09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / SURIYE EKSENINDE GÖÇ VE GÖÇÜN GELECEĞI
SURIYE EKSENINDE GÖÇ VE GÖÇÜN GELECEĞI

SURIYE EKSENINDE GÖÇ VE GÖÇÜN GELECEĞI Necdet MEŞE

 

Göç, tarihte ve günümüzde kesintisiz şekilde devam ede gelen dünyamızın en eski ve insanlığın en büyük sorunlarından biridir. İnsanlığın bir bölümü göçle, ilticayla ve bunun getirdiği sorunlarla boğuşup dururken, bir bölümü de icra ettikleri zulüm ve katliamlarla tarihe yeni göç dalgaları kazandırmakta. Bir tarafta öz ülkelerinde maruz kaldıkları zulüm, işkence, tecavüz ve katliamlardan dolayı -yaşama şansını kaybedip- yabancı diyarlarda “göçmen” durumuna düşerek büyük sıkıntılar arasında yeni hayat kurmaya çalışanlar, bir tarafta insanlığın hikâyesine -yaptıkları yakası açılmadık sömürü, zulüm ve katliamlarla- yeni göç ve iltica dalgaları ekleyenler. Bu durumun en can alıcı iki örneği ise terörist İsrail zulmü altında yüz yıldır inleyen Filistin ve kendi terör rejiminin baskısı altında 13 yıldır yakılıp yıkılan Suriye’dir.

 

Bu manada Suriye'nin göç durumu benzer gibi görünse de aslında diğerlerinden çok farklıdır. İlla da benzetmek gerekirse Suriye’de olup bitenler daha çok Filistinlilerin son bir yıldır Gazze’de yaşadıklarına benzemektedir. Gazze, can düşmanları olan İsrail eli ile, Suriye ise bizzat kendi Başkanı Beşşar Esad eli ile yok edilmenin eşiğine gelmiş ve halkları korkunç katliamlara uğramıştır. Suriye nüfusunun (2011 nüfusu: 23 milyon) yarıdan fazlası göçmen durumuna düşmüştür. Gazze’deki soykırım ise hala devam etmekte, yaklaşık 2,5 milyon kişi yok olma ve Sina çölüne sürülme korkusu arasında yaşamaktadır…

 

Suriye iç savaşı 13 milyon kişinin evini terk etmesine neden oldu. Evinden ayrılan Suriyelilerin 6 milyonu yani yarısına yakını ülke içinde yer değiştirdi, diğer yarısı ise komşu ülkelere, Avrupa ve Kuzey Amerika’ya göç etti. 2017 yılı sonu itibariyle en çok Suriyeli mültecinin Türkiye başta olmak üzere (yaklaşık 4,5 milyon kişi) Ortadoğu ülkelerinde (Lübnan, Ürdün, Irak’ta) bulunduğu, 1 milyon Suriyelinin de Avrupa’da olduğu açıklandı. 150 binden çok Suriyeli mültecinin Kuzey Afrika ülkelerine gittiği bildiriliyor. Kanada’ya 52 bin, ABD’ye ise 21 bin Suriyeli yerleşmiş. ABD’de 8 bin Suriyelinin geçici koruma statüsü (temporary protections status) bulunuyor. PEW araştırma şirketinin yayımladığı kapsamlı incelemeye göre Suriye iç savaşı sonucu 13 milyonu aşkın Suriye vatandaşı evini terk etti. Bu rakam son on yıllarda görülen en büyük göç hareketine yol açtı.[1]

 

Elbette Avrupa ülkeleri ve ABD, Ortadoğulu ve müslüman olmalarından dolayı Suriyelilere terörist yahut en hafifinden vebalı muamelesi yapıyor, yapmaya devam ediyor. Maalesef Türkiye’de bile Suriyeli kardeşlerimiz ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutuluyor, eziliyor, hor görülüyorlar. En aşağı işlerde çalıştırılıp en düşük maaşlara mecbur bırakılıyorlar. Kaçak çalışmak, sigortasız çalışmak ve çalışma izni olamayanlar için şikâyet edilmek en büyük tehdit! Anında sınır dışı edilme riskiyle iç içe yaşayarak, bütün riskleri ve imkansızlıkları göze alıp ailelerinin günlük maişetini temin etmeğe çalışıyorlar. Bir yandan da ırkçı ve ayrımcı davranışlara muhatap olup bununla mücadele ediyorlar. Hulasa karşılaştıkları ırkçı şiddet vakaları ise yabancı bir memlekette geçinmeye, tutunmaya, çocuklarına huzurlu bir gelecek bırakmaya çabalayan göçmenler adına tam bir hayal kırıklığı oluşturuyor.

 

Suriye'nin ve Suriyelilerin yaşadığı savaş ve göç gerçeği hakikaten Gazze'ninki gibi benzersiz ve elîmdir. Kendi vatandaşlarına Nusayri Esed rejimi bizzat işkence etti, katletti, kendi kadınlarına tecavüz etti. ABD, Rusya ve İran’la birlikte şehirlerini, kasabalarını, köylerini yerle bir etti, ekinlerini, tarlalarını, bahçelerini, meralarını kimyasal silahlarla yakıp yok etti. Ve bu korkunç işkence, savaş ve yok etme çevrimi 13 yıl boyunca Suriyelilerin hayat tarzı haline geldi/getirildi.

 

Haliyle bu vahim hayat tarzından, bu ihanet çemberinden, bu zulüm ve katliam cehenneminden inanması imkânsız bir göç dalgası ortaya çıktı. Milyonlarca Suriyeli kardeşimiz işkencelerden, ölümlerden, katliamlardan, yaşanmaz köylerden, şehir ve kasabalardan, zalim diktatör Esed’in Şebbihaları’ndan kaçarak Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesine sığındılar. 13 yılda ülkelerinden peyderpey göç ettiler, iltica ettiler, göçtükleri ülkelerde yaşam savaşı verdiler, ölüm tehlikesi yaşadılar, aşağılandılar.

Her türlü yoksulluğa, sefalete ve sığındıkları ülkelerde karşı karşıya kaldıkları aşağılanmalara, duçar oldukları yoksulluk ve zulümlere karşılık, ne yazık ki kendi ülkeleri onlar için bir türlü dönülecek bir “barış yurdu” haline gelmedi/gelemedi.

 

Şimdi ise zalim Esed rejimi devrildi, görünürde yaşadıkları zulümler bitti, işkence ve ölüm mekânı hapishaneler boşaldı. Büyük bir heyecan içinde yavaş yavaş geri dönüşler başladı. Yüz binli rakamlardan söz edildiğine göre Suriyeliler için "geriye göç" başladı da denilebilir. Burada göçün ister dışarıya, ister geriye (içeriye) dönük olsun -nasıl yaşanırsa yaşansın- çok büyük sıkıntılar, sineye işleyen acılar, tarif edilemez dramlar içerdiğini belirtelim. Bu dramların ve acıların bir millet için nesilden nesile devam ederek travmalara yol açtığını/açacağını tespit ile derinlikli araştırmaların konusu olması gerektiğini özellikle zikretmiş olalım. Bu büyük/derin sorunlarla/travmalarla "geri dönüş"le birlikte yüzleşmek, nasıl mücadele edileceğini ilmi zeminde konuşmak, araştırmak, çözümler üretmek yeni yönetimin ve sağ duyulu insanların mecburi görevi olmalıdır.

 

Buraya kadar tamam da Suriye'de savaş tehdidi gerçekten bitti mi? Bu soruya da ülkenin geleceğinin şekillenmesine yapacağı katkı açısından acil cevaplar aramak gerekmektedir.

Bir yandan ülkenin Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Karasal ağır silahları, taşınabilir silah ve mühimmat depoları İsrail ordusu tarafından Esad'ın devrilmesiyle ve HTŞ'nin[2] yönetimi ele geçirmesiyle eş zamanlı olarak vurulup yok edilirken, Suriyenin güvenliğinden ve mutlu yarınlarından hatta bağımsız-özgür bir “Devlet” olmasından söz edilebilir mi?

Dehşetengiz bir hakikattir ki HTŞ bütün muhalif grupları temsilen yönetime el koyarken, aynı zaman dilimi içinde İsrail'in yok ettiği Hava ve Kara kuvvetleri, silah-mühimmat depoları ve dağılan ordusuyla Suriye çoktan bağımsız ve özgür bir Devlet olmaktan çıkarılmış, dünyanın gözü önünde kolu kanadı budanmış durumdadır. HTŞ Lideri Ahmed eş-Şera (Colani) "Bağımsız, özgür, eşit Suriye" konuşmalarını trajikomik bir şekilde arka fonda İsrail bombardımanı ile vurulan gemi, uçak, tank vs. gibi stratejik savaş malzemeleri, havaya savrulan bir ülkenin enkaz ve dumanları önünde yapıyor! Bu cidden üzerinde kafa patlatılması gereken, kalpleri yaralaması gereken, bir milletten onurunu ayaklar altına alan trajikomik bir hadisedir ve üzerinde kalem oynattığımız göç meselesinin bugünü ve yarını ile de yakından ilgilidir. Bizler zaten yıllardır iç savaşta yorgun düşmüş Suriye’nin yeni bir savaşa girmesini istemeyiz, ancak HTŞ adına Suriye yönetimininin geçici Devlet Başkanı olarak Ahmed eş-Şara’nın İstanbul merkezli Suriye TV'ye yaptığı bir açıklamada “İsrail ile savaşa girme niyetlerinin olmadığını” belirtmesini[3] de oldukça manidar buluyoruz. Bu tür pasif açıklamalar İsrail’i uyarmak yerine olsa olsa Suriye’nin bazı bölgelerinin işgali ve bombalanması için bu terör devletine cesaret verecektir/vermiştir de. Gerçi İsrail işini bitirip “İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Suriye savaş gücünün % 80’ni yok ettiğini açıklamasından”[4] birkaç gün sonra Eş-Şara, The Times'a verdiği demeçte “Ülkesinin İsrail ya da başka bir devlete karşı saldırılar için bir fırlatma rampası olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini, İsrail'in hava saldırılarına son vermesi ve ülkeden çekilmesi gerektiğini”[5] söylemesine rağmen, İsrail üzerinde bir etki yahut korku uyandıramadığı açıktır. Gerçi bu hakkaniyetsiz durum, İsrail terör devletinin yayılmacı ve katliamcı politikalarına karşı uluslarlararası arenada da bir utanç vesilesi olmalıyken ne yazık ki İslam ülkeleri bile kınamaktan öte bir yaptırım ortaya koyamadılar.

 

Suriye'nin kendine özgü gerçekliği; mesela bir yanda "Devlet olma" potansiyeli dünyanın gözü önünde terörist İsrail tarafından "yok edilirken”, diğer yanda HTŞ'nin Şam'ı ele geçirmesiyle bu bombardıman görüntüsü önünde Ahmet Eş-Şara’nın yaptığı "Esed rejimini devirdik, Devleti ele geçirdik/Devlet olduk" açıklamaları hem Suriye meselesini hem "göç meselesini" farklı bir bakışla ele almayı gerekli kılmaktadır.

Malum Batılı emperyalistler dünya kültür literatürüne "insansızlaştırma" gibi hayasız ve insanlık dışı bir kavram kazandırdılar. Bir yörenin (Ör: Der Yasin katliamı), bir kasabanın (Ör: Hama katliamı), bir bölgenin (Ör: Gazze soykırımı) hatta Suriye’de yaşandığı gibi bir ülkenin orada yaşayan insan unsurundan öldürerek, katliama uğratarak temizlenmesine, etnik temizliğe tabi tutulmasına, zulmederek, korkutup yıldırarak göç ettirilip boşaltılmasına emperyalist literatürde “insansızlaştırma” deniyor. Bunu Büyük İsrail Projesine yol açmak üzere ülke bazında ilk defa mükemmelen Suriye'de uyguladılar. Milyonlarca insanın Suriye’den can havliyle kaçmasına, topraklarının boşalmasına İsrail, ABD, Rusya ve İran, Nusayri Esed rejimiyle güç birliğine giderek ortak zemin hazırladılar!

Elele vererek şehirleri, kasabaları, köyleleri, camileri, okulları, dergâhları yerle bir ettiler, tarlaları, mezraları kimyasal silahlarla yaktılar. Elbirliği ile güzelim ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler. Şimdi de İsrail adeta Birleşmiş milletler gözetiminde sondan bir önceki darbeyi indiriyor; Suriye’yi “devlet” olmaktan çıkaracak olan işgal ve savaş hamlelerini “ülkenin stratejik hedeflerini” art arda bombardıman ederek yapıyor: Bunlar da Suriye'nin ve Suriyelilerin sadece bugününü değil geleceğini de karartıyor/karartacaktır.

 

Dolayısıyla Emperyalizmin ve Siyonizmin “Armegeddon savaşı” hedefiyle Suriye büyük ölçüde katliam ve göçe tabi tutularak "insansızlaştırılmış" ve Hava/Deniz/Kara gücü/ağır silahları yok edilerek "silahsızlandırılmışken" nasıl olacak da Suriyeliler geri dönecek? Geri döndüler diyelim yıkılmış köy ve kasabalarda, yanmış yakılmış tarla ve mezralarda nasıl oturacaklar. Kimyasal bombalarla yanmış topraklarda ne ekip ne biçecekler? Yok edilmiş bir ülkeyi hangi parayla ve kaç yılda imar edecekler?

İsrail tehdidi sürekli tepelerinde iken bir barış sürecine nasıl girecekler ve nasıl devam ettirecekler? Ülkelerini emperyalist ve siyonist düşmana karşı nasıl koruyacak, halkın güvenliğini nasıl sağlayacaklar? Bu barış sürecinin garantörü kim olacak mesela; ABD mi, Rusya mı, BM mi yoksa Türkiye mi? Daha doğrusu İsrai ve ABD’nin yayılmacı politikaları ve hak-hukuk dinlemezliği ortada iken barış sürecinin tesisine ve sürdürülmesine kimin gücü yetecek?

Kaldı ki ülkenin durumundan da anlaşılacağı gibi 5 yıl, 8 yıl, 13 yıl sonra geri dönen insanlar yurtlarında ne evlerini ayakta bulabilecekler, ne işyerlerini, ne de bahçe ve tarlalarını... Dönmek isteyenler de arkalarında viran olmuş bir ülke bıraktıklarını er geç öğrendiklerinde "geriye göç" hayal olmaktan öteye geçmeyecek!

Boşalmış, boşaltılmış, gâvurun tabiriyle özel olarak "insansızlaştırılmış" ve "final öncesinde" silahsızlandırılmış bir Suriye, görünen o ki geri dönecek Suriyeli kardeşlerimize kalıcı bir yurt olmaktan öte, emperyalist-siyonist düşmanın elinde İsrail'e açık bir hedef olmak üzere “küresel siyonist plana” kurban edilecektir.

 

Elbette müslümanlar olarak böyle olmasını temenni etmiyoruz! Lakin görünen köy kılavuz istemiyor gibi; Suriyelilerin dünyaya yansıyan sevinç çığlıkları ve alkışları arasında sorun etmemiz gereken gerçekten sadece "geriye göç" meselesi mi yoksa Suriye diye bir Devletin var olup olmayacağı meselesi midir? Acilen bu yakıcı soruya Ümmet olarak kafa yormamız elzemdir.

 

“Onlar (Kâfirler) bir tuzak kurdu, Allah’ta bir tuzak kurdu. Allah en hayırlı tuzağı kurandır.”[6]

 

Bu ayetin içerdiği hikmetin ışığında duamız Suriyeli kardeşlerimizle beraberdir. Çok büyük bedeller ödediler, kan verdiler, can verdiler ve engin ihanet ve savaş tecrübeleriyle İslam dünyasının gözde savaşçıları oldular. Rabbimiz Suriye’yi bütün kötülerden ve kötülüklerden korusun! Onları düşmanları karşısında her zaman uyanık ve muzaffer kılsın! Ülkelerine barış ve huzur içinde dönmelerini nasip etsin, birlik ve beraberliklerini daim eylesin!

Gazzeli kardeşlerimizle birlikte İslâm Ümmetinin öncüleri kılsın!..

 

Necdet MEŞE

 

 


[1] https://umhd.org.tr/page/hangi-ulkede-ne-kadar-multeci-var/341

[2] Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm hareketi

[3] https://tr.euronews.com/2024/12/14/hts-lideri-israile-saldirma-niyetimiz-yok-elciligin-acilmasi-icin-ingiltere-ile-temastayiz

[4] https://www.indyturk.com/node/750335/d%C3%BCnya/i%CC%87srail-suriyeyi-bombal%C4%B1yor-esad%C4%B1n-ordusunun-y%C3%BCzde-80i-imha-edildi

[5] https://www.star.com.tr/dunya/ahmed-es-seradan-israile-cagri-ulkeden-cekil-haber-1912347/

[6] Âl-i İmran 54, Enfal 30

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul