Giriş
Sosyal bir varlık olan insan,
hemcinsleriyle birlikte yaşarken birbirine ihtiyaç duyar. Toplumda her insana
ihtiyaç vardır. Her insan, toplum binası içerisinde kendine bir yer bulur ve
bir boşluğu doldurur. Dolayısıyla toplum içerisinde aşırı ve ölçüsüz
hareketlerde bulunmayan her insan, hiçbir zaman dışlanmayı, yok sayılmayı hak
etmez. Suç işleyenler bile, adalet ölçülerine göre cezalarını çektikten sonra,
eski itibar ve saygınlıklarına kavuşurlar. Dinimize göre her insan değerlidir.
Kurân, insanı en şerefli, en güzel yaratılışta olan varlık, Yüce Allahın
kulu, Onun muhatabı olarak tanımlar. İnsan, yeryüzünün efendisi/halifesidir.
Yeryüzü tüm güzellikleriyle onun emrine verilmiştir. Bu yüzden insanın her
dönemi değerlidir ve önemlidir. Cıvıl cıvıl hareketleriyle çocuklar, nasıl
toplumun neşe kaynakları ise; ağır başlı ve vakur duruşlarıyla ihtiyarlar da
toplumun en önemli bilgi ve tecrübe kaynaklarıdır.
Uzun Ömürlü Olmak
Dünya hayatı insana sevdirilmiştir. Her insan dünyada uzun ömürlü olmak ister. Muammer olma duygusu, insan fıtratında bulunan tabii bir duygudur. Oysa önemli olan yıl olarak uzun süre yaşamak değil, dolu dolu yaşamaktır. Bu yüzden eskiler, İslamla geçmeyen, cahiliye döneminde isyan ve günahlarla geçen yıllarını ömürlerinden saymazlardı. İnsandaki bu eğilimi bir Kurân ayeti şöyle dile getirir.
Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak
bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması
onu azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.[1]
Uzun ömür sürmek, insanı
aldatmamalıdır. Çünkü uzun yaşamak meziyet değildir. Önemli olan, güzel
hatıralar bırakarak yaşayabilmektir. Bu konudaki ilahî uyarılar da şu şekilde
gelmektedir:
Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine
(hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kafirlere ait)
araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?[2]
Bilakis biz nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun
zamanlar geçti. Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen
halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine (onları sana) gönderen biziz..[3]
O halde önümüzde uzun yıllar gözükebilir, ama bu durum bizi aldatmamalıdır. Yaşadığımız her anın kıymetini bilmeli ve en iyi şekilde onu değerlendirmeliyiz. Unutmamalıyız ki, bizim için dün geçmiştir. Yarına çıkacağımız ise kesin değildir. Bize düşen ise, içerisinde bulunduğumuz zamanı en güzel bir biçimde değerlendirmek ve dolu dolu yaşamaktır. Tûlu ömür ve tûlu emel.. İnsan yaşlandıkça emelleri gençleşirmiş. Ne tûlu ömür, ne de tûlu emel bizleri aldatmamalıdır. Nitekim bu gerçek, hadiste şu şekilde ifade edilmiş ve dizelere dökülmüştür:
Ademoğlu yaşlandıkça şu iki şeyi gençleşir: Mala ve uzun yaşamaya
düşkünlük.[4]
İster bey ol, ister paşa. / Adem gibi var bin yaşa.
Ölüm gelir bir gün başa. / Ölmemeye çaren mi var.
Mal sahibi mülk sahibi, / Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan, /Var sen de biraz oyalan.
Ana-Babaya
İyilikte Bulunmak
Söz buraya gelmişken, bizim hayata gelme sebeplerimiz olan anne ve baba hakkı üzerinde kısaca durmakta yarar olduğunu düşünüyoruz. Ana-baba hakkı üzerinde de Kurânda ısrarla durulur. Bu konudaki ayetlerden bir kaçı şöyledir:
Rabbin yalnızca kendisine kulluk ve ibadet etmenizi, ana-babanıza da
iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Anne babandan biri veya her ikisi
senin yanında yaşlanırsa, Of bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz
söyle. Onları esirgeyerek merhamet kanatlarını üzerlerine ger ve şöyle dua et:
Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara
rahmet et.[5]
Ayetlerde, Yüce Allah kendisine ibadet ve kulluk yapılmasını emrettikten hemen sonra, ana-babaya iyilik ve ihsanda bulunmayı emretmektedir. Bu, ana-baba hakkının Allah hakkından hemen sonra geldiğinin ve ne kadar önemli olduğunun açık göstergesidir. Yine ayetlerin bize yüklediği görev, ana-babamıza öf bile dememiz, onları incitecek hiçbir söz ve davranışta bulunmamamız; onlara sevgi, saygı ve ilgiyle yaklaşmamız ve en önemlisi onlara dua etmemizdir. Hatta onlar Allaha şirk koşan kimseler olsalar ve bizi de müşrik olmaya zorlasalar bile, onlarla dünyada güzel güzel geçinmemizdir. Nitekim Hz. İbrahimden bize yadigâr olarak Kurânda geçen ve her namaz sonunda okuduğumuz duada şöyle diyoruz: Rabbimiz! Hesabın görüleceği günde beni, anamı-babamı ve tüm inananları bağışla![6]
Hikâye olunur ki, bir evlat hasta anasını üç yıl sırtında taşımış ve bir gün annesine, hakkını ödeyebildim mi, diye sormuş, annesi şu cevabı vermiş: Ne gezer evladım. Sen beni sırtında taşıdın ama, yorulunca, istirahat ve ihtiyaçların için yere indirdin. Bense seni dokuz ay, kendimden hiç ayırmadan hep karnımda taşıdım ve besledim. Ben sana büyüyesin diye bakardım. Sense bana çabuk öleyim diye bakıyorsun.
Sığındıkları mağaranın kapısı, yuvarlanan bir taşla kapanan üç adamın yaptıkları güzel şeyleri öne sürerek mağaradan kurtuldukları anlatılan hadiste[7], adamlardan birinin ana-babasına yaptığı hizmeti öne sürmesi ve onun akabinde yaptığı dua ile kurtulması ne kadar dikkat çekicidir.
Ana-baba hakkı başta olmak
üzere, yaşlılara hürmet, onlara saygı ve ilgi duyma hakkında Peygamberimizden
bize gelen tavsiyelerden bir kaçı şöyledir:
Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine yahut
ikisine yetişip de, bunlara gereken hürmet ve hizmette bulunarak Cenneti hak
edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün! ((Bu ifadeyi üç kere tekrar
etmişti.)[8]
Herhangi bir genç yaşlılığından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse,
Yüce Allah da yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler halkeder.[9]
Küçüklerine şefkat göstermeyen, büyüklerine değer ve saygı göstermeyen
bizden değildir.[10]
Saçı sakalı ağarmış yaşlı müslümana saygı gösterip ikram etmek Allaha
saygıdandır.[11]
Düşkünleri görüp gözetiniz, zira siz ancak düşkünleriniz sayesinde
yardım görür ve rızıklanırsınız.[12] Bereket,
büyüklerinizin yanındadır.[13]
Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler, otlayan hayvanlar olmasaydı başınıza büyük belalar gelirdi.[14] Hadiste zayıf, bakıma, ilgiye muhtaç kimselere bakmaya, onların sıkıntılarına katlanmaya teşvik var; ihtiyarlar için ise, ihtiyarlığı kabullenmeye yönlendirme vardır. Gençleri ihtiyarlığa hazırlayan yönlendirici bir hadiste de şöyle buyurulmuştur:
Beş şeyden önce, şu beş
şeyin kıymetini bilin: Ölümden önce hayatın hastalıktan önce sağlığın,
meşguliyetten önce boş zamanın, ihtiyarlıktan önce gençliğin, fakirlikten önce
zenginliğin..[15]
Ömür- İmâr- umre aynı kökten gelirler. Dilimizde muammer olasın ifadesi ömürlü olasın anlamında kullanılır. İmâr, harabın zıddıdır. Ömür de bedenin ruhla beraber hayat sürmesidir. Umre ise, ziyaret demektir.[16]Aynı kökten türeyen bu üç kelime arasında sıkı bir bağlantı vardır. Şöyle ki, ömür, mamur bir şekilde sürdürülürse anlamlıdır. Ziyaretler de insanı onurlandıran güzelliklerdendir. Ziyaret edilen, kendisine değer verildiğini, ziyaret edense, hemcinsine karşı erdemli bir davranışta bulunduğunu anlar. Nitekim bir hadiste, ziyaret/akraba ziyareti arasında ilgi kurulmuştur.[17]Tûlu ömür (uzun ömür), her insanın özlemi; erzelil ömür (ömrün en zayıf anları) ise çoğu insanın kaçınılmazıdır. Önemli olan güzelliklerle dolu bir hayat sürüp, güzel bir sonla (Hüsn ü Hatime ile) hayata veda edebilmektir.
Yaşlının bugün de kullanılan eski dildeki karşılığı ihtiyardır. İhtiyar, seçme, seçkin olma, hür irade sahibi demektir. Yaşlılar da fikir ve görüşleri ciddiye almaya değer seçkin ve itibarlı büyüklerimizdir. Nitekim köy yönetimini sağlayanlar ihtiyar heyeti ve muhtardır. Eskiden köy ve kırsal kesimlerde adliyeye olaylar intikal etmezdi. Ufak tefek problemler yerinde ihtiyar heyeti ve muhtarlar tarafından halledilir ve tatlıya bağlanırdı. İlçe ve illerde bile tecrübe ve birikim sahibi ileri gelenlerden (ekabir) bir heyet, yönetimi hep olumlu ve güzel şeylerle yönlendirir, pek çok problemin hallinde yöneticilere yardımcı olurdu. Yani eskiden onlar daha aktiftiler. Bu hem o ihtiyarlarımızın gayretkeşliğinden, hem de gençlerin onlara sahip çıkmalarından kaynaklanmaktaydı. Onlar sorumluklarının her zaman bilincinde idiler. Bana ne, bizden geçti deyip boş vermiyorlardı. Gençler de onları bir değer kabul edip sahipleniyorlardı.
Kurânda yaşlı ve düşkünlere
tanınan bir takım kolaylıklardan bahseder ki bu durum, onların Yüce Allahın
rahmetine diğer insanlardan daha fazla mazhar olmuş insanlar olduğu anlamına
gelir. Sözgelimi yaşlılar, dışarıya çıktıklarında kalın-kaba dış elbiselerini
almayabilirler. Bu konuda şöyle buyurulmuştur: Bir nikah ümidi beslemeyen yaşlı kadınların, ziynetleri teşhir etmeksizin,
dış elbiselerini çıkarmalarında bir sakınca yoktur. İffetli davranmaları
kendileri için elbette çok daha iyidir. Allah işitendir, bilendir.[18] Amaya güçlük yoktur, topala güçlük yoktur,
hastaya da güçlük yoktur..[19]
Yaşlılara İlgi ve Şefkat Göstermek
Yaşlıların en iyi tedavi yolu ilgi ve şefkat, en iyi barınma yeri sıcak aile ortamıdır. Huzurevi, Darül-acüze vb. yerler bu değerlerin dejenere olduğu toplumlarda alternatif olarak doğmuş yerlerdir. Buralarda yaşlılara fizikî olarak ne kadar iyi de bakılsa, aile ortamında var olan evlat- torun sevgi ve sıcak ilgisi olmaz.
Yaşlılığı kabullenmek, yaşlılığın değerini bilmek, birikimlerinden yararlanmak ve başkalarını yararlandırabilmek mutlu yaşamanın yoludur. O halde her biri bir ışık ve bir uyarı lambası olan ak saçları boyama; her çizgisi bir anı satırı olan kırışıklıkları gidermeye ne gerek var.
Konuyla İlgili Özlü Sözler
Yaşlılar ve yaşlılıkla ilgili olarak pek çok şey söylenmiştir. Burada, uzun deneyimler sonucu söylenen bu güzel sözlerden bir demet sunmak istiyoruz:
Yaşlılık, her insanın hem çok istediği, hem de hiç istemediği bir dönemdir. Her insan, yaşlılığa doğru koşar.
Yaşlılık da sevgi gibidir, saklanmaz. (Thomas Dekker)
Yaşlılık, kimilerinde bilgelik, kimilerinde ise ölümü gözleme dönemidir.
Yaşlılık, geçmişin muhasebesinin yapıldığı, tecrübe ve birikimlerin yeni kuşaklara aktarıldığı, anılarla yaşanılan bereketli bir dönemdir.
Gençler bile bilse, yaşlılar yapabilse
Gençler ümitleriyle, ihtiyarlar hayal ve hatıralarıyla yaşarlar
Yüzü ışığa/gerçeğe yönelmiş olan insan her zaman gençtir ve yaşar. İnsanın yaşı ruhunun gençliğine yahut ihtiyarlığına bağlıdır.
Hayatı dünya ve ahiret olarak görürsek, ihtiyarlık hayatın sonu değildir. Yaşadığımız her an kendi hakkını ister.
Rüyaların yerini pişmanlık doldurduğu zaman yaşlılık başlar.
Yaşlılar bize kanlarından kan veren, canlarından can katanlardır.
Yaşlılık manen yükselme çağıdır.
Hiç kimse bir yıl daha fazla yaşayacağını düşünmeyecek kadar yaşlı değildir. (Çiçero)
Yazımızı hem bugünün yaşlılarına, hem de yarının yaşlıları gençlere yönelik bazı önerilerle bitirmek istiyoruz.
a. İhtiyarlara
Yönelik Öneriler
İhtiyarlarımız, yaşlılığı kabullenmeli, onu bir nimet olarak görüp en güzel şekilde değerlendirmelidirler. Eli kalem tutanlar anılarını yazmalıdırlar. Birikimlerini mezara gömmemelidirler.
Yaşlılığı, her şeyin bittiği dönem olarak görmemeli, topluma yapabileceği çok şeyin olduğunun bilincinde aktif olarak hayatın içerisinde yer almalıdırlar. Hayattan emekli olunmaz. Kurân Bir işten kurtulunca, başka bir işe davran[20]buyurur.
İhtiyarlar, gençleri iyiye, güzele yönlendirerek onların önünü açmalıdırlar.
İhtiyarlar, aile ve toplum içerisinde denetim görevini layıkıyla yerine getirmelidirler.
Lüzumsuz konuşmalardan, etliye sütlüye gereksiz yere karışmaktan ısrarla kaçınmalıdırlar. Onlar hep hayır söyleyen, ağzı dualı kimseler olarak gençlere örnek olmalıdırlar.
b. Gençlere Yönelik Öneriler
Gençlerimiz, gençliklerini en güzel bir şekilde değerlendirip yapacakları güzelliklerle kendilerini yaşlılığa hazırlamalıdırlar.
Kendilerinin de bir gün ihtiyarlayacağını, güçten kuvvetten düşeceğini düşünüp ihtiyarlarımıza sevgi, saygı ve ilgiyi eksik etmemelidirler.
İhtiyarlarımızın bilgi, görgü, tecrübe ve birikimlerinden her zaman yararlanmasını bilmelidirler. Onları yalnızca işleri düşünce ya da belirli günlerde hatırlamamalıdırlar.
İhtiyarlarımızdan duyup gördükleri olumsuz söz ve davranışları, hayra yormalıdırlar. Kim bilir belki de onlar, gençlerin sahip olmadıkları bilgi, görgü ve birikimleri nedeniyle olaylara müdahil olmak istiyorlardır.
İhtiyarların düştükleri duruma bakıp ibret almalıdırlar. İnsanın da tıpkı bir ağaç gibi fani olduğunu, bir gün sona yaklaşacağını hiç unutmamalıdırlar.
Yaşlılar evimizdeki cansız antika süs eşyalarından çok daha değerli, canlı bereket kaynaklarımızdır. Onların duaları biz gençlere haz ve hız verecektir.
Öyleyse insanımız muammer olsun, çok yaşasın, yaşlı olsun, ama gözü yaşlı olmasın.
Dipnot
*NEÜ. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
[1]- 2 Bakara 96.
[2]- 21 Enbiyâ 44.
[3]- 28 Kasas 45.
[4]- Buhârî, Rikâk 5; Müslim, Zekat 115; Tirmizî, Zühd
28.
[5]- 17 İsrâ 23-24.
[6]- 14 İbrahim 41. ayrıca bkz. 27 Neml 19; 46 Ahkâf 15;
71 Nûh 28.
[7]- Bkz. Buhârî, Enbiyâ 50; Buyu 98; İcâre 12; Hars 13;
Edeb 5; Müslim, Zikir 100; Ebû Davûd, Buyu 29.
[8]- Müslim, Birr 8; Ahmed, II, 346; Müslim, Nevevî, Riyâzüs-Sâlihîn, I, 350.
[9]- Tirmizî, Birr 75; Nevevî, Riyâzüs-Sâlihîn, I, 391.
[10]- Tirmizî, Birr 15; Ebû Dâvûd, Edeb 58; Ahmed, I, 257;
Nevevî, Riyâzüs-Sâlihîn, I,
387.
[11]- Ebû Davûd, Edeb 23.
[12]- Tirmizî, Cihad 24; Ebû Dâvûd, Cihad 70; Ahmed, V,
198; Nevevî, Riyâzüs-Sâlihîn, I,
314.
[13]- Münâvî, Feyzül-Kadîr, III, 220.
[14]- Aclûnî, Keşfül-Hafâ, II,
230.
[15]- Aclûnî, Keşfül-Hafâ, I, 166-167. (Hakim, Beyhakî)
[16]- Bkz. İsfehânî, el-Müfredât, s, 518-519.
[17]- Rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını isteyen
sıla ı rahimde bulunsun. Buhârî, edeb 11; Müslim, Birr 18, 19; Ebû Davûd,
Zekat 45.
[18]- 24 Nûr 60.
[19]- 24 Nûr 61; 48 Fetih 17