09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / HER ÇAĞDA VE HER ORTAMDA İSLÂM’A DAVET
HER ÇAĞDA VE HER ORTAMDA İSLÂM’A DAVET

HER ÇAĞDA VE HER ORTAMDA İSLÂM’A DAVET MUHAMMED İSLAMOĞLU

 “Şübhesiz Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Ki Allah ve Rasulüne iman etmeniz, O’nu savunup desteklemeniz, O’nu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah-akşam O’nu (Allah’ı) tesbih etmeniz için.”1

“Ey Peygamber, gerçekten Biz seni, bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Ve kendi izniyle Allah’a çağıran ve nûr saçan bir çerağ olarak (gönderdik).”2

Böyle buyurdu, kendisinden başka kanun koyucu bulunmayan hak İlâh Allah Teâlâ!..

Yegâne hayat önderimiz ve örneğimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği Nübüvvet ve Risâlet görevini gereği gibi ve hakkıyla yerine getirip, tebliğ, davet ve nasihat konusunda üzerine düşeni yapmıştır… Vasat, şahid ve insanlar için çıkarılmış hayırlı ümmetin her muvahhid mü’min ferdi bunun âdil şahididir…

“Allah, iman edenlerin velîsi (dostu ve destekleyicisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır.”3 diye buyuran Allah Azze ve Celle, kulu ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)’i en son Nebî ve en son Rasul olarak bu görevi yerine getirmek için gönderip şöyle buyurur:

“İman edip salih amellerde bulunanları, karanlıklardan nura çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir Rasul de (gönderdik). Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu, içinde süresiz kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel rızık vermiştir.”4

Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, iman edip salih amel işleyen muvahhid kullarını, küfrün, şirkin ve nifâğın karanlıklarından, imanın, Tevhid’in ve ihlâsın nûruna çıkarması için vazifeli kıldığı Rasulullah (s.a.s.)’i göndermekle büyük bir lûtufta bulunmuştur… Böylece, daha önce büyük bir sapıklık içinde olanlara hidayet nâsib edip onları zilletten kurtarıp izzete kavuşturmuştur…

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:

“And olsun ki Allah, mü’minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir Peygamber göndermekle lûtufta bulunmuştur. (Ki O,) onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitab ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar, apaçık bir sapıklık içindeydiler.”5

“Öyle ki size, kendinizden size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir Rasul gönderdik.

Öyleyse (yalnızca) Beni anın. Ben de sizi anayım ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.”6

Rabbimiz Allah tarafından insan kullarının hidayeti için gönderilen Rasullerin ve Nebîlerin en sonuncusu olan Rasulullah Muhammed (s.a.s.), Nübüvvet ve Risâlet vazifesi gereği bütün insanları, Allah’dan başka ilâh olmadığı, egemenlik kayıtsız ve şartsız Allah’a aid olduğu hakikatine çağırdı, tebliğ, davet ve irşâd vazifesini gerçekleştirdi, onların şirk ve küfür pisliğinden İslâm ile arınmaları için çalıştı, onlara yegâne Rabbleri Allah’ın kendisine vahiy ettiği ayetlerini okuyup dosdoğru yol üzere hidayete ermelerine vesileolmaya gayret etti… Rasulullah (s.a.s.), en yakınlarından başlayarak, bütün insanlık âlemine, Allah katında tek hak din olan ve Allah’ın razı olduğu İslâm’ı7 apaçık bir şekilde tebliğ etti… Onları hakka davet edip irşâd eyledi!..

1-Müseyyeb ibn Hazn (r.a.) anlatıyor:

Ebu Talib’e ölüm alâmetleri geldiği sırada ona, Rasulullah (s.a.s.) geldi ve amucasının yanında Ebu Cehl ibn Hişam ve Abdullah ibn Ebî Umeyye’yi buldu.

Rasulullah, Ebu Talib’e hitaben:

“Ey amuca, ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesini söyle de, bununla Allah katında sana şehâdet edeyim.” buyurdu.

Ebu Cehl ve Abdullah ibn Ebî Umeyye:

-Ya Ebâ Talib, Abdulmuttalib milletin (dinin)den yüz mü çevireceksin? diye onu men’ ettiler.

Fakat Rasulullah (s.a.s.), bu Tevhid kelimesini amucasına arz etmeye devam ediyordu. O iki kişi de devamlı o sözlerini tekrar ediyorlardı. Nihayet Ebu Talib, bunlara söylediği son söz olarak:

-O (yani ben), Abdulmuttalib milleti (dini) üzeredir, dedi ve ‘Lâ ilâhe illallah’ demekten çekindi.

Rasulullah (s.a.s.):

“İyi bil ki (ey amuca), Allah’a yemin olsun, ben sana mağfiret dilemekten nehyolunmadığım müddetçe, senin için muhakkak Allah’dan mağfiret isteyeceğim.” buyurdu.

Akabinde Allah bu hususta:

“Kendilerine, onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra –yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri Peygamber’e ve iman edenlere yakışmaz.”8 ayetini indirdi.9

2-Cahiliyye zamanına yetişen ve sonradan (imam Ebu Bekr döneminde) müslüman olan Rabia b. İbâd ed-Dîlî (rh.a.) anlatır:

Şu gözlerimle Rasulullah’ı, Zü’l-Mecâz çarşısında gördüm. Orada:

“Ey insanlar, ‘Lâ ilâhe illallah’ deyin ki, kurtuluşa eresiniz!” buyuruyordu.

Kendisi, bir sokağa giriyor ve (dediklerinden dolayı) insanlar, şaşkın bir şekilde etrafında toplanıyordu. Ne kimsenin bir şey dediğini, ne de O’nun sustuğunu görmedim.

O, hep:

“Ey insanlar, ‘Lâ ilâhe illallah’ deyin ki, kurtuluşa eresiniz!” buyuruyordu.10

3-Yine Rabîa b. İbâd ed-Dîlî (rh.a.) anlatıyor:

Ben, genç biri iken babamla birlikte idim. Kabileleri dolaşan Rasulullah (s.a.s.)’e bakıyordum. Arkasında şaşı gözlü, saçı topuz olan bir adam vardı.

Rasulullah (s.a.s.), kabilelerin yanında durup:

“Ey filân oğulları, ben, Allah’ın Rasulüyüm. Size, Allah’a kulluk etmenizi, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, bana inanmanızı ve Allah tarafından gönderilmiş olduğum vazifeyi açıklayıp yerine getirinceye kadar beni korumanızı emrediyorum.” buyuruyordu.

Rasulullah (s.a.s.), sözlerini bitirince, arkasındaki adam:

-Ey filân oğulları, bu kişi, Lât ve Uzza ile müttefiğimiz olan Mâlik b. Ukayş oğullarını bırakmamızı istiyor. Kendisinin getirmiş olduğu bid’at ve sapıklığa sarılmanızı istiyor. O’nu dinlemeyin ve O’na uymayın! diyordu.

Babama:

-Bu, kimdir? diye sordum.

Babam:

-Bu, amucası Ebu Leheb’dir, dedi.11

Rasulullah (s.a.s.), insanları toplu bir şekilde şirkten tamamen arınıp Tevhid’e davet ederken, ayrıca ferdler hâlinde de Allah’a daveti gerçekleştirmiştir… Şu olayı örnek olarak kaydedelim:

İmrân b. Husayn (r.anhuma) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), babama:

“Ya Husayn, bugün kaç ilâha ibadet ediyorsun?” diye sordu.

Babam:

-Altısı yerde ve biri gökte olarak yedi ilâha! cevabını verdi.

Rasulullah:

“Arzu(ları)n ve korku(ları)n için onlardan hangisini ayırırsın?” diye sordu.

Babam:

-Göktekini, dedi.

Rasulullah:

“Ya Husayn, ne var ki müslüman olmuş olsaydın, sana fayda verecek iki kelime öğretirdim.” buyurdu.

Husayn, müslüman olunca:

-Ya Rasulallah, bana va’dettiğin o iki kelimeyi öğret! diye ricada bulundu.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Şöyle duâ et: Allahım, bana rüşdümü (faydalı olanı) ilhâm et ve beni nefsimin şerrinden koru!”12

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasulullah (s.a.s.), ömrünün sonuna kadar Allah’a davet etmeye devam etti, barış ortamında bu İlâhî görevini devam ettirdiği gibi, savaşlarda bile devamını gerçekleştirdi… Savaş başlamadan önce düşman safta bulunanlar, İslâm’a davet edilmekte, şirkten ve küfürden tamamen vazgeçip Allah’ı Tevhid etmelerini sağlamak için gayret gösterilmektedir…

Yegâne hayat nizâmı olan İslâm, insanları öldürmek değil, iman edip dirilmelerini ve ihyâ olunmalarını istemektedir!..

Sehl b. Sa’d (r.a.) anlatır:

Rasulullah (s.a.s.), sancağı Ali’ye verdi (ve Hayber yahudîlerinin üzerine gönderdi).

Ali:

-Ben, Hayber yahudîleriyle, onlar bizim gibi müslüman oluncaya kadar vuruşacak mıyım? diye sordu.

Rasulullah (s.a.s.) de:

“(Ya Ali, yavaş ol!) Hayberlilerin sahasına ininceye kadar sükûnetin üzere yürü! Sonra onları İslâm’a davet et ve üzerlerine vâcib olan İslâm esaslarını onlara haber ver.

Allah’a yemin ederim ki, senin irşâdınla Allah’ın bir tek kişiye hidayet vermesi, senin için birçok kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır!” buyurdu.13

Ferve b. Museyk (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.)’e geldim ve:

-Ya Rasulallah, kabilemin (İslâm’dan) yüz çevirenlerine karşı, (İslâm’a) yönelenleriyle beraber savaşayım mı? diye sordum.

Rasulullah, onlara karşı savaşmak hususunda bana izin verdi ve beni kumandan tayin etti.

Yanından çıktığım zaman:

“Gutayfî ne yaptı?” diyerek beni sormuş ve kendisine, benim hareket ettiğim bildirilmişti. Hemen peşimden adam gönderip beni geri çevirdi. Yanına geldim. Kendisi Ashabdan birkaç kişi ile beraberdi.

Bana şöyle buyurdu:

“Kavmi (İslâm’a) davet et ve onlardan müslüman olanın müslümanlığını kabul eyle. Kim müslüman olmazsa, sana yeni bir emir verinceye kadar acele etme!”14

Kıyamete yakın bir zamana kadar var olacak ve Allah’ın katında hak din İslâm’ı bütün yeryüzüne egemen kılıp fitneyi ortadan kaldıracak Aziz İslâm Milleti’nin hayat önderi Rasulullah (s.a.s.), Allah’ın kendisine emrettiği gibi davrandı, davet etti ve yegâne örnek oldu!..

O’nunla beraber olan ve O’ndan sonra yaşayan en hayırlı nesil, O’nun iman ve cihad mektebinde yetişen, O’nu örnek alıp daveti devam ettiren Ashâb-ı Kirâm (Allah, cümlesinden razı olsun), kendilerinden sonra gelecek hayırlı ümmetin muvahhid mü’min kardeşlerine öncü oldular!.. Onlar da örnek edindikleri Rasulullah (s.a.s.) gibi davranarak, yegâne hayat nizâmı İslâm’ı insanlara tebliğ edip davette bulundular… Usanmadan, yılmadan, bıkmadan ve yorulmadan her türlü imkânları kullanarak bu mukaddes görevlerini sabırla sürdürüp başarı elde ettiler…

Kâinattaki egemenliğin kayıtsız ve şartsız yalnızca kendisine aid Rabbimiz Allah Teâlâ, bu öncü ve en hayırlı Ashâb nesli için şöyle buyurur:

“Muhammed, Allah’ın Rasulüdür. Ve O’nunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün. Onlar, Allah’dan bir fazl (lütuf ve ihsân) ve hoşnudluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları ise: Sanki bir ekin, filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekincilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va’detmiştir.”15

“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar, Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır ve (Allah)  onlara içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”16

Abdullah b. Mes’ud (r.a.) şöyle der:

-Allah, kulların kalblerine bakınca, en hayırlı kalbin Muhammed (s.a.s.)’e aid olduğunu gördü. Bundan dolayı O’nu, kendine seçti ve Risâletle gönderdi.

Muhammed (s.a.s.)’in kalbinden sonra kulların kalblerine bakınca, en hayırlı kalblerinin O’nun Ashâbı’nın kalbleri olduğunu gördü. Bundan dolayı onları, Peygamberinin yardımcıları ve dininin savaşçıları kıldı.

Müslümanların iyi olarak gördüğü şeyler, Allah katında iyi, kötü gördüğü şeyler de Allah katında kötüdür!17

Rasulullah (s.a.s.)’in tertemiz ve en hayırlı kalbinden sonra en hayırlı kalbe sahib Ashâb-ı Kirâm’ın en yakınlarını ve kavimlerini İslâm’a davet edişlerinden birkaç örneği beraber okuyalım!..

1-Esmâ bint Ebu Bekr (r.anhuma) anlatıyor:

(Mekke’nin fethi sırasında) Rasulullah (s.a.s.) Mekke’ye girdiğinde Mescid(-i Haram’a) geldi. Ebu Bekr, babası (Ebu Kuhâfe’)nin koluna girerek O’nu Mescid’e getirdi.

Rasulullah (s.a.s.), O’nu görünce:

“İhtiyarı evinde bıraksaydın ya, yanına ben giderdim!” buyurdu.

Ebu Bekr:

-Ya Rasulallah, Sen, O’nun yanına gideceğine, O’nun Senin yanına gelmesi daha uygundur, karşılığını verdi.

Rasulullah (s.a.s.), O’nu önüne oturttu. Sonra göğsünü sıvazlayıp:

“Müslüman ol!” buyurdu.

O da müslüman oldu. Ebu Bekr babasını, Rasulullah (s.a.s.)’in yanına getirdiği zaman saçları bembeyazdı.

Rasulullah (s.a.s.):

“Bunun, bu saçlarının rengini değiştirin!” buyurdu.18

2-Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Annemi İslâm’a davet ediyordum. Kendisi müşrik idi. Bir gün onu davet ettim de bana, Rasulullah (s.a.s.) hakkında hoşlanmadığım sözler işittirdi. Bunun üzerine ağlayarak Rasulullah (s.a.s.)’e geldim.

-Ya Rasulallah, ben annemi İslâm’a davet ediyordum da kabulden çekiniyordu. Bugün kendisini yine davet ettim. Bana, senin hakkında hoşlanmadığım sözler işittirdi. Bundan dolayı, Ebu Hüreyre’nin annesine hidayet vermesi için Allah’a duâ et! dedim.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

“Allahım, Ebu Hüreyre’nin annesine hidayet ver!” diye duâ etti.

Ben, Nebiyyullah (s.a.s.)’in duâsına sevinerek çıktım. (Eve) gelerek kapıya dayandığımda onun kapalı olduğunu gördüm. Derken annem, ayak seslerimi işitti ve:

-Yerinde dur, ey Ebu Hüreyre! diye seslendi.

Bir de suyun şırıltısını işittim. Annem yıkandı, gömleğini giydi. Acele başörtüsünü sardı. Arkasından kapıyı açtı. Sonra şunu söyledi:

-Ya Ebâ Hüreyre, ben, Allah’dan başka ilâh olmadığına şehadet ederim. Muhammed’in, O’nun kulu ve Rasulü olduğuna da şehadet ederim.

Ben, hemen Rasulullah (s.a.s.)’e döndüm. Sevincimden O’na ağlayarak geldim ve:

-Ya Rasulallah müjde! Allah, senin duânı kabul etti ve Ebu Hüreyre’nin annesine hidayet verdi, dedim.

Bunun üzerine Allah’a hamd u senâ etti ve hayırlı sözler söyledi.

(Ben:)

-Ya Rasulallah, annemle beni mü’min kullarına, onları da bize sevdirmesi için Allah’a duâ et! diye ricada bulundum.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allahım, şu kulcağızını –yani Ebu Hüreyre’yi- ve annesini mü’min kullarına, mü’minleri de bunlara sevdir!” diye duâ etti.

Artık yaratılmış hiçbir mü’min yoktu ki, beni işitsin veya görsün de beni sevmemiş olsun.19

3-Enes (r.a.) rivayet eder.

Ebu Talha, Ümmü Süleym’e (evlenmek gayesiyle) talib oldu. Fakat Ümmü Süleym:

-Ya Ebâ Talha, vallahi senin gibi adam reddedilmez, amma ne yazık ki sen kâfirsin, ben ise müslüman bir kadınım. Bu vaziyette seninle evlenmem helâl olmaz. Eğer müslüman olursan, senin müslüman olman, benim mehrim olur, senden başka bir şey istemem, dedi.

Bunun üzerine Ebu Talha müslüman oldu. Mehr-i muaccel ise, O’nun İslâm’ı kabulü oldu.

Sabit diyor ki:

-Mehir hususunda Ümmü Süleym’den daha kerimini hiç duymadım. O’nun mehri, (kocasının) İslâm’ı kabulüydü.

Ebu Talha, (müslüman olup) Ümmü Süleym ile evlendi. Ümmü Süleym, O’na bir erkek çocuk doğurdu.20

4-Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte oturduğumuz sırada deve üstünde bir kimse gelip, devesini mescidde çökerttikten sonra bağladı. Ondan sonra:

-Hanginiz Muhammed’dir? diye sordu.

Rasulullah, Sahâbîleri arasında dayanmış oturuyordu.

(Biz:)

-İşte dayanmış olan şu beyaz kimsedir, dedik.

O zât:

-Ey Abdulmuttalib’in oğlu! diye hitab etti.

Rasulullah:

“Seni dinliyorum.” buyurdu.

O zât:

-Ben, sana bazı şeyler soracağım, amma soracaklarım pek ağırdır, gönlün benden incinmesin, dedi.

Rasulullah:

“Aklına geleni sor.” buyurdu.

O zât:

-Senin ve senden öncekilerin Rabbi aşkına (söyle), bütün insanlara seni Allah mı gönderdi? dedi.

Rasulullah:

“Ya Allah, evet.” buyurdu.

O zât:

-Allah aşkına (söyle), bir gün, bir gece içinde beş vakit namaz kılmamızı sana Allah mı emretti? dedi.

(Rasulullah:)

“Ya Allah, evet.” buyurdu.

(O zât:)

-Allah aşkına (söyle), senenin şu ma’lûm ayında oruç tutmamızı sana Allah mı emretti? dedi.

 (Rasulullah:)

“Ya Allah, evet.” buyurdu.

(O zât:)

-Allah aşkına (söyle), şu sadakayı zenginlerimizden alıp da fakirlerimize dağıtmayı sana Allah mı emretti? dedi.

Rasulullah:

“Ya Allah, evet.” buyurdu.

O zât:

-Sen ne getirdinse, ben ona iman ettim. Kavmimin geride kalanlarına da elçi benim. Ben, Sa’d ibn Bekr Oğulları’nın kardeşi Dımâm ibn Sa’lebe’yim, dedi.21

En hayırlı ümmetin yegâne önderi ve selefi böyle idiler… Kıyamete yakın bir zamana kadar hayat sürecek vasat ve şahid ümmetin her muvahhid mü’min ferdi, hayat önderi ve örneği olan Rasulullah (s.a.s)’in izinden giderek, ulaşabildiklerine yalnız İslâm’ı tebliğ edip onları hakka davet etmelidir… Kendisi, dosdoğru yol üzere hedefe doğru yürürken, şartlar ne olursa olsun sapmamalı, sapanları tekrar dosdoğru yola davet ederek, sadıklarla beraber olmalıdırlar…

Rabbimiz Allah Teâlâ’nın emridir bu:

“Ey iman edenler, Allah’dan sakının ve sadıklarla beraber olun.”22

  1. Fetih, 48/8-9.
  2. Ahzab, 33/45-46.
  3. Bakara, 2/257.
  4. Talak, 65/11.
  5. Âl-i İmrân, 3/164.
  6. Bakara, 2/151-152.
  7. Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Hiç şübhesiz din, Allah katında İslâm’dır.” Âl-i İmrân, 3/19.

“Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip razı oldum.” Mâide, 5/3.

  1. Tevbe, 9/113.
  2. Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cenâiz, B. 80, Hds. 114.

Kitabu Menâkıbi’l-Ensâr, B. 39, Hds. 103.

Kitabu’t-Tefsir, B 152, Hds. 195.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 9, Hds. 39.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Cenâiz, B. 102, Hds. 2037.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, c. 17, sh. 318, Hds. 24968.

İbn Hibbân, Sahih – el-İhsân fî Takribi Sahihi İbn Hibbân, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2022, c. 2, sh. 177, Hds. 982.

İmam Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Vâhidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Necati Tetik-Necdet Çağıl, İst. 2019, sh. 261.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 17, sh. 281, Hds. 24930.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2022, c. 4, sh. 409, Hds. 4582.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. İlker Mermer, İst. 2015, c. 10, sh. 28-30, Hds. 9829-9834.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 17, sh. 283, Hds. 24933.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c. 4, sh. 413, Hds. 4589.

  1. Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavat, B. 69, Hds. 3712.
  2. Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad, B. 142, Hds. 214. B. 101, Hds. 132.

Kitabu’l-Mağâzî, B. 4, Hds. 231.

Kitabu Fedâili Ashâbu’n-Nebî, B. 9, Hds. 49.

Sahih-i Müslim, Kitabu Fedâilu’s-Sahabe, B. 4, Hds.34.

İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2011, c. 7, sh. 582, Hds. 8348.

  1. Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiri’l-Kur’ân, B. 35, Hds. 3437.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c. 13, sh. 515, Hds. 836.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Zekeriya, Yıldız, İst. 2012, c. 12, sh. 181.

  1. Fetih, 48/29.
  2. Tevbe, 9/100.
  3. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 18, sh. 517, Hbr. 26321.

Ebu Davud Süleyman b. Davud el-Cârûd et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, çev. M. Ömer Yusuf, Konya, 2019, c.1, sh. 106, Hbr. 243.

İmam Beyhakî, Beyhakî Külliyatı-İ’tikâd Hadisleri, çev. Hasan Yıldız, İst. 2019, c. 6, sh. 748.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c. 7, sh. 611-612, Hbr. 8582-8583.

Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2016, c. 1, sh. 54, Hbr. 49.

Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 9, sh. 210, Hbr. 317.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 1, sh. 485, Hbr. 832. Bezzâr’dan.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 17, sh. 702, Hds. 25409.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c.17, sh. 628, Hds. 236.

İbn Hibbân, Sahih, c. 8, sh. 505, Hds. 7208.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c.7, sh. 320-323, Hds. 5112-5118.

İbn Hişam, İslâm Tarihi-Siret-i İbn Hişam Tercemesi, çev. Hasan Ege, İst. 1985, c. 4, sh. 64-65.

  1. Sahih-i Müslim, Kitabu Fedâilu’s-Sahabe, B. 35, Hds. 158.

İmam Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, B. 18, Hds. 34.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 6, sh. 294, Hds. 4298.

İbn Sa’d, Tabakât, çev. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Vehbi Şahinalp, vdğ. İst. 2014, c. 5, sh. 244.

  1. Sünen-i Nesâî, Kitabu’n-Nikâh, B. 63, Hbr. 3326.

İbn Sa’d, Tabakât, c. 10, sh. 431-432.

  1. Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İlm, B. 7, Hds. 5.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 3, Hds. 10.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zekat, B. 2, Hds. 615.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’s-Siyâm, B. 1, Hds. 2095.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu İkâmetu’s-Salâ, B. 194, Hds. 1402.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, sh. 173-178, Hds. 173-175.

  1. Tevbe, 9/119.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul