
“… Sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.” (Bakara, 2/36)
İnsanoğlunun ilk yer değiştirmesi, Hz. Âdem (a.s.) ve eşi (r.anha) ile başlatılabilir. (Bkz. A’râf, 7/24) Daha sonra Hz. Âdem (a.s.)’ın çocukları arasındaki anlaşmazlık sonrası ilk öldürme filini (Bkz. Mâide, 27-31) gerçekleştirenin, o diyardan göçü ile vukû bulmuş, bu çağa kadar da devam edegelmiştir.
Göç, iç ve dış, zorunlu veya gönüllü ana başlıklarında tanımı yapılmış, konuyla ilgili diğer tanımlar ise alt başlık olarak sınıflandırılmıştır. (Yrd. Doç. Dr. Yüksel Koçak KAÜ-İİBF Dergisi, Cilt: 3 Sayı: 3 Yıl: 2012) Göçmen ve mülteci terimleri, sıklıkla birbirine karıştırılmakta, ancak bu iki terim arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu konuya dair detaylı bilgilere röportajımızda ulaşabilirsiniz.
Çağımızda zorunlu göçler, ekonomik krizler, doğal âfetler, savaşlar ve demografik yapıyı değiştirmek amacıyla yapılan politik baskılar nedeniyle daha da hız kazanmıştır. Bu durum, insanların yerinden edilmesine ve yeni bölgelerde hayatta kalma mücadelesi vermesine yol açmaktadır.
Göçerek, yerleşik düzenini terk etmek zorunda kalan aileleri geçim sorunu başta olmak üzere, çocukların eğitimi, göçtükleri yerin lisanını bilememekten kaynaklı sorunlar, kültürel yalnızlık, bulunduğu yere uyum sağlayamama, sağlık sorunları vb. zorluklar beklemektedir. (İHH. Mültecilerin sorunları, Emre Özdemir).
Batı (ABD ve AB) dillerinden, insan hakları ve diğer hümanist söylemleri düşürmezken, gerek Güney Amerika, gerek Kuzey Afrika, gerek Hind kıtası, gerekse Arab coğrafyası ve isim isim detaylandıramadığımız yapay sınırlarla bölünmüş topraklarda yaşanmakta olan göç sorununun baş aktörleri gibi görülmektedir. Her şey bir tarafa, cevap bekleyen soru, 21. yüzyılın getirdiği gelişmişlik düzeyine rağmen göç olaylarının neden azalmadığı, aksine artış gösterdiği ve dünya çapında göçlere neden olan sorunlara çözüm üretilemediğidir.
Sonuç olarak, sömürgeci anlayış göçü, çözümsüzlük sarmalına dönüştürerek, küresel kriz hâline getirmiştir. Neredeyse kronikleşmiş bu göç problemi, hem göç eden bireylerin, hem de göç edilen bölgede yaşayan toplumların psikolojik, sosyolojik ve sosyo-politik sorunlarını derinleştirerek devletlerin ana gündem maddelerinden biri olmuştur.
İslâm'ın insanlığa kazandırdığı en kıymetli değerlerden biri olan ümmet olma bilinci, tarihte Mekke'den Yesrib'e (Medine'ye) gerçekleştirilen hicretle somut bir şekilde hayat bulmuştur. Bu yaşanmışlık, yani Ensar ve Muhacir kardeşliği bizlere, her zaman ve zeminde uygulana bilecek reçete olarak mirâs bırakılmıştır. Mirâsımız, isâr, ihsân, cömertlik!..
Göç etmek zorunda kalan müslümanların göz ardı etmemesi gereken, sorumluluğu altındaki aile ferdlerinin İslâmî yaşantılarını ve eğitimini yoldaşları ile planlamalarıdır.
“Benim duâ ve namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir! (En’âm, 6/162)
Dergimizin bu ayki kapak konusuna makaleleriyle katkıda bulunan değerli yazarlarımıza saygılarımızı ve teşekkürlerimizi sunar, Allah’tan sıhhat ve afiyet dileriz.
Selâm ve duâ ile.