
Doç. Dr. Mehmet Salih Kumaş
Arş. Gör. Gülizar Artuç
Batılı modern bilim anlayışının, birçok konuda olduğu gibi ekonomi biliminin gelişimi bağlamın-da da Batı dışı süreçlere hak ettiği değeri vermediği görülmektedir. Batı’da iktisadî düşünce tarihi üzerine yazılan kitapların kâhir ekseriyetinin Schumpeter’in (ö. 1950), St.Thomas Aqu-inas’tan (ö. 1274) önceki 500 senelik dönemi ifa- de etmek için kullandığı “büyük boşluk” yaklaşımını benimsedikleri bilinmektedir. İslâm’ın entelektüel birikimini görmezden gelen bu anlayışın tam aksine “büyük boşluk” diye tarif edilen dönem, iktisadî düşünceyi de bünyesinde barındıran İslâm düşünce tarihinin en parlak dönemine tekabül etmektedir. İdeolojik takıntıları olmayan birçok batılı akademisyenin de ifade ettiği gibi,
ekonomi bilimi alanında elimizde bulunan birikim de Müslümanların ciddi katkısı vardır.
Usul ve füruuyla İslam düşüncesinin paradigması olarak kabul edilen fıkıh ilminin, günümüzde müstakil hale gelmiş birçok ilim dalını kapsayacak bir içeriğe sahip olduğu bilinmektedir. Bu açıdan fıkhın, Batılı “sosyal bilimler” kavramına denk geldiğini savunan yaklaşımlar söz konusudur. On dört asırlık zengin fıkıh birikiminin yakından incelenmesi halinde birçok bilim alanı gibi İslâm iktisat düşüncesine dair sağlam bilgilere ulaşmak mümkündür. Müslümanların iktisat alanında ürettikleri düşünce ve kurumların tüm boyutlarıyla günyüzüne çıkarılabilmesi için özellikle fıkhî birikimin iktisatçı gözüyle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Metodolojik Bakımdan İslâm İktisadının Fıkıh İlmiyle İlişkisi
İslâm iktisat düşüncesinin kaynakları üzerine yapılan bazı çalışmalar, İslâm iktisadının, daha ziyade fıkıh ve tasavvuf alanından beslendiğini ortaya koymaktadır. Tasavvuf düşüncesi; iktisat psikolojisi, iktisat ahlâkı ve iktisat felsefesini önemli derecede etkilemiş olsa da, İslâm iktisadının omuriliğini fıkhî paradigmanın teşkil ettiği görülmektedir. Hatta doğrudan tasavvufla ilişkilendirilen fütüvvet, hisbe, âhilik gibi kurumlar teorik arkaplanlarını tasavvufa borçlu olsalar da bunların kurumsallaşma ve uygulama aşamalarında fıkhî bir hüviyete büründükleri görülmektedir. Zira ilk asırlardan itibaren Müslüman toplumların hukuk ihtiyacını karşılayan fıkhî nazariye, hayatı bütüncül olarak değerlendiren hukukî kuralların yanı sıra yer yer iktisadî ve finansal ilke ve kurallar da belirlemiştir. Hatta bazı çalışmalarda İslâm iktisadının kaynakları sadedinde sayılan Kur’ân, Sünnet, icma, kıyas, istıslâh, istihsân, örf, sedd-i zerâi’, önceki şeriatler ve istıshâb aslında fıkıh ilminin hüküm kaynakları/metodlarını ifade etmektedir. Kısaca fıkhî deliller şeklinde ifade edilebilecek bu bilgi (hüküm) kaynakları/metodları, fıkhın İslâm iktisadı ile olan organik bağını açık şekilde göstermektedir.
İslâm iktisat düşüncesine yaptığı uluslararası katkılarla tanınan M. Ömer (Umar) Chapra İslâm iktisadının üç temel ilke etrafında şekillendiğini ifade etmektedir: tevhid, hilafet ve adalet. Tevhid, daha çok kelam ilmine ait bir kavram olsa da mutlak anlamda hüküm koyucunun (şâri’) Allah olduğu prensibini de ifade etmesi hasebiyle aynı zamanda fıkhî bir kavram/ilkedir. Tevhid ilkesi İslâm iktisat düşüncesinin tüm boyutlarına nüfuz etmiş, ekonomik kaynaklardan üretime, tüketimden paylaşıma kadar tüm konularda belirleyici bir rol üstlenmiştir. Hilâfet ise temelde fıkhî bir kavramdır ve insanın özgürlüğünü ve dünya hayatını düzenleyecek yetenekle donatılmış olmasını ifade etmektedir. Hilâfet, aynı zamanda bu özgürlüğün Allah’ın belirlediği sınırlar dahilinde kalması gerektiğini de göstermektedir. Adalet ilkesi ise tevhid ve hilafet ilkelerinin dünya hayatındaki bileşeni durumundadır. Buna göre adaleti sağlamayan hiçbir hüküm ve uygulama, İslam iktisat düşüncesinde meşru bir zemin bulamaz.
Chapra’nın İslam iktisadını dayandırdığı bu üç temel ilkenin, fıkhın hüküm çıkarma yöntemleri (fıkıh usûlü) ile ete kemiğe büründüğü görülmektedir. Fıkıh usûlü, bilindiği gibi Kitap ve Sünnetteki hükümlerin doğru/sahih şekilde anlaşılmasını, orada yer almayan konularda ise belli metodlarla (ictihad) yeni hükümler çıkarmayı amaçlayan bir ilimdir. İşte Müslüman düşünürlerin iktisadi konularla ilgili nasları anlama ve yorumlama sadedinde ortaya koydukları fikirler, İslâm iktisadının en önemli kaynaklarının oluşmasına imkan vermiştir. Öyleyse İslam iktisadı alanında Müslüman ilim adamlarının ortaya koydukları düşüncelerin kaynaklarını ve hangi metodoloji üzerinden gittiklerini kısaca görelim.
Kur’ân-ı Kerim:
Kur’ân-ı Kerim, birçok konuda olduğu gibi iktisat alanında da, bazen genel (mücmel), bazen ayrıntılı (tafsilî), bazen de ilke ve genel kurallar şeklinde düzenleyici kurallar ortaya koymuştur. Örneğin Kur’ân-ı Kerim’de, zekatı verilecek mallar ve miktarları ile ilgili detaylardan bahsedilmeyip sadece zekatın farziyeti üzerinde durulmuş, özellikle finans alanında önem arzeden akitler hukuku bağlamında ilkeler ve genel kurallar koymakla yetinilmiştir. Özel bir isimle bilinsin veya bilinmesin “akit” olduğu kabul edilen her türlü sözleşmeye uyulması bir vecibe haline getirilmiştir. İslâm hukukçuları, Kur’ân’da geçen bu genel hükme binaen hakkında özel nass bulunmayan birçok akdi, muteber saymış ve tarihteki bazı hukuk sistemlerinde benimsendiği gibi akitleri, belirli akit tipleri ile sınırlandırmamışlardır. Şeklî şartları asgariye indirerek mücerret rıza ile bir akdin kurulabilmesi, hukuk tarihinde ilk defa İslâm hukuku tarafından kaide olarak benimsenmiştir. Mesela mal ve hizmet akitlerinde aslolanın tarafların rızası olduğu belirtilmiş, kişinin sahip olduğu ekonomik değerlerin rızasız olarak alınması kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Canlı bir ticari hayatın oluşması açısından büyük önemi haiz bu akit nazariyesi, batıda ancak modern dönemlerde kabul görebilmiştir.
Sünnet:
İslâm dininin ikinci temel kaynağı olan sünnet, birçok konuda olduğu gibi iktisat alanında da çok sayıda düzenleme içermektedir. Bu düzenlemeler “el-Harâcu bi’d-damân” veya “lâ darara velâ dırâr” şeklinde genel ilkeler olarak karşımıza çıkabildiği gibi, mülkiyet, servet, toprak yönetimi, emek, sermaye, tüketici davranışı, piyasa mekanizması, para ve kredi, kamu maliyesi, iktisadî kalkınma ve iktisadî değerler konusunda ayrıntılı kurallar şekilde de olabilmektedir. Ayrıca piyasa dengelerini bozan karaborsacılık piyasayı kızıştırmak, ürünün piyasaya girmeden satın alınması, üreticinin malını aracıların satması, satış üzerine satış, tekelleşme ve yıkıcı fiyat uygulaması, devletin piyasa dengelerini bozacak şekilde müdahalesi ürününü pazara getirmek isteyenlere engel olunması vb. birçok konuda da hadis bulmak mümkündür. Bazı hadisler ise, Kur’ân’da genel hatlarıyla ortaya konulan faiz ve zekat gibi konularda hükümlerin tafsilatını ortaya koyabilmektedir. Bu tür hadislerin şerh edilip yorumlanması İslam iktisadı alanında zamanla çok önemli fikirlerin ortaya çıkmasına imkan vermiştir.
İcmâ‘:
İslâm fıkhının Kur’ân ve Sünnet’ten sonra üçüncü kaynağı olan icmâ‘, İslâm âlimlerinin dinî bir meselenin hükmünde fikir birliği etmelerini ifade etmektedir. Benimsenen bu hüküm bazen tüm fakîhlerin açık ifadeleri (sarih icmâ‘) ile, bazen de sükût ederek onay vermeleri (sükûtî icmâ‘) şeklinde olabilmektedir. Sarih icmâ‘ için, buğday vb. gıda maddelerinin teslim alınmadan önce satış yasağını örnek olarak verebiliriz. Konuyla ilgili delil zannî (haber-i vâhid) olduğu halde müctehitler, bu meselenin hükmü üzerinde birleşmişler ve bu satışın fıkhen yasak olduğuna hükmetmişlerdir.
Sükûtî icmâ‘a örnek olarak Hz.Osman’ın Basra’daki arazisini görmeksizin Talha b. Ubeydullah’a satması ve daha sonra her iki tarafın görme mu-hayyerliği çerçevesinde satıştan vazgeçmek istemesi üzerine, hakem tayin edilen Cübeyr b. Mut’im’in görme muhayyerliğinin sadece Talha b. Ubeydullah’a ait olduğu yönündeki hükmüne sahabeden hiçkimsenin itiraz etmemiş olması verilmektedir. Buna göre, görme muhayyerliğinin sadece müşteriye ait olduğu prensibi, sükûtî icmâ‘a dayalı olarak ortaya çıkmıştır. Sevad ara- zileri ile ilgili düzenleme de yine sahabenin ic-ma’ı ile ortaya çıkan bir düzenleme olup üretim faktörleri arasında önemli bir yere sahip olan toprağın nasıl yönetileceği ile ilgili bir prensip ortaya koymuş ve daha sonraki İslâm devletlerinin toprak yönetimi konusunda yol göstermiştir.
Kıyâs:
Bir hüküm çıkarma yöntemi olarak Fukahanın kâhir ekseriyeti tarafından benimsenen kıyas, birçok fıkhî hükmün kaynağını teşkil ettiği gibi iktisadî konularla ilgili de önemli bir kaynak değeri taşımaktadır. Başta faiz yasağı olmak üzere, İslâm iktisadına temel karakterini veren birçok noktada kıyasın işletildiği görülmektedir. Mesela faiz, prensip olarak Kur’ân’da açık bir şekilde yasaklanmış olsa da, kapsamı hadislerdeki illetlerden hareketle kıyas yoluyla belirlenmiştir. Aynı şekilde yapılmış bir evlilik veya satış teklifi üzerine yeni bir teklifin yapılmasını yasaklayan hadisin kapsamı, kıyas yoluyla genişletilerek kira sözleşmeleri, ariyet vb. akitlerde de aynı yasak geçerli sayılmıştır.
Mesâlih-i Mürsele (İstıslah):
İslâm’da geçerli olan maslahatlar “dini koruma, canı koruma, aklı koruma, nesli koruma ve malı koruma” olmak üzere beş başlık altında toplanmaktadır. Bu hedeflerin her biri hem birey hem toplum için geçerlidir. Malın korunması ilkesi hususen iktisat alanıyla ilgilidir.“Malın/emeğin, zulüm ve haksızlığa yol açmaksızın karşılıklı menfaat sağlayacak şekilde helal bir yoldan üretilip/elde edilip arttırılması” şeklinde özetlenebilecek bu ilke, aynı zamanda malın meşru yolla harcanmasına yönelik alınması gereken tedbirleri de içermektedir.
İslâm’ın ilk dönemlerinde ictihad yöntemi olarak mesâlih-i mürseleye dayalı çok önemli düzenlemeler yapıldığı bilinmektedir. Divan teşkilatı, Sevâd arazilerinin statüsü, para basımı, müellefe-i kulûba zekat verilmemesi, gerektiğinde vakıf binalarının yıktırılabileceği, ölüm döşeğindeki kocası tarafından mirastan mahrum edilmek için üç talakla boşanan kadının miras hakkının korunması bunlardan bazılarıdır. Ayrıca terzi ve benzeri sanatkârların, ellerinde bulunan sipariş sahiplerine ait malların zarara uğraması veya telef olması halinde bunları tazmin etmekle yükümlü kılınması da örnek olarak verilebilir.
İstihsân:
Hukukun kuralcı ve şeklî yönünü yumuşatan is-tihsân anlayışı bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) tara-fından uygulanmış bir hüküm çıkarma yöntemidir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) cevaz verdiği selem satışı, bir istihsân örneği olarak kaynaklarda geçmektedir. Bu bağlamda üzerinde durulabilecek başka bir örnek de yukarıda atıfta bulunduğumuz Hz. Ömer’in Sevad arazisi hakkındaki uygulamasıdır. Sevad arazisi fethedildiğinde, sahabiler Hz.Ömer’den Resulullah’ın (s.a.s.) Hayber taksimi uygulamasını örnek göstererek araziyi taksim etmesini istemişlerdir. Hz.Ömer ise taksimin getireceği sorunları düşünerek fey sta-tüsünde değerlendirmiştir. Kaynaklarda onun böyle bir karar almasında toprakların ileride tekelde toplanması, cihad eden kimseler için yeterli mâlî desteğin bulunamaması, asker maaşlarının ödenememesi, suların ve su kanallarının sosyal problemlere sebebiyet vermesi gibi risklerin etkili olduğu belirtilmektedir.
Örf: Genel olarak fıkıh ekollerinin, İslâm’ın ilkelerine ve naslardaki düzenlemelere ters düşmeyen örf ve adetlere hüküm kaynağı olarak kabul ettikleri görülür. Özellikle Hanefi mezhebinde, bazen temel kuralları esnetecek şekilde örf ve adete önem verildiği görülmektedir. Tamamı ortaya çıkmamış bir ürünün satılmasına cevaz verilmesi bu duruma bir örnek olarak zikredilmektedir. Oysa ürünün bir kısmı mevcut olmadığı için, bu satış “ma’dumun satışının caiz olmaması” şeklindeki yerleşik kurala aykırıdır. Başka bir örnek ise “şartlı satış” meselesidir. Hanefilere göre halkın adet haline getirmesi halinde sözleşmenin gereği olmayan şartlara cevaz vermişlerdir. Günümüzde bu tür şartlara örnek olarak radyo, saat vb. şeylerin satımı sırasında satıcının belirli bir süre tamir ve bakımını taahhüt etmesi gösterilebilir.
Üzerinde durmamız gereken bir mesele de örfün değişmesi sonucu hükümlerin de değişecek olması perensibidir. Fakîhlerin bazı ihtilaflı durumların gerekçesini dile getirirken, “Zaman ve devir ihtilâfıdır, delil ve hüccet ihtilâfı değildir” şeklindeki ifadeleri örf delilinin bu yönünü göstermektedir. İslâm iktisadının değişen zaman ve şartlar karşısında dinamizmini kaybetmeden varlığını sürdürebilmesi bu özelliğiyle de yakından ilgilidir. Örneğin Hanefi mezhebindeki yerleşik hükme göre, bir ev satın alınırken evin dışını ve bazı odalarını görmüş olmak, “görme muhayyerliği” hakkını düşürür. Fakat sonraki bilginler örfteki değişiklikten dolayı bu görüşten ayrılıp, bütün odaların görülmüş olmasını, görülmemiş ise “görme muhayyerliği” hakkının düşmeyeceğini hükme bağlamışlardır. Çünkü önceki imamlar devrinde evlerin bütün odaları aynı tarzda yapılmış olduğundan bir veya birkaçını görmek evin tamamı hakkında fikir verecek durumda olduğu belirtilmektedir. Fakat sonraları bir ev içindeki odalar farklı farklı şekillerde inşa edilmeye başlayınca artık satın alınacak ev hakkında bilgi sahibi olabilmek için bütün odaların görülmesi gerekmiştir.
Sedd-i Zerâi’:
Sedd-i zerâi’ veya sedd-i zerî’a bir fıkıh usûlü teri- mi olarak; esas itibariyle mübah olan bir fiilin dinen sakıncalı bir sonuca götüreceğinden emin olunması veya bunun kuvvetle muhtemel bulunması sebebiyle yasaklanmasını ifade etmektedir. Yönetici ve vergi tahsildarı gibi kamu görevlilerinin hediye alması kamu imkanlarının kötüye kullanılmasına yol açabileceği için yasaklanması sedd-i zerâi’in bir örneğidir. Yine içki veya esrar üreticisine hammadde satmamak, faiz veya kumardan para kazanacak kişilere işyeri kiraya vermemek, harama harcayacağı bilinen kişilere zekat vermemek, tarım alanlarını değerlendirmeyen kişilerden arazilerini almak bu meyanda zikredilebilecek düzenlemelerden bazılarıdır.
Kaynakları Bakımından İslâm İktisadı ve Fıkhî Birikim
Klasik fıkıh kaynakları sistematiğinde “ibâdât, muâmelât ve ukûbât” şeklindeki taksimde, muâ-
melâtın kâhir ekseriyeti, ibâdâtın zekât ve sada-ka-i fıtır gibi malî konuları daha fazla önem arzetmektedir. Muâmelât konularının iktisâdî meselelerle yakından ilişkili olan bölümleri şu şekilde sıralanabilir: el-buyû’, es-sarf, es-selem, el-icâre, el-‘âriye, el-cu’l, el-kırâd (veya el-mudârabe), el-musâkât, eş-şuf’a, el-kısme, er-rehn, el-hacr, et-teflîs, es-sulh, el-kefâle, el-vekâle, el-havâle, el-vedî’a, el-gasb, el-istihkâk, el-hîbe, el-vesâya, el-‘ıtk, el-ferâiz ve eş-şerike. Bu başlıklar altında ele alınan meseleler, fıkıh ilminin bünyesinde barındırdığı iktisadî birikimi yansıtması açısından oldukça değerlidir.
Fıkıh literatürünü, sadece iktisadî hukuk (fıkhu’l-iktisâd) alanında sağladığı kaynak malzeme açısından değil, aynı zamanda içerdiği iktisadî analiz örnekleri ile de değerlendirmek gerekmektedir. Fıkıh eserlerini, ‘İktisadî Düşünce Tarihi’nin potansiyel kaynakları arasında üst sıralarda bir yere yerleştiren Sabri Orman, “el-muhtasar” şeklinde, kısa ve özlü hukukî metinler yerine şerh ve haşiye tarzındaki çalışmaların bu bakımdan daha önemli olduğunu ifade etmektedir. Serahsî’nin el-Mebsût’u, İbn Hazm’ın el-Muhallâ’sı, Kâsânî’nin Bedâiu’s-senâî’si, Şevkânî’nin Neylu’l-evtâr’ı, Ne-vevî’nin Kitâbu’l-Mecmû’ Şerhu’l-Mühezzeb’i, İbn Hümâm’ın Fethu’l-kadîr’i, İbn Rüşd’ün Bidâyetü’l-müctehîd’i ve İbn Âbidîn’in Reddu’l-muhtâr‘ale’d-dürri’l-muhtâr’ı bu çerçevede zikredilebilir. Ayrıca İslâm iktisat düşüncesinin özel kaynakları denilebilecek Harâc ve Emvâl literatürü, iktisadî analiz örnekleri açısından paha biçilemez eserlerdir.
Özellikle iktisâdî meselelere ayrılmış özel kaynakların taşıdıkları ortak isim ve özellikleri itibariyle farklı alt türler oluşturduğunu belirten Orman, bunların Hisbe literatürü, Harâc literatürü, Emvâl literatürü, Kesb literatürü, Ticâret literatürü ve Nukûd literatürü şeklinde sıralanabileceğini belirtir. İktisadî Düşünce Tarihi açısından bu literatürün belki de en elverişli kısımları, içe- risinde tüketim teorisi, iktisâdî haklar ve genel olarak iktisat felsefesine dair malzeme ihtiva eden makâsidu’ş-şerîa ile ilgili bahislerdir. Daha çok fıkıhçı yönleriyle öne çıkan İzzeddin b. Abdisselam’ın Kavâ’idü’l-ahkâm fî mesâlihi’l-enâm’ı, Şâtıbî’nin Muvâfakât’ı, Şah Veliyyullah ed-Dıhlevî’nin Hüccetullahi’l-bâliga adlı eserleri bu bağlamda üzerinde durulması gereken kıymetli eserlerden bazılarıdır. Son olarak, fıkıh ilminin iktisat ilmine sunduğu bilimsel katkıların görülebilmesi açısından oldukça önemli bir kaynak değeri taşıyan fetva (fetevâ) literatürü ve kadı sicillerini de zikretmemiz gerekmektedir.
Sonuç
İslâm iktisadı geçtiğimiz yüzyılda müstakil bir bilim olarak sahneye çıkmış olsa da, kökleri İslâm’- ın ilk asırlarına kadar gitmektedir. İslâm iktisat bilimi; mantık ve ruhunu tasavvuf ilminden, il-ke ve kurallarını ise fıkhî paradigmadan tevarüs etmiştir. Fukahanın iktisadî sorunlara çözüm veya
iktisadî konularla ilgili nassları anlama ve yorumlama sadedinde ortaya koydukları fikirler, İslâm iktisadının temel kaynağını teşkil etmektedir. Baş-
ta kitabu’l-emval, kitabu’l-harâc, kitabu’l-kesb gibi daha çok iktisadî konulara tahsis edilmiş eserler olmak üzere fıkıh kitaplarında ortaya konulan iktisadî yaklaşımların temel dayanak noktalarının Kur’an, sünnet, icmâ’, kıyas, mesâlih-i mürsele, istihsan, örf, sedd-i zerâi’ gibi fıkhın hüküm kaynakları olduğu görülmektedir. Buradan hareketle, günümüzde müstakil bir ilim dalı haline gelmiş olsa da İslam iktisadının fıkıh şemsiyesi altında asırlarca varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz.
Bir çok bölümü Shaikh M. Ghazanfar tarafından kaleme alınan, M. Sabri Akgönül’ün editörlüğünde Türkçe’ye kazandırılan Orta Çağ İslam İktisat Düşüncesi: Batı İktisadındaki “Büyük Kayıp Halka”nın Telafisi isimli eser, “büyük boşluk” diye ifade edilen dönemde Müslümanların ortaya koyduğu düşünce ve eserler hakkında oldukça geniş ve tatminkar bilgiler içermektedir. Geniş bilgi için bk. Shaikh M. Ghazanfar, Ortaçağ İslâm İktisat Düşüncesi: Batı İktisadındaki ‘Büyük Kayıp Halka’nın Telafisi, trc. M. Sabri Akgönül (İstanbul: Klasik Yayınları, 2015).
Sabri Orman, “İktisadî Düşünce Tarihinin İslamî Kaynakları: Başlangıcından Osmanlı’-ya”, Dîvân İlmî Araştırmalar 1/6 (1999): 10.
İslam iktisadı alanında başarılı çalışmalarıyla tanınan Abdul Azim Islahi, Müslümanların İktisadi Düşünce ve Analize Katkıları adlı eserinde bu konuya özel bir bölüm ayırmıştır. “İslamî İktisat Düşüncesi ile Ana Akım İktisat Arasındaki İlişkiler” başlıklı bölüm bu konuda oldukça tatminkar bilgiler içermektedir. Geniş bilgi için bk. Abdul Azim Islahi, Müslümanların İktisadi Düşünce ve Analize Katkıları, trc. F. Furkan Akosman- Mustafa Özer (İstanbul: İktisat Yayınları, 2017), 129-152.
Hayreddin Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, 9. Baskı (İstanbul: İz Yayıncılık, 2012), 24-25; Recep Şentürk, Modernleşme ve Toplumbilim (İstanbul: İz Yayıncılık, 2016), 16.
Bk. Monzer Khaf, “İslâm Ekonomisi: Tanım ve Metodoloji Üzerine”, İslâm Ekonomisi, trc. Elyesa Koytak, ed. Sercan Karadoğan (İstanbul: İslâm Ekonomisi Enstitüsü, 2014), 25-46; M. Ekrem Khan, İslâm Ekonomisinin Temel İlkeleri, trc. Ömer Dinçer (İstanbul: Kayıhan Yayınları, ts.); Abdulazeem Abozaid, “Fıkhın İslâmî Finanstaki Rolü”, İslâm İktisadını Yeniden Düşünmek, ed. Taha Eğri v.dğr. (İstanbul: İktisat Yayınları, 2017), 221-241; Ahmet Tabakoğlu, İslâm İktisadına Giriş, 3. Baskı (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2013).
Tabakoğlu, İslâm İktisadına Giriş, 54; Khan, İslam İktisadının Meseleleri, 60.
M. Umer Chapra, İktisadın Geleceği, trc. Melih Turan (İstanbul: İktisat Yayınları, 2019), 221.
Chapra, İktisadın Geleceği, 223.
Detaylı bilgi için bk. Syed Muhammad Hasanuz Zaman, Kur’ân-ı Kerim’de İktisadî İlkeler, trc. Zeynep Özbek (İstanbul: İGİAD Yayınları, 2018).
el-Bakara 2/43,110; et-Tevbe 9/60; en-Nûr 24/56 v.dğr.
el-İsrâ 17/34.
el-Bakara 2/188.
Ali Bardakoğlu, “İslam Hukunda Akit Hürriyeti ve Akdi Şartlar Açısından Bu Hürriyetin Sınırı”, Erciyes Üiversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1 (1983): 10; Halit Çalış, “İslam Borçlar Hukukunda Akit Serbestisi ve Genel Olarak Sınırlamaları” , Dini Araştırmalar 7/19 (Haziran 2004): 269-295.
“Bir şeyin tazmin sorumluluğu kime aitse o şeyin semeresi de ona ait olur.” Tirmizî, “Buyu”, 53; Ebû Dâvûd, “Buyû’”, 71; İbn Mâce, “Ticârât”, 43; Nesâî, “Buyû’”, 15.
el-Muvattaʾ, “Akzıye”, 31; Müsned, 1: 313; İbnMâce, “Ahkâm”, 17.
Geniş bilgi için bk. M. Akram Khan, Hz. Peygamber’in (sav) İktisadî Öğretileri, trc. E. Beyza Demirtaş (İstanbul: İGİAD Yayınları, 2017).
İhtikar yasağı için bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned , 6: 3.
Neceş için bk. Buhârî, “Buyû”, 57.
Telakki’r-rukban için bk. Buhârî, “Buyû”, 72, İcâre,11, 19. ; Nesâî, “Buyû”, 18.
Bey‘u’l-hâdir lil-badi için bk. Müslim, “Buyû`”, 21; EbûDâvûd, “Buyû’”, 45.
Buhârî, “Nikâh”, 45; Müslim, “Büyû‘”, 8.
M. Fatih Turan, “İslam Hukuku Açısından Yıkıcı Fiyat Uygulaması”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 43 (Erzurum 2015): 78-103.
Fiyatlara müdahale isteğinin rededilmiş olması hakkında bk. Ebû Dâvûd, “Büyû”, 49; Tirmizî, “Büyû”, 73; İbn Mâce, “Ticârât, 27.
M. J. Kister, “Peygamber’in Pazarı”, trc. Abdullah Kahraman, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6/2 (2002), 25-29.
Buhari, “Buyu’” 79-89; Müslim, “Müsakat”, 80-95.
Buhari, “Büyû”, 79-89; Müslim, “Müsakat”, 80-95.
İbrahim Kâfi Dönmez, Fıkıh Usulü İncelemeleri (İstanbul: İsam Yayınları, 2014), 213.
Zekiyüddin Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esasları, trc. İbrahim Kâfi Dönmez, 25. Baskı (Ankara: TDV Yayınları, 2017), 138.
Hz.Peygamber’in (as) konuyla ilgili hadisi şöyledir: “Her kim bir gıda maddesi satın alırsa, teslim alıncaya kadar onu satmasın.” (Buhari, “Büyû”, 54; Müslim, “Büyû‘”, 4, 36).
Şemsuddîn Ebu Bekir Muhammed b. Ebî Sehl es-Serahsî, el-Mebsût (Beyrut: Dâru’l- Ma’rife, 1324-1331), 13: 70-71; Burhâneddin Ali b. Ebî Bekr el-Merginânî, el-Hidâye (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1986), 3: 33.
Hüseyin Çelik, “Fey ve Ganimet Ayetleri Çerçevesinde Hz. Ömer’in Sevad Arazisi Hakkındaki Uygulamasının Değerlendirilmesi”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 8/15 (Haziran 2010): 89.
Daha geniş bilgi için bk. Muhammed Ebu Zehra, Usûlü’l-Fıkh (Beyrut: Dâru’l-Fikr, ts.), 218.
Buhârî, “Nikâh”, 45; Müslim, “Büyû‘”, 8.
Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esasları, 168.
Ebu Zehra, Usûlü’l-Fıkh, 278.
Şükrü Özen, “İstıslâh”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2001), 23: 383-388.
Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esasları, 229.
Ali Bardakoğlu, “İstihsân”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2001), 23: 339.
Dönmez, Fıkıh Usulü İncelemeleri, 181.
Çelik, “Fey Ve Ganimet Ayetleri Çerçevesinde Hz. Ömer’in Sevad Arazisi Hakkındaki Uygulamasının Değerlendirilmesi”, 89.
Ebu Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s. 273; Dönmez, Fıkıh Usulü İncelemeleri, 374.
Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esasları, 262.
Bk. Serahsî, el-Mebsût,13: 91.
Ebu Zehra, Usûlü’l-Fıkh, 287; Dönmez, Fıkıh Usulü İncelemeleri, 395-396.
Dönmez, Fıkıh Usulü İncelemeleri, 397 .
Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esasları, 270-271.
Orman, “İktisadî Düşünce Tarihinin Kaynakları”, 24.
İlgili kitab ve bâblar için bk. Mevsılî, el-İhtiyâr; Serahsî, el-Mebsût; İbn Rüşd, Bidâ-yetü’l-müctehid.
Sabri Orman, İktisat, Tarih ve Toplum, 268-269.
Cengiz Kallek bu literatür türü eserleri kamu maliyesi vergilendirme ilkeleri, piyasa mekanizması vb. konular açısından ilgili eserinde değerlendirmiştir: Bk. Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi: Harâc ve Emvâl Kitapları, 77-96. Ayrıca Shaikh M. Ghazanfar da bazı eserleri kamu maliyesi, vergi oranları, vergi toplama ve idaresi, hububat fiyatları ve arzı, kırsal gelişim projelerinin finansmanı açısından değerlendirmiştir. Daha detaylı bilgi için bkz. Ghazanfar, Orta Çağ İslâm İktisat Düşüncesi, 279-301.
Orman, “İktisadi Düşünce Tarihinin Kaynakları”, 14, 42; Chapra, İktisadın Geleceği, 144.
Orman, “İktisadî Düşünce Tarihinin Kaynakları”, 26.