29 Mart 2024 - Cuma

Şu anda buradasınız: / SURİYE İNTİFADASININ BİR YILI
SURİYE İNTİFADASININ BİR YILI

SURİYE İNTİFADASININ BİR YILI M.AHMET VAROL

Giriş

15 Mart 2012'de Suriye'de Baas diktasına karşı özgürlük mücadelesi bir yılını tamamladı. Arap Baharı olarak adlandırılan ve Arap dünyasındaki dikta rejimlerine karşı başlatılan halk ayaklanmalarının en uzun soluklusu da Suriye direnişi oldu. Baas diktasının zulümde sınır tanımaması, üstelik bu zulümde muhtelif dış güçler tarafından desteklenmesi sebebiyle Suriye'de özgürlük mücadelesinin bedeli çok ağır oldu. Biz de bu mücadelenin bir yılını doldurması münasebetiyle genel bir tahlilini yapmak istedik.

Suriye Halkı Yanlış mı Yaptı?

Tunus diktasına karşı halk meydanlara çıkınca başlangıçta bütün İslâmî camiada hatta dikta rejimlerine karşı çıkanların tümünde bir heyecan uyandı. Çünkü Tunus'taki rejim bir zulüm ve baskı rejimiydi. Sonra bu ayaklanmanın dikta rejimlerinin hâkim olduğu diğer Arap ülkelerine kaymasıyla yer yer masa başında üretilen komplo teorileri piyasaya sürüldü. Buna rağmen genelde dikta rejimlerine karşı, başkaldıran halklara ise destek veren tavırlar baskındı. Ama Suriye halkının meydanlara çıkması bazı odakların işine gelmedi. Onlara göre buradaki ayaklanma bir halk ayaklanması değil ABD tarafından yönlendirilen bir komploydu. Bazıları oyunun içindeydi. Bazıları da farkında olmadan oyuna getirilmişlerdi.

 

Oysa Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de halkların başkaldırmasına yol açan sebepler Suriye'de fazlasıyla mevcuttu. Ayrıca Suriye halkı bu zulümden kurtulmak için daha önce birden fazla deneme yapmış ama sonuç alamamıştı. Arap Baharıyla birlikte uluslararası camianın bu gelişmelere ilgi göstermesi ve dikta rejimlerini yakın takibe almasıyla onun için iyi bir fırsat doğduğunu düşünüyor ve bunu kaçırmak istemiyordu. Bütün bu toplumsal ve siyasi etkenleri, reel etkenleri görmezden gelip sadece Suriye'deki dikta rejiminin stratejik konumu üzerine yoğunlaşılarak bir halkı toptan mahkûm etmek büyük insafsızlık, haksızlık ve gerçeklerin ters yüz edilerek kamuoyuna sunulmasıdır.

Zulmü Meşrulaştırma Taktikleri

 

Suriye diktasını ve onun zulmünü meşrulaştırmak amacıyla çeşitli oyunlara başvuruldu. Başında da bu rejimin Filistin davası açısından stratejik konumda olduğu iddiası geliyordu. Baas'ın  gitmesinin İsrail'in işine yarayacağı ileri sürüldü. Ayrıca ABD ve NATO'nun bu ülkeye yerleşerek bölgede yeni bir üs kurma planı yaptığı iddiasından yararlanılmaya çalışıldı. Baas diktasının diğerlerinden farklı olduğu söylenerek onun “dokunulmaz” hale getirilmesine çalışıldı. Bu iddiaların tümünün geçersiz ve tutarsız olduğunu gelişmeler ortaya çıkardı. Bunlardan da bu yazımızda özetle söz edeceğiz.

Vahşetin Üstünü Örtme Çabaları

Baas diktasını kurtarma çabalarının en çirkini, en yüzsüzü ve en ahlâksızı bu vahşi rejimin gerçekleştirdiği katliamların üstünü örtmeye çalışmaktır. Örtülmesi mümkün olmayan ve bütün insanlığın şahit olduğu korkunç katliamların gizlenmesi için çeşitli çarpıtmalara başvuruldu. “Mızrak çuvala sığmaz” denir ama Baas zulmünün üstünü örtmeye çalışanların kocaman gülleleri, roketleri küçük bir torbaya sığdırmak suretiyle insanları kandırmaya, yanıltmaya kalkıştıklarını gördük. Ne yazık ki sadece Baas'ın adamları değil İran tarafından yönlendirilen, bu ülkenin resmi politikasının sözcülüğünü yapan medya organları ve mensupları da aynı şeyi yaptı hatta daha fazla çaba sarf ettiler.

Suriye'nin Stratejik Konumu Üzerindeki Tereddütler

Suriye'deki diktanın tutumu aslında bu rejimin siyonist işgal karşısında stratejik konuma sahip olduğu iddiası üzerinde bazı şüpheler oluşturuyor. Çünkü bu ülke 1967'den beri işgal altında olan Golan'ın kurtarılması için en ufak bir askerî girişimde bulunmazken halkın özgürlük talebiyle meydanlara çıkması üzerine bütün askerî organlarını harekete geçirdi. Bu tutumu Baas diktasının bir yandan Filistin'deki direnişe kontrollü lojistik destek verirken diğer yandan işgal devletini endişeye sokacak bir harekette bulunmayarak dengeyi sağladığını, kendi saltanatını sağlama almak amacıyla siyonist işgalle karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiğini ortaya koyuyor. Zaten Suriye'deki halk hareketinin Baas diktasının geleceğini tehdit etmeye başlamasıyla birlikte siyonist işgalin de telaşa kapılması bu gerçeği biraz daha teyit etti.

Zulüm Adil Davaya Kalkan Olamaz Ama Zulme Perde Olur

Suriye'deki zulmün Filistin'e kalkan olduğu iddiası tamamen tutarsız ve geçersizdir. Çünkü Filistin davası haklı ve âdil bir davadır. Zulüm âdil davaya kalkan olamaz. Tam tersine zulme perde olur. Nitekim siyonist katillerin Filistinlilere yönelik insanlık dışı zulüm uygulamalarına perde oluyor. Çünkü insanlar siyonist zulmü Baas zulmüyle kıyaslayarak onun yanında çok basit kaldığını düşünüyorlar. Tıpkı Baas katliamını ABD'nin Irak ve Afganistan katliamlarıyla kıyaslayarak küçük gösterenlerin yaptığı gibi. Bu kıyaslamalar ve birini diğerinden küçük göstermeler zalimleri rahatlatıyor ve onlara daha çok cüret kazandırıyor.

Müslüman Toplumların Hepsi Bizim İçin Önemlidir

Esasta tüm insanlık, özelde bütün Müslümanlar bizim için önemlidir. Bu itibarla Filistin halkı önemli ve değerli olduğu gibi Suriye halkı da öyledir. Filistin halkına kalkan olduğu gerekçesiyle Baas diktasının Suriye'deki kardeşlerimizi doğramasına, katletmesine göz yumamayız. Birini diğerine feda edemeyiz. Her iki tarafta da zulme karşı çıkmak zorundayız. Ayrıca zulümde vefa olmaz. Baas diktası Filistin davası lehine bir şey yapsa bile bu ona, zulüm ve haksızlıkta yardımcı ve destek olmayı haklı çıkarmaz.

Siyonist Zulüm Neyse Baas Zulmü de Odur

Zulüm ve vahşette sınır tanımayan, insanları aşağılamayı ve onlara işkenceyi marifet bilen siyonist zulümle Baas zulmünü birbirinden ayırmayı, birini diğerinden daha makul ve hatta desteklenebilir görebilen anlayışı nasıl kabullenebiliriz? Böyle bir zihniyetle nasıl birlikte olabiliriz? Bizim yapmamız gereken bu zihniyetten uzak ve beri olmaktır. Çünkü siyonist vahşete ve zulme karşı çıktığımız kadar Baas zulmüne de karşı çıkmak zorundayız. Düşünün ki Baas zulmünün Şebbiha çeteleri her gün yüzlerce insanı katletmekle yetinmeyerek kadınların ırzlarına bile tecavüz etmek suretiyle siyonist zalimlerin birkaç kademe ilerisine geçiyorlar. Üstelik siyonist zalimler Filistin topraklarında işgalci konumundayken Baas sultası kendini Suriye halkının bir parçası, onun canını, malını ve ırzını korumakla mükellef bir yönetim olarak tanımlıyor.

Filistinliler Suriye Zulmünü Reddederken İran mı Stratejik Konumunu Keşfetti?

İşin bir ilginç yanı da Filistin halkı Baas zulmüne karşı, Suriye halkının direnişini destekleyen eylemler düzenlerken, bu halkın özgürlük mücadelesinin yanında dururken güya İran yönetiminin ve onun sözcüsü medyanın katil Baas rejiminin Filistin davası açısından stratejik konumda olduğu gerekçesini kullanarak onun insanlık dışı zulmüne açıkça, hiçbir ahlâkî ölçü tanımadan askerî desteğe varıncaya kadar her alanda destekçi olmalarıdır. Baas diktasının Filistin davası açısından stratejik konumunu Filistin halkı ve direnişi keşfedemedi de İran mı keşfetti? Stratejik konumda olsa ne fark eder? Stratejik konum, kadınların ırzlarına tecavüze varan bir vahşetin ve zulmün gerekçesi olabilir mi?

İran'ın Politikasını Kendi Stratejik Hesapları Belirliyor

Aslında İran'ın politikasını Baas diktasının Filistin'le ilgili konumu değil kendi stratejik hesapları belirliyor. Ne yazık ki pragmatist, çıkarcı hesaplar böylesi bir zulme sınırsız desteğin gerekçesi olabiliyor.

Rusya ve Çin Desteği

Suriye'deki Baas diktası Rusya ve Çin açısından da stratejik konumdadır. Bu ülkelerdeki yönetimlerin politikalarını da ahlâkî ölçüler ve insanî değerler değil stratejik hesaplar belirlediğinden Baas zulmüne destek veriyorlar. Zaten Rusya ve Çin yönetimlerinin de birer zulüm rejimi olduğu biliniyor. Dolayısıyla kendi stratejik hesapları ve çıkarları için bir başka zulüm rejimine destek vermekte de sıkıntı çekmiyorlar.

ABD ve NATO Öcüsüyle Baas Zulmünü Dokunulmaz Hale Getirme

Baas katliamının ve zulmünün "dokunulmaz" hale getirilmesi için "Aman dikkat! ABD ve NATO gelir. Bunlar gelirse daha büyük katliamlar gerçekleştirirler!" söylemi sürekli gündemde tutuldu. Sadece İran güdümlü medyanın değil İslâmî kimlikli bazı siyasi çevrelerin de bu söylemi öne çıkarması üzücüydü. Çünkü arka planda Baas zulmünü "dokunulmaz" hale getirme planı vardı ve birçokları bunun farkında değildi.

 

Bu söylemle ABD'nin Irak ve Afganistan katliamlarıyla Baas diktasının Suriye'de gerçekleştirdiği katliam arasında "sayı" kıyaslaması yapılarak Baas katliamının çok daha basit ve küçük gösterilmesi dikkat çekiciydi. Üstelik bugün Suriye'ye ABD ve NATO müdahalesi ihtimalini gerekçe göstererek Baas vahşetini dokunulmaz hale getirmeye çalışanların geçmişte Afganistan ve Irak'ta işgalcilerle işbirliği yaptıkları da artık iyice gün yüzüne çıkmıştır.

 

Bizim burada öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki Suriye'de Baas zulmünün sona ermesini isteyenler, ABD ve NATO'nun Suriye'yi işgal etmesini istemezken bunu bir öcü haline getirmeye çalışanlar Baas zulmüne arka çıkmakta, ona destek vermekte ve onu dokunulmaz hale getirmeye çalışmaktadırlar. Ayrıca Irak'taki katliamla Suriye'deki katliam arasında sayı kıyaslaması yapılarak Baas zulmünün küçümsenmesi son derece ahlâk dışı bir taktiktir ve bazıları da bu taktiğe alet olmaktadır. ABD işgalinin kapısını açmayalım diye Baas diktasının keyfine göre insanları katletmesine göz yumacak değiliz. Üstelik sayı farkı da sadece zaman farkından kaynaklanıyor. Baas zulmünün önünün açık bırakılması, ona engel olunmaması, dokunulmaması durumunda aynı süre içinde o da aynı sayıya ulaşacaktır.

 

Bu konuda şunu da özellikle vurgulamakta yarar var: ABD ve NATO müdahalesi ihtimaliyle Baas zulmünün önünün açık bırakılması tamamen anlamsız ve yersizdir. Bunca katliama rağmen şu ana kadar hiçbir müdahale girişiminde bulunulmamış, tam aksine ABD böyle bir niyetlerinin olmadığını açık dille ifade etmiştir. Bir müdahale ihtimali baştan da yoktu. Çünkü Baas diktasının gitmesi siyonist işgalin lehine değildir ve işgalci siyonistler bazen üstü kapalı bazen de açıktan bu konudaki endişelerini dile getirdiler. Siyonistler açısından risk oluşturan bir şeyi ABD ve NATO tercih etmez.

 

Dolayısıyla bütün bu gerçekleri önümüze koyduğumuzda kendi stratejik hesapları ve çıkarları için Baas zulmünü açıktan destekleyen İran, Rusya ve Çin'in hesapları ile normalde karşı çıkıyor görünse de bir yıldan bu yana devam eden zulme karşı müşahhas hiçbir adım atmayan ABD, İsrail ve NATO'nun hesapları aynı kapıya çıkıyor. Çıkar ve gerekçeler farklı olsa da hesaplar Baas sultasının devamında birleşiyor. Onun için bu rejimin devamını garantiye alacak bir formülün muhalif güçlere kabul ettirilmesi için çalışılıyor.

Arap Birliği ve BM'nin Pasif Kalması

Arap Birliği ve BM de görünüşte zulmün son bulması için bazı girişimlerde bulunduysa da içi boş, sonuç getirmeyen projelerle oyalama yapıldı. Böyle oyalama taktiklerine başvurulmasının sebebi de yine hesapların aynı kapıya çıkması, onun da Baas sultasının devamının garantiye alınmasıdır. Çünkü ona karşı direnişin zaferle sonuçlanması bölgede belirleyici olacak. Bu da bölgedeki diğer Arap dikta rejimlerini telaşlandırıyor.

Zulmün Bileğini Güçlendirenler Onu Azgınlaştırıyor

Suriye'de vahşette sınır tanımayan rejimin bu kadar arsızlaşmasında ona açık veya örtülü destek verenlerin büyük rolü var. Dolayısıyla zulüm ortaktır. Ona destek verenler yahut sessiz kalanlar da suça ortaktır.

Her Şeye Rağmen Özgürlük

Suriye halkı aslında sadece Baas diktasına değil onun üzerinde çıkar hesapları olan bütün dış güçlere karşı savaşıyor. O yüzden ağır bir bedel ödemek zorunda kalıyor. Ama her şeye rağmen özgürlüğe kavuşuncaya ve vahşi Baas diktasından kurtuluncaya kadar direnmekte kararlıdır. Çünkü Baas diktası bu halka asla onurlu bir hayat garanti etmeyecek. Hatta geriye dönüş zilletle öldürülme riski taşıdığından kendini onurlu hayata kavuşuncaya kadar direnme veya şerefli ölümden birini seçmek zorunda görüyor.

Halkın Sivil Mücadelesi ve Hür Suriye Ordusu

Suriye'de meydanlara dökülenlerin mücadelesi tamamen sivil bir mücadeledir. Ancak Baas diktasının vahşi zulmünden kaçan ordu mensupları bu vahşeti engellemek amacıyla Hür Suriye Ordusu adında silahlı bir güç oluşturdu. Bu silahlı gücün amacı adeta bir işgal gücüne dönüşen Baas ordusunun, istihbaratının ve Şebbiha çetelerinin katliamlarının önüne geçmek, savunmasız sivil halkı korumaktır.

Suriye Direnişi Cami Direnişidir

Suriye direnişinin ABD komplosu olduğu iddiası çok çirkin bir iftira ve ithamdır. Gerçekte Suriye direnişi cami direnişidir ve dış güçlerin hesapları için değil zulüm rejimine karşı halkın özgürlüğü için meydanlara çıkan kitleler tarafından yürütülüyor. Direnişi organize edenler genelde cami merkezli çalıştıkları gibi meydanlara dökülen kitleler de cami merkezli hareket ediyorlar. Buradaki direnişçileri komplolara ve oyunlara alet olmakla suçlayanlar, birilerinin stratejik hesapları için bu yalanları ve iftiraları kullanarak kendileri komplolara alet oluyorlar.  

 

Not: Ribat Dergisinin bu ayki sayısına Yemen'deki dikta rejiminin devrilmesiyle ilgili genel bir değerlendirme yazısı yazdık. Bu yazımızı web sitemizde (www.vahdet.info.tr) bulabilirsiniz.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul