
İslam, insanın tüm hareketlerinde olduğu gibi ekonomik faaliyetlerine de maddî ve manevî olmak üzere iki açıdan yaklaşmaktadır. Bu yüzden en temel üretim faktörü olarak kabul ettiği emek, İslamî yaklaşımda sadece maddî değil, manevî yönden de ele alınmıştır. “Yerinde ve yararlı olan her türlü iş, ahlakî ve manevî yönü olan çaba” olarak tanımlayabileceğimiz “salih amel” ile “maddî yönü ağır basan iş ve çaba” anlamına gelen “sa’y” kavramı emek karşılığı olarak kullanılan iki önemli kavramdır (Tabakoğlu, 2005:151).
Fizikî bir çabayı ifade eden “sa’y” kavramı, tüm üretim faktörlerini üretime geçirmeye yönelik sarf edilen gayreti ifade eder ve bu kavram erkek-kadın her bir insana bir sorumluluk olarak yüklenir. Kur’an-ı Kerim’de bu sorumluluk “Gerçekten insan için ancak sa’yinin (çalışmasının) karşılığı vardır.” (Necm Sûresi, 53/39) ayetiyle vurgulanır.
Bu açıklamadan hareketle bir iktisat süjesi olarak insan şu şekilde modellenebilir:
“Faaliyetlerini Allah’ın kullarına hizmet şuuruyla bir ibadet heyecanı içerisinde yapan müteşebbis ve rasyonel bir Müslüman.” (Tabakoğlu, 1987:23)
İslâm’a göre “Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp ayrılmayan” bir Müslüman İnsan modeli esas alınmalıdır. Bu Müslüman insan, iktisadî hayattaki davranışlarında, kendisinde yaratılıştan mevcut olan nefsini tatmin ve menfaatlerini maksimize etme duygularını, Allah’ın emir ve yasaklarıyla makul ölçülerde düzenlemeye çalışan insandır (Zaim, 1992:59).
Müslüman insanın, emeğini üretime yönlendirme hususundaki en önemli örnekleri peygamberlerdir. İlk insan ve ilk peygamberden son peygambere kadar gelmiş-geçmiş tüm peygamberler maişetlerini bir meslek icra ederek, bedenî ve fikrî mesailer sarf ederek; Hazret-i İdris’in terziliği, Hazret-i Davud’un demirciliği, Hazret-i Nuh’un gemi yapımını öğretmesi gibi, insanlığın henüz bilmediği mesleklerde öncülük ve örneklik yapmışlardır (Zaim, 1992:64). Sahabiler de yine san’at ve ticaret gibi çeşitli mesleklerle meşgul olmuşlardır. Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman ticaretle uğraşmışlar, pek çok sahabî gibi Hazret-i Ali tarla, bağ ve bahçede el emeğiyle çalışıp geçimini sağlamıştır (es-Serahsî, 1993:34, 41).
İslam, hayatın her alanına yönelik düzenleme getirdiği gibi emeğiyle, emeğinden elde ettiği gelirle geçinen işçi ile, o işçiyi çalıştırıp üretimde bulunan, işçiye emeğinin karşılığını vermekle mükellef olan işveren hakkında da hükümler getirmiş, işçi ile işveren arasındaki ilişkileri en ideal bir çerçeveyi ortaya koymuştur. Elbette işçi ve işveren şeklinde bir sınıfsal ayırım İslam’da öngörülmemiş, hatta ortaya konulan pek çok davranış kuralıyla bu tür bir ayırımın önüne geçilmiştir. Ancak neticede sadece emeğiyle üretime katılan bir kesim ile, o emek faktörünü üretimde kullanan, bunun için maddi imkana ve sermayeye sahip olan bir zengin kesim İslam toplumunda da olacaktır. İşte bu iki kesimin ilişkilerini, bir üretim faaliyeti sonucu üzerlerine düşen görev ve sorumlulukları ele almadan önce, bu konuya kavramsal altyapı ortaya koyarak başlamakta fayda vardır.
1- Ecîr/Ücret
Emeğini belli bir ücret karşılığında satan veya kiralayan kişi için kullanılan Ecîr kavramı Mecel-le’nin 413. maddesinde “Nefsini (emeğini) kiraya veren kimsedir” (Ahmed Cevdet Paşa, 1300: 126) şeklinde tarif edilmiştir.
“Teşebbüsün kâr ve zararına bağlı olmayan ve müteşebbis tarafından emek sahibine, istihsal olunan malın satışı beklenmeden ödenen müemmen gelir” (Zaim, 1971:162) şeklinde tarif edilen Ücret kavramı, aslında Arapça Ecîr kavramıyla aynı kökten türetilmiştir.
Ücret, kural olarak bir iş karşılığı ödenen tutardır. Yapılan işe karşılık işveren tarafından verilen karşılıktır. İslam’da ücret kavramı karşılığı olarak kullanılan kavram ise, yine aynı kökten türetilen Ecr kelimesidir ve yapılan işin dünya veya ahirette verilecek maddî veya manevî karşılığı anlamlarına gelmektedir (Esen, 1995:27).
İslam’da ücret, emeğin kira bedelidir. Ücret kavramı da, tıpkı işçi kavramının karşılığı olan ecîr kavramı gibi, geniş bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Esnaf ve zanaatkârlar, mühendisler, işçiler, doktorlar, hâkimler, memurlar ve benzeri diğer meslek erbabının kazançları hep ücret kavramına dahildir (Tabakoğlu, 2005:132).
İslam farklı emeğe farklı ücret ödenmesinden yanadır. Bu durum şu ayet-i kerimede beyan edilmiştir: “Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz.” (Ahkâf Sûresi, 46/19)
Netice itibariyle ücret belirlenirken işin ağır ya da hafif oluşu, emekçinin sağladığı katma değer, işçinin verimi, becerisi, geçim şartları, ülkenin ve çalışanın statüsüne bağlı olarak oluşan hayat standartları, çalışanlar arasında adalet göz
önünde bulundurularak makul bir ücret takdir edilmeli, olağanüstü bir durum olmadıkça emek- çi işi planlanan müddette bitirmeli ve işveren de ücreti zamanında ödemelidir. Bu noktada boşluklar oluşursa ya da birtakım haksızlıklar ortaya çıkarsa adalet ilkeleri doğrultusunda yasama organı gerekli düzenlemeleri yapar (Köse, 2016:14).
2- Ecîr-i Hâss/Ecîr-i Müşterek
İslam’da emeğini başkasına kiralayan tüm çalışanlar aynı statü içinde değerlendirilmiş ve aynı hükümlere tâbî tutulmuştur. Sadece işin bir kişiye veya birden çok kişilere yapılmasına göre ya da akdin kuruluşunda iş veya süreden hangisinin esas alındığına göre bir ayırım yapılmış, işe ve zamana göre Ecîr-i Müşterek (Ortak İşçi) ve Ecîr-i Hâss (Özel İşçi) olarak ikiye ayrılmıştır (El-Bağdadî, 1987:27). Kararlaştırılan süre boyunca işçi sadece kendi işverenine çalışmayı taahhüt ettiği için ecîr-i hâss ismini almıştır. Fabrika, inşaat, tarım vb. iş alanlarında sözleşme karşılığı ve ücretle çalışan işçiler ve memurlar bu gruba girerler. Hizmetin özel veya kamu hizmeti olması fark etmez (Erdem, 2007:25). Bu grupta yer alan işçinin ücreti, çalışma süresine
göre, günlük, haftalık veya aylık olarak tespit edilebilir. Buna karşılık terzi, berber, marangoz, demirci gibi toplumun geneline hizmet sunan,
yaptığı iş veya ürettiği şey karşılığında ücrete hak kazanan kişi Ecîr-i Müşterek olarak değerlendirilir. Emek-sermaye (mudâraba) veya emek-toprak (muzâraa) ortaklıklarında emeğiyle katılan kişi de Ecîr-i Müşterektir (Abdurrasûl, 1968:
8-9).
İslam’da bir kimse aynı zamanda hem işveren hem de işçi olabilmektedir. Ecîr-i Müşterek olan işçiler, hem kendileri işçi sayılmakta ve hem de işçi istihdam etmektedirler. Ecîr-i Hâssı da bu gruba dahil ettiğimizde, İslam toplumunun bir bakıma işçilerden oluşan bir bütün haline geldiğini söyleyebiliriz (Erdem, 2007:22).
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, günümüz dünyasında işçi kavramının ifade ettiği anlam Ecîr-i Hâss kapsamında karşılık bulunabilir. Buradan hareketle İslam fıkhında ele alınan “ecîr” kavramının Batı eksenli iktisadî hayatta anılan “işçi” kavramından daha geniş bir çerçeveye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü, yukarıda da ifade edildiği gibi, işçi, ücret karşılığında emeğini kiralayan kişidir ve yapılan iş karşılığında bir işçi-işveren ilişkisi doğar. Bu çerçevede, bir devlet başkanı, vali, herhangi bir memur de işçi kategorisinde değerlendirilebilir. Çünkü yapılan görev, bulunulan konum ne olursa olsun her birisi belli bir ücret karşılığı çalışmaktadırlar. Aynı şekilde, sanatkârlar, öğretmenler, mühendisler de bir ücret karşılığı yaptıkları işten dolayı işçi sayılırlar. İşte bu yaklaşım, İslam toplumunun niçin ihtisas derecelerindeki işçilerden meydana geldiğinin ve İslam’ın nasıl sınıfsız bir toplum hedeflediğinin de bir göstergesi (El-Mübarek, 1978:48-49) sayılır.
3- Müste’cîr (İşveren) ve sorumlulukları
Mecelle’de işveren Müste’cîr olarak anılır ve “İsti’- câr eden kimse” olarak tarif edilir (Ahmed Cevdet Paşa, 1300:125). Bu açıklamadan hareketle müste’cîr kavramını “ücretle işçi çalıştıran kimse” olarak açıklayabiliriz.
İslam hukukuna göre işveren, gerçek kişi olabileceği gibi devlet, vakıf ve şirket gibi tüzel kişi de olabilir. Her devirde başta memurlar olmak üzere toplumun ücret karşılığı çalışan önemli bir kesiminin işvereni durumunda olan devlet, İslam hukukçuları tarafından gerçek kişilere göre
daha farklı değerlendirilmiş ve işveren olarak devlete birtakım ilave sosyal, daimî ve ağır mükellefiyetler yüklenmiştir (Döndüren, 1986 : 370).
4- İcâre ve İcâre Akdi (İş Sözleşmesi)
Ecîr kavramıyla aynı kökten türetilen bir diğer kavram İcâre de İslam fıkhında önemle üzerinde durulan kavramlardandır. “Emeği bir ücret karşılığı kiralama, işçi tutma” anlamına gelen İcâre kavramı, taraflar arasında karşılıklı hakları doğuran bir akidle (sözleşmeyle) hayata geçer. Bu akid işçi ile işveren arasında bir borç ilişkisi doğurur.
Burada, İslam hukukunda işçi-işveren ilişkilerinin borç ilişkisi anlayışı içerisinde hukukî düzenlemeye tâbî tutulduğunu ve “Kitab’ül-İcâre” başlığı altında ele alındığını, işçi ve işveren münasebetinin doğurduğu problemlerin, karşılıklı hak ve borçların İcare Akdi çerçevesinde ince
lendiğini ve çözümler üretildiğini (el-Adevî, h. 1281:162) vurgulamakta yarar vardır.
Görüldüğü gibi İslam’da ilke olarak ferdî iş sözleşmesi geçerlidir. Bununla birlikte Batı’da Sanayi Devrimi’nin bir sonucu olarak ortaya çıkan toplu sözleşme uygulamasının yasak olduğuna dair herhangi bir delil yoktur (Tabakoğlu, 2005:130). Toplu sözleşmenin meşru olabilmesi için işçi ve işveren temsilcilerine kendi hür irade ve rızalarıyla temsil yetkisini vermeleri gerekir. Böyle bir yetkinin verilmediği maddelerde işçi ve işverenler nihaî kararlarında serbest olacaklardır. Zorlama ve tehdit altında yapılan hiçbir sözleşme meşrû ve sahih değildir (Karaman, 1981:40).
Buna karşılık işveren sözleşme ile tespit edilen işin bitiminden veya sürenin sona ermesinden önce işçinin işine son veremez. Eğer verirse, onun zararını tazmin etmekle yükümlüdür. Çünkü İslam’da andlaşmalara riayet (Mâide Sûresi, 5/1) ve zararların izalesi (İbn Mâce, Ahkâm: 17) esastır. Buna karşılık işgörenlerin yapılan akid gereği yapmaları gereken işi hakkıyla yerine getirmeleri gerekir. “İş” esasına göre istihdam edilen veya hizmet veren işçilerin makul bir süre içerisinde bu işlerini bitirmeleri gerekir. İşçinin ihmalinden veya hatasından kaynaklanan zararın işçi tarafından tazmini gerekir (Tabakoğlu, 2005:131).
İslam’ın iki ana kaynağı ve bunlardan çıkarılan ilkeler bağlamında emek, iş ve işçi-işveren sözleşmesiyle (İcare Akdinde) ilgili gerekli ahlakî-fıkhî ilkelerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
İş, meşru olmalıdır.
Emekçi/işçi, işin hakkını vermelidir.
İşveren, emekçinin hakkını vermelidir. İş ve ücret baştan akitle belirlenip emekçiye bildirilmeli, ücreti zamanında ödemelidir.
İş akdinde taraflar, birbirlerinin ihtiyacı, acziyeti ve çaresizliğinden yararlanarak kendine avantajlı bir durum oluşturma yoluna gitmemelidirler.
İşçi ne tür bir işi ne kadar sürede ve hangi ücret karşılığı yapacağını bilmelidir. Ücretin işin başında işçiye bildirilmesi konusu “Kim bir işçi tutarsa hemen onun ücretini bildirsin” (İbn Hanbel, 1992:59) hadis-i şerifi bu konuya açıklık getirir.
Bir işin hakkını vermek, sadece beden gücü açısından değil, bilgi ve beceri açısından da önem- li bir husustur. Bunun için de insan kabiliyetinin keşfedilip geliştirilmesi gerekir.
Sonuç
İslam ekonomisi üzerinde çalışma yapan uzmanlar, çoğunluk itibariyle üretim faktörlerini “emek” ve “mal” olmak üzere iki ana başlık altında toplamışlardır. Bu yaklaşıma göre, teşebbüs ve organizasyon emek kavramı içinde ele alınırken, sermaye ve tabiî kaynaklar da mal başlığı altında değerlendirilir.
İslam’a göre en önemli faktör emektir. Bu faktör kazancın ve zenginliğin en önemli kaynağı olarak görülür. Emekle, başta toprak olmak üzere diğer üretim faktörleri zenginliğe dönüşür.
İslamî literatürde emeğin karşılığı olarak amel, fiil, sa’y kavramları kullanılır. İslam’a göre emek, sadece Allah’ın emrettiği kurallar çerçevesinde kullanılarak üretime katılabilir. Bu şarta uygun harekete geçirilen emeğin ortaya çıkardığı faaliyetin adı ise “salih amel”dir. Dolayısıyla, İslam’ın emek istihdamına sadece maddî üretim ve sonucunda elde edilen parasal gelir açısından değil, aynı zamanda manevî yönü ve kar-
şılığında elde edeceği sevap açısından da bakmaktadır.
Müslüman insan modeli, doktor da olsa, hâkim de olsa, yönetici de olsa, yönetilen de olsa, eme- ğiyle kazanır. İşçi de olsa, işveren de olsa, aynı statüdedir. Dolayısıyla bir İslam toplumunda işçi ve sermayedar şeklinde iki toplumsal sınıf ayırımı ortaya çıkmaz. Böyle bir ayırım söz konusu olmayınca, tıpkı Sanayi Devrimi sonrası Batı dünyasında ortaya çıkan sosyal çalkantılar, sınıfsal çatışmalar Müslüman toplumlarda kendini göster- memiştir.
İslam, emeğini satan veya kiralayan işçiye önem-
li sorumluluklar yüklediği gibi, onu çalıştıran işverene de yine maddî ve manevî sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukların takibi ve ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların çözümü için devlete önemli vazifeler yüklenirken, bu vazifelerin yerine getirilmesine yönelik geniş çaplı hukukî düzenlemeler ortaya konulmuştur.
*Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İİBF
Dipnot
Abdurrasûl, Ali (1968), el-Mebâdiu’l-İktisâdiyye fi’l-İslâm, Kahire
El-Adevî, Ahmed b. Muhammed el-Malikî (h.1281), Şerhu Akrabi’l-Mesâlik li Mezhebi İmam Mâlik, C. I, Kâhire: Dâru’l-Maârif
Ahmed Cevdet Paşa (1300), Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, İstanbul: Matbaa-i Osmaniye
Döndüren, Hamdi (1986), “İslam’da İşçi ve İşveren Münasebetleri”, İslam’da Emek ve İşçi-İşveren Münasebetleri, İstanbul: Ensar Neşriyat
el-Mübarek, Muhammed (1978), İslâm’da İktisat Nizâmı, Çev. Hüsamettin Cemal, İstanbul: Çığır Yayınlar
Erdem, Suat (2007), İslam Hukukunda İstihdam İlişkisi ve İstihdam Edenlerin Sorumluluğu (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Esen, Adem (1995), Sosyal Siyaset Açısından İslam’da Ücret Kavramı, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed (1992), El-Müsned, İstanbul: Çağrı Yayınları
İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd (1992), Es-Sünen, İstanbul: Çağrı Yayınları
Karaman, Hayrettin (1981), İslam’da İşçi-İşveren Münasebetleri, İstanbul: Marifet Yayınları
Köse, Saffet (2016), “İslam Hukuku Açısından Emek,” İslam İktisadı ve Emek, İstanbul: İGİAD Yayınları
Es-Serahsî, Muhammed b. Ahmed. Ebi Sehl Şemsuddin (1993), Kitâbü’l-Kesb (İmam Muhammed Şeybanî) Şerhi, Çev. Mustafa Baktır, İstanbul: Seha Neşriyat
Tabakoğlu, Ahmet (1987), İslâm ve Ekonomik Hayat, İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Tabakoğlu, Ahmet (2005), İslam İktisadı – Toplu Makaleler II, İstanbul: Kitabevi Yayınları
Zaim, Sabahaddin (1971), Çalışma Ekonomisi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları
Zaim, Sabahaddin (1992), İslâm-İnsan, Ekonomi, İstanbul: Yeni Asya Yayınları