
“And olsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız.”[1]
İnsanın duygularını; korkusunu, kaygısını, güvende hissetme ihtiyacını, ümidini ve sevgisini en iyi bilen, yaratıcısı Allah’tır. İnsana şah damarından daha yakın olan Allah, ona gönderdiği hayat rehberiyle yaşadığı sıkıntılarını ve duygularını nasıl yönetmesi gerektiğini de öğretmiştir. Bu kolaylaştırıcı ipuçlarını bilmek için hayat rehberi Kur’ân-ı Kerim’i okumak ve anlamak gerekir.
“…Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim O’na uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.[2]
Ayetin Arapça metninde havf kelimesi geçmektedir. Havf kelimesi korku olarak tercüme edilse de açıklamalarda kaygı ve korku birlikte ele alınmıştır. Havf kelimesi, genellikle “hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan kaygı ve korku” şeklinde tanımlanmıştır. Gazâli’nin, “ileride kötü bir durumla karşılaşılacağı beklentisinin insanın ruhunda sebep olduğu elem ve huzursuzluk” şeklindeki tanımı ise ‘havf’a psikoloji açısından bakan bir yaklaşımın sonucudur.[3] Kaygı ve üzüntü peş peşe zikredilmiştir çünkü birinin varlığı diğerinin doğal bir sonucudur.
Duygular insana huzursuzluk verebilir. Kaygı da insana huzursuzluk veren duygulardan biridir. Kaygıyla mesafemizi doğru şekilde ayarlayabilmek için onu tanımamız ve anlamamız gerekir. [4] İlk olarak kaygı kavramını ele alalım.
Kaygı; kişinin yaşadığı o anda ve gelecekte nasıl gerçekleşeceği belli olmayan, belki de gerçekleşmesi hiç muhtemel olmayan öznel bir durumla ilgili endişe ve tedirginlik duyma hali olarak tanımlanabilir.[5]
Yukarıdaki tanım anne ve babalar için oldukça anlamlıdır. Ebeveynde hamilelikle birlikte artan kaygı doğru şekilde yönetilmezse, çocukla birlikte büyümeye devam eder. Zor bir hamilelik, anneleri hamileliğin nasıl süreceği ve doğumun nasıl olacağıyla ilgili çeşitli kaygılara sürükler. Yeni doğan döneminde küçücük ve bakıma muhtaç bir insanın büyümesine eşlik ediyor olmak, bu muhtaç oluş bir miktar azalana kadar çeşitli kaygılara sebep olur. Ek gıdaya geçişi, emeklemeye başlayışı, ilk adımlarını atışı vs. bunların hepsi ebeveyn için kaygı sebebidir. Yeni doğan bir bebeğin etrafı, maddi ve manevi çeşitli kaygılar güden insanlarla çevrilidir. Kaygı bir bebeğin görerek öğrendiği ilk duygulardan biridir de denebilir.
Ebeveynin kaygılı tutumu çocuktaki kaygıyı artırabildiği gibi yönetebilme biçimleri de aynı şekilde çocuğa etki etmektedir. Çeşitli araştırmalarda kaygıyı doğru şekilde yönetebilmek, psikolojik dayanıklılığa işaret edebileceği gibi ebeveynin yeterli hissetmesiyle de doğrudan ilişkilendirilmiştir. Kaygılı hissettiğimiz anlarda en büyük sığınağımız Rabbimiz Allah Teâlâ’dır. Ayet ve hadislerin ışığında kalbin mutmain olması mümkündür. Bunu alışkanlık hâline getirmek zamanla kaygıyı azaltacaktır. Kur’ân-ı Kerim, insanların hayatını düzene soktuğu gibi duygularını da düzene sokmaktadır. Çünkü o, her şeyi ilmiyle kuşatan tarafından gönderilmiştir:
“Sizin ilâhınız, yalnızca, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.”[6]
Birçok ayette güven duygusunu yaratıcıya yönlendirmek gerektiğine işaret edilmektedir. Burada karşımıza tevekkül kavramı çıkar. Kaygıya karşı tevekkülü kuşanabilmek için tevekkül kavramını doğru şekilde anlamalıyız.
Tevekkül kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de genelde Allah’a güvenmeyi ifade eder. Sözlükte "güvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmek" anlamlarına gelen tevekkül terim olarak, “hedefe ulaşmak için gerekli olan maddî ve manevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah'a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmak” demektir.[7]
Rabbimiz Allah Teâlâ, bunu en güzel şekilde kullarına ifade etmiştir:
“Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”[8]
Tevekkülü tanımlayan sûfîlerden birçoğu, tevekkülün kalben Allah’a güvenmek olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Cüneyd Bağdâdî, “Tevekkül, kalbin Allah’a güvenmesidir,” derken, Sehl b. Abdullah da “Tevekkül, başkasına bağlanmaksızın Allah ile yaşayan kalbin halidir,” demiştir. İbrahim b. Havvâs da “Tevekkül; kalbin, mala, sebebe ve mahlûka dayanmamasıdır. Tevekkül, kalbin Allah’a dayanması ve gaybta kendisi için ayrılan kısmet ile sükûn bulmasıdır,” demiştir. Yapılan tanımlarda, üç mutasavvıfın ifadesinin de örtüştüğü görülmektedir. Tanımlarda, tevekkülün kalbî bir iş olduğu ve halka değil Hakk’a güvenmek gerektiği vurgulanmaktadır.[9] Gazâlî de, “Tevekkül, marifetin ve tevhidin sonucudur. Hz. Peygamber de muvahhidlerin efendisi ve ariflerin başıdır,” demiştir.[10] Tevekkül, çokça zikrettiğimiz ancak uygulamaya koymakta sıkıntı yaşadığımız bir kavramdır. Kaygının nüksettiği anda tevekkülü hatırlamak ve sakinleşmek kolay değildir.
Ebeveyn olarak tevekkülü hayatımıza dahil etmek için mücadele vermeliyiz. Yaşadığımız yüzyıl, büyük bir güçle insanı kaygılanmaya itmektedir. Eğitim sistemindeki belirgin farklılıklar, sağlık sektöründeki -gerek sağlık personelleriyle ilgili gerekse tedavilerle ilgili- çeşitli anlatılar, sosyal medyadaki şaşaalı hayatlar ve her şekilde çocuğunun maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşılayabilen ebeveyn, bu kadar göz önünde olmaya devam ettiği sürece kaygı her an kendini gösterecektir. Kaygılandığımız anlar en çok çocuklarımız tarafından hissedilmektedir. Özellikle kendini ve duygularını yeni ifade edebilmeye başladığı dönemde çocuklar, ebeveyninin kaygılarını çok rahat kopyalayabilirler. Kendilerine ait olmayan kaygıyı yüklenebilir ve benimseyebilirler.
Ebeveyn olarak kaygılanmak, hastalık boyutunda olmadığı sürece, doğal kabul edilebilir. Dikkat edilmesi gereken husus çocukların, kaygıda olduğu gibi tevekkülde de ebeveynini taklit edeceğidir. Kaygılanabilir ve sonrasında tevekkül edebiliriz. Bu çocuk için çok değerli bir öğretidir. Çocuk için tevekkül edebilen ebeveyn örneği miras değerindedir. Rasulullah (sas.) şöyle buyurdu:
“Kim yalnız Allah’a güvenirse, Allah her sıkıntısında ona yeter; beklemediği yerden onu rızıklandırır. Kim de yalnız dünyaya güvenirse Allah Teâlâ onu dünyaya muhtaç eder.”[11]
Çocuklara tevekkülü öğretmenin çeşitli yolları vardır. Farz olan ibadetleri yerine getirmede gevşeklik göstermeyen, Kur’ân okuyan, zikir çeken ve nafile namazlara özen gösteren ebeveyn olmak önemlidir. Tüm bunlarla Allah’ı hatırlamak, hatırlatmak ve O’na kalben muhabbet besleyip tevekkül etmek hayatın kendisidir. Rasûlullah (sas.) buyurdu ki:
“Rabbini zikredenle zikretmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.”[12]
Bir başka hadisinde Rasulullah (sas.) buyurdu ki:
“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile içinde Allah’ın anılmadığı evin misali diri ile ölü gibidir.”[13]
Tevekkül, tüm çabayı Allah’a bağlamaktır. Bu hakikati anlamak tevhidin bir parçasıdır. Tevhid böyle anlaşıldığında, taşıdığımız en büyük dağları bile yıkabilecek güce sahiptir. [14] Ebeveynin her sorunu çözemeyeceğini kabul etmesi de aynı bütünün bir parçasıdır. Ebeveynin sorunlar karşısında göstereceği teslimiyet ve tevekkül, çocuğun sorunla karşılaştığında sergileyeceği hareketi modeller.
Ebeveynin içinde yer edinmiş kaygıyı iyice anlaması ve ona belli bir sınırı aşmasına müsaade etmemesi gerekir. Bir kimse, fâni olanlara yöneliyorsa Allah’a olan itimadında zafiyet var demektir. Bu, kişinin kesin iman (yakîn) sahibi olmasını engeller, (peşinden gidilmeye ve vakit vermeye değer) bütün hayırların Allah’tan geldiğine olan inancını zayıflatır. Kalpteki hastalıkların birçoğunun kökeni, yakîn eksikliğine ve Allah’a güvenmemeye dayanır. Bu yüzden insan, dikkatini ve gayretini Allah’a yöneltmeyi engelleyen korku ve arzulardan Allah’a sığınmalıdır.[15]
Ebeveyn örnekliğinde kaygıyı ve tevekkülü en net bu şekilde modelleyebiliriz. Kaygının açığa çıkması aniden olan bir şey değildir. Ebeveynin rol model olmasıyla birlikte kişide beslenip uzun yıllar artarak devam edebilir. Tevekkülü hayatına katmaya çalışan ebeveyn kendine zaman vermelidir. İçindeki tevekkülü hissetmesi, onu filizlendirmesi, besleyip büyütmesi demek zamanla kaygının daha normal bir boyuta çekilmesi demektir. Tevekkülü önce kalben benimsemek hemen peşine de ihtiyacı olan gıdayı vererek büyümesine vesile olmak gerekir. İhtiyacı olan gıda: ibadetler, zikirler ve dualardır.
Tevekkül; uzuvların değil, kalbin işidir. Böylelikle uzuvlar mücadele ederken kalp tümüyle Allah’a güvenir. Bu da demektir ki uzvun mücadelesinin neticesi ne olursa olsun, bunun Allah’ın kusursuz kararı olduğunu bilen kalp tam anlamıyla mutmain olacaktır. Ama bu mertebeye ulaşmak için kişinin umuda tutunması ve uzuvlarıyla çabalaması gerekmektedir.[16]
“Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”[17]
Allah Teâlâ kullarına, kalbin sükûneti için gerekli anahtarı ayetleri aracılığıyla vermiştir. İnsana düşen anahtarı kullanmayı bilmektir. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” Huzursuz kalp kaygılıdır, o hâlde kalbin huzur bulması için Allah’ı anmak gerekir; namaz, zikir ve dualarla. Ebeveyn olmak kocaman bir kaygı bulutunu beraberinde getirir. Şimdi ebeveyne düşen; kendisi, eşi ve evlatları için Allah’ı daha çok anmaktır. Çünkü mü’minler yalnız Allah’a tevekkül ederler:
“Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rabb’lerine tevekkül ederler.”[18]
[1] Kâf Suresi 50/16.
[2] Bakara Sûresi 2/38.
[3] Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 16. cildinde, 528-531 numaralı sayfalarda yer almıştır.
[4] Burada ele alacağımız kaygı, şiddetli ve panik düzeyde olmayan kaygıdır. Normal kaygı düzeyini ve biraz daha fazlasını ele alacağız.
[5] Dr. Öğr. Üyesi, CIIP Muzaffer ŞAHİN, Korku, Kaygı ve Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD), Asead cilt 6 sayı 10 Yıl 2019, Sh. 117-135.
[6] Tâ-hâ Suresi 20/98
[7] Ahmet GÜNEY, Kur’ân’da Duyguların Kullanımı, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalı, 2009, sh. 101.
[8] Teğâbun Sûresi 64/13.
[9] Dr. Öğr. Üyesi Mansur GÖKCAN, Tasavvufta Tevekkül Anlayışı, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 18 (1), 134-135.
[10] A.g.e. s. 140.
[11] İmam Gazali, Kalplerin Keşfi (İstanbul: Ravza Yayınları-2019), sh. 490.
[12] Yasmin Mogahed, İyileştir Kalbini, İstanbul: Timaş Yayınları-2023), sh. 192.
[13] A.g.e.
[14] A.g.e.
[15] Hamza Yusuf, Kalbin Simyası, 8. Baskı, (İstanbul: Timaş Yayınları-2021), sh. 99-100.
[16] Yasmin Mogahed, Kalbin Şifası, İstanbul: Timaş Yayınları-2024), sh. 155.
[17] Ra’d Suresi 13/28.
[18] Enfal Sûresi 8/2