21 Mart 2025 - Cuma

Şu anda buradasınız: / MÜ’MİNLERİN EN ŞİDDETLİ DÜŞMANI: YAHUDÎLER!
MÜ’MİNLERİN EN ŞİDDETLİ DÜŞMANI: YAHUDÎLER!

MÜ’MİNLERİN EN ŞİDDETLİ DÜŞMANI: YAHUDÎLER! ABDULLAH DÂİ

Âlemlerin Rabbi Rahmân ve Rahîm Allah Teâlâ tarafından lânetlenen ve kovulan İblis, kendi yaratılışını ileri sürerek, bundan dolayı ırkçılık yaparak, Âdem (a.s.)’dan üstün olduğunu iddia etmişti. Bu tavrıyla da yeryüzünde ırkçılık yaparak diğerlerine üstün olduklarını iddia edenlerin önderi hâline gelmişti… Yeryüzünde yaşayan insanlardan her kim, ulusunun en yüce ve en üstün olduğunu gündem eder, bundan dolayı diğer ulusları aşağılar, yaratılışta özel olduklarını beyân edecek; yani ırkçılık, milliyetçilik ve ulusçuluk yapacak olursa, o ya da ulusu, İblis’in taraftarları olarak o lanetlinin peşinden gitmektedirler…

İblis’in, bir gerçek olduğundan asla şübhe bulunmayan hayat hikâyesinin bir bölümü ayet-i kerimelerde şu şekilde beyân olunur…

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

“Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size sûret (biçim-şekil) verdik. Sonra meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

(Allah)dedi ki: ‘Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) dedi ki: ‘Ben, O’ndan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın.’

(Allah:) ‘Öyleyse oradan in. Orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.”1

Yeryüzünde İblis’in taraftarı olup ırkçılık yaparak “seçilmiş kavim” iddiasında bulunanların başında “Benî İsrail, yani Yahudiler gelmektedir… Rabbimiz Allah’ın ayette beyân buyurduğu gibi, kendilerini Allah’ın çocukları ve sevdikleri olduklarını ilân edip diğer insanlardan üstün oluşlarını savunmaktadırlar… Kendilerinin dışındaki diğer insanları, kendilerine hizmet etmek üzere yaratıldıklarının anlayışında olup, onlara karşı davranışları da bu şekilde olmaktadır…

En son Nebî ve en son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in zamanında aynı iddialarını gündeme getirmiş ve bekledikleri kurtarıcı Rasul, onların arasından, yani onların ırkından ortaya çıkmayıp Arablardan biri olarak vazifeli kılınınca reddedip getirdiği İlâhî vahyi de inkâr ettiler…

“Onlara ne zaman bir ayet gelse, derler ki: ‘Allah’ın Rasullerine verilenin bir benzeri bize de verilene kadar biz kesin olarak inanmayacağız.’ Allah, risâletini (peygamberliği) nereye (kime) vereceğini daha iyi bilir. Bu, suçlu günahkârlara, kurdukları hileli düzenleri nedeniyle şiddetli bir azâb ve Allah katında bir küçüklük isâbet edecektir.”2 diye buyurur Rabbimiz Allah!..

 Hangi çağda ve yeryüzünün hangi bölgesinde yaşarsa yaşasınlar muvahhid mü’minler, tabiatleri gereği onlara en şiddetli düşmanlık yapan yahudîyi ve yahudî zihniyetleri ile müşrikleri iyi tesbit edip tanımaları ve ona göre davranmaları imanlarının gereğidir!..

Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

“Andolsun, insanlar içinde mü’minlere en şiddetli düşman olarak yahudîleri ve müşrikleri bulursun.”3

İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.), “Tefsir-i Kebîr-Mefâtihu’l-Gayb” adlı meşhur tefsirinde bu ayeti açıklarken şunları kaydeder:

“Yahudîlerin inançlarına göre, dinî bakımından kendilerinden olmayan kimselere, hangi yol ve şartla olursa olsun, kötülük yapmak kendilerine farzdır. Eğer öldürmeye güçleri yeterse, öldürürler. Yapamazlarsa, mallarını gasbetmek, hırsızlık yapmak veyahut da çeşitli hile, tuzak ve desiseler kurarak bunu yapmaya çalışırlar.

(…………….)

Yahudîler, dünyaya karşı çok şiddetli bir hırs ve tutku içindedirler. Bunun delili ise, Cenâb-ı Hakk’ın:

“Andolsun, onları (yahudîleri) hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun.”4 ayetidir.

Allah, bu ayetinde yahudîleri, dünyaya düşkün olma hususunda, âhireti inkâr eden müşriklere eş tutmuştur. Hırs, kötü ahlâkın kaynağı ve merkezidir. Çünkü dünyaya düşkün olan herkes, dünyayı elde etmek uğrunda, dinini terk eder ve her türlü haramı ve kötülüğü yapmaya yeltenir. Binâenaleyh muhakkak onun, bir mal veya bir makam elde eden herkese karşı düşmanlığı artar.”5

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Bir Yahudî, bir müslümanla ne zaman baş başa kaldıysa mutlaka onu öldürmek istemiştir.”

Bunu, başka bir tarikle yine Ebu Hüreyre (r.a.) şu lafızla rivayet etmiştir:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Bir yahudî, ne zaman bir müslümanla baş başa kalmışsa, mutlaka aklından onu öldürmeyi geçirmiştir.”6

İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, “Keşfu’l-Hafâ” adlı eserinde şu hatırayı nakleder:

“Hocamız merhum Yunus el-Mısrî’nin zikrettiği şu hadise de bunu desteklemektedir. Şöyle ki:

Hocamız, bir gün bir yahudîden mantık dersi okurken, yahudî ona, onunla baş başa kaldığı bir sırada şunu söyler:

-Yanında bıçak ve benzeri bir şey olmadan sakın bana gelme! Çünkü bir yahudînin, bir müslümanla baş başa kalmışsa ve Müslümanın yanında da herhangi bir silah yoksa onu öldürmeye kalkışması gerekir.7

Yegâne Rabbimiz, Melikimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, katıksız iman eden şuurlu muvahhid mü’min kullarına emrediyor:

“Ey iman edenler, yahudî ve hristiyanları dostlar (velîler) edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostudurlar. Sizden, onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.”8

Muhammed Ali es-Sâbûnî, “Safvetü’t-Tefâsir” adlı eserinde bu ayet hakkında şunları söyler:

“Yüce Allah mü’minlere, yahudî ve hristiyanlarla dost olmayı yasakladı. Onlara yardım etmeyi, onlardan yardım istemeyi, onlarla aynı safta bulunmayı ve onlarla mü’minler gibi haşır-neşir olmayı yasakladı.

Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. İnkâr ve sapıklıkta birleştikleri için, mü’minlere karşı bir el gibidirler. Küfür, tek millettir. Sizden kim onlarla dost olursa, o, onlardandır. Onlar hakkında hüküm ne ise, onun hakkındaki hüküm de odur.

Zemahşerî şöyle der:

Bu, mü’minlerin, dine muhalif olan kimselerden uzak durmalarını ve onlardan ayrılmalarını sağlamak için Allah’ın sert ve şiddetli bir emridir. Nitekim Rasulullah (s.a.s.): “Onların ateşi birbirini görmesin.” Yani, bir araya gelmesinler buyurmuştur.9

“Şübhesiz Allah, zalim kavme iman nasib etmez.”10

Yahudîlerin değişmez karakteri olan İslâm ve müslüman düşmanlığına karşı, mü’min Müslümanların tavrı, onları dost edinmemek, yakınlık kurmamak ve hileli düzenlerine karşı her ân uyanık bulunmaktır…

İslâm ve Müslümanların düşmanları olan ırkçı yahudîler, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in yaşadığı “Asr-ı Saadet” döneminde de hıyanet içindeki değişmez karakterlerini sergilemiş ve her fırsatta bu düşmanlıklarını ortaya koymuşlardır… Onlardan örnekler!..

1-İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:

Bir gün Bahreyy b. Amr, Şüş b. Adiyy ve Nu’mân b. Edâ, Rasulullah’ın huzuruna gelip O’nunla konuştular.

Rasulullah (s.a.s.) de onlarla konuşup onları, Allah’a davet etti ve davete icâbet etmedikleri takdirde başlarına gelecek olan Allah’ın azâbından onları sakındırmaya çalıştı.

O zaman yahudîler, tıpkı hristiyanlar gibi:

-Ya Muhammed, sen bizi, Allah’ın azâbı ile korkutamazsın! Çünkü biz, Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz, dediler.

Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti inzâl buyurdu:

“Yahudî ve hristiyanlar: ‘Biz, Allah’ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz’ dediler. De ki: ‘peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azâblandırıyor? Hayır, siz O’nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azâblandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah’ındır. Son varış O’nadır.” (Mâide, 5/18)11

2- İbn Abbas (r.anhuma) anlatır:

Huyey b. Ahtâb ve Yasîr b. Ahtâb, yahudîler içinde Arablara karşı en çok hasedlik duyan ve en azılı olanlardandı. Çünkü yüce Allah, Rasulü Muhammed (s.a.s.)’i onlar arasından seçmişti. İşte bu yüzden ikisi, güçleri yettiğince insanları İslâm’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.

Allah, şu ayeti bu ikisi ve onlar gibi hareket eden herkes hakkında inzâl buyurdu:

“Kitab ehlinden çoğu, kendilerine hak (gerçek) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkâra döndürmek arzusunu duydular. Fakat Allah’ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne eylemle) ilişmeyin. Hiç şübhesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Bakara, 2/109)12

3- İbn İshâk (rh.a.) dedi ki:

Bana, Abdullah b. Ebî Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm şöyle haber verdi:

Safiyye bint Huyey b. Ahtâb (r.anha)’dan haber aldım ki O, şöyle dedi:

Babama karşı, onun çocuklarının içinde en sevgilisi ben idim. Amcam Ebu Yasîr’e de en sevgili idim. Onlara hiçbir zaman rastlamadım ki, çocukları ile birlikte olduğumuzda beni, onlara üstün tutmasınlar.

(Rasulullah, s.a.s.), Medine’ye hicreti sırasında Kubâ’da Benî Amr b. Avf’a indiği zaman, babam Huyey b. Ahtâb ve amcam Ebu Yasîr b. Ahtab, sabah karanlığında O’nun yanına gittiler.

Onlar, güneşin batmasına kadar dönmediler. Ve yorgun, hâlsiz düşmüş vaziyette yavaş yavaş yürüyerek geldiler. Onlara sevinçli bir şekilde baktım eskiden yaptığım gibi. Vallahi, onlardan hiçbiri bana iltifat edip göz ucuyla dahi bakmadı. Şu kadar var ki onlar, üzüntülü görünüyorlardı. Amcam Ebu Yasîr’den işittim. O, babam Huyey b. Ahtâb’a şöyle diyordu:

-O, o mu idi?

Babam:

-Evet, vallahi o idi! dedi.

Amcam:

-O’nu tanır mısın? diye sordu.

Babam:

-Evet, dedi.

Amcam:

-O’nun hakkında senin içine doğan nedir? diye sordu.

Babam dedi ki:

-O’na düşmanlık etmek. Vallahi, artık ben böyle kalamam!13

4- İbn İshâk (rh.a.) şöyle dedi:

Bana, Âsım b. Ömer b. Katâde, kavminin ihtiyarlarından naklen haber verdiğine göre dediler ki:

-Allah’a andolsun, bu kıssa bizim hakkımızda ve onların (yahudîlerin) hakkında nâzîl oldu. Cahiliyye devrinde (savaşta) hile ile onlara galib olmuştuk. Biz, şirk ehli idik, onlar ise ehl-i kitab idiler. Bize şöyle diyorlardı:

-Şübhesiz ki, yakında bir Peygamber gönderilecek. Biz, O’na tâbi olacağız. O’nun zamanı gelmiştir. O’nunla birlikte sizinle savaşıp sizi Âd ve İrem kavmi gibi öldüreceğiz!

Rasulullah (s.a.s.), Kureyş’ten gönderildiği zaman biz, O’na tâbi olduk. Onlar, O’nu inkâr ettiler.

Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

“Allah katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir kitab geldiği zaman –ki bundan önce inkâr edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip tanıdıkları gelince, O’nu inkâr ettiler. Artık Allah’ın lâneti kâfirlerin üzerinedir.

Allah’ın kullarından, dilediğine kendi fazlından (peygamberliği) indirmesini kıskanarak ve hakka başkaldırarak, Allah’ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üstü gazaba uğradılar. Kâfirler için alçaltıcı bir azâb vardır.” (Bakara, 2/89-90)

5- İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:

Hayber yahudîleri, Gatafan ile savaşırlardı. Karşılaştıkları her seferde Hayber yahudîleri yenilgiye uğruyorlardı. Bunun üzerine yahudîler, şu duâ ile (yenilgiden Allah’a) sığındılar:

“Allahım, biz Senden, âhir zamanda bize göndereceğini va’d etmiş olduğun ümmî Nebî Muhammed’in hakkı için, bize onlara karşı mutlaka zafer ihsân etmeni diliyoruz!”

Sonra Gatafanlılarla karşı karşıya geldiklerinde, bu duâyı yapıyor ve Gatafanlıları yenilgiye uğratıyorlardı. Amma Nebî (s.a.s.), Peygamber olarak gönderilince de O’nu inkâr ettiler.

Allah da:

“Ey Muhammed, önceden senin vesilen ile kâfirlere karşı zafer istiyorlardı (Bakara, 2/89) buyruğunu indirdi.15

 6-İbn İshâk (rh.a.) dedi ki:

İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir:

Yahudîler, Evs ve Hazrec’e karşı, Rasulullah (s.a.s.) gönderilmeden önce, O’nun yüzü suyu hürmetine (O’nu vesile kılarak) fetih isterlerdi. Allah da O’nu, Arablardan gönderince, O’nu inkâr ettiler. Ve O’nun hakkında dediklerini kabullenmediler.

Muaz b. Cebel ile Selime oğullarından Bişr b. Berâ b. Marur:

-Ey yahudî cemaati, Allah’dan korkun ve müslüman olun! Muhammed’in yüzü suyu hürmetine (O’nu vesile kılarak) bize karşı fetih isterdiniz, biz ise müşrik idik. Bize, O’nun gönderileceğini haber verirdiniz. O’nu, sıfatı ile bize anlatırdınız, dediler.

Nadiroğullarından biri olan Selâm b. Mişkem:

Bize, bildiğimiz bir şey getirmedi. O, size anlattığımız kimse değildir, dedi.

Allah, bunun üzerine şu ayeti indirdi:

“Allah katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir kitab geldiği zaman……….” (Bakara, 2/89)

Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazî, “Furkan Tefsiri” isimli tefsirinde bu ayet hakkında şu açıklamayı yapar:

“Yahudîlerin yanındaki Tevrat’ta Hz. Muhammed (s.a.s.)’in nitelikleri ne zaman geleceğine ilişkin açıklamalar bulunuyordu. Bununla müşriklere karşı üstün gelecekleri günü bekliyor ve duâ ediyorlardı: ‘Allahım, Tevrat’ta niteliklerini okumakta olduğumuz âhir zaman Peygamberini göndererek bizi zafere ulaştır!’

Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.), kendinden önce gelen kitabları ve bilinen yönleriyle Tevrat’ı da destekler mahiyetteki Kur’ân’la gelince, inkâr ettiler ve böbürlendiler. Dünya hayatını, âhiret hayatına tercih ettiler. Onların hepsine Allah lânet etsin.

Rasulullah (s.a.s.)’in zamanında yaşayan yahudîler, O’nun, Tevrat’ta müjdelenen Peygamber olduğunu gerçekten biliyorlardı: ‘Kendilerine kitab verdiklerimiz Peygamberi, öz oğullarını tanır gibi tanırlar.’ (Bakara, 2/146) Amma onlar, taşkınlıklarından ve çekememezliklerinden dolayı O’na iman etmediler. Böylece Allah ve Rasulüne iman etmekten dolayı kazanacakları gerçek nâsiblerini satarak, karşılığında inkârı satın aldılar. Onları böyle bir küfre iten etken, taşkınlık, çekememezlik ve siyasetle serveti ellerinden kaçırma korkusundan başka bir şey değildi. Bu nedenle onlar, yeniden Allah’ın gazabına uğradılar. Zira onlar, Muhammed (s.a.s.)’i inkâr ettiler. Cenâb-ı Allah, Hz. Muhammed’e Kur’ân’ı kendi fazlıyla indirdi. Cahilliklerinden dolayı onlar, peygamberliğe daha lâyık olduklarını iddia ediyorlardı. Bu nedenle gazab üstüne gazaba uğradılar. Önceki Peygamberleri de inkâr ettikleri için, önceki devirlerde de İlâhî gazaba uğramışlardı. Onlar için alçaltıcı bir azâb vardır.”17

7- Bedir ashabından olan Seleme b. Selâme b. Vahş (r.a.) anlatıyor:

Abduleşhel’de yahudî bir komşumuz vardı. Rasulullah (s.a.s.)’in gönderilişinden biraz önce bir gün yanımıza gelip Abduleşhel’in meclisinde durdu. Ben, o zaman meclisteki en küçük olan kişiydim. Üzerimde bir aba, ailemin gölgeliğinde uzanmıştım.

Bu yahudî, öldükten sonra dirilme, kıyamet, hesab, mizan, cennet ve cehennemden bahsetti. Bu sözleri, oradaki müşriklere, puta tapanlara ve öldükten sonra dirilmenin olmayacağına inanan insanlara söylemişti.

Onlar:

-Yazıklar olsun sana ey falan, sence bunlar olacak mı? İnsanlar öldükten sonra cennet veya cehennemin bulunduğu yere gidip amellerinin karşılığını mı alacaklar? diye sordular.

Yahudî, şöyle karşılık verdi:

-Kendisine yemin edilene yemin olsun ki, evet. Kişi, o ateşten kurtulmak için dünyadaki en büyük tandıra atılmayı ve kendisi içindeyken tandırın her tarafının sıvanıp orada yanmayı yeğleyecek.

Onlar:

-Yazıklar olsun sana! Bunun işareti nedir? diye sordular.

Yahudî:

-Bu diyarlardan gönderilecek bir Peygamberdir, deyip Mekke ve Yemen tarafına işaret etti.

Onlar:

-Onu ne zaman göreceksin? diye sordular.

Yahudî, en küçükleri olan bana bakıp:

-Eğer bu çocuk yaşarsa, onu görür, cevabını verdi.

Vallahi, fazla geçmeden Allah, Rasulullah (s.a.s.)’i aramızdan gönderdi. Biz, O’na iman ettik, amma yahudî kıskançlığından ve azgınlığından dolayı inkâr etti.

Biz:

-Yazıklar olsun sana ey falan! Sen bize, bu Peygamber’in geleceğini söylememiş miydin? dedik.

Yahudî:

-Evet, amma benim dediğim bu değildi, cevabını verdi.18

8- İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:

Bir gün yahudîlerden bir topluluk, Rasulullah (s.a.s.)’e geldi ve O’na:

-Ey Ebu’l-Kasım, sana peygamber olmayanın bilemeyeceği bazı hususlar soracağız. Sen onları bize bildir, dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Dilediğinizi sorun, fakat siz bana, Allah’ı şahid tutarak yemin edin ve Yakûb’un oğullarından aldığı ahdi verin ki, eğer ben sizlere doğru olduğunu bildiğiniz şeyleri söyleyecek olursam, müslüman olmakta mutlaka bana uyacaksınız.” buyurdu.

Yahudîler:

-Sana bu sözü veriyoruz, karşılığını verdiler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Dilediğiniz sorun.” buyurdu.

Şöyle dediler:

-Sana soracağımız şu dört hususu bize bildir. Tevrat inmeden önce Yakûb’un kendisine haram kıldığı yemek hangisidir? Erkeğin suyu (menisi) nasıl, kadının suyu nasıldır? O sudan erkek çocuk nasıl olur? Ümmî olan peygamberin uykusu nasıldır ve meleklerden velîsi (en yakın dostu) kimdir?

Rasulullah (s.a.s.):

“Sorularınıza cevab verdiğim takdirde bana uyacağınıza dair Allah adına ahid veriyor musunuz?” buyurdu.

O’na ahid verip yemin ettiler.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah hakkı için söyleyin bana, Yakûb’un ağır bir şekilde hastalandığını, hastalığının uzun sürdüğünü, bu yüzden Allah’a yemin ederek, eğer Allah, O’nu bu hastalığından kurtaracak olursa, yiyeceklerden ve içeceklerden en sevdiğini kendisine yasaklayacağına dair bir adakta bulunduğunu, Yakûb’a yiyeceklerin en sevgilisinin deve eti olduğunu, içeceklerin en sevgilisinin de deve sütü olduğunu biliyor musunuz?”

Onlar:

-Allah için evet, biliyoruz, cevabını verdiler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allahım, dediklerine şahid ol!” deyip şöyle devam etti:

“Kendisinden başka ilâh olmayan ve Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah hakkı için söyleyin bana, sizler, erkeğin suyunun beyaz ve katı, kadının suyunun ise sarı ve ince olduğunu, bu sulardan hangisi diğerine galib gelirse çocuğun, Allah’ın izniyle onun cinsinden ve benzerinden olduğunu, eğer erkeğin suyu kadının suyuna galib gelirse, Allah’ın izniyle çocuğun erkek, kadının suyu erkeğin suyuna galib gelirse, Allah’ın izniyle çocuğun kız olacağını biliyor musunuz?”

Yahudîler:

-Allah için evet, biliyoruz, cevabını verdiler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allahım, şahid ol” dedi.

Yahudîler:

-Şimdi sen, meleklerden hangisinin dostun olduğunu söyle. İşte o zaman seninle beraber oluruz veya olmayız, dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Şübhesiz ki benim meleklerden en yakın dostum Cibril’dir. Allah, hiçbir Peygamber göndermemiştir ki, onun yakın dostu Cibril olmamış olsun.” buyurdu.

Yahudîler:

-İşte şimdi o melek hususunda senden ayrılıyoruz. Şayet senin meleklerden olan dostun ondan başka birisi olsaydı, sana uyar ve seni tasdik ederdik, dediler.

Rasulullah (s.a.s.):

“Sizin, Cibril’i tasdik etmenize engel olan nedir?” diye sordu.

Onlar:

-O, bizim düşmanımızdır, dediler.

Bunun üzerine Allah:

“De ki: ‘Cibril’e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (kitabı) Allah’ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü’minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O’dur.

Her kim Allah’a, meleklerine, Rasullerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman ise, artık şübhesiz Allah da kâfirlerin düşmanıdır.

Andolsun, Biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları, fasıklar (yoldan çıkanlar)dan başkası inkâr etmez.

Ne zaman bir ahidde bulundularsa, içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Hayır, onların çoğu iman etmezler.

Ne zaman onlara Allah katından yanlarındakini doğrulayan bir Rasul gelse, Kitab verilenlerden bir bölümü sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın Kitabı’nı arkalarına attılar.” (Bakara, 2/97-101) ayetlerini indirdi. İşte o zaman yahudîlere, “gazab üstüne gazaba uğradılar.”19

9-Mukâtil b. Süleyman, “Tefsir-i Kebîr”de şunu kaydeder:

“Yahudîler:

*Cebrail, bizim düşmanımızdır. Çünkü O’na, Nübüvveti bize bırakması emrolunduğu hâlde -Bize düşmanlığından ötürü- başkalarına verdi, dediler.

Bunun üzerine Allah, şu (Bakara, 2/97) buyruğunu indirdi.20

Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’e, Cebrail (a.s.)’a ve muvahhid mü’min müslümanlardan oluşan İslâm Milleti ile İslâm Dini’ne en şiddetli düşmanlıkla düşman olan yahudîler ve onlara uşaklık edenlerin her şeyleriyle ihanet içinde olmaları karakterlerinde hiçbir değişme olmadı… Filistin İslâm topraklarını işgal edip en korkunç katliamlarla müslümanları katlederek şehid eden yahudînin düşmanlığı bütün şiddetiyle devam etmektedir…

Yeryüzünde yaşayıp kendisini İslâm’a nisbet eden insanlar, iman ettikleri Âlemlerin Rabbi Allah’ın emrettiği gibi davranır, birlik ve beraberlik içinde hareket ederek, birer kova su dökseler, insanlığın baş belâsı yahudîler için tufan olur ve yok olurlar… Dolayısıyla yeryüzü bütün mahlukatı ile bu hain bozguncudan kurtulur ve huzura kavuşur…

“Allah, onları küfürleri dolayısıyla lânetlemiştir.”21

Ve Rabbimiz Allah’ın kesin beyânı:

“Onlar, size ezâdan başka kesinlikle bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.”22

  1. A’râf, 7/11-13.
  2. En’âm, 6/124.
  3. Mâide, 5/82.
  4. Bakara,2/96.

Zikredilen ayetin devamında şöyle buyrulur:

“(Onlardan) her biri, bir yıl yaşatılsın ister. Oysa bunca yaşaması onu azâbdan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.”

  1. Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr-Mefâtihu’l-Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, vdğ. Ank. 1990, c. 9, sh. 184-185.
  2. İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2011, c. 4, sh. 21-22, Hds. 2735. İbn Merdûye’den.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, c. 5, sh. 371. Ebu’ş-Şeyh ve İbn Merdûye’den.

Celâleddin es-Suyutî, el-Câmiu’s-Sağîr min Ahâdîsi’l-Beşîri’n-Nezîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2013, c. 2, sh. 393, Hds. 3034 (7903). Hâtib ve Deylemî’den.

İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, çev. Dr. Mustafa Genç, İst. 2019, c. 3, sh. 446, Hds. 2210. Sa’lebî, İbn Merdûye ve “ed-Duafâ”sında İbn Hibbân, Ebu Hüreyre (r.a.)’dan merfu olarak rivayet etmektedirler.

  1. İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c. 3, sh. 446.
  2. Mâide, 5/51.
  3. Hadis-i şerif için bkz. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 95’in devamı, Hds. 2645.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Kasame, B. 25, Hds. 4753.

Sünen-i Tirmizî, Kİtabu’s-Siyer, B. 41, Hds. 1654.

  1. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefasir, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş, vdğ. İst. 2016, c. 2, sh. 108.

Ayrıca bkz. Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, çev. Prof. Dr. Abdulaziz Hatip, vdğ. İst. 2017, c. 2, sh. 464.

  1. Abdulfettah el-Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, sh. 147.

Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü’n-Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst. 2015, sh. 214.

İbn Hişam, İslâm Tarihi-Siret-i İbn Hişam Tercemesi, çev. Hasan Ege, İst. 1985, c. 2, sh. 271.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c. 3, sh. 504, Hbr. 2576.

  1. Abdulfettah el-Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, sh. 15.

Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü’n-Nüzûl, sh. 58.

İbn Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Doç. Dr. Süleyman Varol, İst. 2023, c. 3, sh. 484, Hbr. 1788.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c. 1, sh. 488.

  1. İbn Hişam, İslâm Tarihi, c. 2, sh. 193-194.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi-el-Bidâye ve’n-Nihâye, çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, c. 3, sh. 317.

Abdurrahman b. Abdillah es-Süheylî, er-Ravdü’l-Ünüf, çev. Mehmet Beşir Eryarsoy, İst. 2023, c. 3, sh. 36.

Ebu Nuaym el-İsfehânî, Delâilü’n-Nübüvve, çev. Cihat Ev, İst. T.y. sh. 62, Hbr. 37.

  1. İbn Hişam, İslâm Tarihi, c. 2, sh. 232.

Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2017, c. 1, sh. 401.

Abdulfettah el-Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, sh. 8. İbnu’l-Munzir’den.

İbn Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 198.

es-Süheylî, er-Ravdü’l-Ünüf, c. 3, sh. 57.

  1. Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 4, sh. 656, Hbr. 3096.

Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 1, sh. 402.

Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü’n-Nüzûl, sh. 48.

İbn Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, sh. 200-207, Hbr. 1522-1533.

  1. İbn Hişam, İslâm Tarihi, c. 2, sh. 242.

Abdulfettah el-Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, sh. 8.

Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü’n-Nüzûl, sh. 48. İbn Ebî Hâtim’den.

es-Süheylî, er-Ravdü’l-Ünüf, c. 3, sh. 62.

İbn Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 199, Hbr. 1520.

Ebu Nuaym el-İsfahânî, Delâilü’n-Nübüvve, sh. 68, Hbr. 43.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c. 1, sh. 420.

  1. Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazî, Furkan Tefsiri, çev. Mehmet Keskin, İst. T.y. c.1, sh. 71.
  2. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, c. 17, sh. 460, Hbr. 25151.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 8, sh. 143, Hbr. 5819.

İbn Hişam, İslâm Tarihi, c. 1, sh. 285.

Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c. 1, sh. 404.

Ebu Nuaym el-İsfahânî, Delâilü’n-Nübüvve, sh. 60, Hbr. 34.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2023, c. 6, sh. 87, Hbr. 6327.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 14, sh. 535, Hds. 21333.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c. 12, sh. 624, Hds. 13012.

İbn Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, c. 3, sh. 279, Hds. 1606.

Abdulfettah el-Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, sh. 9-10.

  1. Mukâtil b. Süleyman, Tefsir-i Kebîr, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2006, c. 1, sh. 106.
  2. Nisa, 4/46.
  3. Âl-i İmrân, 3/111.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul