
CİHAD ETMEK
İslâmî ıstılahta “Allah Teâlâ’nın dini için; can, mal, dil ve diğer vâsıtalarla elden gelen güç ve gayreti sarf etmeye cihad” denir. Enes b. Malik (r.a.)’ın rivâyetiyle: Rasûlullah (s.a.s): “Müşriklerle; malınızla, canınızla ve dilinizle cihad ediniz”1 buyurmaktadır. Cihad kelimesi terim olarak; küffarla savaş sırasında gayret sarf etmek mânâsına kullanıldığı gibi; nefis, şeytan ve fâsıklarla mücadele için de kullanılır. Kur’ân-ı Kerim’de: “Müşrikler sizinle nasıl topyekün harp ediyorlarsa, siz de onlarla topyekün harp ediniz”2 buyrulmuştur.
Cihad duygusu, hissi olmayan kişi gerçek mü’min olamaz. Çünkü Rabbimiz Allah gerçek mü’minleri, mallarıyla ve canlarıyla cihad eden mü’minler olarak tanıtmaktadır: “Gerçek mü’minler o kimselerdir ki, onlar Allah’a ve O’nun Peygamberine inanırlar. İnandıktan sonra şüphe ve tereddüde düşmezler. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ederler. İşte (yaşayışlarıyla imanlarını) doğrulayan onlardır.”3
Cihadın önemi hakkında âyet ve hadislerden bazıları şunlardır:
“(Ey mü’minler) size hoş gelmese de, (gerektiğinde) artık savaş size yazıldı (farz kılındı). Olur ki (bazen) hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlı olur ve hoşunuza giden bir şey de sizin için şer olur. (İşlerin nefse değil, Hakk’ın rızâsına uygunluğu aranmalıdır). Allah bilir, siz bilmezsiniz ”4
“Kim Allah yolunda cihad ederse, muhakkak kendi (yararı) için cihad etmiş olur.”5
Bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Mücahid, (önce) nefsine karşı cihad edendir.”6 Enes b. Malik (r.a.)’dan rivâyetle: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Müşriklere (İslâm’ın yaygınlaşmasına mâni olmaya çalışanlara) karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle savaşın (mücadele edin).”7
Âyet ve hadislerden görüldüğü gibi cihad çok önemli ve faziletli bir ibâdettir. Dolayısıyla mü’minler, İslâm’ın emirlerini yerine getirmesine engel olmaya çalışan nefis, şeytan ve şeytanın dostlarına karşı gereken mücadeleyi yaparak Allah’a iyi kul olmaya gayret etmelidir.
Hz. Âdem (a.s.)’dan Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar gelen bütün peygamberler insanları hakka çağırmış, bâtıldan sakındırmaya çalışmışlardır. Bu dâveti yaparlarken bu hak dâvâya karşı çıkanlar, engellemek isteyenler hep olmuştur. Hakkı tebliğ kolay olmamıştır. İşkence çekmeden, ezâ görmeden, bu hareket yürümemiştir.
İslâmî tebliğ yüzünden sadece Hz. Muhammed (s.a.s.) ve ashâbı değil, onlardan önceki peygamberler ve onların ümmetleri de Allah dâvâsını tebliğ ettikleri için Benî İsrail Yahya (a.s.)’ı öldürmüşler, babası Hz. Zekeriya (a.s.)’ı bir ağaç kovuğunda testereyle ikiye biçmişlerdir. Şüphesiz Allah yolunda en çok işkence ve ezâya mâruz kalan Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Sadece kendisi değil, ailesi ve ashâbı da işkence altındaydı. Bu katlanılması çok güç olan işkence ve ezâya sabır ve tahammül göstermesi için Allah Teâlâ ondan evvelki peygamberleri kendisine misal gösteriyordu:
“Peygamberlerin haberlerinden onunla kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz.”8 Allah Teâlâ, Hz. Muhammed (s.a.s.)’den önceki peygamberlerin de işkenceye mâruz kaldıklarını şu şekilde bildiriyor: “Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmalarına ve eziyet (işkence) edilmelerine rağmen sabrettiler.”9
Şüphesiz bunca eziyetlere katlanmanın, İslâmî tebliğ uğrunda her türlü işkenceyi göze almanın kutsî bir gayesi vardır: Allah rızâsını kazanmak. Allah kendisi için mücadele edenlere yardım ve cennet vaad ediyor: “Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (O’nun dininin yayılmasına ve hayata geçmesine) yardım ederseniz O da (düşmanlarınıza karşı) size yardım eder ve ayaklarınızı sâbit kılar.”10
Allah’ın nizamına karşı olanların Müslümanlara uyguladıkları işkenceler sadece fiilî değil; aynı zamanda ekonomik, psikolojik, sosyolojik, şantaj ve tehdit edici işkencelerdi. Müşrik ve kâfirlerin iktidar olduğu Mekke, şirk ve zulüm düzeninin yöneticileri ve bunların destekçileri Rasûlullah (s.a.s.)’e ve ona tâbi olan mü’minlere her türlü zulüm ve işkence yaparak İslâm dâvâsından vazgeçirmeye çalışmışlardır. Fakat Rasûlullah (s.a.s.) ve ona bağlı mü’minler bu yapılan işkence ve zulümlere rağmen yılmadan ve usanmadan sabırla mücâdeleye devam etmişlerdir ve neticede Mekke fethedilmiştir, zafer kazanılmıştır, yani İslam hâkim olmuştur.
İslâm topyekün bir cihaddan, cehdden, Allah yolunda mücâdeleden ibarettir. Cihad, Allah’ın istediği gibi İslâm’ın yaşanmasıdır. Allah Teâlâ cihadı her Müslümana farz kılmıştır. Hem de hiçbir şekilde kaçınılmaz ve terk edilmez bir farz. Her Müslümanı en etkili bir şekilde cihad yapamaya teşvik etmiştir.
Dolayısıyla da mü’min en iyi şekilde gereği gibi cihad etmelidir. Mü’min cihada önce kendi nefsinden başlayarak İslâm’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmak için gereken önemi göstermelidir. Aynı önemi hanımı, çocukları için de göstermelidir ve akrabaları, komşuları, tanıdıkları kişilere de bu önemi vererek onların da İslâm’ın emirlerini yerine getirmesi için gayret etmelidir.
“(Yeryüzünde) fitne (şirk) kalmayıp, yalnız Allah’ın dini kalana kadar onlarla cihad (mücâdele) edin.”11 “Ancak Peygamber ve onunla beraber (birlikte) mü’minler, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar (dünyada zafer, âhirette cennet) onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.”12
Âyet-i kerime, mü’minlerin birlik ve beraberlik içinde Allah yolunda cihad etmelerinin önemini göstermektedir.
Rasûlullah (s.a.s.) de: “Bir yakın zamanda milletler sizin (mü’minlerin) aleyhine birleşecekler.” Bir kişi, ‘Biz o gün sayıca az mıyız?’ dedi. Rasûlullah (s.a.s.): “Belki siz o gün sayıca çoksunuz. Fakat siz selin üzerinde taşıdığı çer çöpler gibi dağınık olacaksınız (gücünüz az olacaktır) Allah düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” ‘Zaaf da nedir?’ diye sorudu. Rasûlullah (s.a.s.): “Dünya sevgisi ve ölüm korkusu” buyurdu.13
Yüce Allah şöyle buyurur: “(Ey iman edenler) İyilik ve takvâ konusunda yardımlaşın. Günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın, Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.”14 İyi, doğru, İslâmî olan şeylerde yardımlaşmalı, kötü, gayr-i İslâmî olan şeylerde yardımlaşmamalı, destek olmamalı. “Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.” Bunun iyi bilinmesi, kavranması ve gereği neyse yapılması lâzımdır.
Cihadın önemi hakkında âyet ve hadislerden bazıları şunlardır:
“Fitne kalmayıncaya, din (hüküm), yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın (mücadele edin).”15 “Ey iman edenler, Allah’ın emrine uygun yaşayın, O’na (yakın olmaya) imkân/fırsat arayın. Allah yolunda (malınızla, canınızla) cihad edin ki kurtuluşa erer siniz.”16
“De ki: ‘Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler (evler, köşkler, villalar) size Allah’tan, Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah’ın emri (dünyevî ve uhrevî cezası) gelinceye kadar bekleye durun. Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.”17
“Yoksa, Allah cihad edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gideceğinizi mi sandınız?”18
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise tâğut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlarıyla savaşın. Esasen şeytanın hilesi zayıftır.”19
Ebu Hureyre (r.a.) rivâyet ediyor: Rasûlullah (s.a.s.)’e “amellerin hangisi efdaldir?” diye soruldu. Rasûlullah: “Allah ve Rasûlü’ne iman etmektir” buyurdu. “Ondan sonra hangisi?” diye soruldu, ‘Allah yolunda cihaddır’ buyurdu. “Ondan sonra hangisidir?” denildi. ‘Makbul olmuş Hac’dır’ cevabını verdi.”20
“Allah yolunda (cihad için) bir akşam yürüyüşü, bir sabah yürüyüşü, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha faziletlidir.”21
Ebu Zer (r.a.)’den rivâyetle: “Yâ Rasûlallah, hangi amel daha faziletlidir?” dedim: “Allah’a iman etmek ve O’nun yolunda cihad etmektir” buyurdu. 22
Bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Mücahid, (önce) nefsine karşı cihad edendir.” 23
ŞEHİT OLMAK
Berâ (r.a.)’den: Tepeden tırnağa silahlı bir adam Rasûlullah (s.a.s.)’e geldi: “Yâ Rasûlallah (s.a.s.), önce size yardımcı olarak muhârebe mi edeyim? Yoksa Müslüman mı olayım?” dedi. Rasûlullah (s.a.s.): ‘Önce Müslüman ol, sonra savaşa katıl’ buyurdu. O adam Müslüman oldu, sonra savaştı ve şehit oldu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.): “Az iş yaptı, fakat çok sevap kazandı” buyurdu. 24
Câbir (r.a.)’dan: Bir adam: “Ya Rasûlallah!) Allah yolunda öldürülürsem, yerim neresidir?” “Cennettir” buyurdu. Bunun üzerine o kimse elindeki hurmaları bırakıp savaşa gitti ve şehit oldu.” 25
Ebu Hureyre (r.a.)’den Rasûlullah (s.a.s.): “Kim cihad etmeden ve cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölürse bir çeşit nifak üzere ölür” buyurdu. 26
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, sizi acıklı bir azaptan kurtaracak bir ticaret (şeklini) size göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlü’ne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. (Böyle yaparsanız; Allah) sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki çok güzel meskenlere (köşklere) koyar. İşte bu en büyük kurtuluş ve saâdettir.” 27
“Allah mü’minlerden mallarını ve canlarını onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler…” 28
Allah yolunda canını feda eden bir Müslümana şehid denir. Şehidlik, İslâm'da en büyük mertebedir. Şehidlerin Allah katında kadir ve kıymetleri pek yücedir.
“Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz onu hissedemez, anlayamazsınız.” 29
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şeye mâlik olmak üzere dahi olsa, tekrar dünyaya dönmeyi istemez. Bundan şehit müstesnâdır. O görmekte olduğu İlâhî ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönmeyi ve on kere şehit olmayı temenni eder.” 30
Görüldüğü gibi Allah yolunda şehit olmak çok önemli ve faziletlidir.
Dolayısıyla mü’minler Allah yolunda gerektiği gibi cihad etmelidir. Yeri geldiği zaman Allah yolunda malını canını verebilmelidir. Allah’a iyi kul olmanın gereği budur. Şunu hemen belirtelim ki, uğrunda ölünen yol Allah yolu, ölen kişi Müslüman, ölenin niyeti de tamamen Allah’ın rızâsını kazanmak olmadıkça o şehit olmaz. O boşu boşuna ölmüştür. 31 Siz ister şehit oldu deyin ister bunun gideceği yer Cennettir deyin; bu, kendinizi veya başkalarını kandırmaktan başka bir şey değildir.
“De ki: Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.” 32 Mü’min kişinin yapacağı şey; Allah rızâsına uygun olmalı ve Allah rızâsı için olmalı. Allah rızâsı için yapılmayan şeylerin mükâfatı Allah’tan beklenmez. Zaten Allah da mükâfat vermez. Kimlerin şehit olduklarını ve kimlerin cennete gideceğini Allah (c.c.) beyan ediyor: “Allah yolunda öldürülenlere (şehit olanlara) gelince Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz, onları kendilerine tanıttığı cennete sokacak.” 33 Demek ki, Allah yolunda öldürülen şehit oluyor, bunun dışında kalanlar şehit sayılmazlar.
Allah yolunda şehit olanlar için Mikdam (r.a.) Rasûllah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu rivâyet etti: “Şehit için Allah katında altı özellik vardır: Kanının ilk damlası yere düştüğünde günahları bağışlanır, cennetteki yerini görür, iman hullesi giydirilir, kabir azabından kurtarılır, (günahkârların cehenneme sevk emri verildiği zaman meydana gelen) en büyük korkudan emin olur, başına dünya ve dünyada bulunan şeylerden daha kıymetli olan yakuttan, vakar tacı konur ve yakınlarından yetmiş iki kimseye şefaat eder.” 34
Allah yolunda şehit olanlara böyle büyük mükâfatlar vardır. Bu mükâfatlar dünya ve içindekilerden daha kıymetli olduğuna göre, geçici dünya hayatına aldanıp cihad etmekten geri durmak akıl kârı mıdır? Dünya hayatında zenginliğe, mala, mülke, şana, şöhrete düşkün olan ve bunları elde etmek için dininden tâviz verenler, cihadı terk edenler, acaba cennetteki, dünya ve içindekilerden daha kıymetli nimetlerden haberleri mi yok veya inanmıyorlar mı?
“İman edip de sâlih amellerde bulunanlara gelince, Rableri îmanları sebebiyle onları, altlarından ırmaklar akan nimet dolu cennetlere eriştirir.” 35 “Cennet ehli, cehennem ehline: ‘Biz Rabbimizin bize vaad ettiği (cennet nimetlerini) gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vaad ettiğini, (cehennemi) gerçek buldunuz mu?’ diye seslenir. (Onlar da): ‘Evet’ derler ve aralarından bir münâdi, ‘Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerlerine olsun!’ diye bağırır.” 36
“İman eden ve yararlı iş yapanlara Allah’ın verdiği söz gereğince, içinde temelli kalacakları nimet cennetleri vardır.” 37
“İnkâr edenler ve Allah yolundan alıkoyanlara, (İslâm’a aykırı uygulamalar yaparak insanların haktan uzaklaşmasına ve bâtılla iç içe olmasına sebep olanlara) yaptıkları bozgunculuğa karşılık azap üstüne azabı arttırırız.” 38
İnsanlara zulüm edenler zalimdir.
Yüce Allah şöyle buyurur: "Zulmedenler nasıl bir inkılâpla devrileceklerini (yakında) bileceklerdir!" 39
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Her kim sıdk ile Allah’tan şehidlik dilerse, Allah, onu şehidler menzilesine (makamına) ulaştırır. Velev ki, yatağında ölmüş olsun.” 40
Ne mutlu hak yolda gidene ve bu yolda şehit olan mü’minlere! Rabbimiz Allah bizlere kendi yolunda olmayı ve bu yolda gayret ederek ölmeyi nasip eylesin. (Âmin)
DİPNOT
1. Ebû Dâvud, Cihad 78; Nesâî, Cihad 1.
2. Tevbe, 9/36.
3. Hucurât, 49/15.
4. Bakara, 2/216.
5. Ankebût, 29/6.
6. Tirmizî, Cihad 2.
7. Ebû Dâvud, Cihad 18.
8. Hûd, 11/120.
9. En’âm, 6/34.
10. Muhammed, 47/7.
11. Enfâl, 8/39.
12. Tevbe, 9/88.
13. Ebû Dâvud, Melâhim 5.
14. Mâide, 5/2.
15. Bakara, 2/193.
16. Mâide, 5/35.
17. Tevbe, 9/24.
18. Âl-i İmrân, 3/142.
19. Nisâ, 4/76.
20. Buhârî, İman 17; Müslim, İman 135.
21. Buhârî, Cihad 5; Müslim, İman 30.
22. Buhârî, İtk 2; Müslim, İman 136.
23. Tirmizî, Cihad 2; İbn Mâce, Cihad 7.
24. Buhârî, Cihad 13; Müslim, İmâre 144.
25. Müslim, İmâre 143; Buhârî, Megâzi 17.
26. Müslim, İmâre 158; Ebû Davud, Cihad 18.
27. Saff, 61/10-12.
28. Tevbe, 9/111.
29. Bakara, 2/154.
30. Müslim, İmâre 109.
31. Hasan Eker, Şehâdet Bilinci, s. 92.
32. En’âm, 6/162.
33. Muhammed, 47/4-6.
34. Tirmizî, Cihad 25.
35. Yunus, 10/9.
36. A’râf, 7/44.
37. Lokman: 31/8-9.
38. Nahl, 16/88.
39. Şuarâ, 26/227.
40. Müslim, İmâre 46.