17 Mayıs 2025 - Cumartesi

Şu anda buradasınız: / Bir Ayağı Çukurda Trump, Büyük İskender Olabilir mi?
Bir Ayağı Çukurda Trump, Büyük İskender Olabilir mi?

Bir Ayağı Çukurda Trump, Büyük İskender Olabilir mi? Ahmet VAROL

 

Bazı kişilerin tarihe isimlerini yazdırdıkları bir gerçektir. Bunların hepsi aynı alanlarda öne çıkmış değildir. Farklı alanlarda farklı kişiler öne çıkmıştır. Bizim amacımız bunların bir listesini vermek olmadığından özel anlamda, dünya egemenliği için yola çıkarak tarihe ismini yazdıran bir isme özenerek hayaller dünyasında olaşan bir politikacının sergilediği tutumun genel bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.

Batılılar eski Makedonya Krallığı’nın hükümdarlarından Büyük İskender’i çok önemser ve büyük bir kahraman olarak görürler. Anlaşıldığı kadarıyla, bir dönem aradan sonra bugün ABD başkanlığına ikinci kez seçilen Donald Trump da çağımızın Büyük İskender’i olma hayalleri kuruyor. Başkanlık koltuğunda sadece 4 yıl kalacağından, bu kısa sürenin içerisine büyük işleri sığdırabilmek amacıyla dünyayı titretme amaçlı açıklamalar yapmaya daha iş başına gelmeden başladı. Başkanlık koltuğuna oturmasından sonra da en çok güvenmesi gereken müttefiki durumundaki Avrupa Birliği dahil olmak üzere her tarafa tehditler savurmaya başladı. Anlaşıldığı kadarıyla bütün dünyanın ABD egemenliği altına sokulmasının, üstelik bu egemenliğini tahkim etmenin birtakım işbirlikleri yoluyla değil bütün herkesi kendine itaat etmeye mecbur etmek, dolayısıyla bütün herkese istediği talimatı verebileceği ortam oluşturmak suretiyle mümkün olabileceğine kanaat ediyor. Onun böyle bir şeyi düşünmesi tabii ki ABD’nin gücüne fazla güvenmesinden kaynaklanıyor.

Aslında Trump’ın iş başına gelmesinden önce dünya genelinde, ABD’nin dünya üzerindeki yaptırım ve askeri tehdit gücünün bir hayli zayıfladığı düşüncesi etkili olmaya başlamıştı. Bunda tabii ki Irak ve Afganistan işgallerinin başarılı olamaması ve buralarda direniş karşısında yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmasının önemli rolü olmuştu. İşte bu gerçek de bizi bugün Trump’ın hayal ettiği şeyi gerçekleştirmek amacıyla yola çıkan bir başka örneğe götürüyor. Eğer onun ataklarının sonuçlarını iyi tahlil edebilirsek Trump’ın hayallerini gerçekleştirmesinin ne kadar mümkün olabileceği ve bugün gerçekleştirdiği atakların kendisini nerelere sürükleyebileceği hakkında bir tahminde bulunmamız daha kolay olacaktır.

Irak ve Afganistan işgalini gerçekleştiren eski ABD Başkanı George W. Bush’un hayalinde de “tek kutuplu dünya” planını hayata geçirmek ve böylece bütün dünyanın Amerikan otoritesinin önünde diz çökeceği bir siyasi tahakküm oluşturmak vardı. Belki üslubu biraz farklıydı ama Bush da böyle bir hayalini gerçeğe dönüştürmek amacına yönelik planlarını hayata geçirmeye çalışırken tehditçi bir dil kullanıyordu. O zaman ABD’nin siyasi, askeri ve ekonomik baskı gücü bugünkünden çok daha fazla olduğundan Irak’a yönelik işgal planında Avrupa’yı, Arap dünyasını ve muhtelif bölgesel güçleri kendisiyle işbirliği yapmaya ve askeri operasyona, asker ya da silah güçleriyle yahut lojistik destek vermek suretiyle iştirak etmeye zorlamakta hiç sıkıntı çekmemişti. Bu saldırısını aynı zamanda yeni bir haçlı seferi olarak tanımlamaktan da çekinmedi. Gerçi gelen tepkiler üzerine çevresindeki adamları bunun bir dil sürçmesi olduğunu söyledilerse de onun aynen düşündüğü gibi konuştuğu konusunda herhangi bir şüpheye mahal yoktu.

Bush’un aynen kafasındaki düşünceyi yansıtarak işgal operasyonunu yeni bir haçlı seferi olarak tanımlamasına rağmen ne yazık ki Arap dünyasındaki etkili yönetimlerin birçoğu bu saldırıda onun yanında durmaktan ve işgal operasyonuna destek vermekten çekinmedi. Bunun sebebi ise ABD’nin baskıları karşısında yapabilecekleri fazla bir şey olmadığını ve ondan gelen talimatlara boyun eğmek zorunda olduklarını düşünmeleriydi.

Yani ABD aslında o zaman dünya üzerinde daha etkin bir baskı ve yaptırım gücüne sahipti. Ama bu kadarını yeterli görmüyor, tüm dünyanın ABD’nin önünde diz çöktüğü ve Vaşington’un ihtiyaç duyduğunda dünya haritasında değiklikler yapmasına da imkan verecek bir otorite istiyordu. “Tek kutuplu dünya teorisi” başlığıyla bunun teorisini de yaptırmıştı ve Francis Fukuyama isimli bir yalakaya “Tarihin Sonu mu?” adıyla kitabını bile yazdırmıştı.

Demek istediğimiz bugün ABD’nin başına geçen Trump’ın gördüğü rüya, bu ülkenin başına geçenlerin bu nitelikteki ilk rüyası değildir. Ondan önce de bu tür rüyalar görenler olmuş ve üstelik rüyalarını gerçeğe dönüştürebilmek için önemli ataklar da gerçekleştirmişlerdir. Üstelik bu ataklarında kendilerini haklı çıkarabilmek için kullanmalarına uygun önemli hadise de gerçekleşmişti: 11 Eylül saldırısı. Bazıları bu saldırının ABD’nin kendi komplosu olduğunu iddia ettiler ama ben hiçbir zaman böyle düşünmedim. Bence bu saldırı ABD’nin kendi komplosu değildir. Tamamen onun kontrolü ve bilgisi dışında gerçekleşmiş bir olaydır. Ancak ABD yönetimi böylesine önemli bir olayı dünya egemenliği konusunda kurduğu hayallerini gerçekleştirebilmek için azami derecede istismar edebilmek için elinden geleni yapmıştır.

11 Eylül saldırısı aynı zamanda ABD’nin, gerek Avrupa ülkelerini, gerek Arap dünyasının önde gelen dikta rejimlerini ve gerekse muhtelif bölgesel güçleri kendi safında durmaya ve gerçekleştireceği askeri operasyonlara tam destek vermeye zorlamak için önemli bir araç olmuştur.

Kısacası ABD’nin eski başkanı Bush’un, ülkesinin siyasi otoritesinin küresel bir egemenliğe dönüşmesi için yaptığı planları hayata geçirme sürecinde şartlar ve zemin bugünkünden çok daha uygundu. Üstelik böyle bir planın fikri ve felsefi temeli de oluşturulmuştu.

Ama Bush hayal ettiğini gerçekleştiremedi. Irak’ta büyük bir katliam gerçekleştirmesine rağmen direniş karşısında yıprandı. O savaşın kesin bir zaferle sonuçlanacağını ümit ettiğinden ekonomik yönden de uzun vadeli hesaplar yapmış ve Amerikan bankalarını ileriye dönük projelerin hayata geçirilmesinde kullanılacak finansal birikimi tedarik etmek için teşvik etmişti. Ama beklenen olmayınca bankalarda biriktirilen paraların faizci sistemden dolayı erimesinin önüne geçilmesi amacıyla yapılan atak da mortgage krizi adı verilen bir krize, bu da daha sonra global ekonomik krize neden oldu.

Sonuçta, tüm dünya üzerinde ABD egemenliğini hakim kılmak ve tek kutuplu dünya teorisini hayata geçirmek suretiyle tarihe adını yazdırma hayalleri kuran Bush tarihin çöplüğüne atıldı. Ardından gelen Barack Obama yeni bir yöntem izleyerek Irak’taki fiili işgale son verme kararı aldı. Ama diğer taraftan en azından Afganistan’da prestijini kurtarabilmek için buraya yüklenmeye çalıştı. Bu planında başarılı olabilmek için NATO’yu da devreeye sokmasına rağmen buradaki direniş karşısında sürekli kan kaybetti. Onun ardından başkanlık koltuğuna oturan ve 2017-2021 arasında ABD’yi yöneten, şimdiki başkan Donald Trump, Afganistan’daki savaşın kendilerine sürekli kan kaybettirdiğini ve kendi açılarından hiçbir olumlu işaretin bulunmadığını fark ettiği için bu ülkedeki işgale tamamen son vermek üzere Taliban’la anlaşmak zorunda kaldı.

Bu olaylarla birlikte ABD’nin dünya üzerindeki baskı ve yaptırım gücü zayıfladığından tek kutuplu dünya teorisi de geçerliliğini kaybetmiş oldu. Bunun üzerine bölgesel güçler teorisi gündeme geldi.

Ancak anlaşıldığı kadarıyla 20 Ocak 2025 tarihinde yeniden ABD’de başkanlık koltuğuna oturan ve bir ayağı çukurda olan Trump, ülkesinin yeniden tüm dünyaya hükmedeceği bir küresel egemenlik oluşturabilmek için yeni ataklar gerçekleştirmeye çalışıyor. Üstelik bu ataklarında her tarafa korku salmak ve böylece bütün herkesi daha başlangıçta önünde diz çökmeye zorlamak için her yere ve herkese tehditler savuruyor. Başkanlığını yaptığı ülkenin baskı gücü ve askeri tehdidi karşısında kimsenin duramayacağını ve herkesin önünde diz çökmek zorunda kalacağını sanıyor.

Oysa kendinden önceki başkan Joe Biden, siyonist işgal rejimiyle birlikte Gazze’deki vahşi soykırım savaşında, Filistin direnişi karşısında yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmıştır. Gazze’deki savaşın sadece işgal rejiminin savaşı olduğunu zannedenler büyük yanılgıdadır. Bu savaş en başta ABD’nin savaşıdır. ABD bu savaşta Filistin direnişini dağıtmak ve Gazze ahalisini bölgeyi terk etmeye zorlamak için elindeki bütün imkanları kullanmış ama başarılı olamamıştır.

Şimdi Trump, Netanyahu’ya gaz vererek, onun Biden’la birlikte 15 aydan fazla bir süre sürdürdüğü soykırım savaşında elde edemediğini Gazze ahalisini aç ve susuz bırakmak suretiyle elde edebileceğini düşünüyor. Netanyahu’nun bu vahşi uygulaması da ABD’nin desteğine dayanıyor. Ancak Filistin halkı ve onu savunan direniş hareketi mücadelesinden vazgeçmeye niyetli değildir.

Trump, Ukrayna’da Avrupa’ya sırtını dönerek Rusya’yla işbirliği yapmak suretiyle bir yandan Moskova’yı kendine mahkum edebileceğini bir yandan da Avrupa’yı kıskaca alacağını umuyor.

Yemen’e saldırıda bulunarak askeri tehdit gücünü göstermeye çalışıyor. Ama bu savaşın sürdürülmesinin ABD ve İngiltere açısından çok da kolay olmayacağını söyleyebiliriz.

Bir yandan da komşularını sıkıştırarak Kanada’yı, Meksika’yı, Grönland’ı tamamen kendi siyasi hakimiyeti altına sokmaya veya kendisine bağımlı hale getirmeye çalışıyor.

Ama Trump’ın bütün bu çıkışları ülkesini, yeni bir sarsıntı ile karşı karşıya getirebilir. Bush’un ittifaklarla, çok geniş çaplı işbirliği ağı oluşturmak suretiyle gerçekleştiremediğini Trump’ın devlet başkanlarını değnekle kovalayarak, namlunun ucunu göstererek başarması mümkün olamayacaktır. Belki Trump’ın böyle bir politika izlemesi ABD’nin, Irak ve Afganistan işgallerindeki başarısızlıklar sebebiyle zayıflayan otoritesini güçlendirme planlarının tersi bir sonuç vermesine ve bu kez ABD yönetimin kendi içinde de birtakım çalkantılar yaşamasına sebep olabilir.

ABD desteğinin zayıflaması siyonist işgal rejiminin de zayıflamasına sebep olacaktır. Çünkü siyonist işgal rejiminin ABD desteği olmadan ayakta durması mümkün değildir. Siyonist katillerin son dönemde iyice azgınlaşmaları kendi sonlarını da yaklaştırmalarının bir işareti olabilir.

Yüce Allah’tan dileğimiz Şam’ın fethini gösterdiği gibi bizlere Kudüs’ün de fethini göstermesi ve İslam âleminin en büyük belası durumundaki siyonist vahşetten kurtulmayı nasip etmesidir. Ama bunun için Müslümanlara da önemli görevler düşüyor.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul