İmam
Ebu Yusuf ve Ebu Ubeyd kitaplarında İslâm Devletinin veya cemaatinin
belli başlı gelir kaynaklarını şöyle sıralamışlardır:
Zekâtlar
1- Para, zînet eşyası, altın ve gümüş, mücevherat
ve ticaret mallarında 1/40.
2- Kendiliğinden veya yağmur suları ile sulanan
toprakların mahsullerinde 1/10.
3- Dışardan bir enerji sarf edilmek suretiyle
sulanan toprak mahsullerinde 1/20.
4- Yeraltı kaynaklan (petrol, madenler gibi...)
ile definelerde 1/5.
5- Koyunlarda
1/40. Sığırlarda 1/30. Develerde koyun
cinsinden 1/40. Atlarda beher at için bir dînar Hz. Peygamber devrinin parası
ile iki koyun karşılığı; günümüzde ise, dînarın bugünkü değeri ile
hesap edilirse 4.25gr altındır.
Ganimet Mallarının Beşte Biri
Ganimet
malları konusunda yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
Biliniz
ki, ganimet mallarının beşte biri Allah ve Resûlünündür ( Enfal 8/41, Haşr,59/7)
Burada,
Allah ve Resulünden maksat Devlet hazinesine ait olduğudur.
Bunlar
azınlıktan alınan umumî vergilerdir.
Muaz
b. Cebel (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.), beni Yemene gönderdiği zaman
sayısı kırka ulaşan sığırlardan üç yaşına basmış bir sığırı zekât olarak
almamı, sayısı otuza ulaşınca; iki yaşına basmış erkek ve dişi bir buzağı
almamı, Müslüman olmayan ve akil baliğ olmuş her bir kimse için de cizye
vergisi olarak, bir dinar veya karşılığı yemen elbisesi almamı emretmişti.1
İbn
Abbâs (r.a.)den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: Bir bölgede iki kıble olamaz yine Müslüman olan kimseye de cizye
vergisi yoktur.2
Sahipsiz
Mallar.
Oruç
Keffaretleri.
Yemin
Keffaretlerî.
Bunlar
gerektiğinde devlet tarafından toplanarak icap eden yerlere verilebilir.
Dolayısıyla faydası daha umumî olur.
Varisi
Bulunmayan Tereke malları.
Velisi
Bulunmayan Maktulün Diyet Cezası.
Yitik Mallar.
Gümrük Vergisi.
Hz.
Peygamber devrinde devlet tam kadro halinde teşekkül etmediğinden, gümrük vergisi
sonradan Hz. Ömer tarafından ihdas edilmiştir.
Zekâtı Hilafet Veya İmamet Merciinin
Toplaması ve Konu İle
İlgili Rivayetler
Zekâtın
devletçe alınması konusunda yüce Allah şöyle buyuruyor:
Mü'minlerin
mallarından zekât al ki, onunla kendilerini (malın manevî kirinden) temizlemiş,
(mallarını) bereketlendirmiş olursun. (Zekât verdikleri zaman da) onlara dua
et. Zira senin duan onlar için bir huzur vesilesidir. (Tevbe 9/103-104)
Bu
Âyet-i Kerîme, İslâm Devletinin reisine, müslümanlardan, bir nevi gelir
vergisi olan zekâtı bizzat almasını emretmektedir. Bu emir bize zekâtın
mutlaka devletçe alınarak tevzi edilmesi gerektiğini haber veriyor. Hz.
Peygamber yaşadığı müddet içerisinde zekât O'na verilmiştir. O devirde ve daha
sonra gelen halifeler devrinde zekâtın, bütünüyle fert tarafından tevzi
edildiğine dair bir belgeye rastlanılmamaktadır. Aksine bütün delil ve rivayetler
bize zekâtın muayyen bir devre kadar devletçe alındığını gösteriyor.
Zekât,
farz olduğu andan itibaren Hz, Peygamber'in görevlendirdiği memurlar
tarafından alınmış, zahiri mallardan ziraî mahsuller tahmin edilerek hasat
zamanı mahsuller bu memurlar tarafından toplanmış, hayvanların zekâtında da
aynı usul tatbik edilegelmiştir. Zekât, günümüzde olduğu gibi, sorumsuz bir
şekilde hiç bir suretle ferdin isteğine bırakılmamıştır. Esasen zekâttan
beklenen ferdî ve içtimaî faydaların elde edilmesi için bu yolun takip
edilmesinde zaruret vardır. Başıboş bırakılan bir müesseseden arzu edilen
netice beklenemez. Şimdi biz başlangıçta zekâtın devletçe nasıl uygulandığını
gösteren bazı rivayetleri nakledelim.
İbn-i
Sîrin (v. 110/728)'den rivayet edildiğine göre, başlangıçta zekâtlar Hz.
Peygamber'e ya da O'nun görevlendirdiği memurlara verilirdi. Ondan sonra ise
halife olan Hz. Ebû Bekir'e veya onun tâyin ettiği memurlara, Hz. Ömer
devrinde de yine kendisine veya zekât memurlarına veriliyordu. Hz. Osman
devrinde de durum aynı şekilde devam etmişse de O'nun şehit edilmesi üzerine
Müslümanlar ihtilâfa düşerek bir kısmı zekâtı devlete vermekte devam ediyor,
diğer bir kısmı da zekâtlarını kendileri tevzi ediyorlardı. Hz. Ömer ile Hz.
Âişe de zekâtlarını devlete verenlerdendi.2 (Ebu Yusuf
Kitabul-Harac, Kasım B.Sellam,Kitabul-Emval,Sf:751)
Hz.
Peygamber (s.a.s.) çeşitli bölgelere zekât toplamakla görevli memurlar
göndermiştir.
Vâil
b. Hıcrdan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber bir bölgeye zekât
memurlarından birini göndermişti. Bu memur, bir müslümanın zekâtını almak için
onun yanına gitti. Adam getirip zekât memuruna zekât olarak zayıf bir deveyi
verdi. Bunun, üzerine Hz. Peygamber: Allah ve Resulünün zekât memurunu
gönderdik ve falan adam ona zayıf bir deve yavrusunu verdi. Allahım! Ne kendisine,
ne de devesine bereket verme, buyurdu. Hz. Peygamberin bu sözü o adamın
kulağına gitti. Bunun üzerine adam O'na güzel bir deve getirerek: Allah'a ve
Resulüne karşı tevbe ediyorum, dedi. Hz. Peygamber de bu sefer: Allahım! O'na
ve develerine bereket ver, diye dua etti.3
Süveyd
b. Gafle'den de şöyle dediği rivayet ediliyor: Hz. Peygamber'in
görevlendirdiği bir zekât memuru bize geldi. O'nun yanına gidip oturduktan
sonra şöyle dediğini duydum: Ben süt emen küçük yavruları almamaya, ayrı ayrı
kişilerin hayvanlarını bir araya toplamamaya, toplu halde bulunanları da
ayırmamaya söz verdim. O memura bu esnada bir adam büyük
hörgüçlü bir deve getirip bunu al dedi, fakat almadı4
Enes
b. Mâlik'ten rivayet edildiğine göre, Benî Temim kabilesinden bir adam
Resûlullah (s.a.s.)'e gelerek:
Yâ Resûlullah!
Zekâtı senin gönderdiğin memura ödediğim zaman, Allah'a ve Resulüne karşı
sorumluluktan kurtulur muyum? diye sordu. Hz. Peygamber de: Evet, zekâtı benim
gönderdiğim elçiye ödediğin zaman kurtulur, borçtan beraat edersin. Ödediğin
zekâtın mükâfatı sana, günahı da onu değiştirene aittir.5
İmam
Müslim Hz. Ebû Bekirin halife olunca zekâtını devlete vermek istemeyen bazı
kabile reislerine karşı devlet kuvvetlerini göndererek onları itaat altına
aldığını nakletmektedir.
Mevlâna
Şiblî, öşür arazisi bahsinde şu açıklamayı yapıyor:
Öşür
toprakları, müslümanların ellerinde bulunan arazidir ki, şu kısımlara
ayrılır:
a- Arabistan arazisi: Bunların sahipleri evvel
emirde müslümanlığı kabul etmiş bulunuyorlardı. Medine arazisi gibi.
b- Zimmilere ait arazi olup, onların zürriyetsiz
kalmalarına veya firar etmelerine, yahut devlete karşı isyan etmelerine, yahut
da kendi arzuları ile haklarından feragat etmelerinden dolayı müslümanların
eline geçen topraklardır.
c- Hiç kimsenin tasarrufunda bulunmayan ve bir
kimse tarafından kendisinde hak iddia edilmeyen, fakat bir Müslüman tarafından
imar edilerek ekilen arazi.
İşte
bu topraklardan alınan gelirlere haraç değil, zekât namı veriliyordu. Ve zekât
devlet tarafından toplanıyordu.
Ümm-i
Alkame'den rivayet edildiğine göre Hz. Âişe de zekâtını devlete verirdi.6
Mezkûr rivayetler
bize, zekâtın devlet tarafından alındığını ve müslümanların başlangıçta bütün
mallarının zekâtını devlete verdiklerini gösteriyor.
Zekâtını Kendiliğinden Getirenlere Nasıl Dua
Edilmişti?
Abdullah
b. Evfa (r.a.)den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.)e bir
toplum zekâtlarını kendi elleriyle getirip teslim etmişti. Rasûlullah (s.a.s.)
onlara şöyle dua etmişti: Allahım falan aileye rahmet et daha sonra babam da
zekâtını getirmişti. Ona da şöyle dua etmişti: Allahım Ebu Efva ailesine
rahmet et.7
Haram Maldan Zekât Verilmez
Ebul Melîh (r.a.) babasından naklederek şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.s.)den
işittim şöyle diyordu: Allah abdestsiz namazı kabul etmez, çalıntı (ve haram
olan) mallardan zekât olmaz.8
Kâfir Devletlere Haraç Vermek Zekât Yerine
Geçmez
Müslümanlar
ticaret için Darul Harbe (yabancı memleketlere) mal götürdükleri vakit, o memleketlerin
idarecileri bunlardan %10 gümrük vergisi alıyorlardı. Bunun üzerine Ebû Musa
el-Eş'arî durumu Hz. Ömer'e izah etti. Hz. Ömer de buna mukabil dış memleketlerden
İslâm ülkelerine getirilen ticaret mallarından gümrük vergisi almayı
kararlaştırdı.9
Şeriatla
yönetilmeyen Darul Harbta yaşayan müslümanlardan alınan bütün vergiler haraç
hükmündedir. Zekât yerine geçmez. Böyle yerlerde yaşayan müslümanlar nisaba
ulaşan mallarından ayrıca zekât vermeleri farzdır.
Nitekim
Hz. Ömer böyle yerlerde yaşayan Müslümanların kâfir ve müşrik devletlere vermek
zorunda kaldıkları haraçtan dolayı onları kınamamıştır.
Ancak
bu müslümanlarında böyle şeriatla yönetilmeyen kafir ve müşrik devletlere
vergilendirilmiş kazanç kutsaldır mantığıyla, onları güçlendirecek şekilde
gönülden vergi vermeleri korkunç bir ihanettir.
Dipnot
1- Nesai,
Zekât, B:8, Hds:2408,Tirmizî, Zekât: 5; İbn Mâce, Zekât: 12
2- Tirmizi,
Zekât, Hds:633,Ebû Dâvûd, Haraç ve İmara: 34
3- Nesei,
Zekât, Hds:2415
4- Nesei,
Zekât, Hds:2414,İbnMâce, Zekât: 11; Dârimi, Zekât: 8
5- İmam
Malik, el-Mudevvene C:2, Sf: 88
6- Kasım
B.Sellam, Emval, Sf:757
7- Nesai,
Zekât, B:13,Hds:2416,Müslim, Zekât: 54; Ebû Davud, Zekât: 6
8- Nesai, Zekât, B:48,Hds:2477,Buhârî, Zekât: 8;
İbn Mâce, Tahara: 17
9- İmam Malik, Muvatta, Zekat, B:25,Hds:46-47-48,Tahavi, Zekat bahsi, Ebu
Yusuf, Kitabul-Harac, Öşürlerin toplanması bahsi Sf:306-307,Ebu Ubeyd,
Kitabul-Emval Sf:532-533,İmam Serahsi,El-Mebsut,Zekat Bölümü,İmam Kasani, Bedayus-Senayi ve İbniabidin,Durrul-Muhtar
ir+ �y @/� �و Rasulü (s.a.s.)'in önüne geçmemelidir... Allah ve Rasulünün hükmünün yanında başka hiç bir hüküm olmamalıdır... Gayr-ı İslâm'ı bütün düzenler ve hükümler reddedilmelidir... Muvahhid mü'minlerin onlara asla ihtiyacı yoktur... Çünkü İslâm, hayatî bütün sorunların çözümü, bütün sorunların cevabıdır... Bir noksanlığı yoktur ki, başka birileri bunu tamamlasın... İslâm, her şeyi tam, mükemmel bir hayat nizamıdır... Kendisinden başkasına ihtiyacı yoktur!..
"Bugün
inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Artık
onlardan korkmayın, Benden korkun. Bu gün size dininizi kemâle erdirdim,
üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçip
beğendim."20 buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ, bu değişmez, eskimez,
pörsümez ve her ân capcanlı hakikatı beyan etmektedir....
Bin
asırdan beridir İslâm topraklarını istilâ edip, tağutî hükümlerle hükmeden
zalim egemen tağutların yıkılışlarını pek yakında olduğunu müjdeliyor Rabbimiz
Allah:
"Zulmetmekle
olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrilecekleri pek yakında
bileceklerdir."21
Her
çağda değişmeyen hakikat:
Ya
İslâm ya da başkası değil!
Dipnot
1-
Nisa, 4/60.
2-
Nahl, 16/36.
3-
Zümer, 39/17-18.
4-
Bakara, 2/256.
5)
İmam Muhammed İbn Cerîr et-Taberî, el-Câmiu'l-Beyân Fî Tefsiri'l-Kur'ân,
Kahire, 1388/1968, C. 3, Sh. 13.
Türkçe
tercemesi: Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan
Karakaya - Kerim Aytekin, İst. 1996, C. 2, Sh. 115.
6-
İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri - Tefsiru'l-Kur'ânî'l-Azim, çev. Dr.
Savaş Kocabaş, İst. 2010, C. 2, Sh. 282.
7-
Yusuf, 12/40.
8-
Ahzab, 33/36.
9-
Nûr, 24/51-52.
10-
Nisa, 4/60.
11-
Abdulfettah el- Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986,
Sh. 118-119.
İmam
Ebu'l-Hasen Ali b. Ahmed el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Dr. Necati Tetik -
Necdet Çağıl, Erzurum, T.Y. Sh. 169.
İmam
Suyutî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. İbrahim
Seyfi Oymalı, İst. T.Y. C. 1, Sh. 205.
İmam
Kurubî, el-Câmiu Li Ahkâmi'l-Kur'ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1998, C. 5,
Sh. 302-303.
Ebu
Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, A.g.e. C. 3, Sh. 33.
İmam
Hafız İbn Kesîr, A.g.e. C. 3, Sh. 209-210, Hds. 2116-2117.
Celâleddin
es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 4, Sh. 498.
Elmalılı
M. Hamdi Yazır, Hak Dİni Kur'ân Dili, İst. T.Y. C. 3, Sh. 32-33. (Yenda
Yayınları)
Ahmed
Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İst. 1983, C. 10, Sh. 146. İbn Ebi
Hatim'den.
İmam
Muhyiddin en-Nevevî, Sahih-i Müslim Şerhi el-Minhâc, çev. M. Beşir Eryarsoy,
İst. 2014, C. 10, Sh. 159.
12-
Nisa, 4/65.
13-
İmam Hafız İbn Kesîr, A.g.e. C. 3, Sh. 210, İbn Ebi Hatim ve İbn Merdûyeh'den.
14-
İmam Kurtubî, A.g.e. C. 5, Sh. 307.
15-
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Menâkıb, B. 33, Hds. 3904.
16-
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Menâkıb, B. 49, Hds. 3931.
Hâkim
en- Nîsâburî, el-Müstedrek ale's-Sahîhayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013,
C. 6, Sh. 554, Hds. 4551.
Nûreddin
el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Hüseyin Kaya - Zekeriya Yıldız, İst. 2011, C.
14, Sh. 520, Hds. 14433. Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'den.
17-
Sahih-i Buhârî, Kitabu Fedâili Ashabu'n-Nebî, B. 6, Hds. 37.
Sahih-i
Müslim, Kitabu Fedâilu's-Sahabe, B. 2, Hds. 23.
Sünen-i
Tirmizî, Kitabu'l-Menâkıb, B. 54, Hds. 3938.
Hâkim
en- Nîsâburî, A.g.e. C. 6, Sh. 556-557, Hds. 4555.
18-
Müddessir, 74/49-51.
19-
A'râf, 7/169.
20-
Mâide, 5/3.
21-
Şuara, 26/227.