09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / Göç Psikolojisi
Göç Psikolojisi

Göç Psikolojisi Huriye Tak

Göç bir travma mıdır yoksa insanın canlılık özelliği mi?

İnsanın yeryüzüne gelişi de bir göç değil miydi? Biyolojik olarak; her şey annenin rahmine göç eden babanın spermiyle başlamaz mı? Ardından sıcak, yumuşak ve güvenli ortamda oluşan bebek dünyaya göç eder. Göç ediş onu yolculayan için de, göç eden için de sancılı ve mucizevi bir süreçtir. Uzunca bir süre vardığı dünyaya alışmaya çalışır göçmen bebek. Onu karşılayanlar; bebeğin nereden geldiğinin, nelere alışmaya çalıştığının farkındaysa, sevgi dolu ve şefkatliyse uyum süreci daha kolaydır ve bebek gelişerek büyüyebilir. Bu geri dönüşü olmayan bir göçtür. Ergenlik dönemi sorunlarında bazen göç eden geri dönmek isteyebilir. Ama geri dönüş yoktur. O zaman yeni bir göç hayali belirebilir genç göçmenin zihninde. Ve ayrışma devam eder, yetişkin olduğunda da ailenin içinden yeni bir göç başlar. Yetişkin dönemde anne babasından ayrışabilmiş, kendine ait yeni bir yaşam kurabilmiş, sorumluluk alabilmiş olmak benlik gelişimi için gerekli görülür. Bağlar kopmaz, sürdürülür. Ancak; yetişkinin yeri yurdu değişmiştir. Bağların sürdürülüşü aynı zamanda kimliğin de önemli bir kısmını oluşturur.

Her büyüme bir önceki dönemi geride bırakmak ama yok etmemek ve yeniyi kucaklayarak uyum sağlayabilmekten geçer. Yerinde çakılı kalmak dünyanın dinamizmine uymaz. Bugünün bir önceki gününle aynı olmaması gerekir mesela. "Her gün bir yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş." der Celaleddini Rumi. Yaşam akar çünkü. Dünya bir yörüngede hareket eder, güneş doğar ve batar, bu hareketlilikte hiçbir dönüş bir öncekinin aynısı olmaz. Evrenin fiziksel olarak bu hareketliliğinin ve aynı zamanda manevi dönüşümün doğası döngüsel bir ilerleyiş olarak da ifade edilir. Fikirler, inanç sistemleri tarih boyunca göçle yayılmış ve gelişmiştir. Göç etmek kaçınılmazdır ve yaşamın bir parçasıdır. İnsan yolcudur, yaşamak bir yolculuk. İnsan kuş misalidir; konar göçer. Edebiyatta, tasavvufta, tabiatta, aklımızda hareket vardır, göç vardır. Travmatik olan göç değil, göçün nasıl gerçekleştiği ve göçmeni karşılayan ortamın özellikleridir. Göç etmeyi doğal karşılamayan, herkesin sabit bir şekilde yerine çakılması fikri korkudandır en insani şekliyle.

Göç edenden ve göç etmekten korkmak da insanın yeryüzünde her şeyi sabitleme eğiliminden gelir. Yüksek şiddette korku ve endişe; güvenliğin yalnızca yeryüzünü sabitleyerek mümkün olduğu izlenimi verir. Çünkü harekette risk vardır. Harekette belirsizlikler ortaya çıkar. Kaygısı yüksek topluluklar da kaygı sorunu yaşayan bireyler gibi belirsizlikleri sıfırlamak ister. Ve bunu çok hızlı, ötesini berisini tartmadan dürtüsel bir şekilde yapmak ister. En kestirme yolu da hareketi durdurmaktır. Ancak; canlılık özelliği hareket etmek olan insanın hareketini durdurmak patoloji doğurur. Yani dışarıda başına ne geleceğini bilmemekten rahatsız olan birinin evinden çıkmaması yaşamın devamlılığını sekteye uğratır. İlginçtir ki: insan yaşamını kaybetme korkusu sayesinde hayatta kalırken; yaşamını kaybetme korkusu şiddetlendiğinde yaşamayı yitirmeye başlıyor. Bunun yaşamayı durdurmayan yolu ise, bazı belirsizlikleri göze almak ve tanımaktır. Dışarıyı tanıyarak, kendini tanıyarak uygun önlemleri almakla mümkün olur. Psikoterapide danışanın zihin süreçlerini bu konuda eğitmesine eşlik ederiz. Kitlelerin iyileşme süreci içinse benzer bir formül mümkün. Yeryüzünde olan biteni sabitlemek yerine; evrenin hareketli oluşunu kabullenip, bu hareketlilik için sınırlar, ilkeler, kurallar belirlemek toplumların ihtiyaçlarını karşılayabilir.

Belirsizliklerle baş ederken insan; ayrıldığı yerden tamamen vazgeçmek ve sıkı sıkıya onu tutmak arasında gidip gelir. Örneğin; büyümek de bir belirsizliktir. Tanıdık bildik çocukluğu geride bırakmak, yetişkin dünyasına göç etmektir. Ve yeni yaşına uyumlanmazsan çocukluğu bırakmış sayılmazsın. Tamamen bırakırsan da canlılığını yitirmiş bir yetişkin olursun. Benzer şekilde; göç eden topluluk ayrıldığı yerle bağını sürdürür ve kimliğiyle ilgili çok yara almazsa, aynı zamanda da göç ettiği yere uyum sağlarsa; aidiyet hissi zarar görmeden varlığını sürdürebilir, canlılığını ve inşaa ettiği kimliğini de kaybetmemiş olur.

Kimliğini yitirmek veya tüm özellikleri/alışkanlıkları benlik sanıp bunlarda katılaşmak iki uç nokta olarak tanımlanıyor. Bunun literatürde karşılıkları da mevcut; asimilasyon (özümleme) - marjinalizasyon (uçlaşma). Göç alan toplum; gelenin asimile olması, kendi benliğini, kültürünü, eski alışkanlıklarını tamamen yitirerek çoğunlukla aynılaşmasını, tehlikelerden daha uzak bularak arzulayabilir. Buna yönelik eğilimleri olabilir. Örneğin Almanya’ya işçi olarak göç etmiş Türk ve müslüman ailelerin çocuklarının okullarda kendi din eğitimlerini alamamaları asimilasyondur. Fransa’ya eğitim almak üzere göç etmiş müslüman bir kadının kültürel ve dini giyim alışkanlıklarını sürdürmesinin yasalarla engellenmesi yine asimilasyondur. Bunlar açık seçik örnekler; ancak asimilasyon sıklıkla daha sessizce ve değerler üzerinden gerçekleştirilmekte. Asimilasyon, göç eden topluluk için benlik ve kimlik tehdididir. Bu tehlike göçmende aşırı korumacı bir tutuma sebep olarak, marjinalleştmeye ve kümelenmeye sebep olur. Toplumdan çok uyumsuz ve aslında değerleriyle benlikleriyle doğrudan bir ilişkisi olmayan bazı alışkanlıklarda katı ve ısrarcı olmaya iter. Kendileri gibi olanlarla güvende hisseder, sadece kendilerine benzeyenlerle iletişimde olur. Kendine benzemeyeni tehlike algılayıp savunmaya ya da saldırıya geçebilir. Yeniliklerden tedirgin olur, kaybolma endişesiyle elindekine sıkı sıkı tutunur. Asimile olanlar da kimliklerine dair büyük bir boşluk ve aidiyet hissi ile ilgili zorluklarla yaşamlarını sürdürür. Aslında iki topluluk için en makul ve denk yol; farklılıkların harmanlanarak zenginlik oluşturabilmesi. Emek, zaman ve insani bir bakış açısı gerektirmesi sebebiyle maalesef nadir rastlıyoruz.

 

Geçmiş kuşaklarınızda bir göç hikayesi (ülke içindeki göç de dahil) varsa, bunun yaşamınızdaki etkilerini bilirsiniz. Göç; dedelerinizi nasıl adamlar, ninelerinizi nasıl kadınlar yapmıştı? Kimileri için kendisine yapılan haksızlıkları olağan karşılamak, kimileri için uyumlu olup sesini çıkarmamak, kimileri için hakkını yedirmemek üzere sürekli tetikte ve agresif olmak, bazılarının sempatik ve sıcakkanlılıkla kendini tanıtma ve sevdirme girişkenliği, bazılarının herkesin işine yarayan biri olarak toplumda yerini garantileme çabası gibi birbirinden farklı hayatta kalma stratejisi var. Bu ve benzeri yöntemler geliştirerek göç eden toplumda bir yer edinmeye ya da yerinden edilmemeye tam zamanlı bir emek harcar. Çocuklarını öyle yetiştirir. Göçün olduğu yerde hep temkinlilik, kendini sağlama alma ihtiyacı, memleketlileriyle haberleşme, birbirini kollama motivasyonuyla kurulmuş dernekler ve kurulmuş aileler vardır. Her zaman hasret duyulan bir memleket hayali, memleketin kendisinden çok daha güzel ve aynı zamanda da erişilemezdir. Ve memleket ziyaretlerindeki hayal kırıklıkları… Vardığı yerde ‘’tam’’ olmama hissi, ayrıldığı yeri de artık zihnindeki gibi bulamamak yalnızlık duygusunu da daha yoğun hissettirir.

Tüm bunların yanında materyalist dünyada ötekinden; güçlü, büyük olmak hırsıyla varlıklarını sürdüren ülkelerin göç politikalarının göçmenin yaşadıklarını merkeze almadığını da görüyoruz. Göçün politik kısmına alanım olmaması sebebiyle değinmeyeceğim. Ancak; siyasiler ülkelerindeki göçmenlere olan tutumları ve kamuoyunu; uluslararası ilişkilere, özellikle de çıkarlarına uygun bir şekilde belirlemekte. Bu sebeple ayrı düşünülmemesi gerektiğini de belirtmeden geçemiyorum. Oysa göç eden toplumun iyilik ve güvenlik hali, göç alan toplumun da iyilik ve güvenliğini arttırır. Ve göç eden toplumun iyilik halini etkileyen faktörler başında; göçün gerçekleşme şeklinin insani bir şekilde olması, diğeri göç sonrası süreçte haklarına erişebilmesi gelir.

 

Zorunlu Göç!

Bazen yaşamı tehdit eden durumlar, bazen özgürlük kısıtlayıcı durumlar; hayatta kalmak ve insan onuruna yakışır şekilde yaşama hakkı sebebiyle yer değiştirmeyi zorunlu kılıyor. Örneğin psikolojik destek için başvuran bir danışanım, inancı sebebiyle yaşadığı ülkede öldürülme kararı çıktığı için göç etmek zorunda kalmıştı. Yine savaş, katliam sebepleriyle ülkelerinden ayrılan birçok kişiye psikolojik destek sundum. Bu sırada en sık karşılaştığım -özellikle göç edilen zaman yakın bir geçmişse- yeniden yeniden neyi ne halde bıraktığını anlatma haliydi. Mutfağında kalan tabaklarını, bahçedeki dikili ağacını, toplanamamış eşyaları, sevdiği oyuncağı, yarım kalan işleri defalarca anlattılar. Çünkü; kişinin ruhu, zihni bu hareket için yeterli hazırlığı yapamadığında kaldığı yerden devam eder.  Zorunlu göç hazırlıksız bir sürece ansızın girmek demek. Kişiyi travmatize eden konuların başında bu hazırlıksızlık ve hayati tehlike durumu geliyor. Çoğu zaman bir çanta bile hazırlamaya fırsatının olmadığı durumlarda; kişi dünyaya yeni gelmiş gibi şaşkın, tedirgin ve anlamsızlık içinde var olma mücadelesi veriyor. Yer değiştirmek, alışkanlıkları değiştirmek, bağ kurduğun kişilerden ayrılmak ve bazen bağ kurduğun kişilerle haberleşmemenin daha güvenli olması; yeryüzündeki tüm varlıklara olan güven duygusunu da derinden sarsmakta.  Bildiği bir felaketten bilmediği bir yere ansızın gittiğinde kurtulmuş olmanın verdiği anlık bir rahatlama olabilir. Ancak sonrasında depresif bir ruh haline eşlik eden kaygılı bir yaşama dönüşür.

Gönüllü göç; bazen bulunduğu yerde eğitime erişim hakkı varken ya da çalışma hakkı varken başka bir konumdaki seçenekleri tercih etmesi sebebiyle gerçekleştirilen yer değiştirmeye deniyor. (Ancak; bir dönem Türkiye’deki başörtüsü yasağı sebebiyle inancını yaşama hürriyeti elinden alınan kişilerin yer değiştirmesi gönüllü göç kategorisine girmez.) Başka bir ülkeye taşınma kararı isteğe bağlı olduğunda da, ayrılık süreçleri, sosyal statü kaybı, kültürel ritüelleri sürdürmek için bile yüksek çaba gerekmesi gibi zorluklar yaşanmaya devam eder. Göçün çeşitlerine bakılmaksızın , genel olarak birçok göçmen psikolojik olarak benzer aşamaları yaşadığını söyleyebiliriz.

 

Göç Sonrası Psikolojik Aşamalar

  1. Balayı aşaması:  Varılan yerde her şeyin daha iyi olacağı inancıyla ve umutla ilk aşama keyifli ve heyecanlı geçer. Göç yolu ve süreci ile ilgili zorlayıcı etmenler yoksa özellikle, gidilen ülkeyi tanıma motivasyonu yüksektir. Yeni insanlarla tanışmak için kişiler isteklidir. Bu evrede dil kursları, adaptasyon programlarına katılım iyidir.
  2. Reddetme evresi: Belirli bir süre sonra her kayıp sonrası yaşanan öncesi ve sonrası kıyaslamaları başlar. Daha önce kolaylıkla ve kendiliğinden olan rutinlerle ilgili zorluklara tolerans azalır. Kendi memleketini, ülkesini, kültürünü merkeze alarak gidilen ülkeyi duygusal reddediş başlar. Bu evrede olumsuz tutumlarla karşılaşan göçmenler daha önce belirttiğim gibi marjinalleşmeye ya da bu reddedişin verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için asimile olmaya başlar. Bu dönemde gelen psikolojik destek başvurularında; uyku sorunları, hızlı öfkelenme, sosyal ilişkileri sürdürmekte zorlanmalara rastlıyorum. Yalnızlık ve anlaşılmamışlıkla da kişiler çevrelerinden destek aramamaktalar.
  3. Geri çekilme evresi: Ülke değiştirme kararıyla ilgili pişmanlıkların olduğu ve mümkün olduğu durumlarda geri dönüşlerin olduğu evredir. Eğitim amacıyla göç edenler eğitim sürecini yarım bırakma kararlarını bu evrede alırlar. Depresif belirtiler, umutsuzluk, çaresizlik, kendine kızma, uyku ve yeme sorunları ve özellikle içe kapanma görülür. Çiftler arasında sorunlar birbirini suçlamayla başlar, gerginlikler çocuklara yansır. Çocukların alışmalarına dair tutum ve davranışları ebeveynlerce tedirginlikle karşılanır. ‘’Burada kalacak mıyız yoksa alışmamalılar mı?’’ kararsızlığıyla çocuk yetiştirme sürecinde tutarsızlıklar başlar. Çocuklar ‘’onlar gibi’’ olmakla suçlanır. Biz ve onlar ayrımı gündem olur. Tüm bunlar çocuklarda da depresyon, benlik ve kimlik algılarında bozulma, sosyal yaşamlarında çatışmalar, kendini ifade etmede zorluk gibi sonuçlar doğurur. Anne babası güvende hissetmeyen çocuk, güvende değildir. Ergenlik dönemi doğası gereği olan aileden ayrışma ve bireyselleşme sürecinde gencin kendisini yakın ve benzer gördüğü akran çevresi aile için bir tehdit hissettirir. Göç eden bir aile ergenlik dönemi çatışmaları özellikle de reddetme evresine denk geldiğinde daha şiddetli geçer. Ve gençlerin ailelerinden daha da uzaklaşma ve kopmasına sebep olabilir. Çocukluğu geride bırakarak yeni bir gelişim dönemine göç eden genç için göçmenliğin etkileri katlanarak yaşanır.

 

  1. Kabullenme evresi: Artık içinde bulunan durum kabullenilmeye başlar. Kişiler çevreleriyle uyumlanır. Kıyaslamalar azalır. Yeni bağlar kurarlar. Orada edindikleri statü ve kimliklerine alışırlar. Ancak bu süreçte yabancılaşma ve yalnızlık da görülebilir.

 

  1. Tersine şok evresi: Bir süre sonra kendi ülkelerine geri döndüklerinde, bıraktıkları yeri bıraktıkları gibi bulamazlar. Göç edenler de oradan ayrıldıkları gibi değildir. Alışkanlıkları değişmiştir, normalleri değişmiştir. Ve tüm bu süreçte memleket özlemiyle hayal ettikleri de gerçeklerden farklılaşmaya başlayarak idealize edilmiş bir ülkeye dönüşür. Bu durumda geri döndükleri ya da ziyaret ettikleri ülkeleri ile ilgili yoğun hayal kırıklıkları, aidiyetin zedelenmesi, bazen yüksek aidiyet duygusuyla hemşehrilerine öfke ve reddediş yaşayabilirler.

 

Bir ülkeyi geride bırakmak, sevdiklerini geride bırakmak ölüme benzer bir kayıp süreci yaşamaya sebep olur. O yüzden gidilen ülkeye alışmak aynı zamanda yas yaşanan bir süreçle birlikte sürer. Bu yoğun kayıp duygusu koşullar ne kadar iyi olursa olsun biraz hüzünlü ve özlem doludur. Göç öncesi hazırlık bu etmenlerle baş etmeyi kolaylaştırabilir. Başka ülkeye taşınacaklar için; gitmeden önce ülkeye ve kültürüne dair bilgi edinmek, kişinin kendisini ve ailesini sürece hazırlaması, yaşayabileceği duygusal süreçlere dair farkındalık hepsine alışmak için de kendine zaman vermesi oldukça önemli. Gidilecek ülkedeki sosyal destek ağının kurulması, ayrılınılan ülkedeki kişilerle ilişkileri sürdürecek rutin görüşmelerin olması ve köklerine ya da kültürüne dair bilgi sahibi olması aidiyet hissi ve baş etme becerileri için yardımcı olacaktır. Zorluklarının yanında; göç etmenin ciddi bir yaşam deneyimi, farklılıklarla temas etmenin kişinin iç dünyasını zenginleştirecek en sahici yöntem olduğunu düşünüyorum. Biraz destekle bu güçlüklerin üstesinden gelinebilir ve süreç kişinin kendini anlama ve büyütmesine yüksek katkısıyla daha anlamlı hale gelebilir.

 

Gelene, karşılayana selam olsun!

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul