
Arka Plan ve Amaç
Günümüzdeki başat ekonomik sistem, çeşitli versiyonlarıyla birlikte kapitalizm iken onun teorik arka planını da temelde neo-klasik iktisat desteklemektedir. Neo-klasik iktisadın belli başlı varsayımlarıyla da paralel gitmek üzere öne çıkan bazı kavramları vardır: fayda ve faydacılık, rasyonalite, kişisel çıkar gibi. Bugün bu kavramlara -her ne kadar teorik düzeyde temel varsayımlar kadar etkin olmasa da- bazı yeni kavramlar eklenmektedir: sürdürülebilirlik, inovasyon ve beşeri sermaye gibi. Tıpkı daha önceki temel kavramların ortaya çıkışında olduğu gibi bugün yaygınlaşan kavramların da ortaya çıkıp yaygınlaşmasında bazı gelişmeler rol oynamıştır. Her ne kadar bu yeni kavramlar genel bir kabul görüyor gibi gözükse de ortaya çıkışlarındaki özel sebeplerden de hareketle tıpkı yine daha önceki kavramlar gibi eleştirilere maruz kalmaktadır.
Bu bağlamda bu yazının amacı, beşeri sermaye kavramının orataya çıkışına yönelik özel gelişmelerden bahsedip bu kavrama dair temel eleştirileri özetlemektir. Söz konusu eleştiriler arasında İslam ekonomisi olarak adlandırılan yapıdan gelen eleştirilere ayrıca yer verilecektir.
Beşeri Sermaye Kavramı ve Gelişimi
ASBV (t.y.) sözlüğüne göre beşeri sermaye şöyle tanımlanmaktadır: “İnsanların üretim sürecine daha verimli bir şekilde katılmaları, daha üretken hale gelmeleri ve bunun sonucu olarak da daha üst düzeyde gelir sağlayabilmelerini mümkün kılan; eğitim ve öğretim süreciyle kazanılmış nitelik, bilgi, beceri ve yetenekler bütünü.” Söz konusu kavram çeşitli ilgili kaynaklarda üç aşağı beş yukarı böyle tanımlanmaktadır.
Peki bu kavram ne zaman ve neden ortaya çıkmıştır? Bazıları bu kavramı, her ne kadar kavramı doğrudan kullanmasa bile, A. Smith’e atfetmektedirler zira Smith’in 1776’da basılan Ulusların Zenginliği adlı kitabında birinci bölümde sermaye sınıflandırılmasından bahsedilirken sermaye üç kısma ayrılmakta ve ikincisi sabit sermaye olarak geçmektedir. Bu sabit sermaye de kendi içerisinde dört kısma ayrılmakta iken bunlardan sonuncusunu Smith (2005) şöyle tanımlamaktadır: “…Toplumun tüm sakinlerinin ve üyelerinin kazanılmış ve yararlı yetenekleridir. Bu tür yeteneklerin edinilmesi, edinenin eğitimi, öğrenimi ya da çıraklığı sırasında bakımıyla, her zaman gerçek bir masrafa mal olur; bu, onun şahsında sabitlenmiş ve gerçekleşmiş bir sermayedir. Bu yetenekler onun servetinin bir parçasını oluşturduğu gibi, ait olduğu toplumun servetinin de bir parçasını oluşturur. Bir işçinin gelişmiş el becerisi, emeği kolaylaştıran ve hafifleten ve belirli bir masrafa mal olsa da, bu masrafı bir kârla geri ödeyen bir makine veya ticaret aleti ile aynı ışık altında düşünülebilir.” Bu alıntıdan anlaşılacağı üzere Smith, insanların aldığı eğitim, çıraklık gibi hususları topluma katkıda bulunan sabit bir sermaye olarak tanımlamaktadır. Hatta bu noktada söz konusu eğitim ve benzerini üretimde kullanılan makine ve benzerine benzetir. Nitekim bunun sabit “sermaye” olarak adlandırması da bu sebeptendir. Kavramı doğrudan ilk kullananlardan biri olarak ise 1897’deki eserinde sermayeyi türlerine ayırırken bunlardan bir tanesini beşeri sermaye olarak tanımlayan I. Fisher gösterilmektedir. Fakat bunların ardından uzunca bir süre beşeri sermayeye dair yaygın bir yazım ya da tartışma olmamıştır, ta ki 1950’lere gelinceye değin.
Terimin 1950’lerde tekrar gündeme gelmesinin temel sebebi, mevcut ekonomik düzendeki gelir eşitsizliklerini anlaşılır, kabul edilebilir bir nedene dayandırma isteğidir. Mincer (1985), Schultz (1961) ve Becker (1962) gibi isimlerden hareketle söylenmek istenen şudur: İnsanların beşeri sermaye gelişimi onların sahip oldukları işleri, o da gelirlerini etkilemektedir. Dolayısıyla gerek insanlar, gerek toplumlar ve gerekse de ülkeler arası gelir ve büyüme eşitsizlikleri şu iddia ile meşrulaştırılmaya çalışılmıştır: Aradaki fark, kısaca beşeri sermaye farkıdır.
Beşeri Sermaye Kavramı Eleştirileri
Yukarıda tanımlanan ve gelişimi kısaca özetlenen beşeri sermaye tanımına eleştiriler gelmiş ve gelmeye devam etmektedir. Literatürde geçen temel eleştirilerin (Bkz. McLean ve Kuo, 2014; Bowles ve Gintis, 1975; Margionson, 2017; Tan, 2014) özeti şöyle listelenebilir:
-Gerçekte ve ampirik olarak eğitim ile yüksek gelirler arasında zayıf bir ilişki vardır.
-Eğitim ve yüksek maaş arasındaki ilişkileri etkileyebilecek diğer olası etmenler göz ardı edilmektedir.
-Kişilerin eğitim ve benzeri kararlarını rasyonel bir şekilde aldığına dair olan neo-klasik varsayım sadece bir kabuldür, herkes için geçerli değildir. Ki bu varsayım metodolojik bireyciliğe dayanmaktadır.
-Emeği ya da insanı sermaye olarak adlandırmak problemlidir.
Buradaki eleştirilerden sonuncusu özellikle Marksist görüşe sahip olanlarca öne sürülmektedir zira onlara göre insanı sermaye olarak adlandırmak herşeyden önce emeği ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir.
İslam Ekonomisi ve Beşeri Sermaye Kavramı
İslam ekonomisi veya iktisadı, 20. yüzyıldaki dönüşümlere binaen özellikle yeni bağımsızlık kazanan Müslüman toplumlardaki ihtiyaç üzerine Müslümanların dini hassasiyetlerine uygun bir ekonomik sistem kurma fikriyle ortaya çıkan bir terimdir. Islahi’ye (2017) göre bu terimi 1936’da ilk kez Muhammed Hamidullah kullanmıştır. Fakat bu şu anlama gelmemektedir; Müslümanlar daha önce iktisada dair hiçbir şey söylememişlerdir. Bilakis, İslam’ın doğuşundan itibaren iktisadi meselelere dair hem yazıya aktarılan hem pratiğe dökülen pek çok şey olmuştur. Lakin bunların 20. yüyıla değin doğrudan “İslam ekonomisi” adı altında toplanma ihtiyacı hissedilmemiştir. Bunun çeşitli sebepleri olmakla birlikte bu mevzu, bu yazının temel amacı dışındadır.
İslam iktisadının anaakım neo-klasik iktisadın karşısında durabilmesi için herşeyden önce neo-klasik iktisadın temel kavramlarını iyi anlayıp onlara dair tutarlı bir duruş sergilemesi gereklidir. Öğrneğin, neo-klasik iktisat faydayı öne çıkarmaktadır. Peki fayda İslam iktisadı açısından nerede durmaktadır? gibi. Bu minval üzere İslam iktisadının neo-klasik iktisat içerisinde yer alan diğer önemli kavramları da ciddi bir değerlendirmeye tabi tutması gerekmektedir. Söz konusu kavramlardan bir tanesi de beşeri sermaye kavramıdır.
Fakat İslam iktisadı literatüründe beşeri sermaye kavramına ilişkin çalışmalara bakıldığında ilginç bir tablo ortaya çıkmaktadır zira kendi içerisinden yani seküler iktisadi görüşler tarafından dahi yukarıda listelendiği gibi eleştirilere maruz kalan bu kavram, İslam iktisadı literatüründe hemen hemen hiçbir eleştiriye uğramaksızın verili bir kabule mazhar olmaktadır. Hatta bazı çalışmalar, tıpkı bazı kavramlarda olduğu gibi, bu kavramın kökenlerinin İslam iktsadındaki karşılığını bulmaya çalışıp bunun aslında ne kadar İslami olduğunu da ispatlamaya çalışmaktadır. Bunun temel sebeplerinden biri, kavramı sadece yüzeysel bir okumaya tabi tutup “eğitim, kendini geliştirme, vb.” anlamlar atfetmek olsa gerektir. Örneğin Nawaz (2017), özellikle İslami finans sektörü açısından beşeri sermayenin önemini ispat eden ampirik bir analiz yapmıştır. Hashi ve Bashiir (2009) ise beşeri sermaye kavramının öncül öneminin bir adım ötesine geçip bu terimin halihazırda İslam’ın temel kaynaklarında var olduğunu ispata girişmişlerdir. Bunun sebebi, bu kavramı kendilerince insan kapasitesi olarak yorumlamalarıdır.
Peki beşeri sermaye kavramı İslam iktisadı açısından daha nitelikli ve derinlikli olarak nasıl ele alınabilir? Öncelikle beşeri sermaye kavramındaki “beşerȋ” kelimesinden başlayabiliriz. Beşeri malum beşere ait olan demektir. Beşer ise insandır. İslam iktisadının farkı daha buradan başlamaktadır zira konvansiyonel iktisatta öngörülen beşer ya da insan yalnızca bedeni ve fiziksel varlığı olan, bu dünyaya tesadüfen gelen, kendi çıkarlarını önceleyen, rasyonel bir fayda maksimize edicisidir. Bu tabir adeta iktisadi bir terminatörü andırmaktadır. İslam iktisadında ise İslam’ın öngördüğü bir insan anlayışı hakimdir. Yani, Allah tarafından belirli bir amaç ve belirli bir süre için bu dünyada yaratımış olan, artı ve eksileriyle hem fiziksel bedeni hem ruhu olan bir varlıktır. İnsanın bu dünyadaki temel amacı, Allah rızasıdır. Dolayısıyla dünyada her türlü eyleminde -siyasi, iktisadi, vb. buna uygun davranmaya çalışır. İnsana dair bu ontolojik fark, daha sonra beşeri sermaye kavramının bütünündeki farka da sirayet edecektir ki aşağıda bundan bahsedilecektir.
Sermaye kelimesine gelince, Batı’da 15-16. yüzyıllarda başlayan köklü değişime paralel olarak anlam değiştiren bir kavramdır. Etimoloji sözlüğüne (Etymonline, t.y.) göre 1600’lerin başında stok, mülk gibi anlamlara gelirken 1793’te şöyle bir tanıma sahip olmuştur: “Sanayi ürününün daha fazla üretim için kullanılabilir olan kısmı.” Nitekim sermayedeki bu anlam kayması ve artan öneme binaen yeni bir anlayış ortaya çıkmış, buna da kapitalizm denmiştir. Bu anlam kaymasına dair biraz bahis eylemek gerekirse, Roy Triverdi’nin (2009) çalışmasına göre neo-klasiklerden önce gelen klasik ekonomi öncesi yaklaşım için sermaye genelde ilk tedariki ve üretim sürecinin sorunsuz yürütülmesi için gerekli bir fon (fund) idi. Hatta Cantillon (1680-1734) sermaye terimini bile kullanmamış, bunu bir fon olarak tanımlamıştı. Klasiklere gelince (A. Smith, D. Ricardo, J. S. Mill gibi), onların döneminde endsütrileşme başladığı için “üretilen üretim araçları” ya da sermaye malları gündeme gelir olmuştu. 1800’lerin sonlarından itibaren ortaya çıkan neo-klasik ekonomik görüşe göreyse sermaye için “fiziksel sermaye” kavramı öne çıkmaktadır. Ancak 1900’lerin ikinci yarısından sonradır ki içsel büyüme teorisi ile birlikte “beşeri sermaye” kavramı öne çıkar olmuştur. Bu gelişimden yukarıda bahsedilmişti. Topal ve Şencal (2022) da modern dönemde sermaye kavramındaki genişlemeyle sosyal ve kültürel sermaye gibi kavramların gündeme geldiğini belirtmektedir. Bunlardan sosyal sermaye kapsamında insani ilişkiler giderek daha fazla çıkara dayalı olarak kurulmaya başlanmıştır. Kültürel sermaye kapsamında ise diploma ve sertifikalar bilgiden daha önemli hale gelir olmuştur. Bunlarla da bağlantılı olan beşeri sermaye kavramı ahkkında Topal ve Şencal (2022) Polanyi’nin şu eleştirisini alıntılamaktadır: insan eyleminin emeği bir mal haline gelemez. Dolayısıyla sermaye de olamaz.
Buraya kadar özetlenen anlam kaymasının temel sebebi tarımsal ekonomiden endüstriyel ekonomiye, ardından da finansal ekonomiye geçiştir. Oysa Batı dışındaki yerler bu dönüşümü doğal olarak yaşamamıştır. Dolayısıyla söz konusu kavramdaki anlam kaymasını ve onun beraberinde getirdiği ilintili kavramları -emek gibi- de aynı şekilde tecrübe etmemişlerdir. Bu sebepten Müslümanlar için sermaye kavramı farklı dönüşümler geçirip bugün de farklı bir yerde durmaktadır. Fakat bunun Batı’dan hiç etkilenmediğini de söylemeyiz. Bütün bunların ayrıca analiz edilmesi önemli olmakla birlikte başka bir araştırmanın konusu olmalıdır. Fakat bu noktada şu söylenebilir: Sermaye kavramının İslam’ın iktisada bakışı göz önüne alınınca Batı’dan farklı olarak şu özelliklere mutlaka haiz olması gerekmektedir:
1. Sermaye eğer para olarak ele alınırsa, doğrudan paradan faizle para kazanmak yasaklanmıştır.
2. Sermayeye sahip olanlar, ona sahip olmayanlara -örneğin emek denilen gruba- adaletsiz davranamaz.
3. Hayatın ve ekonomik aktivitenin temel gayesi sermaye edinimine dayandırılamaz, yani kapitalizm ve onun temel varsayımları kabul edilemez.
4. İnsan ve insan emeği mallaştırılamaz, sermayeye indirgenemez.
Dipnot
ASBV (t.y.). Beşeri Sermaye. https://www.sosyalbilimlervakfi.org/tr/sozluk/beseri-sermaye/
Becker, G. S. (1962). Investment in Human Capital: A Theoretical Analysis, Journal of Political Economy, Vol. 70, No. 5, Part: 2: Investment in Human Beings (Oct. 1962), pp. 9-49.
Bowles, S., and Gintis, H. (1975). The Problem with Human Capital Theory -A Marxian Critique, The American Economic Review, Vol. 65, No. 2, pp. 74-82.
Etymonline (t.y.). Capital, https://www.etymonline.com/word/capital#etymonline_v_53180
Fisher, I. (1897). Senses of ‘Capital,” Econ J 7:199–213.
Hashi, A. A., and Bashiir, A. (2009). Human Capital Development from Islamic Perspective, Conference Paper: International Conference on Human Capital Development, by UMP, Kuantan Pahang, Malaysia, May 25-27.
Islahi, A. A. (2017). The Legacy of Muhammad Hamidullah in Islamic Economics, MPRA Paper No. 80149, https://mpra.ub.uni-muenchen.de/80149/1/MPRA_paper_80149.pdf
Marginson, S. (2017). Limitations of Human Capital Theory, Studies in Higher Education, Vol. 44, Iss. 2, pp. 287-301.
McLean, G., and Kuo, M. (2014). A Critique of Human Capital Theory from an HRD perspective, HRD Journal, Vol. 5, No. 1, pp. 11-21.
Mincer, J. (1958). Investment in Human Capital and Personal Income Distribution, Journal of Political Economy, Vol. 66, No. 4, pp. 281-302.
Nawaz, T. (2017). Exploring the Nexus Between Human Capital, Corporate Governance and Performance: Evidence from Islamic Banks, Journal of Business Ethics, Vol. 157, pp. 567-587.
Schultz, T. W. (1961). Investment in Human Capital, The American Economic Review, Vol. 51, No. 1, pp. 1-17.
Smith, A. (2005; orig. publ. 1776), An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, https://www.rrojasdatabank.info/Wealth-Nations.pdf
Roy Triverdi, S. (2009). Evolution of the Concept of Capital: A Historical Perspective, MPRA Paper 14208, University Library og Munich, Germany. https://mpra.ub.uni-muenchen.de/14208/1/MPRA_paper_14208.pdf
Tan, E. (2014). Human Capital Theory: A Holistic Criticism, American Educational Research Association, Vol. 84, Iss. 3, pp. 411-445.