise hüküm vermenin şartları arasında takva sahibi olmayıda saymakta ve şöyle demektedir:
“…Allah’tan korkan akılların bir araya gelmesi gerekir. Bu alanda sadece ilim sahibi olmak yetmemektedir. Çünkü takva olmadığı zaman ilmin kişiye zaman zaman, nassın bulunduğu mananın dışında bir anlama sürüklemesi mümkündür. Bu nedenle kişide takva olmaz, kendisini gerçeği bulmaya götürecek yüksek derecede ilmi birikimde bulunmazsa, şeriat bu kimsenin böylesi bir işin altına girmesine müsamaha göstermez. Çünkü ehil değildir...”45
Müsteşrik denenler Müslüman olmadıklarından zaten bu konuda söz söyleyemezler. Müslüman olduğunu söyleyip de onları takib edenler ise Müslümanlardan başkasını dost edindiğinden fasık hükmüne girmişlerdir. Onlar da hadislere hüküm veremezler. Çünkü onlara yol gösterecek bir Allah korkusu yoktur.
Müsteşrikler ve onların İslam dünyasında sözcülüğünü yapanlar hadise hüküm vermede ehil değillerdir. Ehil olmadıklarından kendilerinin kafaları karışık olduğu gibi başkalarının da kafalarını karıştırırlar. Şuayb Hoca, bu konuda şunları der:
“Kendi uzmanlık alanı dışında konuşan kişi çok acayip şeyler söyler. Bilmediği sahada birikimsiz olduğundan temelsiz konuşur, zihinleri bulandırır.”46
İşlerinde uzman olmayan ve dinde kendilerince şüphe uyandırmaya çalışan Müsteşrikler ve onların çıraklarına Şuayb hoca, şunları söylemektedir:
“Lakin ben birikimsiz ve hakkıyla araştırmamış bir insanın Buhari’ye saldırmasına ve “Hata ettin!”demesine asla müsamaha gösteremem. Zira İmam Buhari’ye gelipte: ‘Ey İmam! Sen bu meselede hata ettin!’ diyecek olan kişi kimdir? Bunu söyleyebilecek olanın onun seviyesinde olması gerekir. İmam Buhari’yi bulunduğu konuma çıkaran düzeyde ilim sahibi olmak icap eder. Ancak bir şey bilmeyen,düşünceleri oturmamış ve temelsiz,batı kültürünün etkisinde kalmış bir insanın gelip: ‘Bu hadis sahih değildir’ demesi anlamsız bir sözdür….”47
Müsteşriklerin hadis tahkikine ve hadise hüküm vermeye ilimlerinin yetmediğini Şuayb hoca şöyle belirtir:
“Ben batılıların tahkiklerini çok gözden geçirdim. Dipnotlarda nüsha farklılıklarını belirtiyorlar. Ancak hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ayırt edemiyorlar ve “Şu nüshada şöyle.” “Bu nüshada bu şekilde geçmektedir”diyorlar. “Bunlar içinde doğru olan ibareler şudur”diyemiyorlar. Bu nedenle bütün nüshalar arasındaki farkların değerlendirme işini okuyucuya bırakıyorlar. Bazen bu farklılıkların bir kıymeti de olmayabiliyor. Bazen de bu farklılıklar yazım hatasından kaynaklanıyor. Buna rağmen bunları tesbit edip belirtiyorlar. Bu nedenle onlara “Burası sizin hareket alanınız değil.”demek gerekir.”48
Şuayb hoca onların çalışmaları ile ilgili hükmünü şöyle belirtiyor:
“Bu yüzden beni,müsteşrik ve onun çalışma yöntemi ilgilendirmiyor….”49
İslam dünyasında Ahmed Mahmud Şakir, Elbani ve Şuaybel-Arnavut (rh.anhum) hadisle ilgili çalışmaları başlayınca müsteşriklerin zaten bilmedikleri bu alandan dışarıya atılması çok kolay oldu.
İşte ömrünü Rasulullah (s.a.s.) sözlerinin tahkikine adayan bu güzel insan 2016 senesi 27 Ekim Perşembe günü ahirete intikal etti. Ardında Müslümanlara ışık olacak birçok eser bırakarak. 88 senelik hayatını İslam’a ve onun doğru anlaşılmasına adadı. Neticede Rabbinin çağrısına icabet ederek ahirete göçtü. Allah (c.c.) onun yolundan giden dosta güven Düşmana korku salan âlimleri bu ümmete nasib etsin. Ona Rahmetiyle muamele etsin!
(Şuaybel-Arnavut hoca hayatta iken onunla görüşüp onun hayatından ve bilgisinden bize aktarımlar yapan, Enbiya Yıldırım Bey’e de teşekkür ederiz. Keşke aynı söyleşileri, Nureddin Boyacılar ve Nureddin Itr ile de yapsa…)
Dipnot
1. Hadisler ve Zihinlerdeki Sorular Büyük Muhaddis Şuayp Arnavut'la Söyleşi, sh, 24
2. EnbiyaYıldırım, a.g.e, sh, 24
3. EnbiyaYıldırım, a.g.e, sh, 25
4. Enbiya Yıldırım, ag.e, sh, 25
5. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 26
6. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 25
7. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 26
8. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 27
9. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 27
10. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 28-29
11. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 31
12. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 32
13. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 33-34
14. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 30-31
15. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 115
16. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 360
17. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 382
18. Enbiya Yıldırım, a.g.e sh, 391
19. Enbiya Yıldırım, a.g.es, sh, 320
20. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 156
21. Enbiya Yıldırım, a.g.e sh, 413
22. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 317
23. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 317-318
24. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 119
25. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 317
26. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 408
27. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 115
28. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh,114-115
29. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 336
30. Enbiya Yıldırım, a.g.e sh, 117
31. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 117
32. Şerhus’Sunne (1/16) 2. Bsm 1987/1403 Beyrut Mektebetu’l-İslami
33. Bkn. Ahmedb.Hanbel Musned(1/108-120) 2.bsm 2008/1429 Muessesetu’r-Risale Beyrut
34. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 128
35. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 132
36. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 126
37. Enbiya Yıldırım a.g.e, sh, 54
38. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 55
39. Musned 41/142) rakam:24593
40. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 72
41. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 120
42. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 430
43. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 429
44. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 173
45. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 172-173
46. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 321
47. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 163
48. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 428
49. Enbiya Yıldırım, a.g.e, sh, 436