20 Mart 2023 - Pazartesi

Şu anda buradasınız: / Cezaevinde İslam'ın Aydınlık Nurunu Bulanlar!
Cezaevinde İslam'ın Aydınlık Nurunu Bulanlar!

Cezaevinde İslam'ın Aydınlık Nurunu Bulanlar! VUSLAT ARAŞTIRMA EKİBİ

CEZAEVİNDE İSLAM’IN AYDINLIK NURUNU BULANLAR!  

 Cezaevi ortamı, her zaman duygusal bir ortamdır… Zindanlar, insanların bir nevi kendileriyle hesaplaştığı yerlerdir. Cezaevinde, suçsuz yere yatan, birçok Müslüman kardeşlerimizin olduğunu biliyoruz. Bizim bu söyleşiyi yapmaktaki amacımız, bir nebzede olsa zindana düşmüş Müslümanları hatırlamaktır.  Ve ayrıca, her hangi bir suçtan cezaevine girip, o küflü karanlık odalara, hücrelere rağmen, hidayetin yolunu bulmuş, insanların hayatlarını duygu ve düşüncelerini gündeme taşımaktır… Hidayetin, insanı nerede, ne zaman, ne şekilde bulacağını, ancak Âlemlerin Rabbi olan, Allah bilir…

Nusret Naçaroğlu: Cezaevine neden ve hangi suçtan girdiniz?

Serkan Gülsuyu: Ben on altı yaşında, cinayetten cezaevine girdim. On altı sene, ceza aldım.  Af vesilesiyle bunun beş yılını yattım. Benim içimde, Allah’a ve İslam’a dönmek her zaman vardı. Ama öyle bir ortam bulamadım. Cezaevine girmeden önce,  babam Kur’an okurdu.  Güzel sesi olmasa da, beni etkiliyordu.  Ben bilinçaltında şunları diyordum, bir gün bende bunları yaparım, çok namaz kılar ve Kur’an okurum. Böyle güzel düşünceler içerisindeyken ortamım çok bozuktu ve Allah’ın razı olmadığı işlerde yapıyordum. Allah bizi affetsin. Bize yol gösterici ışık tutucu birilerine rastlamadık… Başımızdan bazı sorunlar geçti ve bir anda kendimi cezaevinde buldum.

Nusret Naçaroğlu: Cezaevine girdikten sonra neler yaşadınız?

erkan Gülsuyu: Samsun cezaevinde, ben tek başıma bir koğuştaydım. Yaşım küçük olduğu için beni ayrı yerde tuttular. Samsun’da on sekiz ay kaldım. Bir gün sırt üstü yatarken, kalbimde bir sıkışma oldu.  Ayağa kalkıyorum olmuyor, yatıyorum olmuyor, gerçekten de nefes almakta zorlanıyordum. Ve hemen aklıma, Allah’a dua etmek geldi.  Allah’ım bana yardım et, sana kulluk yapacağım dedim… Tabi geçti o gün akşama kadar namaz kıldım.  Ertesi gün bıraktım, ne de olsa kurtulduk, gemi karaya vardı.  İşte hidayete erdikten sonra şu ayeti çok daha iyi anladım: “Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak Allah’a dua etmeye başlarlar: Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız.” (Yunus, 22)

Nusret Naçaroğlu: Cezaevine küçük yaşta girdiğini söyledin. Her hangi bir psikolojik sorun yaşadın mı?

Serkan Gülsuyu: Evet yaşadım. On sekiz ay tek başına kalmak, bende psikolojik sorunlar açtı. Şunu da hatırlatmam gerekiyor,  İslam olsaydı, çok güzel kitap okuma yeri, tek başınasın düşüncelerin dağılmaz, yönelebildiğin kadar yönel.  Ama hayatımda ilk zamanlar İslam olmadığı için psikolojik sorun yaşadım.

Nusret Naçaroğlu: Sürekli Samsun cezaevinde mi kaldın?

Serkan Gülsuyu: Hayır. Beni on sekiz ay sonra Ankara Keçiören açık cezaevine gönderdiler. Açık cezaevinin ilk günlerinde, yemek sırasında mahkûmlardan birine omuzum çarptı.   Normalde çok kaba birisiyim. Buna rağmen, nasıl olduysa bir anda özür diledim.  Ama özür dilememe rağmen,  arkadaş döndü bana seni yukarıda bekliyorum dedi.  Ben de yukarı çıkarken, bu beni dövecek düşünceleriyle çıktım.  Yukarıya çıkar çıkmaz, ben hemen kavgaya daldım ve arkadaşı biraz hırpaladım.  Aradan bir hafta geçti dediler ki sevkin çıktı. Ankara Ulucanlar cezaevine götürdüler.  Bir tarafta siyasi, bir tarafta adli suçluların bulunduğu yere götürdüler. DHKP/C,  MLP, siyasi suçlular… Benim amacım, onların içine gitmekti. Kürt olmamız hasebiyle, birazda Milliyetçilikten dolayı…

Nusret Naçaroğlu: Peki ne oldu, Ulucanlar cezaevinde.  Dediğin gibi siyasilerle bir yakınlık kurabildin mi?

Serkan Gülsuyu: Hayır. Allah nasip etmedi. Gene ayrı tuttular.   İki ay Ulucanlar cezaevinde kaldım.  Sonra beni Bolu cezaevine gönderdiler. Koğuşta ağırlıklı Kürt ve bir iki Türk milliyetçisi vardı.  Televizyon izlerken bir kadın, Allah bu Kürtlerin belasını versin dedi. Koğuştan biriside kalktı, Allah senin belanı versin pis kadın dedi. Türk milliyetçisi gidip, idareye şikâyet etti. Bunlar, PKK’yı savunuyor demiş.  Bizi hiç sorgusuz, sualsiz hücreye attılar.  Ben kırk beş gün, soğuk bir hücre de kaldım.  Bazılarını da sürgün ettiler.

Nusret Naçaroğlu: Aslında PKK/ Kemalist sistemin gayr-i meşru çocuğudur.

Serkan Gülsuyu: Evet aynen öyle… Kırk beş gün sonra beni başka bir koğuşa verdiler. Orada da çok iri yarı birisi vardı.  Geceleri saat on ikiden sonra konuşmak yasaktı.  Ama o konuşurdu.  Millet rahatsız oluyor, ama korkudan söyleyemiyordu. Ben, abi ne konuşuyorsun millet rahatsız oluyor dedim.  O’da dalga geçerek,  Serkan beyler rahatsız oluyorlarmış dedi. Ben de kızdım. Cahiliz ve biraz argo konuştum.  Adam herkese seslenerek, biz bahçeye çıkacağız, karışanı fena ederim… Şimdi beni bir korku sardı, hani bir yerde efelik yaparsın birileri ayırır diye güvenirsin… Cezaevinde bu imkânda yok… Derken biz çıktık bahçeye, ben gene Allah’a dua etmeye başladım. Benim bu defa işim bitti dedim. Allah’ım bana yardım et, gene Allah geldi aklıma, çıktık bahçeye yağmur yağıyor. Bir o bana vuruyor,  bir ben ona vuruyorum.  Adam soluk soluğa kaldı. Derken hiç beklemediğim ve korktuğum adam resmen eridi karşımda. Ve ben dedim ki kesin bana Allah yardım etti. Bu defa  İslam’ı aramaya koyuldum. Ve orada hamdolsun, İslam’ın güzelliğini buldum.

Nusret Naçaroğlu: Biraz bize İslam ile nasıl tanıştığını anlatır mısın?

Serkan Gülsuyu:  İslam ile tanışmam, Bolu cezaevinde oldu.  Kur’an okuyan ve öğreten birisinin olduğunu duydum. Bu şahsiyetle görüşmek istedim. Bunun için koğuş değiştirmem gerekiyordu. O şahsiyetin koğuşuna geçmek için, bir şeyler yaptım ve neticede o koğuşa geçtim. Kur’an öğreten arkadaşın ismi, Metin’di. Kendisi aslen Diyarbakırlıydı.  Şuan kendisiyle halen görüşüyorum.  Metin,  bana Kur’an’ı öğretti.  İslam’ın güzelliklerinden bahsetti. Onların koğuşunda bir mescid, bir de kütüphane vardı.  Daha önceki tutuklular dolapları çevirerek mescid haline getirmişler. Kütüphane ise tamamen hurafe- bid’at ve safsata kitaplarla doluydu.  Ben kitapları okudukça, anladım ki, bu kitaplar farklı yazıyor. Oysa Metin kardeşim, bana başka bir İslam’ı anlatıyordu.  Hasan el Benna, Seyyid Kutup, Şeyh Said, İskilifli Atıf hocaların, tevhid mücadelesinden söz ediyordu. Metin kardeşimden, Allah’ı birleyip imana şirk bulaştırılmamasını, birçok konu ve kavramları öğrendim. Şirk nedir? Tağut nedir? Bunları ilk kez duymuştum ve imanın lezzetini aldım…

Nusret Naçaroğlu: Cezaevleri sağlık açısından nasıl?

Serkan Gülsuyu: Eski cezaevleri çok pisti.  Tahtakuruları, bit, fareler vs… Son yapılan cezaevleri iyiymiş şimdi. Eski cezaevleri malum, eski yapım delikler var. Eski cezaevlerinde koğuşta böcekler çıkıyordu. Fareler çok rahat gezebiliyordu.  Mesela gece ışık kapanınca ay ışığının koğuşa vurması koğuşun içinde bu yaratıkların gezmesini rahatlıkla izliyorsun. Özellikle Paşa Kapı cezaevi, böyleydi. Her koğuşta elli kişi kalıyordu. Hatta bir yatakta bazen iki kişi yatıyordu…

Nusret Naçaroğlu: Peki bugün cezaevleri, medrese-i yusufiye olabilir mi? Serkan Gülsuyu:  Bu konuyla ilgili bir anekdotumu anlatayım. Cezaevi idaresi tarafından ıslah edilsin diye, insanlara dinlerini anlatmaya müftülükten bazen hocalar gelirdi.  Gelen hocalar, temizlikle alakalı devlete millete saygı hoşgörü ve güzelliklerle alakalı dini konuşmalar yapıyorlardı.  Bir kere hiç unutmuyorum, hoca ayakta, bevletmenin zararlarını anlatıyordu ve ben güldüm buna… Nusret Naçaroğlu: Neden güldün? Serkan Gülsuyu: Ya adam, din nedir? İman nedir? Bunları bilmiyor.  Sen saygı, sevgi, devlete itaat,  ayakta bevletmenin zararlarını anlatıyorsun… Cezaevleri, bana göre laik sistemde medrese-i yusufiye olmaz.  Cezaevi ortamı çok kötü…  Teyp hırsızlığından, içeri girip de araba nasıl kaldırılır onun profesyoneli olup çıkıyorlar.  Tabii şunu hatırlatmakta fayda var,  Müslüman siyasi mahkûmlar için, evet medrese-i yusufiye olur. çünkü  Müslüman nerede olursa olsun,  Allah’ın istediği şekilde davranır. Nusret Naçaroğlu: Şimdide söz hakkını, Mustafa Darende ve Mustafa Balun kardeşlerimize verelim.  Serkan Gülsuyu: Allah razı olsun… Mustafa Darende:  Serkan kardeşimiz, bizlere cezaevi ortamıyla ilgili çok çarpıcı bilgiler verdi. Herkesin cezaevine girme nedenleri farklı… Ben cezaevinde, ne kadar Müslüman varsa, biran evvel sevdiklerine kavuşmalarını temenni ediyorum. Mustafa Balun kardeşim, dilersen yine klasik soruyla devam edelim. Öncelikle biraz kendiden söz eder misin?   Mustafa Balun: Benim annem babam ayrıydı. Küçüklüğüm yetiştirme yurtlarında geçti. Çocukların yetişmesinde anne baba rolü çok önemlidir. Ben belli bir yaşa geldiğimde yurttan ayrıldım. Aslında anne babamın ayrı olmasından dolayı içimde bir boşluk vardı. Hep bir huzur arayışı içerisindeyim.   Ben, insanların içinde, Allah’a yönelme duygularının olduğunu düşünüyorum.  Herkeste bu potansiyel var. Kimileri kibrinden nefsinden veya bilgisizliğinden, yâda başına bir musibet gelmediğinden, Allah’a gerçek manada yönelemiyorlar. Mustafa Darende: Peki cezaevi ile nasıl tanıştın? Mustafa Balun: Hiç farkında olmadan, pis işlere bulaşmıştım.  Bir gün İstanbul’a geldiğimde bir arkadaşla tanıştım.  Tavırları hoşuma gitti.  Bende o arkadaşıma,  mafya, çete, gibi şeyleri sevdiğimi söyledim.  Bir gün arkadaş bana, bir iş ayarladığını söyledi. Bulduğu işin ticaret olduğunu söyledi. Yani “uyuşturucu ticareti” yapmaya başladım. Aslında vicdanım bir yandan müsaade etmiyordu.  Benim bunu yapmamam lazımdı.  Bu işin haram olduğunu biliyordum. İçimden sürekli bir gün tevbe ederim diyordum. Bir gün karar verdim, ben bu işi yapmayacağım diye.  Memlekete dönmeye karar verdim. Memlekete dönmeden bir gün önce, beni birisi aradı.  Bize eşya lazım dedi.  Biz  senin telefonunu falancadan aldık. Yanımızda arkadaşlar var, parti yapacağız dediler.  Telefondaki ses, ısrarla uyuşturucu istedi.  Yanımdaki arkadaşta, ya götür son kez ver adamların işleri görülsün, dedi. Bende merhametliyim, götürüp vereyim bitireyim bu işi dedim.  Tarif ettikleri adrese gittim. Tam uyuşturucuyu çıkardım vereceğim anda, malum şahıs kolumdan tuttu. Dedim beni dövecek herhalde, oradan baktım iri yarı bir adam geliyor, ondan yardım istedi. O da diğer kolumu tuttu.  Yürü gidiyoruz dediler.  Meğersem adamlar polismiş. Mustafa Darende: Peki sonra ne oldu. Neler yaşadın? Mustafa Balun:  Önce beni emniyete götürdüler.  Biraz dövdüler.  Sonra mahkeme vs. neticede dört yıl ceza verdiler. İlk olarak Maltepe cezaevine gönderdiler. Cezaevi yeni,  koğuşa ilk giren benim.  Yalnızım çaresizim. Ranzada tek kalıyorum, boğuluyorum sanki. Psikolojim bozuldu.  Defalarca intihar etmeyi düşündüm. Kaldığım cezaevi biraz moderndi. Derken birkaç gün içinde koğuş yavaş yavaş dolmaya başladı.  Bir arkadaş ranzamın üstünde yatıyordu.  Kitapları ve bir de Kur’an vardı. Ben bir gün yataktan kalkarken elimi yukarıya attım ve Kur’an denk geldi.  Kur’an’ı istedim arkadaş verdi.  Kur’an’ı açtığımda ilk karşıma çıkan sure,  tevbe suresiydi.  Evet dedim, bak buldum tevbe etmem gerekiyor.  Bu sureden nasıl tevbe etmem gerektiğini öğrenmeliyim dedim.  Meali okumaya başladım.  Baktım ki  tevbe suresi  genelde savaştan bahsediyor.   Ama okurken bir rahatlama hissettim. (Hani insan bir uçurumun kenarında gezerken, ayağı takılır düşer ya uçuruma, bizde tevbe taşına takıldık düştük demek ki. ) Bu vesileyle başladım, İslam’ı araştırmaya… Kaldığım cezaevinin kantini vardı. Biz istediklerimizi yazıyorduk. Kantin görevlileri de alıyordu.  Ben bir küçük radyo istedim.  Amacım radyo alıp,  Kur’an’la alakalı bir şeyler dinlemekti.   Radyoyu aldım. Karıştırırken hoşuma giden bir şey oldu.  Bir çocuk ezgisi çalıyordu ve o an çocuk olmak istedim.  Eskiden beri çocuklara karşı çok sevgim vardı.  Başladım bu radyoyu dinlemeye… Hemen frekans baktım 103.2 Özel FM bunu kafama yazdım.  Her zaman dinlemeye karar verdim. Semih Duman’la hadis dersleri, Abdullah Parlayan hoca,  Halil Tuzan’ın sunduğu “Papatyalar Açarken” programı hoşuma gitmişti. Ayrıca Özel FM’de her zaman kaçırmamaya gayret ettiğim, Ali Çatalyürek Hocamla “Kur’an Okulu” ve daha sayamadığım diğer güzel programlar… Mustafa Darende: Yani Cezaevinde, Özel FM senin için bir okul ve sadık bir dost oldu, bu anlamda. Mustafa Balun: Evet aynen öyle oldu. Özel FM bana çok şey verdi.  Eskiden İnsanın en yakın dostu sigara diyordum.   Ama Özel FM bana, en iyi dostun Müslümanlar olduğunu öğretti. Özel FM vesilesi ile sigarayı bırakmış oldum. Ben cezaevinden tahliye olana kadar,  Kur’an meali okumayı, radyo dinlemeyi Vuslat Dergisi tarafından gönderilen kitapları okumaya devam ettim. Hamd olsun, Kur’an’ın Arapçasını Özel FM’de yayınlanan “Kur’an Okulu” programı ve bazı arkadaşların desteğiyle öğrendim. Nusret Naçaroğlu: Öncelikle kardeşlerim, bize zaman ayırdığınız için Allah sizden razı olsun.  İkinizin anlatımlarından, cezaevi ortamı ile ilgili önemli bilgiler edindik. Tabii cezaevi ortamı, kimsenin temenni etmediği bir ortamdır. Halen cezaevinde hiçbir suçu olmayan Müslüman kardeşlerimiz var. Sizin anlatımlarınızdan onların bulunduğu ortamı biraz daha idrak ettik. Mustafa Darende: Bende Serkan Gülsuyu ve Mustafa Balun kardeşlerime bu vesile ile tekrar geçmiş olsun diyorum. Ayrıca tecrübelerinizi bizimle paylaştığınız için, Vuslat Dergisi yönetimi adına, ikinize de teşekkür ediyorum.        

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul