09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / MÜ'MİN KARDEŞLERİN DİKKATİNE!
MÜ'MİN KARDEŞLERİN DİKKATİNE!

MÜ'MİN KARDEŞLERİN DİKKATİNE! ABDULLAH DÂİ

Kendisini Tevhid edip asla şirk koşmayan ve tağutu reddederek katıksız iman eden muvahhid mü'min kullarını kardeşler yapan yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, şeytan ve şeytanîler tarafından araları bozulan kardeşlerin aralarının yapılmasını emretmektedir... Böylece, Aziz İslâm Milleti'nin ferdleri olan mü'min müslümanlar barış içinde huzurlu bir hayata kavuşmuş olurlar...

Kendisinden başka insan kulları üzerinde kanun koyucu hak ilâh olmayan Allah Azze ve Celle, birbirlerine kardeş kıldığı mü'min kullarını terbiye edip edeblendirmekte ve kendisine itaat edildiği, emirlerine tâbi olunduğunda, dünyada izzet üzere yaşayacaklarını beyân buyurmakta!..

Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ:

"Mü'minler, ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'dan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz.

Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin. Belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp küçük düşürmeyin ve birbirinizi olmadık kötü lakablarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar zalim olanların tâ kendileridir.

Ey iman edenler, zandan çok (zannın çoğundan) kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz, kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin). Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'dan korkup sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir."1

Hangi renkten, hangi kavimden, hangi ülkeden ve hangi dilden olursa olsun, değil mi ki, şirksiz iman etmiş, Allah'ı Rabb, İslâm'ı din ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'i Nebî, yani hayat örneği ve önderi kabul etmiş olan her mü'min, diğer mü'minlerin kardeşidir... Erkek olsun, kadın olsun gerçek bir mü'min olduklarında birbirlerinin İslâm kardeşleridirler... Birbirine kardeş olan muvahhid mü'minler, önce kendisinin, sonra diğer kardeşlerinin kıymetini bilmeli, yardım ve hizmetlerini gereği gibi yapmalıdır... Muvahhid mü'min olanlar, kendi kıymetlerini bilmez ve gereği gibi değerlendirmezlerse, diğer kardeşlerinin kıymetini takdir edemezler... İslâm kardeşliğini hak ölçüsü ile gündeme getirenler, Rasulullah (s.a.s.)'in ve ümmetinin ayakları altında olan cahiliyye işlerinden ırkçılık/ kavimcilik/ ulusculuk belâsından ve zilletinden kurtulmuş olurlar!.. Bu zilletten kurtulanlar, ümmet hâline gelir, birlik ve beraberlik içinde tek vücûd olup huzurlu ve mutlu yaşamaya gayret ederler...

Enes b. Mâlik (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Birbirinize buğz (ve düşmanlık) yarışına girmeyiniz. Birbirinize hased etmeyiniz. Birbirinize arka dönüp ayrılmayınız. Ey Allah'ın kulları, birbirinize kardeşler olunuz. Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla bırakması (küs durması) helâl olmaz!"2

Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Birbirinize hasedlik çekmeyin! Müşteri kızıştırmayın! Birbirinize buğz etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Biriniz, diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın!

Kardeş olun ey Allah'ın kulları!

Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu tahkir etmez. -Üç defa kalbine işaret ederek- Takva şuradadır. Kişiye kötülük nâmına müslüman kardeşini tahkir etmesi (küçük düşürmesi) kâfidir. Müslümanın her şeyi, kanı, malı ve ırzı müslümana haramdır."3

Abdullah b. Ömer (r.anhuma)'nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Müslüman, müslümanın kardeşidir. Müslüman, müslümana zulmetmez. Müslüman, müslümanı (tehlikede ve musibette) terk de etmez. Her kim müslüman kardeşinin hacetinde bulunursa, Allah da onun hacetini yerine getirir. Her kim bir müslümandan bir keder (bir darlık) giderip onu ferâhlatırsa, Allah da onun kıyamet gününün kederlerinden bir kederini giderip ferâhlatır. Her kim bir müslümanı (dünyadaki ayıbından) örterse, Allah da onu kıyamet gününde örter.4

Yegâne Rabbimiz Allah ve yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), mutlaka doğruların en doğrusunu buyurdular... Şirksiz iman edip, imanın gereği olan salih amelleri işleyen ve Allah Teâlâ'yı Tevhid eden muvahhid mü'min müslümanlar, birbirlerinin kardeşleridirler... Hangi çağda ve dünyanın neresinde olunursa olunsun bu hakikat sabit olup asla değişmez... Mü'min müslüman olanların kardeşliği, onların bu konudaki görevlerinin hakkıyla yapmaları ile pekişip sağlamlaşır...

Her muvahhid mü'min müslüman şahsiyet, İslâm kardeşliği hususunda şunlara dikkat etmelidir:

  1. Erkek olsun, kadın olsun mü'min müslümanların birbirine kardeş kılınması, kendisinden başka kanun koyucu hak ilâh bulunmayan Allah Azze ve Celle tarafından yapılmış ve ayette beyân edilmiştir… Her mü'min müslüman şahsiyet, bunun böyle olduğunu hiç şübhe etmeden iman etmesi gerekir.
  2. Mü'min müslümanların baş düşmanı İblis ve taraftarları olan şeytanlar, mü'min müslümanları çok kıskanır, onların arasını bozmak, birbirine düşürmek için bütün şeytanî oyunları oynar ve tuzakları kurarlar. Bu şeytanların cinlerden ya da insanlardan olması farketmez… Her iki şeytan tâifesinin görevleri aynıdır: Mü'min müslümanlara düşman olup onları birbirlerine düşman edip aralarını bozmak!..

Rabbimiz Allah, katıksız iman sahibi mü'min müslümanların büyük düşmanı olan şeytan ve

taraftarları hakkında kullarını uyarmış ve dikkatli olmalarını emretmiştir:

“Ey Âdemoğulları; şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi, sakın sizi de bir belâya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini görmeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz, gerçekten şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.”5

Şeytan ve taraftarlarının mü'min müslümanlara düşmanlıkları, onlara vesveseler vererek kendilerini Allah’a karşı isyana sürüklemeleridir… İster cinlerden olsun, ister insanlardan olsun şeytanlaşmışların değişmeyen karakteri budur!.. Madem ki, şeytanlar, iman ehline düşman olmuşlardır, o hâlde mü'minler de onlara düşman olmalı ve asla onlara meyletmemeli, onların vesveselerinden, yaldızlı sözlerinden, boş va’dlarından Allah’a sığınmalıdırlar...

Şöyle buyurdu yegâne İlâhımız Allah Teâlâ:

“Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır. Öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır.”6

Abdullah b. Mes’ud (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur:

“İnsan oğluna, şeytanın dokunması (vesvesesi) var ve meleğin de konması (ilhâmı) vardır. Şeytanın dokunması, kötülükle korkutma ve hakkı (gerçeği) yalanlamaktır. Meleğin dokunması ise, hayrı va'detmek ve hakkı doğrulamaktır. Bunu, her kim (vicdanında) bulursa, Allah’dan olduğunu bilsin ve Cenâb-ı Allah’a hamdetsin. Öbürünü bulan da şeytandan Allah’a sığınsın.”

Sonra Rasulullah (s.a.s):

“Şeytan sizi fakirlikle korkutuyor ve size hayâsızlığı emrediyor.”7 ayetini okudu.8

Muvahhid mü'minlere düşen kardeşlik görevi, cinlerden ve insanlardan olan şeytanların, şeytani tuzaklarla aralarına girip birbirlerine karşı kırılmış ve birbirlerinden ayrılıp uzaklaşmış olan mü'min kardeşlerinin bozulmuş aralarını düzeltip ıslâh etmektir… Allah’dan korkup sakınan, yani muttakî, muhlis ve muhsin olan mü'min müslümanlar, bu görevlerini hakkıyla yerine getirdiklerinde şeytanların oyunlarını bozar, tuzaklarını parçalar, böylece mü'minlerin arasını bulup barıştırırlar…

Her muvahhid mü'minin hem sözlü, hem de fiilî duâsı, yegâne hayat önderimiz ve örneğimiz Rasulullah (s.a.s)’in öğrettiği şu duâ olmalıdır!..

Abdullah b. Mes’ud (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s) bize Kur’an’dan sûreler öğrettiği gibi, namazda teşehhüd etmeyi öğretirdi. Teşehhüd öğretmeye her şeyden daha önem verirdi. Teşehhüdü de şu şekilde öğretti:

“Allah’ım, kalblerimizi birleştir, aramızdaki olumsuzlukları düzelt ve bizi kurtuluş yollarına ilet. Bizi, karanlıklardan aydınlığa çıkar. Bizi, açık ve gizli olan günahlardan uzaklaştır.

Allahım, bizim kulaklarımızı, gözlerimizi ve eşlerimizi her türlü kötülüklerden koru. Bizleri nimetlerinden dolayı şükredip sana (hamdü) senâ edenlerden ve verilen nimete razı olanlardan kılıp nimetini bize tamamla.”9

Bu samimi duâyı, kalbini tasdikleyen diliyle beyân eden her mü'min, onu hayatına uyguladığı bir amel hâline getirdiğinde, yeryüzünde yaşayan ve vatanları, zalim tağutî güçler tarafından işgal edilmiş mazlum İslâm Milleti’ne karşıki görevini yerine getirir ve Rabbi Allah’ın emrettiği, “Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin” emrinin gereğini yapmış olur…

Yukarıda meâllerini kaydettiğimiz ayet-i kerimelerde Rabbimiz Allah Teâlâ, katıksız iman eden muvahhid mü'min kullarını edeblendiren emirlerini beyân buyurmaktadır!..

1-Bir kavim, başka kavimi alaya almasın, olaki alay edilen kavim, alay eden kavimden daha hayırlıdır…

Kadınlar da, diğer kadınlarla alay etmesinler, belki alay ettikleri onlardan daha hayırlıdır…

Birbirleriyle alay edenler, hem muhatabını basite alır, hem de kendisi basitleşir… Elbette ki, böyle basit bir duruma düşmek hiçbir mü'mine yakışmaz… Böyle davranmak, kişilerin birbirlerini küçümsemeleri demektir ki, aynı zamanda her iki taraf aynı duruma düşmüş olurlar. Alay edilen, alay edenin kardeşidir… Kardeşiyle alay edip küçümseyen birisi, aynı duruma düşmüş olur… Birbirlerini hakir görüp çirkin lakaplarda ananlar, birbirlerini kırar, yıkar ve küstürmüş olurlar… Bu da, şeytanları sevindirir ve mü'min müslümanların arasını bozup birbirlerinden uzaklaştırır. Böylece kalblerde sevgi yok olup kin ve nefret gündeme gelir…

Katıksız iman etmek ile izzet sahibi olanlar, böyle bir duruma düşmeleri, fasıklığa sebeb olur ki bu, en kötü bir hâl ve en kötü bir isimle anılmadır… Bu hatâya düşenler, hemen nâsûh tevbe ile tevbe edip kendilerini düzeltmelidirler, yoksa kendilerine yazık eden zalimlerden olurlar…

İman ehli mü'min müslümanlar, bir kısmı günah olan zandan çok kaçınmalıdırlar… Ayrıca birbirlerinin gizli hâllerini asla araştırmamalı, yani tecessüs etmemeleri gerekir. Bir de müslüman şahsiyetler, birbirlerinin gıybetini yapmamalı, bunun ölü kardeşinin etini yemek olduğunun idrakinde olmalıdırlar… Elbette her şuurlu mü'min müslüman bundan tiksinir ve böyle bir durumda olmak istemez…             

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, O’na şirksiz iman edip itaat eden kullarına hitaben, zandan kaçınmalarını ve hangi olay olursa olsun kesin delillerle görüş beyân etmelerini emir buyurmakta, zan ile hareketin doğru olmadığını ve böyle davrananların günah işlemek tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını bildirmektedir… Bununla beraber tecessüsü de yasaklamış, mü'min kullarını, mü'min kardeşlerinin gizli yönlerini araştırmalarından alıkoymuştur… Eğer bu İlâhî emre itaat edilirse, içinde yaşadıkları toplumda bozgunculuk, fısk ve fücûr ortaya çıkar… Dostluklar bozulur, düşmanlıklar ortaya çıkar, kin ve nefret oluşur ve yaşanılan hayat huzursuzluklarla dolar…

Allâme İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.) “Fethu’l-Bârî” adlı meşhur “Sahih-i Buhârî” şerhinde konuyla ilgili şu tesbitte bulunmuş ve mü'min müslümanların nasıl davranması gerekli olduğunu beyân etmiştir:

“Kurtubî dedi ki: Burada zandan maksad, sebebsiz yere itham altında tutmaktır. Bir kimsenin, bir başkasını böyle bir ithamı gerektirecek herhangi bir husus ortada yokken haksızlık işlemekle itham etmesi gibi… Bundan dolayı buna “tecessüs etmeyiniz” sözü de atfedilmiştir. Çünkü kişi, içinde ithamda bulunmayı geçirince onun gerçek olup olmadığını araştırmak ister. Bu sebeble tecessüse koyulur, araştırır ve kulak kabartır. İşte bu iş de nehyedilmiş bulunmaktadır.

Bu hadis, yüce Allah’ın: “Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz, kiminizin gıybetini yapmayın.”10 buyruğuyla da uyum arz etmektedir. Ayetin akışı, müslümanın şeref ve haysiyetini en ileri derecede korumayı emrettiğini göstermektedir. Çünkü öncelikle onun hakkında zanda bulunacak gelişigüzel kanaat yürütmesi nehyedilmiştir. Zanda bulunan şahıs: 'Ben, gerçeği ortaya çıkarmak için araştırıyorum' diyecek olursa, ona: 'Cenâb-ı Allah, birbirinizin kusurunu araştırmayın (tecessüs etmeyin)' diye buyurmaktadır, denilir. Eğer: 'Ben, tecessüs yapmaksızın işin gerçeğini ortaya çıkardım' diyecek olursa, bu sefer ona: 'Kiminiz, kiminizin gıybetini yapmayın' diye buyurmaktadır, denilir.

'Tehassüs de etmeyin, tecessüs de etmeyin.' El-Hattabî dedi ki: İnsanların ayıplarını, kusurlarını araştırmayın, onların peşine düşmeyin, demektir.

Meselâ, bir kimsenin öldürülmekten kurtarılması gibi, tecessüs kaçınılmaz bir yol olarak ortaya çıkarsa nehyden istisnâ edilmiştir. Güvenilir bir kimsenin, filân kişi, bir kişiyi zulmen öldürmek için tenhada yakalamıştır yahud onunla zinâ etsin diye bir kadını tenhada sıkıştırmıştır, diye haber vermesi buna örnektir. Böyle bir durumda telafi edilme imkânı ortadan kalkar korkusu ile bunun tecessüs edilip araştırılması meşrudur. Bunu, Nevevî, el-Maverdî’nin 'el-Ahkâmu's-Sultaniyye' adlı eserinden nakletmiş ve bunun, güzel bir istisnâ olduğunu belirtmiştir.

O’nun, bu husustaki ifadeleri de şöyledir: Muhtesibin (hisbe görevlisinin) açıktan işlemediği sürece haram kılınmış işlerin yapılıp yapılmadığını araştırma hakkı yoktur. İsterse bu işi yapanların gizlice yaptığına dair zannı ağır bassın. Ancak bu şekil (verilen örnek) bundan müstesnâ.

'Birbirinize hased etmeyin (kıskanmayın).' Hased, bir kimsenin, nimeti hak ederek elde etmiş olan kimsenin elinde bulunan o nimetin zevâl bulmasını temenni etmesidir. Bu anlamıyla, bu yolda çalışıp çapalaması yahud bir şey yapmaması hâlinden daha geneldir. Eğer bu uğurda ayrıca çalışacak olursa, bağy olur. Bu alanda çalışmayıp açığa vurmazsa ve müslüman için, müslüman hakkında yasaklanmış bulunan mekruh oluş sebeblerinin daha da güçlenmesine sebeb teşkil etmezse, duruma bakılır. Bunu yapmayışının sebebi âcîzlik olup imkânı olsa yapacak ise, böyle bir kimse günahkârdır. Eğer çalışmasına engel olan husus takva ise mazur görülebilir. Çünkü o nefsanî düşünceleri bertaraf edemeyebilir. O hâlde bu kötü duygularına karşı mücadele etmesi uğrunda bunların gereklerini yapmayıp gereklerini yapmayı kararlaştırmaması da yeterlidir.

Abdurrezzâk Mamer’den, O, İsmail ibn Umeyye’den Rasulullah (s.a.s)’e merfu olarak şunu rivayet etmiştir:

“Üç hususta hiç kimse kendisini kurtaramaz: Uğursuzluğa kapılma duygusu, zan ve hased.”

-Ey Allah’ın Rasulü, bunlardan kurtuluş nedir? diye soruldu.

O;

“Uğursuzluk duygusuna kapılırsan, geri dönme. Zannedersen, gerçek mi diye araştırmaya koyulma. Kuşkulanacak olursan, haddi aşma!” diye cevab verdi.11

'Birbirinize arka çevirmeyiniz.' El-Hattabî dedi ki: Birbirinizden darılıp uzaklaşmayınız. Biriniz, diğer kardeşinden dargın durmasın. Tabir, kişinin diğerine onu gördüğü vakit yüz çevirmesini anlatmak üzere arkasını dönmesinden alınmıştır.

'Birbirinize buğz etmeyiniz.' Yani, birbirinize buğzetmeye sebeb olacak işler işlemeyiniz. Çünkü buğz, tâ baştan beri meydana gelen bir duygu değildir. Bununla, karşılıklı buğzetmeyi gerektiren saptırıcı hevâ ve heveslerin yasaklanmasının kasdedildiği de söylenmiştir.

Derim ki: Aksine bu, hevâ ve heveslerden daha geneldir. Çünkü hevâ ve heveslerin gereklerini yapmak, bunun sadece bir türüdür. Karşılıklı buğzetmenin gerçek mahiyeti, iki kişi arasında ortaya çıkmasıdır. Bununla birlikte taraftardan birisinin bunu yapması hakkında da kullanılabilir. Buğzun yerilen kısımı, yüce Allah için yapılmayan türüdür.

'Allah'ın kardeş kulları olunuz.' Kurtubî dedi ki: Yani sizler, şefkat, merhamet, sevgi, birbirinizi kollayıp gözetmek, dayanışmak, samimî olarak öğüt vermek bakımından neseb kardeşleri gibi olunuz.

İbn Abdilberr dedi ki: Hadis, müslüman kimseye buğzetmeyi, ondan yüz çevirmeyi, onunla arkadaşlık kurduktan sonra şer'î bir günah olmaksızın ilişkileri koparmanın, Allah'ın kendisine vermiş olduğu nimetler dolayısıyla kıskanmanın haram olduğunu, ona neseb kardeşine davrandığı gibi davranmayı, kusurlarını araştırmamayı ihtivâ etmektedir. Bu hususta hazır olan ile olmayan arasında bir fark yoktur. Bazı hâllerde bunların pek çoğunda ölünün hükmü de, dirinin hükmü ile aynıdır."12

Rabbimiz Allah Teâlâ rahmet eylesin İslâm âlimleri bu konuda bizleri aydınlatıp, dosdoğru yol üzere nasıl gidilmesi gerekiyorsa rehberlik yapıp en doğrusunu beyân etmektedirler... Mü'min müslümanlar, birbirlerinin iman ve İslâm kardeşleri oldukları şuuruyla hareket etmeli, birbirlerini sevip saymalı, birbirlerine değer verip kıymetlerini takdir etmeli, birbirlerine kin ve nefret etmemeli, hased etmeyi asla gündemlerine almamalıdırlar... Hased, yegâne Rezzâk Allah Teâlâ'nın kulları arasında nimetini paylaştırmaya razı olmamak olduğu için, Allah'a karşı yapılan bir isyandır!.. Bundan dolayı salih amellerin sevabını yok eder, ateşin odunu yakıp küle çevirdiği gibi sevabları yiyip bitirir!..

Muvahhid mü'minler, Rabbleri Allah'ın ve hayat örneği olan önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in kendilerine emrettikleri gibi inanır ve davranırlar... Onların ahlâk yapısı, Kur'ân ve Sünnet ölçüsüncedir...

Muaviye (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Eğer sen, insanların gizli kusurlarını araştıracak olursan, onları(n ahlâkını) bozmuş olursun "yahud" neredeyse bozacak duruma gelirsin!"13

el-Mikdâm b. Ma'dikerib (r.a.) ile Ebu Umâme (r.a.)'dan rivayet edilir.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Emir (müslümanların üzerinde İslâm'la hükmeden yetkili müslüman kişi), halka sû-i zan ile muamele yapmaya kalkışacak olursa, onları yoldan çıkarmış olur."14

Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor:

Ben, Rasulullah (s.a.s.)'in Ka'be'yi tavâf ettiğini (tavâf esnasında) şöyle söylediğini gördüm:

"(Ey Ka'be,) sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve senin kutsallığının azametine hayranım.

Muhammed'in canı elinde olan (Allah)a yemin ederim ki, mü'minin hürmeti Allah katında senin hürmetinden şübhesiz daha azametlidir.

Mü'minin malının, kanının ve onun hakkında ancak iyi zan beslemek kutsallığı (seninkinden üstündür)."15

Tâbiinden İmam Said b. el-Müseyyeb (rh.a.)'e Sahabe-i Kiram'dan birisinin yazdığı mektubdaki nasihat ve tavsiyeler, bütün ümmetin ferdlerini ilgilendirdiğinden dolayı buraya kaydediyoruz!..

Said b. el-Müseyyeb (rh.a.) der ki:

-Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabımdan kardeşlerimden biri, bana şöyle bir mektub yazdı:

"Kötülüğünden yana emin olmadıktan sonra kardeşin hakkında her zaman iyi niyet besle!

İyiye yorabilme imkânın varken kardeşinin ağzından çıkan bir sözü kötüye yorma!

Kendini ithamlara maruz bırakan kişi de bu konuda kendinden başkasını kınamasın.

Kişi sırrını saklı tuttuğu sürece ipler elinde olur.

Senin üzerinden Allah'a isyan edene verebileceğin en iyi karşılık, onun üzerinden Allah'a itaat etmendir.

Doğru ve güvenilir olan kardeşler edinmeye çalış ve böylesi kişilerden uzak düşme! Zira böyleleri, iyi zamanlara kişinin süsü, musibetlere karşı da tedbiri gibidirler.

Basit şeylerde bile yemine başvurma ki Allah, senin değerini düşürmesin.

Olmayan bir şey hakkında da olana kadar soru sorma!

Sözünü, sadece dinlemek isteyen kişilere söyle!

Ölümüne sebeb olsa da doğruluktan şaşma!

Düşmanlarından uzak dur!

Güvenilir olmadıktan sonra da dostlarına karşı tedbirli ol!

Bilmelisin ki, ancak Allah'dan korkan kişiler güvenilirdir. Yalnızken de Allah'dan korkan kişilerle istişârede bulun!"16

"Düşünen bir topluluk için."17

1) Hucurat, 49/10-12.

2) Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Edeb, B. 57, Hds. 94.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B. 9, Hds. 30-31.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B. 47, Hds. 4910.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B. 24, Hds. 2000.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’d-Duâ, B. 5, Hds. 3849.

İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu Hüsnu’l-Hulk, Hds. 14.

3) Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B. 10, Hds. 32.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’z-Zühd, B. 23, Hds. 4213 (kısmen).

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, c. 15, sh. 531-536, Hds. 22483-22493.

4) Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Mezâlim ve’l-Gasb, B. 3, Hds. 3.

Kitabu’l-İkrâh, B. 7, Hds. 11.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B. 15, Hds. 58.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B. 38, Hds. 4893.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Hudud, B. 3, Hds. 1449-1450.

Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 17, Hds. 225.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 15, sh. 536, Hds. 22493.

5) A’râf, 7/27.

6) Fatır, 35/6.

7) Bakara, 2/268.

8) Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiri’l-Kur’ân, B. 3, Hds. 3172.

İbn Hibbân, Sahih-el-İhsân fi Takribi Sahih-i İbn Hibbân, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2022, c. 2, sh. 189, Hds. 997.

İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2011, c. 10, sh. 79, Hds. 10985.

Abdullah b. Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekâik, çev. Abdullah Samed Afaracı, İst. 2015, sh. 453, Hbr. 1435. (Mevkuf)

Abdurrezzâk b. Hemmâm es-San’ânî, Tefsiru’l-Kur’ân, çev. Kasım Koç, vdğ. İst. 2023, c. 1, sh. 535, Hbr. 348. (Mevkuf)

9) İbn Hibbân, es-Sahih, c. 2, sh. 188, Hds. 996.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salât, B. 177-178, Hds. 969.

10) Hucurat, 49/12.

11) Abdurrezzâk es-San’ânî, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2013, c. 10, sh. 482, Hds. 19504.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2024, c. 3, sh. 291, Hds. 3227.

12) İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî-Muhtasar, çev. M. Beşir Eryarsoy, vdğ. İst. 2008, c. 12, sh. 156-158.

13) Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B. 37, Hds. 4888.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2012, c. 10, sh. 285, Hds. 6233.

14) Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B. 37, Hds. 4889.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c. 10, sh. 285, Hds. 6234.

15) Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 2, Hds. 3932.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c. 9, sh. 378, Hds. 10966.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2012, c. 13, sh. 530.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Mahmut Bilici-Yaşar Güngör, İst. 2015, c. 6, sh. 198, Hds. 5736.

16) Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 8, sh. 140, Hbr. 7992.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 13, sh. 530.

17) Yunus, 10/24.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul