
Rivâyet külliyatımızla ilgili en önemli konulardan birisi söz konusu külliyatın kaynakları meselesidir. Hadis musannefatının dayandığı kaynakların tespiti meselesi, hadis rivâyet tarihinin netliğe kavuşturulması için çalışılması gereken bir konudur. Haberlerin şifâhî mi yoksa kitâbî mi nakledildiği noktasında farklı kanaatler mevcuttur. İsnad sistemi ve bu sistemde kullanılan “haddesenâ, ahberanâ” gibi rivâyet lafızları, haberlerin şifâhî olarak nakledildiği izlenimini vermektedir. Genellikle Müslüman âlimler, hadislerin kitabet sürecini reddetmemekle birlikte şifâhî rivâyeti literatürün lehine bir durum olarak görmüşler, hatta Goldziher başta olmak üzere, batılı birtakım araştırmacılar, bu şifâhî nakil geleneğini, hadis rivâyet sisteminin zayıf tarafı olarak görüp muteber ve meşhur hadis mecmualarında yer alan hadislerin sadece şifâhen nakledildiğini ima etmişlerdir. Muhtemelen oryantalistlerin şifâhî nakil üzerindeki vurgularının da etkisiyle modern dönemde Muhammed Hamidullah, Muhammed Mustafa el-A‘zamî, Fuat Sezgin gibi ilim adamları hadislerin sıhhatini kitabetle ilişkilendirme yoluna gitmişlerdir.
Rivâyet tarihine bakıldığında Buhârî’nin ve Müslim’in Sahîhleri gibi hadis eserlerinin titiz nakil yöntemleri takip edilerek vücuda getirildiği, söz konusu musanniflerin kendilerinden önceki literatürün sonraki nesillere ulaşmasında önemli rol oynadıkları görülmektedir. İşte bu bağlamda Müslim’in Sahîh’inin kaynakları söz konusu edildiğinde, onun eserine aldığı rivâyetlerin önceki dönem kaynakları ile ilişkisi akla gelmektedir. Bu eserin kıymetini tespit etmek için her şeyden evvel kendi kaynakları ile mukayeseli tetkiklerinin yapılması zarurîdir. Burada Müslim’in Sahîh’inin günümüze ulaşan yazılı kaynakları ve günümüze ulaşmayan yazılı kaynakları incelenecektir.
I. GÜNÜMÜZE ULAŞAN YAZILI KAYNAKLARI
Bu başlıkta Müslim’in Sahîh’inde kendilerinden rivayette bulunduğu müellif hocalarından eserleri bugün elimizde mevcut olanlar ele alınacaktır. Söz konusu hocalardan İbn Ebû Şeybe hariç hepsinin Sahîh’teki ile kendi eserlerindeki rivayetleri metin mukayesesine tâbi tutulacaktır. Bu sebeple doğru tespit ve değerlendirme yapabilmek için öncelikle bahsi geçen hocaların hadis ilmi açısından konumlarını, adalet ve zabt yönünden derecelerini ve rivayet usullerini bilmenin faydalı olacağı kanatindeyiz. Bu temel bilgiler ışığında metin mukayesesi neticelerini de göz önünde bulundurarak Müslim ile söz konusu hocaları arasındaki hoca-talebe ilşkisi ve Müslim’in hocalarından hadis tahammül metoduna yönelik çıkarımlar yapılacaktır.
- Abd b. Humeyd (ö. 249/863) ve Müsned’i
Abd b. Humeyd b. Ebû Muhammed el-Kissî’nin (Keşşî) asıl adının Abdülhamîd olduğu söylenmektedir.[1] Mâverâünnehir’de bir şehir olan Kiss’te 170’ten sonra doğmuş ve yine bu şehirde vefat etmiştir.[2] Sem‘ânî “kıymeti büyük imam, hadisleri toplayan ve tasnif eden biridir”; Zehebî (ö. 748) “imam, hâfız, hüccet”; Ziriklî (1976) “hadis hafızlarındandır” diyerek tavsîf etmiştir.[3]
Abd b. Humeyd’in ilim tahsiline erken yaşlarda başlayarak Yezîd b. Hârun (ö. 206), İbn Ebû Fudeyk, Ali b. Âsım (221), Ebû Usâme (ö. 282), Abdurrezzâk (ö. 211) gibi önemli hocalardan ilim tahsil etmiştir.[4] Zehebî onun hocalarını saydıktan sonra halleri bilinmeyen daha pek çok Mâverâünnehir âlimlerinden de istifade ettiğini kaydetmektedir.[5] Bunun yanı sıra o Buhârî, Müslim ve Tirmizî (ö. 279) gibi büyük hadis otoritelerine de hocalık etmiştir. Güvenilir, hafız bir hadis imamı olan Abd b. Humeyd hicrî 200 senesinin başlarında genç yaşta hadis dinlemek ve ilim öğrenmek üzere İslâm ülkelerini dolaşmıştır. Dinlediği hadisleri toplayarak eserler meydana getirmiştir. Büyük ve küçük olmak üzere iki müsnedi vardır.[6]
Eser, 146 sahâbîye ait 1592 hadis ihtiva etmektedir. Ayrıca eser Ebû Abdillah Mustafa b. el-Adevî’nin tahkik ve talikiyle el-Muntehab adıyla (mektebetu İbn Hacer, Mekke, Darû’l-erkâm, Kuveyt) ve el-Muntehab min Müsned-i Abd b. Humeyd adıyla da Subhi es-Sâmerrâ Mahmud Muhammed Halil es-Saîdî’nin tahkikiyle 1988’de Beyrut’ta basılmıştır. Bu eserde 1594 hadis mevcuttur.
Müslim ile Abd b. Humeyd arasındaki ilişkiye gelince Müslim Sahîh’inde Abd b. Humeyd’den 302 hadis rivayet etmiştir. Müslim ile hocası Abd b. Humeyd arasında güçlü bir bağ vardır. Zira Müslim hocasının evine giderek ondan hadis dinler ve onun yanında bazı eserlerini yazdığı bilinmektedir.[7] Netice itibariyle sadece Müslim’in kaynaklarının değil hocasının da kaynaklarının yazılı olduğu görülmektedir. Her ne kadar metin mukayesesi yapılan rivayet sayısının azlığı nedeniyle kesin neticelere varmak mümkün gözükmese de sadece Müslim’in değil hocasının kaynaklarının da yazılı olması metinler arası farklılıkları en aza indirmiştir.
- Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) ve Müsned’i
Künyesi Ebû Abdullah olan Ahmed b. Hanbel, Şeybânî, Mervezî, Bağdâdî nisbeleriyle anılmaktadır. İmam Müslim onun nesebi ve doğumuyla ilgili olarak “Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel, aslen Mervezî’dir ve Bağdât’ta doğmuştur.” demiştir.[8]
Döneminde ilmiyle ve karakterli duruşuyla temayüz eden Ahmed b. Hanbel fakih bir muhaddistir. Onun ilmî hususiyetlerini ve liyakatini hakkında söylenenler de ortaya koymaktadır. Mihnâ b. Yahyâ eş-Şâmî “İlimde, fıkıhta ve takvâda Ahmed b. Hanbel gibisini görmedim”[9]; Dârimî (ö. 280) ise “Ahmed b. Hanbel’den daha siyah saçlı, Resûlullâh’ın (s.a) hadislerini daha çok ezberleyen, derinlemesine anlayan ve manalarını iyi bilen birini görmedim”[10] demiştir. Ebû Zür‘a Ahmed b. Hanbel’in “Bir milyon hadisi ezbere bildiğini” ifade ettiğinde Ebû Hafs Ömer b. Muhammed “Nereden biliyorsun?” diye sormuş o da “Onunla müzâkere ettim, böylece onları bablarına göre ayırdım” cevabını vermiştir;[11] Abdurrahmân b. Mehdî “Süfyân es-Sevrî’nin hadisini en iyi bilen Ahmed’dir”[12] ve Ali b. el-Medînî (ö. 234) “Arkadaşlarımız içinde en çok hadis ezberleyenin Ahmed b. Hanbel olduğuna yemin edebilirim. Buna rağmen hadis nakletmeye ihtiyaç duyunca sadece kitaptan hadis naklederdi”[13] diyerek Ahmed b. Hanbel’in kıymetini ifade etmiştir.
Ahmed b. Hanbel ilim tahsiline hicrî 179 senesinde 16 yaşındayken Bağdât muhaddislerinden Hüşeym b. Beşîr’in (ö. 183) ilim meclisinde başladığını kaydetmektedir.[14] O, ilk defa hicrî 183’te on dokuz yaşında Kûfe’ye, h. 186 yılının Recep ayında 22 yaşında Basra’ya ilmî seyahatler yapmıştır. Ahmed b. Hanbel Basra’ya ilk yolculuğunda Bişr b. Mufaddâl (ö 187), Merhûm, Ziyâd b. Rebî (ö. 187) ve pek çok hocadan hadis dinlemiştir. Basra’ya ikinci seyahatini hicrî 190’da gerçekleştirmiş ve İbn Ebû Adî’den hadis dinlemiştir. Üçüncü seyahatini ise h. 194’te yapmış ve Yahyâ b. Saîd’in (ö.198) yanında 6 ay kalarak hicrî 195’de bu şehirden ayrılmıştır. Basra’ya hicrî 200’de son bir kez daha ilmî seyahat yapmış ve Abdussamed, Ebû Davûd (ö. 204) ve Bursânî’den hadis dinlemiştir.[15] Basra’ya yaptığı sık ziyaretler bu ekolün onun üzerindeki etkisini göstermesi bakımından mühimdir. Zira Ahmed b. Hanbel dört defa bu şehre gitmiş ve ilim tahsili maksadıyla uzun süre burada ikâmet etmiştir.
Ahmed b. Hanbel ilmî seyahatlerini maddî imkânsızlıklar içerisinde gerçekleştirmiştir. Yanında elli dirhemi bulunmadığı için Cerîr b. Abdülhamîd’den (ö. 188) hadis okumak üzere arkadaşlarıyla birlikte Rey’e gidememiştir. Bunun yanı sıra Abdürrezzâk b. Hemmâm’dan istifade etmek maksadıyla hicrî 198 yılında gerçekleştirdiği Yemen yolculuğunda yeterli parası olmadığından kervancıların yanında deve bakıcılığı yapmıştır.[16]
Ebû Bekir el-Hatîb, Ahmed b. Hanbel’in ilmî hususiyetlerini ve istifade ettiği hocalarını şöyle anlatmaktadır: “Ahmed b. Hanbel b. Hilâl b. Esed, Ebû Abdullah, dine yardımcı, muhaddislerin imamı, sünnette mücadeleci, mihnette sabreden bir kimsedir. Bağdât’ta büyüdü, ilim talebine başladı, hadisi şeyhlerinden dinledi, sonra Kûfe, Basra, Mekke, Medine, Yemen, Şam ve Cezîre’ye seyahat etti. Bu asrın âlimlerinden yazdı.”[17] İsmâil b. Uleyye, Hüşeym b. Beşîr, Hammâd b. Hâlid el-Hayyâd, Mansûr b. Seleme el-Huzâî, el-Muzaffer b. Müdrik, Osman b. Amr b. Fâris, Ebû’n-Nasr Hâşim b. el-Kâsım, Ebû Saîd mevlâ Benî Hâşim, Muhammed b. Yezid, Yezid b. Harun el-Vâstayeyn, Muhammed b. Ebû Adî, Muhammed b. Câfer el-Ğunder, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Abdurrahman b. Mehdî, Bişr b. Mufaddal, Ebû Davud et-Tayâlisî, Vekî‘ b. el-Cerrâh, Süfyân b. Uyeyne, Muhammed b. İdris eş-Şafiî, Abdurrezzâk b. Hemmâm ve daha birçoklarından hadis dinlemiştir.”[18] Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Maîn vasıtasıyla Abdurrezzâk es-San‘ânî ile tanışma fırsatı bulmuş ve ikisi ondan hadis dinlemişlerdir.[19] İmam Mâlik’in talebelerine de öğrencilik yapmış ve en çok Vekî‘ b. el-Cerrâh’tan hadis yazmıştır. Talebeleri arasında Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî (ö. 303) gibi Kütüb-i Sitte müellifleri ile Yahyâ b. Maîn, Ali b. el-Medinî, Ebû Zür‘a er-Râzî, Ebû Hâtim er-Râzî gibi meşhur birçok hadis âlimi mevcuttur. Bunun yanı sıra aynı zamanda hocaları İmam Şâfiî (ö. 204), Abüdrezzâk b. Hemmâm, Abdurrahman b. Mehdî ve Kuteybe b. Saîd (ö. 240) ile iki oğlu Salih (ö. 266) ve Abdullah (ö. 290) da vardır.[20]
Ahmed b. Hanbel’e nisbet edilen çeşitli meselelere dair pek çok eser mevcuttur. En meşhur ve önemli eseri el-Müsned dışında kendisine nisbet edilen kitapların hiçbirini bizzat kaleme almamıştır.[21] O bizzat kitap telif etmemiş dağınık halde bulunan sünnet malzemesini bir araya getirmekle meşgul olmuştur. Nitekim İslâm coğrafyasının dört bir tarafını dolaşarak hadisleri toplamış, bir araya getirmiştir. Burada Ahmed b. Hanbel’in sadece el-Müsned’ine kısaca değinmekle iktifa edilecektir. Zira sadece bu eser metin mukayesesine imkân veren rivayetleri muhtevidir.
Sıddîkî’ye göre Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i oluşturma gayesi ne tümüyle sahih hadisleri, ne de özel bir konuyla ilgili hadisleri bir araya getirmek yahut muayyen bir İslâm mezhebini destekleyen hadislerden bir mecmua meydana getirmektir. Onun gayesi sıhhati ispat edilebilecek ve kendi devri için münakaşalarda esas vazifesi görebilecek bütün hadisleri bir araya getirmektir.[22] Nitekim o, “Bu kitabı Hz. Peygamber’in sünnetinde ihtilafa düşenler müracaat etsin diye bir rehber olarak hazırladım.” demektedir.[23]
Ahmed b. Hanbel el-Müsned’i yaklaşık 750 bin hadisin içinden seçmek suretiyle derlemiştir.[24] O el-Müsned’i kendisi tasnif ve tertip etmemiştir. Oğluna nüsha ve cüz olarak rivayetlerin yerleştirilmesi gereken isnadları tarif ederek rivayet etmiştir.[25] el-Müsned’i tasnif edip içindeki hadisleri bir tertibe göre yerleştiren ve kendi hocalarından naklettiği bazı hadisleri ilave eden ise Abdullah b. Ahmed’dir.
Müslim ile Ahmed b. Hanbel arasındaki ilişkiye gelince Müslim Sahîh’te Ahmed b. Hanbel’den 18 hadis rivayet etmiştir. Ayrıca Ahmed b. Hanbel’in hocalarından Huşeym (ö. 183), Mu‘temir b. Süleymân b. Tarhân[26] (ö. 143), Muhammed b. Cafer el-Gunder (ö. 193), İsmaîl b. Uleyye (ö. 193), Süfyân b. Uyeyne (ö.198), Abdurrahmân b. Mehdî (ö. 198), Yahyâ b. Saîd el-Kattân (ö.198), Yâkub b. İbrahîm (ö. 208), Abdurrezzâk b. Hemmâm (ö. 211) ya eser sahibidir yahut hadis yazdıkları bilinmektedir. Ahmed b. Hanbel’in hocası Mu‘temir b. Süleymân’ın hocası Kehmes’in (ö. 149) de bir kitabı mevcuttur ve Mu‘temir ondan kitabını almıştı.[27]. Bunun yanı sıra babası Süleymân b. Tarhân (ö. 143) ve hocası Abdullah b. el-Kâsım Ruzeyn’den (ö. 130) hadislerini yazılı olarak rivayet etmiştir. Görüldüğü üzere Ahmed b. Hanbel’in kaynaklarının büyük çoğunluğu da yazılıdır. Hem Ahmed b. Hanbel’in hem de hocalarının ve hatta hocalarının hocalarının güvenilir ve hafız hadis âlimleri olmalarının yanı sıra rivayetlerini muhafaza da yazıyı kullanmaları rivayetlerin ortak bir lafızla naklini sağlamıştır. Nitekim Müslim ile Ahmed b. Hanbel rivayetlerinin mukayesesi neticesinde ortaya çıkan çoğu istinsah kaynaklı ufak lafız farklılıkları hariç metinler arası benzerlik bu durumun bir neticesidir.
Ahmed b. Hanbel’in ezberi kuvvetli olduğu halde[28] hadis rivayetini kitaptan yapmayı tercih etmesi yazılı-şifâhî birlikteliğini hadis lafızlarını muhafazada etkili bir yöntem kabul ettiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Zira Ahmed b. Hanbel hadis rivayet usulündeki titizliği, lafzî rivayete sadakati, hadisler arası en ufak farklılığı aynen aktarması, âli isnadı öncelemesi, hadisleri taktî ve ihtisardan sakınması ve hocalarıyla çokça hadis müzâkere etmesi gibi hususiyetleriyle temayüz etmektedir. Bütün bu ilmî hassasiyetler hadisleri en doğru ve güvenilir bir şekilde alıp nakletme çabasından kaynaklanmaktadır.
- Ali b. Hucr (ö. 244) ve Cüz’ü
Ali b. Hucr b. İyâs es-Sa’dî el-Mervezî hicrî 154’te doğdu. Aslen Horasanlı olup Dımaşk, Kûfe ve Bağdât gibi ilim merkezlerinin yanı sıra çeşitli ülkelere ilmî seyahatler yapmıştır. Bundan dolayı kendisine rahhâl-cevvâl lakabı verilmiştir.[29] Bir müddet Bağdat’ta yaşamış daha sonra tekrar Merv’e dönmüş ve burada vefat etmiştir.[30] Hadisleri bilhassa Merv ve çevresinde yayılmıştır.
Ebû Bekir el-Hatîb ve Nesâî “sâdık, mutkın, hâfız, sika, müteyakkız”;[31] Zehebî ise “hâfız, allâme, hüccet, âli isnad için çok rihle yapan ve kıymeti büyük”[32] şeklinde Ali b. Hucr’u tavsif ederek onun adalet ve zabt yönünden kusursuzluğuna, hadis rivayetindeki titizliğine vurgu yapmışlardır.
Hocaları arasında başta babası Hucr b. İyâs (ö. 181) olmak üzere Süfyân b. Uyeyne, İsmâil b. Ca‘fer, İsmail b. Uleyye, Abdullah b. Mübârek (ö. 181) gibi âlimler mevcuttur.[33] Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Amr Müstemlî ise talebeleri arasındadır. 170’den fazla kişinin Ali b. Hucr’dan hadis yazdığı söylenmektedir. Bu onun ilmî birikiminin kıymetini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Edebiyat ve şiirle de meşgul olan Ali b. Hucr’un Ahkâmü’l-Kur‘ân ve Fevâ‘îd fi’l-hadîs adlı iki eserinin olduğu kaydedilmektedir. Ali b. Hucr aynı zamanda İsmaîl b. Ca‘fer’in hadis cüzünün râvisidir. İsmail b. Ca‘fer’in bahsi geçen eseri günümüze Ali b. Hucr rivayetiyle ulaşmıştır. Ali’ye nispet edilen Fevâ’îd fi’l-hadîs adlı eser büyük ihtimalle bu cüzdür. Bu çalışmada Müslim’in Ali b. Hucr vasıtasıyla İsmâil b. Ca‘fer’den naklettiği hadisler cüzdekiyle mukayese edilmiştir. Bu sebeple kısaca cüzden bahsetmek gerekecektir. Hadis rivayetindeki güvenilirliği hususunda ittifak edilen İsmâil b. Ca‘fer’in[34] Ali b. Hucr rivayetiyle günümüze ulaşan eseri Hadîsu Ali b. Hucr an İsmâil b. Ca‘fer el-Medenî adıyla neşredilmiştir.[35]
İsmâil b. Ca‘fer 477 hadisten müteşekkil cüzü hocalarına göre tasnif etmiş, hocasının aynı râviden aldığı hadisleri de peş peşe zikretmiştir. Nitekim İbn Hacer, İsmâil b. Ca‘fer’in dört cüz halinde ve hocalarından naklettiği hadislere göre tasnif ettiği bir nüshası olduğundan bahsetmekte ve onu Ali b. Hucr’un rivayet ettiğini belirtmektedir.[36] Eserde çoğunlukla sahih hadislerin yanı sıra zayıf hadisler de mevcuttur, rivayetler sıhhat derecelerine göre sıralanmıştır ve semâya delalet eden rivayet lafızlarına dikkat edilmiştir.[37]
Müslim ile Ali b. Hucr arasındaki ilişkiye gelince Müslim Sahîh’inde Ali b. Hucr’dan 184 hadis tahric etmiştir.[38] Bunlardan 96’sı Ali b. Hucr<İsmâil b. Câ‘fer aracılığıyla naklettikleridir. Müslim İsmâil b. Câ‘fer rivayetlerini çoğunlukla Ali b. Hucr’un yanı sıra Yahyâ b. Eyyûb, Yahyâ b. Saîd ve Kuteybe b. Saîd’ten “kâlû haddesenâ” diyerek nakletmektedir. Müslim’in cüzü sadece Ali b. Hucr’dan dinlemekle yetinmediği ve cüzün birden çok râvisi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Buhârî Sahîh’te İsmâil b. Ca‘fer rivayetlerini Ali b. Hucr’dan değil de Kuteybe b. Saîd’ten, Ahmed b. Hanbel el-Müsned’inde Süleymân b. Davûd aracılığıyla nakletmektedir. İbn Hacer söz konusu cüzün Ali b. Hucr, İbn Huzeyme ve Muhammed b. Zenbûr’un yanı sıra pek çok râvisi olduğunu kaydetmektedir.
Müslim’in Ali b. Hucr vasıtasıyla İsmâil b. Ca‘fer’den naklettiği hadislerde İsmâil b. Ca‘fer<Alâ<Babası<Ebû Hüreyre isnad kalıbı 36 defa geçmektedir. Bu isnad kalıbının özelliği Alâ’nın babasının Ebû Hüreyre rivayetlerini muhtevi cüzünün râvisi olmasıdır ki bu durumda isnaddaki kimselerin hepsinin müellif olduğu görülmektedir. Bu isnad kalıbıyla geçen rivayetlerden 11’i aynı, 18’i benzer ve 7’si farklı kategorisindedir. Müslim’in Ali b. Hucr rivayetlerinde dikkat çeken bir diğer isnad kalıbı ise 17 defa geçen İsmâil b. Ca‘fer<Abdullah b. Dînâr<İbn Ömer zinciridir. Bu isnad kalıbıyla gelen rivayetlerden 6’sı aynı, 5’i benzer ve 6’sı farklı kategorisindedir. Abdullah b. Dînâr’ın İbn Ömer’den pek çok rivayeti vardır ve cüzü olduğu kaydedilmektedir.[39] Görüldüğü üzere Müslim’in 3 ve 4 nesil öncesine kadarki hocaları hadislerini yazan kimselerdir. Müslim’in hocası Ali b. Hucr ve onun hocası İsmâil b. Ca‘fer güvenilir, zabtları övülen hafız kimselerdir ve ayı zamanda hadislerini yazmışlardır.
- Dârimî (ö. 255) ve Sünen’i
Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahmân b. el-Fadl b. Behrâm et-Temîmî es-Semerkandî ed-Dârimî kendi ifadesiyle Abdullah b. Mübârek’in vefât ettiği yıl yani hicrî 181’de Semerkand’da doğmuştur.[40] İlim tahsili için Horasan, Suriye, Irak, Mısır ve Hicaz gibi ilim merkezlerine gitmiştir.
Dârimî hem ahlâkî hususiyetleriyle hem de zekası ve ilmî kapasitesi dolayısıyla temayüz etmektedir. Şirâzî “Abdullah son derece zeki ve dindardı.” diyerek bu duruma işaret ettikten sonra onun hafıza gücü, anlama ve kavrama kapasitesinin yanı sıra ibadet ve takvâda eşsiz bir şahsiyet olduğunu vurgulamaktadır.[41] İbn Hibbân “Hadisleri ezberler, toplar ve yazardı; dinde verâ sahibi, hâfız, mutkın”, Ahmed b. Hanbel “Güvenilirdir, ona dünyayı sundular kabul etmedi”, Ebû Hâtim “Döneminin önde gelen âlimlerindendir)[42], Hatîb el-Bağdâdî “hadis ilmi için rihle yapan, hıfz itkân sıdk sahibi, sika”, Zehebî “Semerkant alimi, hâfız”;[43] İbn Hacer “sika, fâzıl, mutkın, hâfız”[44] şeklinde onu tavsif etmektedir. Dârimî’nin hicrî III. asırda hadis ilminin merkezi haline gelen Horasan bölgesinin önde gelen âlimlerinden olduğu anlaşılmaktadır. Ahmed b. Hanbel ve Ebû Hâtim er-Râzî Dârimî’yi hadis tenkidi hususunda da otorite kabul etmiş ve cerh ve ta‘dîl ile ilgili görüşlerine itibar etmişlerdir.
Yezîd b. Hârûn, Hâlid b. Mahled, Affân b. Müslim (ö. 220), Nadr b. Şümeyl (ö. 204) gibi âlimlerden ilim öğrendi. Daha sonra Bağdât’a gidip orada hadis rivayet etti. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, Ebû Zür‘a, Ebû Hâtim gibi meşhur âlimlere ilim öğretti. Dârimî gerek hadis öğretimi faaliyetleriyle gerekse de kitap telifleriyle hadis ilmine büyük katkı sağlamıştır. Dârimî aynı zamanda iyi bir müfessir ve fakihtir. Dârimî’nin günümüze ulaşan en meşhur hadis eseri bazı hadisçilerin Müsned diye isimlendirdikleri Sünen’idir.[45] Ancak eser mukaddimesinin yanı sıra taharetten vasiyyete kadar uzanan fıkhî bölümleri içermektedir. Dolayısıyla kitap bu muhtevası ile ale’r-ricâl sistem anlamında bir müsned değil, sünendir.
Sünen’in kıymetli ve özgün mukaddimesinde Arapların İslâm öncesi bazı uygulamaları, Hz. Peygamber’in sîreti, hadislerin yazıya geçirilmesi ve ilmin fazileti ile ilgili mevzulara dair hadisler mevcuttur.[46] Alâî (ö. 761) ve İbn Hacer (ö. 852) gibi hadis otoritelerinin Sünen’i Kütüb-i Sitte’nin altıncı kitabı olmaya layık görmeleri eserin kıymetini göstermesi açısından önemlidir.
Müslim-Dârimî ilişkisine gelince Sahîh’te 64 hadisi mevcuttur. Dârimî’nin yanı sıra onun hocası Ebû’l-Yemân’ın (ö. 222), hocasının hocası Şuayb’ın ve onun hocası Zührî’nin hadis yazan ve eser sahibi kimseler olduğu dikkat çekmektedir. Nitekim A‘zamî Cüz’ün fîhi Ahâdîsu Ebi’l-Yemân adında bir yazma eserden bahsetmekte ve bu eserin her ne kadar Ebû’l-Yemân’a nispet edilse de Zührî’ye aidiyetinin daha doğru olduğunu söylemektedir.[47] Çünkü Ebû’l-Yemân hocası Şuayb’ın kitaplarını rivayet icazeti almıştır ki onun da Zührî’nin kitaplarını yazdığı bilinmektedir. Dolayısıyla Müslim bu isnadla bir nevi Zührî’nin kitaplarına vâsıl olmaktadır. Yazılı bir eserin mevcudiyeti bahsi geçen isimlerin hocalarından semâlarının olmadığı gibi bir vehme düşürebilir. Ancak bahsi geçen isimlerin aralarında likâ gerçekleşmiştir ve hoca-talebe ilişkisi mevcuttur. Nitekim Ahmed b. Hanbel Bişr’in babası Şuayb b. Ebû Hamza hadislerini semâ ve kıraat yoluyla değil de yalnızca icazetle aldığını öğrenince onun hadislerini sadece itibar için yazmıştır.[48] O Müsned’inde Şuayb b. Ebû Hamza hadislerini Ebû’l-Yemân Hakem b. Nâfi vasıtasıyla nakletmiş dolayısıyla sadece icazeti yeterli görmeyip semâyı gerekli görmüştür.[49] Dolayısıyla bu anektod Ebû’l-Yemân’ın hocası Şuayb’dan semâ veya kıraat metodlarından biriyle hadislerini aldığına işaret etmektedir. Nitekim o Şuayb rivayetlerini ihbarla nakletmektedir.
- Hennâd b. Serî (ö. 243) ve Zühd‘ü
Ebû’s-Serî Hennâd b. es-Serî b. Mus‘ab et-Temîmî ed-Dârimî el-Kûfî 152 yılında doğmuştur.[50] Döneminin Kûfe şeyhi olan Hennâd b. es-Serî gece gündüz çokça ibadet ettiği, hiç evlenmeyip münzevi bir hayat yaşadığı için “Kûfe rahibi” diye anılmıştır.[51] Onun zühdünün Hz. İsa zühdüne benzediği söylenmiştir. Hennâd b. Serî’nin varrâk olduğu ve Vekî‘’nin ona hadis yazdırdığı bilinmektedir.[52]
Hennâd b. es-Serî takvası ve hadis rivayetindeki ehliyeti âlimlerce takdir edilmiş ve övülmüş biridir. Ahmed b. Seleme (ö. 286) onun sürekli Kur’ân-ı Kerîm okuduğunu ve çokça ağladığını ve komşularının onun ibadet ve taatteki ısrarından hayretle bahsettiğini anlatmaktadır.[53] Ebû Hâtim “sadûk”, Nesâî “sika”, Zehebî “abidlerdendir, hâfız abidlerdendir.” ve “imam, hüccet, kudve”, İbn Hacer “sika”, Ziriklî ise “muhaddis, zâhid, hadis hafızlarındandır.” diyerek onu tavsif etmiştir.[54] Bunun yanı sıra İbn Hibbân es-Sikât adlı eserinde ona yer vererek, Vekî‘’nin hiç kimseye göstermediği tazim ve saygıyı göstererek, Ahmed b. Hanbel ise Kûfe’de hadis yazılacak kim var diye kendisine sorulduğunu Hennâd’ı işaret ederek ve Dârekutnî onun hadislerini yazarak güvenilirliğine dikkat çekmiştir.[55] Hadis rivayetinde ehil hâfız ve musannif bir muhaddis olduğunu anlaşılan Hennâd b. Serî’nin hadis rivayetindeki titizliğinden dolayı az hadis rivayet ettiği söylenmektedir.[56] İbn Sa‘d Muhammed b. Abdullah b. Numeyr’e kimden hadis yazayım diye sorduğunda o cevaben hadis yazmaya Hennâd’la başlaması gerektiğini, çünkü onun faydalı pek çok eseri olduğunu ve Kûfelilerin hadislerini rivayet ettiğini söylemiştir.[57]
Hennâd b. es-Serî Ebû’l-Ahves, Abdullah b. Mübarek, Ali b. Müshir (ö.189) ve Süfyân b. Uyeyne gibi Kûfe’nin önde gelen muhaddislerinden ilim öğrendi. Kütüb-i Sitte müelliflerinin tamamı, Ebû Hâtim (ö.277), İbn Ebü’d-Dünyâ (ö. 281) ve Mutayyân (ö.297) ise ondan hadis rivayet etmiştir. Hadis yazdığı bilinen Hennâd b. es-Serî’nin pek çok eseri olduğu söylenmektedir ancak sadece Kitâbü’z-Zühd adlı büyük bir eseri günümüze ulaşmış ve matbudur. Abdurrrahman b. Abdulcebbâr el-Ferîvâî’nin tahkikiyle 2 cilt halinde Kuveyt’te basılmıştır. Basma nüshaya göre 1442 hadis ve âsârı muhtevidir.[58]
Müslim-Hennâd b. Serî ilişkisine gelince Müslim Hennâd b. Serî’den 25 hadis nakletmiştir. Müslim Hennâd rivayetlerinin tümünü “haddesenâ” sigası ile nakletmiştir. Bilindiği üzere “haddesenâ” semâyı ihsas eden bir eda sigasıdır. Ancak bu rivayette hiçbir kitap kullanılmadığı manasına gelmez ki hâlihazırda hocası varrâk ve musanniftir. Görüldüğü üzere rivayette esas alınacak yazılı bir kaynağın varlığı söz konusudur. Ancak Müslim-Hennâd ilişkisi hakkında kesin bir neticeye varmak için daha önce bahsi geçen sebeplerden dolayı yeterli metin mukayesesi imkânı söz konusu olamamıştır.
- İbn Ebû Şeybe (ö. 235) ve Musannef’i
Müslim Sahîh’inde İbn Ebî Şeybe’den 1296 hadis tahriç etmiştir. İbn Hâcer Zühre isimli bir eserden naklen Müslim’in İbn Ebî Şeybe’den 1540 hadis rivayet ettiğini kaydetmektedir. Ancak Cevamiu’l-kelim adlı hadis programında yaptığımız tarama neticesinde biz bu rakama ulaşamadık. Nitekim İbn Ebî Şeybe ve Musannef’i ile ilgili bir doktora çalışmasında ise Ahmed Davudoğlu’nun Sahîh’i-Müslim Tercüme ve Şerhi’nin çok yönlü fihristinden hareketle bu rakamın 1300 olduğu söylenmektedir. Her hâlükârda İbn Hâcer’in verdiği 1540 sayısına ulaşılamadığı görülmektedir. Hâlbuki Tehzîb’deki ifade “Ondan Buhârî otuz, Müslim ise 1540 hadis rivayet etmiştir.” şeklindedir. Bu ifadeden anlaşılan Buhârî ve Müslim’in İbn Ebî Şeybe’den rivayet ettikleri hadislerin sayılarının hangi eserlerine aldıkları belirtilmeksizin verilmiş toplam sayılar olduğudur. Bu itibarla geriye kalan 244 hadisi Müslim’in Sahîh’i dışındaki eserlerinde rivayet ettiği anlaşılmaktadır. Ancak İbn Hâcer’in verdiği rakam Buhârî ve Müslim’in Sahîh’lerindeki rivayet sayısı olarak anlatılagelmiştir.
Müslim’de geçen İbn Ebî Şeybe rivayetlerini onun Musannef’inde taradığımızda büyük çoğunluğunun aynı rivayet zinciri ve aynı lafızlarla yer almış olduğunu gördük. Bunun yanı sıra 200 kadarı ise Sahîh’te yer aldığı halde Musannef’te yoktur. Nitekim
Suyutî Müslim’in vicade yoluyla alınan hadisler naklettiğinden dolayı tenkit edildiğini söyledikten sonra örnek olarak İbn Ebî Şeybe rivayetini nakletmektedir. Sahîh’te bu şekilde İbn Ebî Şeybe’den 3 rivayet vardır ancak bunlar Musannef’te mevcut değildir.
Müslim’in eserinin en önemli meziyeti ve Buharî’nin eserine üstünlük yönü olarak zikredilen bir hadisin bütün tariklerini müteaddid isnatlarla ve muhtelif lafızlarla bir araya getirmiş olmasıdır. Müslim’in İbn Ebî Şeybe’nin bin küsür rivayetini eserine alması ve Sezgin’in, “Daha evvelki edebiyatın bâblarına tâbî olma keyfiyeti, Kütüb-i Sitte’nin hepsinde müşahede olunmaktadır” tespiti ile birlikte değerlendirecek olursa Müslim’in İbn Ebî Şeybe’nin hadisin farklı senedlerini birarada toplaması ve bir hadisi müteaddid senedlerle rivayet etmesi metodundan istifade ettiği görülmektedir.
Mâmafih her ne kadar Müslim Sahîh’ine bölüm ve konu başlıkları koymamışsa da Musannef ile mukayese edildiğinde İbn Ebî Şeybe’den alınan hadislerin muhteva açısından aynı bölüm ve bablarda geçmiş olması tertip ve tebvîb yönünden de hocasından büyük oranda etkilendiği anlaşılmaktadır. Zira Müslim eserine mukaddimesinde “Haddesenâ Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe” diyerek rivayete kendisiyle başladığı hocasına eserinin hemen her sayfasında yer vermekte ve böylesi rivayetler adeta eserin iskeletini oluşturmaktadır. Bu sebepledir ki bu çalışmada Müslim’in İbn Ebî Şeybe’den rivayetlerini metin mukayesesine dâhil etmek mümkün olamamıştır. Bu hususun müstakil bir çalışma olarak incelenmesinin daha isabetli olacağı kanaatine varılmıştır. Zira Müslim’in hocası İbn Ebî Şeybe’den bu kadar çok hadis rivayet etmesinin bir anlamı olmalıdır. Bunun sebebi olarak akla ilk gelen Müslim’in kendisiyle aynı hassasiyetleri taşıyan İbn Ebî Şeybe’nin de lafzî rivayete önem vermesidir. Bu sebeple olsa gerek hafızası son derece güçlü ve hadis ezberinde çokça övülen bir kimse olmasına rağmen 20 bin hadis yazdırmayı gerçek bir hadisçi olmanın koşulu kılmıştır ki bu lafzı muhafazada ezberin yanı sıra yazıyı da gerekli gördüğüne ve bu birlikteliğin daha etkili netice verdiğini düşündüğüne işaret etmektedir.
Ebû Ya‘kûb İshâk b. İbrâhîm b. Mahled et-Temîmî el-Hanzalî el-Mervezî h. 161/778 yılında Merv’de dünyaya gelmiştir.[59] Onun 163/780[60] veya 166/783[61] yılında doğduğunu söyleyenler de vardır ancak genel kanaat 161 yılında doğduğu yönündedir. “Hâfız”, “emîru’l mü’minîn fî’l hadis”, “şahinşah”, “Horasan’ın fakih ve muhaddisi” gibi unvanlarla anılagelmiştir.
İshak’ın en meşhur lakabı İbn Râhûye (Râhaveyh/Rahveyh)’dir.[62] İbn Halikân (ö. 681) “Râhveyh” şeklinde olduğunu açıklamış ve “Râhûye” de denildiğini söylemiştir. Bu lakab aslında onun babasının lakabıdır. Kelimenin aslı Farsça olup “rah” yol, “veyh” yolda bulunan manasına gelen bu iki kelimenin birleşiminden “yolda bulunan” manasında “rahveyh” şeklinde tellafuz edildiği kaynaklarda geçmektedir.[63] Yani İshak, babasının Mekke yolunda dünyaya gelmesi sebebiyle “yolda bulunmuşun oğlu” manasında İbn Râhveyh/İbn Râhûye diye meşhur olmuştur.
İlk tahsilini Merv’de yapan İbn Râhûye 23 yaşından itibaren ilim yolculuklarına çıkmaya başlamıştır. Hicrî 184 yılında 23 yaşındayken Irak’a gitmiş[64], oradaki büyük âlimlerle görüşmüş ve etbâu’t-tâbiînin büyüklerinden hadis yazmıştır.[65] İshak, Bağdat’ın yanı sıra diğer ilim merkezleri olan Hicaz, Yemen ve Şam’a da gitmiştir.[66] İbn Râhûye tahsilini tamamladıktan sonra Nişâbur’a yerleşmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşadı ve ilimle meşgul olmaya burada devam etti.[67]
Hafızasının kuvvetiyle meşhur İshak b. Râhûye hakkında İbn Hibbân “fıkıh, ilim ve hıfz açısından zamanının önde gelenlerindendi”, Ebû Zür‘a “İshak’tan daha hafızı görülmedi”, Nesâî “hadis imamlarından, hâfız, sika”, Mizzî “Müslüman imamlardan ve din alimlerindendir. Hadis, fıkıh, hıfz, sıdk, verâ ve zühdü kendisinde toplamıştır.”[68] Zehebî “hafızların efendisi, Doğu’nun şeyhi, büyük imam”[69], İbn Hacer ise “sika, hâfız ve müctehid”[70] diyerek onu tevsik etmiştir. Zekâsı ve hafıza gücü âlimlerce övülen İshak da “Ben kitaplarımdaki yüz bin hadisi görüyor gibiyim. Yetmiş bin hadisi de ezbere biliyorum”,[71] “dört bin tane de, hadis olarak gelip de attığım uydurma var”, “İşittiğim hiçbir şey yoktur ki, onu ezberlemiş olmayayım ve ezberlemiş olduğum hiçbir şey de[72] yoktur ki onu unutmuş olayım”[73] diye açıklamalarda bulunmak suretiyle bu duruma bizzat kendisi dikkat çekmiştir.
İshak b. Râhûye’nin hadis rivayet ettiği Abdullah b. Mübârek, Fudayl b. İyaz (ö. 187), Cerîr b. Abdülhamîd er-Râzî, İsmâil b. Uleyye (ö. 193), el-Velid b. Müslim (ö. 195), Vekî‘ b. el-Cerrâh, Abdullah b. Vehb (ö. 197), Süfyân b. Uyeyne, Abdurrahman b. Mehdî, Abdurrezzâk b. Hemmâm gibi yaklaşık olarak 174 tane hocası vardır.[74] İshak b. Râhûye aralarında Kütüb-i Sitte müelliflerinin de bulunduğu pek çok muhaddise ve meşhur hadis imamlarına hocalık yapmıştır. Bunlardan bazıları, Ahmed b. Hanbel, İbrâhim b. Süfyân (ö. 249), Dârimî (ö. 255), İbn Kuteybe (ö. 276) Hasan b. Süfyân (ö. 303), İbnu Huzeyme (ö. 311)’dir.[75]
İshak b. Râhûye’nin Müsned adlı çalışması ilk hadis kitaplarından olması bakımından önemlidir. 2648 hadis ihtiva eden cildi günümüze ulaşan eserin 6 cilt olduğu ifade edilmektedir.[76] İbn Râhûye Müsned’ini sahâbî râvilerin mensup oldukları şehirleri esas alarak düzenlemiş, öncelikle sahih hadisleri derlediği eserinde râvilerin güvenilirliği ve hadislerin sıhhatine dair bilgi verip, garîb kelimeleri açıklamış ve bazı hadislerin yorumunu yapmıştır.[77]
Müslim-İshak b. Râhûye ilişkisine gelince Müslim Sahîh’inde hocası İshak’tan 587 merfu toplam 605 hadis nakletmiştir. Bu merfû hadislerden ise 88’i İshak’ın Müsned’inde yer almaktadır. Bunlardan yalnızca 35’i metin mukayesesine dâhil edilebilmiştir. Geriye kalan 53 rivayetin sadece isnadın verilip “bihâza'l-isnâd mislehû” denilerek metninin verilmemesinden dolayı metin mukayesesi yapılamamıştır. Metin mukayesesi neticesinde bahsi geçen bu 35 rivayetten 4’ünün lafızlarının aynı, 9’unun benzer, 22’sinin ise farklı olduğu görülmüştür.
Müslim’in İshak’tan naklettiği hadislerin geneline bakıldığına 50’sinde hocasının Cerîr b. Abdülhamîd (ö. 188) bunlardan 12’sinde ise Cerîr’in hocasının Mansûr b. Mu‘temîr (ö.132) olduğu görülmektedir. Tekrar eden bu isnad kalıbını incelediğimizde ise hem İshâk’ın hocası Cerîr’in hem de Mansûr’un hadis yazan nüsha sahibi kimseler olduğu görülmüştür. Cerîr Mansûr’dan 800 hadis ihtiva eden bir kitabını yazmıştır.[78] Mansûr ise tahsiline başladığı ilk dönemlerde hadis yazımına taraftar olmayıp yalnızca hafızasına güvenirken daha sonraları pişmanlık duyarak hadislerini yazmaya başlamıştır.
Öte yandan İshak b. Râhûye’nin diğer bir hocası Süfyân b. Uyeyne’nin de erken yaşlarda hadis yazmaya başladığından günümüze ulaşan bir hadis cüzü olduğu malumdur. Aynı şekilde isnadlarda geçen İshak’ın hocası Nadr b. Şümeyl’in (ö. 204) hocası Şu‘be’nin hadislerini yazdığını Şu‘be’nin de hadisleri hem ezberleyen hem de yazan bir kimse olduğu malumdur. Nitekim Sahîh’te İshak b. Râhûye<Nadr b. Şümeyl<Şu‘be kalıbıyla geçen 14 hadis mevcuttur. Abde b. Süleymân<Hişâm b. Urve<Babası, Ebû Muâviye<A‘meş, Ebû Muâviye<Hişam, Ravh b. Ubâde< İmam Mâlik isnadındakilerin tümü yine İshâk’ın hocalarından Abdülvehhâb b. Abdülmecîd es-Sekafî veVekî‘ hadis yazan ve yazdıran kimselerdir. Görüldüğü üzere sadece Müslim’in hocasının değil onun hocaları ve hocalarının da hocalarının eser, cüz, nüsha sahibi yahut hadis yazan kimseler olduğu görülmektedir.
Ebû Osman Saîd b. Mansûr b. Şu‘be el-Mervezî et-Talâkânî el-Belhî el-Horasânî 137 yılında Horasan’ın Belh şehrinin Cüzecânî kasabasında doğdu.[79] Horasan, Hicaz, Irak, Mısır, Şam, Cezîre gibi merkezlere ilmî seyahatler yaptı ve nihayetinde Mekke’ye yerleşti.[80]
Saîd b. Mansûr hadis ilmindeki ehliyeti sebebiyle kaynaklarda “hâfız, imam, hüccet, şeyhu’l-harem” gibi unvanlarla anılmıştır. Nitekim Ebû Hâtim (ö. 277) “Son derece güvenilir, hadis toplayıp tasnif eden biridir.”, İbn Hibbân “sika, müttefekûn aleyh”[81] Zehebî “hâfız, imam, şeyhû’l-haram”[82] İbn Hacer ise “sika, musannif”[83] diyerek onu tevsik etmiş ve eser sahibi olduğunu belirtmişlerdir. Talebelerinden Harb el-Kirmânî (ö. 280) de hocası Saîd’in hafızasının güçlüğüne ve hadis rivayetindeki titizliğine şu sözleriyle işaret etmektedir: “Hicrî 219 senesinde ondan hadis yazdım. 10 bin kadar hadisi bize hafızasından yazdırdı. Zaten bundan sonra pek çok hadis kitabı tasnif etti ki ilmi buna yetecek kadar genişti.”[84] Zira talebesinin verdiği tarihe bakıldığında Saîd b. Mansûr’un bu sıralarda 80’li yaşlarda olduğu görülmektedir ki bu yaşına rağmen hafızasının hala berrak ve ezberinin kuvvetli olduğunu ortaya koymaktadır. Öte yandan el-Kirmânî’nin sözü Saîd’in eserlerini 219 yılından sonra yazdığına da işaret etmektedir.
Ezber kabiliyetine ve gücüne rağmen Saîd b. Mansûr hadislerini yazmış ve hadis rivayetinde kendi kitabını esas almıştır. Hatta kitabının güvenilirliğinden dolayı her daim kitabına bağlı kalma hususunda ısrar eder ve kitabında başkalarının rivayetine muhalif bir şey görse dahi ondan vazgeçmezdi.[85]
Saîd b. Mansûr’un en çok etkilendiği ve istifade ettiği hocaları Leys b. Sa‘d (ö. 175), Mâlik b. Enes (ö. 179), Abdullah b. el-Mübârek, Cerîr b. Abdülhamîd Hüşeym b. Beşîr (ö. 183), Abdullah b. Vehb (ö. 197), Süfyân b. Uyeyne’nin aynı zamanda ilk musannifler olması dikkat çekicidir.[86] Saîd b. Mansûr’dan rivayette bulunan ve tasnif devrinin önde gelen şahsiyetlerinden olan talebeleri arasında Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Abdurrahmân ed-Dârimî, Ebû Zür‘a er-Râzî (ö. 264), Ebû Dâvûd (ö. 275) mevcuttur.[87]
Saîd b. Mansûr’un pek çok eseri olduğu bilinmekte ancak bugün elimizde sadece Musannef diye de anılan Sünen’inin III. cildine ait kısım mevcuttur.[88] Eserin müellifinden râvisi, Muhammed b. Alî b. Zeyd olup, bu tek cilt faraizin son bölümü, cihad, vasaya, nikâh ve talak kitaplarını muhtevidir. Eser çok miktarda mu‘dal, munkatı ve mürsel hadis ihtiva etmektedir. Öte yandan eserde birçok sülâsî hadis olduğu da söylenmektedir.[89]
Müslim-Saîd b. Mansûr ilişkisine gelince Müslim Sahîh’inde Saîd b. Mansûr’dan 60 hadis nakletmiştir.[90] Saîd’in hafızası güçlü ve hadis ezberi düzgün bir kimse olmasının yanı sıra hadislerini yazdığından ve yazdırdığından yukarıda bahsetmiştik. Daha da ötesinde Saîd b. Mansûr’un istifade ettiği hocalarının hatta onların hocalarının da eser sahibi olması sadece Saîd’in değil onun kaynaklarının da yazılı olduğunu gözler önüne sermektedir. Örneğin Abdullah b. Mübârek<Musâ b. Ukbe<Nâfî‘<İbn Ömer, Abdullah b. Vehb<Amr b. el-Hârîs<Bükeyr b. Eşecc isnad kalıbındakilerin her biri hafız ve müelliftir, Amr ise aynı zamanda fakihtir. Abdullah b. Vehb’in Amr b. el-Hâris’ten (ö. 149) bir kitap elde ettiği, Bükeyr b. Abdullah el-Eşecc’in (ö. 122) ise kitapları olduğu ve talebelerinin bunları ondan rivayet ettiği bilinmektedir.[91] 2 isnadda Amr b. el-Hâris’in hocası olarak adı geçen Yezîd b. Ebû Habîb’in (ö. 128) de hadis yazdığı ve hadislerini muhtevî bir cüzün Leys tarafından rivayet edildiğini bilmekteyiz.[92] Bunun yanı sıra Abdullah b. Vehb’in bir diğer hocası Ebû Hânî el-Basrî’nin (ö. 142) de kitabı mevcuttu.[93] Aynı şekilde güvenilir, meşhur hafız ve fakih Hammâd b. Zeyd’in (ö.179) de hocası Eyyûb es-Sahtiyânî’nin (ö. 131) derslerinde yazdığı[94] ve onun bir kitabına sahip olduğu söylenmektedir. Hocası Eyyûb’e gelince çok sayıda hadis yazdığı bu sebeple de İbn Sa‘d’ın onu hadis biriktiricisi diye tavsif ettiği bilinmektedir.[95] Yine İshâk’ın hocalarından Ebû Avâne’nin hadis yazan ve kitaplarından hadis rivayet eden bir kimsedir.[96] Hâlid b. Abdullah<İsmaîl b. Ebû Hâlid<Abdullah b. Ebû Evfâ isnadındakilerin de her biri hadis yazan kimselerdir. Hâlid hadis yazmış ancak hocasına okuyamadan ölmüştür.[97] İsmaîl b. Ebû Hâlid’in de hocası Abdullah b. Ebû Evfâ’dan (ö. 86) yazdığı hadisler mevcuttu.[98] Yine Hâlid’in hocalarından Süheyl b. Ebî Sâlih’in babasından naklettiği bir hadis cüzü olduğundan daha önce bahsetmiştik. Bu tablo Kütüb-i Sitte’nin yazılı kaynaklarının olup olmadığı tartışması bir yana bir önceki dönemini temsil eden Saîd b. Mansûr’un ve çağdaşlarının eserlerinin, hatta bir öncesinin dahi yazılı kaynaklara dayandığının önemli bir göstergesidir. Yazılı kaynakların varlığına rağmen Saîd b. Mansûr’un semâ olmaksızın kitaptan hadis rivayet etmediğini semâya son derece önem verdiğini Leys b. Sa‘d’ın kâtibi Ebû Sâlih el-Mısrî’ye (ö. 223) bu hususta yönelttiği soruların tetkikinden çıkarmak mümkündür.[99] Nitekim Saîd b. Mansûr’un hadisleri tahammül ve eda ederken istisnalar dışında daima “haddesenâ” lafzını kullandığı görülmektedir. Her ne kadar “haddesenâ” ile “ahberenâ” lafızları arasında fark gözetilmediği ifade edilse de sürekli “ahberenâ” yı kullananlar[100] olduğu gibi bu iki lafzı ayırt edenler[101] de olmuştur. Dolayısıyla Saîd b. Mansûr’un arza tahsisi yaygın hale gelen “ahberenâ” yerine “haddesenâ” yı tercihi muhtemelen merviyyatının tamamını semâ yoluyla aldığını açık bir şekilde ifade etmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde bu iki rivayet lafzını birbirinden açık bir şekilde ayırdığı bilinen Müslim de hocası Saîd b. Mânsûr’dan rivayetlerinin tamamında “haddesenâ” yı tercih ederek yazılı kaynağın mevcudiyetine rağmen ondan aldığı hadislerin tamamında semâsının varlığını göstermiştir.
Netice itibariyle Müslim’in hocası Saîd b. Mansûr ile irtibatını en güzel özetleyen Sahîh’inin telifinde Ahmed b. Hanbel, Yahyâ b. Maîn, Osman b. Ebî Şeybe (ö. 239) ve Saîd b. Mansûr’un sıhhatinde icma ettikleri hadisleri kastederek sadece sıhhatinde icmâ olan hadisleri eserine aldığını söylemesidir.[102]
Ebû Zekeriyâ Yahyâ b. Maîn b. Avn b. Ziyâd b. Bistâm b. Abdurrahmân elMurrî’nin hicri 158 yılının sonunda doğmuştur.[103] Yahyâ b. Maîn Bağdatlı’dır ancak Arap değildir.[104]
Hadis ilmindeki ehliyeti özellikle cerh-ta‘dîl uzmanlığıyla öne çıkan Yahyâ b. Maîn hakkında Ahmed b. Hanbel “Ricâli en iyi bilenimizdi”; Ebû Hâtim “Yahyâ b. Maîn’in nefret ettiği bir Bağdat’lı görürsen bil ki yalancıdır”; Ebû Dâvûd “Ricâl âlimidir”; Nesâî “Zekeriyyâ’nın oğlu güvenilir, emin bir kimsedir ve hadis imamlarındandır”, Zehebî “imam, hâfız, uzman, muhaddislerin şeyhi”[105]; İbn Hacer “Cerh tâ‘dilde önder, sika, meşhur hâfız”[106] diyerek onu tevsik ve tavsîf etmişlerdir. Bir hadisin durumunu anlayabilmek için, onu 50 defa farklı vecihleriyle yazdığı rivayet edilmektedir.[107] Hadisleri yazmış olduğu defterleri göstererek “Burada olmayan her hadis yalandır.”[108] şeklindeki ifadesi bu tititzliğinin bir neticesi olarak güvenine işaret etmektedir. Rihleyi çok önemseyen Yahyâ b. Maîn önemli bir ilim merkezi ve ulemanın uğrak yeri Bağdat’ta yaşamasına rağmen Basra, Kûfe, Mısır, Dımeşk, Rey, Horasan’a da ilmî seyahatler yapmıştır.[109]
Yahyâ b. Mâin’in en çok istifade ettiği hocaları arasında İsmaîl b. Ayyâş (ö. 182), Yahyâ b. Saîd el-Kattân (ö. 189), Muhammed b. Ca’fer el-Gunder (ö. 193), İsmail b. İbrahim b. Uleyye (ö. 193) gibi önemli âlimler vardır.[110] Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd’ın yanı sıra Ahmed b. İbrâhim ed-Devrakî (ö. 246), Ca‘fer b. Muhammed et-Tayâlisî (ö. 282) onun ilminden istifade eden kimselerdendir.[111]
Ezber hadislerinin çokluğu ve geniş hadis bilgisinin yanı sıra onu asıl ayrıcalıklı kılan cerh ta‘dîl ilmindeki yetkinliğidir. Vefat ettiğinde geriye külliyatlı miktarda kitap bıraktığı söylenmektedir. Ancak daha çok cerh-ta‘dîl ve tabakât ilmindeki eserleri bilinen İbn Maîn’in bugün sadece bir hadis cüzü matbudur. Ebû Abdullah Ahmed b. Hasan es-Sûfî’nin (ö. 306) İbn Maîn’den rivayet ettiği hadis cüzünde 65 hadis yer almaktadır.[112] Nitekim Zehebî de Yahyâ b. Maîn’e ait telif edilmiş hacimli bir eserin olmadığını ancak Kütüb-i Sitte ve diğer hadis kaynaklarında rivayetlerinin çokça geçtiğini söylemektedir.[113] Bu ifadeden anlaşılacağı üzere Yahyâ b. Maîn’in o güne ulaşan bir hadis eserinin de olmadığı anlaşılmaktadır. Hâlbuki kaynaklarda onun bir Müsned’inden bahsedilmektedir.[114]
Müslim-Yahyâ b. Maîn ilişkisine gelince Müslim Sahîh’inde Yahyâ b. Maîn’den sadece 4 hadis nakletmiştir. Hadis rivayetinde son derece dikkatli ve müteyakkız olan Yahyâ b. Maîn’in çok hadis topladığı ancak nakletmediği bilinmektedir. Zira İbn Maîn Müslim’in daha önce de bahsi geçtiği üzere verdiği sıhhat hükümlerine itibar ettiği dört hocasından biridir. Bu itibarla ondan bu kadar az hadis rivayet etmesi izâha muhtaçtır.
Yahyâ b. Maîn de rivayet lafızlarının kullanımı hususunda son derece titizdir. Ona göre râvi hadisi hocasından hangi yolla almışsa bu durumu rivayet esnasında belirtmesi gerekir. Yahyâ b. Maîn mevzuya dair görüşlerini bizatihi kendisi şöyle ifade etmektedir: “Râvi bir hadisi şeyhinden aldığı şekilde nakletmelidir. Eğer hadisi şeyhinden işiterek almışsa “haddesenâ” tabirini kullanmalı; şayet hocasına rivayet edeceği hadisleri arz etmişse bunu belirtmek için “araztu” demelidir. Hadisleri icazet yoluyla almışsa bu durumu yine belirtmeli “ecâze lî” tabirini kullanmalıdır. Talebe hadisleri hocasından kıraat yoluyla almışsa “kara'tü fulân” tabirini kullanmalı, “haddesenâ” yı kullanmamalıdır.”[115] Anlaşıldığı üzere Müslim kendisiyle aynı ilmî hassasiyetleri taşıyan hocalardan hadis rivayet etmiştir. Müslim’in Yahyâ b. Maîn rivayetlerini “haddesenâ” ile onun da aynı şekilde hocalarından tahdisle hadislerini nakletmesi rivayetlerinin semâya dayandığını ve aralarındaki likânın ve hoca-talebe ilişkisinin gerçekliğini göster