19 Nisan 2024 - Cuma

Şu anda buradasınız: / İNSANLIĞIN ESARET ALFABESİ DEMOKRASİ
İNSANLIĞIN ESARET ALFABESİ DEMOKRASİ

İNSANLIĞIN ESARET ALFABESİ DEMOKRASİ Mustafa Çelik

 

 



 

 


 

İslâm’ın hayata hükmeden yegâne amir sistem olmasını önlemek için onun yerine insanlara benimsetilmeye çalışılan demokrasi, “Halktan başka ilah yoktur” amentüsüdür. İslâm ise “Allah’tan başka ilah yoktur” amentüsüdür. Bunların ikisinin durumu gece ile gündüz gibidir. Demokrasi gece karanlığı, İslâm ise gündüz aydınlığıdır. Karanlığın olduğu yerde aydınlık, aydınlığın olduğu yerde de karanlık olmaz.

 

Demokrasiye alışanlar, köleliğe alışanlardır. Demokrasi, Firavunların kölelik alıştırmalarının anasıdır. Demokrasiye alışan, köleliğin her çeşidine alışmış demektir. Demokrasiyle, insan müslümanlaşmaz bilakis münkir ve müşrikleşir. Demokrasi; Kur’an’ca değil, Yunancadır. Köken olarak demokrasi kavramı; Yunanistan’a, Roma’ya, Mısır’a ve Firavun’a dayanır.

 

Dünyanın en büyük çelişkisi, “Lâ ilahe İllâllah”diyenlerin “biz demokrasi istiyoruz”demeleridir. Bir ülkenin insanları yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu da inkâr edecek kadar âlim olmuşlarsa, o ülkenin kıyameti kopmuş demektir.

 

İslâm mevcut müşrik ve münkir dünyaya bir meydan okumadır. İslâm şirk derdine yakalanmış mevcut dünyanın dertlerine ilaç taşıyan yegâne eczanedir. 

 

Kendi dininden kaynaklanmayan kavramlarla, kurumlarla kalkınacaklarına inanmış bir ümmetin istiklali ve istikbali olmaz. Eğer bir ülkeyi değiştirme işi size verilseydi ne yapardınız dediklerinde Konfüçyüs; “hemen o ülkenin kelimelerini değiştirirdim” diyor. Evet, kelimeleri değiştirilmiş, kavramlarının içi boşaltılmış, kavramlarından utanır hale getirilmiş bir toplumun köleliği garantilenmiş demektir.

 

İslâm topraklarını işgal ve istilâ eden mürted ve harbiler, müslümanları önce mankurtlaşma sürecinden geçirdiler. Yani onlara dinlerini ve dinlerinden kaynaklanan değişmez ve değiştirilemez değerlerini unutturdular. Şimdi mankurtlaştırdıkları müslümanlardan emin olmak için darbelerle, alaverelerle onları demokrasi ile imtihan ediyorlar. Demokrasiyle imtihan olunmak, şirk ve müşriklikle imtihan olunmaktır. “Biz demokrasiyi istiyoruz”,“Biz demokratız” diyenlere “Allah’ın size gönderdiği dinin adı demokrasi değil, İslâm’dır” diye ikaz da bulunsanız tepkiyle karşılanmaktasınız. Bir müslüman “ben şura istiyorum”diyebilir. Bu söylemle zamanın zorba ve zalimlerine karşı meydanlara inebilir. Çünkü “şura” isimlendirilmesi Kur’an’a aittir. Kur’an’da, sünnette olmayan, İslâm dininin onaylamadığı bir isimlendirme adına müslüman olarak meydanlara inemeyiz.

 

Kur’an-ı Kerim, bütün mesele ve müesseselerimizin isimlendirmesini yapmıştır. Allah Teâlâ buyuruyor:

 

 1 

 

Kur’an-ı Kerim, meselelerimizin ve müesseselerimizin isimlendirilmesi hususunda bizleri muhayyer bırakmamıştır.

 

“Bu (sözde ilahi varlık)lar sizin ve atalarınızın uydurduğu boş isimlerden başka şeyler değildir (ve) Allah onlara hiçbir yetki vermemiştir. Onlar, (o putlara tapanlar,) sadece zannın ve kuruntuların peşine takılıyorlar; hâlbuki şimdi onlara Rablerinden bir yol gösterici gelmiştir.”2

 

Bu ayetin hemen öncesinde Lat, Menat ve Uzza anlatılır. Mekke toplumu bu üç puta farklı anlamlar yüklerler. Bu putlara ibadet edenlerin işlerinin açılacağına, savaşlar kazandıracağına, evine bereket geleceğine, erkek çocuğu olmayanların erkek çocukları olacağına vs. daha birçok şeye sebep olduğuna inanılıyordu. Doğal olarak bu putlar sadece bir isim almış olmuyorlar aynı zamanda bu işlevlerine binaen yeni ibadet yöntemlerini de beraberinde getiriyordu. Adaklar sunuluyor, kutlamalar yapılıyor, paralar toplanıyor, yeni tapınaklar ve yeni putlar imal ediliyordu. Kısacası bu putların oluşturduğu hava ile bir ticari piyasa oluşuyordu ama gelin görün ki bütün bunlar Allah’ın belirlediği bir tanımlama, istediği bir hayat değildi.

 

Bu yalnızca müşriklerin kuruntularından ibaret olan ve Allah katında cehennemden başka karşılığı olmayan bir isimlendirme, tanımlama idi. Vahyi karşısına çıkartılan bütün ideolojiler, karşılığı cehennem olan isimlendirmelerdir. İster bunları çağdaşımız olan insanlar yapsınlar isterse atalarımız yapmış olsunlar, insanı Allah’tan, Allah’ın dininden uzaklaştıran ideolojiler bila şekü şüphe birer putturlar.

 

Her asrın kendine has ve mahsus birtakım putları vardır. Asrımızın putları; Şeriatullah’a muhalif kul kaynaklı yasalar, anayasalar ve ideolojilerdir. Bugünün Latları, Menatları, Uzzaları yok mudur? Elbette vardır. Bu ilahlardan biri haz ilahı, bir diğeri piyasa ilahıdır. Günümüzde yeni ibadethaneler, AVM’ler olmuş ve bu dinin ibadeti ise tüketim çılgınlığı olmuştur. Artık marketler mabedlerin yerini alıyor. “Harcadıkça kazan, kazandıkça harca” piyasa ilahının, kullarına sürekli tekrarlattığı bir slogandır.

 

İşte bunlarda kapitalistlerin, liberallerin uydurduğu isimlendirmelerden başka bir şey değildir. Hakiki bir Firavun olan Batı, İslâm topluluklarını kavramsal bir vesayet altında tutmaktadır. Kendi kavramlarıyla düşünmemizi ve kendi kavramlarının sınırları ölçüsünde değer  üretmemizi arzu etmektedirler. Geçer akçe olarak kabul edilen yaşam tarzını onların kavramlarıyla tanımlayacak olursak hümanist, özgürlükçü, liberal, seküler, modern, post modern, demokrat, laik, agnostik, dualist vs. yaşam tarzıdır.

 

Bu kavramların temeli insanın vahiyden bağımsız olan aklıdır. Yani belirleyici olan insandır. Çünkü Batılı zihniyet için insan bir ilahtır. Daha doğrusu modern akıl, Allah ile insanın sınırını çizmiştir. Allah yalnızca manevi boşluğu dolduran bir alana hükmederken, insan fizik dünyasına yani içinde yaşadığı dünyaya hükmeder. Doğal olarak modern aklın belirlediği kavramlar da insanın ilahlık oyununu geliştirmesi için vardırlar. Modern aklın belirlediği kavramların menşei de batıdır. Batı, aklı ilahlaştırmanın kalesidir.

 

Müslüman olarak bir kavramı incelerken, kullanırken, kavramın doğduğu şartları, onu geliştiren ve onu kendisi yapan şeyi iyi bilmemiz gerekir. İslâm topraklarında halkın ilahlığını esas alan demokratik anlayış, batıdan transfer edilmiş müşrik bir anlayıştır. Demokrasiye inanmak, Hz. İsa’nın ilah olduğuna inanmak anlamına gelir. Hak kuvvetin mağlubu, kalabalığın da mahkûmu olursa, insanların ilahı Allah’tan başkası olur.

 

Asrımızda Mısırlı müslümanlar üçlü bir sınavdan geçiriliyorlar: Demokra(si), Mur(si) ve Si(si). Fatımilerden sonra ilk defa Mısır’ın başına bu seviyede ve yoğunlukta kripto Yahudi ve Judaizerler geçmiştir. Bu Mısır’da İslâm’ı bitirme planının bir parçasıdır. Batılılar tarafından Nobel Barış Ödüllü liberal darbeci  Muhammed Ali Baradey, Şûra Meclisine üye olmayacağını zira o çatı altında Holokost’un inkâr edildiğini söylemiştir. Adam Mısır halkına değil İsrail’in âli menfaatlerine bağlıdır.

 

Mısır darbeden sonra dönmelerin ve döneklerin ahırı haline gelmiştir. Abdulfettah Sisi adlı cunta lideri de siyasi bir travestidir. Ezher Şeyhi Ahmet Tayyip de vesikalı bir şekilde Mübarek Partisinin (Hizbu’l Vatani) ileri gelen üyelerinden birisiydi yani fülul ve kalıntılardan Bel’am’ın birisidir. Bundan dolayı utanmadan sıkılmadan Papa Tovadros ile birlikte darbenin destek kıtası içinde yerini almıştır. Sisi’nin darbe konuşması sırasında huzurda olan şahsiyetlerden birisi Tovadros olmuştur ve şu anda Mısır Kıpti Kilisesi Batı’nın himayesinde 1890’lı yıllarda Ermenilerin II. Abdulhamit’e karşı yaptığını yapmakta ve ülkeyi istikrarsızlaştırma faaliyetlerini yürütmektedir.

 

Batı desteğiyle geçmişten gelen hazımsızlığını karışıklık çıkarmak suretiyle göstermektedir. Fırsattan istifade Mısır’da İslâm’ı sona erdirmek istedikleri gibi aynı zamanda dünyada da İslâm fobisini körüklemektedirler. ABD’de müslümanları kışkırtmak ve İslâm fobisini yaymak için yapılan müslümanların masumiyeti filmi Mısırlı Kıptilerce kurgulanmış ve ipleri Kıpti Kilisesine kadar uzanmaktaydı.

 

İhvanu’l Müslimini (Müslüman kardeşleri) seviyoruz. İhvanu’l Müslimin’in Mısır’ın yeni Firavun’u ve avaneleri karşısındaki direnişlerini bedenimizin bütün hücreleriyle destekliyoruz. Ancak diyoruz ki; Mısır İhvan Hareketi ile bu hareketi sevenler ve savunanlar bilsin ki: İslâm coğrafyasının dönmelerin ve döneklerin ahırı haline gelmemesi için yapılacak acil faaliyet, demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddetmektir. İslâm’ı, Şeriatullah’ı hayata hâkim kılmak için “Lâ ed- Dimokratiyye/Demokrasiye hayır”deyip meydanlara inmektir. Demokrasiden ve demokrasinin bir kurumu olan politik particilikten vazgeçmeyenler, örgütlü deliliğin altına imza atanlardır.

 

Günümüz Mısır İhvan Hareketinin Rabiatu’l Adaviyye Meydanı’ndaki “Mea ed- Dimokratiyye/ Demokrasiyle beraberiz” söylemine asla ve kat’a katılmıyoruz. Bu söylem, zihinsel köleliği kabul etmenin ilanıdır. “Mea ed- Dimokratiyye/ Demokrasiyle beraberiz”  söylemiyle Rabiatu’l Adaviyye Meydanı’na inenler, henüz “L┠sınavından sınıfı geçmeyenlerdir. “Lâ”sınavından sınıfı geçmeyenler, Firavunları deviremezler.

 

İslâm coğrafyasında genelde bütün insanların özelde ise müslümanların kurtuluşu; başta demokrasi ve laiklik olmak üzere bütün kul kaynaklı ideolojilere “Lâ”demekle başlar. “Sadece ve sadece İslâm ile idare olunma” şuurunu kaybetmiş müslümanlar ümmet olmaktan çıkarlar, rüzgârın önünde savrulan kuru kalabalıklar hâlinde yok olur giderler. Demokraside Allah’ın emrettiği değil, halkın arzu ettiği, halkın dediği olur. Demokrasi ile imtihan olunanların önünde iki seçenek vardır: Allah’ın emrettiği mi, halk’ın arzu ettiği mi? Allah’ın emrettiği değil, halkın dediği olur diyenler, İslâm dini yerine demokrasiyi kendilerine din edinmiş olanlardır.

 

İslâm inzal olunmuş, demokrasi ise uydurulmuş bir dindir. Demokratlar, uydurulmuş olanı Allah tarafından inzal olunmuş olana tercih eden halk düşmanlarıdır.

 

Allah Teâlâ buyuruyor:

 

“İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardımcı-dost, ne bir koruyucu vardır.”3  

 

İnsanoğlu burada hem kendi hevâsına ve hem de başkalarının hevâsına karşı uyarılmıştır.

 

Hasan el- Basrî (rh.a.) der ki:

 

“İnsanın kendi hevâsını ilah edinmesi, Allah’a şirk koştuğunun delilidir.“4

 

İmam Serahi (rh.a.) der ki:

 

“Şirk, her kötülüğün başıdır.”5 Aynı zamanda şirk, müşriklerin aşıdır. Müşrikler, şirksiz yaşayamazlar.

 

Şirki ve müşrikliği ifade eden ideolojiler, insanları Allahsız bir hayata alıştırmak için vardırlar. İdeolojileri haklı kılacak hiçbir delil ve emare yoktur.

 

Rabbimiz buyuruyor:

 

“Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”6

 

Demokrasi, insanların Allah’tan başka edindikleri sahte ilahlar adına kurdukları bir “ilahlar rejimi”dir. Demokrasi insanoğlunun hevâ ve hevesine dayanır ve Allah’ın hükmü hâkimiyetinden arındırılmış bir sistemi dayatır. Demokraside, Allah’ın dini İslâm’ın neye uygun olup olmadığı tartışılır, neyin İslâm’a uygun olup olmadığı tartışılmaz.

 

Demokrasi, Allah’ın dinini devletsiz kıldıktan sonra devleti dine emreden duruma getiren “Lâ Dini” bir rejimdir. Bu rejimde Firavunlardan ve Firavunlaşmaya çalışanlardan başka hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Demokrasi, bir seyl-i huruşandır; önüne çıkan her engeli darmadağın etmek ister. Dolayısıyla insanca yaşamak ve insanca kalmak isteyenler için demokrasiye isyan etmekten başka çare yoktur.

 

Şehid Abdülkadir Udeh (rh.a.) der ki:

 

“İslâm’a muhalif olarak ortaya konulmuş kanunlara ve durumlara hücum etmek, bütün müslümanların üzerine farzdır. İslâm’a muhalif olan kanunları ve durumları himaye edenlere hücum etmek farzdır. Yeryüzünün her noktasında İslâm’a muhalif kanunları ve durumları ortadan kaldırmak için yardımlaşmakta farzdır.”7

 

Allah Teâlâ’nın bizim için seçtiği ve razı olduğu İslâm dininin eksiği veya fazlası yoktur. “Dinim İslâm, ismim müslüman” dediği halde “demokrasiyi”kavram olarak, sistem olarak savunanlar, İslâm’da eksiklik ve fazlalık olduğu hissine kendilerini kaptıranlardır. Birileri de “sandık demokrasinin namusudur” deyip, demokratik sistemde her şeyi sandığa bağlıyor. Böyle düşünüp, böyle inanmış olana diyoruz ki; demokrasinin sahipleri diyorlar ki “iş sandıkla bitmiyor!” Bunun manası; “Biz kanla geldik, kartonla gitmeyiz”demektir. İktidara geldiğinde görürsün, ya İslâm’la yükselir veya inkârda çürürsün!

 

Dipnot

1-     Rum Sûresi 58

2-     Necm Sûresi 23

3-     Ra’d Sûresi 37

4-     El- Cami-u Li Ahkâmi’l Kur’an (İmam Kurtubî) C: 10, Sh: 392, Kahire 1967

5-     El- Mebsut (İmam Serahsi) C: 10, Sh: 2, Mısır 1324

6-     Yusuf Suresi 40

7-     El- İslâmu ve Evdaunel Kanuniyye, Sh: 18, Mısır 1967


logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul