21 Mart 2025 - Cuma

Şu anda buradasınız: / SİYONİST VAHŞETİN PARÇALAYARAK YUTMA PLANI
SİYONİST VAHŞETİN PARÇALAYARAK YUTMA PLANI

SİYONİST VAHŞETİN PARÇALAYARAK YUTMA PLANI Ahmet VAROL

Filistin topraklarında siyonist işgal rejimi adına sürdürülen savaşın çağımızdaki Batı emperyalizminin ortak savaşı olduğunu, dolayısıyla bu topraklarda sürdürülen mücadelenin de tüm ümmet adına verildiğini bir kez daha hatırlatalım. Bu itibarla Filistin toprakları dünya Müslümanları açısından ribat çizgisi olarak değerlendirilmelidir. O yüzden bu çizginin korunması görevi sadece o topraklarda yaşamak zorunda olan Müslümanlara yüklenemez. Bu görevin dünya Müslümanları tarafından birlikte ifa edilmesi gerekir. Herkes her şeyi yapamayabilir ama herkesin mutlaka yapabileceği bir şey vardır. Eğer ki her Müslüman ne yapabileceği üzerinde bilinçli bir şekilde düşünür ve gücünü hakkıyla değerlendirirse kendini Roma İmparatorluğu’nun devamı olarak tanımlayan ve İslam dünyası üzerindeki tahakkümünü sürdürmek için siyonist işgal rejimini kendi açısından önemli bir sınır karakolu olarak değerlendiren ABD’nin ve onunla aynı safta duran diğer emperyalistlerin güçsüzlükleri de ortaya çıkacaktır.

Bir tarafta Siyonist katillerin ve onlarla birlikte bilfiil sahada savaşan Batılı emperyalizmin vahşette hiçbir sınır tanımamalarına, diğer tarafta ise İslam dünyasının mağdur ve mazlum durumdaki Filistin halkını ciddi şekilde ihmal etmesine rağmen işgal güçleri bir yıldan fazla süredir sürdürdükleri katliamlarla, yıkımlarla ve insanlık dışı abluka uygulamalarıyla Filistin direnişini dize getirmeyi başaramadılar.

Bu durum karşısında işgalci saldırganlar ve onlarla birlikte fiili olarak savaşan emperyalist güçler yeni bir taktik uygulamaya çalışıyorlar: Parçalayarak, hedeflenen alanı küçük parçalara ayırarak yutmak.

Tabii ki böyle bir taktik uygulamaları, herhangi bir alanı saldırı alanı olarak belirlerken direnişin devam ettiği diğer alanları tamamen ihmal etmek, oralardaki askeri varlıklarına son vermek anlamına gelmiyor.

Burada üzerinde duracağımız konuyla ilgili tespitlerimizi değerlendirirken Siyonist katillerin Filistin’in her tarafında saldırılarını, katliamlarını ve yıkımlarını sürdürmeye devam ettiklerini gözden uzak tutmamanız gerekir. Gazze Şeridi’nin her tarafı yine siyonist saldırganların hedefindedir. Bölgenin orta ve güney kesiminde yine saldırılar ve yıkımlar devam ediyor. İnsani yardımların girmesini engellemek amacıyla güneydeki Refah yani Salahuddin sınır kapısını kontrol altında tutmaya devam ediyorlar.

Batı Şeria bölgesinde bir yandan yahudi yerleşim merkezlerinin alanlarını genişletmek amacıyla toprak gasp etmeye devam ederken, bir yandan da hem özel olarak silahlandırdıkları sözde sivil yerleşimci çeteler, hem de polisler ve askerler vasıtasıyla baskınlarını ve saldırılarını sürdürüyorlar.

İşgalci canavarlar bununla yetinmeyerek son dönemde bir de Batı Şeria’nın ilhakı ile ilgili karar alınması yönünde çağrılar yapmaya başladılar. Bu yöndeki çağrıların arka planı ve amacının anlaşılması için ayrıntılı bilgi verilmesine ihtiyaç olduğundan, bu yazımızın asıl konusuna ağırlık verebilmek için “ilhak çağrıları” mevzusunun ayrıntılarına girmiyoruz.

Kudüs’te bir yandan yahudileştirme faaliyetleri bir yandan da Kudüs davasının özünü oluşturan Mescidi Aksa’nın paylaştırılması için hazırlanan planların önünü açma amacına yönelik baskınlar da devam ediyor.

Öte yandan bizim “1948’de işgal edilmiş bölge” olarak tanımladığımız ancak uluslararası alanda “İsrail” olarak gösterilen bölgede yaşayan Filistinlilere yönelik baskı ve şiddet daha da arttı. Bu bölgenin kuzey kesimindeki şehir ve kasabalarda yaşayan Filistinliler üzerinde polis şiddeti son raddesine kadar sürdürülürken baskı ve şiddetin artırılması için yeni yasal düzenlemeler bile yapıldı ya da hazırlandı. Bir yandan da bu bölgenin güney kesiminde yer alan Nakab vahasındaki Filistin köylerinde yaşayan Filistinlileri göçe zorlama amaçlı yıkım ve tahliye faaliyetleri de sürüyor. İşgal rejiminin resmi olarak tanımadığı Arakib köyünü, işgal polisleri ve askerleri bizim bu yazıyı yazmamızdan önce, 11 Kasım 2024 tarihinde 231’inci kez yıktılar. Bu kadar yıkım işlemi 2011’den sonraki 13 yıllık süre içinde gerçekleştirilmişti. Yani yılda ortalama 18 kez yıkmışlardı. Ama buna rağmen Filistinliler köylerini terk etmemek ve topraklarına sahip çıkmak konusundaki kararlılıklarından vazgeçmemişlerdi.

Siyonist işgal rejimi bütün bunların yanı sıra Lübnan’a yönelik vahşi saldırılarını, katliamlarını ve yıkımlarını da sürdürüyor.

İşgal güçleri tüm alanlarda saldırı, yıkım ve katliamlara devam ederken, Gazze’de bir yıldan fazla süredir dize getiremediği direnişi teslim olmaya zorlamak amacıyla yeni bir taktik uygulamaya başladı. Bu amaçla belli bir alanı özel hedef seçerek buraya yönelik saldırılarını daha da yoğunlaştırıyor. Bu bölgeye yönelik çok daha sıkı bir abluka uyguluyor. İnsanları aç bırakmak suretiyle direniş güçlerini teslim olmaya zorlayabileceğini umuyor.

İşgalci siyonistler, aslında ABD’nin öğrettiği bu taktiği daha önce Kuzey Gazze bölgesinde uygulamaya çalışmış, ama başarılı olamayınca bölgeden askerlerini çekmişti.

5 Ekim 2024 tarihinden itibaren bu bölgeye yönelik yeni bir operasyon başlattılar. Özellikle Beytu Lahiya, Beytu Hanun ve Cibaliya bölgesini çok sıkı bir şekilde kuşatmaya aldılar. Bölgeye insani yardımın, sağlık görevlilerinin ve sivil savunma ekiplerinin girmesini tamamen engellemeye başladılar.

Özellikle Cibaliya Mülteci Kampı’nın bütün her tarafla irtibatını kestiler. Kuzey vilayetinin Gazze Şeridi’nin diğer bölgeleriyle irtibatını kestiler.

Dolayısıyla bu bölgeye yönelik saldırılarda yıkılan evlerin enkazları altında kalanların kurtarılması, ölenlerin cesetlerinin çıkarılması mümkün olmuyor. İnsani yardım sokulmasına engel olunuyor. İçeride neler olup bittiğinin dünyaya duyurulmasını engellemek için basın mensuplarının girmesi tamamen engelleniyor. Başta UNRWA olmak üzere uluslararası yardım kuruluşlarının ve insan hakları kurumlarının bölgeye girmesi tamamen engelleniyor.

Kuzey Gazze’deki bu korkunç kuşatma ve vahşet aynı zamanda Amerikan emperyalizminin, onunla aynı safta durarak siyonist canavarlara tam destek veren Almanya’nın, Fransa’nın ve onlara arka çıkan diğer Avrupa ülkelerinin vahşi yüzlerini bir kez daha ortaya çıkardı.

Bilindiği üzere Batı emperyalizmi kendini dünyaya modern ve çağdaş olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Onların iddialarına göre modernlik ve çağdaşlık insan haklarına saygıyı gerektiriyor. Ama bugün Gazze Şeridi’nin kuzey kesimindeki vahşi kuşatmada başvurulan uygulamaların benzerlerine en vahşi zulüm rejimlerinin uygulamalarında bile çok nadir rastlanabilir. Nazi hareketinin uygulamalarından dolayı utandığını söyleyen ve güya Nazizmin savunulmasını yasaklayan Almanya bugün Nazileri çok çok geride bırakan siyonist katillere, Hitler’e rahmet okutacak kadar canavarlaşan Netanyahu’ya şartsız ve sınırsız destek veriyor. Üstelik ülkesinde, bu korkunç vahşet tarafından mağdur edilen Filistin halkı lehine gösteriler düzenlenmesine bile müsaade etmiyor. Kundaktaki bebekleri katledilen Filistinlilere destek için gösteri düzenleyenleri tutuklarken, siyonist katillerin vahşi katliamlarını utanmadan, arlanmadan savunabiliyor.

Bu yönüyle Gazze’de ve Filistin’in genelinde yaşananlar sadece siyonistlerin değil Batı emperyalizminin de ne kadar vahşi, ne kadar aşırı, iğrenç ve insanlık dışı olduğunu gözler önüne sermiştir. İnsan haklarının savunuculuğunu yaptığını ileri süren Batı emperyalizminin aslında insana, insanlığa ve insani bütün değerlere  düşman olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bugünkü Batı ve tabii bu arada ABD, emperyalist ve saldırgan ruhuyla Roma İmparatorluğu’nun bir devamı olarak görülebilir. Ama sanıyoruz vahşette, insanlığa karşı işlenen suçlarda hiçbir sınır tanımama ve iyice arsızlaşma konusunda Roma İmparatorluğu’nu çok geride bırakmıştır. Teknoloji Batı emperyalizmine insani açıdan bir şey kazandırmadığı için her konuda olduğu gibi vahşette ve canavarlıkta da teknolojinin sağladığı imkanlardan yararlanıyorlar. Roma İmparatorluğu’nun askerleri, bugünün teknolojilerine sahip olmadıklarından insanları kılıçla tek tek öldürmek zorunda kalıyorlardı. Batı emperyalizminin ve onun beslediği siyonist işgal rejiminin askerleri, pilotları tek tek öldürmekle uğraşmıyor, attıkları füzelerle ve bombalarla toplu katliamlar yapabiliyorlar. Yani teknolojinin getirdiği yenilik sadece budur.

Siyonist katillerin, Kuzey Gazze’yi ve özellikle de Cibaliya Mülteci Kampı’nı “parça hedef” haline getirerek oraya daha fazla odaklanmalarının amacı bu bölgenin insanlarını tahliye ederek askeri bölge haline getirmektir. Ancak bunu başarabilmeleri durumunda orada kontrolü muhafaza ederek ikinci bir “parça hedef” üzerinde yoğunlaşmayı ve sonra da oranın insanlarını tahliye etmeyi böylece askeri yönden kontrol altına alınan alanı genişletmeyi amaçlıyorlar. Böylece kademe kademe Gazze Şeridi’nin tümü üzerinde askeri yönden kontrolü sağlayabileceklerini umuyorlar.

Ancak bizim bu yazıyı yazdığımız sırada Kuzey Gazze’ye ve Cibaliya bölgesine yönelik yoğunlaştırılmış operasyonlarının üzerinden 45 gün geçtiği halde bölgede kontrolü sağlayamamışlardı. Bölge ahalisi tüm baskılara ve korkunç kuşatmaya rağmen bölgeyi terk etmeme konusundaki kararlılığından vazgeçmedi. Direniş güçleri de cepheyi terk etmeyerek işgalcilere karşı mücadelesini sürdürdü. Bu mücadele karşısında işgal güçleri ciddi kayıplar verdi. İşgal rejimi her ne kadar askeri kayıplarını büyük ölçüde gizliyorsa da bazılarını ifşa etmeye mecbur kalıyor. Ayrıca direnişçilerin çektiği videolar işgalcilere verdirilen kayıplar konusunda önemli bilgiler sunuyor.

İşgal ordusunun Dürzi asıllı Tugay Komutanı Tuğgeneral İhsan Daksa ile üç yardımcısının Cibaliya’da direniş güçleri tarafından öldürüldüğünü de işgal rejimi itiraf etmek zorunda kaldı. Bu kişi işgal güçlerinin açıklamasına göre direnişçiler tarafından öldürülen komutanlar arasında en üst rütbeye sahip olan kişiydi. Dolayısıyla onun ve yardımcılarının öldürülmesi işgalci katillere ağır bir darbe olmuştu.

Direnişin gösterdiği kararlılık ve mücadele aslında siyonist işgalcilerin ve onlarla birlikte savaşan ABD’nin Gazze’yle ilgili parçalayarak yutma planlarının da kendilerine epey pahalıya mal olacağını ve başarılı olması ihtimalinin da çok düşük olduğunu gösteriyor.

Ancak tüm dünya Müslümanlarının hakları ve onuru için böylesine kararlı bir mücadele veren Filistin direnişine destek verilmesi, arka çıkılması ve yardımcı olunması da Müslümanların kesinlikle ihmal etmemesi gereken bir görevdir.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul