17 Mayıs 2025 - Cumartesi

Şu anda buradasınız: / Helâl Lokma İçin
Helâl Lokma İçin

Helâl Lokma İçin ABDULLAH DÂİ

Âlemlerin Rabbi Allah katında hak din ve yegâne hayat nizâmı İslâm’ın ekonomi sisteminin temeli helâl üzere atılmış, binası helâl ile meydana gelmiştir… Rabbimiz, Melikimiz ve İlahımız Allah Teâlâ ve O’nun yetkili kıldığı en son Nebi ve en son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s)’in sınırlarını beyân ettiği helâl dairesinde hayatını idâme ettiren muvahhid mü’min müslümanlar, imanlarının gereği bu sınırı asla aşmazlar… Kendilerine yasaklanmış ve her şeyiyle açıklanmış haramlara bulaşmaz, kendileri uzak kaldıkları gibi, diğer insanları da harama düşmemeleri için uyarır, bütün imkânlarıyla engel olmaya gayret ederler…
Yegâne hayat nizâmı İslâm’ın bütün kurum ve kuruluşlarıyla egemen olduğu ‘’Daru’l-İslâm’’da, esnafından işçisine, fabrikatöründen çiftçisine bütün muvahhid mü’min halk, Allah ve Rasulü (s.a.s)’in koymuş olduğu helâl ve haram sınırlara çok dikkat ederler… Helâl olanlarla ilgilenip amel eder ve birbirlerine tavsiye edip denetlerler… Haramların küçüğünden büyüğüne her türlüsü, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmeden İslâm yönetimi tarafından yasaklanmış olduğundan görünürde hiç kimse haramlara bulaşmaz… Dolayısıyla ekonomi piyasası helâl üzere yapılanmış ve öylece devamı sağlanmıştır… Nefsine zulmeden fasık kişiler, haram sınırlarını çiğner ve o haramı işleyecek olurlarsa, İslâm’ın egemen olduğu bir beldede yetkililer tarafından engellenir ve gerekli ceza ile cezalandırılırlar. Böylece, ‘’Daru’l-İslâm’’da ekonominin helâller üzerinde işlenmesi sağlanmış olup kazanç, helâl yollardan yapılarak İslâm toplumundaki huzur ve mutluluk gündeme gelmiş olur…
Helâl yollardan elde edilen temiz kazanç, yine israftan kaçınarak helâl yollara sarf edilir, tabiî ihtiyaçlar helâl ve temiz bir şekilde giderilmiş olur… Ticareti, alış-verişi, işi ve işçisi helâl olanın üzerinde bulunan bir İslâm ülkesindeki mü’min müslümanların içi, dışı tertemiz bir hâle gelir... Eğitim ve yönetim, Allah’ın indirdiği hükümlere tâbi olup el ele vererek bir bütünlük içinde çalıştıkları takdirde, muvahhid, muttakî ve sadık nesiller yetişir… Bu nesiller, iş başına geçip Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyi devam ettirdikçe ülke, huzur ve saadet diyarından başka bir şey olamaz…
Piyasa, İslâm ahkâmına uyumlu bir şekilde oluştuğundan, insanların yiyeceği, içeceği ve giyeceği ile barınakları helâl kazançdan meydana gelir… Her şeyleri helâl ve temiz bir şekilde oluşur… Ve Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ temizdir, ancak temiz olanı kabul buyurur!..
Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s):
‘’Ey insanlar, şübhesiz Allah Tayyib (tertemiz)dir. Tayyib (helâl ve temiz) olandan başkasını kabul etmez.’’
Muhakkak Allah, Rasullere verdiği emrin aynısını mü’minlere emretmiştir.
Azîz ve Celîl Allah:
‘’Ey Rasuller, temiz (ve helâl) şeylerden yiyin ve salih amellerde bulunun. Çünkü gerçekten Ben, yapmakta olduklarınızı biliyorum.’’ (Mü’minun, 23/51)
Ve:
‘’Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.’’ (Bakara, 2/172)
Sonra şöyle buyurdu:
‘’Bir kimse uzun sefere çıkar, saçları dağılmış toza-toprağa bulanmış bir hâlde ellerini semâya uzatarak: Ya Rabbi, Ya Rabbi! diye duâ eder.
Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, (hasılı) kendisi haramla beslenmiş ise, böylesinin duâsı nasıl kabul edilir?’’13
İmam Muhyiddin en-Nevevî (rh.a.), bu hadisin şerhinde beyân ettiklerini naklettikten sonra, hadisin konusu üzerinde durup diğer delilleri sunalım!..
Şöyle diyor İmam Nevevî (rh.a.):
“Muhakkak Allah temizdir, (helâl ve) temiz olanından başkasını kabul etmez.’ Kadı Iyâz dedi ki:
-Tayyib (temiz), yüce Allah’ın sıfatı olarak kullanılırsa, noksanlıklardan münezzeh anlamına gelir. Bu anlamı ile ‘el-Kuddûs’ isminin anlamıyla aynı olur. Tayyibin asıl anlamı, aparı ve tertemiz olmak, pislikten uzak bulunmaktır.
Bu hadis-i şerif, İslâm’ın temel dayanaklarından, hükümlerin üzerinde bina edildiği esaslardan birisidir. Ben, bu gibi hadislerden kırk hadisi ayrı bir cüzde bir araya getirip topladım.
Bu hadiste, çeşitli hükümler yer almaktadır:
1- Helâl maldan infâk etmek teşvik edilirken, böyle olmayandan infâk yasaklanmaktadır.
2- Yiyilen, içilen, giyilen ve benzeri şeylerin herhangi bir şübhenin bulunmadığı katıksız helâlden olması gerekir.
3- Duâ etmek isteyen bir kimsenin ise, bu gibi hususlara başkasından daha çok itina göstermesi gerekir.
‘’Sonra da saçı başı dağınık toza bulanmış hâlde uzunca yolculuk yapan bir adamı söz konusu etti…’ Allah, en iyi bilendir. Bunun anlamı muhtemelen hacc, mustahab olan bir ziyâret, sılâ-ı rahim ve buna benzer çeşitli taat türlerini yerine getirmek maksadı ile uzunca yolculuk yapan kişi kasdedilmektedir.
‘“Böyle birisinin duâsı nasıl kabul olunabilir?’ Yani bu nitelikte olan bir kimsenin duâsı nereden ve nasıl kabul edilecek?” 2
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, Tayyib (tertemiz/güzel)dir. Yalnız ve yalnız tertemiz, iyi ve güzel olanları kabul eder… Bu da, hayırlı, salih ve helâl kılınanlar demektir…
Şöyle buyurur Allah Azze ve Celle:
“Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah’ındır. Tayyib (güzel/temiz) söz O’na yükselir, salih amel de onu yükseltir.”3
“Görmedin mi ki Allah, nasıl bir örnek vermiştir: Tayyib (güzel/temiz) bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.
Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, inananlar için örnekler verir, umulur ki onlar, öğüt alıp düşünürler.
Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamıştır.
Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp saptırır. Allah, dilediğini yapar.” 4
Güzel ve temiz, yani tayyib söz, iman dolu bir kalbin tertemiz iyi niyetinden meydana gelip, devamlı zikirle ıslak olan dili vasıtasıyla muvahhid mü’minin ağzından çıkar… Vücûdunun diğer organlarıyla ‘’Sünnet’’ üzere işlediği salih amelleri, o güzel sözü Allah’ın katına yükseltir… Erkek olsun, kadın olsun her muvahhid mü’min, katıksız imanı ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ni örnek edinerek yaptığı salih ameliyle tertemiz bir hâle gelir, emrolunduğu gibi dosdoğru olmakla muttakîler ve sadıklardan olur, böylece yegâne Rabbi Allah Teâlâ’nın katında kulluğa kabul edilen ve razı olunan bir şahsiyet hâline gelir…
“Allah, ancak korkup sakınanlardan (muttakîlerden) kabul eder.”5 buyurur yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, en son Nebîsi ve en son Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e şöyle buyurur
“İman etmiş kullarıma söyle: ‘Alış-verişin ve dostluğun bulunmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namaz kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infâk etsinler.”6
Namazı dosdoğru kılan katıksız iman etmiş muvahhid kullar, Rabbleri Allah’ın buyurduğu ve önderleri Rasulullah (s.a.s)’in gösterdiği gibi, helâl yollardan çalışıp kazandıkları mallarından Allah yolunda infâk ederler… Bu hâl, muvahhid mü’minlerin olmazsa olmaz özelliğidir…7
Muvahhid mü’minler, kesin bir bilgiyle bilip katıksız iman ederler ki Rabbleri Allah, ancak muttakîlerin helâl kazançlarından verdikleri sadakaları ve infâkları kabul buyurur…
Malum olduğu üzere tayyib (temiz ve helâl) şeylerden yemek konusunda Rasuller ile onlara iman eden ümmetlerin ferdleri arasında bir fark yoktur… Allah Teâlâ, hem Rasullerine, hem de onlara iman eden ümmetlerine: “Temiz (ve helâl) şeylerden yiyin!” buyurmuştur…8
Tayyib, yani temiz ve helâl şeylerden yemek için, yenilenin temiz ve helâl yollardan kazanılması gerekir!.. Sadaka da ancak bu maldan olursa kabul edilir!..
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur.
“Kim helâl (tayyib/temiz) kazancından bir hurma değerinde bir sadaka verirse -ki Allah, helâl maldan verilen sadakadan başka hiçbir sadakayı kabul etmez- İşte Allah, bu helâl sadakayı sağ eliyle kabul eder. Sonra o tek hurma değerindeki sadakayı dağ gibi oluncaya kadar, sizin birinizin sütten ayrılmış tayını büyüttüğü gibi, sadaka sahibi için dikkatli büyütür.”9
Rabbimiz Allah, ancak helâl kıldığı yollardan kazanılan ve harcanandan razı olur… Böyle bir kazanç elde edilen maldan verilen sadakayı kabul edip onu bereketlendirir… Haram şeyleri de yok eder…
Hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de bir ayet-i kerimede şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
“Allah, faizi yok eder de sadakaları arttırır. Allah, günahkâr kâfirlerin hiçbirini sevmez.”10
Bir önceki ayette ise şöyle buyurur:
“Faiz (ribâ) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: ‘Alım-satım da ancak faiz gibidir’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aiddir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.”11

Allâme Bedreddin el-Aynî (rh.a.), “Umdetûl-Karî” adlı meşhur Sahih-i Buharî şerhinde şunları kaydeder:
“Allah Teâlâ’nın: ‘Faizi yok eder…’ sözü, sorunun cevabına yukarıdaki cevabda zikredilen ayetten daha uygundur. Zira Allah Teâlâ, bu ayet-i kerimede faizi yok edeceğini haber vermiştir. Allah’ın faizi yok etmesi, ya tamamen sahibinin elinden çıkarması ya da malının bereketinden onu mahrum etmesiyledir. Böylece o malından faydalanamaz. Bilakis Allah, dünyada ve âhirette faiz sebebiyle ona azâb eder.
Allah Teâla’nın faizi yok edeceğini ve sadakaları arttıracağını atıf vâvı ile birlikte zikretmesinden anlaşılmıştır ki, faizi haram olduğu için yok etmesi, sadakaları arttırmasının ancak helâl kazançtan verilmesi hâlinde olacağını gösterir.”12
Abdullah b. Mes’ud (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Faizden mal çoğaltan hiçbir kimse yoktur ki, işinin akibeti malının azalmasına dönüşmesin.”13
Rabbimiz Allah, gerçekten iman edip imanlarında sadık olan mü’min müslüman kullarına hitaben şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, Allah’dan sakının eğer inanmışsanız, faizden artakalanı bırakın.
Şayet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Rasulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.”14
Yüz küsür yıldan beridir, çağın zalim tağutları ve yerlisiyle, yabancısıyla İslâm düşmanları tarafından işgal edilip küfür ve şirk kanunlarıyla yönetilen İslâm topraklarında, İslâm’ın hükümleri yasaklanmış olmakla beraber, başta faiz olmakla üzere her türlü haram serbest bırakılmış, bununla beraber yasallaştırılmıştır... İşgal edilen beldelerde gündemde olan ekonominin temelleri haram üzere atılmış, binası haram ile yükseltilmiştir... Faize bulaştırılmadık hiçbir ticaret bırakılmamış, Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e savaş açmış faiz kurumlarına uğratılmadık insan sayısı yok denilecek kadar azalmıştır... Ayrıca İslâm ticaret hukuku geçersizleştirildiğinden dolayı alış-veriş, fasid akidler üzere gerçekleştirilmekte olduğundan câiz olmayan bir durum ortaya çıkmıştır... Esnafından fabrikatörüne, işçisinden memuruna her vatandaşın haramlara bulandırıldığı işgal altındaki İslâm topraklarındaki gayr-i İslâmî yönetimler, her geçen günde dünü aratmakta ve Allah’a isyan noktasında daha da azmaktadırlar...
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in uyarılarına dikkat!..
Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Faiz, yetmiş üç türlüdür. Bunların en hafifi, kişinin annesini nikâhlaması gibidir ve şübhesiz en ağır faiz, müslüman adamın ırzı (namus, şeref ve haysiyetine dil uzatmak)dır.”15
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“(Andolsun,) şübhesiz insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki onlardan, faiz yemeyen (yani almayan) hiç kimse kalmayacaktır. Artık faiz yemeyene de faizin tozu konacaktır.”16
Hadisin şarihi, şunları beyân eder:
“Rasulullah (s.a.s.), bu hadisi ile tâ asırlar öncesinden bugünü görmüş, insanlığın düştüğü bu ekonomik batağı mucizevî bir tarzda haber vermiştir. Gerçekten de Hz. Peygamber’in bildirdiği tahakkuk etmiş, faize doğrudan ya da dolaylı dalmayan hemen hemen kalmamıştır. Dinine bağlı olarak bilinen, faizin haram olduğuna inanan birçok insan bile maalesef ya bile bile ya da bilmeden faize bulanmıştır. Çünkü gayr-i İslâmî bir sisteme dayanan ve bu sistemin piyasasında gelişen ekonomi, insanlığı kıskacına almış, bütün çıkış kapılarına faizi yerleştirmiştir. Öyle ki, piyasada iş yapmak istiyen tüccar, yatırım yapmak isteyen sanayici, ister istemez faiz müesseselerinin kapılarına gitmek zorunda kalmıştır.
Kredi ve banka ile hiçbir ilgi kurmayan esnaf da faizden uzak kalmamaktadır. Çünkü İslâm’ın koyduğu şartlara uyulmadan yapılan ve yaygınlaşan fasid akidler de faiz hükmündedir. Bu akidlerden uzak kalmak, zamanımız tüccarı için imkânsız hâle gelmiştir.
Ticâret, sanayi ve banka ile hiçbir ilgisi olmayan çiftçi, işçi ve memur da yakasını bu illetten kurtaramamaktadır. Ürününe karşılık aldığı bedel, çalışmasına karşılık aldığı ücret faiz kurumlarından geçmekte, faize bulanmaktadır. Dostunda yediği yemekte, arkadaşından aldığı hediyede faiz bulaşığının olmadığı hiç kimse tarafından garanti edilemez durumdadır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, insanların faiz alıp yemese bile onun tozuna, dumanına bulaşacağı yolundaki haberi budur.”17
Tağutî yönetimlerinin altındaki işgal edilen İslâm topraklarındaki acı durum bundan ibaret... Yapay sınırlarla İslâm düşmanlarının birbirinden ayırdığı ve müslüman olduklarını beyân eden halkların yaşadığı esaret hayatının acı durumu!..
Mü’min müslüman kullarına helâl ve temiz olanlardan yemeyi, dolayısıyla giymeyi ve barınmayı emreden Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.”18 buyurmaktadır...
Malum olduğu üzere, salih amelde bulunabilmek için helâl yollardan çalışıp kazanmak ve helâlden yiyip içmek gereklidir... Genel mânada ibadetlerin, hasseten duâların kabulu için, helâlden beslenmek olmazsa olmaz şarttır...
Ayet-i kerimelerde şöyle buyrulur:
“Rabbiniz dedi ki: ‘Bana duâ edin, size icâbet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler, cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.”19
“Kullarım, Beni sana soracak olurlarsa, muhakkak ki Ben, (onlara) çok yakınım. Bana duâ ettiği zaman duâ edenin duâsına cevab veririm. Öyleyse onlar da Benim çağrıma cevab versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşâd (doğru yolu bulmuş) olurlar.”20
Rabbimiz Allah’ın buyruğu böyle... Şimdi önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in hadislerine bakalım!..
1- Nu’mân b. Beşîr (r.a.) rivayet etti.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Duâ, ibâdetin tâ kendisidir. Rabbiniz: ‘Bana duâ edin, size icâbet edeyim’ buyurdu.”21
2- Emiru’l-mü’minin İmam Ali (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurdu Rasulullah (s.a.s.):
“Duâ, mü’minin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nûrudur.”22
3- Selmân el-Farisî (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah, çok hayâlı ve çok cömerttir. Kişi, O’na ellerini kaldırdığı zaman onları, boş ve nâsibsiz olarak çevirmekten hayâ eder.”23
4- es-Sâib b. Yezîd, babası (Yezîd b. Sâib)den rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.), ellerini kaldırıp da duâ ettiğinde (duâdan sonra) onları yüzüne sürerdi.24
5- Mü’minlerin annesi Âişe (r.anha) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kul, dört defa: Ya Rabb, derse Allah: Buyur kulum, istediğini iste. İstediğin sana verilecektir! buyurur.”25
Âişe (r.anha) annemizin rivayet etmiş olduğu yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in bu mübarek hadis-i şerifi bize, hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerim’deki şu ayetleri hatırlatıyor:
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah, her şeye güç yetirendir.
Şübhesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahibleri için gerçekten ayetler vardır.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) ‘Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen çok yücesin, bizi ateşin azabından koru.
Rabbimiz, şübhesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu hor ve aşağılık kılmışsındır. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
Rabbimiz, biz: ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.

Rabbimiz, Rasullerine va’dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi hor ve aşağılık kılma. Şübhesiz Sen, va’dine muhalefet etmeyensin.’
Nitekim Rabbleri, onlara (duâlarını kabul ederek) cevab verdi: ‘Şübhesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp çıkarılanların ve yolunda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevab)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O’nun katındadır.”26
Yegâne Rabbimiz Allah Azze ve Celle, ibadetin tâ kendisi olan duânın gereğini yerine getirerek ellerini açıp duâ eden kullarının duâlarını kabul buyurur... Bu ayet-i kerimeler, bu hakikatin apaçık delilleridir!..
6- Ebu Hureyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Kesinlikle kabul edilen üç duâ vardır:
Babanın (çocuğuna) duâsı.
Misafirin (yolcunun) duâsı.
Mazlumun duâsı.”27
Asla değişmeyen hakikat bu iken, Rasulullah (s.a.s.)’in hadislerinde beyân olunan:
“Uzun sefere çıkan, saçları dağılmış, toza-toprağa bulanmış yolcunun, ellerini semâya uzatarak:
-Ya Rabbi, ya Rabbi, diye duâ etmesi” niçin kabul görmemişti?..
Çünkü: “Yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve kendisi haramla beslenmişti” de ondan “duâsı nasıl kabul edilir?..”
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)’in bu konuyla ilgili hadislerini arzedelim... Bu delillere dikkat edilsin!..
1- Mü’minlerin annesi Âişe (r.anha) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), bir defasında yanıma geldi. Hâlinden acelesi olduğunu farkettim. Abdest aldı ve hiç kimseyle konuşmadan çıktı. Odanın 

kapısına yaklaştığımda, dışardakilere şöyle buyurduğunu işittim:
“Ey insanlar, Allah şöyle buyuruyor:
‘Duâ ettiğinizde icâbet etmeyeceğim, bir şey istediğinizde vermeyeceğim ve yardım istediğinizde yardım göndermeyeceğim günler gelmeden, iyiliği emredip kötülükten alıkoyun!”28
2- İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)’in huzurunda:
“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helâl ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekten o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/168) ayeti okundu.
Sa’d b. Ebî Vakkas, ayağa kalktı ve:
-Ya Rasulallah, yüce Allah’a duâ et de beni duâsı kabul olunan kişilerden kılsın, dedi.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Ya Sa’d, yiyeceğine haram karıştırma ki, duâların kabul olsun.
Muhammed’in canı elinde olana yemin ederim ki kişi, midesine haram bir lokma indirdiği zaman kırk gün boyunca amelleri kabul görmez. Haram para (zulüm) ve faizle büyüyüp gelişen birinin hak ettiği yer de cehennem ateşidir!”29
3- Hişam bildiriyor:
İbn Ömer (r.anhuma):
“Kişi, içlerinde bir dirhemi haram olan on dirhemle bir giysi satın aldığı zaman, o giysi üzerinde durdukça Allah, namazlarını kabul etmez.” dedi ve iki parmağını kulağına sokup şöyle devam etti:
-Şayet bu sözü, Rasulullah (s.a.s.)’den işitmediysem şu kulaklarım sağır olsun!30
4- Abdullah b. Ömer (r.anhuma)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Hiçbir namaz taharetsiz kabul olunmaz. Ganimetten aşırılan (haram) hiçbir maldan da sadaka kabul edilmez!”31
5- Usâme b. Umeyr (r.a.) rivayet etti.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Allah, haramdan verilen hiçbir sadakayı ve abdestsiz de hiçbir namazı kabul etmez.”32
6- Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Malının zekatını verdiğin zaman, üzerindeki malın hakkını ödemiş olursun.
Kim bir haram malı biriktirir sonra da onu sadaka/zekat olarak verirse, o malda o kişi için bir sevab olmaz. Onun günahı ise o kimseye aiddir.”33
7- Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
“Kişi, helâl nafakasıyla hac için yola çıkıp ayağını (bineğinin üzengisine) koyarak:
-Lebbeyk Allahumme lebbeyk (buyur Allahım buyur) derse, gökyüzünden bir münâdî:
-Lebbeyke ve sa’deyke (buyur, senin emrindeyim). Azığın helâl, bineğin helâl, haccın kabul edilmiştir. Kıymeti de eksiltilmemiştir, der.
Haram nafakayla yola çıkıp ayağını (bineğinin üzengisine) koyarak:
-Lebbeyke derse, gökyüzünden bir münâdî:
-Lebbeykin de, sa’deykin de senin olsun. Azığın haram, nafakan haram, haccın ise makbul değildir, der.”34
8- Cabir b. Abdillah (r.anhuma)’dan.
Rasulullah (s.a.s.), Ka’b b. Ucre’ye şöyle buyurdu:
“Ya Ka’b b. Ucre, haramla beslenen bir vücûd cennete giremez! Böyle bir vücûd cehennemi daha çok hakkeder.”35
9) Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Kişinin toprak alıp ağzına koyması, Allah’ın haram kıldığı şeyi ağzına koymasından daha hayırlıdır.”36
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.) böyle buyurdu!..
Rasulullah (s.a.s.)’in izinden giden ikinci hayırlı nesil olan Tabiîn’den Kasım b. Mihaymira (rh.a.), şu tesbitte bulunup şöyle der:
-Günah yoldan bir mal kazanan kimse, onunla iyilik yapsa veya onunla sadaka verse ya da onu Allah yolunda infâk etse, bunların hepsi cehennemde toplanır!37
Ebu Abdillah (Said b. Yezîd) es-Sâcî (rh.a.) de şunları beyân edip şöyle söyler:
-Şu beş şeyi her mü’minin mutlaka bilmesi gerekir:
1- Allah’ı bilip tanımak.
2- Hakkı bilmek.
3- Amelleri, sadece Allah’ın rızasını gözeterek yapmak.
4- Sünnete göre amel işlemek.
5- Helâl olan şeylerden yemek.
Kişi, Allah’ı tanıyıp ancak hakkı bilmediği zaman, Allah’ı tanımanın kendisine hiçbir faydası olmaz.
Kişi, Allah’ı bilip de amelini sırf Allah rızası için yapmazsa, bu bilginin ona hiçbir faydası dokunmaz.
Kişi, Allah’ı bilip de amelini Sünnet’e göre yapmazsa, bu bilginin ona bir faydası olmaz.
Kişi, Allah’ı bilip de ancak sadece helâl olan şeylerden yemezse, bu beşinin hiçbirinden faydalanamaz.
Kişi, sadece helâl olan şeylerden yerse, Allah, onun kalbini arındırır. Bu şekilde dünya ve âhiret işlerini hakkıyla bilip de görebilir. Kişi, bu işlerde şübhe içindeyse, bu şübhesi (helâl olmayan şeylerden) yediği oranda olur. Yediği haram olan şeylerden dolayısıyla da hem dünyada, hem de âhiret işlerinde bir karanlığın içinde olur. İnsanlar onu, gören biri olarak nitelendirse de, haram olarak yediği şeylere tevbe edene kadar bir körlüğün içinde kalır!38
İmam Begavî (rh.a.), “Şerhi’s-Sünne” adlı meşhur eserinde bu konuda şunları beyân eder:
“Buradan anlaşılması gereken şudur ki:
Harama dalmak ve haramla beslenmek, duâya icâbet edilmesinin mânilerindendir. İçki içmek ve zinâ etmek gibi fiilî olan haramları işlemek de duâya icâbet edilmesine mâni’/ engel olur. Aynı şekilde farzların terki de duâya icâbet edilmesine mâni olur. Nitekim hadiste varid olduğu üzere ‘emr bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker (iyiliği emretmek ve münkeri nehyetmek) vazifesinin terk edilmesi, iyilerin duâsına icâbet edilmesini dahi engeller.”39
Bütün nakledilen sahih delillerden sonra her muvahhid mü’min müslüman mutlaka yapması gereken ânın vâcibi vazifesi, bulunduğu ortamı, başta şirk ve küfür olmak üzere her türlü haramdan temizlemesi gereklidir... İçinde yaşadığı beldedeki muvahhid mü’minlerle birlik ve beraberliklerini azamî derecede sağlayıp hep beraber bu vazifeyi yerine getirmelidirler... Başta şirk ve küfür olmak üzere haramların egemenliğine son verip, her şeyiyle helâl olan İslâm’ın hayatın bütününe hakim olmasını ve bu hakimiyetin devamlı olmasını sağlamalıdırlar... Eğer bu ânın vâcibi görevlerini yerine getirmezlerse, işgal atındaki İslâm topraklarında haramların egemenliğindeki zilletten kurtulamazlar!..
“Aklını kullanan bir topluluk için.”40

Dipnot


Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 19, Hds.65.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 3, Hds.3173.
Sünen-i Dârimî, Kitabu’r-Rikâk, B. 9, Hds.2720.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2014, c.10, sh. 598, Hds.15065.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2015, c.6, sh. 21, Hds.5353.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sûr, çev. Hüseyin Yıldız, İst.2012, c.10, sh. 585. İbnu’l-Munzir ve İbn Ebî Hâtim’den.
İmam Muhyiddin en-Nevevî, Sahih-i Müslim Şerhi- el-Minhâc, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.5, sh. 128-129.
Ayrıca bkz. Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İst.T.y. c.5, sh. 384.
Fatır, 35/10.
İbrahim, 14/24-27.
Mâide, 5/27.
İbrahim, 14/31.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Elif, Lâm, Mîm.
Bu, kendisinde şübhe olmayan, muttakîler için yol gösterici bir kitabdır.
Onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.
Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve âhirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
İşte bunlar, Rabblerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır.” Bakara, 2/1-5.
Bkz. Mü’minun, 23/51. Bakara, 2/172.

Sahih-i Buhârî, Kitabu’z-Zekat, B. 8, Hds.14.
Kitabu’t-Tevhid, B. 23, Hds.57.
Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B. 19, Hds.63.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zekat, B. 28, Hds.656.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’z-Zekat, B. 48, Hds.2515.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’z-Zekat, B. 28, Hds.1842.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.7, sh. 75-79, Hds. 9253-9263.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2011, c. 3, sh. 66, Hds.2316.
İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’s-Sadakât, Hds.1.
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2016, c.8, sh. 309, Hds.7914-7915. sh. 249, Hds.7821.
İbn Huzeyme, Sahih-i İbn Huzeyme, çev. Dr. Şemsettin Işık, vdğ. İst.2019, c.4, sh. 115, Hds.2425.
Bakara, 2/276.
Bakara, 2/275.
Bedreddin el-Aynî, Umdetu’l-Kârî- Muhtasar, çev. Faruk Uslu, vdğ. İst.2021, c.8, sh. 195.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Ticâre, B. 58, Hds.2279.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.11, sh. 142, Hds.-
15716-15717.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.3, sh. 690, Hds.2309.
Bakara, 2/278-279.
Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, c.3, sh. 687, Hds.2306.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Ticâre, B. 58, Hds.2274.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, c.6, sh. 483, Hds.6289.
Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2023, c.12, sh. 195, Hds.14994.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Mahmut Bilici, vdğ. İst.2015, c.6, sh. 609, Hds.6575. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat’tan.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Ticâre, B. 58, Hds.2278.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Buyû, B. 3, Hds.3331.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Buyû, B. 2, Hds.4433.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.11, sh. 142, Hds.-
15718.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.3, sh. 612, Hds.2207.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Hzr. Necati Yeniel, vdğ. İst.1991, c.12, sh. 328.
Kehf, 18/110.
Mü’min, 40/60.
Bakara, 2/186.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Vitr, B. 23, Hds.1479.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’d-Duâ, B. 1, Hds.3828.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 41, Hds.3461.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.10, sh. 436-437, Hds.14710-14714.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.3, sh. 322, Hds.1855.
Kuzâî, Şihâbu’l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst.1999, sh. 54, Hds.99.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’d-Daavât, B. 117, Hds.3789.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Vitr, B. 23, Hds.1488.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’d-Duâ, B. 13, Hds.3865.
İbn Hibbân, Sahih - el-İhsân fî Takribi Sahihi İbn Hibbân, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2022, c. 2, sh. 107, Hds.876.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.10, sh. 443, Hds.14727.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c. 3, sh. 339-340, Hds.-
1873-1875.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Vitr, B. 23, Hbr.1492.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.10, sh. 453, Hbr. 14754.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.17, sh. 293, Hds.17273. Bezzâr’dan.
Âl-i İmrân, 3/189-195.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Vitr, B. 29, Hds.1536.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B. 7, Hds.1970.
Kitabu’d-Daavât, B. 47, Hds.3671.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’d-Duâ, B. 11, Hds.3866.
İmam Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, B. 17, Hds.32.
İbn Hibbân, Sahih, c.3, sh. 641, Hds.2699.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.10, sh. 477-479, Hds.14803-14810.
Ebu Davud Süleyman B.  Davud B.  Cârûd et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, çev. M. Ömer Yusuf, Konya, 2019, c.2, sh. 432, Hds.2639.
İmam Ebu Muhammed Abdulhamid B.  Humeyd B.  Nasr el-Kissî, el-Müntehab- Abd B.  Humeyd Müsnedi, çev. Serkan Ünal, Konya, 2015, sh. 672, Hds.1421.
İbn Huzeyme, Sahih-i İbn Huzeyme, c.4, sh. 149, Hds. 2479.
Kuzâî, Şihâbü’l-Ahbâr Tercümesi, sh. 84, Hds.230.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.16, sh. 212, Hds. 23344.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 20, Hds.4004.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.12, sh. 476, Hds.12132. Bezzâr’dan.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, c.2, sh. 120. İbn Merdûye’den.
İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Doç. Dr. Savaş Kocabaş, İst.2010, c.1, sh. 617, Hds.722. Hafız İbn Merdûye’den.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.18, sh. 168, Hds.18101. Taberânî’den.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.10, sh. 604, Hds.-
15077.
Sahih-i Müslim, Kitabu’t-Tahâre, B. 2, Hds.224.
Sahih-i Buhârî, Kitabu’z-Zekat, B. 7. (Bab başlığında)
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tahâre, B. 2, Hds.272.
İbn Hibbân, Sahih, c.4, sh. 453, Hds.3366.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’t-Tahâre, B. 31, Hds.59.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’t-Tahâre, B. 1, Hds.1.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’t-Tahâre, B. 104, Hds.139.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Tahâre, 271-274.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, c.3, sh. 66, Hds.2315.
İbn Hibbân, Sahih, c.4, sh. 453, Hds.3367.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.18, sh. 169, Hds.18103. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat’tan.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.10, sh. 605, Hds.-
15078-15079.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, c.6, sh. 34, Hds.5378. c.9, sh. 87-88, Hds.8952.
İbn Hibbân, Sahih, c.2, sh. 627, Hds.1723. c.5, sh. 592, Hds.4514.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.10, sh. 625, Hds.8351.
Abdurrezzâk es-San’ânî, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, vdğ. İst.2013, c.11, sh. 424, Hds.20719.
Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, c.9, sh. 619, Hds.11544.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.18, sh. 173, Hds.18109. Ebu Ya’lâ, Bezzâr ve Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat’tan.
İmam Ahmed B.  Hanbel, Müsned, c.7, sh. 158, Hds.9440.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, c.6, sh. 34, Hds.5379.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.18, sh. 172, Hds.18108.
İmam Zehebî, Sİyeru A’lâmi’n-Nübelâ, çev. Ferhat Coşkun- Mustafa Karakaya, İst.T.y. c.6, sh. 365.
Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2015, c.7, sh. 401.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.1997, c.2, sh. 445. (Baş tarafı)
İmam Begavî, Hadislerle İslâm- Tehzîbu Şerhi’s-Sünne, çev. Hüseyin Nohut, vdğ. İst.2024, c.4, sh. 127.
Ra’d, 13/4.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul