02 Mayıs 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / DOĞU AKDENİZ ISINIRKEN YA DA RECONQUİSTA
DOĞU AKDENİZ ISINIRKEN YA DA RECONQUİSTA

DOĞU AKDENİZ ISINIRKEN YA DA RECONQUİSTA MEHMETBARAZİ

“Frenklere bakın! Dinleri için nasıl gözleri dönmüşçesine savaşıyorlar; oysaki biz Müslümanlar cihat yolunda hiç de ateşli değiliz.”  Selahaddin Eyyubi             

                                                

 (…)Muazzam duvarın üstünden Müslüman nöbetçiler, dehşet içinde, yere oturmuş, insan eti yiyen bu insanları izlediler. Bazıları ekmek yokluğundan yakınıyor, diğerleri gülüyordu. Türk etinin (Arupalılar Müslümanlık ile Türkleri özdeş görüyorlardı)  kızarmış domuz etinden daha lezzetli olduğunu söylüyorlardı… (…) mezarlıkları gezerek toprağı kazdılar ve Müslüman cesetlerinin en azından fazla çürümemiş olanlarını çıkardılar. Bu cesetlerin derilerini yüzerek rüzgârda kuruttular ve pişirdiler.1

 

                                                                                                                                                                                                                                                

Başlığa bakıp “ısınmanın” yeni bir şey olduğunu zannetmeyin. Miladi 1095 yılında papalığın kışkırtması sonucu binlerce insan (fahişesinden din adamına, çiftçisinden askerine varana dek) “putperestler” tarafından öldürülen Hıristiyanları kurtarmak için yollara düşüp Kudüs önlerine kadar gelmişlerdi.

 

Bundan beş sene sonra (Bağdat 1099) , Şam kadısı Ebu Said el-Herevi, başı matem işareti olarak kazınmış halde Halife el- Mustazhirbillah’ın divanına dalıyor ve orada bulunan herkesi paylıyordu:

 

-Suriye’deki kardeşlerinize develerin eyerlerinden ve akbabaların kursağından başka eğleşecek bir mekân kalmamışken, bahçe çiçeği gibi uçarı bir hayat sürüp talih eseri başınızı soktuğunuz şu emniyetli kuytuda miskin miskin uyuklamaya nasıl cüret edersiniz? Ne çok kan döküldü! Kim bilir kaç genç kız utanç içinde o tatlı yüzlerini elleriyle gizlemek zorunda kaldı! Değerli Araplar hakarete alışıyor mu, yiğit Acemler şerefsizliği kabul mü ediyor?

 

“Yürekleri sızlatan, göz pınarlarından yaşlar döktüren” bu söylevi, el- Herevi şu vurgulu cümle ile bitirir:

 

- Kılıçlar savaş ateşini körüklerken insanın kullanabileceği en kötü silah gözyaşı dökmektir.2

 

Evet, yüz binlerce barbar Avrupalı  “doğunun zenginliklerine”  ulaşmak için önlerine çıkan her şeyi kasıp kavurarak, yok ederek yol alıyordu. Öyle ki; doğulu Hıristiyanları ve Yahudileri bile katledecek bir gözü dönmüşlük sergiliyorlardı.

 

Tanınmak ve fark edilmek için bez parçalarından kestikleri haçları sırtlarına diken saldırganlara, bundan dolayı “HAÇLILAR” denilecekti.

 

Bu saldırılar iki yüz sene sürdü. Tarihçiler böyle belirtiyorlar. Fakat günümüzde yaşadıklarımıza ve bizden önce İslam coğrafyasına yapılanlara baktığımızda “Frankların” işgallerinin hız kesmeden devam ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

Neden böyle söylüyoruz: Haçlılar (küresel Müstekbirler) sınırları son derece belirgin olan “biz” ve “ötekiler” algılamalarını yanlarında taşımaktadırlar. Onlara göre “biz” İsa Mesih’e iman eden ve “Cennet’in Krallığı”nı elde etmek için yola çıkmış ve vaftiz edilmiş müminler (şirk içinde debelenen, İslam’ın zenginliklerine müsteşrik bir şehvet ile saldıran, hiç bir ahlaki ve insani kural tanımayan, yalancı, düzenbaz, hileci, güce tapan küresel müstekbirler), “ötekiler” ise, Tanrı tarafından lanetlenen, yaşamak için herhangi bir nedenleri ya da hakları olmayan “putperestler”, teröristler, radikaller, (kendisinden başka İlah ve Rab olmayan Allah’a iman eden Mü’minler, istikbara baş kaldıran yiğitler, erdemli insan olmanın gereklerini yapmaya çalışan has adamlar) ve” etlerinin de kızarmış domuz etinden daha lezzetli” olmasından da anlaşılacağı gibi, kendilerine yapılan (işgal, hapis, tecavüz, yağma, yıkım, öldürme, sömürme, hakaret, yalan, aşağılama, ötekileştirme vb.) hiçbir şey için hiçbir müminin sorguya çekilmeyeceği, hatta kutsanacağı bir tür hayvandılar.3

 

 “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hata daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (A’raf, 7/179)

 

Bakmayın siz onların “insan hakları”, “adalet”, “beraber yaşamak”, “hakları iade etmek”, “özgür yaşamak” gibi beylik laflarına. Bunlar, onların (insan şeytanlarının) yanlarından uydurdukları cafcaflı, tumturaklı kelimeleridir. (En’am,6/ 112)

 

Bu kelimeler sadece kendileri için geçerlidir. “Biz” den olmayanların böyle şeylere ihtiyacı yoktur ve onlar bu tür şeylere layık da değillerdir.

 

Yeniden Fetih

 

Tam da burada, ABD başkanı George Bush’un 2001 ikiz kuleler saldırılarından sonra sarf ettiği “reconquista”, yeniden fetih sözlerine yer vermeliyiz.  Bu, IQ sunun düşüklüğü ile maruf başkan, mezkûr olaylardan sonra kullandığı  (yeniden fetih) tamlaması ile Haçlı Seferlerinin bilinçaltında nasıl önemli bir yer işgal ettiğini ortaya koymuştur. Artık İslam Âlemine karşı girişilecek her türlü saldırı, uluslararası camiada kabul görecek, hatta Amerikalıların ya bizdensiniz ya karşı tarafta zorlamaları ile Büyük Şeytan’ın yanında yer alacaklardır.

 

Bundan sonra: Irak’ta kimyasal silahlar bulunduğu (böyle bir şey yok iken), Saddam Irak’ının teröristlere yardım ve yataklık ettiği yalanı tüm dünyaya ilan edilecek ve alçakça saldırılar başlayacaktır.

 

Şimdi şunu hatırlamalıyız; 1095 yılında Papa II. Urbanus’un, Hz. İsa’nın kabrinin yakıldığı ve Hıristiyanların katledildiği yalanları ile dokuz yüz küsur sene sonra batılıların ortaya attığı iddialar nasıl da örtüşmektedir.

 

Yazının başında ısınmanın yeni bir şey olmadığını belirtmiştik, zannederim meramımız anlaşılmıştır.

 

İşte bu yalanlar üzerinden Harim-i İsmetimize saldırılmakta, coğrafyamız işgal edilmekte, evlerimiz yıkılmakta, bebelerimiz bombalarla parça parça edilmekte, kadınlarımız tecavüze uğramakta, milyonlar kendi ülkelerinde mülteci konumuna düşmektedirler. Kadim şehirlerimiz müşriklerin tasallutu altında arsızca ve umarsızca yağmalanmaktadır. Maddi ve manevi değerlerimiz itibarsızlaştırılmakta ve yok hükmünde sayılmaktadır. Biz ve bizi “biz” yapan tüm değerler “temizlenmeli”, İslam Dünyası “kılçıksız balık” gibi olmalıdır. Ne diyordu İsrail terör Örgütü’nün başı: “bir sabah uyandığımda Gazze’nin yok olduğunu görmek isterdim.”

 

Mezardan çıkardıkları Müslüman’ın derisini yüzüp, pişirerek yiyen ataları ile Afganistanlı Müslümanların üzerine bomba atan kadın pilotun “bombalarken orgazm oluyorum” demesindeki, genlerine işlemiş vahşeti görmemek için kişinin kafasını haçlılara kiralamış olması gerekmektedir. Keza hemde bir Ramazan günü Müslümanların üzerine atacakları bombaya “mutlu ramazanlar” yazan haçlı askerlerinin ruh hallerini anlamak için ortalama bir akla sahip olmak yeterlidir.

 

Bütün Bunlar Petrol İçin Mi?

 

Kalbimize yapılan bu saldırılar, petrol yataklarını elde tutmak veya enerji koridorlarına hâkim olmaktan başka niyetleri de saklamaktadır. Artık “uyanan İslam” vardır ve behemehâl ezilmelidir. Batılı emperyal güçler (yeni haçlılar), çeşitli bahaneler uydurarak mahremiyetimize tasallut etmiştir. (burada şunu da hatırlatalım: İslam Âlemi  “siyasi emellerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit eden”ler tarafından  “vaziyet edilmek” tedir. Bu da ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur.)

 

Şimdi biz, dayatılan “Misak-ı Milli” sınırlarını zihin dünyamızda da kabul etmiş isek, yenilgi kaçınılmaz bir son olacaktır. Fakat Ümmeti bir binanın yapı taşları gibi kabul eden, bir tarağın dişleri gibi algılayanlar için Buhara ile Konya’nın, Bingazi ile Kabil’in bir farkı yoktur. Çünkü bizim ruh haritamız Müslümanların dertleri ile ilgilenmek üzere harmanlanmıştır.

 

Haçlı müşrikler tüm yıkıcı ve yok edici silahlarını Doğu Akdeniz’e yığmışken ve namluları şehirlerimize odaklanmışken, resmin büyüğünü görememek bir aymazlıktır. Yanı başımızda yanan ateşi Misak-ı Milli içerisinde kalıp söndürmeye çalışırsak, çok geç kalmışız demektir.

 

Bize Düşen

 

Anadolu’nun savunması Saray Bosna’dan, Bakü’den, Amman’dan, Bağdat’tan başlar.( Keza onlarınki de diğer bölgelerden).Şam-ı Şerifi elde tutarsanız İstanbul’da rahat edersiniz, Kayseri huzur içerisinde olmak istiyor ise Beyrut sağlam durmalıdır. Kahire’de el-Ezher ulema yetiştirecek ise Diyar-ı Bekir kadim kardeşliğini göstermelidir. Boğazlar bizimdir, Cebel-i Tarık bizimdir, Süveyş bizimdir, Mezopotamya bizimdir. Nil gönlümüzden doğar, Fırat kalbimizden fışkırır, Toroslar türkümüzü söyler, Hama’nın değirmenleri ağıtlarımız gibi inler, Kafkas dağları kartal bakışlı Şamilleri barındırır, Libya çöllerinde Ömer Muhtar özgürlük için savaşır, Şeyh Ahmet Yasin Gazze’de, adamlık nasıl olurmuş resmini çizer, Tora Bora dağlarında hala mücahitlerin tekbir sesleri yankılanmaktadır. Hâsılı bir ümmetin çocuklarıyız, etle tırnak gibiyiz. Coğrafyamız yeniden şekillendirilirken, yüzyıl öncesinin şartlarına döndürülmek isteniyorken, bizlerden diz çökmemiz bekleniyorken, Selahaddin’in hala var olduğunu, Fahrettin Paşaların Medine’yi savunmak için beklediklerini, Malazgirt Ovasında, Alparslan komutasında Kürtlerin, Arapların, Türklerin, İslam’ın muzafferiyeti için saf tuttuklarını cümle âleme göstermeliyiz.

 

An itibarı ile Güneydoğu kentlerine kadar yayılmış ateşin, basit bir etnik kalkışma olmadığını anlamak için, Siyasal Bilgiler Fakültesinde okumaya gerek yoktur.

 

Küresel Müşrikler (çağdaş haçlılar) bölgemizde yeni oyunlar peşinde iken, bölgesel güç olmak ve Müslümanlara tahakküm etmek isteyen kimi ülkeler de sırtlanlar gibi saldırarak kendilerine pay almaya çalışmaktadırlar.

 

Müslümanlar olarak, tehdit sıralamamızı değerlendirmeli ona göre stratejiler geliştirmeliyiz.

 

Çağdaş haçlı seferlerine karşı hazırlıklı olmalı, değerlerimizi savunmak adına şehadet gömleğini giymek için sıramızı beklemeliyiz.

 

Davamızın sonu Âlemlerin Rabbine hamd iledir.

 

 

Dipnot

 

1- Harold Lamb. Haçlı Seferleri, Demir Adamlar ve Azizler. İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2010 İst.

 

2- Amın Maalouf. Arapların Gözünden Haçlı Seferleri. Yapı Kredi Yayınları, 2015 İst.

 

3- Mustafa Alican. Ege Üniversitesi Tarih Bölümü.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul