17 Mayıs 2025 - Cumartesi

Şu anda buradasınız: / İLİM ADAMI ve ASRI/ÇAĞI OKUMAK
İLİM ADAMI ve ASRI/ÇAĞI OKUMAK

İLİM ADAMI ve ASRI/ÇAĞI OKUMAK Mehmet YILDIRTAN

 

İslami ilimlerin tedrisini idrak eden bütün ilim adamları için en önemli meydan okumalar, içinde yaşadığı zamanda karşısına çıkanlardır. Yeni soruların ve konuların zuhuruyla beraber artık eski cevapların ihyası gerekir. Ruhu aynı kalan ve özünü İslami ilimlerin temel ilkelerinden alan anlamlar, yeni lafızlarda, ifade ve formüllerde tecessüm ederek Tevhid ve Sünnet merkezli hayat tasavvurunu yaşatır. Bu geleneğin devamı için, ilim adamı yaşadığı çağın ahvalini okuyabilmeli, teorik/nazarî ve pratik/amelî boyutlarıyla gerçekliğe nüfuz edebilmeli ve bu vukufiyeti, Müslümanların düşünsel ve duygusal istikrarının hizmetine sunabilmelidir.

“Çağı/Asrı Okumak” Ne Demektir?

“Çağı okumak” tabirinin anlamlı olabilmesi, “okuma” eyleminin hakikatine dair kısa bir tefekkürü gerektiriyor. Bir yazıyı okurken, kağıda basılmış bazı şekillerin gönderimde bulunduğu anlamları düşünürüz ve anlarız. Bilmediğimiz bir dilde yazılmış bir metne ya da rastgele bir araya gelmiş harflerden oluşan anlamsız bütünlere baktığımızda sadece şekil yığını görürüz, “okuma” gerçekleşmemiş olur.

İlim adamı, içinde yaşadığı tarih kesitinde gördüğü, izlediği, deneyimlediği olayları ve olguları okuyabilirse, somut izlenimlerin ardındaki suretleri tecrid edebilir. İlim adamı çağını okuyabilirse, olayları anlamlandırabilir, sebep sonuç ilişkisi kurabilir, soyut ve külli kaideler şeklinde formülize edebilir. Nasıl ki bir yazıyı okumak, işaretlerin kendisine değil, gösterdiği anlamlara bakmaksa, ilim adamı da akıp giden olayların kendisine değil, işaret ettiği gerçekliğe bakar ve gördüğünü/anladığını dakik bir kavramsal hassasiyetle ifade eder.

İSLAMİ İLİMLER ve ÇAĞDAŞ SORULARA CEVAP VERMEK

Rasulullah (s.a.v)’ın ahirete irtihalinden sonra, alim sahabelerle başlayan ilim teşekkülü, Kur’an ve Sünnet merkezinde sorunlara çözüm bulmayı gittikçe daha da sistemleştirerek, özellikle Fıkıh ve Kelam ilimleriyle müesses ve dinamik bir gelenek inşa etti. Müdevven İslami ilimler, nazarî ve usulî boyutlarıyla Müslümanların aklî yetkinliğini tesis ederken, inhirafa mani bir teceddüd sağladı. Ehl-i kitabın muharref geleneklerinin beceremediği bu istikamet, Allah’ın yardımıyla, Rasulullah (s.a.v)’in sünnetinde vücud bulan “hikmetin” yine kendisi tarafından talim edilmesi ve bu talim/terbiye birikiminin ümmet tarafından muhafazası vesilesiyle gerçekleşti.

Hassaten Fıkıh ve Kelam, nass ve olgu arasındaki bağlantıyı kurmaları açısından, “ef’al (amelî)” ve “efkâr (itikadî)” istikametini zamanla değişen koşullara karşı muhafaza etme görevine sahipler.

Fıkıh ve Güncellik

Nassların sabitliğine mukâbil, olay ve olguların değişkenliği, ictihad ameliyesinde, biri statik diğeri dinamik iki moment noktasını teşkil ediyor. İctihadın dinamik cihetinde yer alan “olgu/vaka” bilgisi, ilim adamının “çağı okuma” becerisiyle daha sağlıklı tesbit ediliyor. Sabit ve değişken arasındaki bağı da “illet”, “maslahat”, “makasıd” gibi kavramlar tesis ediyor.

Mesela Hz .Ömer (r.a)’ın, ilim tarihinde çok tartışılan muellefe-i kulub ile alakalı tasarrufu da bir “ta’lil” olarak değerlendirilmelidir.1 Zamanın getirdiği ihtiyaçları iyi okuyan bir fakih olarak Hz. Ömer’in böyle fıkhî ve kelamî açılımlarına dair başka nakiller de mevcuttur. Mecelle’nin 39. maddesinde yer alan “Ezmânın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.” 2 kaidesi de tarihselci ya da seküler okumaların aksine, sabit olan şer’î nassın terkine/neshine değil, vakanın illet üzere mebni olan hükmünün/fetvasının değişimine işaret eder.

Bu bağlamda çağımızın aşırı hızlı değişen olguları, ilim adamını çok yönlü bir okuma sahasına çağırıyor. Bilgi ve teknolojinin hızlı gelişimi, sanal medya etiği, biyoteknoloji, küreselleşme ve kültürel etkileşim, yapay zeka kullanımı, blockchain teknolojisi ve kripto varlıklar, borsa ve yatırım gibi ekonomik işlemler ve sayamayacağımız pek çok değişime dair sağlıklı bilgiye ve tatmin edici ictihatlara ihtiyaç var.

Bir fakih, çağdaş meselelere çözüm bulmak ve çağdaş tehditlere hedef olan şer’i şerifin muhafaza etmek için idrak ufkunu kadim ve cedid bilgiyi kuşatacak şekilde genişletmelidir.

Kelam ve Îtikadî Teyakkuz

Kelam ilmi, evvela akidevi ilkelerin aklî şerhiyle ilgilenmesi bakımından; Allah’ın zatı ve sıfatları, nübüvvet, ahiret gibi meselelerde belli bir birikime ulaşmıştı. Daha sonra “adetullah” gibi kavramların tevcihiyle, akidevi meselelerin Alem tasavvuruyla olan ilişkisi, Kelam ilmini bir mevcudât araştırmasına ve külli bir bilimsel disipline dönüştürdü.3 Kelam ilminin belli bir alem ve insan tasavvuruna sahip olması, fizik/metafizik açıklamaları içermesi, onun “çağın gelişmelerine” açık tarafını oluşturuyor.

Bu bağlamda, ateizm, deizm, agnostisizm gibi inançsal/felsefi pozisyonlar; siyasal ve iktisadî ideolojiler, çağdaş fikir ve düşünce akımları, kelamcıların çağını okuyabilmesini bekleyen alanlar olarak göze çarpmaktadır. Modern bilimsel gelişmeler neticesinde oluşan mikro (parçacık fiziği) ve makro (görelilik, astrofizik, kozmoloji) kozmosa dair formül ve modellerin doğru ve dakik telakkisi de kelamcılara ait zor ve çağdaş misyonlardan biridir.

Disiplinler Arası Çalışmalar

Çağdaş soruları okumak ve cevaplamak, ekseriyetle Kelam ve Fıkıh için gündem ediliyor olsa da, diğer disiplinler de bu konuda işlevsel olmak durumundadır. Haber kritiği ve teorisi bağlamında usul-i hadisin kavramsal repertuarı, çağdaş bilgi krizi için ihya edici bir potansiyele sahip.4 Keza kıyamet alametleri hadisleri; zamanın kısalması, yüksek binaların yapımı, ahlaki dejenerasyon, komşuluğun bitmesi, yalanın artması gibi konulara değinmesi bakımından, (post)modern ve neoliberal vasatın analiziyle çok daha anlamlı ve isabetli şerh faaliyetlerine konu olabilir.

Benzer biçimde Kur’an’ın kozmoloji, fizyoloji ya da başka alanlara dair tasvirlerinin modern bilimsel tespitlerle uyumunu inceleyen “bilimsel tefsir” ekolü de, ifrat ve tefrite kaçmamak kaydıyla Tefsir ilminin çağın ihtiyaçlarına açılan kapısı olma hüviyetine sahiptir. İctimaî tefsirler, Kur’an’ın modern toplumlarda hangi hassasiyetlerle anlaşılması gerektiğine dair sosyal bilimsel bir perspektifle tefsir ilmine çağdaş katkılarda bulunabilir. Tefsir ilminin bu imkanlarıyla, dikkatler doğru noktalara teksif edilirse, tevhid/şirk, sünnet/bid’at, tağut, cihad gibi ihmal ve istismar edilen kavramlar, Kur’an’ın “gölgesinde” ihya edilebilir.

Tecdid ve İhya

Rasulullah (s.a.v)’den rivayet edilen “Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinlerinde yenileme yapacak (yüceddidü) birini gönderir” 5 hadisi, “tecdid” ve “ihya” literatüründe çok incelenmiş, senet ve metin kritiği yapılmış, şerh edilerek zengin bir anlam vüs’ati kazanmıştır. Buradaki “yenileyen” özne yani müceddid kavramı, ilmî olarak çağı okuyan, fıkhî ve kelamî mesaili buna göre yenileyen ilim adamlarına işaret ediyor.

Nazarî yenilemenin yanında, ulemanın bir de ahlaki ve motivasyonel bir misyonu da vardır. Hadisteki tecdid, “tecdid-i iman” gibi, Kur’an ve Sünnet merkezli bir ilim ve hayat anlayışına yeniden odaklanma, bu konuda çalışma azmini kamçılama, ahlaki ve psikolojik zaaflara dikkat çekme, Müslümanların azmine ruh verme bakımından da bir “ihya” anlamına gelmektedir.

İLİM ADAMLARININ TARİHSEL ÖRNEKLİĞİ

İlim adamı, “ibnü'l vakt” olarak, “ânın vacibi” ile iştigal etmelidir. İlmî ve amelî, bireysel ve toplumsal, teorik ve pratik alanda asrî ihtiyaçlar neyse ona göre aksiyon almalıdır. İslam tarihindeki pek çok bilge insan, bu misyonu yerine getirerek çağları aşan ve çağları okuyan bir örneklik teşkil etmişlerdir.

Muaz b. Cebel ve Fıkıh

Rasulullah (s.a.v)’in “hikmet” tedrisinden geçmiş alim bir sahabe olarak Muaz b. Cebel (r.a), kendisine “Ne ile hükmedeceksin” diye sorduğunda, sırasıyla “Allah’ın kitabı, Rasulullah’ın sünneti ve re’y ile ictihadı” zikrettiğinde Nebi (s.a.v)’in onayını alıyor.6 Fıkhın icmalen de olsa bir nevi algoritmasını ortaya koyan Muaz (r.a), tarihin ve coğrafyanın kendisine getireceği yeni meselelere hazırlıklı olduğunu söylemiş oluyordu. Bu hazırlığın “takrîrî” bir sünnet olduğu da hadisten istihraç edilebilir.

Ebu Hanife ve Re’y Fıkhı

Fıkıh ilminde re’y geleneğinin bânilerinden ve en önde gelen simâlarından biri olarak İmam Ebu Hanife (rh), ümmet tarafından “İmam-ı Âzam” lakabını alacak kadar teveccüh görmüştür. Hatta kendisini usulî ihitilaflar çerçevesinde tenkid eden İmam Şafii, onun fıkhına insanların muhtaç olduğunu dile getirerek önemini takdir etmiştir.7

İmam Ebu Hanife, derin tefakkuh sahibi bir alim olarak, nassların zâhiriyle beraber, “illet” ve “gaye” soruşturmasına da önem verirdi. 8 Kendisinin hem fıkıh hem de kelam ilmiyle uğraşmış olmasının sebebi, kişisel özelliklerinin yanında, yaşadığı dönemde memleketinin adeta bir “soru/problem” fabrikası olmasıydı. Ticaretteki tecrübesi de, fıkhî mesaisinde güncel meseleleri yakalamasına yardımcı olmuştur.

Bir eğitimci olarak da, derslerinde müzakere yapar, müsademe-i efkârın bereketinden istifade ederdi.9 Nitekim yeni gelişen çetrefilli konuların çözümünde, tek bir zihnin totaliter dayatmasındansa kolektif bir şuur, isabet ihtimalini arttıracak, hataları izale edecektir. Henüz gerçekleşmemiş olaylara dair de ictihad pratiği yapması, kendisinin ve öğrencilerinin fıkhi melekelerini keskinleştiriyordu.10 Gelişen bir medeniyetin çok problem üreten bir coğrafyasında bu eğitim yöntemi ve problem çözme temrîni son derece elzemdi.

Gazzâlî ve İhya

İmam Gazzâlî (rh), yaşadığı toplumun meselelerine duyarlı, eleştirel yapısıyla hem ilmî hem de dinî mevzularda hakikati arayan bir alimdi.11 Batınilere karşı aklî dirayeti savunması,12 felsefî bilimlere tahkiki ve analitik yaklaşımı,13 usul-i fıkhı klasik mantık ile formelleştirme çabası,14 zamanın inanç ve entelektüel iklimine yaptığı ihya edici katkılardı.

İmam Gazzâlî’nin en “asrî” projesi ise “İhyâ'u Ulmû'id-Din” eseriydi. Adından anlaşılacağı üzere, ilimlerin ve ilim adamlarının ihyasına matuf kaleme alınan bu eser, alimlere vecibelerini hatırlatmak ve insanların dini ilimleri doğru bir şekilde anlamasını sağlamak amacını taşıyordu. Kendi zamanında sadra şifa bir eser yazmasından ötürü de Subkî, Abdulgafir el-Fârisî gibi alimlerin övgüsünü kazanmıştır.15

Râzî ve Çok Yönlülük

İmam Fahreddin er-Râzî (rh), özellikle nazarî ekollerin yöntemlerini sistemli bir eleştiriye tabi tuttuğu bir “tahkik” yöntemi geliştirmiştir. Bu eleştirel teorisi neticesinde, çeşitli disiplinlerin istidlal yöntemleri ile sonuçları arasındaki münasebet denetlenebilmiştir.16 Râzî’nin bu katkısı, kendisinden sonra aklî ve naklî ilimlerde ciddi müktesebâtı olan çok yönlü (hezârfen, polymath, allâme) alimler ekolünü başlatmıştır. İmparatorlukların eğitim programını düzenleyen, bütüncül bir vizyon veren, ince ve dakik eserler kaleme alan bu ilim adamları da asırlara etki etmiştir. Bundan dolayı müteahhir dönemde mütekellimûn ve hûkemâ kendisine “imam” demişlerdir.17 Kerrâmîlerin iftiralarına aldırmadan, bozuk akideleriyle mücadele ederek, ilmî ve cedelî salahiyetini çağının akidevî problemlerine karşı da kullanmıştır.

İbn Teymiyye ve Mücahade

“İctihad” kelimesi ile “cihad” kelimesinin aynı “cehd” kökünden türemiş olmaları, alim ve mücahid arasındaki hikmet bağına dair “iştikâkî” bir tevafuktur. Moğolların işgalinde insanları organize ve motive eden bir alim olarak İbn Teymiyye (rh),18 bu cesaretini ilmî meselelerde de göstererek orijinal ictihadlar yapmıştır. Tasavvufi oluşumlarda gördüğü yanlışlıklara, Rafızilere, Yahudilere, Hristiyanlara yaptığı reddiyeler ve eleştirilerle asrî tehlikelere karşı İslam’ı savunmaya çalışmıştır.19 Kelam ve felsefe alimlerine yaptığı tenkitler, sadece ehl-i hadise ait muhafazakar bir refleks değil, aynı zamanda kavramsal ve metodolojik yetkinlik içeren entelektüel katkılar olarak görülmelidir.20 Sünnet ve hadis müdafiî İbn Teymiyye, ilim ve cenk meydanındaki “cehdiyle”, çağının çağrısına kulak veren aksiyoner bir alimdi.

Teftazânî ve Şerh’ul Akaid

Râzî geleneğine mensup çok yönlü alimlerden biri olan Sa’duddîn et-Teftâzâni (rh), Nesefî akaidine yazdığı şerhini, kendi asrındaki yüksek seviye bilimsel bilgilerle zenginleştirmiştir. Metnin başlangıcında itiraz edilen Sofist ekolün tarihi ve tasnifi ile ilgili bilgiler vererek düşünce tarihindeki izdüşümüne ve felsefi karakterine dikkat çekmiştir. Bilgi teorisini inşa eden kısımda, aklı ve duyu organlarını, zamanın psikoloji ve fizyoloji bilgisiyle daha anlaşılır kılmaya çalışmıştır.21 Medrese geleneğini belirleyen eserleri de,22 kendi çağının pedagojik ihtiyaçlarını ilmî dakiklik ile birleştirebildiğini göstermektedir.

Sadreddin Yüksel: Molla ve Mütefekkir

Molla Sadreddin (rh), aldığı üst seviye İslami ilimler eğitiminin neticesinde eriştiği alimlik mertebesinin yanında, kendi zamanına etki eden, nesillere ve çağlara çağrıda bulunmayı başarmış bir aksiyoner ve mütefekkirdir. Yaşadığı toplumun imanî problemlerine ilmî ve amelî müdahalede bulunmuş, ilminin gereği olan fetvaları vermekten ve savunmaktan asla geri durmamış, hiçbir otoriteden çekinmemiştir. Onun mütefekkir kimliğine dair bir örneği de, “İslam ve İlim” makalesinde görmekteyiz.23

Hocamız bu makalesinde “ilim” derken aslında bilim kavramını kastetmekte -ki bu çok isabetli bir kullanımdır-, modern bilim ile İslam arasında var olduğu zannedilen karşıtlığın illüzyon olduğunu ispat etmektedir. Din ve bilim karşıtlığının Batı modernizm tarihi ile alakalı olduğunu tarihsel örneklerle anlattıktan sonra, Kur’an’ın bilimsel faaliyetlere teşvikini ayetlerle göstermektedir. Bu teşvikleri fen ve tabiat bilimleri, biyoloji, psikoloji, tarih, sosyoloji, coğrafya, astronomi gibi başlıklar altında serdettikten sonra, bazı bilimsel gelişmelerin Kur’ânî karşılığını vererek bir nevi bilimsel tefsirin örneklerini göstermiştir. Ayrıca İslam medeniyetinin bilim tarihiyle alakalı verdiği niş örnekler ile hem derin tefekkür birikimini göstermiş, hem de şimdi bile devam eden yanlış ezberleri bozan bilgiler vermiştir. Bu makale, zamane şüphelere karşı, ilmini ve zekasını ümmetin hizmetine verdiğinin bir göstergesidir.

HASIL-I KELAM

İlim adamının asrını/çağını okuması bir lüks değil ihtiyaçtır. Sadece bilimsel/akademik katkılar değil, toplumsal örneklik de alimi bekleyen bir görevdir. İlim adamı, kendi çağına hitap eden bir mütefekkir, münevver ve bilge bir şahsiyet olmalıdır. Nitekim bahsettiğimiz çerçevede bir temsiliyet, “peygamber varisleri” olarak tarihte tahakkuk etmiştir. Çok az bir kısmını sayabildiğimiz, sayısı sayfalara sığdırmanın zor olduğu bir yekûna ulaşan bu şahsiyetler, bilim tarihinin kandilleri olarak zamanımızı aydınlatmaya devam etmektedirler.

Allah hepsine rahmet etsin.

Dipnotlar:

  1. Abdullah Kahraman, “Hz. Ömer’in Müellefe-i Kulûb’a Zekât Konusundaki Uygulaması ve Hanefi Mezhebine Etkisi”, Uluslararası Hz. Ömer Sempozyumu, ed. Ali Aksu (Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 2018), c. 3 s. 143.
  2. Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil ve Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle (İstanbul: KTB Yayınları, 2009), s. 79.
  3. Yaşar Ünal, Kelam ve Akaid İlişkisi Üzerine, Dini Araştırmalar, cilt 15, sayı 40, (2012); 166.
  4. Mehmet Yıldırtan, “Dijital Bilgi Krizi ve İslami İlimlerin İmkânları”, Vuslat Dergisi, sayı 284, (Şubat 2025), İstanbul, s. 11.
  5. Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 1.
  6. Ebû Dâvûd, “Akdıyeh”, 11; Tirmizî, “Ahkam”, 3; Nesâî, “Kudât”, 11.
  7. Dr. Fatih Mehmet Yılmaz, Ebu Hanife ve Hadis, (İstanbul, Ensar Yayınları, 2019), s. 13.
  8. Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, İslam’da Îtikadî, Siyasî ve Fıkhî Mezhebler Tarihi, çev. Sıbğatullah Kaya (İstanbul, Diyalog Gazetecilik), s. 353.
  9. Yunus Vehbi Yavuz, Hanefi Mezhebinde İctihad Felsefesi, (İstanbul, Düşün Yayıncılık, 2017), s. 91.
  10. Yunus Vehbi Yavuz, Hanefi Mezhebinde İctihad Felsefesi, (İstanbul, Düşün Yayıncılık, 2017), s. 75.
  11. Mehmet Bayrakdar, “Gazali Kimdir ve Nedir?”, Büyük Mütefekkir Gazali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2019, s. 9.
  12. Bkz. İmam Gazzâlî, el-Kıstâsu’l-Mustakîm, çev. Muhammed Yazıcı (İstanbul, Ketebe Yayınları, 2023)
  13. Bkz. İmam Gazzâlî, el-Munkız mine’d-Dalâl, çev. Osman Arpaçukuru (İstanbul, Beyan Yayınları)
  14. Bkz. İmam Gazzâlî, el-Mustesfâ, çev. Yunus Apaydın (İstanbul, Klasik Yayınları, 2006)
  15. Prof. Dr. Ejder Okumuş, “Bir Yeniden Diriliş Projesi Olarak İhyâ'u Ulmû'id-Din”, Büyük Mütefekkir Gazali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2019, s. 237.
  16. Ömer Türker, Anlamı Tamamlamak, (İstanbul, Ketebe Yayıncılık, 2021), s. 80.
  17. Ömer Türker, “Kelâm ve Felsefe Tarihinde Fahreddin er-Râzî”, İslam Düşüncesinin Dönüşüm Çağında Fahreddin er-Râzî, ed. Ömer Türker ve Osman Demir (İstanbul, İsam Yayınları, 2018), s. 17.
  18. Salih Özer, Sünneti ve Hadisi Yeniden Düşünmek, İbn Teymiyye Örneği, (İstanbul, Pınar Yayıncılık, 2004), s. 18.
  19. M. Sait Özervarlı, İbn Teymiyye’nin Düşünce Metodolojisi ve Kelamcılara Eleştirileri, (İstanbul, İsam Yayınları, 2008) s. 37
  20. M. Sait Özervarlı, İbn Teymiyye’nin Düşünce Metodolojisi ve Kelamcılara Eleştirileri, (İstanbul, İsam Yayınları, 2008) s. 19
  21. Sadeddin Taftazânî, Şerh’ul Akâid, çev. Talha Hakan Alp (İstanbul, Yasin Yayınları, 2008), s. 70.
  22. “Teftâzânî”, İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/teftazani.
  23. Sadreddin Yüksel, İslami Araştırmalar, (İstanbul, Madve Yayıncılık, 1992), s. 152.
logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul